24 Nisan 2018 Salı

KALLEŞ İTTİFAK KARŞISINDA ANCAK BU YAPILABİLİRDİ

Kalleş ittifakın şerrinden demokrasimizi kurtarma operasyonu
Kalleş ittifaka karşı yapılacak başka bir seçenek yoktu. Demokrasimizi ve rejimimizi kurtarmak için yine demokrasiye inanmış ve adanmışların bir şeyler yapması gerekiyordu, o yapıldı; CHP'den ayrılan 15 milletvekili İYİ PARTİ'ye katıldı ve böylece İYİ PARTİ seçime girebilecek. Bu plan, iki kişinin gasp ettiği demokrasimizi kurtarmak üzere Kuvvayı Milliye ruh halinin üretmiş olduğu çözümdür. 
...
Bu uygulanan proje; kendi vesayetini yaratarak, muktedirliğini kullanarak tüm seçenekleri kendi "Parti devleti"nin devamının sağlanmasına yönlendiren ve dolayısıyla seçmenleri kendi vesayetine bağlı, azatlık kabul etmeyen köleler gibi gören, zaptı mümkün olmayan zihniyeti; kement atarak, durdurma projesidir.
...
Bundan takriben 15 gün önce aklımdan şöyle geçmişti; "CHP ve Cesurlar Hareketinin mensupları rasyonel düşünen insanlar olup, 15 CHP milletvekili demokrasi için bir centilmenlik anlaşması dahilinde İYİ PARTİ'ye geçerek, seçimlere katılamama riskini ortadan kaldırabilirler" demiştim. Aklımdan geçeni yazmaya cesaret edememiştim zira yazarsam kalleş ittifak böyle bir planı geçersiz kılmak için önlemini alabilirdi. Ancak, hala seçim gününe kadar bu anlamda demokrasimize ve İYİ PARTİ'ye bir kalleşlik yapıp,, yapmayacaklarından emin değilim. Artık bundan sonra ne yaparlarsa yapsınlar, kendi ipleri kendi ayaklarına dolanacaktır.
...
İYİ PARTİ'ye geçen 15 CHP milletvekillini demokrasi kahramanı olarak görüyor, kendilerini tebrik ediyorum. Belki kurumsal olarak, Türkiye'nin ortalama algı düzeyinin yeterince takdir edemediği CHP iktidar olamıyor ama demokrasimiz için verilen kavgalarda en rasyonel düşünen kurum özelliğini daima taşımıştır. Nitekim Recep Tayyip Erdoğan Erdoğan için "Muhtar bile olamaz" dendiği bir dönemde CHP gene demokrasi adına inisiyatifi ortaya koyarak; "Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasi yasağı kalkmalıdır" demiştir ve dediğinin de gereğini yapmıştır. Yine aynı seçmen uçkur suikastında baraj altında kalmasın diye MHP için oy kullanmışlardır. Böylece CHP, hiç hak etmediği halde kedisine vefasızlık yaparak ağır ithamlar, eylem, düşünce ve duruş sergileyen en karşıt siyasi rakibi Erdoğan'ın dahi demokrasimiz adına önünü açmıştır.
...
Şimdi bu son yaşanan; 15 CHP milletvekilinin İYİ PARTİ'ye geçmeleri, yani demokrasi adına ittifak arayışı yeni bir konjonktür oluşturdu; artık anlaşılmıştır ki "Demokrasi ittifakı"nın adayı Sayın Meral Akşener dir.
...
Samimiyetle söylüyorum ki; CHP'nin İYİ PARTİ ve demokrasimiz adına yaptığı jest karşısında en yakışanı; Erdoğan karşında bir CHP adayının Cumhurbaşkanı adayı olmasıdır ama CHP de şunu çok iyi fark ediyor ve kendi katkıları ile de gördü ki; Erdoğan karşında en güçlü, favori isim, aday artık Meral Akşener dir. Nasıl ki CHP'nin rasyonel kurumsal aklı İYİ PARTİ'nin seçimlere girmesini sağlayacaksa; yine aynı akıl Meral Akşener isminde mutabık kalacaktır. Karşısında en güçlü adayın Meral Akşener olmasına rağmen ismini ismini ağzına almayan Erdoğan'ın sürekli olarak "Kılıçtaroğlu aday olmadılar" dileğinin arkasında Meral Akşener'in adaylığının yarattığı korkudur. Mahalli seçimlerde de CHP ve İYİ PARTİ'nin aynı rasyonel akılı devreye girerek, AKP'nin elinde olan bir çok belediye başkanlığı kazanılacaktır. 
...
Evet, 15 CHP milletvekilinin demokrasimiz adına, İYİ PARTİ lehine yapmış oldukları jestten dolayı; başta Sayın Kılıçtaroğlu olmak üzere tüm CHP camiasına ve özellikle de 15 CHP milletvekillerine teşekkür ediyorum.


MHP AKP ile ortak miting yapmayacak mış
Cumhurbaşkanı adayınız diye ilan edip, kefil olduğun muhteremle miting alanlarında yanana görünmekten niçin kaçarsın ki. Pusulada partilerinizin amblemlerini yanana getirmeyi devletin bekasına bağlıyorsunuz da; miting alanında endamlarınızı bir arada görmemize mani olacak; ittifakınızın ruhuna ters düşebilecek ne olabilir ki.
...
Haklısın, muhalefet olma adına AKP'ye ve hükümete söyleyebileceğin ne olabilir ki; öyle değil mi. 
... 
Türkiye'yi yönetmeye talip olmayan bir partinin tek başına dahi miting yapması gereksiz, hatta israftır. Aslında en başında söylemeniz gereken bir cümle ile bu işi halledebilirsiniz; "Sayın Erdoğan'ın mitinglerde söyleyeceği her sözün ve vaadin kefiliyiz" diyerek seçim beyannamenizi şimdiden kamuoyuna açıklayabilirsiniz.
...
Kendi aralarında ittifak yapan patiler ortak mitingler yapmalıdırlar ki; samimi olduklarına inanabilelim. Bundan kaçınmanın; var olduğu muhtemel bir ayıbın veya izah edilemeyen bir durumun varlığı söz konusudur. 


Erdoğan'ı önce vekil sonra başbakan yapmak için Siirt seçimlerinin iptal edilmesi ahlakimiydi?
Erdoğan'ı siyasi yasaklı ilan edenler "Artık muhtar bile olamaz" dediklerinde; yine bugünkü CHP "Hayır efendim, bu demokrasimize ve ülkemize yakışmaz; Erdoğan'ın siyasi yasağını kaldıralım, siyaset yapabilsin" demişler, gereğini yapıp, yasağı kaldırmışlardı.
...
Sonra sıra Erdoğan'ın bir şekilde milletvekili olmasını sağlamaya gelmişti. Bunun için buluna buluna 2002 yılında yapılan seçimlerde Siirt ilinin bir ilçesinde üç seçim sandığın kurulmadığı gerekçesi ile Siirt seçimleri iptal edildi. Seçimler yenilendi ama çok garip; adaylar değiştirildi, AKP'nin adayı olarak Erdoğan gösterildi ve doğal olarak amaçları hasıl oldu, böylece milletvekili seçildi.
...
Şimdi kız Bekir'e ve diğer "Kızlara" soruyorum; CHP'li 15 milletvekilinin İYİ PARTİ'ye geçmesini ayıplayan sizler; yukarıda izah etmeye çalıştığım olup bitenleri nasıl açıklayacaksınız öyleyse.
...
Beyler sizin paşa gönlünüz istiyor veya işinize gelmiyor diye tarihe düşülen notlar silinmiyor Birileri işte şimdi olduğu gibi notları çıkarıp, gözünüze gözünüze sokar; arsız ve yüzsüzlüğünüz bu belgeleri geçersiz kılmaz, bilesiniz. 


CHP ve İYİ Parti ittifakı; empati yapan yapan sol ile Türk milliyetçilerinin kader birliği yapmasıdır
Aslında olup bitenlerle ilgili sosyolojik gerçek şudur; bir zamanlar birbirlerine kurşun sıkanlar ile yine aynı dönemde topa kafa çıkanların hesaplaşmasını yaşıyoruz.
...
İYİ PARTİ'nin, Türk siyasetinin rahmine düştüğünden beridir, özellikle Türk milliyetçileri(Sağcı değiliz) ile sol karşılıklı empati yapma sürecine girmişlerdir.
.... 
Varılan sonuç; bugün Türkiye'nin, sistem değişikliğine varana kadar tüm gelişmelerin ve nihayetinde gelinen aşamanın baş mimarları; görülüyor ki 1980 öncesi ait oldukları siyasi aidiyetler adına verilen kavganın hiç bir yerinde olmadıklarını görüyoruz. Birisi topa kafa çıkan bir delikanlı, diğeri ise ekabil bir aristokrat. Dönemin ülkücüsü, henüz misket oynayan gençler dahi en az bir defa olsun hakim karşına çıkmışlıkları sözkonusu iken; bizim ekabil aristokratımızın her ne hikmetse keyfine dokunan olmamış. Ya diğeri; hapise giriyor ama bir kuşak sonra ve eğitim amaçlı.
...
Ve gün geliyor; bir zamanlar fikir ve düşünceleri uğruna inanmış ve adanmışlıkları için karşılıklı kurşun sıkanlar; bir ekabil aristokrat ile topa kafa çıkma hüneri dışında bir becerisi olmayan diğerinin ellerine geçirdikleri ve hiç de hak etmedikleri inisiyatifleri karşısında EMPATİ yapmak gibi bir sosyolojiyi keşfediyorlar. Şimdi yaşadığımız süreç, söz konusu empatinin sonucudur. Artık çıkarların değil, fikirlerin ittifakı bundan sonra Türk milleti ve Devletinin geleceği için inisiyatif sahibi olacaktır. 

Yandaş anket şirketleri sadece kendi yandaşlarını değil muhalefeti de yönlendirmek istiyorlar
Senin gibi anket şirketinin verilerine hangi aptal inanır, aklına şaşarım.
...
Dangalağın ankette sorduğu soru şu; "Abdullah Gül'ü mü, Tayyip Erdoğan'ı mı tercih edersiniz". Diğer program konukları "Peki Meral Akşener'i niçin dahil etmediniz" cevap "Sadece iki ismi ankete koydum" diyor. Adama sormazlar mı; "Ulan hıyar, Meral Akşener adaylığını açıklayan ilk cumhurbaşkanı adayı değil mi" 
...
Burada maaşa bağlanmış yandaş araştırma şirketi resmen yönlendirme yapıyor; muhalefet aptal ya; bu angut'un yönlendirmesi ile Erdoğan karşısında Abdullah Gül'ü çıkaracaklar(!)
...
Gönlünden geçeni araştırma sonucu diye yutturmaya çalışan sahtekarın teki. Ayıya sormuşlar "Bu sene armutlar nasıl olacak" o da; "İyi olacak, iyi olacak" demiş; "Nereden biliyorsun" demişler, "Canım öyle istiyor da ondan" demiş. Mesele budur.
...
Angut şunu iyi bilin ki; hiç bir çabanız Meral Akşener'i reisiniz karşında ikinci turda aday olmaktan men edemeyecektir.

Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

19 Nisan 2018 Perşembe

MALUM GÜRUH "ALEVİ'DEN CUMHURBAŞKANI OLAMAZ" DİYECEKLERDİR

Hükumet sözcüsü Mahir Ünal'ı dinliyorum. Çok öncesinden beridir dikkatimi çeken hususu yine tekrarladı. Her ne hikmetse, tüm AKP ve trollerinin ortak arzusu; Sayın Kılıçtaroğlu'nu CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı olarak görmek istiyorlar. 
...
Buradan anlaşılması gereken, belli ki; AKP ve trolleri Sayın Kılıçtaroğlu'nu yıpratabilecekleri en uygun aday olarak görmeleridir. Bunun temelinde yatan asıl gerçek ise; maalesef hala bir ayıbımız olarak devam eden mezhep farklılığının; alçakça, el altından, fısıltı gazeteleri ve troller vasıtasıyla kullanacak olmalarıdır.
... 
Bunu belki de en iyi fark edip, gözlemleyebilenler benim gibi hemşehri derneklerinde uzun yıllar görev yapmış veya yapmakta olan sivil toplum örgütleri mensuplarıdır. Değerli CHP'li yöneticiler ve taraftarları bana "Ne münasebet" diyebilirler ama "Türkiye ortalaması algı düzeyi" maalesef böyle görüp, böyle düşünüyor. Aslında Sayın Kılıçtaroğlu bunun farkında ama "Ben aleviyim, seçilemem" diyemeyeceğinden, CHP üst aklı başka bir aday üzerinde mutabık kalarak Sayın Kılıçtaroğlu'nu da böylece içinde bulunduğu sıkıntıdan kurtarmaları gerekir diye düşünüyorum. 
...
Peki, bu durumda CHP adına nasıl bir aday çıkarılmalı sorusu sorulunca, ilk akla gelen isim de İlhan Kesici oluyor. Bu isim; ben de kabul ediyorum ki; "Türkiye ortalaması algı düzeyi"ne uygun olup, CHP adına gösterilebilecek en güçlü, makul ve makbul isimdir.
...
Ancak İlhan Kesici Erdoğan karşında başarılı olup, kazanması mümkün olacak mı dır, hayır. Uygun isim olmakla, kazanacak isim olamak aynı şeyler değildir şüphesiz. Özelikle yaklaşık son iki yıldır "Kalleş İttifakı"nın Türkiye'ye dayatmak istedikleri yeni sisteme ve demokrasi ihlallerine karşı Sayın İlhan Kesici'nin öne çıkan, dikkat çeken herhangi bir kavgasına, mücadelesine şahit olamadık. Zaten bunu yapacak bir mizaca da eskiden beridir sahip olmadığını gözlemleyebiliyoruz. Oysa biliyoruz ki; liderleri biraz da demokrasi adına verdikleri kavgalar ortaya çıkarır.
...
Peki Erdoğan karşısında başarılı olabilecek en güçlü Cumhurbaşkanı adayı kim olabilir; kesinlikle Sayın Meral Akşener dir. Yine yazımın giriş bölümüne atıf yaparak diyorum ki; nasıl ki AKP ve trolleri, büyük bir hararetle Erdoğan karşında Sayın Kılıçtaroğlu'nu aday olarak görmek istiyorlarsa; aksine bir o kadar da Sayın Meral Akşener'i aday olarak görmek istemiyorlar. Meral Hanım, Erdoğan karşısında en güçlü aday olduğu halde, başta Erdoğan olmak üzere diğer AKP ve trollerinin Meral Hanım'ın ismini telaffuz etmemeleri; ciddiye almadıkları değil, kendilerini tir tir titretecek kadar ciddiye aldıklarını göstermektedir.
...
Şimdi yapılması gereken; CHP kurumsal duygusallık yapmadan, tamamen "Kalleş ittifak"ı karşısında başarılı olmak adına, toplumun psikolojik olarak ön kabulünü de dikkate alınarak Cumhurbaşkanı adayı arayışlarını bırakması ve en kısa zamanda İYİ PARTİ+SAADET PARTİSİ ve CHP arasında "Demokrasimiz için birlik Hareketi" veya "Demokrasi ittifakı" adına Meral Hanımın ismi ortak Cumhurbaşkanı adayı olarak açıklanmalıdır.
... 
Özelikle Meral Hanım ve İYİ PARTİ aleyhine uygulanan baskı, kumpas ve sansür karşısında oluşan mağduriyeti millet çok iyi görüyor ve şüphesiz takdirini de buna göre yapacaktır.
... 
Şunu çok iyi bilmeliyiz ki; AKP'yi kurduran en büyük argüman, birikmiş mağduriyetlerin tavan yapmış olduğu noktadır. Ülkemiz özelikle bu noktaya 28 Şubat sürecinde Cemaat+ABD ittifakı ile kasten getirilip, mağduriyetlerin doyum noktasına geldiği anda da; Ali Bulaç ve Abdurrahman Dilipak'ın birbirlerini doğrulayan itiraflarında olduğu gibi "AKP bir ABD projesi olarak kurulmuştur". Yani demem o ki; Meral Akşener aynı zamanda MHP genel başkanlığı adaylığından beridir kendisine karşı uygulanan engellemeler; iftiralar, kumpaslar, basın ve medya sansürleri şeklinde sürmüş; kurmuş olduğu İYİ PARTİ'ye karşı da şiddetini artırarak devam etmiştir. Dolayısıyla, demokrasi için mücadele verebilmenin en kolay yolu; yine demokrasi mağduru bir ismin önderliğinde olmasıdır, bunun için yine en uygun isim Meral Akşener dir. 
...
Daha sonra mahalli seçimlerde bu ittifak "Gönül ittifakı" şeklinde devam ettirilerek; ittifakı oluşturan partiler güçlü oldukları il veya ilçelerde diğerleri aday çıkarmayarak feragat edilip, desteklenerek böylece akıllıca bir süreç yürütülüp, ülkemize ve demokrasimize sahip çıkmak adına, demokrasi tarihimiz adına güzel bir dayanışma ve demokrasi mücadelesi emeği verilmiş olacaktır.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

15 Nisan 2018 Pazar

27 NİSAN KONTROLLÜ E-MUHTIRA

27 Nisan "Kontrollü e-muhturası"
27 Nisan "Kontrollü e-muhturası" ve Dolmabahçe görüşmesini de yargılayacak mıyız? 
...
E-muhturanın okuduğunun ertesi günü hükümet sözcüsü oldukça kendisinden emin, özgüven dolu bir şekilde, cumhurbaşkanı olmasını istedikleri Abdullah Gül'e yapılan e-muhturadaki negatif göndermelere verdi, veriştirdi. İnsanlar da "Helal olsun size, helal olsun" dediler. 
...
Sayın Hükümet sözcüsü sonra ne yapmanız gerekirdi; o okumuş olduğunuz metnin ilişiğinde olması gereken e-muhturayı verenlere ilişkin dava dilekçesini de götürüp savcılığa vermeniz gerekirken, siz ne yaptınız; muhatabınızla Dolmabahçe'de karşılıklı olarak "Kısık ateşte kontrollü pişirilmiş kahve" içtiniz. 
...
Türkiye'de darbeler bitmemiştir, sadece muktedirler değişmektedir ve her muktedir kendi kuralları çerçevesinde yarattığı devleti yönetmeye çalışmaktadır. Bir de; darbe denince aklımıza hemen tank, tüfek ve asker geliyor. Muktedir diyor ki; "Ben bunları öğrenci olarak görmüyorum, teröristtir bunlar. Artık bu okulda okuyamazlar" dediğinde, kastedilen o öğrencilerin hepsi apar topar içeri atılıyorsa; sürecin bir hukuk darbesi ile götürüldüğünü göstermez mi. Biz burada elbette öğrencilerin suçsuz olduklarını iddia etmiyoruz, tamamen darbeye maruz kalmış hukukun talimatlarla yönlendirildiğini ifade ediyoruz.
...
Veya e-muhtıranın kendilerine verildiğini düşünen ve bu tespite binaen de ertesi gün tavrını ortaya koyan hükumet; Genel Kurmay başkanının terörist başı görülüp, içeri atılması; Genel Kurmayın kozmik odasına girilmesi, zamanın hükumetini e-muhtıra kadar dahi niçin rahatsız etmemiştir.
...
Yoldan geçen deli kanlı balkondaki kıza baktı diye öfkelenen baba, her ne hikmetse aynı delikanlıyı evde görünce rahatsız olmuyor. Olmaz tabi ki; çünkü o delikanlı artık kızının nişanlısıdır. Bilmem anlatabildim mi.☺️

28 Şubat davası sonuçlandı
28 Şubat davası kararı verildi. Hükumet adına sonuca ilişkin görüşü de başörtülü milletvekili ve aynı zamanda Merve Kavakcı'nın ablası olan Ravza Kavakcı Kan açıkladı. Adeta alınmış bir intikamın keyfini yaşıyor gibiydi. Belli ki; elde edilen sonucun mana ve önemine binaen seçilmiş bir isim.
...
"Nasıl olsa cidden hapis yatacak kimse yok, verin müebbeti; evden dışarı çıkacak halleri de yoktur; biz de en azından oh be intikamımızı işte böyle alırız" şeklindeki ego tatmini dışında; darbe tanımlaması üzerinden, atıf yapılan gerekçeler ile vuku bulan eylemler örtüşmüyor gibime geliyor.
... 
Rahmetli Erbakan istifa ediyor. Cumhurbaşkanı Demirel, daha önce Tansu Çiler ve Erbakan arasında mutabık kalınan ama anayasamızda tanımlanmamış dönüşümlü başbakanlık görevini Tansu Çiler'e değil, başkasına veriyor; işin garibi etik olarak yakışmasa da anayasamızın cevaz verdiği bir durum; yani başbakanın istifası halinde Cumhurbaşkanı birisine hükumeti kurma görevi veriyor. 
...
Burada darbeden ziyade temayüllere uyulmaması durumu sözkonusudur. Dolayısıyla, temayüllere uyulmaması halini darbe olarak tanımlamak mümkün değil. Demek ki 28 "Şubat'ın yargılanmasından ziyade belki de temayüllerin hukuki hale getirilmesi gerekirdi. 
...
Peki hırsızın hiç mi suçu yoktur, elbette var; ancak hepsi görevi kötüye kullanma suçuna giriyor. Okul birincisi seçilen türbanlı hemşirenin diploma töreninde ödülünü almaya giderken bir zorba hemcinsi tarafından başörtüsü zor kullanılarak, adeta saçlarını yolarcasına başından alınması darbe girişimi mi dir yoksa kişisel bir suç mudur. Yürüten tanklar meclisin hangi duvarını yıkarak, çalışamaz hale getirmiştir; zor kullanma, cebir ve şiddet nerede. Müslüm ile Fadime'nin basılmasını, darbenin neresine oturacağız; veya temayüllere göre başörtülü milletvekilinin mecliste yemin edemediği bilindiği halde o zamanlar aynı zamanda ABD vatandaşı olan Merve Kavakcı niçin bu temayülü delmek üzere ABD'den gelip, vekil seçilmiştir. 
...
Nasıl bir şeyse; 28 Şubat sürecinin başlaması ile bitişi arasındaki zaman diliminde yaşanan olaylar, daha sonra kurulacak olan AKP için ısmarlama bir zemin yaratmıştır. Bu durum ile yıllar sonra bir AKP milletvekilinin "Ordu vesayetine karşı cemaat ve ABD ile işbirliği yaptık" itirafını üst üste koyduğumuzda; 28 Şubat sürecinin yargılanmasının hukukilikten ziyade siyasi olduğunu ve mümkün olduğunca içinden geçmekte olduğumuz konjonktürde alınan kararın sonuçlarından yararlanılmak istendiği anlaşılıyor.
...
27 Nisan e-muhtırasının müsebbibi olanlar hukuk karşısında yargılanmadıkları sürece, 28 Şubat'ın yargılanması ile elde edilen sonuçların bir anlamı olmayacaktır. 28 Şubatın yargı sonuçlarının meşruluğunu, 27 Nisan e-muhtıra sürecinin yargılanması sağlayacaktır.


Gördünüz mü; ABD'de Başkanlık Sistemi nasıl yürüyormuş; kuvvetler ayrılığı ile
Gördünüz mü, ABD'de de başkanlık sistemi nasıl işliyormuş. Öyle Trump kendi başına atıp, tutsa da; ABD'nin yetkili kurumları kendilerine tanımlanmış görevlerini harfiyen ifa ediyorlar. Trump "Bekle Rusya sana yeni füzeler göndereceğiz" diyor ama Pentagon, CIA ve diğer kurumlar başkanın dediğini kale almıyorlar, umurlarında bile değil. 
... 
Şimdi fiilen, 2019 yılından itibaren de resmen ülkemizde uygulanacak olan "Partili Cumhurbaşkanlığı" yani başkanlık sitemini Trump'ın ABD'si ile karşılaştıralım bakalım; mümkünmü dür cumhurbaşkanımızın sözünün üzerine söz söylemek, aldığı kararı yok saymak, dediğini duymamak. 
...
Bakın Trump "Füzelerimiz hazır, gönderirim ha" dese de; ABD'nin oturmuş olan geleneksel derin devleti dikkate bile almadı, Trump'ı adeta yok hükmünde görüyorlar.
... 
Bizim devletimizin de değişmeyen; gelenekselleşmiş iç ve dış siyaset anlayışı vardı ancak AKP iktidarı süresince bir çok devlet geleneğimiz terk edildiği gibi bunlar da terk edilerek, başımıza çok belalar açıldı. İç güvenlikteki zafiyet fetö belasını, dış güvenlikteki zafiyet Suriye bataklığını başımıza sarmıştır. Özelikle son günlerde bu iki zafiyetin devletimiz ve milletimiz üzerinde açtığı derin yaraların sıkıntısını yaşıyoruz.
...
Mesela 16 yıl boyunca istikrarlı bir şekilde tek başına iktidar olan AKP hükumetinin bir koalisyon ortağı olsaydı; Fetö istediği yerlere, istediği adamları yerleştirmeyi başarabilecek miydi; elbette hayır, çünkü ortak kararnamelerle yapılan atamalarda koalisyonun diğer ortağı birisinde olmasa bile diğerinde illaki bir şekilde itiraz edecekti. Dolayısıyla, demokrasinin yakışanı aslında koalisyonlardır diye düşünüyorum. Koalisyonda yönetim, farklı görüşlerin ortak aklı ile yürütüldüğü için risk de doğal olarak azalmış oluyor. 
... 
Demokrat olmayı göze alabilecek yeterlilikte ve yürekte olamayanlar bu zafiyetlerini tek adamlı, otoriter sisteme sarılarak giderme yoluna gittiler. Ne gariptir ki; sistem değişikliğinin iki öncü ismi, seçildiklerinden beridir konumlarını değiştirmediler; partilerindeki bütün kurgular konumlarını korumak ve güçlendirmek üzerine olmuştur. Yani demem o ki; demokrat olabilmeyi bile beceremeyenlerin demokrasi inşa etmeleri mümkün değildir.
... 
Ülkemizde sitemin değişmesine değil, demokrasimizin iyileştirilmesine ihtiyaç vardır. "Türkiye ortalama algı düzeyi" tek adamlı partili Cumhurbaşkanlığı sistemini kaldırabilecek olgunlukta değil maalesef. Bu algı düzeyinin, seçilen en masum Cumhurbaşkanını bile baştan çıkarmaması mümkün değil. İnşallah 2019 seçimlerine kadar "Türkiye ortalama algı düzeyi"mizin niteliği artar, bugün fiilen icra edilen ve sürekli devletimizi ve milletimizi hop oturtup, hop kaldıran tek adam iradesine dayalı partili Cumhurbaşkanlığı siteminin kalıcılığına fırsat verilmez. 


FETÖ Davasında miladi 17/25 değil AKP'nin kuruluşu itibaiyle olmalınmalıdır.
Efendim fetö davalarında milad 17/25 Aralık alınmış; niçin, AKP kandırıldığını ancak o zaman "Anlamış" da ondan. Peki daha evvelden anlayanlar tam akıllı da; AKP'liler yarım akıllımıydılar; elbette değillerdi.
...
Peki AKP dışındaki herkes yıllar önce işin içinde bir puştluğun olduğunu anlamışlar; kitaplar yazılmış, kumpaslar kurulmuş, genel kurmay başkanı hapse atılmış, genel kurmayın kozmik odasına girilmiş. Bütün bunların hiç birisi "muhteremin" kandırılmasına kadar puştluğun fark edilmesi için etkili olamıyor öyle mi; hiç de değil. 
...
Ne fark edilmemesi be; kendi milletvekillerinin dediği gibi "Ordu vesayetini kırmak için ABD ve cemaat ile işbirliği" yapmışlardı. İktidar olmuşlardı ama direnç gösteren cumhuriyet kurum, kuruluş, değer ve kazanımlarına karşı muktedir olamamışlardı, bunun için cemaat sopası kullanılmıştır. 
... 
Dolayısıyla cemaat tarafından sürdüregelen puştluk çok iyi fark edilip, bilindiği halde müdahale edilmemesinin nedeni, tamamen ve tamamen muktedir olmak adına göz yumulmasıdır. Nasıl olsa puştların mağdur ettikleri canlar kendilerinden değil, muktedir olmalarına mani olan karşı taraftaydılar. Dolayısıyla "Kadayıfın altının kızarması"nı beklemenin bir mahsuru yoktu. 
...
İşte bundan dolayıdır ki; kendi canlarının yandığı 17/25 Aralık'ı milad kabul etmişlerdir. 
...
Peki 2010 referandum arifesinde "cemaatin" referandum için gayretleri ve "Mezardaki ölülerinizi bile dirilteceksiniz" söylemleri karşısında bir Türk milliyetçisi olarak, cemaatin bu tür işlere burnunu sokmaması gerektiğinin kavgasını bilerek, isteyerek, şuurlu şekilde verirken; "Muhterem" ve tüm AKP'liler de dahil olmak üzere; "Siz alnı secdeden kalkmayan bu muhterem adamdan ne istiyorsunuz" şeklindeki uğradığımız haksız ithamları ne diyeceğiz. Sormak isterim biz böyle düşündük diye olmadık hakaret içeren ithamlarda bulunmuş olanlara sövmenin sevabı var mı dır, yok mu dur. 
...
Size bir şey söyleyeyim mi; tek adamlı partili Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmesi, 2019 yılında da Cumhurbaşkanlığın kazanılıp, ısrarla devamının istenmesi; tamamen ve tamamen AKP'nin paşa gönlüne göre miladi diye belirlediği 17/25 Aralık'ın çok daha eski yıllara çekileceği ihtimalidir. Miladi olarak 17/25 Aralık'ın geriye çekilmemesinin en gerçekçi nedeni de; 15 Temmuz kalkışmasının siyasi kanadına ulaşılacağı gerçeğidir.

Vatandaş daima gördüğüne inanıyor; görselliğin esareti altında kararlarını veriyor
Vatandaş gördüğüne inanıyor. Görmesi için herhangi bir bedel ödemediği için de; hükumetin sürekli göze hitap eden imar işlerine önem vermesi; sürekli kazanması için kendince en makul hükumet etme stratejisidir. Mesela niçin milyar dolarlar harcayıp, bilmem nereye elektrik üretecek santraller yapsınlar ki; nasıl olsa üzerinden geçilen köprüler, tüneller veya yollar kadar çok insan tarafından görülmeyecektir. 
...
Dolayısıyla 2002 yılında 130 milyar dolar olan dış borcun bugün 485 milyar dolar olması vatandaşa verilen makarna kadar, çift yönlü yol kadar, boğaza yapılan köprüler, içinde yolculuk yaptığı metrolar gibi somut gerçekler olarak gözükmüyor. 
... 
Oysa 485 milyar doların ne demek olduğunu, kendisini nasıl etkileyeceğini; eline tutuşturulan makarna kadar, üzerinden geçilen köprüler kadar somut anlatılabilse; "Obooovvv ben ne halt ettim de oyumu verdim" diyeceklerdir.
...
Dolayısıyla hükumet nasıl ki yolları, tünelleri, köprüleri; yollardaki peyzajları gösterip, milleti ikna edebiliyorsa; muhalefet de 485 milyar dolar borcun ne demek olduğunu vatandaşa anlatabilmelidir. Vatandaşın önüne 485 milyar doların getirilip, "Ahanda bu kadar dolar" diye gösterilemeyeceğine göre, bunun bir şekilde formülünün bulunması gerekiyor. Mesela 485 milyar dolarla AKP iktidarı süresince yapılan tüm yatırımların kaç katının yapılabilineceğinin anlatılması gerekir. Çünkü iktidarı belirleyen "Türkiye ortalama algı düzeyi" 485 milyar dolar ile 750 milyar dolar arasında telaffuz farkından başka ciddi bir fark görmez. Bu psikolojik halden dolayıdır ki; millet olarak cebimizde beş kuruş karşılığı olmayan kredi kartlarımızı her vesile ile çok kolayca kullanırız, ta ki; son ödeme günü gelene kadar, yani durum somutlaşana kadar. 
...
AKP'nin her defasında kazanmasının nedeni, "Türkiye ortalama algı düzeyi"ni ölçmüş, biçmiş bir sonuca varmış ve bu sonuca varışı formüle edip, her seçim sürecinde uygulamaya koyuyor, istediği sonucu elde edebiliyor. Şimdi muhalefet açısından iktidarın formülüne karşı geliştirebileceği tek formül 485 milyar dolar dış borcun somutlaştırılarak, mümkünse göze hitap edecek şekilde anlatılması gerekir.


ABD Suriye'yi Miraç gecesinde bombaladı.

ABD, Suriye'yi mübarek bir gecede bombalamakla, Suriye'de daha güçlü hale geleceği aşikar değil mi. Peki, Suriye'de güçlü bir ABD'nin varlığı Türkiye'nin mi işine gelir, yoksa PYD ve YPG'nin mi işine gelir.
...
Hal böyleyken, ABD'nin ümmet topraklarını bombalaması, nasıl olur da bizleri mutlu eder ki. Güçlü bir ABD, güçlü bir PYD/YPG demek değil mi dir. Yoksa biz ABD'ye "Bırakın PYD/YPG'yi, onlardan ne istiyorsanız biz de verebiliriz" mi dedik ve "Eyyy ABD" demekten vaz geçtik.
...
ABD'ye aferin denilmesinden anlaşılması gereken; bunun 2019 seçimleri için sürdürülen stratejinin bir parçası olduğudur.

Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

10 Nisan 2018 Salı

GÜNDEME DAİR

Her vesile ile otuz altı etnik kimlik niçin dile getirilir
Hakim kimlik "Türklük", anayasamızda da "Türk milleti" diye tarifinin yapılmış olmasına rağmen; her vesile ile otuz altı etnik kimliği saymak neyin nesidir. Kavga yok, gürültü yok; hangi ihtiyacı binaen bu kimlikleri sayma ihtiyacı duyuyorsun muhterem.
Anlaşılan o ki; bu hal tamamen ve tamamen bir türlü ismini söylemekten imtina ettiği "Türk milleti"ne ait olamama hissiyatının dışa vurma halidir. 
...
Her şeyi vesile kılıp, sözü otuz altı etnik kimliği saymakla bitirmek; bundan sonra ki; hele ki 2019 seçimlerinden sonra, "Tek adamlı düzen"in devam etmesi durumunda başımıza nelerin geleceğinin habercisidir. "Her ne kadar anayasada Türk milleti diye tarif yapılmış olsa da; Laz, Çerkez, Abaza, Gürcü, Arnavut, Roman olduğunuzu sakın aklınızdan çıkarmayın" demenin başka bir şekilde ifade edilişidir.
...
Güya etnik ayrımcılık OLMAMASI adına söylenen bu sözler, milli bütünlüğün altına azar azar yerleştirilen dinamit lokumu gibi gün gelecek patlatılacak gibime geliyor. Resmen zihinlere ayrımcılık zerk ediliyor.
...
Ciddi şekilde endişeliyim. Endişemin en büyük nedeni, bu etnik kimlikleri sayan muhteremden ziyade; Türk milliyetçiliği kurumsal kimliğinin temsil makamında(Gasp etmiş olsalar da) olanların da; "Etnikci" muhteremin arkasındaki en büyük destekçisi olmalarıdır. Müthiş şekilde "Kuşatılmışlık" hissi taşıyorum ama asla ümitsiz değilim, mücadeleye devam. 


MHP'nin muktedir olduğu yıllar

MHP'nin rahmetli Başbuğ'un zamanındaki %3'lerde ki oy bandında bile hangi hükumet olursa olsun; iç işleri ve milli eğitim bakanlıklarında muktedir olan Türk milliyetçileriydi. MHP adete koalisyonların görünmeyen ortağıydı. Hele ki ANAP dönemi tamamen böyleydi. DYP'de ki Meral Akşener ve rahmetli Ayvaz Gömdemir, yine ANAP'ta Halil Şıvgın, rahmetli Mustafa Taşar sanki koalisyon ortağı MHP'nin bakanları gibi görev yapmışlardı. Lidere saygının sağladığı otorite ile mümkün oluyordu bütün bunlar.
...
Ve sonraki yıllarda Başbuğ'suz MHP de %9-18 bandında gidip gelindi, koalisyon ortağı oldu; gücünün artması gerekirken, maalesef %3'lerdeki yaptırım gücünü bile yitirdi ve nihayetinde bugün güçlü bir partinin kanatları altına sığınarak, durumu kurtarma aşamasına gelindi.
.. .
Yıllarca değişmezlik üzerine süregelen bu kısır döngü parti yönetimince kabullenildi, yetmedi vatandaşa da kabul ettirildi. "MHP devletin sigortasıdır" diyen vatandaşa; Sayın Devlet Bahçeli'nin her zaman mevcut duruma razı olup, "İlle de kalfa olmamıza gerek yok, iyi bir fayans ustası olmamız da bize yeter" anlayışı nedeniyle umut olunamadı.
...
Ve gün geldi öyle bir tezgah kuruldu ki; MHP seçmeninin %85'nin itirazına rağmen, yine MHP'nin meclisteki matematiksel konumu, "Tek adamlı otoriter partili Cumhurbaşkanlığı sistemi"ne giden yolda maymuncuk olarak kullanıldı ve murad edilen kapı da aralandı.
...
Türk milliyetçileri; hiç de murat etmedikleri, dayatma ve siyasi entrikalarla, 35 MHP milletvekilinin katkılarıyla getirilen sistem değişikliğinin müsebbibi yapılıp, vebal altına sokulmasına; yine Cesurlar Hareketi bünyesinde bir araya gelinerek itiraz edildi. Bunun mücadelesinin meşru zeminde olabilmesi için de kurumsal bir kimlik gerekiyordu; o da İYİ PARTİ projesi ile sağlanmış oldu.
...
Türk milliyetçilerini "Onlar birşey istemezler; aslanlar, kaplanlar deyin yeter" algısına mahkum edenler ne haber; İYİ PARTİ'yi kurduk mu, kurduk; yüz bin kişiyi Ankara'da topladık mı; topaldık. Demek ki Türk milliyetçileri de isterse başarabiliyormuş, isterse elde edebiliyormuş.
...
"Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter Sistem"e dönebilmeyi de; iktidar olmayı da başaracağız ancak bunu yaparken, aramıza diğer kesimlerin tüm vatanseverleri de alarak. 


Eskişehir'deki katliam üzerine 

Eskişehir'de yaşanan katliamın başından sonuna kadar bu sürecin muhatabı olan; şehit akademisyenlerimiz de dahil olmak üzere yaşanan sürecin analizinin çok iyi yapılması gerekmektedir.
... 
Verilmiş dilekçelerden, kabul edilmeyen dilekçelerden, sümen altı edilen dilekçelerden, iftira niyetine verilen dilekçelerden bahsediliyor. Bence hukukun icrası kendi haline bırakılıp, bağımsızsızlığı sağlanırsa; fetö'ye dair, siyasi ayağı da dahil olmak üzere bir çok karanlık noktalar aydınlığa çıkabilir ama açıkcası pek umudum da yoktur.
....
Anlaşıyor ki; fetö üzerine sürdürülen araştırma, soruşturma gibi hukuki süreçlerde sebep olunan yine hukuki zafiyetler, hak ihlalleri masum insanlar için kripto fetöcülerin kumpaslarına zemin hazırlayıp, sulandırmalarını sağlamıştır.


Ülkemiz müstemleke bir devletmiydi ki; Derviş görevli gelmişti

Sahi, öyle ya; adını devletin bekası koyup, Türk milliyetçiliği hareketinin varlık nedenine rağmen, iddialarını riske sokan Devlet Bahçeli; özelikle yüzde yüz somut bir gerçek olan ABD memuru Derviş'in, ekonomimizin başına memur tayin edilmesini niçin kabul etmiştir. "Biz müstemleke bir devlet değiliz" diyerek, koalisyonu niçin bozmamıştır.
...
Çünkü o gerekçelerle koalisyonu bozmuş olsaydı; MHP çok güçlenecek, Erdoğan'ın kuracağı siyasi partinin besleneceği alan kısmen daralacaktı. Oysa murad edilen, güçlü bir AKP'nin kurulmasıydı. Hatta merkez sağın liderleri Mesut Yılmaz ve Tansu Çiler de Devlet Bahçeli'nin istifası karşında kedilerinin de siyasete devam etmelerinin etik olmayacağını düşünmek durumunda kaldılar veya kurgulanan BOP projesi gereği istifa ederek, Türkiye'nin siyasi arenası istenen kıvama sokulmuş oluyordu; Devlet Bahçeli de istifa etmekten vaz geçiyordu; bizleri kıramamıştı(!) 😊
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

5 Nisan 2018 Perşembe

BAŞBUĞ ALPARSLAN TÜRKEŞ RUHUN ŞAD MEKANIN CENNET OLSUN

Fikir ve düşünce dünyamın oluşmasında; sonra da bu fikir ve düşünce dünyamın inanmışı ve adanmışı olmamın yegane banisi değerli insan; sizi ailemin tüm fertleriyle beraber sevgi, saygı ve en kalbi duygularımızla hürmetle anıyoruz. 
...
Yetiştirdiğin evlatların ile uğruna büyük emekler verip, bedeller ödediğiniz "Hareketi"i fetret dönemine sokarak, "Türk milliyetçileri, ülkücüler bir şey yapamazlar" algısının oluşmasının müsebbibi olup, sonra maalesef kendileri de buna inananlara inat; yine ülkücü evlatların olarak bu algıyı yerle yeksan edip, proje geliştirilerek memleket meselelerine kafa yorup, devleti yönetmek için inisiyatifimizi ortaya koyduk.
...
Artık ülkücü evlatların itiraz edip, ''Bizim de söyleyeceklerimiz var'' diyecek öz güvene sahibiz. Demokrasimiz için, itibarsız hale getirilen cumhuriyet değer ve kazanımları için verdiğimiz mücadelemizde her ne kadar karşımıza her türlü engellemeler çıkarılıyorsa da; inanmışlığımız ve adanmışlığımızla inşallah tüm engelleri aşıp, menzile ulaşacağız.
Ruhun şad, mekanın cennet olsun.


Afrin Operasyonunda sözde sanatçıların Mehmetçikleri ziyaretleri 

Cumhurbaşkanı, Genel Kurmay Başkanı ve İbrahim Tatlıses'in sınırda askeri birliği ziyaretleri sırasında çekilmiş video görüntülerini izleyince; niyet ne olursa olsun, adeta ordumuza karşı uygulanan Ergenekon ve Balyoz kumpasları ile Türk Ordusu'nu itibarsızlaştırma sürecini hatırladım. 
...
Türk ordusunda böyle bir disiplin anlayışı yoktur, olmamıştır da. Nedir o Allah aşkına; orta Afrika'da, Samoza'nın ülkesinde bir komutan ve üç beş askerin anlık bir görüntüsü gibi. Nitekim görüntüde, Genel Kurmay Başkanı'nın bundan çok rahatız olduğunu fark ediyoruz.
...
Alışılmışın dışında "Bakın ilk önce bunu biz yapabildik" diyebilmek adına, radikal değişimler yapacağız kaygısı ile Genel Kurmay Başkanı'nın arkasından selfi çeken er laubaliği; dostlarımızca da; düşmanlığımızca da bilinen kadim Türk Ordusu imajına yakışmamıştır.
...
Bu tür ziyaretlerin yapılması kötü bir şey değil, kötü olan organizasyonun bizatihi ordunun kendi mensuplarınca yapılmamış olmasıdır. Bu ziyaretin organizasyonunun muhtemelen Cumhurbaşkanının danışmanlarınca, orduya yeterince danışılmadan yapılmış olmasıdır. Sormak isterim; 
dün gibi hatırlıyorum; içlerinde bir hatun kişi var ki; "Türk bayrağının altına, diğer etnik kimlikleri de temsilen bir şerit çekilse ne olur ki" teklifine cür'et edebilmiş birisi. Şimdi bu hatun kişi mi Mehmetçiğe moral verecekmiş. 

... 
Tabi, "Muhterem" devletimizi AKP devleti, askerlerimizi de onun ordusu olarak görünce; doğal olarak seçip, götürdükleri sanatçılar da o devletin sanatçıları oluyor; alan memnun, giden memnun, karşılayan memnun. Peki ya orada bir Mehmetçik "Kral çıplak" dese ne olacak; bunu hiç düşünen var mı. Düşünmezler elbette; çünkü arkasında yıllarca duran yaverin de kim olabileceğini düşünmemişlerdi.
...
Yahu kardeşim bırakın içinden gelip de, kim gidiyorsa gitsin. Ne demek oluyor; seçtiğiniz birilerini, seçmediğiniz diğerleri adına götürüp, Mehmetçiğe "Bunları size moral vermeye getirdim" dayatmasında bulunuyorsunuz. Sonra da "Gerçek sanatçılar sizlersiniz" diyeceksiniz. Yok ya...
...
Bu arada ses sanatçısı Demet Akalın diyor ki "Işın Karaca ile iki ay önce sınırdaki Mehmetçiğe destek amacıyla ziyaret etmek için izin istedik ancak bölgenin hassasiyeti nedeniyle izin verilmedi"
...
Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yandaş medya ise öyle bir eda ile konuşuyorlar ki; sanki askerleri ziyaret etme teklifini sadece seçip, götürdükleri gazeteci ve sanatçılar kabul etmişler gibi lanse edip, "Bunlar gerçek sanatçılar" denilerek de onura ediyorlar.
...
Demet Akalın "Gerçek sanatçı" olarak içinden gelip, daha önce başvurduğu; dolayısıyla davet edilen sanatçılar arasında önceliğin Işın Karaca ve kendisine verilmesi gerekmez miydi.
...
Demet Akalın kusura bakma; demek ki sen yandaş olmayan sanatçı diye not alınmışsın.
Bence günümüzde gerçek sanatçının en belirgin özelliği yandaş olmamasıdır. Maazallah, Allah seni yandaşlıktan esirgemiş; şükretsen, "Biz gerçek sanatçı değilmişiz" diye sitem etmene gerek yoktur. Bak ne güzel; gerçek sanatçılığınızı verilen "Emir"e itaat ile değil, içinizden geldiği şekilde göstermişsiniz.
Işın Karaca ve sizi tebrik ediyorum. 


Paşa gönlünüz istiyor diye kimse İYİ PARTİ'nin tarifini değiştiremez
Birileri hala İYİ PARTİ nasıl oldu, nereden çıktığı üzerine kafa yorarken hala anlama ve anlamlandırma sıkıntısı çekiyorlar.
... 
Vallahi ben Meral Hanım'a da, İYİ PARTİ'ye de inanıyorum. İnanmam için gerekçem çok ama inanmamam için hiç bir gerekçem yoktur.
...
Esas sorun nedir biliyor musunuz; yirmi senedir Türk milliyetçilerinin proje üretemeyeceği algısının hem ülkücüler, hem de sair kesimlerce kanıksanmış olmasıdır.
... 
Şimdi bu algının, "Cesurlar Hareketi" mensubu Türk milliyetçilerince yerle yeksan edilmesinin üzerlerinde yarattığı şaşkınlıklarını tarif edemeyenler, İYİ PARTİ'yi "Olmadığı" tarifler üzerinden, işlerine geldiği gibi tanımlamaya çalışıyorlar. Mesele bundan ibarettir. Sadece zamana ihtiyaç var. Her şey kendi gerçeği ile anlaşılıp, öğrenilecektir.

Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

RASYONEL AKLIN GEREĞİ GÖNÜL İTTİFAKI

2019 da yapılacak olan gerek mahalli, gerek genel, gerekse Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde seçmen kalitesi ön plana çıkacaktır. Belki de seçmen ilk defa partisinin kurumsal dayatmalarına karşı bireysel tercihini ön plana çıkaracaktır.
... 
Bunun ana nedeni de; özelikle Türk milliyetçilerinin 1 Kasım seçimlerinden sonra yaklaşık %85 lik kısmının şiddetle karşı çıkmasına rağmen, MHP'nin meclisteki anahtar yani aritmetiksel konumunun ülkeyi yepyeni bir maceraya, tek adam otoritesine dayalı bir rejime sürüklenmiş olmasıdır.
...
Peki, üç beş kişinin %85'lik itiraza rağmen kalan bakiyeyi istedikleri yönde tercihe zorlamaya muvaffak olabilecekler mi; işte bu çok zor. Bugün "Pusulada üç hilali gördüğüm yere tereddütsüz mührü basarım ama Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığına asla" diyen arkadaşlarımızla her gün sohbet ediyoruz. 
...
Aynı durum CHP seçmeni için de söz konusu. Yine CHP'li dostlarla sohbet ederken; "Milletvekilliğinde oyum CHP'ye ama Cumhurbaşkanlığında Meral Akşener'e olacaktır, çünkü CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Türkiye sosyolojisinde solun tüm oyunu tulum halinde çıkarsa bile seçilemez" diyorlar. 
...
Dolayısıyla seçim ittifakını seçmen kendi rasyonel düşüncesi ile yapacaktır. Çünkü demokrasimizde maalesef siyasi parti liderleri kendi seçmenini aynı zamanda azatlık kabul etmeyen iflah olmaz köleler görüp, bu da yetmeyip kendileri ile sadakat nikahı kıydıklarını düşündüklerinden; patiler arası ittifakı da bu ön kabul üzerinden yaparak, seçmenlerini bu şekilde yönlendirebileceklerini düşünüyorlar. İşte ben de diyorum ki artık bu böyle yürümeyecek.
...
Partiler hangi ittifakı yaparlarsa yapsınlar; gerek mahalli seçimlerde, gerekse milletvekili seçimlerinde seçmenin yapacağı tercihinde 2019 da Erdoğan'ın kazanıp kazanamamasına nasıl tesir edeceğinin hesabını yapacaktır.
...
Dolayısıyla zayıfların güçlülere sığıntı olmaları ile yapılan ittifaktan ziyade gönüllerin ve vicdanların kendi aralarında yapacakları ittifaklar daha önemlidir. Nitekim bunun daha makul ve mantıklı olduğuna kanaat getiren AKP, mahalli seçimlerde "Gönül ittifakı" yapacağız demişlerdir.
...
İYİ PARTİ'nin partiler arası fiili ittifaktan ziyade gönül ittifakını önemsemesini çok iyi anlıyor ve makul karşılıyorum. Çünkü İYİ PARTİ'nin kurulmasını tetikleyen ruh; tek adamlı partili Cumhurbaşkanlığı sisteminde en çok milletvekillini almak veya en çok belediyeyi almak değil; bizatihi bu ucube sistemin kalıcı hale gelmesine mani olmaktır. Çünkü bu yeni ucube sistem kalıcı olursa; milletvekilleri tuzluk, belediye başkanları ise her an kulaklarından tutulup atılacak insanlar konumumda olacaklardır.
...
Dolayısıyla İYİ PARTİ ve Meral Hanım sürecin daha uzun vadeli ve daha ciddi sonuçlarını dikkate alarak strateji belirliyor. Yani bir anlamda sistemi geçtik, rejimin geleceğinin bile hesabı yapılarak hareket ediliyor. Asıl öncelik sistemi kurtarmak, "Güçlendirilmiş demokratik parlamenter sistem"e dönmektir. Bunun içindir ki; özellikle Meral Hanım kongrede fiili ittifaktan ziyade " Biz ittifakımızı gönüllerde, milletle yapacağız" demiştir.
...
İYİ PARTİ ve CHP'nin aynı paralelde devam eden stratejileri karşısında; yani bir anlamda seçmenlerini gönül ittifakına bırakmaları her ne hikmetse" Cumhur İttifakı"nı rahatsız ediyor, illaki karşılarında rahat, yıpratacakları somut  bir cephe oluşsun istiyorlar. Aktrolleri dinliyoruz her akşam, diyorlar ki; "Koskoca CHP'nin genel başkanı niçin aday olmuyor". Oysa böyle diyen adam aynı anda MHP'nin "Cumhurbaşkanı adayımız Recep Tayyip Erdoğan Erdoğan" dır dediğini de biliyor. Peki niçin böyle diyor; çünkü onlar da çok iyi biliyorlar ki; CHP kendi içinden çıkaracağı Cumhurbaşkanı adayını seçtiremez ama yine aynı CHP isterse Meral Akşener'i Cumhurbaşkanı seçtirebilir. İşte Cumhur ittifakının da en çok korktuğu CHP, İYİ PARTİ ve SP'nin gönül ittifakı kurarak, Meral Akşener'i Cumhurbaşkanı seçtirecek olmalarıdır. 
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

2 Nisan 2018 Pazartesi

TV'YE ÇIKAMAZSINIZ KABİR ZİYARETİ YAPAMAZSINIZ

Başbuğ'un kabrini ziyarete yasaklayan zavallılık hali 


Türk milliyetçiliği Hareketinin tüm değer ve kazanımlarını ablukası altına alıp, kendi uhdesinde olduğunu sananlar gaflet ve dalalet içindedirler. Adama sorarlar mı; bu inisiyatifin sahibi olmak için başkalarının gücüne sığınmanın dışında ne yaptın. 
... 
Hadi bir tanenizin, bilemedik iki tanenizin sağlık sorunu var; yahu Allah aşkına hepinizin de sağlık sorunu olamaz ya. Kabir ziyaretine mani olmak da ne oluyor. Türk-İslam geleneğinde böyle bir şeyi ne gördük; ne de duyduk. Kabir ziyaretlerinde yakınlarımız için dualarımızı yaptıktan sonra bir de "Kabri başında Fatiha okuyacak kimsesi kalmamışmışların da ruhları için" der, o kimsesizlere dahi sahip çıkarız. Sizler, sergilemiş olduğunuz davranış ile böyle bir nezakete sahip Müslüman Türk milletinin neresinde yerinizi buluyorsunuz; daha doğrusu bulabiliyor musunuz. Rahmetli babaannemin sözü aklıma geldi "Siz nereden türediniz" Allah aşkına... Olmuşken bari, zihinlerimize de prangalar vurun; olsun bitsin.
...
İYİ PARTİ kongresine giden ülkücülerin Rahmetli Başbuğ Alparslan Türkeş'in mezarını ziyaret etmelerine müsaade edilmemiş.
...
Şunu iyi biliniz ki; biz "Cesurlar hareketi"nin mensupları, Başbuğ Alpaslan Türkeş'in evlatları olarak yirmi yıldır ığdış edilmiş aksiyoner bir hareketin menzilinden uzaklaştırılarak; anlaşılmayacak ve anlatılmayacak bir şekilde sağa sola savrulması aşamasında; tam da rahmetli Başbuğ'un istediği ve özlediği şekilde inisiyatifini ortaya koyarak, İYİ PARTİ projesini geliştirip, gerçekleştirdik.
...
Rahmetli Başbuğ belki de ilk defa ibrikten su dökme şeklinde değişmeyen değil, değişen bir ziyaret usulüne şahit olacaktı. İYİ PARTİ projesi ile kabri başına gelmiş evlatlarının varlığı ile gurur duyabilecekti. ama çaresizliğin ve tükenmişliğinin girdabına düşmenin şaşkınlığı ile ne yaptığını bilememe halinin tezahürü sonucu, kadim Türk-İslam geleneğinin uygulanmasına, yani kabir ziyaretine mani olunmuştur. Buna sebep olanların kabarık ayıplar hanesine bir de bu yazılacak ama ayıpları kanıksamak gibi bir huy da geliştirdikleri için kendilerince egolarını tatmin etmiş olmanın dışında elbette bir kazanımları olmayacaktır.
...
Siz oradan Fatiha okumamıza fırsat vermeseniz bile biz buradan okumaya elbette devam edeceğiz. Misyonumuz, Başbuğ Alparslan Türkeş'in hayallerini gerçekleştirmek; vizyonumuz, müstakbel Cumhurbaşkanımız Sayın Meral Akşener ile "Milliyetçi Türkiye"yi inşa etmektir.
Ayağımıza bad olmayın, başka şey istemiyoruz.


Tek adamın tehditi ile İYİ PARTİ'ye uygulanan sansür devam ediyor
An itibariyle on binlerce insanın katıldığı İYİ PARTİ kongresine ilişkin olarak ulusal yayın yapan (Halk TV ve TV 1 hariç) hiç bir TV kanalında haber yok.
...
İngiltere'den bir cenaze haberi, Afganistan'dan bir mağdur kadına ilişkin haber, 1 Nisan şakasına ilişkin sokak röportajları, büyük bir trafonun taşınması, sakal tıraşına ilişkin yeni buluş ve paskalya bayramı için yapılan hazırlıklar ve daha neler neler; hepsi haber konusu oldu ama bir türlü Ankara'da on binlerce inanların katılımı ile gerçekleşen İYİ PARTİ kongresi haber konusu olamadı.
...
Ancak medyanın özelikle de TV'lerin bu duyarsızlığını; büyük bir kısmının yandaş olmasına, diğer kalan kısmının da tek adam rejimin tehdidinden kaynaklandığını düşünüyorum.
...
Bu kadar sansürlenen hareket; eğer ülkenin dört bir yanından on binlerce insanın katılımı ile Ankara'da aynı anda yüreklerini toplu artırmayı başarabilmişse; bundan sonraki sürecin de nasıl tecelli edeceğini muhtemelen kongreyi takip eden muhterem ve avanesinin bakışlarından anlayabiliriz ama tabi ki bilmemiz mümkün değil.
...
Aslında bu durum Türkiye'nin siyasi fotoğrafını, yani bir anlamda siyasetin ne kadar baskı ve tehdit altında olduğunu göstermektedir. Bu psikolojik hal ile insanlarımızı, doların 1 TL olduğuna bile inandırabilirler ama gerçekle karşılaştığında, yani 1 dolarını bozdurmaya kalkan herkes er veya geç doların 4 TL olduğu gerçeği ile karşılaşacaktır.
...
Dolayısıyla bu kalleşlik üzerine dizayn edilmiş siyasi arenada biz İYİ PARTİ'li ler olarak sesimizi duyurabilmemiz için sosyal medyanın gücünden faydalanmak ile kişisel çalışma ve gayretlerimiz dışında bir seçeneğimiz kalmıyor.
...
Bir sözüm de İYİ PARTİ ve "Cesurlar Hareketi"nin arkasında ona destek veren harici güçlerin olduğunu iddia eden ahmaklara olacak.
Öyle bir güç olacak ki; hiç bir TV kanalında; gücünü devreye sokarak, arkasında durduğu, destek verdiği siyasi oluşuma yer verdirmeyecek, olacak iş mi Allah aşkına. Bir siyasi hareketin arkasında yabancı gücün olup, olmadığını anlamak için o siyasi hareketin liderinin yurt dışı seyahatlerini, görüştüğü düşünce kuruluşları, lobileri ile bunlarla görüşmelerinde aracılık yapan kirveleri ve yerli sermaye sahiplerinden, patronlardan kimlerin olduğunu incelemek lazım. Cüneyt Zapsu'yu ve onun "Bu adamı kanalizasyona süpürmeyin, kullanın" sözünü ve daha sonra da AKP'nin kurulma sürecini dikkate alarak, İYİ PARTİ'nin kurulma süreci ile karşılaştırın bakalım örtüşen ne olacak. Meral Hanım'ım pasaportunun dahi olmadığı gerçeği ile karşılaştığınızda utanacak mısınız; ne gezer.
...
Dolayısıyla, İYİ PARTİ; muktedirler hesabını yapmasa da esas gücünü kendisine uygulanan sansürün yarattığı mağduriyetten alacaktır. Ama bizler elbette mağduriyetler üzerinden pirim yapmayı değil, inanmış ve adanmışlığımızdan beslenen çalışmalarımız ile prim yapmayı başarmayı düşüneceğiz ve inşallah da başaracağız. 


Mehmetçiğe moral bozmaya mı; moral vermeye mi gidiyorlar
Mehmetçiğe destek için sınıra giden sözde gazeteci ve sanatçılar; sanırım daha çok askerimizin moralini bozuyor olmalılar. 
...
Yahu daha dün gibi hatırlıyorum; hele içlerinde bir hatun kişi var ki; "Türk bayrağının altına, diğer etnik kimlikleri de temsilen bir şerit çekilse ne olur ki" teklifine cür'et edebilmiş birisi. Şimdi bu hatun kişi mi Mehmetçiğe moral verecekmiş.
...
Tabi, "Muhterem" devletimizi AKP devleti, askerlerimizi de onun ordusu olarak görünce; doğal olarak seçip, götürdükleri sanatçılar da o devletin sanatçıları oluyor; alan memnun, giden memnun, karşılayan memnun. Peki ya orada bir Mehmetçik "Kral çıplak" dese ne olacak; bunu hiç düşünen var mı. Düşünmezler elbette; çünkü arkasında yıllarca duran yaverin de kim olabileceğini düşünmemişlerdi.
...
Yahu kardeşim bırakın içinden gelip de, kim gidiyorsa gitsin. Ne demek oluyor; seçtiğiniz birilerini, seçmediğiniz diğerleri adına götürüp, Meh


metçiğe "Bunları size moral vermeye getirdim" dayatmasında bulunuyorsunuz. Sonra da "Gerçek sanatçılar sizlersiniz" diyeceksiniz. Yok ya...

Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com