21 Haziran 2013 Cuma

FAİZ LOBİSİ NE YAPMAK İSTİYOR


Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, eşi Selma Yazıcı ile birlikte dönemin başbakanı Bülent Ecevit'in önüne fırlattığı yazarkasayla gündeme gelen Ahmet Çakmak'ı evinde ziyaret etti.

Değerli dostlar,
Türkiye de son olup bitenleri ‘’faiz lobisi’’ne bağlayan başbakan, bundan çok eminmiş gibi konuşuyor.
Çünkü başbakanlığa nasıl geldiğini kendisi biliyor. Bu süreci iyi bilmeyen, geçmişle ilgili hafıza yoklaması yapmayanlar pekala ‘’faiz lobisi de nereden çıktı’’ diyebiliyorlar.
Sene 1999-2001’li yıllar; ''imalı şiir'' okudu diye hapse atılan bir belediye başkanı. Daha sonraki bir röportajında da itiraf ettiği üzere hapishane de kendisini günde yüzlerce insan ziyaret ediyor. Bunun ne kadar önemli bir nimet olduğunu ''Ergenekon sanıkları''nın bile avukatları ile istedikleri zaman görüşemediklerinden çıkarabiliriz. CHP ‘nin kol kanat olması ile cezasını kaldıran yasa meclis de kabul ediyor ve böylece CHP, seksen küsur yıllık Cumhuriyet devri sorgulamasını kendisi üzerinden ve sürekli yapan bir zihniyete özgürlük ve hat da iktidar kapılarını açmış oluyordu.
Gecelik faizler yüzde 1500-3500 arasında. ABD 1 milyar USD için Türkiye yi dilenci konumuna sokuyor, ‘’veririm ama Ortadoğu da bana lejyonerlik yapacaksın’’ diyor. Bunu onuruna yedirmeyen 57. hükümet hayır diyor. Bu arada sıcak para sürekli ülkeden kaçıyor, günlük asgari ihtiyaçları çevirecek nakit para bile bulunamıyordu. Özelleştirme ile yok pahasına devletin kıymetli değerlerinin satılması dayatmalarına karşı da zamanın hükümeti boyun eğmiyor. Ancak bütün bu karşı duruşlar, karşılığında daha ağır yaptırımları getiriyordu. Başbakanlığın önüne yazar kasa fırlatmalar, emniyet güçlerinin silahlarını kılıflarından çıkararak yürüyüş yapmaları, yine tencere tava sesleri ve hastaneye hapsedilen ve daha sonra hastaneden evine eşi tarafından kaçırılan bir başbakan. Manzara bu…İşte bugünkü başbakanın kastettiği faiz lobisi ve sermaye güçleri, Türkiye’nin çıkarlarından ziyade kendi mevcut varlıklarını koruma adına Türkiye ye bir ismi Kemal Derviş’i kurtarıcı olarak dayattılar ve büyük bir hata yapılarak bu ismi kabullenip, yetkili kıldılar.
Peki bütün bunlar olurken Tayyip Erdoğan ne yapıyordu?
Gömlek değiştirmek üzere hazırlıklar yapıyordu.
Aydın Doğan-Tayyip Erdoğan el ele, kol kola sözüm ona Hürriyet tesislerinin açılışını yapmak üzere Almanyadalar. Malum Patronun ‘’seçme yavrusu’’ kendisi ile sürekli programlar yapıyor, üstelik hala siyasi yasağı devam ettiği, milletvekili seçilebilme garantisinin olmadığı halde müstakbel başbakanmış gibi ağırlanıyor, kıymetlendiriliyordu. Cüneyt Zapsu denen birisi tıpkı Kemal Derviş gibi Türkiye ve ABD gündemine giriyor, her yerde onun ismi telafuz ediliyor, ABD'deki lobilerle görüşerek daha henüz milletvekili bile olamamış Tayyip Erdoğan'ı tanıştırıyor. Türkiye başbakanı, cumhurbaşkanı aylardır, hat da yıllardır ABD sermayesi ve lobileri ile görüşme fırsatı bulamıyorken henüz yeni kurulmuş bir partinin liderini misafir etmek için adeta sıraya girmişlerdi. Artık Türkiye'nin en yakın zamanda yapılacak seçimde ne şekilde olursa olsun başbakan Tayyip Erdoğan olacaktı. Bunun kaçınılmaz son olduğu mütemadiyen empoze edildi.
Ancak, her şeyin kitabına uydurulması gerekiyordu. 3 Kasım seçimlerinden sonra siyasi yasağı nedeniyle milletvekili seçilemeyen ancak AKP'nin genel başkanı olan Tayyip Erdoğan'a başbakan olmasının yolunun açılması gerekiyordu.
Peki bu nasıl sağlanacaktı? Muhtemelen daha önce senaryosu yazılmış olan Siirt seçimlerinin iptalinin sağlanması gerekiyordu.
Siirt'in Pervari ilçesine bağlı Doğan Köy'de sandık kurulları oluşturulmamış, bir sandık kırılmış, üç sandıkta kayıtlı 706 seçmen, köylerine hizmet götürülmesini gerekçe göstererek seçimleri boykot etmiş ve oy kullanmamıştı.
İşte AKP, bu durumu gerekçe göstererek seçimlerin iptalini istemişti. Çünkü AKP 100 küsur oy daha almış olsaydı bu ilden bir değil iki milletvekili çıkarabilecekti. YSK, AKP'nin itirazını ciddiye alarak, incelemesini yaptı AKP'nin itirazını kabul etti ve siyasete müthiş bir hareketlilik getirdi. YSK yaptığı toplantının ardından yapılan yazılı açıklamada;
"2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 39'uncu maddesi uyarınca; Siirt ili seçim çevresi seçim sonuçlarına seçim işlemleri sebebiyle yapılan itiraz üzerine YSK 2.12.2002 tarihli toplantısında seçim işlemlerindeki noksanlığın seçim sonuçlarına etkili olduğu sonucuna varmış ve Siirt ilinde seçimlerin yenilenmesine oy birliğiyle karar vermiştir."
Böylece, 3 Kasım seçimlerinde adaylığı veto edilen AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan'a da Siirt den milletvekili seçilme şansı aralanmış oluyordu. Çünkü YSK partilerin yeni adaylar gösterebileceklerini benimsemiş, böylece Tayyip Erdoğan'ın milletvekili olması için şartlar sağlanmıştı. Bu arada CHP ve Baykal'ın desteği ile Erdoğan'ın siyasi yasağı da kaldırılmıştı. YSK kararları için yargıya da gidilemediğinden yapılan itirazlar dikkate alınmayıp, olup biten sineye çekilerek Tayyip Erdoğan'ın başbakan olması sağlanmış oldu.
Değerli dostlar,
Bütün bu süreci dikkate aldığımızda; Başbakan Tayyip Erdoğan'ın nasıl geldiğinden hareketle nasıl gönderilmek istendiğini fark edebiliyoruz ama başbakan fark edememiş gibi gözüküyor, sizce öylemi dir?
Aslında ''siz söyleyin, ben yaparım'' dan ''ben söylerim, ben yaparım'' 'a geçiş yapıldığından sadakat bozuldu, doğal olarak senaryonun da değişmesi gerekiyordu. İçte kabaran öfkeyi eyleme dönüştürmek ve buradan rant devşirmek isteyenlere fırsat doğmuş oldu. ''Gezi parkı'' eylemi biçilmez kaftandı ve kendilerince gerekeni de yaptılar. Oysa Başbakan biraz enaniyetten vazgeçip de ''gençlik ve istekleri en masum isteklerdir, elbetteki uyarılarını dikkate alacağız, gençlik bizim herşeyimiz'' deyip, sıcakkanlı ve sevecen bir yaklaşımla olayların bugünkü boyutlara gelmesine mani olabilirdi ama kibir her şeye mani oldu. Allah'a çok şükürki doksan gençliği başbakanın bütün iteklemesine rağmen emperyalist leş kargalarından uzak durmaya çalıştı.
Mehmet Soral
22.06.2013