20 Mart 2024 Çarşamba

''BİZİ BIRAKIP GİDEMEZSİN''

''Bizi Bırakıp Gidemezsin Sen Bir Kurtarıcısın''

MHP bir parti, Devlet Bahçeli de onun genel başkanı öyle mi. Siz öyle sanın.
DSP ve Ecevit için aynı şeyi yaptı şimdi de AKP ve Erdoğan için aynı şeyi yaptı, yapmaya devam ediyor; sonsuz itaat, "hükümetleri koruma ve yaşatmadan sorumlu siyasi güvenlik kurumu".
Devlet Bahçeli Erdoğan için "Bizi bırakıp gidemezsin" diyor. Bu ifade kendini ve partisinin varlık nedenini inkar değil de nedir. O nedenle Türk milliyetçileri olarak orada olalım, burada olalım ama MHP'de olmanın hiç bir anlamı yoktur.
Oldu olacak her MHP'li devlet memuru olsun, MHP de "Siyasi güvenlik müsteşarlığı" şeklinde isim değişikliği ile bugünkü varlık ve icraatı ile uyumlu konuma getirilsin, Devlet Bahçeli de doğal olarak idare amiri olsun.
Başımıza taş mı yağacak, nedir bu; bir parti bir başka parti lideri için "Bizi bırakıp gidemezsin" diyor. Madem ki muhabbetiniz bu minvalde devam edecek, o halde haneleri birleştirin masraftan tasarruf olur.

Kılıçdaroğlu Ülkede Seçime Gidiliyor Sen Neredesin...?

Kılıçdaroğlu'nun dürüstlüğü üzerine çok yazdım ancak sinsiliği üzerine hiç yazmamıştım, şimdi yazıyorum; olabildiğince içten pazarlıklı, sinsi birisi olduğunu hep beraber yaşamakta olduğumuz mahalli seçim sürecinde daha iyi anlayabiliyoruz. Partisinin eski genel başkanı olup hala bürosundan dışarı çıkıp sahaya inmemesini nasıl yorumlayacağız. Kesinlikle iyi niyetli değil. Muhtemeldir ki; partisinin başarılı olmasını istemeyip 1 Nisan sonrası CHP de yapılacak muhtemel bir olağanüstü kongreye hazırlanıyor.
Böyle, içten pazarlıklı sinsi bir karakterin 6'lı masada masanın dört birleşeni ile gizli WhatsApp grubu kurup beşinci birleşeni kumpasa getirmiş olduğu şeklinde tespitte bulunmak hiç de zor değildi. Yaşanan vahametin müsebbibi olarak kumpasa getirilen Meral Akşener olarak bilinir, söylenir ve sürekli de tekrarlanır ancak asıl içten pazarlıklı sinsi Kılıçdaroğlu'nun rolü hiç dile getirilmez, bu da ayrı bir garabet durum.
Meral Akşener kalktığı masaya dönmeyerek cumhurbaşkanı adayı olduğunu ilan edip
uğradığı kumpası, müsebbibi olanların başına geçirebilirdi ama yapamadı, beceremeyerek belki de telafisi mümkün olmayan, büyük emekler vererek kurduğu partinin elinden kayıp gitmesine neden olacaktır.
1 Nisan sonrası siyasi kartların yeniden karılacak olması belki de üçüncü yol arayışını öne çıkaracak, Meral Akşener ve İYİ PARTİ'nin öngörüsü konuşulacak, bu da ayrı bir olasılık.

Sen Neymişsin be DEM

Millet ittifakının üzerine düşen gölgenden kaçmak için ayrıca bir efor sarf eden, sana da buyur geç demeyip karşı durarak siyaset yapan İYİ PARTİ'nin başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmedi.

Anlaşılan o ki; sizin ilk siyasallaşmış yapınız olan HEP'i rahminde meclise taşıdığında CHP(SHP) Atatürk'ün hatırasına ihanet etmişti; o gün bu gün abad olamamış CHP'nin bundan sonra da olması mümkün değil.
Bu devletin kurucu kadrosu olan CHP'nin DEM güzellemesi ve sahiplenmesinin her zaman DEM'e sağladığı konjonktür onun her türlü siyasi pazarlıklarda kilit taşı olmasının önünü açarak eş zamanlı, zihinlerde "Kürt halkı" ve diğerleri ayrışmasına vesile olunmuştur. Yukarıda dedim ya; bu günahın belki de tek sorumlusu CHP dir.
CHP'nin Afyon Belediye Başkanı adayının DEM'in kendi siyasi konjonktürünü pazarlık konusu yapmasını protesto ederek "Size kapımız kapalı olacak" demesine DEM'in tepkisini anladık da CHP'nin topyekun DEM zihniyetli refleksini anlamak mümkün değil.
Ne kadar çelişkili durum; bizler DEM'in CHP değerleri ile bütünleşmesini beklerken aksine CHP, DEM ile aynileşme sürecine girdi. CHP Afyon Belediye başkan adayı Burcu Köksal'ın DEM çıkışı CHP'nin bu değişim ve dönüşümüne bir anlamda isyandır. Kendisini tebrik ediyorum; Türk milletinin ortak hissiyatını dile getirmiştir.

Siyasetten soğumak

Bizim siyasetin içinde olmamız veya takip etmemiz kirlenmek için değil; ülkemiz ve milletimiz için ülkü edindiğimiz değerler minvalinde fayda sağlamaktı.
Siyasetin belirleyici aktörlerinin ahlak, etik değerler anlamında asgari insani ve vicdani davranışlarının bile sıradan bir hayvanın refleksi/güdüsü kadar bile istikrarı söz konusu değil; köpek hep kediyi kovalar, kedi ise hep fareyi değil mi, ya siyasetçi; kendisine şerefsiz, alçak diyene koltuğunu korumak için bir süre sonra "Ne vereyim abime" arsızlık ve yüzsüzlüğü genel hal oldu. Doğal olarak bu tür seviyesizlik ve mezhep genişliği nedeniyle ilgi ve alakamız her geçen gün nefrete dönüştü.
Çamura bulaşmamak, kirlenmemek için paçalarımı kutlayıp koşarak kaçmak istiyorum. Zaten siyaset kurumu bizi kursağından dışarıya safra olarak atalı epey zaman oldu; yaramadık, midelerine dokunduk.

Bir tavuk besliyorsun, yemini verip folluk yapıyorsun ama o hep gidip başkasının folluğuna yumurtluyor. Parti kuruluyor tüm iradesi birileri tarafından gasp edilip bir başka partinin emellerine peşkeş çekiliyor.
Aynı duygu ve düşünceler ortak paydasında birleşip bir parti kurup kurumsal kimlik kazanılıyor ama ucube sistemin dayattığı kendine has yapısı gereği kendisi dışında her şey olmaya zorlanıyor; çocuk olsun da kimden olursa olsun der gibi insana dair ahlaksızlığı bu ucube sistemin genel ahlaksızlığına dönüşüyor. İşin garibi bu siyasi ahlaksızlığa karşı argüman geliştirme duygu ve düşüncesi de linç ediliyor.
O tavuğu besleme ahmaklığında ısrar etmek değil, kafasını koparmak nasıl ki elzemse aidiyet duyularak dahil olunan parti bir başka partinin aparatı olmayı değişmeyen bir gerçeğe dünüştürüp kaderi haline getirmişse o aidiyeti hemen terk ederek uzaklaşmak lazım. Bunu, dayatılmak istenen ucube sisteme karşı verilen erdemli bireysel bir savaş olarak görmek lazım.
Kurumsal kimliği, bir partinin eteğine tutunarak görünür kılıp korumak mümkün değil; eteğin altı hoş ve güzel bulunmuşsa şayet gayri meşruluğa ne gerek var; siyasi nikah kıyılıp birleşilir, böylece sistemin ruhuna uygun olarak ittifak usulüne namus duvağı giydirilmiş olur. Bence bunu yapmak daha namusluca olur.

28 Şubat sürecine dair

28 Şubat malum süreçte yapılanları hiç bir zaman tasvip etmediğim gibi bu sürecin mimarlarının murad ettiklerinin tam aksine muhafazakar ya da dindar başörtülü öğrenciler ile modern veya seküler öğrencilerin öğrenci olma ortak paydasında bir araya gelerek ortak sosyoloji oluşturmalarının karşılıklı çok faydasının olabileceği görüşümü hem anlattım hem yazdım. Çünkü aynı anda, aynı mekanda her iki ama farklı sosyolojiye ait insanın beraber alacakları aynı çağdaş eğitim ve öğrenimin yaratacağı empati yapma imkanı hiç şüphesiz zamanla karşılıklı sempatinin oluşmasını da sağlayacaktı.

Ancak amaç tabi ki bu değildi... !
28 Şubat süreci, ABD'nin BOP projesi için gerekli olan şartların oluşması yani "kadayıfın altının kızarması" için düşünülmüş olup; Erdoğan'ın liderliğinde, Fetö'nün organizasyonu ile kurulacak olan AKP için zemin oluşsun diye muhafazakar ve dindar kesimin tahrik edilerek oylarının bir kutupta konsolide edilmesi düşünülüp uygulamaya konulmuş bir süreçtir.