21 Şubat 2015 Cumartesi

OYSA DAHA ÇOK GÜNLER VARDI SONBAHARA

Bir yaprak; yeşil mi, yeşil
Kıydılar ona.
Dalında sararmadan, düşürdüler toprağa.
Oysa daha çok günler vardı, sonbahara..
.....
Fırat Yılmaz Çakıroğlu kardeşimizin katledilişinin müsebbibi olarak PKK’nın gösterilmek istenmesi; yine hükumet tarafından ve her seçim döneminde değişik şekilde uygulana gelen, MHP üzerine oluşturulan yeni bir algı yönetimi olabilir. Amaç ülkücü gençliği kaos ortamına çekip, üzerinden MHP’yi itibarsızlaştırmak olabilir.
Şu anda PKK istemlerine MHP veya Ülkücü Hareket tarafından engel olunan fiili bir durum mümkün değilken, yani pazarlığı hükumet ile yapıyorlarken niçin kinini ülkücüler üzerine kussun ki. Oysa özellikle meclis de görüşülen ‘’iç güvenlik yasası’’nın belli ki PKK eylemlerine daha da çok sınırlama ve cezalandırma getirecek olması; PKK’nın hedefinde ülkücüler değil, hükumetin olması gerekmez mi?
Dolayısıyla, eski içişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in ‘’Serap kızımızı MİT elamanları yaktı’’ itirafını dikkate aldığımızda, Fırat kardeşimizin katledilişi de bu manada biraz manidar olduğunu düşünüyorum. Öte yandan Ege Üniversitesi yönetimi güvenlik endişesi ile rahmetli yavrumuz tarafından defalarca uyarılmış olması ve MHP İzmir Milletvekili Oktay Vural aracılığı ile de Hükumete durumun izah edilmiş olmasına rağmen hiçbir güvenlik önlemi alınmamış olması manidar değil mi? Selahattin Demirtaş ‘’50 kişilik grubun üniversiteye girdiği söyleniyor. hiçbir polis yok, güvenlikçi yok. Yani öğrenciler kavga edecek belli, ancak gece, gündüz üniversiteyi işgal eden polis o saatlerde üniversitede yok. Gençlerden biri bıçaklanıyor, 45 dakika ambulans yok. Zar zor hastaneye yetiştiriliyor ve hayatını kaybediyor. Bütün bunlar bir tezgah mıdır iyice araştırılması lazım" diyerek benzer şüpheyi ifade etmiştir.
Bugün bir vesile ile Marmara Üniversitesi öğrencileri ile beraberdim. Özellikle kendilerine sakin ve soğuk kanlı olmalarını, bir ideal ve ülkü etrafında kenetlenmiş inançlı insanların karşıtları tarafından özellikle hükumet tarafından zapturapt altına alınmak isteneceğini; dinamik bir güç olduklarından, sürekli etkinliğinin zayıflatılarak, üzerlerine olumsuz algı oluşturup fiili veya psikolojik operasyonlar düzenlenebileceğini bilmelerini, bunun içinde akıllı ve zekice hareket edip, AKP’nin; PKK üzerinden Ülkücüleri kavganın içine çekerek operasyon yapmasına fırsat verilmemesi için uyanık olunması gerektiğini anlatmaya çalıştım.
Allah hepimizi özellikle gençlerimizi; haysiyetsiz ve şerefsizlerin şerrinden korusun.
Mehmet Soral

19 Şubat 2015 Perşembe

GÜVERCİNLERE YEM ATMAYIN HÜKUMET RAHATSIZ OLUYOR



17 Yaşında delikanlı arkadaşının babasının arabasını çalıyor; elinde silah ile sevdiği kızı kaçırmak için okulunu basıyor ve başarılı olamayınca iki öğrenciyi tehdit ile arabasına alarak uzaklaşıyor ve daha sonra yakalanıyor
Hakim, ifadeler sonrasında delikanlının "silahla tehdit, kız kaçırmaya teşebbüs" suçlarından, yaşı ve eylemi kendi rızasıyla sona erdirmesi gerekçesiyle serbest bırakılmasına, olay yerinden uzaklaştığı aracı çalmak suçundan tutuklanmasına karar vermiş.
.....
Değerli dostlar bilindiği gibi şu anda ''İç Güvenlik Yasası'' adı altında çıkarılmak istenen yasa konusunda kıyametler kopuyor. AKP tarafından kanunlaşması için çaba sarf ettiği yasada ''muhtemel bela''ya karşı tetbir amaçlı bir madde de geçirilmek isteniyor. Yani diyelim ben sürekli AKP'yi, cumhurbaşkanını eleştiren birsiyim ve dolayısıyla eğer birgün Cumhurbaşkanı veya Başbakan bölgemize ziyarette bulunacak olursa, başlarına bela açabilirim endişesi ile beni kaymakam veya kolluk kuvveti amiri marifeti ile evimden alınıp, Beykoz veya başka uzak bir bölgede ikamet ettirrebilineceğim.
.....
Yani demem şu ki;
Delikanlı okul basıyor; tutuklama yok.
sınıfta çocuklara korku dolu dakikalar yaşatıyor; tutuklama yok.
Silah'ı tehdidt amaçlı kullanıyor; tutuklama yok.
İki çocuğu zorla götürüyor; tutuklama yok.
ama;
Belki de en az risk teşkil eden arabanın çalınması nedeniyle hakim tutuklamaya karara veriyor.
.....
İşte AKP Hükümeti ''güvenlik'' açısından sınıf basılması, silah ile tehdit ve zorla insanın alı konulması gibi durumlarda tutuklama yapılmasına mani olan nedenler üzerinde düzenleme yapmayı gerekli görmemiş ama her ne hikmetse sokakda demokratik hakkını kullanarak protesto edebilecek ''muhtemel baş belaları''na karşı kendisini korumaya yönelik düzenlemeler yapmaya çalışıyor.
Anladık ki, en büyük ve tehlikeli silah Hükümeti eleştirmekmiş. Hükümet bu ''silahtan'' çok korkuyor.
Ha birde şundan korkuyormuş; güvercinlere toplu yem atılmasını istemiyormuş; zira insanlara toplu gösteri yapmalarına ilham olurlar diye.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

18 Şubat 2015 Çarşamba

DİKKAT SOYGUN VAR

Bir kamu kuruluşuna bağlı yan kuruluşta 9'u işçi, 10’u idarî birimlerde olmak üzere 19 personel çalışıyor. Buna karşılık şirketin yönetim kurulunda tam 7 üye varSürekli olarak meclisde tartışılması, görüşülmesi hükumet tarafından engellenen bir bakan tarafından da itiraf edilen ''engellememiz lazım, çünkü millete izah edemeyiz, sonumuz olur'' dediği Sayıştay Raporuna göre;
Ticarî faaliyetlerdeki büyük daralmaya rağmen 4 kişilik yönetim kurulu önce 5’e önceki yıl da 7’ye çıkarıldı. Üyeler, maaşlarının yanı sıra 3 bin 600’er lira aylık ek ücret alıyor. Şirketin personel giderleri 2013’te yüzde 27 artarak 1,5 milyon liraya yükseldi. Yönetim kuruluda dahil olmak üzere 19 çalışanı olan bir şirkette personel gideri 1.5 milyon TL. Bu nasıl izah edilebilinir Allah aşkına. İşte izah edilemediği için sayıştay raporlarının TBMM de görüşülmesi engelleniyor.
Siz hiç mi Allah'tan korkmaz, kuldan utanmazsınız? Allah size vicdan denen melekeyi bahşetmemiş mi? Böyle giderse seneye yönetim kurulu üye sayısının diğer çalışanlardan fazla olacağı aşikar. Kırk haramiler devletin kasasını ele geçirmiş. Kene oğlu keneler; devletin her yerini sarmışlar. Allah'ın ilahi zehiri inşallah bunları yerle yeksan edecek.
Yiyin ulan iyin...
Aksırıncaya, pıskırıncaya, tıskırıncaya ve nihayet;
Allah'ın izniyle, inşallah çatlayıncaya kadar yiyin.
İçtiğiniz son yudum, serumdan gelsin inşallah.
Allahsız
Kitapsız
Vicdansızlar.
Beddua etmek dinimizce güzel karşılanmaz amma;
Ey Allah'ım, onlara bu kadar arsızlığı verirken bana niçin tahammül gücü vermedin; bedduam işte bundandır.
Mehmet Soral

17 Şubat 2015 Salı

YANDAŞLIK UĞRUNA İNSANLIĞA TECAVÜZ ETTİLER

Yandaş medya'nın iki ayrı hatun yazarı Özgecan yavrumuzun başına gelen malum olay nedeniyle yorum yapmışlar.
Bir tanesi, ''Amerika'da da iki dakikada bir kadınların tecavüze uğradığını, Müslüman ülke, tecavüz... fırsatçılığı yapmayın, çenenizi kapayın'' demiş.
Diğeri ise; ''kitle eylemleri oluşturmak için seçilmiş bir konu'' diyor ve buna gerekçe olarak da rahmetli kızımızın Alevi olmasını, yanında biber gazı taşımasını ve Selahattin Demirtaş'ın açıklama yapmasını dayanak gösteriyor.
...
Bu her iki karının (kadın demiyorum, zira onlarda kadın zerafeti yoktur) şekil ve şemallerine bakıldığında; mütedeyyin, muhafazakar ve dindar insanlar olarak değerlendirilecekleri, kendilerini de bu şekilde tanımlayacakları aşikar.
Bir genç kızın canı vahşice alınmış, vicdan sahibi olan herkesin acılar içerisinde bu alçakça işlenen cinayete karşı öfkesini dindirebilmek için kıvırım kıvrım kıvranırken; sen kalkacaksın rahmetli kızımız için yapılacak demokratik eylemlerin hükümeti protesto eylemlerine dönüşme ihtimaline karşı ‘’hükümetin önüne yatan’’ koruyucu melekler olacaksınız. Oysa dindarlık ve muhafazakarlık adına bu eylemlerin önde gideni olmanız gerekmez mi? Maalesef gerekmiyor çünkü, siyasi düşünceleriniz ‘’insani’’ düşüncelerinizin ırzına geçmiştir.
Bir de utanmazlığın haddini, hududunu aşıp; ırzına geçtiğiniz insanlığınızın şehvet arzusunu sadistçe bir boyuta taşımak için rahmetli kızımızın ailesinin Alevi olmasına vurgu yapıyorsunuz. Sizin mezhebiniz ne olursa olsun, her şeyden önce insan olmayı başarabildiniz mi ki başkalarının mezhebini sorgulamaya cüret edebiliyorsunuz.
Rahmetli kızımızın babasının sabrı, tevekkülü; metanet içinde vakur bir eda ile hepimize ibretlik ders verircesine halini arz etmesine hayran kaldım. Ne diyor değerli saygıdeğer baba;
"Devletimiz zeval görmesin. Milletimiz necip, güzel bir millet. Güzel gönüllü insanlar var. Ben öncelikle kendim için şunu söyleyeyim; ben günahkarların günahkarı, fakirlerin fakiri, acizlerin acizi bir garibim. Rabbim özel yaratmış, güzel yaratmış, çok sevdi yanına aldı. Bu memlekette artık ikilik olmasın. Bu vahim olayı yapan insanlara da zulmedilmesin, adaletin karşısına çıkıp cezalarını çeksinler. Allah onların analarına, babalarına da yardımcı olsun.
….
Memlekette herkes bir şey söylüyor; biz ne ocuyuz, ne bucuyuz, şanı yücelerden yüce olan Türk milletinin bir ferdiyim, evladıyım. Allah devletimize zeval vermesin.
….
Siz hiç mucize gördünüz mü? Şu an bir mucize gerçekleşiyor. Olayın tüm Türkiye’ye mal olmasının bir hikmeti var
….
Ne güzel cümleler değil mi? o kadar acı yüklü yürekden bu cümlelerin çıkması ''cennet''e müjde değil de nedir Allah aşkına. Ya mezhep sorgulayıcı ahmaklar, siz bunun neresindesiniz?
Behey ‘’karılar’’
bu sözleri söyleyen baba; canından olan cananını kaybetmiş ama metanetini koruyabilmeyi başararak, hepimize ders verirken; acının getirdiği bu ağır yüke rağmen her cümlesinde Allah’a teslimiyetin ifade şeklinin belki de en güzel ve anlamlısını görüyorken; ya siz ‘’Allah’a teslimiyet’’in neresindesiniz. Maalesef ne yazdığınız yandaş köşeler, ne de başınızdaki başörtüleri sizleri bu saygıdeğer babanın, imanı anlamda bulunduğu yerin zerre kadar bile yakınında, şuurunda değilsiniz.
Hükümetinizi koruma ve kollama adına bırakalım dini, mezhebi; insanlığın ırzına geçip, transparan malzemelerle şehvetin ateşini körüklemeyi yeğlediniz; utanmaz arlanmazlar.
Yuh olsun size.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

14 Şubat 2015 Cumartesi

ZEKAMIZA İŞEYEREK DALGA GEÇENLER


-Eğer bu millet ''sallıyorum her cuma; Bakara'dan makaradan bir ayet'' diyen adama sesini çıkarmayıp, hatta onu korumak üzere, gelebilecek tehlikelere karşi, önüne yatabiliyorsa;
-Eğer bu millet ''Hz.Peygamberin sıfatları benim liderimde de toplanmış'' diyen adama'' hop bilader sen ne diyorsun'' demeyip, Gavuristan da Hz. Peygamber'in karikatürünü çizenleri kınayıp, protesto edebilme yüzsüzlüğüne sahip olanlara tahammül edebiliyorsa;
-Eğer bu millet '' İktidar olduğumuz süre boyunca Hz. Peygamber kadar bile gururlanmadık'' diyen adama söyleyecek bir lafı olmayıp, Hz. Peygambere iftirayı sineye çekip, kafayI karikatürlere takabiliyorsa
-Eğer bu millet ''Başımdaki başörtüsü nedeniyle yanımdan geçen bir gurup beni tekmeledi, üzerime de işediler'' iftirasına inanmışsa;
-Eğer bu millet ''Apo namazında, niyazında bir adamdı, devlet onu bu hale getirdi, zıvanadan çıkardı'' sözünü eden adamı omuzlarına alıp, tekrar tekrar meclise taşımışsa
-Eğer bu millet ''camilerimizi Türk silahlı kuvvetleri uçakları bombalayacaktı'' iftirasına ciddi ciddi inanmışsa;
APO SERBEST BIRAKILACAK VE KİMSENİN DE SESİ ÇIKMAYACAKTIR.
Belki de hayatımda en çok mahcup olmak istediğim öngörüm budur ama korkarım ki ''milletim'' beni mahcup etmeyecektir. Hatta finansmanı hukümet tarafından sağlanan, yapımı da Sinan Çetin'e ısmarlanan bir Apo belgeseli ile ağlamaktan sorumlu bakan eşliğinde Apo'ya göz yaşı bile dökülecektir.
Mehmet Soral

13 Şubat 2015 Cuma

SERSERİ MAYIN ''HATUN KİŞİ''

Farkındamısınız; ne yapmak, nereye gitmek, neye inanmak konusunda kararını verememiş; serseri mayın gibi ortalık da dolaşan, ''özgül ağırlığı'' her türlü değer yargıları bakımından en ''hafif çeken'' Allah'ın kendisine bahşettiği, inkişafında hiç bir inisiyatifi, emeği olmayan ''güzelliği'' ve bunun da ''bonusu'' cinselliğini kullanan; bundan başka ciddiye alınacak sermayesi olmayan ''hatun''un birisi; Türkiye de gündem oluşturup, herkesi kendisinden bahsettirebiliyor. O'nun cahil cesareti ile ağzına gözüne bulaştırarak yaptığı siyasi, kültürel ve tarihi değerlendirmeler oldukça dikkat çekiyor.
Anlaşılıyor ki insanlar zaman zaman tükenmişliklerini bu tarz yaşam, söylem ve eylemlerle ikame etmeye çalışıyorlar. Bu ''hatun'' da bunlardan birisi. Bunun diğer bir nedeni de ''iktidara yaranma'' gayretidir. İktidarın söylem ve görüşlerine uygun eylem tarzının bir şekilde kendilerine menfaat olarak döneceğine inanıyorlar. Bunun benzerlerini daha önce isim yapmış bazı sanatçıların pişmanlıklarından ve itiraflarından anlayabiliyoruz. Bu tipler iktidar tarafından itibar görüyorlar, hatta danışman bile olabiliyorlar. Kim bilir belki de şunun şurasında ne kalmış ki bir de başörtüsü bağlar, dindar görünümlü ''İslamcı burjuva''ya mensup yeni yetme, joleli ve aynı zamanda badem bıyıklı bir delikanlı ile izdivaç yapıp, hidayete erebilir(!) Kim bilir...?
Mehmet Soral

11 Şubat 2015 Çarşamba

BU GİDİŞATIN SONU NEFRETTE BİRLEŞMEKTİR



Tayyip Erdoğan'ın eski Merkez Bankası Başkanı Yılmaz Durmuş için sarf etmiş olduğu sözler; insanlık için, vefa adına ibretlik bir vesikadır aslında.
Oysa, o insanın Merkez Bankası Başkanı seçildiği günlerde; bazı kendini bilmez, Türk milletini yeterince tanıyamamış, ''salon ailesi'' mensubu tipler, gazeteci müsveddeleri, dairesinin önündeki ayakkabıların fotoğraflarını çekerek, küçümseme edası ile başkanın ''özeli''ni çirkince servis etmişlerdi.
Peki Sayın başkanı göreve getirenler sonra ne yapmışlardı; o ''özel''in resimlerini seçim meydanlarına taşıyıp, ''bakın işte bakın! bunlar bizleri küçümsüyorlar, aşağılıyorlar'' diyerek siyasi propaganda için kullanarak, oy toplamışlardı.
O mütevazi, alçak gönüllü insan; hiç kimse ile polemiğe girmedi. Sürekli işini en iyi şekilde yapmaya çalıştı. Başta dairesinin önündeki ayakkabıların resmini çeken gazeteciler olmak üzere her kesimin taktirini kazanan, övgüsüne mazhar olan önemli bir bürokrat oldu.
Durmuş Yılmaz’ın ‘’ düşük faiz ile büyüme arasında bir bağ yok’’ şeklindeki değerlendirmesine, Cumhurbaşkanı;
 "Onu muhatap alıp da burada herhangi bir şey söyleyecek halim yok. Kendisinin başarı grafiğini gayet iyi bilen birisiyim. Onların dönemi bizim faizle mücadelemizde çok farklı bir mücadeleyi sürdürdüğümüz dönem olmuştur. Kendi maharetleri değildir. Bizim özel gayretlerimizdir.’’ Şeklinde karşılık vermiş.
Pöh, pöh…
Pöh ki, ne pöh.. her başarı kendi maharetiymiş, bizler de bunun farkında değilmişiz(!)
Her ne hikmetse Ali Babacan hiçbir zaman Tayyip Erdoğan gibi düşünmedi, ciddiye bile almadı desem abartmış olmam. Gerek Durmuş Yılmaz gerekse şu anki Merkez Bankası Başkanı Erdem Taşçı’ın bütün kararlarını desteklemiştir. Hatta aksine Tayyip Erdoğan eleştirdikçe, Ali Babacan destek mesajları vermiştir; aynen bugün olduğu gibi.
Cumhurbaşkanı tarafsız bir cumhurbaşkanı olarak ismi üzerinden sevgide birleşilmesi siyasetini amaç edinip, sürdürmesi gerekirken, sanki yine ismi üzerinden nefrette birleşilmesi için çaba sarf ediyor. Kendi döneminin kıymetli bir bürokratı var; ona da kızıyor; belki de karşıtları onu övüyor, takdir ediyor diye. ''Karşı tarafın iyi dediği, benim için kötüdür'' mantığı nereye kadar gider Allah aşkına. Bu gidişat hiç de hayra alamet değil; ürküyorum doğrusu..
Mehmet Soral

6 Şubat 2015 Cuma

TAYYİP ERTDOĞAN'I ''YOK'' KABUL ETMEK EN BAŞARILI SEÇİM STRATEJİSİDİR.

Şimdi de tutturmuşlar hilafet de, hilafet...
Hilafet makamı; Hz. Peygamber zamanında kastedilen manada görevini icra etmiştir. Osmanlı'nın son zamanlarına kadar da temsil noktasında Osmanlı olmuştur. Osmanlı'nın son zamnalarında da özellikle Arap coğrafyası; Hilafet makamı Osmanlı'dan ziyade İngiliz emperyalisminin öğütlerini dinlemişlerdir. Ancak Osmanlı'nın güçlü olduğu dönemlerde tüm İslam Coğrafyası’nın Osmanlı'ya sadakati; hilafet makamının temsilcisi olmasından; yani ''hilafet makamına sadakat'' ın gerekliliğinden değil, Osmanlı'nın sağladığı adil ortam ve hoşgörüden kaynaklanmıştır. Prof. Doktor Ümit Özdağ'ın da belirttiği gibi; ''eğer bir şey çok kıymetli ise ona talep de o nisbette çok olur. Yere altın düşürülse anında yok olur, birileri kapar alır ancak demir parçası düşse kimse dönüp bakmaz bile'' diyor. Dolayısıyla T.C. Devleti kurulduğundan bugüne hilafeti kaldırmış olmasına rağmen boşta duran bu ''hilafet'' makamına koskoca İslam coğrafyasından kimse talip olmuyorken, bizim ülkemizde övgüler yapılarak, üzerine ''siyasi bir makam'' olmasına rağmen, ''İslami bir değer''miş gibi atıflar yapılarak, bunun üzerinden algı oluşturup Cumhuriyetimize, kazanımlarımıza ve O'nun mimari her türlü unsuruna savaş açmak; olsa olsa yeni bir seçim sürecinin ''şeytani bir stratejidir'' ve bu tartışma bilinerek yapılmaktadır.Bütün bunların üstesinden gelmek tamamen ve tamamen eğitim işidir. Bu tarzın yanlışlığını ifade etmek, eğitim düzeyinde hiç bir değişim olmayan mevcut seçmenler üzerinde müspet anlamda kanaat değişikliğine değil, bizzat mevcut kanaatleri daha da konsolide ediyor. Yani demem o ki; önümüzdeki seçim sürecini yürütürken Tayyip Erdoğan'ı yokmuş kabul edip, ona göre seçim stratejisi oluşturmak gerekir. Şu bilmeliyiz ki Tayyip Erdoğan, üzerine gidildikçe devleşen bir insan oluyor. O'nu yıkmak için ilk önce yokluğu farz etmek gerek. Bu duruma sabretmenin ne kadar zor olduğunu da bilenlerdenim.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

5 Şubat 2015 Perşembe

ALLAH'IN ADINI ANIP KİTAPSIZLIK YAPILIYOR

Bankasya'ya el konulmasının gerekçesi 2001 krizinde olduğu gibi mali sıkıntı ya da ödeme zorluğu değil tamamen keyfi nedenlere dayanıyor. Sanırım Bankasya'ya el konulacağı dedikodularının yapıldığı ilk günlerde o zamanki banka ''mali yeterlilik oranları'' karnesinde Ziraat Bankası'ın durumu bile Bankasya'dan daha kötüydü. 
Sanırım Bankasya TMSF'ye( Türkiye Mevduat ve Sigorta Fonu) devredilmiyor, sadece yönetimine el konulmuş. Gerekçesi ise %63 ana hissedarların isimlerinin gizli tutulmasıymış ve BDDK (Bankacılık denetleme ve Düzenleme Kurumu) bu gizlilik nedeniyle yönetime el koymuş. Ana hissedarların kendilerini gizlemelerinin nedeni, hukümet kanalıyla başlarına bir iş gelmesinden çekindikleri, yok edilmekten koktukları için olabilir.
Bence mevduat sahipleri açısından bir riskin olacağını sanmıyorum ancak bu yolla hükumet şunları yapmak istemiş olabilir.
-Ana hissedarları tespit ederek, onların sermayelerini zayıflatıp, sonra da yok etmek
-Müşterilere ait namahrem bilgilere ulaşarak, cemaatle ilişkili olan müşterileri tespit edip, onları fişlemek; hesap hareketlerini inceleyerek masum insanlara gözdağı vermek.
-Bu bankadan kredi alan ve iş kuran müteşebbisleri tespit edip yıldırarak, girişimlerini durdurmak.
-Özellikle yurt dışı öğrenci bursları nedeniyle transferlerini tespit edip, ülkeleri belirleyip, o ülkelerin yönetimleri ile irtibata geçerek, bunlar üzerinden suç teşkil edebilecek unsurları tespit edip, açılacak davalara delil oluşturmak.
-Bankanın yeni yönetimi vasıtası ile sürekli mudiler üzerinde baskı yaratarak bıkkınlık oluşturup; mevduatı çekmeye iterek; mali gücü zayıflattıktan sonra ''mali durum yetersizliği'' yaratıp, TMSF'nin tamamen bankaya el koymasını gerektirecek mazereti oluşturmak.
-Yukarıdaki süreçler tamamlandıktan sonra, Banka'yı satışa çıkararak yandaş bir sermayeye peşkeş çekmek.

Allah'ın adını anıp, kitapsızlık yapılıyor. Bütün bunlar kitabi hale gelecek; er veya geç hesap sorulacaktır.
***
Gelelim Türk milliyetçisi olarak benim kişisel kanaatime; Türk milletine ve devletine dış güçler ile işbirliği yapıp, ihanet edenler, paşalarına zulüm edenler Allah'ın izni ile bedellerini ödeyeceklerdir. Er veya geç.
Bu sözüm ''kutsal ittifak''ın her iki tarafı için de geçerlidir. Geldikleri gibi gidecekler; nasıl mı; onlar kendileri daha iyi biliyor.
''Cüce adam'' daha milletvekili seçilebilme izni bile ortada yokken; başta ABD Yahudi lobileri olmak üzere Avrupa'nın sermaye güçleri ile Zapsu ve diğer akıl hocaları aracılığı ile adeta randevusuz görüşmeler yapıyorken, bugün koskoca Cumhurbaşkanı olduğu halde sadece Afrika'nın üç beş; ego tatminine muhtaç fakir devletinin devlet başkanları ile muhatap olabiliyor; ciddi devletler maalesef muhatap olmak istemiyorlar. İşte bundan dolayı geldikleri gibi gidecekler diyorum.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

ŞEHVETİN GÜNAHINA ORTAK ARANIYOR


Şimdi her vesile ile muhalefeti ''paralel'' ile iş tutmakla suçlayan iktidar; dünü ne çabuk unuttu anlamak mümkün değil.
Bugün de ''başbakancık'' sayın Bahçeli ve MHP'yi ''paralel'' ile işbirliği yapmakla suçlamış.
Yahu, insan biraz utanır be...
Çok iyi hatırlıyorum; biraz ahlaki erdeme sahip olsalar kendileri de hatırlayacaklardır.
Cemaat ve iktidar ABD'nin himayesinde, iktidara kol kola beraber yürüdüklerinde; gücü ele geçirmiş olmanın avantajı ile ilk önce ABD projelerine, özellikle de BOP'a karşı olabilecek her türlü ''milli duruş'' sergileme ihtimali olan unsurlara kumpas kurdular. Başta orduyu fasifize etmek üzere, MHP, ulusalcı Denzi Baykal ve diğer milli unsurlara tuzak kurup, itibarsızlaştırmak için ne gerekiyorsa yaptılar.
MHP baraj altına itilip, tek başına 3/2 çoğunlukla anayasayı değiştirecek AKP iktidarını murad ettiler ama Allah'ın da bir hesabı vardı, buna fırsat vermedi.
Bütün bunları yaparken müşterek aşkın şehveti ile kıvrım kıvrım kıvranan ''kutsal ittifak'' o zamanki muhalefetin sesini duymak istemedikleri gibi, ittifakın diğer kanadının, ağlamaktan sorumlu salyasümüğü ''bu muhterem adamdan ne istiyorsunuz be kardeşim'' diyerek koruma kalkanı oluyordu.
12 Eylül referandumu öncesi ''kutsal ittifak'' her türlü siyasi hareketin kaçağını, göçeğini, köçeğini, hainini, puştunu kendi TV'lerine çıkararak; geldiiği yere küfür ettirerek; anayasa oylaması için ''evet'' probagandası yaptırıyorlardı. Çok iyi hatırlıyorum sayın Bahçeli o zaman ''ey Pansilvanya, oradan buralara müdehale edip, ortamı germe; siyaset yapmak istiyorsan buraya gel'' dediğinde ''kutsal ittifak''ın işlediği günahın, yaşattığı ''şehvet'' bu uyarının ne anlama geldiğini anlamalarına mani oluyordu. Şimdi ''kutsal ittifak''ın tarafları gusul abdesti almaya giderken ''biz bu günahı niçin işledik'' pişmanlığını yaşarken; günahın müsebbibi olarak bu işte hiç inisiyatifi olmayanları zan altında bırakmak gibi edepsizliğe tenezzül etmenin bir manası yoktur. Hiç olmazsa muhataplarınıza karşı sesinizi kesin; arsızca günahınıza meşruluk kazandırma telaşı ile yaptığınız saçmalıklara son vermiş olursunuz. ''paralel ile iş tutuyorsunuz'' demek, şaşkın ördeğin kıçı ile suya dalmasıdır.
Paralel hakkında vicdanlar kendi ahlakları ve edepleri gereği değerlendirmesini yapacaktır. Sayın Bahçeli sizden çok çok önce zaten yapmıştı ama utanma duygusu denen bir hayanız kalmadığından, bunu itiraf edemiyorsunuz.
Muhalefetin senin isteğine destek vermesi için arsızlık, hırsızlık, yolsuzluk ve namussuzluk davalarının önünü açıp; gasp ettiğiniz suç dosyalarını hakim ve savcılara teslim ediniz; onları hür iradeleri ile başbaşa bırakıp, adil yargılamaya geçilmnesine fırsat tanıyınız. Hadi bakalım, yürüyün; boyunuzu posunuzu görelim.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com