24 Nisan 2013 Çarşamba

NECİP FAZIL DİYORMUŞ Kİ...



Değerli dostlar;

''23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'' nedeniyle sosyal medyada Necip Fazıl Kısakürek'in şu sözleri paylaşılıyor.
''DÜNYADA BİN YILLIK TARİHİ SİLİNEN VE O GÜNÜ BAYRAM OLARAK KUTLAYAN BAŞKA BİR MİLLET YOKTUR''

O, çok güzel sakarya şiirini her okuduğumda ve dinlediğimde tüylerim diken diken olur. Adeta istiklal marşı gibi onu da çocuklarıma ezberletmişimdir.
Ancak eğer söylemişse;
Necip Fazıl halt etmiş arkadaşlar, kusura bakmayınız.
Hiç bir millet üstelik de kendisine ait bir devletin ''yönetim'' anlayışından kaynaklanan nedenlerle kendisinin asimile edilmesine müsaade etmez. Maalesef bugün gelinen nokta itibariyle ve de son yaşadıklarımızı dikkate aldığımızda, Osmanlı imparatorluğunda asli unsur ''Türkler'' asimile edilmeye çalışılmıştır. Eğer Osmanlı bir asır daha yaşamış olsaydı ''Türklük''le ilgili hiç bir özelliği kalmayacaktı. Bütün bu olumsuzluklar saray etrafında ve maalesef yönetimde yaşanıyordu ancak Anadolu Coğrafyası olabildiğince Türk'dü. Necip Fazıl olsa olsa saray hegomanyasının sona ermesine ve Arapçılık'ın Türklük üzerindeki yayılmacılığının sekteye uğramasına üzülmüş olsa gerek. Acaba bu fikri Fransa da bohem hayatı yaşarken sorulsaydı ne diyecekti. Bugün ‘’yeni Osmanlıcılık’’ anlayışına dönme çabalarından da anlıyoruz ki işte yukarıda anlatmaya çalıştığım Osmanlı'nın son dönemlerine dönülerek yine Türk milletinin Anadolu’daki hâkimiyetinin ortadan kaldırılması ve gayritürk kimliğine dayalı yeni bir cumhuriyet kurmaktır. Ancak; Osmanlının son dönemlerinde yetişmiş Türk milliyetçileri ne yapmışsa bugünde aynısı yapılacaktır. İslamlaşmakla, Araplaşmayı ayırt edemeyen samimi dostlarımız da sanırım bugünlerde Türk milleti üzerinde oynanmak istenen oyunu daha iyi anlayacaklardır. Gazzede olup bitenler için habire veryansın eden başbakan,en son Kerkük de Thasumatu da katledilen 13 aydın ve sanatçı Türkmenler için başbakan yada hükümet erkanından bir şey duyduk mu? maalesef. Her şey devletimiz eliyle de olmak üzere, Türklüğümüzü pasifsize etmek üzere kurgulanmıştır. Kısaca; Türk tarihi binlerce yıl öncesinden beridir devam etmektedir. 23 Nisan Bayramı; asimile edilmek istenen ''Türklüğün'' bilinçlenip kendisine gelmesi ve tekrar devletine ve onun yönetimine hakim olması ve bunu başarmış olmasının ilanıdır. Necip Fazıl eğer yukarıdaki sözü söylemişse ‘’Sakarya’’ şiirini niçin yazmıştır? Bu da ayrı bir çelişki değimli? Yoksa Necip Fazıl böyle bir söz söylemedi mi?
Mehmet Soral
25.04.2013

16 Nisan 2013 Salı

EY... İKTİDAR YANDAŞLARI


Ey….
İktidar partisine oy vermiş,
sorulduğunda hala ben Türk'üm diyebilme şerefinden nasiplenmeye devam eden vatandaşlar…

Sizde mi,
EŞBAŞBAKAN bebek katilinin talimatlarını, ‘’millete sesleniş’’ ini bekliyorsunuz? Hiç düşündün mü? Bebek katiline bu cüreti ve özgüveni kazandıran senin oylarındır. Belki Allah ve Kuran sevgini, samimi imanını sana karşı kullanarak seni aldatmış olabilirler ama geldiğimiz nihai nokta; senin oyların ülkemize bir EŞBAŞBAKAN kazandırmıştır. İlk önce ülkemizin başbakanı belli konularda düşünüyor ve karar veriyor, daha sonra bu kararını bebek katili EŞBAŞBAKAN’nın onayına sunuyor ve millet olarak BEBEK KATİLİ’nin cevabını heyecanla bekler oluyoruz. 

Hepimiz vebal altındayız ama bizlerden çok sizler vebal altındasınız. Hepinizle tek tek konuştuğumuzda, ‘’haklısın ama başbakanın da bir bildiği var’’ diyorsunuz. İnanınki iradenizi kendisine teslim edebileceğiniz hiçbir bildiği ve  bilgeliği yoktur. Bütün meziyeti; bazen çıkara bazen korkuya dayanan kendisine olan sarsılmaz biatı sağlamış olmasıdır. Öteyandan kendisini çepeçevre saran dalkavuk takımının; birilerinin ‘’kıral çıplak’’ diyebilme korkusuzluğuna ve saflığına engel olmalarıdır. Gözlerinize ve gönlünüze çekilen diğer bir perde ise, okyanus ötesinden BOP başkanı ve O’nun gönüllü esirinin tütsülediği projenin bütün kan ve gözyaşlarına rağmen hala bizlere yutturulamamış olsa da sizlere dayatılması ve maalesef yutturulmuş olmasıdır.

Benim ırkımın şefkati ve merhameti, yediği bütün kazıklara rağmen sonsuzdur ama şunu söyleyebilirim ki, müslümanım deyip beraber aynı safta namaz kıldığım insanlar hala bu aldatmaca sürece iyi niyetle bakıp, ‘’her şey güzel olacak, barış gelecek’’ sihirli cümleye kanmaya ve uyanmamaya devam edecek olurlarsa, şahsen benim evimdeki seccadem en emin ve temiz mekanım olacaktır. Çünkü ‘’vatan sevgisi imandandır’’. Dolayısıyla, vatan sevgisinden emin olmadığım insanın safında da olmam mümkün değil. Ben safımı böylece belli etmiş olacağım dolayısıyla sizler de…

İstiklal savaşı öncesi İngilizler ve onların gönüllü ‘’nasihat tüccarları’’ da milletimize gönüllü esir olmayı tavsiye etmişlerdi. Seccademizi serip her yerinde rahatça namaz kılabileceğimizin garantisini vermişlerdi. Ekmeğimizin, aşımızın garantisini vermişlerdi. Hatda hiç kan dökülmeyeceğinin de. Ne pahasına, köleliği kabul etmemiz... Peki milletimiz ne yaptı. ‘’Hangi alçak, hangi şerefsiz, hangi kafir bana bunu teklif edebilir’’ dedi ve kanda verdi, canda verdi işbirlikçi hainlere rağmen T.C. Devletini kurdu.

Ey… iktidar yanlısı herkes;
Verdiğiniz oylarla, kendisine bu cüreti kazandırdığınız Başbakan ve bebek katili Eşbaşbakanın yaptıklarından dolayı hepiniz sorumlusunuz. Gerek bu devleti kuranlar ve gerekse kurduktan sonra yaşatabilmek adına kanını ve canını verenlere karşı vebal altındasınız. Yarın Huzur-u Mahşerde sorguya çekildiğinizde, okyanus ötesinden ‘’çelik kafes’’ içinden, şişirilmiş balonlarla gönderilen ‘’nefes’’ ve ‘’tütsü’’lerin sizlere hiçbir faydası olmayacaktır.

Yer: Zulümistan Ülkesi

Mehmet Soral

10 Nisan 2013 Çarşamba

''TÜRKİYE ORTALAMASI ALGI''


Karayılan diyor ki;

''Devlet, geri çekilme sürecini meclisten geçecek bir düzenlemeye göre yapmalıdır. Ancak devlet buna gerek yoktur diyor, bunu kabul etmemiz mümkün değil''
.
PKK kendi mantığı içinde tutarlı. En azından hükümete, daha doğrusu  başbakana güvenmiyor. Çünkü onlarda farkındalar; iki farklı Tayyip Erdoğan var. Bu durum elbette ki güveni ortadan kaldırıyor. Beklide PKK şöyle düşünüyordur.
‘’Başbakan, Oslo da beraber  müzakereler yaptığımız halde bunu inkar etti. Yapan da iddia eden de, ispatlamayan da şerefsizdir dedi. Bugün muhalefeti susturmak adına bu inkara yeltenen yarın da aynısını bize yapabilir’’
.
Başbakan ''çekilme''nin meclis kararları ile devlet arşivine kaydedilmesini bilerek istemiyor. Çünkü bu devlet yaşadığı sürece, bir gün kendisinden hesap sorulacağını kendisinin yaşattığı örneklerden hareketle düşünüyor ve tedbirli hareket ediyor. İnkar edemeyeceği belge bırakmak istemiyor. Öyle ya, kendi komutanlarına inanmayıp, PKK'lı gizli tanıklara inanılarak onlarca asker içeri alınmadı mı? Bütün bunlardan birileri ders çıkarırken elbette ki başbakanda ders çıkarıyor olmalı. Başbakan çok güçlü olduğuna inanmakla beraber bürgün hesap sorulabilineceği ihtimalini de hiç göz ardı etmiyor.
.
Başörtülü kızlarımızı Beyazıt Camisi önünde zincirlere vurdurarak oy toplayan zihniyet, aradan on yıl geçmesine rağmen hala ''başörtüsü serbestliği'' konusunda kanuni düzenleme yapılmadı. Bir tane dahi başörtülü kadını milletvekili adayı olarak göstermedi, Neden? çünkü günü geldiğinde bunları ''malzeme'' olarak kullanabiliriz diye  AKP'nin kilerinde saklıyorlar. Her ne hikmetse, bu konularda düzenleme yapamayanlar 300 küsur askeri içeri alabiliyorlar.
Ancak sanki ''başörtüsü serbestliği'' konusunda kanuni düzenleme yapılmış gibi başbakandan kaynaklanan bireysel kaygılar , hükümetten kaynaklananın bürokratik kaygılar nedeniyle herhangi bir engelleme yoktur ve ''Türküye ortalaması algı'' bunun farkında değil, her şey yolundaymış gibi. Yani tabiri caizse günü birlik politikalarla hükümet ediliyor ve bürokrasi çalışıyor.
.
İşte örneklemeye çalıştığım bu çelişkiler; başbakan ve hükümet adına muhatap olduğu kurum, kuruluş ve belki de devletlerde güven konusunda ciddi kaygılar oluşturuyor. PKK bile T.C. Devletini bu devleti yönetenlerden daha ciddiye alıyor. ''Başbakan dedi, Beşir Atalay istedi yaptık olmaz. Senden sonra gelenlerle muhatap olduğumda seninle yaptığımız her türlü görüşme ve anlaşmanın bağlayıcılığı olmalıdır'' diye düşünüyor ve atını sağlam kazığa bağlamak istiyor.
.
‘’Türkiye ortalaması algı’’, başörtüsü serbestliği meselesinin hala kanuni düzenlemesinin yapılmadığının farkında değil. Aynı algı mevcut yasalara göre elini kolunu sallayarak sınır dışına çıkmasın istenen PKK’lıların görüldükleri yerde imha edilmesi gerektiğini algılamıyor. Şu anda bir asker bir PKK’lıyı öldürse, asker için kanuni yaptırım nedir? İşin garibi bu soruları PKK da soruyor, vatandaş olarak biz de soruyoruz. İşte devlet bu kadar gayri ciddi yönetiliyor. Maalesef sözünü ettiğim ortalama algı bu muhasebeyi yapmıyor, şartlandırılmış refleksle hareket ediyorlar.
.
‘’Türkiye ortalaması algı’’ hükümete ‘’kardeşim daha ne istiyorsun, yeri geldiğinde benim oyum %53 diyorsun da niçin bu meseleyi halletmiyorsun’’ diye sormaz. Ya da ‘’hükümet yapmadı, devlet yaptı’’ derken ‘’kardeşim devletin yaptıklarından haberi, bilgisi olmayan hükümetten hükümet mi olur?’’ diye sormaz.
.
‘’TÜRKİYE ORTALAMASI ALGI’’nın şahsen demokratik olmasına ve demokrasiye inanmasına güvenmiyorum. Bu algının gözü bir şal(örtü) ile kapatılmış. Bazen bu şalı elinde tutanlar; bu algıya, işlerine geleni göstermek için şalı çekiyorlar ve tekrar kapatıyorlar. Bunun çaresi ebetteki algılama düzeyini yükseltmektir. Seçilen ‘’akil adamlar’’ listesine ve onların konumlarına baktığınızda ‘’Türkiye Ortalaması algı’’ derken umarım neyi kaydettiğim anlaşılmıştır.
Mehmet Soral