24 Mayıs 2016 Salı

GÜNDEME DAİR KISA KISA

Siyaset kurumunda seviye

Tuğrul Türkeş'in serüvenini hatırlayınca ve iştigal ettiği son makamı da dikkate alınca; siyaset kurumunun adeta bir "Kara delik" gibi çekim alanına giren her karakterde insanı öğütüp içine alabilmekte; hiç ayrım veya tasnif yapamamaktadır.
... 
AKP 14 yıl boyunca yaptığı yatırımlar; yollar, tüneller, köprü ve hava alanlarından bahsediyor Elbet de bizde bunu görüp, fark edebiliyoruz. Ancak batı standartlarında demokrasiye zerre kadar katkısı olmamıştır. Batının hiç bir ülkesinde Tuğrul Türkeş gibi siyasetçi parlementonlarda yer almaz. Hiçbirinde "seni görevden aldım, sana da görev verdim" cümlesi kullanılmaz. Ülkede bir insanın kaşının kanamasına vesile olan teröristle işbirliği yapanın sokağa çıkmaya yüzü olmaz. Siyasete başladığında çocuklarını iş adamı arkadaşından aldığı bursla okutan siyasetçinin; 30 adet gemiden oluşan filosu oluşmuşsa bu siyasetçinin servetinin kaynağı aklanmadan siyasete devam etmesi.mümkün değildir. Hiç bir parti lideri partisini başarısızlığa mahkûm etmez, ilk seçim kaybından sonra istifa eder.
...
Türkiye de siyaset kurumunun batı anlamında bir standarta kavuşması için namusunu temizlenmesi lazımdır. Şu an itibariyle hem iktidar hem de muhalefet; siyaset de seviyesizliğin ortak paydasıdırlar.

Arınç eveleme geveleme

Sayın Arınç ne eveleyip, geveleyip duruyorsun. Yok efendim yanlış davet yapılmış da; yok efendim eski meclis başkanı olarak çağırılmamış da; falan da, filanda...
Yahu fazla değil üç dakikalığına olsun delikanlı ol. Aklından geçeni söyle, herifçe bir duruş sergile. Hani "Paralelin şeyi" ile esip, gürlüyordun ya; "Allah verdikçe veriyor" diyordun ya. İçinde biriktirdiğin kinin intikamını alıyor olmanın mastürbasyon hazzını yaşıyordun ya. Şimdi de Allah aldıkça alıyor değil mi? Buna ne diyeceksin.
...
Nasılmış? Demek ki önemli olan zayıfken erdemli olmak, delikanlılık göstermekmiş. Güçlü olan herkes her yerde, her zaman ahkam kesebilir.
...
Sahi, Sayın Arınç hele bir anlat bakalım; kesekağıdı gibi buruşturulup atılmak nasıl bir duygu.

Sessiz muhtıra

Adamlar 15 senedir kafamızı ütülüyorlar; 28 Şubat süreci ve yaşadıkları mağduriyetler üzerine. Her seçim arifesinde; başta ordu olmak üzere zamanın kahramanlarına sövüp, saymaktalar ama o malum süreç de en kazançlı kendilerinin çıkmasının nedenlerini de sorgulamazlar.
....
Yahu o zamanlar 28 Şubat sürecini yaşatanlar bile doğrudan değil, dolaylı yoldan muhtıra verip, uyarıda bulunarak; daha uhuletle ve suhuletle, biraz da muhatabının insan onuruna özen göstererek yaparlardı; ya bir gasteci vasıtası ile gastelere başlık attırıyorlardı veya brifing vererek gerekçelerini anlatıyorlardı. Ancak Erdoğan'ın Davutoğlu'na verdiği muhtıra hiç görülmemiş, bambaşka bir muhtıra, daha doğrusu görevden alıma oldu. Aslında her iki muhtıradaki fark şu; 28 Şubat muhtırası veya süreci yarı Demokrasilerde yaşanır; "Erdoğan muhtırası" ise Krallık veya diktatörlüklerde yaşanır. 
...
...
El insaf be; içlerinden bir delikanlı veya "Deli-kancık" çıkıp da; Davutoğlu'na bu yapılan ayıptır, günahtır diyemediler. Işte bunu diyemeyen yüzsüzler artık 28 Şubat tan veya diğer muhtıralardan bahsedip, mağduriyet edebiyatı yapamayacaklardır...
Umarım....

Erdoğan muhtırası çok acımasız ve üstelik dost kazığıydı. Tabi tarih bunu not düşecek "Siyasetin kalleşliği, ahlaksızlığı ve vicdansızlığı" diye.
....
Sanırım AKP yandaşları Aktroller bu olup, bitenlerden sonra 28 Şubat sürecinden bahsetmezler; zira utanırlar sanırım.

Okunan bir mektubu ayakta dinlemek

AKP iktidara geldiklerinden beridir dikkatimi çekmiştir; kendilerine ait belediyelerdeki nikah salonlarında imzalar atılıp, nikah kıyıldığında nikâh memurları hazıruna "Ayağa kalkmayabilirsiniz" demeyi alışkanlık haline getirerek; aslında Cumhuriyet kazanımı olan "Bu geleneği artık terk ediyoruz" demeye getiriyorlar.
...
Kudsiyet atfettiğimiz en değerli kurum aile kurumudur. Bir ailenin kurulmasına saygı duymak ve doğal olarak kudsiyetine binaen nikâh kıyıldığı an ayağa kalkmak gibi bir geleneği ortadan kaldırmaya yeltelenler, dün AKP kongresinde bırakalım bizzat teşriflerini, Erdoğan'ın mektubu okunurken tüm hazırun okunan mektubu ayakta dinlediler.
...
Türk-İslam geleneğinde bir büyüğümüz içeri buyurduklarında ayağa kalkıyoruz; hatta belki yaşına da dikkat etmeyip kalkarız ancak hiç bir zaman mektup okunurken ayağa kalmayız.
...
Allah'ın kelamı Kuran-ı Kerim bile okunurken oturarak ve sessizce dileriz. Okunan bir mektuba bu kadar kudsiyet atfetmek resmen şirkin alametlerindendir. Biliyor ve inanıyorum ki yaptıklarının bu manaya geldiğinin veya gelebileceğinin muhakemesini yapamıyorlar. Maalesef aşırı yalakalık yapıcaz diye, şaşkın ördek misali kongredeki hazırun kıçları ile suya dalmışlardır.
Benzer durumlar sadece Kuzey Kore ve benzeri ülkelerde yaşanmaktadır.

Vatana İhanetten yargılanma

Sırrı Süreyya'nın, dün dokunulmazlıklar kalktıktan, meclis kürsüsünde bir kaç laf ettikten sonra "Erdoğan hakkında söyleyeceğim daha çok şeyler var; madem ki yargılanacağız o zaman anlatırım" diyerek aslında Erdoğan'ın anayasaya göre ancak vatana ihanetten yargılanmasını sağlayacak gerekçeleri deşifre edebileceğini ima etti.
...
Çok ilginç bir sürece girdiğimiz besbelli. Demirtaş da "Şunu bilesiniz ki; bizi içeriye atmak için uğraştığınız gibi gün gelecek dışarıya çıkarmak için uğraşacaksınız" demişti. 
Vallahi bizleri çok heyecanlı ve entrika dolu günler bekliyor. Her şey, yüzyıla damgasını vuracak çılgın bir savcının ortaya çıkmasına bağlı.
Mesela bir valinin devletin tepesindekine "Efendim, teröristler şehir içinde yığınak yapıp, hendekler kazıyorlar, ne yapalım" dediğinde "Elleşmeyin bakalım, biz bir süreç başlattık akamete uğratmayın" diyen devlet başkanı(!) suç işlemiş olmuyor mu? İşte bunu sorgulayacak yürekli savcı gerekiyor. Bugün böyle bir savcı çıkmasa bile yarın er veya geç çıkacaktır. Son bir yılda verilen 400 şehidimizin vebali bu hendeklerin kazılmasına göz yuman vicdana aittir. İşte bu nedenle atılan yumurtanın hedefine tamamen ilgisiz bir insanı koyuyorlar; koyunlar da o hedefe konuşlanıyorlar.

Bu değerler tek başlarına birer parti



Ümit Özdağ, Sinan Oğan, Yusuf Halaçoğlu ve Özcan Yeniçeri...
Allah bu değerlerimizden razı olsun. Sayın Bahçeli sayesinde kesintiye uğrayan "İdeolojik bakış ve görüşümüz" bu insanlar sayesinde tekrar vitrine konmuştur. Eğer MHP de ümit edilen değişim gerçekleşmezse bu değerlerin birikimlerinden hem parti, hem de Türk milleti faydalanamayacak.
...
Sayın Devlet Bahçeli'nin MHP de sürdürdüğü kifayetsiz ve ketum Türk milliyetçiliği söylemlerine ve sadece teröre endeksli siyasetine rağmen özelikle Ümit Özdağ'ın çıktığı TV programlarında Türk milletine, hatta dünyaya; Türk milliyetçiliğinin bakış açısından Türkiye ve dünyadaki siyasi, sosyolojik ve ekonomik olayları değerlendirerek, adeta tek başına bir parti gibi görev yapmıştır. 
....
Bahçeli henüz MHP kapısından içeri girmemişken Ümit Bey rahmetli babası nedeniyle belki de kısa pantolonlu afacan bir çocukken parti koridorlarında koşuşuyordu. Sayın Bahçeli'nin bunu bilmesine rağmen Ümit Beyin ülkücü olmadığını iddia etmesi belki de alel acele genel Başkanlığı bırakmasını gerektirecek bir halin tezahürü olsa gerek. Başka şeyler de söyleyebiliriz ama hala özenli davranmaya çalışıyoruz. 
...
Türk milliyetçilerinin değer atfettiği kendi çapında yetişmiş; ideolojik ve akademik anlamda otoriter üç beş insandan birisi olan Ümit Özdağ hocamızı bu denli hafife almak, önemsememek ancak bilgisizlik, hadsizlik veya duyulan kin ve kıskançlığın vicdanı kör etmesi ile mümkündür.

Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com