Hep beraber yaşadık ve anladık ki; Recep
Tayyip Erdoğan Fethullah Gülen örgütünün önerisi, ABD'nin organizasyonu ve de
Devlet Bahçeli'nin en müsait hale getirdiği siyasi arena ile devletin başına
getirilmiş bir insandır.
Yıllardan beridir hiç bir partiye nasip
olmayacak şekilde, partisinin tek başına iktidar olmasını bile şahsi özlemleri
ve içinde biriktirdiği hırsını tatmin için yeterli görmedi. İstediği tatmini
ancak ve ancak ülke yönetiminde tek adam olarak irade sahibi olması durumumda
sağlayabileceğini düşündü.
Şimdi gerek Devlet Bahçeli'nın
"Evine dön çağrısı" ve gerekse Recep Tayyip Erdoğan'nın "İYİ
PARTİ yerli ve millidir" sözleri ile her iki lider kendi inisiyatifleri
dahilinde kontrolü kendilerinde olan yeni bir süreci mi devreye sokmak istiyorlar.
Nasıl ki MHP'nin kurumsal kimliği üzerinden Türk milliyetçileri AKP ve
Erdoğan'nın siyasi ikbali için aparat olarak kullanıldığı gibi bugün de yine
Türk milliyetçilerinin projesi olan İYİ PARTİ üzerinden yine benzer şekilde
Türk milliyetçilerini cumhur ittifakı için aparat olarak kullanma senaryosu mu
devreye sokulmak isteniyor.
İYİ PARTİ sahip olduğu özgül ağırlığı
ile bu yeni süreçte etkinliğini ve yetkinliğini daha belirgin şekilde ortaya
koyabileceğinden; cumhur ittifakına artık hakim otorite olması gibi bir
inisiyatifin tanınmaması gerektiğinin hem söyleyeni hem de takipçisi olması
gerekmektedir.
Artık hepimiz anlamış olmalıyız ki;
bundan sonra Erdoğan için Türkiye'nin bekasından ziyade kendi siyasi geleceğini
nasıl konumlandıracağı ve mümkün olursa bu yeni konumda sorgusuz sualsiz aile
saadeti içinde nasıl mutlu bir hayat sürdüreceğidir.
Recep Tayyip Erdoğan artık şunun
farkında ki; kendisini tek adamlığa taşıyan, çok hatalar yaptıran, adeta
kontrolünü sağlayamadığı gücünü bu kerteye taşıyan argümanları ya etrafından
tek tek tasfiye etti ya da onlar kendisini terk ettiler. Bu terk edenlerin veya
ettirdiklerinin yerlerini MHP'nin kurumsal iradesini elinde tutan Devlet
Bahçeli ile ikame etmiş olsa da; o da Türk milliyetçileri üzerinde vaad ettiği
otoriteyi sağlayamayınca müsebbibi oldukları Partili Cumhurbaşkanlığı
sisteminden umduklarını bulamayıp, artık yürümediğini anlamış durumdalar.
Şimdi İYİ PARTI'nin iyiden iyiye
hissedilen özgül ağırlığından faydalanmak isteyen cumhur ittifakı, siyasi
ikballeri için kendilerince senaryolar yazarak İYİ PARTİ ile tabiri caizse
muhabbet kurmaya çalışıyorlar.
Türk milleti ve istikbali için şahsi
ihtirasları uğruna(BOP projesi eş başkanlığı vs.) devletimize ve milletimize
bedel ödetenlerin eninde sonunda millete hesap vermesi gerektiği inancı
vicdanlarda yer etmiştir. Böyle bir beklentisi olan İYİ PARTİ tabanını; "MHP
ve AKP sosyolojisi ile İYİ PARTİ sosyolojisi aynı veya örtüşüyor"
denilerek, cumhur ittifakı ile yapılacak siyasi işbirliğine razı olmaya
sürüklemek beyhude bir çaba olup, hiç bir İYİ PARTİ'linin buna razı olması
mümkün değildir. Devlet Bahçeli iradesinden arındırılmış bir MHP sosyolojisi
ile İYİ PARTI'nin sosyolojisi hiç şüphesiz aynı ama AKP ile mümkün değil. Madem
ki AKP ile sosyolojimiz aynı da niçin bu denli öfke doluyuz. İki örnek
vereceğim; milletin adının Türk olduğunu söylemeyi adeta ar ve namus meselesi
görenlerin veya Atatük'e her vesile ile hakaret edenlerin aynı safta namaz
kılmamızın dışında hangi sosyolojide birleşiyoruz ki.
Dolaysıyla, İYİ PARTİ kurmayları
planlanmış bir siyasi sürece aparat olmayı değil, bizatihi kendi inisiyatifi
ile siyasette belirleyici ve yönlendirici olmayı düşünmelidirler.
Unutulmamalıdır ki; Meral Hanım'ın ülkenin yaşadığı sorunlar gereği en ihtiyaç
duyulan zamanda önerdiği "Bayram sofrası" veya "Memleket
masası" önerilerini görmezden, bilmezden ve duymazdan gelenlerin, bu da
yetmeyip tekliflerini aşağılayıcı bir dil kullananların durduk yerde gönlümüze
hoş gelen ifadelerle bir yaklaşım sergilemelerini inandırıcı ve samimi
bulmuyoruz.
Velhasıl kelam; İYİ PARTİ özgül
ağırlığının farkında olarak hareket etmelidir. Şu çok iyi bilinmelidir ki, İYİ
PARTI'yi kuran irade; terk edip geldikleri yerlerde dayatılanlara itiraz etmiş,
önlerine çıkarılan her türlü engeli aşmayı başarmış cesur insanların
iradesidir. Bunu ilk önce İYİ PARTİ'de muktedir olanlar, sonra da cumhur ittifakının
tarafları bilmelidir.
HDP'nin oyları sayenizde arttı, Fetö ile muktedir oldunuz ya sonra; bedeli hep millet ödedi.
HDP'nin varlığının devamını özellikle
AKP istiyor. Bunun yadsınamaz bir gerçek olduğunu cümle alem anlamış durumda.
MHP'nin bütün stratejisi AKP'nin genel kabulleri üzerine olduğu için o da
AKP'nin her türlü söylem ve icraatlarına eşgüdümlü olarak uyum sağlayıp,
hareket ettiği için itirazının da beklenmesi mümkün değil. AKP veya cumhur
ittifakı, HDP'nin varlığını kendi oylarını konsolide etmek için diğer siyasi
partiler üzerinde tehdit unsuru olarak kullanıyor.
Türk Ordusunda Cumhuriyet değer ve
kazanımları ile yetişmiş bir tek subay bırakmamak üzere kadrosuzluk veya yaş
haddi bahanesi ile onları tedricen tasfiye ederek gen yapısını değiştirirken
hiç tereddüt etmeyenlerin, sürekli terörle iç içe olduğunu dile getirdikleri
HDP'nin kapatılmamasını anlamak mümkün değil. Şimdiye kadar siyasi
yaşanmışlıklardan ve edindiğiniz tecrübelerden biliyoruz ki; AKP istemediği
şeyin varlığının devamına ancak ve ancak siyasi menfaati gereği tahammül
göstermektedir.
Ne garip ki, şimdiye kadar PKK'nın adeta
meclisteki siyasi uzantısı olarak yer almasına "Göz yumulan" HDP ve
onun arkasındaki PKK hiç bir zaman Türk milleti ve devleti için beka sorunu
olamaz. Her türlü varlığına karşı gereken yapılır aynen AKP iktidara gelmeden
önce yapılıp, terörün sıfır düzeye çekildiği zamanlarda olduğu gibi.
Amma ve lakin Allah'ın bizatihi AKP'nin
kendi yöneticilerine itiraf ettirdiği üzere; muktedir olmak için fetö bilerek
ve istenerek devlete yerleştirilmişse, iki sene önce 4 TL olan USD bugün 7.28
TL olmuşsa, ülkemizi BOP projesinin aparatı yapıp, eş başkanlık kisvesinde
saklı halifelik özlemi ile hiç gerek yokken Suriye bataklığına sokularak dış
düşman sayımız artırılıp gelen göçmenlerle nüfusumuzu 5 milyon artırıp,
ekonomimize 50 milyar dolar yük bildirilmişse asıl bu kötülüklerin müsebbibi
olan AKP iktidarı bu şekilde devam ettiği sürece Türk milleti ve devleti için
beka sorunudur.
Kıskaca HDP'nin değil AKP'nin varlığı bu
devlete daha çok bedel ödetmiştir ve ödetmeye de devam ediyor. Devletimiz
istediği an HDP'yi kapatır. Bugün eğer ki cumhur ittifakı samimi olarak HDP'nin
kapanmasını istesin anında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturmayı açar
ve hayli fazlasıyla birikmiş delil oluşturacak gerekçelerle kapatılabilir.
Cumhur irtifakı, HDP seçmeninden bugünkü
konjonktürde hiç bir şekilde sonuçlarını kendi hanelerine yazabilecekleri bir
sempatiyi göremeyecekleri ön kabulü ile HDP'yi millet ittifakının evinin önüne emri-vaki
ile bırakarak adeta terk edilen çocuğu sahiplenmeye zorlarken, millet ittifakı
da buna karşılık duyarsız ve merhametsiz görüntüsü vermemeye özen gösteriyor,
aynı zamanda sahiplenmek de istemiyor.
Hadi bakalım; mademki yönetmekte
olduğunuz koskoca T.C Devletinin gücü PKK'nın meclisteki uzantısı HDP'yi
kapatmaya yetmiyorsa; ittifaklar arasında HDP ile hiç bir şekilde işbirliğine
gidilmeyeceği üzerine deklarasyon yayınlansın, böylece tecrit edilen HDP'nin
akıbetini de kendi seçmeni belirlesin.
HDP'yi koruma ve kollama aşkınız, fetö
ile muktedir olma aşkınız... Söyleyin Allah aşkına varlığınız ile bu millete
daha ne kadar bedel ödetecek siniz.
Meral Hanım'ın özel çabası; Türk siyasetine edep ve adap dilini kazandırma
Meral Hanım'ın eninde sonunda Türk
siyasetine kazandırdığı edep ve adap dilinin aslında bir tezahürüdür; gerek
Devlet Bahçeli'nın "Evine dön" çağrısı, gerekse Recep Tayyip
Erdoğan'nın "İYİ PARTİ yerli ve milli dir" demesi.
Elbette başka unsurlar da çok önemli ama
bir şey talep edebilmek için kurulacak cümleler için seçilen kelimeler çok
önemli dir. Devlet Bahçeli de, Recep Tayyip Erdoğan da buna dikkat etmişlerdir.
Ancak her iki siyasi liderin yaşadıkları
siyasi ve fikri savrulmalarını hatırladığımızda, bu denli özenli ve aklayıcı
bir dili kullanmış olsalar bile; Meral Hanım'ın her iki liderin yaşamış
oldukları benzer bir savrulmayı göze alarak tabana rağmen "He"
diyeceğini sanmıyorum.
Döviz ve altındaki harareti ''Memleket masası'' ile dindirilebilir
Kısa vadeli çözüm olarak piyasalardaki
harareti dindirmek için güven verici psikolojik desteğe ihtiyaç vardır.
Bu anlamda "Memleket masası"
önerisi ile yapılabilecek liderler toplantısında sadece ekonomiye yönelik
psikolojik destek mahiyetli ortak çalışma gurubunun oluşturulduğuna dair bir
bildirgenin ilanı toplumun nefes almasına vesile olabilir.
Ancak cumhur ittifakının kibirli iki
narsist birleşeni buna müsaade etmez. Türkiye'nin gerçek sorunu iki narsist
liderin siyasetin hareket alanını gasp ederek çözüme odaklı her türlü
inisiyatifi tehdit ediyor olmalarıdır. Gaspçı ve tehdit edici bu narsist iki
irade var olduğu sürece işimiz çok zor.
Sade vatandaş gözüyle acil beklentimiz
böyle. "Hiç bir kimse veya partinin artık bir şey yapamayacağı" gibi
bitmiş ve tükenmişlik psikolojisi en berbat hal olup toplum bu hale düşmeden
"Memleket masası" önerisi bu psikolojik sınıra gelmeye mani olacak en
kısa vadeli çözümdür.
Meral Hanım "Memleket masası"
önerisi için ısrarına devam etmeli ve Erdoğan'dan liderler toplantısı için
randevu istemelidir.
soralmehmet@gmail.com