30 Eylül 2016 Cuma

İTİRAZIM VAR SAYIN CUMHURBAŞKANIM

İtirazım Var Sayın Cumhurbaşkanım
...
Lozan hezimet değil, zaferdir. Sakın Sevr anlaşması ile karıştırıyor olmayasınız? "Yunan adaları bizimdi, Yunan'a kaldı" diyorsunuz. Sevr de tüm Yunanistan ile birlikte Anadolu'yu da teslim etmemiz istenmişti. Biliyor olmanız lazım. Ancak Sevr'e itiraz edilerek mücadele verilip, emperyalistler def edilip, elde edilen zafer Lozan ile tescillenmiştir. 
..
Biliyorum ki asıl sıkıntınız; Lozan Antlaşmasını yeni bir Türk devletini inşa edenler tarafından imzalanmış olmasıdır. 
Eğer o anlaşmayı bir Osmanlı halifesi imzalamış olaydı, şimdi onu belki de "Son evliya" olarak görüyor olacak, kıymet atfedecektiniz.. Bilge Kaan'ın sözlerine atıf yapıp; ''Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer yarılmadıkça, senin ilini ve töreni kim bozabilir" sözünü birgün önce söyledikten sonra ecdadı rencide edercesine ''Lozan bir hezimettir'' demeniz tamamen bir çelişki olduğu gibi, kabul edilebilir de değildir. 
...
Lütfen benim gibi kıt tarih bilgisi olanlardan değil, eli ayağı düzgün tarihci danışmanlar edininiz. Adınıza "Türkiye Cumhurbaşkanı" değil, "Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı" diye doğru şekilde imza açan Prof.'ları danışman seçiniz. 15 Temmuz'a dair hazırlanan ve çocuklarımıza dağıtılan kitapçık da isminize açılan imzanızı kontrol ediniz lütfen.
....
Lozan'a gelene kadar mücadele verip, sonra Lozan'ı imzalayanlar ilk önce devletin kadrolarına hainleri yerleştirip, sonra da aynı hainlerden vatanı kurtarma mücadelesi vermediler. Onlar, cebren gelip, vatanı işgal eden yedi düvele karşı savaşarak vatanı kurtarmışlardır. Yine de yapılanları yetersiz buluyorsanız buyurun, sizin muktedir olduğunuzdan beridir geçen süre kadar bir süre de istiklal savaşı verip, ardından devlet kuranların yaptıklarını siz de yapabilirsiniz. Lozan anlaşmasını tanımıyorum deyiniz. Hazır, Suriye ve Irak'a da girmişken ezip, geçelim. Musul, Kerkük'ü de alalım; hiç de fena olmaz hani(!)
...
Bir daha Lozan yaşanmasın diye 2. Dünya savaşına hazırlık amacıyla uzun süre askerlik yapmak zorunda kalan; annemin dahi tanıma fırsatı bulamadığı; vatani görevini yaparken vefat eden; yoksulluk ve kimsesizlik nedeniyle sahip çıkılamadığından mezarı dahi aranıp, bulunamayan; nerede olduğu bilinmeyen; dört çocuğu yetim kalıp, köyün merhametli ailelerinin sahip çıkması ile büyütülen bir Türk askerinin torunu olarak Lozan'a laf söyletmem.
Sayın Cumhurbaşkanım.

Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

28 Eylül 2016 Çarşamba

BAŞIMIZA GELENLER


Özellikle AKP önce iktidara geldi, yetmedi "Muktedir" olmak için de o zamanlar İslamcı siyasal görüşü şiar edinmiş olan "Cemaat" ile işbirliği yaparak güç kazandı. Peki cemaat bu gücünü nereden alıyordu; elbette ''Misafir edildiği ABD'' ve sermayeden. 
...
Cemaat ABD'nin kendisine yüklediği misyonunn gereği hükümetten isteklerde bulundu. Bunun için de; hükümet devlet ve hükümet imkanlarını cemaate sunmuştur. Nitekim Sayın Erdoğan "Ne istediniz de vermedik" derken tam da bunu kasdetmiştir. Cemaat, hükümet tarafından kendisne atfedilen misyon gereği ilk önce Ergenekon, daha sonra da Balyoz ve askerî casusluk davaları ile milli duruş sergilemeleri muhtemel ordu mensupları ve sivil unsurları bertaraf ederek, tolumun da gözünü korkutarak hükümetin istediği anlamda "muktedir" olmasının önünü açmıştır.
..
Geçilen süreçlerden sonra yaşanan darbe girişimi göstermiştir ki; aslında Cemaate; hükümetin "Muktedir"olmasını sağlamak üzere talimat veren ABD dir. 

...
ABD hükümetin muktedir olmasını sağlarken aynı anda Sayın Erdoğan'a BOP eşbaşkanlığını vermişti.
...
Devleti henüz yeterince tanıyamadan Başbakan olan Erdoğan ABD'nin kendisini niçin bu kadar önemsediği yeterince sorgulayıp, analiz edemedi. Oysa 57. Hükümete yapılan uluslararası ekonomik komploları ve Kemal Derviş'in gelişini iyi analiz edebilseydi ABD'nin şu veya bu şekilde bedel isteyeceğini fark edebilecekti. Ancak tek adam otoritesinin yarattığı "Sorgu, sual yok; tam itaat var" tehditi nedeniyle devleti yönetme tecrübesine sahip insanlara kendisini uyarmak için yeterli cesareti vermemiştir. Muhalefetin dediğini kaale almayı zaten akıllarından geçirmeleri mümkün değildi; zira aynı zamanda özgüven patlaması yaşıyorlardı.
...
Sayın Erdoğan BOP eşbaşkanı olması hasabiyle tıpkı Obama gibi malum bölgede kendi inisiyatifini kullanarak gerekirse Ortadoğu'nun nizamina dair fikir beyan etme ve eylemde bulunabileceğini düşünerek (ABD'ye göre haddini aşarak) ilk önce İsrail'e rağmen Filistin meselesine müdehale etti; daha sonra Libya, Mısır ve Suriye de olup bitenleri ABD'ye rağmen eleştirdi, karşı tavır ortaya koydu. Bu durum ABD de ''Kendi ellerimizle getirdiğimiz başımıza bela oldu'' hissini uyandırdı.
...
İşte ABD büyük umutlarla 57. Hükümeti bişekilde yarattığı ekonomik krizle devrip, sonra da önünü açtıp iktidara getirdiği, "Cemaat" ile de muktedir ettiği AKP ve Sayın Erdoğan'ı yine cemaat vasıtası ile iktidardan indirip, nihai olarak adeta Türkiye'yi ABD'nin 51. eyaleti yapmayı düşündü ancak yüce Türk milletini seven Allah (C.C) bu fırsatı vermemiştir. Bu durum şimdi ABD'yi Türk milletini yeniden analiz etme sevk edecek ve milli reflekk ve karşı duruşun hesabının, kitabının yapılmasının ne derece çetin bir iş olduğunu anlatacaktır. 
...
Artık darbenin arkasında olduğuna kesin gözüyle baktığımız ABD'nin niçin Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni ele geçirmek için tarihte AKP gibi bir partinin iktidara gelmesine ve yine Sayın Erdoğan gibi karizmatik bir liderin önce Başbakan sonra da Cumhurbaşkanı olmasının önünü açtı; yarattığı krizlerle böyle bir süreci sağladı. 
...
Çünkü Cumhuriyetin kuruluş felsefesini yanlış bulan, kabullenmeyen, kazanımlarını inkar eden, değerleri ile sürekli kavga eden geniş bir siyasal ortam oluşmuşken, Apo'yu vererek daha kontrol altında bir PKK'nın varlığı temin edilmişken, aristokrat kesimin de milleti anlamak yerine "Millet ne boktan anlar" küçümseme, hafife alma anlayışı da buna eklenince; Türkiye de siyasi ortam tam da ABD'nun istediği kıvama gelmişti.
Zaman geldi ABD "Cemaat" ile kafa kafaya vererek Cüneyt Zapsu mihmandarlığında Sayın Erdoğan'ın ABD ziyaretleri ile AKP'nin kuruluşu dahil olmak üzere adım adım şu anda içinde bulunduğumuz sürece gelinmiştir.
...
Geçmişi kırk yıla dayanan Cemaat ilk otuz yılını kendini tanıtma ve kitle edinmeye ayırmış ancak belli ki devlete sızmak için de uygun zemin olarak "Siyasal İslamcıların" iktidara gelmesini beklemişler; ABD de bunun taşoranlığını verince tabiri caizse "Cuk oturmuştur". Diğer partilerin veya siyasal görüşlerin cemaat ile ilgileri özellike kızıştırılan başörtüsü problemi ve diğer sorunlara karşı empati yaparak, çözüm bulmaya yönelik iyi niyetli yaklaşımlardı. Dolayısyla AKP'nin cemaat ile olmuş olan işbirliği ile diğer partilerin ilişkileri arasında hiç bir benzerlik yoktur. Belli ki AKP "Bunlar her partiye sızdılar ve her parti geçmişe dönük vebal altındadırlar" diyerek aslında tamamen kendine ait vebali paylaşarak riski dağıtmak istiyor. Bilerek ve kasten bu algıyı oturtmak istiyor. 
....
Sonuç itibariyle eğer devleti kuran felsefeye inanıp, cumhuriyet değerlerine ve kazanımlarına sahip çıkılmış olunsaydı ne Türkiye ABD'nin operasyon sahası olurdu, ne de fetö gibi hain yapılanma devlete sızabilirdi.
...
Erdoğan şimdi her şeyi fark etti ancak bu tecrübeyi edinebilmek için devlet ve millet olarak büyük bedeller ödedik. Maalesef hala iç siyasete dönük kontrolü kaybetmemek, AKP oylarını konsolide etmek uğruna hata yapmaya devam ediliyor. Milli Eğitim Müdürlerinin abuk, sabuk beyanatlar vermeleri ve karşılığında hükümet tarafından görevden alınmaları gibi bir yaptırımla karşılaşmamaları, Meclis Başkanı'nın siyasal İslamcıların simgesi olan Abdülhamit sempozyumu düzenlemesi (mesela aynı hafta Türkçe dil Bayramı var ama bu özel gün bunları ilgilendirmiyor) OHAL bahanesi ile ordunun eğitim kurumlarında yapısal değişikliğe gidilmesi, kapatılan ilköğretim cemaat okullarının imam hatip okullarına dönüştürülmesi gibi uygulamalar "Yenikapı Ruhu"na ters ve toplumun diğer kesiminde güven kaybettiriyor. Oysa bu çok ciddi ve büyük yıkımlara sebep olan malum kalkışmanın üstesinden gelinmesi sadece AKP'ye oy veren insanlarla değil, diğer siyasal partilere de mensup insanlarla sağlanmıştır. Milletin sağladığı bu ''Milli koalisyonu'' madara etmemek, güvensizliğe itmemek lazımdır. Darbenin ikinci günü milli eğitim camiasına "Okullarınızı Atatürk posteri ve Türk Bayrakları ile donatınız" talimatı yoksa bir takiyemiydi; örnekleme çalıştığım gerçeklerle bunlar bir çelişki değil mi. 
Bu hükümetin ve Erdoğan'ın yapması gereken çok önemli bir şey var; o da lâik kesimle diyaloğa girlmesii; onların iç dünyalarına girerek, empati yapılması gerekmektedir. Yapılan konuşmalarda lâik söylemlere daha çok yer verilmesi, bu da yetmez inandırıcılığın da o derece artırması lazımdır.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

24 Eylül 2016 Cumartesi

SESSİZ ADAMLAR ETKİSİZ ADAMLAR


Meral Akşener
Devlet Bahçeli
Gerek Yandaş Medya gerekse Merkez Medya tarafından TV ekranlarına çıkmasına ambargo konan Meral Akşener Hanım'ı Türkiyem TV deki gazeteci Yavuz Selim Demirağ ile sohbetini izliyorum. 
...
Meral Hanım'ı izledikce ister istemez bir siyasetçi olmasının dışında aynı zamanda entellektüel Türk aydını ve Türk kadını olarak kendisini fark ettiriyor; her geçen gün de dikkatleri üzerine çekerek genel kabul görüyor. Ancak bu özelliği aynı zamanda başına bela oldu ve TV kanallarına talimatlar uçurularak ismine ambargo konuldu.
Tabiki bu özelliği ile saatlerce süren canlı bir TV programında sorulan her soruya cevap vermesi, sohbetindeki entellektüel zenginlik ve derinlik kendisini izletiyor. Bunun kaynağı elbette kişinin kendisne olan özgüvenidir. Sayın Bahçeli nin "Ben varken onlar da kim oluyormuş" edasına karşılık; Meral Hanım'ın özellikle milliyetçi hafızaya atıf yaparak Atatürk, Başbuğ Türkeş, Mümtaz Turhan, Erol Güngör, Ziya Gökalp ve daha birçok değerli isimden bahsetmesi sanırım onun ülkücü ve Türk milliyetcisi kimliğini tartışanları utandırıyordur.
...
Başbuğ Türkeş dönemi hariç son 19 yıllık MHP nin mazisine ve onun genel başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin liderlik, entelektüel birikim ve "Sosyal insan" vasıflarını gözden geçirdiğimizde; düşünebiliyormusunuz 19 yıl boyunca seçimler arifesi dışında bir kez olsun iç ve dış siyasete dair bir sohbet ortamında TV'ye çıkıp, güncel olayları her türlü yönüyle değerlendiren entellektüel derinliği olan bir sohbetine şahit olamadık.

Ahmet Necdet Sezer
...
Bu kadar önemli sorumluluk taşıyan mevkilerde bulunan eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Devlet Bahçeli'nin TV ekranlarından korkmalarına hiç bir zaman anlam veremedim; aksine kendilerini millete o kadar alıştırdılar ki; neredeyse suskunluklarındaki "Derinliğe" keramet etfettiler adeta.
...
Türkiye de çok haince ve alçakca bir kalkışma oldu ama bu devlete Cumhurbaşkanı olarak görev yapan Ahmet Necdet Sezer den hiç bir yorum alamadık ancak ve de maalesef sol veya sosyal demokrat dostlar Tarık Akan'ın cenazesine katılımını çok önemsediler ve Tarık Akan'ın genel duruşuna uygun hiç bir davranışına şahit olmadığımız muhtereme methiyeler düzüyorlar. Yine Devlet Bahçeli benzer şekilde malum kalkışmadan sonra; üstelik de kendisine darbe gecesinin kahramanlarından birisi olması payesi verilmişken; hala Meral Akşener'e ayaküstü sorularla kara çalma çabaları dışında sesini duymadık, soluğunu hissetmedik.

...
Bilim adamı falan değilim. Dolayısıyla hangi görevler için hangi meziyetler gereklidir onun hükmünü veremem ancak herkesin bildiği; siyasetcinin en belirgin özelliği özgüven duygusunun yüksek oluşu ve herhangi bir durum/haller karşında adeta hazırda bekleyen, söyleyecek bir çift sözünün olmasıdır. Devlet Bahçeli hiç bir zaman böyle birisi olamadığı için Türk milliyetçileri iktidar yüzü görmemiştir. Recep Tayyip Erdoğan da aksine bunu sürekli başardığı çin de zirveden inmemiştir. Bunca yanlış ve kendi itirafı olan aldatılmışlığına rağmen sahip olduğu aşırı özgüveni sayesinde hala zirvede tutunmayı başarabiliyor.
...
Ha, peki bu "Sessiz, etkisiz adamlar" bu makamlara nasıl geliyorlar; gelmiyorlar ki getiriliyorlar. 
İrademizle gelmedikleri için irademizle göndermek istedigimizde de doğal olarak gitmek istemiyorlar.
Velhasıl kelam; sessiz adamlar aynı zamanda etkisiz ve de sorunlu adamlar oluyorlar.

Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

GÜNDEME DAİR: ORADAN BURADAN ŞURADAN

"Yurta sulh cihanda sulh" cahili

"Yurta sulh cihanda sulh" vecizesinin kime ait olduğundan bihaber olanların iradesinin; Türkiye'nin içinden geçmekten olduğu süreç içinde devlete ve millete dair beyanlarda bulunmaları; akıllarına baş vurularak, düşüncelerinden faydanılma konumunda olmaları; kendilerine böyle bir fırsatın verilmiş olması verenler açısından kabahat millet açısından felaketir. Bunlar mı milleti aklı selime götürecekler Allah aşkına.
...
Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuran Türk milliyetçiliği iradesinin sembol ismi Atatürk'ün veciz sözüne atıf yapıp, manasından güç ve ilham alarak Türkiye de siyaset yapmak, millete hitap etmek en doğal hatta zekice usul ve yöntemdir bence.
...
Efendim neymiş "Yurtta sulh Konseyi"inden hareketle darbe arifesinden günler önce Atatürk'ün malum vecizesi üzerinden meramını anlatmaya çalışan Meral Hanım'ın telaffuz etmiş olduğu "Yurtta sulh, cinanda sulh.." ifadesi için "Bu kadar da tesadüf olamaz" diyerek arasında ilinti kurmak ve Meral Hanım'ı buradan vurmaya çalışmak; aslında yaşanan hezeyanların bir şekilde dışa vurumudur.
...
Vah zavallılar ne kadar da malzeme sıkıntısı çekiyorlar ki; ancak bu kadar saçmalayabiliyorlar.
...
Yanarım yanarım da, neye yanarım biliyormusunuz; bütün bu ipe sapa gelmez uydurma ve çıkarsamaları peşinen kabullendiği "SANILAN" ülkücü bir camianın olduğu ve benim de buna dahil olduğumun sanılmasıdır. Böyle sanılıyor ama ülkücülerin en az %80 ni bu hikayeleri ciddiye almıyor. İşte bu nedenle farkında olanlar da ülkücü iradenin tartısına çıkmaya yürekleri yetmediğinden hükümet marifeti ile devletin bütün imkanları kullanılarak ülkücü iradenin kendi kaderini kendisinin belirlenmesine müsade edilmiyor.

Görünürde Anket Aslında Zorlama
CNN Türk'ü izliyorum
CHP milletvekili ceza evlerinde CNN Türk gibi kanalların izletilmediğini ifade edince ceza infaz müdürü canlı bağlantı ile programa bağlandı ve "Mahkûmler arasında yapılan anketle hangi televizyonl kanallarının izleneceği belirleniyor" diyerek aklısıra konuya açıklık getirdi. 
...
Tabi ki bu durumda ister istemez insan sormadan edemiyor; 15 Temmuz da Cumhurbaşkanı canlı ve görüntülü telefon bağlantısı ile millete seslenmek için niçin ahaber'i değil de CNN Türk'ü tercih etmış olabilir. CNN Türk az izlendiği için mi, çok izlendiği için mi?
...
Ben işi çözdüm. Mahkümler ankette bilerek yandaş kanalları işaretlemiş olabilirler; karavana daha zengin ve leziz çıksın diye.
Anlarsınız ya; bunlar bizden diyecekler, yemekleri bol kepçeden verecekler.
...
Çok komik değilmi? Sayin Müdür Bey komiklik yapınca ben de bir komiklik yapayım istedim.

 

Kod Adı:Bozkurt

Cüneyt kardeşim özellike imzalayıp, yine müşterek bir gönüldaşımız vasıtasıyla göndermiş olduğun "Kod Adı: Bozkurt" isimli tarihi romanını büyük bir heyecan ve zevkle okudum.
....
Yakın tarihimize dair şahane bir eser. Milli değerlerimizden bihaber birisi/birilerinin Nobel dahil eş dost, hatta emperyal kayırma ile ödül alarak onura edildikleri bir dönemde; milli düşünen ve milli bir konuyu seçip, üzerine roman yazan birisi olman Türk okurlar için süpriz ancak senin için onur verici bir durum. Tebrik ediyorum.
Özellikle içinden geçmekte olduğumuz sürecin yarattığı bıkkınlık, psikolojik hal içinde yazmış olduğun bu eser moral ve ümit kaynağım oldu.
Allah razı olsun değerli kardeşim. Eline, diline, yüreğine sağlık.

Mehmet Soral
Soralmehmet@hotmail.com

AHMET KALELİ ABİM

Ahmet Kaleli abim.
Değerli gönüldaşım, ülküdaşım.

1978 yılında terörün kahpe kurşunlarına hedef olmuş. Vücudunda oluşan tahribat nedeniyle omurilik felci olup, o gün bugündür yüzüstü yatarak yaşam mücadelesi vermekteyken; iç organlarındaki aşırı tahribat neticesi vücut fonksiyonlarındaki yetersizlik nedeniylele Ümraniye Devlet Hastanesinde yaklaşık iki aydır yaşam mücadelesi vermekte. Bacaklarındaki iyileşmeyen aşırı yaraların neden olduğu kan değerlerindeki bozulma vücud direncini tamamen yitirme aşamasındayken hekimler son çare olarak ayaklarının kesilmesine karar verdiler. İlk gün kalbinin durması medeniyle ameliyattan vaz geçildi ancak ertesi gün bir ayağı kesildi ve şu anda şuuru yerinde olup, yoğun bakımda. Diğer ayağı da kesilmesi halinde inşallah kanının zehirlenmesine neden olan unsurlar ortadan kalkmış olacak.
...


Soldan sağa; Mehmet Soral,Ayla Ağabegüm,
Yılmaz Polat, Reşat Güler, Ahmet Kaleli,
Bekir Doğan, Süleyman Tıraş


Saygıdeğer büyüğüm, Değerli Ahmet abim
Ne olur biraz daha dayan, az kaldı. Daha devlet, millet meselelerine dair konuşacağımız çok şeyimiz var; zaten neyi konuşup, halledebildik ki Ahmet abi.
...
Küplüceliler olarak sana geliyoruz dediğimizde; "Gelin Goçum" diyen, "Memedim çay ile sen ilgilen" diyen sesini özledim Ahmet Abi. Vallahi de, billahi de tekrar tekrar çay demleyeceğim sana, söz veriyorum Ahmet abi. İsyanlarımızı haykırırken, öfkemizi yatıştıran senin öğütlerine ihtiyacımız var abi.
...
Bahçendeki tekir, kafesteki muhabbet kuşu hep beraber seni bekliyoruz Ahmet Abi...
Ne olur, şunun şurasında ne kaldı ki; dayanmalısın Ahmet Abi....
...
Ahmet Kaleli abimiz için lütfen dualarınızı eksik etmeyin.
Allah cümlenizden razı olsun.

Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

AHMET KALELİ ABİM

Soldan sağa; Mehmet Soral,Ayla Ağabegüm, Yılmaz Polat, Reşat Güler, Ahmet Kaleli, Bekir Doğan, Süleyman Tıraş
Ahmet Kaleli abim.
Değerli gönüldaşım, ülküdaşım.


1978 yılında terörün kahpe kurşunlarına hedef olmuş. Vücudunda oluşan tahribat nedeniyle omurilik felci olup, o gün bugündür yüzüstü yatarak yaşam mücadelesi vermekteyken; iç organlarındaki aşırı tahribat neticesi vücut fonksiyonlarındaki yetersizlik nedeniylele Ümraniye Devlet Hastanesinde yaklaşık iki aydır yaşam mücadelesi vermekte. Bacaklarındaki iyileşmeyen aşırı yaraların neden olduğu kan değerlerindeki bozulma vücud direncini tamamen yitirme aşamasındayken hekimler son çare olarak ayaklarının kesilmesine karar verdiler. İlk gün kalbinin durması medeniyle ameliyattan vaz geçildi ancak ertesi gün bir ayağı kesildi ve şu anda şuuru yerinde olup, yoğun bakımda. Diğer ayağı da kesilmesi halinde inşallah kanının zehirlenmesine neden olan unsurlar ortadan kalkmış olacak.
...
Saygıdeğer büyüğüm, Değerli Ahmet abim
Ne olur biraz daha dayan, az kaldı. Daha devlet, millet meselelerine dair konuşacağımız çok şeyimiz var; zaten neyi konuşup, halledebildik ki Ahmet abi.
...
Küplüceliler olarak sana geliyoruz dediğimizde; "Gelin Goçum" diyen, "Memedim çay ile sen ilgilen" diyen sesini özledim Ahmet Abi. Vallahi de, billahi de tekrar tekrar çay demleyeceğim sana, söz veriyorum Ahmet abi. İsyanlarımızı haykırırken, öfkemizi yatıştıran senin öğütlerine ihtiyacımız var abi.
...
Bahçendeki tekir, kafesteki muhabbet kuşu hep beraber seni bekliyoruz Ahmet Abi...
Ne olur, şunun şurasında ne kaldı ki; dayanmalısın Ahmet Abi....
...
Ahmet Kaleli abimiz için lütfen dualarınızı eksik etmeyin.
Allah cümlenizden razı olsun.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

21 Eylül 2016 Çarşamba

MHP DE BUDAMA DEVAM EDİYOR

Meral Akşener İzmir Açıkhava mitingi
Yahu adam bahçesindeki ağaçları bile bu kadar, keyfince budayamıyor; ya yoldan geçen veya komşusu "Aman dikkat et, yanlış budama" diyerek uyarırlar. Her gün fütursuzca üye ve teşkilat "Katliamı''na devam ediliyor. Amaç öfkeyi doruk noktasına çıkarıp, bölünmeye yönelik yeni bir oluşuma gerekçe oluşturmak ve böylece parti içi muhalefetten kurtulmak.
.....
Ancak MHP de bu olup, bitenleri "Esir alınmış komutan"ın "Esir iradesi"ne dikte ettirilen şeylerin tezahürleri olarak görüyorum. MHP adeta göz göre göre bitirilmek isteniyor. Yedi kat yukarıdan bakanlar aşağıda ne olup, bittiğini fark edemiyorlar ama ayakları yerde olan bizler her şeyi fark edip, görebiliyoruz.
....
Türk milleti, bu hali şimdilik belki MHP'nin iç meselesi olarak görüyor, izlemeye devam ediyor ama inanın ki durum sanıldığı gibi değil. 

MHP Çağrı Heyeti ihraç edildi
...
ABD her zaman darbeler sonrası dahil yaşanan kırılmalardan sonra Turkiye de siyaseti yeniden kendi kontrolüne almayı geleneksel hale getirmiştir. Özellikle AKP'nin tek başına süregelen iktidarının yarattığı alternatifsizliğin 7 Haziran seçimlerinden sonra daha da kendisini hissettirince Erdoğan'a karşı ihtiyaç duyulan güçlü bir lider boşluğunu kendi kontrolü dışındaki inisiyatifler tarafından doldurulmasını istemediğinden Meral Akşener inisiyatifinde gelişecek "Milli bir duruş"u temsil edecek "Muhalefetin" oluşmasına fırsat vermek istememiştir. Çünkü Türkiye de alternatif lider boşluğu vardı ve becerebilen hemen bu boşluğu doldurup, alternatif olabilirdi.
...
Her şeye ve bütün ters düşmelerine rağmen ABD yine de AKP ve hükümeti ayakta tutmaya çalışacaktır. Çünkü ABD fetö kalleşleri ile neden oldukları yıpratmanın vehametinin çok iyi farkındalar ve AKP'nin ve hükümetin kendisne karşı yeni atraksyonlar geliştiremeyecğini; buna mecalinin kalmadığı noktasından hareketle Fetö'yü teslim etmeyerek kullanmaya ve pazarlık şansını sürdürmek istemektedir.
...
Dolayısıyla, bırakalım Meral Akşener'i hiç kimseye Turkiye de alternatif lider adayı olmasına fırsat verilmeyecektir. ABD için en büyük kabus "Türkiye de milliyetçiler ile milli solun ittifakından oluşan MUHALEFET" tir. Meral Akşener ismi MHP Genel Başkanı olması durumunda dahi bahsettigim muhalefetin lideri olarak kabul göreceğini düşünüyorum. İşte bu genel kabul fark edilip, görüldüğü için Hanımefendi'ye karşı her türlü kumpas ve karalama linci devam ediyor.
...
Devlet Bahçeli göreve geldiğinden beridir Türkiye de yaşanan kırılmalar sonrası almış olduğu tüm kararlar ABD projesi iktidarların önünü açmıştır. Ne zamanki millet MHP'ye teveccüh göstermek istemişse Devlet Bahçeli'nin siyasi yetersizliği bu kucaklaşmayı sağlayamamıştır. 

Peki o makamda kendisini koruyan gücü nereden alıyor; mevcut siyasi partiler yaşasından ve masa başında belirlenen delegasyon sistemimden.
Teşkilatların yönetim kurulu üyesi; eşi, baldızı, bacanağı, bacısı, eniştesi ve buradan süzülüp gelen nur topu gibi demokrasi.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

18 Eylül 2016 Pazar

MİLLİYETÇİLER VE MİLLİ SOL İTTİFAKI

CEMAAT/AKP yani siyasal İslamcılardan beslenen ittifakın ülkeyi nereye getirdiği gerçeği ortadayken; merhum Tarık Akan'ın vefatını vesile kılarak "Milli Sol" ile diyalog kurmamız gerektiği hususuna yönelik mesaj vermek adına yaptığım paylaşımımın yansımaları; hem yergi , hem de övgü şeklinde ama geniş bir kesimde; bu meselelere kafa yoranlar nezdinde devam ediyor. Cesaretimi takdir edenler olduğu gibi, Türk milliyetçisi olmam hasebiyle lanetleyenler de oluyor.
...
Şahsen iyi bir iş yaptığımı düşünüyorum, "Lanetlendim" diye de paylaşımımdan pişmanlık duymuyorum. O gönüldaşlarımın zamanla beni anlayacaklarından eminim.
...
Geçmişe dönük kavgaları elbette biliyor, bu kavganın mağdurlarını yakinen tanıyan birisi olarak da onları anlayabiliyorum ancak her iki kesimin de yeterince özeleştiri yaptıklarını da düşünüyorum. Bu özeleştiri Türk milliyetçileri ve milli sol'u Anayasamızın ilk dört maddesinde mutabık hale getirdi. Bence bu gelinen nokta büyük bir aşamadır.
....
Evet Türk milleti olarak bir kırılma yaşıyoruz ve şahsen yaşadığımız son darbeden çıkardığım ders "Milli Sol ile ittifak yapılması"nın gerekliliğidir. Peki "Milli sol" bunu istiyor mu; ondan elbette yüzde yüz emin değilim ama milli düşünen solcu arkadaşlarıma bu fikrimi açtığımda kabul gördüğünü söyleyebilirim.
...
"Milli sol"un karizmatik bir lider çıkaramaması nedeniyle kendisini "Milli Solcu" görenler özellikle Meral Akşener ismi üzerinde mutabık kaldıklarını fark edebiliyoruz. Aslında bu insanların tamamı CHP'li, kısmen de Vatan Partili seçmen. Belki de Türk milliyetçileri ve milli solun ismi üzerinde mutabık kaldıkları Meral Akşener rüzgarına engel olmak için "Paralelci" iftirasını ortaya attılar. Eğer Türk milliyetçileri ve milli sol ittifak yaparlarsa darbenin neticesi ABD"nin istediği gibi değil, Türk milleti ve Devletinin istikbali için hayırlı bir şekle evrilmiş olacak. Eğe aynı rüzgarı diğer adaylar da estirmiş olsalardı, onlar da bişekilde engelleneceklerdi.
...
Bu ülkeyi ya "Türk milliyetçileri" ya da "Milli Sol" yönetmelidir. Her iki kesim bu ülke için bedel ödemişlerdir de ondan. İki dinamik unsur sürekli fikir üretmiş, gerektiğinde eyleme donüştürmüş ancak özelikle de ABD engellemeleri, entrikaları ile bu dinamik güçlerin yarattığı sinerji ittifaka dönüşmemiş hatta; zaman zaman kavga ettikleri için kollektif güç olarak iktidara gelememişlerdir. Diğer iktidarlar da sürekli ABD'nin projesi oldukları için iktidara gelebilmişlerdir; kullanım süreleri dolduğu veya doldurulmak istendiği için de iktidardan ya yönlendirme veya darbeler şeklindeki müdahalelerle gönderilmek istenmişlerdir.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

16 Eylül 2016 Cuma

BİR TARIK AKAN GELDİ GEÇTİ

Ben Türk milliyetçisi, ülkücüyüm. Tarık Akan ise solcu bir insandı. 
...
Bir müslüman olarak Aktroller gibi bu insana siyasi görüşü dolayısyla göndermeler yapıp, tatmin olamayan intikam hırsını tatmin için vesile kılmayacağım.
Niçin, çünkü iman etmiş müslüman olarak "Ölülerin" arkasından güzel şeyler konuşulup, velevki o insanın günahlarına şahit olmuş olsak dahi; güzel duygularla anmanın Allah indinde "Bu kulum ne kadar iyi niyetli bir insan ki; hiçbir zaman hemfikir olmadığı insanın arkasından bile güzel sözler söyleyebiliyor" şeklinde sürekli "Kötüyü" değil, iyiyi emreden Allah'ın takdirini kazanacağımı düşünerek hareket etmeyi her zaman için tercih etmişimdir.
....
Evet siyasal düşüncelerimiz elbette farklıydı ama nasıl düşündüyse öyle yaşadı. Böyle insanlardan her zaman için emindim; çünkü bu insanlar düşündükleri gibi yaşıyorlardı. Esas tehlikeli olan düşündükleri gibi yaşamayan ikiyüzlü sahtekarlardır. Özelikle yaşadığımız son malum darbeden sonra; "Müslüman Türk Milleti"nin kendilerinden emin olduklarını sandıkları alnı secdeden kalkmayanların işbirliğinden kaynaklanan ihaneti görmesi; bütün değer yargılarının sil baştan yeniden değerlendirilmesi gerekliliğini zorunlu kılıyor.


Bir çok solcu gibi liboş olmayı tercih etmedi. Çok yakışıklı bir jön olmasına ve çok kazanma potansiyeline rağmen o daima fikri alt yapısı olan, kendince sosyal sorumluluk taşıyan, mesaj veren filimler yaptı.
Hep şunu düşündüm; Tarık Akan gibi solcular, benim gibi ülkücüler yani fikr namusuna sahip insanlar bir araya gelip, projeler üretebilseydik, hadi bundan da vaz geçtik; diyalog kurabilseydik bu ülke ve insanları alnı secdeden kalkmadığını sandığımız insanların ihanetlerine uğramazdık.
...
Bir müslüman olarak prensibim gereği; Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun diyorum.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

13 Eylül 2016 Salı

PEKİ 15 TEMMUZ'A NASIL GELDİK NE YAPMALI

Önceki yazılarında da devamlı vurguladığım üzere; Türkiye"de yapılan tüm darbeler "Milli duruş ve direnç gösteren" unsurlara karşı yapılmıştır ve yine iddia ediyorum ki; darbeler sonrası hangi parti iktidara gelmişse başrolde olanların kesinlikle ABD/CIA ile işbirliği içinde oldukları kesindir.
....
Milli direnç gösteren unsurlar derken sadece biz ülkücüleri değil, ulusalcı solu da kasdediyorum. Yani kısaca Türk sağı ile "Yetmez ama evetci liboşlar " sürekli ABD ile işbirliği yaparak ihanet etmişlerdir. Bunlar Türk'ün kendi dinamikleri üzerinden hareket ederek ayağa kalkmasına, kendi kendine yeter duruma gelmesine; doğrusu balık tutmasını öğrenmesine mani oldular, fırsat vermediler. Bu arada biz Türk milliyetçilerine hep sağcı denildi. Bizi bizim irademiz dışında tanımlayanlar " Uysa da, uymasa da siz busunuz" dediler. Oysa bizler sağcı olmayıp ülkücü, Türkcü, Turancı hislerden beslenen Türk milliyetçileriyiz. Ancak bizler aynı zamanda müslüman kimliğimiz ile elbet de ahiretde defteri sağ tarafından verilenlerden olmayı arzulayıp, özen gösteren insanlarız.
...
Peki 15 Temmuz'a nasıl geldik. AKP'ye 17/25 Aralık operasyonu niçin yapıldı.
...
Apoyu verip, Gülen'i alan ABD Cemaat ile işbirliği yaparak yeni bir Türkiye projesi için Erdoğan liderliğinde AKP.projesini gerçekleştirdiler. (Dilipak ve Ali Bulaç'ın beyanatlarından) Ancak 1 Mart tezkeresinin reddi ile başlayan süreç her şeyin alt üst olmasına neden olmuştur. Oysa Erdoğan "Ben BOP eşbaşkanıyım da" demişti. Bu durum ABD de "Benim projem nasıl olur da akamete uğratılır" duygusu yarattı; buna binaen projenin en başında anlaştığı "Paralel yapı" ile tekrar masaya oturarak projenin üzerinde tatilata gittiler; o da beraber iktidara taşıdıkları AKP'yi tekrar iktidardan indirmeye yönelikti.
...
Sonuç olarak ABD"nin kendisi ile işbirliği yapan yerli işbirlikciler yüzünden millet ve devlet olarak her defasında ağır bedeller ödüyoruz. Erdoğan bunun pişmanlığını yaşayarak kendince tetbirini almak istedi ancak partisi bile kendisini yeterince anlayamadı ve maalesef ABD, fetö ihanet çetesi ile ittifak yaparak 15 Temmuz Darbesini gerçekleştirdiler.

 ...
Bir hususa dikkat çekmek isterim ki o da; darbe öncesi de, sonrası da MHP ve muhalifler üzerinden gündem oluşturma bir türlü sona ermiyor. Çünkü ABD bu darbeler öncesi ve sonrasında murâd ettiği sonuca ulaşmasına mani olacak muhtemel millî duruş ve direnç gösterecek unsurları etkisiz hale getirmek istiyor. İşte bu nedenle Meral Hanım'ın estirdiği bu kuvvetli rüzgarı fark eden ABD; Meral Akşener Genel Başkanlığındaki MHP'nin güçlenip, başına bela olmaması için kendisi hakkında bilerek "Paralelci" iftirasını sızdırdı.
...
Cumhurbaşkanı Erdoğan yaşadığı bunca tecrübeden sonra tahmin ediyorum ki ABD'ye "Her istediğim zamanda Türkiye'ye operasyon yapamam artık, Türkler uyandı ve kendi dinamiklerine döndü" dedirtmek ve ders vermek istiyor. Bence bu cesaretli iyi bir gelişme ancak bunun için "Yenikapı ruhu"nu diri tutması, kripto fetöcü'lere malzeme olabilecek hukuki hatalardan kaynaklanan mağduriyetlere fırsat vermemesi; Türk milliyetçilerinin top yekün devlete desteğini alabilmesi için MHP'nin kendi iç bünyesinde yaşamakta olduğu sürece müdahele edilmemesi gerekmektedir. Birlik ve bütünlük içinde güçlenmiş MHP'nin ABD karşında hükümete, dolayısıyla devlete desteği daima her zamankinden daha güçlü ve caydırıcı olacaktır. Nitekim Yenikapı ruhu bu manada dosta düşmana karşı güç gösterisi olmuştur.
MHP'de her geçen gün iç huzurunun bozulması, ayrışmadan kaynaklanan kutuplaşmanın artması; MHP'nin meclis dışında kalmasına ve tek ses olamayan Türk milliyetçilerinin tarumar olmasına neden olacaktır. Buna mani olmak için de MHP de her geçen gün elzem hale gelen demokratik yolla değişim talebinin müdehalesiz şekilde gereğinin yapılması gerekmektedir.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

SAYIN MHP GENEL MERKEZİNE

Sayın MHP Genel Merkezine,
Sayın Meral Akşener'i seven, sayan ve kendisine güven duyan birisi olarak; MHP iç siyasetinde gayet edepli, seviyeli bir üslupla değişim taleplerinin sözcüsü konumunda Olağanüstü kongre talebinin gereği için her türlü engellemelerinize rağmen mücadelesini vermiş olan ve bundan sonra da verecek olan Meral Akşener Hanım'a karşı "ihraç Kararı'nızı haksız, hukuksuz ve antidemokratik buluyorum. ...
MHP'nin halen kayıtlı üyesiyim. Ben de sizin "Alayınızı" ülkücü edep ve adap gereği bulunduğunuz makam ve mevkilerden ihraç ettim. inanın ki benim ihraç kararımın hükmü ne ise sizinki de odur; yanlız bir farkla siz gasp ettiğiniz mekanlarda o kararı aldınız, ben ise mütevazı evimde.
....

Kimse MHP de bölünme, parçalanma derdinde değil. Bizler Bahçeli'ye yemin edip, sadakat nikahı kıymadık ki.

18 yıllık mıymıntı ve sünepe siyasete alternatif bulmak; ülke gerçeklerini okuyup, anlamlandırıp sonra da siyaset üreterek yeni bir yapılandırmaya gidip, bir türlü iktidara iddialı bir şekilde konuşlanamayan mevcut statükonun son bulması için anayasamızda teminat altına alınmış olan demokratik haklarımızı kullanarak "Başkalaşmadan değişim" talebimizi dile getirip, mücadelemizi veriyoruz. Orta da ne kınanacak, ne de gücenecek bir ayıbımız yoktur.

....
Sayın Bahçeli size; Erdoğan'ı başkan yaptırtmayacağız; bunu bilesiniz. MHP Türk milliyetçilerinin uhdesine tescil edilmiş bir parti olup, Bahçeli sülalesinin malikânesi hiç de değildir. 

Bugünkü Balgat müdavimlerinin tüm gayretlerinize rağmen MHP bölünüp, parçalanmayacak; ancak siz Genel Başkan olduğunuz sürece de yapılacak her seçimde siyasi partiler yasasını ve özelde de sizi protesto etmek amacıyla ailemin diğer üç ferdiyle birlikte oy kullanmaya gitmeyeceğimizi şimdiden beyan ediyoruz. Nasıl olsa sizin bu partideki varlığınız ile ailemin vereceği oy MHP'nin konumunu hiç bir şekilde değiştirmeyeceğine göre bu sefer sizin buyurduğunuzu değil, kendi bildiğimizi yapacağız.

...
Kimse MHP de bölünme, parçalanma derdinde değil. Bizler Bahçeli'ye yemin edip, sadakat nikahı kıymadık ki.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

TV'LER TÜRK MİLLİYETÇİLERINE NİÇİN EKRANLARINI KAPATTI

Tüm kanalları izliyorum; atlayarak tabi ki. Malum gündem fetö, din ve Cumhuriyet değerleri...
...
Siyasal İslamcısı, koministi, liboşu; sağcısı, solcucu....
Hepisi TV'lere çağrılıp, fikirleri sorulup, değerlendirmeleri alınıyor ama Türk milliyetçileri, ülkücüler ne düşünüyor hiç kimse çağrılmadıkları için öğrenemiyoruz.
Ümit Özdağ
Özcan Yeniçeri
Sinan Oğan
Yusuf Halacoğlu
Kürşat Zorlu
gibi aşina olduğumuz Türk milliyetçisi isimlerin hiç bir TV'ye programlara çağrılmamaları; hadi bunlardan da vaz geçtik; bunların yerine ikame edecek başka Türk milliyetçisi gasteci, akademisyeni; özellike MHP de olağanüstü kongre talebinin hukuk gasp edilerek gündemden düşmesinden beridir göremiyor, izleyemiyor oluşumuz oldukca manidar değil mi?
...
Darbe olmuş; o olmuş,bu olmuş, şu olmuş...
Kardeşim ben onu, bunu bilmem; her darbeden sonra olduğu gibi ne olmuşsa Türk milliyetçiliği ideolojisine yani T.C Devletini kuran temel felsefeye ve Türk Ordusu'na olmuştur.
...
İşin en garip tarafı; varlığı hasbel kader hissedilen, kurumsal manada Türk milliyetçiliği ideolojisini temsil eden MHP'nin; misyonunu terk edip, kendini besleyen kaynaklara bigane kalması(Milliyetçi sivil toplum örgütleri ile bağlar tamamen koparıldı) iyice "Büzüşmesi"ne ve aslının dışında başka bir şey olmasına neden olmuştur.
...
Peki bu malum süreçte her fikir ve meşrep mensuplarına ne düşündükleri soruluyorken niçin ülkücülere hiç bir şey sorulmaz.
Bence biz Türk milliyetçileri olarak bu sorumun cevabını bulabilirsek ancak ondan sonra 700 küsur delegenin talebine rağmen MHP de olağanüstü kongrenin niçin yapılmadığını anlayabiliriz.
...
Bu darbe; üst aklı ABD olan ve onun işbirlikci taşoranı Fetö yapılanmasının Türk ordusuna ve T.C Devletini kuran Türk milliyetçiliği iradesine karşı yapılmıştır. İşte bu nedenle darbe girişiminden bu yana ordunun organik yapısında (Anayasaya aykırı olmasına rağmen) köklü değişiklikler yapılmakta ve aynı paralelde Türk milliyetçiliği adına hiç bir söz, eylem ve savunmaya yönelik bir şeye şahit olamıyoruz..
...
İşte bu nedenle birileri için mesele; MHP"nin genel baskanının değişmesi değil; mesle T.C Devletini kuran iradenin inisiyatifini ortaya koymasına fırsat vermeden, başını kaldırmadan ezmektir. Bunun emaresi Meral Hanım'ın şahsında fark edildiği için başta Sayın Bahçeli olmak üzere Aktroller tarafından lince tabi tutulmuştur; çünkü araştırma yapmışlardı ve Meral Akşener'in genel başkanlığında MHP'nin oyu %20-25 aralığında görünüyordu. Yine kendilerince bu tehlike hala devam ettiği için Meral Akşener'i üstelik de tedbirli olarak ihraç için disipline verdiler. Belki de darbenin başarılı olması için Meral Akşener rüzgarını kesmek gerekiyordu. "Meral Akşener Paralelci" iftirası da doğrudan fetö'ye aittir. Görünürde bu durum MHP yönetimi ve AKP'nin konjuktürel olarak işlerine geldiği için "İnanma rolünü" oynadılar.
Fena da oynamadılar hani...
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

GÜNDEME DAİR SATIR BAŞLARI


Belgesel Yapanın Aklakı önemli
Habertürk TV de Fetö belgeseli izliyorum. Zavallı yapımcı; Gülen lehinde konuşan insan olarak bula bula rahmetli Başbuğ Alpaslan Türkeş'in bir konuşmasını bulabilmiş.Gülen'in ABD'ye g itmeden önceki bir döneme ait ve Türk milliyetçiliği misyonuna uygun yapılan yurt dışı etkinliklere övgü içeren bir konuşma. Ne garip, AKP döneminde; AKP'li olup da sözümona "Hocaefendi" lehinde konuşan bir tek kişi dahi bulamamışlar. Ulan insan azıcık da olsa; meslek namusuna sahip olur be....
...
Bunlar... 
Neyse; ahlaksız adamlar değil mi?


Sen Fetöcüsün
Şimdi de AKP'liler yeni bir savunmaya yönelik karşı taarruz mekanizması geliştirdiler; kim ki hükümet/AKP karşıtı görüş bildiriyor; o kişiyi anında fetö'cü ilan ediyorlar. Akıllarısıra fetö sopası ile muhalifleri terbiye edecekler. Ben de diyorum ki "Ulan biz Ülkücüyüz, cemaate dair şüphelerimizi yıllar öncesi dile getirirken sizler AKP'nin cemaatle yaptığı izdivacın hazzını yaşıyordunuz"
Bizler sizi de; cemaati de; her ikinizin izdivacından peydahlanan çocuğu da biliriz. Dolayisıyla, elleriniz o kadar kirli ki; bize atacağınız taş elinize yapışır kalır.


Muhalefetin hiç mi suçu yoktur
Bütün bu olup bitenler sıfır terörle teslim alınan devlet yönetiminden sonra oldu. Millet bütün bu kan, göz yaşı ve darbelerin müsebbibi olanları sevdi, yetmedi oyunu artırarak her seçimde desteğini artırdı. 
...
En son yapılan anketlere göre AKP'nin daha doğrusu Erdoğan'ın oyu %60'lara dayanmış. Demek ki bütün bu olumsuzluklara rağmen canının acıması, göz yaşlarına ve darbeye çanak tutan müsebbiblerinin kimler olduğu belli olmasına rağmen hükümete destek devam ediyorsa; burada eksikliği muhalefette bulmak lazım.
...
Başta Sayın Bahçeli olmak üzere muhalefet; devletin geldiği içinden çıkılmaz hal karşısında birinci derecede sorumluluk almaya cesaret edemiyorlar. Sayın Bahçeli hükümete destek vererek devlete hizmet anlamında gerekeni yaptığını düşünüyor ve iktidar olmak isteyen Türk milliyetçilerinin taleplerini gereksiz, hatta maceraperestlik olarak görüyor. Dolayısıyla muhalefetin bu mevcut durumu kabullenişi; milletin alternatif iktidar arayışına mani oluyor ve doğal olarak devletin bu denli kötü yönetilmesine rağmen CHP de, MHP de devleti yönetmek için millet nezdinde itibar görmüyorlar.
...
CHP ve MHP'nin yapamadığını muhalif sivil toplum örgütleri, gazeteciler yapınca OHAL nedeniyle bir çok insanın canı yanıyor, yanacağa da benziyor.
...
Evet, devlet çok kötü yönetiliyor ama muhalefet de hiç yoktur ortalık da. Adeta hükümete " Aman yeter ki enkaz bizim üzerime kalmasın; gerekirse biz de size yardım edebiliriz" der gibiler.
...
Her zaman için iktidarı cüretlendiren muhalefetin yetersizliği olmuştur. 2006 yılından beridir Türk milliyetçileri MHP de değişim istiyor ancak Sayın Bahçeli her pahasına buna mani oldu. Otoritesini kaybetmemek için mahalle bazında başlamak üzere; genel başkan olduğundan beridir bir defa olsun delege seçimi yapılmadı. En son mahalle delege seçimini mahalle kırathanesinde rahmetli Başbuğ zamanında yapmıştık. Demek ki 19 sene boyunca MHP'de demokratik usuller terk edilmiş durumda. Bunun üzerine bina edilen her şeyin demokrasi açısından meşruluğu tartışılır. Partisi içinde dahi demokratik usul ve yöntemleri uygulamaktan aciz, ismi üzerinde tabanının güvenini kaybetmiş parti liderleri ve O'nun partisinin millete umut olmaya hakkı olmayacağı gibi doğal olarak yetkisi de hiç olmayacaktır. 


Emanetin Başkasına emanet Edilmesi
Peki partinize güvenip, inanılarak verilen oylarla elde ettiğiniz yönetme yetkisini; milletin huzuruna çıkıp; güven, ahlak, erdem, beceri kısaca liyakat sınavından geçip, milletin oylamasından geçmemiş "Cemaat" denen sivil bir "Güçle" niçin paylaştınız. Emaneti başkasına emanet ettiniz.
...
Milletin sana bir süreliğine emanet ettiği iradesini başka güçler ile paylaşman kendisine yapılan bir saygısızlık değilmiydi. Aynen tarım kredisi olarak alınan paranın hovardalıkta harcanması gibi bir şey olmuyormuydu.
....
Yukarıda AKP'nin anlatmaya çalıştığım hatası kandırılmadan önceki yaptığı hataydı. Evet, milletin iradesini suistimal etmek "Alnı secde gören, Allah'a yakın" olduklarını iddia edenlerin yapmaması gereken bir hataydı ve bu hata 15 Temmuz'a giden, millete ağır bedel ödeten Cumhuriyet tarihimizin en büyük hatalarından birisiydi.
....
Dolayısıyla ilk önce milletin iradesine yapılan ihanet; devamında vatana ve millete yapılan ihanetine giden yol oldu. Kandırılmış olmak bir sonuçtu; asıl olan milletin hesabında olmayanı başka bir hesaba dahil etmekti.


Konjukturel Tehdit
Bana "Sen ne yapmak istiyorsun, başını belaya mı sokmak istiyorsun" diyorlar.
...
"Hep korkulanı yaptığım için Mehmet Soral oldum" diyorum.
...
Allah herkesi doktor yapmaz ki; bu ülkeye "Bekçi" de lazim, "Çoban" da; değil mi?
...
Doktor da olamadık, çoban da; bari biz de başka bir şey olalım dedik. Ama hiç bir zaman sığıntı bir sünepe iken sırtımı güce yaslayıp, sahte kahraman olmayı düşünmedim.
...
Ne mutlu bana ki; hala muhalifim.
Tavsiye ederim insan kendini ''Adam'' hissediyor.


Köprüde Özçekim
Boğaziçi Köprüsünde özçekim; değil tır, bir otomobil durunca dahi doğal olarak hemen bomba imha ekipleri sözkonusu aracı hemen takibe alıp, gerekirse kontrolü şekilde patlatma ile köprü ve çevresi güvenli hale getiriliyor. Nitekim geçenlerde Boğaziçi köprüsünde benzini biten bir otomobil için aynı şekilde gereken yapıldı.
...
Peki Yavuz Sultan Selim Köprüsü'n de; tırı durdurup, özçekim yapan insanların devlet tarafından kıçlarına "Zararsızdır" diye kızdırılmış at nalından damga mı vurulmuş acaba.
Terör örgütleri malum köprüyü kapsam dışı mı görüyorlar. Yazık değil mi; karayolları ve polisin bu güvenlik zaafı yüzünden tır sürücüsü ve evladı özçekim yapalım derken kaza sonucu öldüler. Müsebbibi kim; elbet ki trafik polisi ve hele ki karayolları.
....
Peki diğer köprülerde gösterilmeyen bu müsamaha niçin Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nde gösteriliyor; çünkü yeni yapıldı. Özçekim yapanlar çektikleri görüntürleri paylaşarak Türkiye'nin her tarafına yayacaklar ve Tüm Türkiye de Hükümetin nedenli "Büyük hizmetler yaptığını" öğrenecek(!) Peki nerden böyle düşünüyorum. Bunları yeterince tanıdığımı düşünüyorum.
E.. tabi canım; ne var yani ara sıra da ölenler olacak. Hizmeti duyurmak lazım; can cazım.

2 Eylül 2016 Cuma

DARBEDEN NEMELANMAK

Hani, Tuncay Güney denen bir Haham bozuntusu vardı. Ergenekon davaları sürecinde Bülent Arınç'ın talimatı üzerine kendisi ile iki saat boyunca Kanada'ya TRT1 ile canlı bağlantı kurulan ve yapılan kumpasın daha kuvvetli olmasını teminen Türk milletinin iyi yetişmiş değerlerinin hapse tıkanması için iftiralarına baş vurup, anlattıkları belge kabul edilen yavşak.
...
Şimdi nerede bu adam. O zamanlar aranp, bulunan bu yavşak şimdi niçin aranp, bulunmuyor. Arınç'a mı sorsak acaba; o bilir mi sizce? Kanada'dan iadesi istendi mi? TRT1'e iki saat canlı yayın yaptıran güç ne idi. Arınç bütün bu sürecin içinde olmuşsa niçin geçmişte icraat döneminde her vesile ile iki kelam etme zorunluluğunu hisseden bu insan dut yemiş bülbüle döndü. 
...
AKP bazı problemlerin, bilinmezliklerin üzerine gidemiyor; çünkü kendini onların içinde bulmaktan korkuyor ve bu korku devleti yönetme de sürekli zaafiyet yaratıyor. Erdoğan kripto cemaat mensubu AKP'lileri bulup, içinden def ederse; bu devleti muhalefetin de desteği ile düzlüğe çıkarabilir ancak hala birilerinin alınlarının secdeye değmesine aldanmaya devam ediyor sanırım.
...
Yine Erdoğan'a yalakalık yapma derdinde olan bazı AKP ve Aktroller; içinden geçmekte olduğumuz süreci dikkate almadan zaman zaman "Şaşkın ördek'' misali kıçları ile suya dalıyorlar. Mesela dün akşam bir TV programında AKP de önemli görevler yapmış ve bugün MYK üyesi birisi "Türkiye 90 yıldır bağımsız değil" diyor. Aslında; sanki bu dangalağın tasavvur ettiği "Devleti" Atatürk, arkadaşları ve o zamanın Türk milleti T.C Devletini kurarak bağımsızlığını ortadan kaldırmış gibi bir başka devletten bahsediyor.
...
Adam bugün AKP de karar alma merciinde ancak hala T.C Devletini içselleştirememiş durumda. Bu zihniyet de olan insanların darbe içinde darbe yapmaları ihtimali her zaman için mümkündür.
..
Bu ismini vermek istemediğim AKP'li (Kalleşlik ortalıkta kol gezerken) dangalağın "T.C Devleti 90 yıldır bağımsız değildir" demesi; yine programda bir başka AKP'linin "Bayram kutlamalarının askeri törenlerle, geçişlerle yapılmasının ve kutlamasının bir önemi kalmamıştır, gereksizdir" demesi ve yine zaman, mekan, tarz ve konjuktür hiç uygun değilken; GATA'nın isminin değiştirilip, aynı gün siyasal islamcilarin simgesi Abdülhamit'in isminin verilemsi; hastahaneyi devredenin asker ve komutan olması; devrini alanın türbanlı bir bayan olması; türbanlı bayan polislerin de teşkilata alınacakları gibi örnekler siyasal İslam'ın kavgasını bütün şartlara rağmen devam ettirmek istediğini gösterir. Nedir bu telaş. 
....
Oysa AKP de darbe gecesi İstanbul İl Başkanlığı'na asılan Atatürk posteri, Milli Eğitim İlçe Müdürlüklerine gönderilen "Okulunuzun her tarafını Atatürk posteri ve Türk Bayrakları ile donatın" tamimleri gibi Cumhuriyet değerlerini önemseme girişimleri özelikle biz muhaliflere umut ve cesaret vermişti. Yoksa bunlar bir oyunmudu. 
...
Yukarıda bir kaç örnekle anlatmaya çalıştığım eylem ve düşünceler; fırsat bulunursa darbe içinde darbe yapıldığı veya yapılacağı endişesini uyandırıyor. Buna dense dense darbeden nemelanmak denir.
AKP hala bu devleti ve milleti yönetmek istiyorsa özellike TV'lere çıkan mensuplarının konuşmalarını takip edip, amaçlarının ne olabileceğini analiz etmelidirler. MHP de paralelci arayacaklarina kendi içlerindeki kriptoları ortaya çıkarsınlar.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com