13 Şubat 2024 Salı

ANILARDA GEZİNTİ

İlk gazlı içecek deneyimim

Muhtemelen yedi sekiz yaşlarımızda üç kafadar köy pazarındayız. Sıra sıra dizilmiş dükkanlardan birisinin önünde bize göre sandıklara (Kasa kelimesi ile henüz tanışmamışız) sıra sıra dizilmiş renkli şişeler dikkatimizi çekmişti. Ne olabilecekleri üzerine karşılıklı tahminlerimizi yürüttük; şeffaf olanı gaz yağına, birisini pekmeze, sarımtırak olanı ise sıvı yağa benzettik. Ancak merakımız o kadar artmıştı ki; kesin bilgiyi almak için bakkala sormaya karar verdik.

-Dayı bunlar nedir
-Onlar içiliyor çocuklar
-Peki adamı sarhoş ederler mi
-Yok etmez
-Kaç kuruş
-Elli kuruş
Ortaklaşa almaya karar verdik.
-Bir tane versene dayı
-Hangisinden
-fark etmez, şu karaca olan var ya; ondan olsun
Bir adet şişeyi aldık, her nedense, çocuk aklı işte; büyüklerimizin garipseyeceklerini belki de ayıplayacaklarını düşünerek tenha bir yere, dere yatağına gittik.
Peki şimdi bunu nasıl içecektik. Şişeyi evirdik çevirdik nihayetinde ağzındaki kapağı taşla vurarak açmanın dışında bir başka formül aklımıza gelmedi. Şişenin ağzını kırınca foş diye fışkıran su dere yatağındaki kum üzerine dökülüp kumda bir kaynamanın olduğuna gözlerimizle şahit olunca "Yok arkadaş kumu bile kaynatıp köpürten bu her neyse; içince ne yapmaz ki; içmeyelim" dedik vaz geçtik.
Ne zaman gazlı bir içecek içsem o gün ziyan olan cola ve saf köy çocukluğum aklıma gelir.

Bizler de öğrenciydik ama...

Ortaokul son sınıftayız. Türkçe öğretmenimiz benim de dahil olduğum üç kişilik grubumuza dönem ödevi verdi; Ömer Seyfettin'in "Perili köşk" adlı hikayesini dramatize edilp, tiyatro oyununa dönüştürecektik.
Mevsim kıştı, dışarısı soğuk ve okulumuz çevresinde ortak çalışma yapabileceğimiz kapalı bir mekan yok. Beylerbeyi iskelesini mekan edindik. Sadece belirli saatlerde yolcu yoğunluğu olduğundan çalışma yapmamıza mani bir durum sözkonusu olmadı. Okul çıkışı üç günlük ortak çalışma ile tam not olmasa bile zor beğenip takdir eden Türkçe öğretmenimizden geçer not almayı başarmıştık.
Düşünüyorum da nereden nereye; bir ortaokul öğrencisine okuduğu bir hikayeyi tiyatro oyununa dönüştürmesi ödev olarak veriliyor. Günümüzde nerede kendini adam yetiştirmeye adamış öğretmen, nerede buna yönelik müfredat ve maalesef nerede kitap okuyan, okuduğunu anlayıp, anlatabilen o eski "ortaokul" öğrencileri.

NE ANAYASASI FİİLİ DURUM YETERLİ

Fiili durumlar yaratılarak bu günlere gelmişsek yine fiili durumlarla bu günlerden kurtulabiliriz

AKP ve Erdoğan, daha sonra cumhur ittifakı şeklinde devam eden yapı fiili durumlar yaratarak Türk milleti ve devletini bu günkü ucube sisteme taşıdılar.

Nasıl mı...?
Mesela; seçim günü öğleden sonra mühürsüz oyların geçerli sayılması. Sonradan seçmen yapılmak üzere BOP dahilinde Suriye'den ülkemize kontrollü göçün olması; demografik yapının dolayısıyla seçmen profilinin de değişmesi için Türkiye katalizörlüğünde Suriye iç savaşının çıkarılması. Yakın zamanda cumhur ittifakının motivasyon takviyesi ile Can Atalay davasında Yargıtay'ın Anayasa Mahkemesi'ne karşı yaptığı yargı darbesinin meşrulaştırılması gibi fiili durumlar.
Dolayısıyla,
Yine bu ucube sistemden kurtulmak için aynı şekilde muhalefetin de kendince fiili durumlar yaratarak sisteme karşı savaş vermesi gerekir.
Nasıl mı;
Mesela Can Atalay davasının bundan sonraki yargı sürecinde muhalefetin ittifak halinde yüzbinlerce insanın katılımı ile adliye önlerinde protesto eyleminde bulunulması, bunun günlerce sürmesi.
Yerel seçim ve yönetimlerinin bu ucube sistemin ruhuna ve mantığına aykırı olması nedeniyle sistemin işleyişine çomak sokmak ve üçüncü yol arayışının önünün açılması için yerel seçimlere katılmayarak protesto edilmesi...
Tek adam iradesinin bir gece yarısı verdiği kararla nasıl ki ülke olarak "İstanbul Sözleşmesi"inden çekilebiliyorsak bu durumda meclisin de, vekillerin de, meclis komisyonlarının da varlığının bir önemi ve anlamı kalmadığından muhalefet partilerinin meclis komisyonlarından çekilmesi...
Fiili duruma karşı fiili durum yaratma alışkanlığı Erdoğan ve Cumhur ittifakının geleneksel alışkanlığa dönüştü. En son on ilimizde yaşanan deprem felaketinde insanlar enkazalar altında acılar içinde yardım beklerken Mehmetçiğin kışlasından çıkarak müdahalede bulunmasına müsaade edilmedi; tekrar kışlasına sokulamayacağı endişesi ile. Oysaki ki; yaşanan her türlü milli felaketlerde Mehmetçiğin anında sahada olması Türk Ordusu'nun gelenekselleşmiş refleksiydi; fiili keyfiyet ile yerle yeksan edildi.
Efendim bu örneklerim için "mümkün ve mantıklı değil" denebilir; evet ben de farkındayım ancak unutmayalım ki; aynı zarf içine konmuş dört oy pusulasından birisinin geçersiz sayılması da mümkün ve mantıklı değildi ama muhalefetin basiretsiz, iddiasız ve inançsızlığının iktidara verdiği cesaret ile iktidar fiili durum yaratarak sürekli bu tür fiili durumları kabul ettirdi.
Muhalefet de en azından fiili durum yaratma konusunda iktidar kadar yürekli olursa Erdoğan'sız ve bu ucube sistemsiz bir Türkiye'ye erişmek mümkündür aksi durumda cumhuriyet vesayeti yerine Erdoğan ve tek adam vesayeti hakim kılınıp, kalıcı olacaktır.
Her kim veya kurum olursa olun, kabul ettirilip vesayeti oluşturulmak istenen iki kutuplu bu ucube sisteme karşı üçüncü yol arayışından şu aşamada somut bir sonuç beklenmese de çabası içinde olma günü yani fiili durum yaratma günü bu gündür; uzun vadede olumlu sonuçlarını göreceğimizi düşünüyorum.

Artık istifa etmek yok af dilemek var

Tek adamın atadıkları görevlerinden istifa ederlerken kendilerini hangi tehdit altında nasıl suçlu hissediyorlarsa; ayrılmaları af dilemek şeklinde oluyor.
Türkçemiz de katledildi; fiilen yaşanan olay istifa ancak bunun için kurulan cümle "af" istemek şeklinde oluyor. Türkçemiz' de böyle bir cümle kurma ihtiyacı suçlu olma durumunda kullanılır. Af dilemek suçlu olmayı gerektirir. Peki suç işleme fiili söz konusu ise yapılması gereken görevden el çektirmek değil midir.
Velhasıl kelam Türkçemiz de tek adamın tehditti altında; "istifa ediyorum" talebi arz edildiğinde tek adam bu irade beyanını kendisine "posta koymak" şeklinde algıladığı için istifaları af talebi şeklinde kabul ediyor. Narsist kişilerde bu tür davranış bozukluğu her daim söz konusu olabilir.

İşte bu nedenle ucube sistemde yerel seçimlerin tek kazananı her daim tek adam iradesidir

Recep Tayyip Erdoğan "Hizmetin olması için merkezi hükümet ile yerel yönetimlerin aynı partiden olması gerekir, olmadığında ne olduğunu Hatay'da gördük" dedi.
Niçin garipsediniz ki; adam getirdiği sisteme uygun görüşünü belki de şimdiye kadar olmayan, şaşılacak derecede "dürüstçe" ifade etmiş.
Artık yeterince bilip tanıdığımız Erdoğan bu anlamda eylem ve düşüncesinde tutarlı; tutarsızlık biz muhaliflerde; Erdoğan'dan bunun tersini ummak, beklemek...
Sürekli "Mahalli idarelerin varlığı bu ucube sistemin ruhuna aykırı" şeklindeki tespitimi yaparken Erdoğan'ı yeterince tanımış birisi olarak yapmıştım ancak muhalefet bu gerçeği bir türlü görmek istemiyor.
Tek adam iradesine bağlı ucube sistemde halkın belediye yönetimini muhalefete vermesi kendi kendine cezalandırması demek olur ki; bunun örneğini gerek Erdoğan'ın verdiği Hatay örneğinde, gerekse İmamoğlu'nun beş yıl boyunca İstanbul'da mevcuda ilave olarak on adet taksi plakası bile çıkaramamış olmasında gördük. Tabi ki oyunuzu cumhur ittifakına verin demiyorum ancak çelişkilerle dolu muhalefet, iktidar ve demokrasimizin de farkında olalım.
Asıl meseleye gelelim; mahalli seçimler etrafında tezgahlanmakta olan oyun nedir; BOP'un (Büyük Ortadoğu Projesi) Türkiye ayağında güncellemeye gidildiğini düşünüyorum. Erdoğan'nın hem kendisi yoruldu hem de BOP mühendislerini yordu; muhalefet İmamoğlu etrafında konsolide edilerek Erdoğan sonrası Türkiye için hazırlık yapılıyor. Şunu da not alalım lütfen; Erdoğan İmamoğlu'nu çok seviyor; kendi vesayetinin tek takipçisi o olacak da ondan.