24 Mart 2020 Salı

TAKİPSİZLİK KARARI ALAN SAĞLIKÇILAR GÖREVE

Ben kimsenin o haltı etmiş olmasına, şu b.ku yemiş olmasına bakman; T.C Devletinin bağımsız ve hür mahkemelerinin vermiş olduğu takipsizlik kararına bakarım. (Muktedirler de öyle demiyor mu)
Mahkeme ne demiş;
"Bu adam suçlu bulunmamıştır".

Ama çok garip ki; bu karar suçsuz bulunmak için yeterli olmayıp, muktedirlerin "Zanları"na göre de aklanmaları gerekiyor. Evet, zan yürütmek mümkündür ama "Zan" üzerinden verilen hükmün belgelere dayanması gerekir öyle değil mi.
Bugün hepimizce malum olduğu üzere; KHK ile görevlerinden uzaklaştırılıp, halklarında sokuşturma açılıp, takipsizlik kararı verilen çok sayıda eğitimci, sağlıkçı var ama görevlerine iade edilmiyorlar atıl vaziyette bekletiyorlar. Oysa o insanlar yetişsinler diye milli servetten ne kadar para harcandı.
İşte fetö ile mücadelede bu tür mahkeme kararlarına rağmen; verilen kararlar ile uygulamalar arasındaki çelişkileri medeni aleme anlatamadığımız içindir ki; devlet olarak dış dünya'da sahip çıkanımız olmadığı gibi derdimizi de anlatacağımız muhatap bulamıyoruz.
İşte bu tür çelişkiler olunca; meclisimizi bombalayan, köprüde insanlarımıza kuşun sıkan hainlerin arkasındaki ipi tutan puştlar her daim bu çelişkili durumları aleyhimize kullanmaya çalışıyorlar.
Ben ülkemizde olup bitenleri objektif olarak görüp değerlendirebilmek için her daim kendimi dış dünyaya atar, oradan ülkemi gözlemlerim. Çünkü buradan gözlemleyince muktedirlerin dayattıkları perspektiften bakmak gerekiyor ki; o da biatcıların işidir, bana gelmez; tabiatıma uymaz.

Bir video izledim. Doçent birisi. Yıllarca ABD'de biyoloji alanında akademik eğitim alıp, çalışma yapmış. Sonra yurda dönmüş. Bir üniversitede öğretim görevlisi olarak çalışmaktayken KHK ile hakkında soruşturma açılmış. Nihayetinde; soruşturma sonucu yargılandığı mahkeme hakkında takipsizlik kararı vermiş. Bu arada 2011 yılında akademik çalışma olarak TÜBİTAK'a Koranavürüsler üzerine projeler göndermiş, değerli bulunmuş ama üzerine gidilmemiş. Bu akademisyen görevine iade edilmediği için açıkta bekliyor.
Şimdi bu insan diyor ki; "Benin Koranavirüs üzerine özel eğitimim ve çalışmalarım var. Bu bilgi ve birikimimi aşı bulunması dahil her türlü şekilde kullanmak istiyorum"
Yani demem o ki; bu yetişmiş nitelikli insanlar bir şekilde atıl tutulmayıp, değerlendirilmeleri gerekir diye düşünüyorum.

Zaman aslında bir anlamda sınanmak dır
Onlar İstanbul eski belediye başkanı Sözen'nin şahsında CHP için ne demişlerdi; "İstanbul susuz kaldı, banyo yapamadık, günlerce cünüp kaldık" demişlerdi. Oysa ki; Allah'ın vermediğine Sözen ne yapabilirdi değil mi.
Vallahi CHP'lilere bir hak doğdu. Pekala "AKP yüzünden cünup bile olamadık" diyebilirler. Koranavirüs nedeniyle eşlerin arasına "Sosyal mesafe" girdiKimsenin keyfi yerinde değil, moraller bozuk.
Öyle ya; her iki felaket de Allah'tan değil mi. Ama CHP ve AKP'li olmayan birisi olarak şahidim ki; Allah'tan gelen doğal felaketi kuldan bilen ilk AKP olmuştur.

Sol'a husumet  'Sağ'a hürmet mi... asla
Rahmetli Başbuğ'un
"Sol ile kavgamız bitmiştir. Bundan sonraki kavgamız sağ ile olacaktır"
sözünü "Sağ iktidarların ilelebet devamı için misyonunuz; onlar her türlü darda kaldıklarında neye ihtiyaç duyarlarsa onun gereğini yapın"

şeklinde anlamamızı Türk milliyetçilerine dayatanların şerrinden hem inanç ve ülkülerinizi, hem de devletimizi ve milletimizi korumak için elbette kendimize yeni bir ikametgah ve duruş belirlemeniz gerekiyordu; biz de "Özgür düşünceli demokrat Türk milliyetçileri" olarak onun gereğini yaptık.
Biz bu şuura erişmenin kazanımı ile BOP projesi dahilinde gerçekleştirilen Tek adam rejiminin akamete uğratılmasının ilk kıvılcımını ateşledik. Başardık mı; belki henüz değil ama devam etmeyeceği de aşikar.
Dolayısıyla, Türk milliyetçilerini BOP projesine eklemleme tezgahına tekmeyi vurup, yerle yeksan ettik.

Korona'nın gücü
Hani ne oldu; Patriot'ler, S400'ler, Esed, Rusya, İran, ABD, BOP, İdlib, Doğu Türkistan...
"Ey ..." diye başlayan kin ve öfke nöbetleri. Alçaksın, şerefsizsin, namertsin böğürmeleri...
Gözle görülmeyen, elle tutulmayan bir canlı; sıktı mı tüm muktedirlerin ümüğünü. Nasıl da soktu hepinizi hizaya değil mi; marş marş...

Allah'ım bizler de kani idik ki; sadece kendi aile efradının tüm can ve mal güvenliklerini teminat altına alarak; narsist düşüncelerinden kaynaklanan kişilik bozukluğu ile müsebbibi oldukları savaşlarla insanlara bu dünya'da yaşamayı zulme dönüştüren; dünyanın orasındaki burasındaki şurasındaki muktedirlerin de öyle veya böyle canlarının yanması gerekiyordu ve yaktın da...
Biz masun insanları; işin doğası gereği onlarla elbette eşit kılman gerekiyordu. Onlarla eşit olduk diye sevinelim mi ağlayalım mı; araftayız. Biz bu musibet virüs ile hissemize düşeni aldık ama o muktedirlerin üzerine gidebildiğin kadar git... Git ki; her yıl milyonlarca insanın kanına girmeye artık fırsat bulamasınlar.
Ama bu sefer mazlum ve mahsun insanlığımızı koru; bizden yana ol Allah'ım
Amin....
Mehmet Soral
soralmehmet@gmail.com

16 Mart 2020 Pazartesi

''CAMİLERİ İBADETE KAPATMAK''

Bunlar var ya bunlar; ''Camileri ibadete kapattılar''
İstiklal savaşı yılları. Asker yorgun ve bitkin. İmparatorluk bakiyesi ordu tarumar olmuş. Kendi halindeki milis kuvvetlerden oluşan derleme toplama vatansever insanlardan Kuvayı milliye gücü oluşturulmaya çalışılıyor.
İşin doğası gereği bu insanların gizli mekanlarda toplanıp yemeleri, içmeleri; dinlenip organize olmaları gerekiyordu. Böyle bir konjonktürde ikamet edilecek en uygun mekanlar cami ve avlularıydı. Camiler yatakhane, avluları ise "Ahır" olarak kullanıldı. Aynen bugün olduğu gibi yani " camilerin ibadete kapatılması" zorunluluğunda olduğu gibi.

Hani oy için, siyasi güç elde etmek için, aradan sıyrılıp puan kapmak için yıllardan beridir bu devleti kuran irade sahibi öncü isimlere "Camileri ahır yaptılar" iftirasını atan iz'ansız, insafsız ve aynı zamanda şerefsiz güruh; "Camiler ibadete kapatıldı"ğına göre şu anda neler hissediyorlar acaba merak etmemek mümkün değil.
Sizler ne kadar inat etseniz de; Allah sizi o kafanızın içine koymuş olduğu beyninizi kullanmaya zorluyor değil mi; aynen bugün aklın gereği "Camilerin ibadete kapatılması"ında olduğu gibi.
Ama şunu biliniz ki; bizler, yani; cumhuriyetimizi kurma iradesini ortaya koymuş; bilinen ve isimleri bilinmeyen gizli kahramanlar ve bunların sağladıkları cumhuriyet değer ve kazanımlarına iman etmiş nesiller olarak; sizlerin her daim attığınız iftiralar gibi intikam hırsı ile "Camileri ibadete kapattılar" demeyeceğiz. Devletimiz çok akıllıca, aklın ve bilimin ışığında zorunlu olarak "Camilerde geçici bir süreliğine, toplum sağlığı gereği toplu ibadete ara verildi" diyeceğiz.
Umarım bundan sonra her kim ki; "Camiler ahır yapıldı" diyecek olursa, siz de onlara okkalı bir şekilde "Ha.stir" dersiniz. Ama diyeceğinizi sanmıyorum; siz de bu arsızlık varken.

Ece Üner ne demek istedi
Ece Üner'in ne demek istediğini anlayamama durumu; Türkiye ortalama algı düzeyinin nerelere kadar gerilediğini gösteriyor.
Bunun en büyük nedeni; mukaddes dinimizden beslenen "İmansız siyasal İslamcılar"ın siyaseti dizayn ederek, algılarda zihinleri bulandırıp oy devşirmek için uygulaya geldikleri iğrenç suistimallerin bileşkesidir.
O ahmak geri zekalıların yorumlama şekillerinin aksine Ece Üner; Türk toplumunun tamamının Müslüman olduğu ön kabulü ile aslında bir anlamda "Biz Türk toplumu olarak Müslüman isek; niçin fahiş fiyatlar oluşuyor, stoklama yapıyoruz, gıda raflarını boşaltıyoruz. 5 vakit namaz kılıyoruz ama aynı zamanda 24 saat ahlaklı olmak da Müslüman olmamızın gereği değil mi dir" demek istemiştir.

O algı var ya ah o algı; Pavlov' un köpekleri gibi hemen devreye girerek "Bakın bakın, Ece Üner ne dedi; namaz kılanlara ahlaksız dedi" diyerek gene en aşağılık usule baş vurdular.
Çünkü onlara göre Ece Üner Müslüman kadın konseptine uymuyor. En belirgin özelliği ise başının açık olmasıdır(!) Aynı cümleleri çarşaflı bir kadın kıllanmış olsaydı, öz eleştiri görüp belki de takdir edeceklerdi. Her etkin ve yetkin yerde bulunan insanlar(Örnk: A.Hakan) kamu görevlisi ise doğrudan, özel sektör görevlisi ise yandaşlık üzerinden tek otorite ve O'nun tamamlayıcılarına "Bakın ben ne diyorum, işinize geleni söylüyorum, beni koruyun kollayın" şeklinde mesaj gönderme derdindeler.
Ece Üner'i; İslami ritüellere değil, imana vurgu yapan sözleri için tebrik ediyorum. Hatta imanlı insan olmanın sadece şekil şartlarına bağlı olmadığı, kalben ve vicdanen hissedilen duygulara da bağlı olduğunu; bunu bir anlamda Ece Üner'in cümlelerinde gördüğümü ifade etmek isterim.

Benim kanaatim o ki...
57 yaşımdayım. Bunca yaşanmışlıklara şahit olduktan sonra kanaatim o ki;
MHP'ye verilen görev; bu ülke için azlığı da çokluğu da risk olarak görülen Türk milliyetçiliğini; ihtiyaç olduğu oranda dengede tutmaktır.
Onun içindir ki; MHP hiç bir zaman iktidar olmayı düşünmemiş ancak var olduğu dönemlerde diğer hükumetlere ihtiyaç duydukları her şeyi vermiştir; ilke ve ideolojisine rağmen.
Türk milliyetçilerinin İYİ PARTİ projesi bir anlamda bu kısır döngüye isyanın adıdır.

Kadın vekil falan değil; tam da şark kurnazı.
Ne demişti; "Bastırdım parayı, aldım vekilliği". Tabi ki parti kurulmak üzereyken öyle bir aşamada o parayı inanmış ve adanmışlık üzerine mi yoksa uzun vadede bir beklentiye binaen mi vermişti anlamak mümkün olmazdı. Attığı kazık ortaya çıkınca gerçek niyetinin ne olduğunu anlayabiliyoruz.
Mesela parti kuruluş aşamasında kendi adıma aklım ile fikrim ile yaptığım istişareler ile elimden geleni yaptım ama fiili olarak görev almayı düşünmedim. Çünkü emekli bir insan olarak hesap ettim ve düşündüm ki; hangi görevde olursam olayım emekli maaşımın en az yarısını görev yaptığım teşkilata ayırmam gerekecekti bunun da olması mümkün değildi. Bu durumda biz de cebimiz ile değil aklımız ve gölümüz ile katkı sunmayı yeğledik.

Bu hatun kişiye gelince; baktı ki paralar gitti, vekillik geldi ama giden paralar bir türlü gelmiyor. İYİ PARTİ'de paraların iadesi mümkün olmadığına göre paralarını kurtaracağı bir yere gitmesi gerekiyor ve tam da doğru adresi bularak AKP'ye gitmiştir.
İYİ PARTİ kuruluş meşruiyetini tek adam rejimine karşıtlığı üzerine oturtup, kurucuları da buna inanarak partide yer almadılar mı. Tuba Hanım da bunu bilerek ve isteyerek partide kurucu oldu.
Peki Tuba hatun İYİ PARTİ'de bu yönde ne gibi söylem değişikliği; AKP'de de tek adamlıktan vaz geçildiğine dair ne gibi emare gördü ki; mekan değişikliğine ihtiyaç duydu.
İnanmışlık ve adanmışlık sağlam karakterlerin üzerine oturur. Oturmadığı zamanlar da işte böyle; rüzgarın savurduğu yere sürüklenen yaprak misali, takılıp kaldığı yerde çürür, toprağa gübre olur başka da bir halt olmaz.

Föte'nün enjekte edildiği rahim
Siyasal İslamcılar kümeleştikleri siyasi partiler aracılığı ile laikliğe karşı savaşmak ve ortadan kaldırmak için fetö ve benzeri yapılara kuluçka için rahimlerini hep müsait tutarak nihayetinde istediklerini elde etmişlerdir.
Siz bakmayın onların "Sarhoştuk hakim bey; bu iş nerede, ne zaman ve nasıl oldu farkında olamadık" demelerine. Oysa ki herkes yan odadan gelen bütün seslere da da şahitti.
Sonra peydahlanan piç mahalledeki evlerin camlarını kırınca elbette onu sahiplenmeyeceklerdi. Ama ne tesadüf değil mi; bütün camcı dükkanları da onlarındı.
Mehmet Soral
soralmehmet@gmail.com

9 Mart 2020 Pazartesi

ÜMİT ÖZDAĞ İYİ YETİŞMİŞ TÜRK MİLLİYETÇİSİ DİR

Ümit Özdağ İyi Yetişmiş Bir Türk Milliyetrçisi dir
Ümit Özdağ Türk milliyetçisi birisi dir. O'nun bilgi, birikim ve üretkenliğinden korkanlar sürekli ismi üzerinden senaryo yazıp, komplo üretiyorlar.
Adamın öz güveni yerinde, özgül ağırlı yüksek ve geleceğe dair öngörüleri tutuyor. Öngörülerinin tutması bilim adamlığı sayesinde oluyor ama aynı zamanda siyasetçi olduğundan; liderlerine biat etmiş, öz güven fakiri embesil vekildaşları kendisinin siyaseti, bilgisi ve birikimi karşısında ezilince bu sefer efendilerine yaranmak adına sindirmek ve susturmak için iftira müessesesini devreye sokuyorlar.

Adama neler yapılmadı ki. Sene 2006. PKK dahil; "Terör örgütleri, emperyalizm ve şehitlerimiz" üzerine konferans verirken yine "Devletçilik" adına salonu basıldı. Liderliğe soyununca CIA, MOSSAD ajanı yaptılar vaz geçince de aynı insanlar yanlarına önemli ikinci has adam olarak kabul ettiler.
Bu aralar hükumet adına yapılan yanlışlara vurgu yapıp Suriye bataklığını anlatıp Türk milliyetçisi birisi olarak akademik araştırmalarını ve sonuçlarını siyasetçi kimliği ile ikna gücünü de kullanarak ulusal yayın yapan bir kaç TV Programında topluma anlatamaya başlayınca; yine aynı adamlarda aynı tedirginlikleri yarattığı için aynı kumpasları devreye sokmaya başladılar.
Neymiş; Ümit Özdağ o imiş, bu imiş, şu imiş. Hadin oradan. Ümit Özdağ halis muhlis Türk milliyetçisidir. Zerre kadar aklınız olsa o masanızdaki tuzlukları ortadan kaldırır adamın bilgisinden, birikiminden faydalanma yoluna gidersiniz.
Türk milliyetçileri akıllarını başlarına toplamak zorundadır.
İçimizde en yetişmiş nitelikli değerlerimizi bile yine kendi kendimize refüze ettirmeyi başarıyorlar. Düşünebiliyor musunuz hocaya en büyük aşağılanmayı; sorulduğunda "Türk milliyetçisiyim" diyen birsi yapıyor.
Utanmaz arlanmazlar; kozmik odanın anahtarını, yani devletin namusunu peşkeş çekmiş maaşlı adam orada, hatta yanınızda otururken; hangi yüzle Ümit Özdağ'ı karalama ve itibarsızlaştırma kampanyası başlatabiliyorsunuz.
Bu ne denli ahlaksızlık, şerefsizliktir ki; daha dün kader birliği yapıp, sırt sırta verdiğimiz dava arkadaşımıza siyasal İslamcıların dümenine takılıp, aşağılaya biliyorsunuz.
Devletin namusu kozmik odanın anahtarını peşkeçci pezevenge vereceksiniz tüm sırlar ifşa olacak. Devletin yetiştirdiği güzide evlatları maf-u perişan olacak, bütün bunların müsebbibi gafil öyle bir keyifle "Mevlam verdikçe veriyor" diyecek....
Ve ne tesadüf ki; aynı MİT kanunu sanki kıçlarında mühürlü şekilde analarından icazetli gelmiş bu insanları bağlamayacak öyle mi.
Peki gün geldiğinde kıçlarınızdaki o icazetli mühürler dağlandığında ne yapacaksınız peki. Muhalefetin tüm uyarılarına rağmen yanlış dış politikanız ile harcadığınız, mağdur ettiğiniz insanların akıbetlerini ve haklarını sorgulamak mecliste vekil olmanın gereği değil mi.
Dolayısıyla hatalarınızın aşikarlığını millete en anlaşılır şekilde anlatma yürekliliğini gösterenlere karşı; beslediğiniz puşt kalemlerle kurmaya çalıştığınız kumpaslar hiç kimseyi yıldırmayacaktır hele ki; çok iyi yetişmiş bir Türk milliyetçisi Prof. Dr. Ümit Özdağ'ı asla.

Rusya Devlet Başkanı Putin Recep Tayyip Erdoğan'ı ağırladı (mı) 
Putin denen adam 17 yaşından beridir KGB tarafından Rus milliyetçisi olarak yetiştirilmiş bir devlet adamı.
Ya bizimkisi; o da 17 yaşından beridir cumhuriyet değer ve kazanımlarına karşı savaş verme motivasyonu ile yetişmiş bir insan. Öyle Balgat eklemlemesi ile milliyetçi olunabilseydi bunun patentine sahip olanların ikametgahı Balgat değil Çankaya olurdu.
Putin öyle bir adam ki düşünebiliyor musunuz; 36 şehidimizin katili olup, hesabının sorulabileceği gibi bir endişeye kapılmasını bırakalım; hesap soracakları arsızca ve alçakça ayakta bekletebiliyor. Nasıl bir halde olduğumuzu düşünüyorlar ki; bu kadar cür'etkâr olabiliyorlar.

Tabi ki at sahibine göre kişnermiş. Milli onuru kim kaale alır ki; seçim arifesi olsaydı bakın o zaman ne "Öne minute"ler show'unu izlerdik.
Yapılması gereken neydi; "Sayın Putin müsait değiller her halde" veya "Randevu saati mi yanlış verildi" şeklinde bir çıkış yapmak gerekirdi ama elbette bu resti çekecek güce sahip olmak lazım. O gücümüz de Suriye bataklığına heba edildiği için üzerine gidilemiyor doğal olarak.
Adam resmen Türk heyeti üzerinden Rus milletine güç gösterisi yaparak motivasyon takviyesi yaptı. Belki o da; Rus milliyetçiliğini ayaklar altına alınası bir duygu, düşünce olarak görseydi milletinin gönlünü okşayacak bu show'u yapmayı düşünmezdi.

Yeniçağ Yazarı Murat Ağırel'in tutuklanması
Eğer bir ülkede akla, vicdana ve izana gelmeyen ani ve aynı zamanda seri tutuklamalar oluyorsa bilinmelidir ki; o ülkede özellikle yöneten konumunda olanların ya gaflete düştükleri ki; bunu fetö'de gördük ya da; yönetememekten kaynaklı panik halinin yarattığı korkunun dışa vurumu söz konusu demektir.
Yeniçağ Yazarı Murat Ağırel'in tutuklanması da bu minvalde gerçekleşmiştir. Çünkü gözü pek cesur bu tür gazetecileri ve bunlar üzerinden diğer gazetecileri susturarak göz dağı vermek istiyorlar ki; ülkeye ve Türk milletine yapılan ihanetler ortaya çıkarılmasın diye.

Ben ülkemin içinden geçmekte olduğu süreci böyle görüyorum. Cumhur ittifakı kendi vesayetini tam oturtana kadar; yani öyle bir gelecek tasavvur ediyorlar ki; yedi göbek sonralarını bile koruyacak vesayetleri oluşsun istiyorlar.
Mümkün mü, elbette asla mümkün olmayacak.

Ben mi kimim....
Birilerine; biat etmek adına köleliği içselleştirerek öyle ki azaltığı kabul etmeyen iflah olmayan köle değil; özgür düşünceli demokrat Türk milliyetçisiyim.
İnsanlığın ortak dininin güzel ahlak olduğuna inanıyorum ama özelde benim dinim İslam dır. Dinimi nasıl yaşadığımı anlatma ve gösterme ihtiyacı duymam. Nasıl bir Müslüman olduğuma dair birilerinin vereceği hüküm umurumda olmaz ama her insanın benim için "Güzel ahlak sahibidir" demesi çok önemlidir.

Laiklik tüm dinleri koruyan ortak bir şemsiyedir.
Ondandır ki; ülkemizde laiklikten ödün verildikçe fetö gibi yapılar kuluçkaya yatmak için uygun rahmi bulmakta zorluk çekmediler.
Yobaz ve selef-i tasallutundan kurtarılmış bir İslam dini; laikliğin teminatı altında ve Türklerin inisiyatifinde insanlığa arz edilirse; bu bir ütopyadır deseniz de; inanıyorum ki insanlık kurtulabilir. Belki de böyle bir ihtimal zuhur etmesin diye biz Türkleri Arap çöllerine ve onların zihniyetinde bir savaş kültürü içine çekerek iyice ığdış etmeye çalışıyorlar.

Evet, İdlib'de ne işimiz var
Değil mi ki sen; "Ben BOP başkanıyım" dedikten sonra terörü sıfır nokta alıp bugünkü seviyelere gelmesinin musebbibisin...
Değil mi ki sen; cumhuriyet tarihin en büyük ihanet şebekesi fetö'yü AKP'nin rahminde kuluçkaya yatırıp, gürbüz bir oğlan olarak doğurtup sonra da 15 Temmuz ihanet süreci olarak milletin ve devletin başına bela edensin...
Değil mi ki sen; siyasi rant gereği 40 bin kişinin katili Apo'ya ısmarlama mektup yazdırarak devletin itibarını yerle yeksan edensin...

Değil mi ki sen; yine sadece ve sadece siyasi rant için evlatlarımızın katiline itibar iadesi yapıp, devletin TV'sinde konuk olarak ağırlayasın...
Değimi ki sen; Türk Ordusu'nun genel kurbay başkanı dahil en gürbüz ve yetenekli askerlerine Ergenekon ve Balyoz kumpasları kurulup, hapislere atılırlarken onlar için açılan davaların savcısıydın...
Ne malum; ülkemizin içinde bulunduğu ahvalin nedeni hala BOP projesi eş başkanlığınızın şahsınıza tevdi ettiği görevin ifası olmadığı.
İnanmam için güvenmem gerekiyor. Zerre miskal sana da, sana eklemlenenlere de inanmıyorum, güvenmiyorum.
Dolaysıyla da "İdlib'de ne işimiz var" demeye elbette devam edeceğim. Çünkü senin ne yapmak istediğinden emin değilim. Tek emin olduğum husus; sana güvenmemektir.

36 İdlib Şehidimiz ve HDP
HDP, meclisteki diğer partilerin Türk askerine yapılan kalleş saldırıyı kınamak amacıyla hazırlayıp, altına imzalarını attıkları aşağıdaki metni imzalamadı.
HDP denen bu partinin; mecliste hala yer alıp meclisi yönetmeye, maaşlarını almaya, ülkemizi ve yüce Türk milletini temsilen uluslararası organizasyonlarda bulunmaya ve milletvekili özlük haklarından yararlanmaya devam ederlerse; bunlar da dahil olmak üzere diğer partilerin milletvekillerinin kursaklarından geçen her kuruşumuz haram zıkkım olsun.

Milli hislerimizi, hassasiyetimizi ve bütünlüğümüzü dile getiren söz konusu metne; bu devlete ve millete hiç bir şekilde aidiyet duymayarak imza atamayı red edecek olanlar ancak ve ancak Esad' ın meclisinde olanlardır.
Meclisin ilk toplantısında şimdilik daha acil olan hususlar görüşülebilir ama ikinci toplantısında bu HDP denen partinin yerle yeksan olması için ne gerekiyorsa o yapılmalıdır, öyle ki; yeşerdiği yerin dibi kurtulsun.
Eğer değişen bir şey olmayacaksa; buradan tek anlam çıkar o da; HDP'nin varlığından öyle veya böyle bir şekilde diğer partilerin siyaseten nemalandıkları söz konusu demektir. Özellikle bu anlamda CHP ve AKP'nin kararlılığı çok önemlidir. Çünkü her iki parti konjonktüre göre HDP'nin siyasi tavırlarının sonuçlarından yararlanma yoluna gitmektedirler.
Bütün belalar bu metnin ruhuna halel getirecek ilk siyasi liderin üzerine olsun. Allah onun elindeki bütün inisiyatifi alıp en layık olana versin inşallah.

Kısa kısa....
O arsızca sırıtmanın arkasında; geçmiş cumhuriyet dönemi boyunca ortadan kaldıracağız dedikleri ve istedikleri sonucu da aldıkları "Ordu vesayeti"ne vurdukları darbenin keyfiyeti olabilir mi acaba.
Cami de içki içtiler, turizm gelirleri, turist sayısı, dolarlar ve yurolar ve devamında karşılıklı gülücükler. Bekli de yalnız kaldıklarında kendi aralarında "Nasıl da koyduk ama" muhabbeti dönüyorduk.
Dışarıda camilerden sela sesleri geliyor. Musalla taşından bir Mehmetçik kalkıyor diğeri yatırılıyor. Hükumet edenlerde ise; "Mursi hassasiyeti" kadar bile üzüntü hissettirmeyen, adını yukarıda kısmen koyduğum bir keyfiyet içinde sırıtmaya devam ediyorlar.
Bu devlet, bu millet, bu coğrafya nelere şahit olmadı ki. Ama bence siz akıbetinizi şimdiden tahmin edin ki; bel ki faydası olur.
...
Vallahi bu ülkenin geleceğinden sürekli endişe duydum ama bugün tedirginliğim daha da arttı.
Düşünebiliyor musunuz; musalla taşına teker teker boylu boyunca uzanmış evlatlarımız cennete uğurlanmak üzere beklerken; adam turizm gelirlerinden, paradan puldan, "Camide içki içildi" provokasyonundan bahsedip, muhalefete gönderme yapma derdinde.
Bugün sen bunu yaptın ya be muhterem; senden bunun hesabını ilk fırsatta sormayan muhalefet namert olsun, canı cehenneme olsun.
Yahu bir şehidin tabutunun başına git hüznünü görelim be. Ne o; cesaretin de yok, yüzün de yok değil mi.
Bu kadar vicdan-i kontrolsüzlük; olsa olsa akıl sağlı probleminden olup, başka da bir açıklaması mümkün değil.
...
Saldırıya uğrarsak Nato üyesi olarak yardım istemek hakkımız. Ancak Suriye Devletinin kendi iç problemine müdahale ederek biz Suriye'ye girdik. Birleşmiş milletlerin meşru gördüğü Suriye yönetimini kendi kendimize gayrı meşru ilan etmemizden bakın işte Rusya tınmadı bile. Çünkü Rusya'yı oraya BM'ye kayıtlı meşru Suriye devleti davet etti.
Biz orada bulunmamızı sınır güvenliğimizi sağlama meşruiyetine dayandırıyoruz ama sürekli kullandığımız cümle ise ''Esad gidecek''
Adama sormazlar mı; senin sınır güvenliği bahaneni anlıyoruz da; Esad'ın gidip gitmeyeceğine karar verecek olan Suriye halkının tercihinden size ne.
...
Lal olasın inşallah. Konuşmak için çok hevesin olsun. Kin ve öfkeni öyle büyük bir arzu ile kusmak isteyesin ki; ıkınasın ıkınasın ama kuru nefes dışında dudaklarından bir söz çıkaramayasın inşallah.
soralmehmet@gmail.com