29 Nisan 2017 Cumartesi

UMRE DE CEMAATLERİN KAVGASI

Türkiye de bizim gibileri yetersiz görüp, her vesile ile hidayete davet eden cemaatler Umre de kavga edip, birbirlerinin kafalarını, gözlerini dağıtmışlar. Elleriniz dert görmesin; ne diyeyim. 
...
Ne güzel, tatbiki güzel sanatlar akademisine gider gibi.... 
Şimdi orada tatbiki şeriat uygulamasına maruz kalacaksınız. Sizler için ne büyük şans değil mi; gökte ararken yerde bulduğunuz bir imkan; şeriat stajı. 
Tabi ne demişler; tabiat boşluk tanımaz; Avrupa dan çekiliyorsak, gireceğimiz bir yer olmalı; neresi; Ortadoğu. Demek klasik Ortadoğu ülkesi olmak için bir yerden başlamak lazım. Aslında emarelerini çok öncesinden beridir görüyoruz ama en büyük eksiklik dini cemaatler arası çatışmaydı. Böylece bu eksiğimizi de Umre de tamamlanmış olduk.
 ...
Cemaatler arası çıkar çatışmasından kaynaklanan rant paylaşımı ve buna bağlı cemaat kavgası. Bizde bir söz vardır; bir şey sık yapılır hale gelince "Su yolu oldu" derler. Şimdi de Umre ziyaretleri su yolu oldu sanki. Para yok, torun üniversiteye gidecek ama muhterem Umre seyahatinde. Özellikle hükümetin teşviki ile cemaatlerin kurmuş oldukları tur şirketleri ile geniş bir sektör oluşturuldu.
...
Diğer bir önemli husus; giden Türk insanı gönüllü asilime olup, adeta Araplaşarak geliyorlar. Anadolu kadınını; renk cümbüşü entarilerinin, fistanlarının içinden çıkarıp, Arapların tek parçalı "Ferace" denen elbisenin içine tıkadılar. Bu tarz, Arapların milli giyimleri olabilir; ayıplamıyorum, kınamıyorum da; ancak kardeşim insan bu kadar da her gördüğüne yapışmaz ki. Aslında bunun temel kaynağı İslam'ı ilim ile değil, şekil ile takip etmenin alışkanlık haline gelmiş olmasıdır.
...
Yine dikkat çekmek istediğim diğer bir husus; devletin her kademesine sızmış fetö unsurları ayıklandıkça; oy kaygısı veya arka bahçe oluşturma düşüncesi ile diğer cemaatlere sağlanan imkanlar dahilinde; bu cemaatlerinde menfaat çatışması ile birbirlerine karşı kurgulayabilecekleri muhtemel kumpaslar. Allah korusun bu milletin de, devletin de tekrar kandırılmayı kaldıracak mecali kalmamıştır. Yine bir ilahiyatçının belirttiği gibi ''Fethullah Gülen cemaati bunların kravatlısı olup, bunları yaptıklarına göre; kravatsız olanları neler yapmaz ki; dolayısıyla diğer cemaatlere de çok dikkat etmek lazım''
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

LİDERİN DEĞİL ÜLKÜCÜ İRADENİN DAYATMASI

Meşru Olmayan Lider Dayatmasına Hayır Dedik
Siyasi tarihimizde çok partiler ve liderleri gelip geçti. Ve bu partilere, liderlerine inanmışlık, adanmışlık uğruna çok bedeller ödendi.
...
Ancak son bir yıl süresince yaşananlar bakımından siyasi tarihe; önemine binaen not düşülecek olan duruşu sergileyen ''Ülkücü Hareket''in mensubu olmanın onurunu yaşadım, yaşıyorum.
...
Liderin dayatması, devletin tehdidine rağmen doğru bildiğimizi yaptık, ''Hayır'' dedik. Sadakatımızı şahsi emelleri için siyasi ranta devşirmek isteyenlere haddini bildirdik, hayır dedik. Tüm ülküdaşlarımı tebrik ediyorum.

Çocuklarımla oy kullanmaya giderken ilk defa onlara ''Sakın ha yanlış yapmayın'' deme ihtiyacı duymadım; zira ailece ''Hayır'' demek için can atıyorduk. Hayatımda bu kadar istediğim oyu kullanmanın hazzını yaşamamıştım. O kadar özen gösterdim ki; bir balığı kılçığından ayırırcasına; özen ve itina ile bereket simgesi toprak rengine, mührü bastım
...
Evet, belki kazanamadık ama nasıl olsa er veya geç ''Matbaa Türkiye'ye gelecek, biliyorum'' öyle değil mi?
...
Lütfen not düşünüz; belki de siyasi tarihimizde ilk defa bir siyasi partinin seçmeni partisnin aldığı karara uymadı. Biz ülkücüyüz, işimizi yarım bırakmayız.

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Türkiyeyi yeniden takibe aldı
Telefonum ısrarla çalıyor. Arkadaşım "Sizin mahallede polis operasyon yapmış, seninle ilgili bir sıkıntı var mı" diyor.
...
Arkadaşımın zihninde oluşmasına neden olduğum bu algının gerekçesi olarak hem partim içi, hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükumete karşı olan muhalif oluşumdur diyebilirim. 
...
Anamın ak sütü gibi hak ve helal gördüğüm doğruları; her türlü bedelini ödemeye hazır olup, söylemeye de devam edeceğim. 
...
Burada esas vurgulamak istediğim; Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin Türkiye ile ilgili almış olduğu karara gösterilen tepkinin benim muhalifliğime gösterilen tepki gibi olduğudur.
...
Yahu el insaf be; OHAL şartlarında; doksan küsur yıllık sistem değişikliğine gidiyorsun; sırtına taş yükleyip de, haydi yarışalım dediğin ve şartlarını kendin belirleyip, sonucunu da adeta kendin ilan ettiğin bir yarış düzenliyorsun ve sonra da izleyenlerin (AKPM) bu olup, bitenlere kör veya şaşı mı bakmasını bekliyorsun. Bir siyasi partinin parti içi demokrasi yarışına; devletin her türlü gücünü, yargısı da dahil olmak üzere kullanarak müdahale ediyorsun. Bu manada işlenmedik ayıp mı kaldı Allah aşkına.
...
Bu ülkenin sade bir vatandaşı olarak arkadaşımın benim için gözlemlerini, kaygılarını aynen AKPM de gözlemliyor, kaygılanıyor; aynen Refah Partisinin kapatılması durumunda Türkiye de demokrasinin yara alacağını dile getirmiş olduklarında olduğu gibi. Zira biz de; belirlenmiş, karşılığında söz verilmiş yükümlülükler dahilinde bu ailenin parçası olmayı kabul edip; Ankara da Avrupa kriterleri için saat kurup, geceyi bekleme sabrını dahi göstermeden gündüz ışığında havai fişek gösterisi ile kutlamıştık. Öyle değil mi?
...
Bu arada CHP'nin; Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin almış olduğu kararı; belli ki Erdoğan, Bahçeli ve Hükumetin hışmından korunmak için olsa gerek ''AKPM'nin gözlemleri Türkiye'nin içinde bulunduğu şartlara göre, maalesef bizim de tespitimiz olan gerçekler ile örtüşüyor'' diyemediğini fark ediyoruz. CHP'nin bunu ifade edemeyişinin belli olan nedenleri bile AKPM için yeterli bir veri değil midir?
Batı'nın Türkler ile ilgili bir şark meselesinin olduğunu; daha yakın tarihte Bosna Hersek de yaşanan katliamların müsebbibi olduklarını; Orta Doğun'nun kan gölüne dönmesinin mimarı olduklarını; bütün bu gerçekleri biliyorum ama AKPM'nin, Türkiye'nin içinde bulunduğu şartları dikkate alarak almış olduğu kararların gerekçelerinin de doğru olduğunu görüyorum.
...
CHP dile getirmeyince biz getirelim dedik.



27 Nisan 2017 Perşembe

YENİ PARTİ KURMAK

Yeni bir parti kurmak ya da; eskiye razı olmak
Yeni bir partinin kurulmasının gerekli olmadığını düşünmek, matbaaya ihtiyaç olmadığını ileri sürüp, geciktirilmesine vesile olmak gibi bir şeydir. AKP tüm gücünü, süregelen siyasi boşluğun yeni bir siyasi yapılanma ile doldurulamamasından almaktadır. İşte bundan dolayıdır ki bu manada umut olan MHP'nin, kendi iç dinamikleri ile harekete geçen, özlem dolu, hararetli değişim talebi üzerinden esen rüzgara; devlet ve hükumet imkanları ile engel olundu. Kastettiğim engellemeler adına İşlenen günahlar, ayıplar, hileler Türk siyasi tarihinde elbette yerini alacaktır. Bugün belki bu ayıp ve günahlar yeterince irdelenip, sorgulanamıyor ancak ileriki yıllarda torunlarımıza ideal demokrasi öğretilirken bu yaşanmışlıkların tez konusu olacağı aşikar.

Rahmetli Ali Güngör'ü anlamamanın bedelini ağır ödedik; ya bundan sonra...
Rahmetli Ali Güngör'ü kendim de dahil olmak üzere zamanında anlamayıp, feryadına kulak verip, duyarlı olmayanlar bugün de benzer hatayı yaparak " MHP den hiç bir yere gidemeyiz, hiç bir oluşumda olamayız" diyerek birilerine oturdukları koltukları baki kılıp, üstelik de bedelsiz sigorta ediyorlar. 
...
Hiç kimse vazgeçilmez değildir. Merkez sağ; kendisi değil ama özellikle Türk milliyetçilerinin muhalif kanadının öncülüğünde bir oluşumun umudu ile heyecanla beklemektedirler. Bu oluşuma ulusalcı solun bile katılmaya hazır olduğunu görüyoruz.
...
Aslında referandumda Hayır oylarının tetiklenmesinde milliyetçi muhalif kanadın delikanlıca duruşunun ve mücadelesinin yarattığı sinerjinin payı büyüktür. Bundan da şunu çıkarabiliriz ki; millet, milliyetçi muhalif duruştan büyük beklenti içerisinde.
...
Türk milleti belki de ilk defa arzulanan anlamda Türk milliyetçilerine fırsat vermek için konjonktürü hazır hale getirdi ama şimdi de "Biz bir yere gidemeyiz, bir yerde olamayız" algısı pompalanıyor. Şahsen ben bu algıya teslim olmayacağım.


Erdoğan'ın politik haremine girmeyi red etmenin bedeli..
Her şeyden önce Meral Akşener'i önemli kılan ve aynı zamanda başına siyasi, ahlaki belaları açan; 7 Haziran sonrası Erdoğan'ın politik haremine katılma teklifini red etmiş olmasıdır. Teklifi red ettiği an Balgat için tehlike çanları çalmaya başladı, çünkü niyetini fark ettiler ve tutuştular. O andan itibaren kendilerince tedbirlerini alma yoluna gittiler. Erdoğan sadece Meral Hanım'a teklif götürmüşken, Balgat tam tersini yaptı; teklif bile beklemeden kendileri teklif sundular ve kabul ettirdiler.
...
Meral Hanım'ı ideolojik olarak yetersiz görüp, eleştirenlere soruyorum; ahlaki duruşu olmayanların, ideolojik duruşları olabilir mi Allah aşkına. Önce ahlak, sonra ideolojik duruş gelir. Meral Hanım, maalesef ''Kurumsal'' olarak kabul edilen ahlaksız teklifi kişisel olarak red etmiştir. İşte bu ahlaki duruş onu yüceltmiş, birilerini de korkutmuştur. İdeolojik anlamda istediğin kadar ahkam kes; ahlaksızlık her türlü inandırıcılığı ve güveni ortadan kaldırır.


Ülkücü olmanın onuru yaşamak
Siyasi tarihimizde çok partiler ve liderleri gelip geçti. Ve bu partilere, liderlerine inanmışlık, adanmışlık uğruna çok bedeller ödendi.
...
Ancak son bir yıl süresince yaşananlar bakımından siyasi tarihe; önemine binaen not düşülecek olan duruşu sergileyen ''Ülkücü Hareket''in mensubu olmanın onurunu yaşadım, yaşıyorum.
...
Liderin dayatması, devletin tehdidine rağmen doğru bildiğimizi yaptık, ''Hayır'' dedik. Sadakatımızı şahsi emelleri için siyasi ranta devşirmek isteyenlere haddini bildirdik, hayır dedik. Tüm ülküdaşlarımı tebrik ediyorum.

Çocuklarımla oy kullanmaya giderken ilk defa onlara ''Sakın ha yanlış yapmayın'' deme ihtiyacı duymadım; zira ailece ''Hayır'' demek için can atıyorduk. Hayatımda bu kadar istediğim oyu kullanmanın hazzını yaşamamıştım. O kadar özen gösterdim ki; bir balığı kılçığından ayırırcasına; özen ve itina ile bereket simgesi toprak rengine, mührü bastım
...
Evet, belki kazanamadık ama nasıl olsa er veya geç ''Matbaa Türkiye'ye gelecek, biliyorum'' öyle değil mi?
...
Lütfen not düşünüz; belki de siyasi tarihimizde ilk defa bir siyasi partinin seçmeni partisnin aldığı karara uymadı. Biz ülkücüyüz, işimizi yarım bırakmayız.

Mehmet Soral
Soralmehmet@hotmail.com

19 Nisan 2017 Çarşamba

TENCERE TAVA HUKÜMETE BAHANE

Değerli dostlar Seçim kanununda yeri olmayan, daha önce de (Sanırım 2014 yılında yapılan belediye başkanlığı seçimlerinde) benzer olayın olması nedeniyle seçimin iptal edilmiş olması ve dolayısıyla belediye başkanlığının el değiştirmesi gibi bir neticeye sebebiyet veren uygulamanın bu referandumda doğru kabul edilmesi gibi YSK'nın bariz yanlışı ortadayken; ''Tencere-Tava'' eylemine kalkışmanın hiç bir manası yoktur.
...
Lütfen; çok güzel başlayan gezi eylemlerini hatırlayalım. Kominist, müslüman gençliğin kucaklaşması; sosyalist gençlerin halka oluşturarak ''İslamcı sol gençlik'' diye kendilerini tanımlayan gençleri polis jopundan korumaya alarak cuma namazı kılmalarına yardımcı olmaları gibi centilmenlik örneği; sağ parmakların bozkurt, sol parmakların zafer işareti yapması; türbanlı genç bir kızın ''Haklıyız, kazanacağız'' pankartını taşıması; güvenlik görevlilerine baklava dağıtan devrimci gençler ve daha bir çok güzelliklerle devam eden eylemler...Bir gün sabaha karşı belediye zabıtalarının eylemci çadırlarını ateşe vermesi ve elbette sotada yatan emperyal güçlerin devreye girmesi ile tamamen doğal reflekslerle ortaya çıkan duyguların birleşkesi ''Milli koalisyon'' katledildi ve maalesef daha sonra iktidarın çok güzel kullanıp, suistmal edebileceği emtia haline dönüştürüldü. Sonra ne oldu; çadırların ateşe verilmesi ile yeterli tahrik sağlanamayınca kendilerinin de itiraf ettikleri meşhur ''Kabataş Yalanı'' ve ''Camide içki içilmesi'' senaryoları devreye sokuldu. Niçin; çünkü İslamcı gençlik ile solcu gençlik arasında oluşan sinerji ancak böyle dağıtılabilinirdi.
...
O gün hükümet edenleri korkutan; emperyal güçlerin ''Gezi inisiyatifini'' ele geçirme ihtimali değil; doğal refleksle, kendiliğinden oluşan ''Milli koalisyon'' ve tepkisinin gelişip, büyüyerek ülke sathına yayılacağı endişesiydi. Bugün de benzer şeyler oluyor veya olması isteniyor. Hayır cephesinde oluşan ''Milli koalisyon'' görülüyor ki ciddi bir muhalefet oluşturacak, iktidarı sürekli takip edip, sorgulayacaktır. Anayasal düzenlemelerle ortadan kaldırılan denetim mekanizmasının yerini pekala ''Milli koalisyon''un alabileceği endişesi hükümet ve yeni sistem için ciddi bir sıkıntı oluşturuyor.
...
Bakın, sizlere bir şey söyleyeyim mi; minareyi çalan, kılıfını uydurur. İktidar ve güç sahipleri ailelerinin her türlü güvencesini sağlayarak, senin benim hepimizin çocuklarının heyecan ve delikanlılıkları üzerinden nemelanmak isteyebilirler. Buna fırsat vermeyelim. 15 Temmuz gecesi köprüde kaç tane sermaye, siyasi veya iktidar mensuplarının çocukları vardı. Onun bunun nerde olduğunu sorgulayanlar, hiç kendi çocuklarının nerede olduğunu söylüyorlar mı; elbette hayır.
...
Şunu çok iyi bilelim ki, ''Hayır cephesinden oluşan milli koalisyon'' hükümet açısından ne kadar ciddiye alınıyorsa; aynı şekilde emperyal güçler trafından da aynı şekilde ciddiye alınıp, takip edilmektedir. Dolayısıyla çocuklarımıza sahip çıkalım; yapıldıysa bir hata, bedelini yapanlar ödesin.
...
Tencere tava hükümet için bahane olmasın diyoruz.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

BeğenDaha fazla ifade göster
Yorum Yap

17 Nisan 2017 Pazartesi

HAYIR CEPHESİNDE BÜTÜNLEŞEN TÜRK MİLLİYETÇİLERİ

Artık Devlet Bahçeli ve Balgat seçimini yapmışlardır. Durum şunu gösteriyor ki; bugün itibariyle devreye girmiş olan ''Başkanlık Sistemi''nin doğal yapısı gereği iki partili sistemde ''Hayır'' da bütünleşen Türk milliyetçilerinin ileriye dönük programları ile Balgat'ın programları hiçbir zaman fikir, eylem ve düşünce bazında örtüşmeleri, yan yana gelmeleri mümkün olmayacaktır. 
 ...
''Evet cephesinde bütünleşmiş Türk milliyetçileri'' 3 Kasım 2019 seçimleri süreci de dahil olmak üzere kendisine bağlılık konusunda sadakatlerinden taviz vermedikleri liderleri ile beraber MHP'ye üye, AKP'ye destek mahiyetinde entegre süreçleri devam edecektir.
... 
 ''Hayır cephesinde bütünleşen Türk milliyetçileri'' ise; iğdiş edilmiş, heyecanları tükenmiş, iddiaları bitmiş; sümsük ve sünepe bir yapılanmanın yarattığı bıkkınlık, kaybediş dolaysıyla; bütün bunların yarattığı travmayı savuşturmak ve aynı zamanda öcünü de almanın heyecanı ile yarınlarımıza umut olmak adına yeni bir misyon edinip, vizyon belirleyerek siyasi arenada kendilerini konumlandırmalıdırlar. Yeni deyimle milli düşünen; dini, mezhebi ve her türlü inancı ne olursa olsun herkese ''Konum atmalıdırlar''
...
Şu kesin ki; ne pahasına olursa olsun 2019 Kasım seçimlerine kadar Sayın Bahçeli ve Balgat yönetiminin iradesindeki MHP; içi boşaltılsa bile dıştan suni destek ile ayakta tutulacaklardır. Erdoğan, siyasi hayatına kendi isteği ile son noktayı koymadığı sürece Devlet Bahçeli ve MHP'nin Türk siyasetindeki yeri değişmeyecektir. 
...
MHP'nin marka değeri çok yıpratıldı. Yıllarca en kaliteli ve güvenilir mamul üreten bir fabrikanın ürünü hakkında şaibeler oluşturulup, algı yaratılmasında olduğu gibi; MHP de böyle bir süreç içine sokulmuştur. İşte biz bu duruma marka kirlenmesi diyoruz. Siz istediğiniz kadar fabrikanızı yenileyin, ürün hakkında çıkan şaibeyi ortadan kaldıramazsınız. Yapılacak tek şey var; ya fabrika başka yere, başka isim altında taşınacak veya o ürünü üretmekten vaz geçeceksiniz. 
...
Maalesef bu partinin yirmi yıldır kaderinde bir numaralı inisiyatif sahibi olan Devlet Bahçeli, MHP'nin hiç bir zaman iktidar olamayacağı algısını Türk toplumunun kafasına yerleştirdi. Aynı zamanda şunu da yerleştirdi ki; ''Hükumetler MHP'nin siyasi desteğinden hiç bir zaman mahrum kalmazlar''. Dolayısıyla vatandaşın gönlü MHP de olsa bile seçim esnasında oyunu kendince iktidara en yakın gördüğü partiye veriyor. Bu algıların MHP üzerinden atılması için gösterilen her türlü alternatif çabalara devlet, hükumet ve Balgat işbirliği ile engel olundu; 2019 seçimleri de yaşanana kadar da olunacaktır. Lütfen, Türk milliyetçileri bunun notunu her gün hatırlayabilecekleri şekilde bir yerlere not almalıdırlar. Çünkü varsa ki var; ''Üst akıl'' dedikleri şey biliyordu ki MHP yönetiminin değişmesi durumunda Erdoğan'ın Başkanlık sistemi hayalleri, 2019 seçimleri ve 2023 vaatleri tutmayacak, alt üst olacaktı. Bunun içindir ki ne yapıp, edip MHP Olağanüstü kongresini yaptırmadılar.
...
Dolayısıyla; lafı evelemeye, gevelemeye gerek yoktur. Hayır cephesinde bütünleşen Türk milliyetçilerinin kanaat önderleri ne yapıp, edip aralarında uzlaşarak; milli düşünen diğer siyasal kesimlerden insanları ve yıllardan beridir her sene kurultay yapmasına rağmen bir türlü lider çıkaramayan CHP'nin ''Ulusalcılar'' dediğimiz gayri memnun kesimini de yanlarına alarak Türk siyasetine soluk aldıracak, rahatlatacak ve alternatif olabilecek bir yapılanmayı sağlamak durumundadırlar. 
...
Sakın ha sakın, MHP Olağanüstü Kurultayla ilgili süren mahkemelerin hak, hukuk, adaletin tecelli etmesi ile neticeleneceğini bekleyerek zaman kaybedilmemelidir; beklemek beyhudedir. Bütün kurgular Sayın Erdoğan'ın 2019 seçimlerinden de zaferle çıkması üzerinedir. Büyük Ortadoğu Projesi(BOP) henüz sonlandırılmamış olup, Sayın Erdoğan da hala ''Ben artık Büyük Ortadoğu Projesi Eş başkanı değilim'' dememiştir. 
...
Hep bahsedilen; Lozan'ın yüzüncü yıl dönümüne denk getirilmek istenen bir sürecin varlığından söz etmek mümkün olabilirmi sizce. Neden olmasın değil mi?
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

8 Nisan 2017 Cumartesi

MESELA DEDİK; OLUR YA...

Öyle ya; olur mu olur. Ülkemizde muhtar bile olamaz denilen insan Cumhurbaşkanı olduğuna göre.
...
Diyelim ki referandumda ''Evet''çıktı. 
Sene 2019 3 Kasım. Cumhurbaşkanı adayları açıklanıyor. Meral Akşener Hanımı; benimki de dahil olmak üzere 100,000 imzayı toplayıp, bağımsız Cumhurbaşkanı adayı gösterdik. Buna bir de CHP'nin aday çıkarmayıp; Saadet Partisi, Büyük Birlik, Demokrat Parti ve diğerlerinin Meral Hanım'ı desteklediklerini düşünelim.

...
Ve seçimler oluyor, bir de bakıyoruz ki Meral Akşener; hadi diyelim birinci turda değil ama ikinci turda Cumhurbaşkanı seçiliyor. AKP de 300 vekilin altında ama birinci parti olarak meclise giriyor.
...
Sonra Meral Hanım oturup bakanlar kurulunu belirliyor. İlaç niyetine bile olsa aynen bugün AKP'nin yaptığı gibi bir tek AKP'liye bile görev vermiyor. Cumhurbaşkanı yardımcılarını atıyor. Emniyet müdürlerinin, valilerin, kaymakamların hepisini değiştiriyor. Yök başkanı ve üyelerini, rektörleri değiştiriyor. Görev süresi dolmuş olan yüksek yargı mensuplarının yerine yenilerini atıyor. Bu arada devletin bekası deyip, sistem değişikliğine gidenler; seçimlerin 2019 yapılmasını ama HSYK yapısındaki değişikliğin hemen referandumun akabinde uygulamaya konulmasının altında yatan gerçek; işte yukarıda izah ettiğim ihtimalin gerçekleşmesi durumunda anaysa mahkemesine referandum sonrası atanmmış olan hakimlerin hala görev süreçlerinin 2019 3 Kasım tarihinde de devam ediyor olmalarını sağlamak; dolayısyla yeni seçilen Cumhurbaşkanının hesap sorabilme gücünü kırmaktır. Hesaaplar çok inceden anlayacağınız.
...
Böyle bir durumda AKP birinci parti olsa bile; tek kazançları benim de bir vesile ile menüsünden çok lezzetli yemek yediğim; TBMM resturanından üç öğün ucuz yemek yeme şansını elde etmiş olacaklardır.
...
Değerli dostlar şu bilelim ki; kafa kafaya veren iki kafadar ülkemizi bir belirsizliğe doğru götürmek istiyorlar. Yukarıda anlatmaya çalıştığım kilitlenme halini çözecek bir çözüm pratikte gözükmüyor. Belki bunu en güzel ifada eden de meşhur ''Kabataş Yalanı Kahramanı Elif Çakir''dır. Bir köşe yazısında; ''Bu sistem işlemez. Sadece Tayyip Erdoğan'a bu yetkileri veren, beş sene yürürlükte kalabilecek bir değişikliğe gidilsin'' demişti. Aslında yapılmak istenen de budur.
Yani demem o ki; devletin bekası bahane; koltuklar şahane...?
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com