28 Mart 2018 Çarşamba

AHMET HAKAN BUNU ÇIKTIĞI YERE GİRMEK İÇİN YAPIYOR

Ahmet Hakan "Satıldığı" yeni patronuna yaranmak için Meral Hanım'ın "Siz İsmet Paşa'ya rahmet okutuyorsunuz" sözünü güya eleştiriyor.
... 
Ahmet Hakan, İsmet Paşa'ya hakaret eden yok. Olmadığını, yine sana bizzat İnkilap Tarihi bölümünde ders vermiş Meral Hanım anlatabilir.
...
Söylemek istenen şu; yine bir zamanlar Türkiye'de henüz demokrasiye geçiş çabaları sürerken yaşanmış olan, rahmetli İsmet İnönü dönemindeki "Açık oy, gizli tasnif" uygulamasına atıf yapılarak, bugün demokrasimize ve seçim sistemine yapılan zulme dikkat çekilmiştir.
...
Ha, şunu da söyleyelim; eğer Meral Hanım'ı hatalı görüp, yermek için yıllardır sövdüğünüz İsmet Paşa'ya artık sövmekten vaz geçip, övecekseniz merak etmeyin Meral Hanım bunada katlanır.
...
Meral Hanım üniversitede yıllarca İnkilap tarihini ve elbette İsmet Paşa'yı da anlattı. Eğer akademisyenliğe devam edecek olsa; İsmet Paşa'nın Recep Tayyip Erdoğan gibi narsist duygularla hareket etmiş olsaydı, Suriye bataklığında olduğu gibi ikinci dünya savaşının baş aktörü olurduk ancak bugünleri de görmemizin mümkün olmayacağını anlatmaya devam edecektir.
...
Elbette siyasette leş kargalarının didiştiği, sırtlan ittifakı oluşturup, aslanların önünden kırıntı kapma telaşında olanların varlığını bilmesi gereken Meral Abla, İnönü'ye atfen o cümleyi keşke kullanmasaydı.
...
Ancak, yıllarca iki istiklal savaşı kahramanını "İki ayyaş" ifadesi ile aşağılayanlar; 10 kasımda ağıtlar yakıp, milli bayramlarda hastalanmaktan vaz geçtiklerinde nasıl ki Atatürkçü olamıyorlarsa; Meral Hanım'ın da zamanın ruhuna uygun yaptığı bu kıyaslama da hiç bir zaman onun, T. C Devleti'nin cumhuriyet değer ve kazanımlarına bağlı ve bunlara inanmış ve adanmışlığın hem dersini hem de kavgasını veren Meral Hanım'ın itibarına halel getirmez.
...
Ahmet Hakan muhtemelen kovulacak, Cem "Cücük" denen adam kovulacaklar arasında onun da ismini saydı. Şimdi can havliyle yeni patronun ipine sarılma refleksi ile yazmış olduğu bir yazı ile kimleri etkilemeyi düşünmüş olabilir ki; CHP seçmenini mi, muhtemelen. Ancak Türkiye de en rasyonel düşünen seçmen CHP seçmenidir. Bunun en güzel örneğini, MHP'ye uçkur suikastı yapılıp, baraj altında bırakılması istendiğinde CHP seçmeni MHP'ye oy vererek buna mani olmak istemiştir. Dolayısıyla, rasyonel düşünen CHP seçmeni Meral Hanım'ın malum kıyaslaması nedeniyle kendisine küsmeyeceği gibi, aksine bunun üzerinden yıpratma kampanyası düzenleyenlere inat daha da sahipleneceklerdir. CHP seçmeni algılarla değil, akılla hareket ettiklerindendir; rasyonel oluşları.
...
Zavallı Ahmet Hakan; yıllarca liboşluğa kabulünün mücadelesini, şimdi de çıktığı yere dönmenin kavgasını verecek.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

UYSAL KUZU-KONTROL EDİLMEYEN OĞLAK

Size bir şey söyleyeyim mi değerli dostlar;
-"Keşke Yunan galip gelseydi" diyen püsküllü meptezelin, hastahanede ziyaret edilip, sağlığının devletimiz tarafından takibe alınması;
- İstiklal marşının bestesinin gündeme alınıp, yeni bir bestenin yapılması düşüncesi;
-İslam'ın güncellenmesinin gerekliliği;
gibi çıkışlar tamamen ve tamamen toplumun tepkisini, psikolojisini anlama, not alma ve elde edilen sonuçlara göre ajandalarında yazılı gizli projenin devamının uygulanabilirliğini test etmektir.
...
Mesela bu çıkışlardan sonra proje sahiplerinin çıkarabilecekleri muhtemel sonuçlar şöyle olmalı.
"Keşke Yunan galip gelseydi" diyen Püsküllü müptezelin ziyaret edilmesinden dolayı MHP kurumsal kimliği hiç rahatsız olmadığına göre; cumhur ittifakının temeli iyice sağlamlaştırılmış olup, her halükarda devam edecek demektir.
"İslam güncellenmeli" denilmesine rağmen, siyasal İslamcılar hiç tepki göstermediler. Oysa iktidarda başkaları olsaydı şimdi Beyazıt Meydanı'nda "Kuran'a uzanan eller kırılsın" sloganı atılıyor olurdu ama öyle bir şey olmadı.
...
Dolayısıyla, Erdoğan bu durumda şunu anlamış olacaktır; siyasi geleneklerinde ani, hatta absürt bir söylem değişikliğine gidilse bile kendi seçmeninin bunun nedenini sorgulamadığı; sadakatı kesintisiz devam etmektedir.
"İstiklal marşının bestesinin değiştirilmesi" meselesine gelince; gösterilen tepkiler karşısında buradan da çıkaracakları sonuç; en azından bugün için anayasanın ilk dört maddesi üzerinde operasyonun yapılmasının mümkün olamayacağını anlamış durumdalar.
...
Ben şuna kesinlikle inanıyorum ki; 2002'den beridir uygulana gelen BOP projesi kesintisiz devam etmektedir. 2002 de nasıl ki Devlet Bahçeli istifa edip, sonra Tansu Çiler ve Mesut Yılmaz'ın da istifasını sağlayıp, tekrar istifasını geri alıp, sonra siyasi arenayı AKP'nin kurulması için müsait hale getirdiyse; bugün de bütün ülkücü camianın vicdani kararına rağmen sistem değişikliğini millete dayatıp, peşinden de Cumhur ittifakının kesintisiz devam ettirilmesi kararlılığın arkasında aynı mantık ve düşünce vardır.
Afrin Oprasyonu ve devamında vuku bulacak gelişmelerden sonra Suriye ve Kuzey Irak sınırlarımız boyunca kontrolümüze verilecek olan sözde hakim olacağımız bölge; iç kamuoyuna bu durum fetih ruhu üzerinden anlatılacak ve tabi ki kabul ettirilecek ama ilerleyen yıllarda kurulacak olan Bağımsız Kürdistan'ın temellerini kendi ellerimizle attığımızın farkında olamayacağız. Zaten muhterem geçmiş yıllardaki bir konuşmasında diyor ki; ''Osmanlıya gittikleri zaman Doğu-Güneydoğunun Kürdistan eyaleti olduğunu görecekler, Doğu Karadenize gittikleri zaman Lazistan eyaleti olduğunu görecekler'' diyor. Şimdi bu ifadeleri kullananın birisinin hala ülkemizde tek adamlı yönetme iradesine sahip, yönetim sistemi de dahil olmak üzre değişim ve dönüşümün başında ana aktörse; benim bundan sonraki süreçler için aklıma gelecek olanın ülkemin bölünebileceği endişesi olmayıp da ne olacaktır.
...
Ancak, ne var ki ülkücüler; belki de yirmi yıldır azar azar üzerilerine enjekte edilen fikri, zikri ve eylemsel tepkisizliği kırarak adına İYİ PARTİ dediğimiz bir proje geliştirdi ve bu projeye katkısı olabilecek vatan sathında, vatanseverlik paydasında birleşen herkesi de dahil etmiştir.
...
Dolayısıyla, en azından kendi nefsim için ifade etmek isterim ki İYİ PARTİ projesi; pişmanlıklarımın kefareti ve en azından şu anda bile benim oyum ile seçilmiş olup da; her fırsatta bana küfür eden müptezel şişkoya gerekli cevabımı vermek için bir fırsattır. Millet şans verirse, kendisi için de bir fırsat olacaktır.
...
Çocukluğum aklıma geldi; kuzuları gütmek ne de güzeldi amma ve lakin; o oğlaklar var ya; hep isyanlardaydılar. Oysa ki oğlaklar olmasaydı, kuzular ağacın gölgesinde yatmaya devam edeceklerdi. Ne garip değil mi; güttüğüm oğlaklar şimdi isyanım için ilham kaynağım oldular. 
soralmehmet@hotmail.com

TEK ADAMLIĞA KARŞI KAVGASI OLMAYANIN ADAYLIĞI DA OLAMAZ

Abdullah Gül'ü siyasetteki sinsiliğin sembolü olarak görüyorum. Siyasetle çok ilgileniyor, yakından takip ediyor olmasına rağmen etmiyormuş gibi yapıyor. Sürekli başkalarının kavgasını takip edip, aslanın avını yere yatırmasını bekleyen bir başka yırtıcı misali; olup, bitenleri izliyor, fırsatını bulunduğu an da; devreye girerek, nimete ortak olma stratejisi güdüyor. Kanaatim o ki; Abdullah Gül için istediği ortam henüz oluşmadı. Bu arada ''Milli Görüş'' geleneğinden gelmiş olup da; bir şekilde AKP'nin kurulması ve iktidarı döneminde inisiyatif sahibi olmuş her kim olursa olsun Erdoğan'nın karşısına rakip olarak çıktığı an troller tarafından Fetö ile irtibatlandırılacakları aşikardır; Abdullah Gül bunun da farkında.
...
İlhan Kesici'ye gelince; takdir ettiğim, kendisini iyi yetiştirmiş, öz güven sahibi, entelektüel birisidir. Türk milletinin her kesiminin şu veya bu şekilde doğru ve dürüst kişiliği üzerine; isminde mutabık kalınan bir isimdir. 
...
Ancak İlhan Kesici; özellikle 15 Temmuz sonrası sapla samanı karıştıran; Fetö ile mücadeleyi yapacağım derken; evdeki bütün yatak döşeği; dolabı, sandığı tüm eşyayı yele bir eden; arsızı, hırsızı, namussuzu bulacağım derken girilmedik ev, dağıtılmayan mekan bırakmayan; adeta kendi itirafı ile 15 Temmuzu ''Allah'ın bir lütfu'' gören Erdoğan ve hükumetinin, Türk milleti ve devletine yaşattığı ve yaşatmaya davam ettiği süreç boyunca; Sayın İlhan Kesici ne yapmıştır sormak isterim. 
Elbette Erdoğan doğru şeyler yaptı demiyor ama yaptığı yanlışlar karşısında da; isyanım var deyip, yüreği yanmışcasına, demokratça bir çıkışına da şahit olamadık maalesef.
...
Özellikle son yıllarda demokrasi adına verilen mücadelede bedel ödemeyi göze alamamış insanların; ''Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter Sistem''e dönme mücadelesinin cumhurbaşkanı adayı olamazlar. ''Demokrasi kavgası veren'' dendiğinde ilk aklıma gelen; sesi gür çıkan, demokrat insandır; İlhan Kesici böyle birisi mi; hayır.
...
İlhan Kesici, yönetimde istikrarı sağlanmış; diyelim ki Parlamenter sisteme geri dönülmüş bir Türkiye'de mükemmel bir teknokrat olarak çok güzel hizmetlerde bulunabilecek bir isimdir ancak Parlamenter Demokrasiye geçmek için verilecek kavgada sesini gür çıkarabilecek bir isim değildir. Evet, çok değerli bir insan ama yapısında ''Kızmak'' olmayan, hep ''Gülücükler'' dağıtan bir insan olarak; verilmekte olan demokrasi mücadelesinde en azından bana pek güven vermiyor; yani başarılı olamaz. Öte yandan demokrasi kavgasını kazandığımızda varlığına en çok ihtiyaç duyulacak da bir isimdir.
...
Dolayısıyla, Meral Akşener gerek MHP içinde verdiği parti içi mücadelesinde, gerekse kendisini 15 Temmuz vakıasına monte etmek üzere kurulan kumpaslar karşısında; hükumetten ve yancılarından destek alarak bu tezgahları kuran namussuz ve şerefsizlere karşı onur savaşını verirken; aynı süreçte ülkemizde yapılmak istenen sistem değişikliğine itiraz edip, inisiyatifini ortaya koyup, kitlelerin organize olmasını sağlayıp, demokrasi kavgasını sürdürmüş ve hala da devam ettiren birisidir. 
...
Erkek egemen toplumda bir kadınının "İtiraz ediyorum, benim de söyleyeceklerim var'' dedi diye onu susturmak, etkisizleştirmek için ilk önce namusu üzerinden; olmayınca 15 Temmuza monte etme üzerinden; olmayınca partisinden ihraç etme üzere; olmayınca kuracağı partinin kurulmasına mani olmak üzere; olmayınca TV'lere talimat verilerek ''Bu kadını konuşturmayacaksınız'' denilerek pasifize edilip, teslim alınmak istenmiş ama teslim olmamıştır. Yani kadıncağızın verdiği bir kavga var ve bu kavga sadece şahsını değil, hepimizi ilgilendiriyor. 
...
Dolayısıyla Erdoğan karşısında ikinci turda başarılı olacağına inandığım ve yukarıda ifade etmeye çalıştığım gibi vermiş olduğu mücadele nedeniyle hak eden de, hakkını veren de Meral Hanım dır.
...
Umarım CHP sürekli olarak Erdoğan ve trollerinin "CHP kendi adayını açıklamalı, niye açıklamıyor, geç kaldı, neden Kılıçtaroğlu kendisi aday olmuyor" gibi tahriklerine gelmez; aday çıkarır ama ikinci turda Erdoğan karşına Meral Hanım'ın çıkmasını sağlayacak "Düşük profilli" bir aday çıkarır. Bu konuda verecekleri kararı mümkün olduğunca geç açıklamalıdır ki; Meral Hanım Erdoğan karşındaki tek aday olma konumunu koruyup, çalışmalarını sürdürebilsin.
... 
İlhan Kesici CHP adına en makul aday olup, alınabilecek en çok oyu alabilir ancak buna mukabil, Erdoğan karşısında kazanabilecek en güçlü aday da Meral Akşener dir. Bundan dolayıdır ki Erdoğan ve trollerinin en çok istedikleri Kılıçtaroğlu'nun aday olmasıdır. Kılıçtaroğlu bunun şuurunda ve aday olmayacaktır diye düşünüyorum. 
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

25 Mart 2018 Pazar

GÜNDEME DAİR

Türkiyeyi yönetecek kişilerin iyi bir okuyucu olmaları gerekir 
Artık Türkiyeyi duydukları, dinledikleri ile değil okudukları ile yönetenlere itibar edip, peşlerinden gitmemiz lazım. Duyulanlar test edilmediği sürece belge değildir ama okunanların bizatihi kendisi belgedir. 
...
Duydukları ile hareket eden her zaman kandırılmaya teşnedir ama okudukları ile hareket eden yanılsa bile; "Yanılmışım" dediğinde bir masumiyetin olduğunu aklımızdan geçirebiliriz.
...
"Kandırıldım" denildiğinde; belli ki muhatabı ile kendisi arasında bir pazarlık söz konusu olmuş ve kandırılmıştır. 
...
"Yanılmışım" itirafında asalet, "Kandırıldım" itirafında acizlik söz konusu.
...
Dinlemeyi önemseyen (Nakilci) önemli bir ismi Afganistan'daki mücahitlerin lideri Hikmetyar'ın dizi dibinde, "Dinleme" pozisyonunda görünce zihnimden geçenleri sizlerle paylaşmak istedim. 


Afrin başarısı AKP'nin değil, Türk Ordu'sunun şahsında Türk milletine aittir
Muhterem kendi partisinin kongresinde diyor ki; "Artık metal yorgunluğu bitmiştir, Afrin zaferi ile yeni bir döneme giriyoruz"
...
Biz boşuna mı diyoruz; "Adeta Türkiye Cumhuriyeti AKP devletine, Türk Ordusu da AKP ordusuna dönüştürülmek isteniyor" diye.
...
Oslo'da PKK ile görüşen devletti; Afrin'de zafer kazanan ise AKP oluyor öyle mi

....
Sayın Bahçeli, tamam; diyelim ki doğruluğundan emin olduğun gerekçelerinle ittifak yaptın; be kardeşim, arada sırada ortağına de ki "Yaptığın yemeklerde tuzu fazla kaçırıyorsun"
...
Söz kesmeye giden damat hali; sevgi, sorgulaması yapılmadan bağımlılığa dönüşünce, elbette tuzlu kahveyi zorlanmadan içmeyi göze almak gibi bir durum. "Bu ne sevgi ah...
...
Muhterem resmen, sanki AKP'deki metal yorgunluğunu atmak için Afrin operasyonu yapılmış gibi esip, gürlüyor.
...
Elbette işin aslı böyle değil ama yere düşen adam misali "Madem ki yere düştüm, bari kalkarken bir avuç toprak alayım" dercesine Afrin Operasyonunu siyasi bir fırsata dönüştürmek tek kelime ile ayıptır, günahtır. Daha da çok şey söylenebilir ama biz sorumluluğumuzun farkındayız.
...
Sayın Bahçeli madem ki sorumluluk aldın, vebale de ortaksın; ne demelisin "Bu da ne demek oluyor beyefendi; Türk Ordusu'nun başarısını siyasi hanenize maal edemezsiniz"
...
Nasıl bir Türk milliyetçisiniz ki; yeni bir istiklal marşı isteniyor çıt yok, "Keşke Yunan galip gelseydi" diyen Püsküllü, ittifakın büyük ortağı tarafından ziyaret ediliyor çıt yok, Afrin zaferi ile AKP'deki metal yorgunluğu bitirdik deniyor, çıt yok.
...
Ama ülkücü birisi seni ve konumunu sorguladığı zaman kükreyen aslana dönüyorsun; tüm aşağılayıcı sıfatları kastettiklerinin üzerine boca ediyorsun. Senin gücün ülkücülere mi yetiyor? 


Ana rahmine düşülen günün kutlaması mı olur.
Kendi evladının dahi ana rahmine ne zaman düştüğünü bilmeyen be adam; hangi akıl, fikir ile sözde "Regaip Kandili"ni Peygamber Efendimiz'in ana rahmine düştüğü gece diye kutlarsın. Aynı zamanda haremlik, selamlık yaşarsın; o senin bileceğin iş de; hiç utanmaz mısınız; Peygamber Efendimiz'in anasının rahmini ağzınızda dolandırmaya
...
Çünkü bunların inançları imandan değil, din adına uydurulan ritüelleri bilmek ve onları sorgulamadan kabul edip, tatbik etmektir.
...
Bu adamlarda bir Müslüman'da olması gereken akıldan zerre kadarı olsa dahi derler ki; "Ulan Peygamber efendimiz durup dururken, anasının rahmine ne zaman düştüğünün niçin bilinmesini istesin ki". Dolayısıyla, "Böyle bir gecenin olması da; kutlanması da saçmadır" deyip, bu saçma geleneğe son vermeleri gerekmez mi. Aksine, bizatihi Diyanet işleri Başkanlığı bu yanlış inanç ve uygulama üzerine programlar yapmaya devam ediyor.
...
Haydi, yüreğiniz yetiyorsa camilerde özel "Tasavvuf ve tefekkür" günleri veya geceleri düzenleyin de görelim. Bunu hiç bir zaman yapmayı düşünmeyeceksniz; zira en korktuğuz husus insanların "Niçin inanıp, iman ettiklerini" öğrenecek olmalarıdır.
...
Önce sıkı sıkıya tutunduğu dalda küçücük bir tomurcuk iken; sonra dik başlı, yeşil endamı ile kor halindeki güneşe meydan okuyan ve aynı zamanda altında bir başka canlıya, mesela insana gölgesi ile mesken olan ve maalesef bir süre sonra da; sararıp, dermanı kesilip, sıkı sıkıya tutunduğu dalı bırakıp; bir rüzgarın savurması ile meçhule doğru yol alan yaprağın öyküsü anlatılacak olsa; iman etmenin temelindeki aklın; dolayısıyla tefekkür ve tasavvufun olduğu gerçeği ortaya çıktığında ne olacak; adeta bir çığır açılacak ve toplum bilinçli Müslümanlardan oluşacak.
...
Sanırım bugün devletimizi yöneten zihniyete bir fırsat daha verilecek olursa; bu millete dalından yere düşen yaprağın serüvenini değil; Hz. Peygamber'in ana rahmine düştüğü gün de; başka uydurulmuş gün ve geceler de konuşulmaya, dolayısıyla dinimize de zarar vermeye devam edeceklerdir. Çünkü "Türkiye ortalaması bu algı düzeyi"ni yönetmek iktidar sahiplerinin hem işine, hem de kolayına geliyor. 


Saadet Partisi kişilikli duruşu ile AKP tarafından kirletilmiş ''Milli Görüş''ü temize çıkarmaya çalışıyor
Saadet Partisi Genel Başkanı Karamollaoğlu diyor ki; "Ben Müslümanım, İslamcı değilim" 
... 
Müslüman; İslam dinine inanmış, iman etmiş kişidir. "Siyasal İslamcı" veya "İslamcı" diye tanımlananlar ise; çıkarları için "Dinimizi kullanan" tüccarlardır. 
... 
Özelikle Karamollaoğlu'un bu ifadeyi kullanmış olması; belki de 15 Temmuz sonrası elde edilen en büyük kazanımdır. Kendi içlerinden çıkan öncü bir kadronun AKP çatısı altında 16 yıldır sergilemiş oldukları görüntüye binaen; yaşananlardan çıkarmış oldukları çok ciddi bir güncellemedir. Çünkü genelde milli görüş geleneğinden gelen insanlar "Siyasal İslam'a" veya " İslamcılığa" bu kadar net karşı bir duruşu sergilemekten imtina ediyorlardı.
...
Sayın Karamollaoğlu elbette batı standartlarında eğitim görmüş bir aydın olmasına rağmen, niçin geçmişte bu kadar net tavır ortaya koymayı düşünmemişti. Çünkü şunu çok iyi biliyorlardı ki; "Türkiye ortalama algı düzeyi" yapacakları itirafı veya güncellemeyi anlayamayacak, dolayısıyla "İslamcı değilim" ifadesini kullanma riskine girmeyi hiç bir zaman düşünmemişlerdir.
....
Saadet Partisi, sergilediği duruşu ve "İslamcı değiliz" tavrı ile AKP'nin şahsında, kirletilmiş "Milli Görüş" geleneğini temize çıkarma gayretindedir. Bu gayretini sadece muhafazakar kesim değil, sol kesim de takdir ederek takip etmektedir. Saadet Partisinin yarattığı algı AKP ve trollerini irite ettiği gibi saygı duyanı da artıyor. Dolayısıyla Saadet partisi tahmin edilenin çok üstünde kendini toparladığı görülecektir.


Doğan Holding medyadan çekiliyor, hisselerini Erdoğan Demirören'e devrediyor
Bir zamanlar Doğan Holding çalışanıydım. AKP 2002 de iktidara gelmiş ancak muktedir olabilmesi için başta basın ve medya olmak üzere çeşitli alanlara hakim olması gerekiyordu. Güçlü muhalif medyaya göz dağı vermesi gerekiyordu ve buna da ilk önce Doğan'ın Holding'den başladı. 
...
Bir sabah duyduk ki Holding'e büyük ceza kesilmiş ve kesilen cezanın miktarını Holding'in tamamı+Aydın'ın Bey'in ceketi bile karşılamıyordu. 
...
Elbette itiraz davaları açıldı, kısmı aflar falan filan derken; sanırım bu davalar Demoklasi'nin kılıcı gibi sürekli olarak Doğan Holding üzerinde sallandı. Aydın Doğan bu tehditten kurtulmak için Vatan Gazetesi, Milliyet Gazetesi gibi gazetelerini yandaş gruba sattı; yandaş gruptan Abdülkadir Sevi gibi isimleri amiral konumunda olan Hürriyet Gazetesi'ne transfer etti ama bütün bunların hiçbirisi Erdoğan'ı ve AKP'yi tatmin etmedi.
...
Muhtemelen Aydın Doğan'ın dayanma gücü kalmadı ve kalan medya gücünü de yandaş gruba satmış durumda. Bu satış nedeniyle Aydın Doğan'ın yapmış olduğu basın açıklaması en mantıklı, en makul açıklama olup; gerçek nedenleri dile getirmesi elbette mümkün değil.
...
Aydın Doğan her siyasi görüşten insanlara özellikle gazete, dergi ve TV'lerinde yer verdi, ekmek yedirdi ama her ne hikmetse hiç bir zaman ülkücü bir yazar, çizer veya sanatçıya bu fırsatı tanımadı. "Yetmez ama evetciller" Doğan medyasında karargah kurmuşlardı. Üzerindeki ablukadan kurtulmak için sürekli hükumete yaranma çabası içinde olduysa da nihayetinde teslim olmak zorunda kaldı. 15 Temmuz gecesi Cumhurbaşkanına canlı yayın bağlantısı imkanının sağlanması bile yeterli olmadı. Şimdi aşağı yukarı tüm basın yandaş hale getirildi. Öyle sanıyorum ki sıra geldi sosyal medyaya.
...
Dün de belirttiğim gibi bütün bu gelişmelerin temelinde AKP ve Erdoğan'ın "Bütün güç bizim elimizde, yapabileceğiniz hiç bir şey yok" algısını yaratmaktır ancak bizlerin inanmışlığımız ve adanmışlığımız yanında hiç bir anlam ifade etmiyor.
...
Bu arada Aydın Doğan'ın medya gücünden gelen öz güveni ile özellikle Mesut Yılmaz'ı başbakan olduğu dönemde meşhur pijamalı karşılamasını; 28 Şubat sürecinde Fransız Bordo şarapları tutkunu, hala karısına aşık genel yayın yönetmenine attırdığı başlıkları; ve bu başlıkların muhafazakar kesimi olabildiğince tahrik ettiğini; yansımasının da AKP'ye büyük bir destek şeklinde tecelli ettiğini de unutmayalım.
Demem o ki; Aydın Doğan çok da masum değil.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

24 Mart 2018 Cumartesi

AKLIMDAAN GEÇENLER

Efendim "Ben Bahçeli'den ne istiyormuşum"
Ülkemin gündemini belirleme inisiyatifine öyle veya böyle; bir şekilde sahip olan insanlar yine öyle de desek, böyle de desek önemlidirler.
... 
Dolayısıyla, önemlerine binaen eğer her tutum ve davranışları benim, ailemin, hatta torunlarımın geleceğini ilgilendiriyorsa; Sayın Bahçeli'den çok şey istemek de, çok şey sormak da en doğal hakkımdır.
...
Mesela geçenlerde bir soru sordum hala tık yok. Ne demiştik; "Sayın Bahçeli; Suudi Arabistan devleti, insan tipi verilen, program yüklü robota vatandaşlık hakkı verdi diye malum salı konuşmasında gündemine aldı, eleştirilerde bulundu ama her ne hikmetse" Keşke Yunan galip gelseydi" diyen fesli müptezelin devlet erkanınca hastahanede ziyaret edilmesi ve sağlığının sıkı takibe alınmasından rahatsızlık duyup, hiç bir tepki göstermedi.
...
Veya, İstiklal marşının bestesinin değiştirilmesi taleplerine niçin tepki göstermedi.
Şimdi Türk milletinin çok kudsiyet atfettiği "İstiklal savaşı değer ve kazanımlarına" karşı kullanılan bu tür ifadeleri garipsemeyip; uysal koyun olup sessiz, sakin takip mi etmemiz gerekiyor. Asla...
...
Ve sonra "Ben ne yapıyorsam devletin bekası için yapıyorum" diyeceksin. Hiç kusura bakma Sayın Bahçeli; "Keşke Yunan galip gelseydi" diyen birisinin "ittifakınızın" en güçlü ortağı tarafından ziyaret ediliyor ve siz de bir tepki göstermemişseniz; devletin bekası adına yaptıklarınızı sahici görmek mümkün değil. Eğer sahici olsaydınız veya sahici olduğunuzu ittifak ortağınıza da inandırmış olsaydınız o fesli müptezeli ziyaret etme cür'eti hasıl olmaz; "Sayın Bahçeli bundan çok rahatız olur; adam devletin bekası için bizimle beraber olmak adına tüm camiasını karşına aldı, en azından şimdilik Kadir Bey'i ziyareti düşünmeyelim" düşüncesi akıllarından geçerdi ama siz de farkındasınız ki; kimsenin umurunda bile değilsiniz; çünkü istediğini sizden aldı, geriye de bir şey kalmadığının farkında.
...
"Keşke Yunan galip gelseydi" diyen birisinin devlet erkanınca sağlık sorunlarının takibe alınmasına cür'et edilecek kadar bu ülkede bir kırılma yaşanıyor ve buna da bir tepki gösterilemiyorsa; bundan ala beka sorunu mu olur Allah aşkına. Devletin bekası adına bu da ciddi bir sorun; Suriye, Irak sınır güvenliğimiz de; fetö de ciddi bir sorun ama "Keşke Yunan galip gelseydi" diyen müptezel Cumhurbaşkanı tarafından ziyaret ediliyorsa, bence bu daha ciddi bir sorundur. Cephede düşman belli savaşabiliriz ancak beka sorununu yaratanlar bizatihi yöneten konumundaysalar ne yapacağız; 2019 seçimlerinde iktidardan sadıktan çıkan gücümüz ile göndereceğiz. 
...
İşte Sayın Bahçeli'yi ifade etmeye çalıştığım bu tür olumsuzlukların ortağı gördüğüm için eleştiriyorum. Ayrıca, Semih "Dalçın"ı seçen eli kırılası birisi olarak, elbette günahımın kefareti için çabalarımı sürdürmek durumundayım.


Acizlerin Kumpascıların Kallşlerin dikkatine
15 Mayıs 2016 tarihinde MHP kongresi var ve Meral Hanım mayısın ilk haftasında, ayın 15'inde Genel Başkan adayı olacağı kongre için yaptığı toplantıda "Ben ayın 15'in de sadece genel başkan olmayacağım; şimdiye kadar MHP'nim iktidar olma, başbakanlığı alma iradesini ortaya koyamayan Devlet Bahçeli gibi mütevazi olmayacağım, aynı zamanda bu harekete başbakanlığa giden yolu açacağım ve nihayetinde başbakan ben olacağım" demek istemiştir; aynen şimdi, "Cumhurbaşkanı ben olacağım" dediği gibi. 
... 
Şimdi soruyorum; bugün 20 Mart, desem ki "Ayın yirmi beşinde Ankara'ya gideceğim", söylermisiniz, bundan anlaşılması gereken önümüzdeki haziran yirmibeşi mi, yoksa içinde bulunduğumuz mart ayının yirmibeşi mi.
... 
Mayısın ilk haftasında söylenmiş "Ayın 15`i" ifadesini iki ay sonrası, Temmuz'un 15'i diye anlamak; ancak ve ancak 15 Temmuz'un olsa olsa kurgu olduğu iddiasına hizmet etmek veya içinde olmaktır. 
... 
Bir şerefsizin kes yapıştır ile düzenleyip, hazırladığı kumpas video'nun peşinden gidip; aslanların bırakacağı leş kırıntılarına umut bağlayan kalleş sırtlanlar ittifakının kahraman oyuncularına Meral Akşener diyor ki; "Föte ile bağlantımın olduğu iddiasına inanıp da soruşturma açmayan savcı vatan hainidir (İYİ PARTİ İstanbul İl kongresinde yaptığı konuşma) Yine elinde belge olup da savcılığa vermeyen alçaltır, namussuzdur, korkaktır; Allah'ın aciz, fakir bir kulu olmanın dışında hiç bir ayrıcalığım, dokunulmazlığım yoktur; bu kadar herif bir kadından korkmayacaklarına göre, başka neyimden korkuyorlar ki; çıkın er meydanına, delikanlıca kozlarımızı paylaşalım; kalleşlik er kişiye yakışır mı" diyor. Peki, başka ne demesi gerekiyor veya geriye söylenmedik ne kaldı.
... 
Siyaseti mi bıraksın; hayır, bu kadar iftira ve kumpasa teslim olmayacak elbette. Meral Akşener siyasete seviye kazandırmak için siyasette var olacaktır. Türkiye'nin yüce makamları narsist kişiliklerin egolarını tatmin makamı değildir; böyle olmadığını Meral Akşener'in şahsında yüce Türk milleti görecek, şahit olacaktır. 
... 
"Ayın 15'in de" ifadesinden iki ay sonraki Temmuz ayının kastedildiğini anlayanlar, demek ki 15 Temmuz kalkışmasından daha önce haberi olanlar olup, enişteden önce biliniyormuş demektir. Şimdi bunlara sormak lazım, "Siz 15 Temmuz kalkışmasını nereden biliyordunuz"


İktidarın bir cemaat ile muktedir olmak için koalisyon kurması laikliğe ihanet değil de, neydi?
"Cemaat"in" Fetö"ye evrilme sürecine henüz gelmeden; laik Türkiye Cumhuriyeti, onun değer ve kazanımlarına dayanan, oturmuş laik bir devlet düzeni varken; AKP Diyarbakır milletteki Ensarioğlu'nun "Evet, biz iktidara gelirken, ordunun vesayetine son vermek için cemaat ile işbirliği yaptık" itirafında söylediği gibi dini bir cemaat ile koalisyon kurarak iktidara gelme hesapları yapmış olmak vatana ihanet değildi de neydi.
... 
Henüz "Kandırılma" aşamasına gelinmeden önce yapılmış olan bu ihaneti Devlet Bahçeli niçin dikkate alıp, analiz etmiyor, öyle değil mi.
... 
AKP kuruluyorken bile işin başında kurgu belli; ordu vesayetini kaldırmak. Sonra; Ergenekon ve Balyoz kumpasları ile AKP'nin niyet ettiği değişim ve dönüşüm süreçlerine tepki gösterecek, milli düşünen siyasi, askeri, sivil ve sivil toplum örgütlerinin etkisiz hale getirilmesi için tasfiye süreçlerini yaşanıyor. 2010 yılına gelinmiş; kısmi anayasa değişikliği yapılıp, cemaat marifetiyle yargıyı ele geçirme sürecinin kurgulandığına şahit oluyoruz. Ve nihai olarak, maalesef 2016 yılına geliyoruz, 15 Temmuz ihaneti ile devletin ele geçirilip, ABD'ye paket servis yapılmak istendiğini öğreniyoruz. 
... 
Ve çok garip; tam da burada Devlet Bahçeli devreye giriyor, sistemin değiştirilmesini istiyor, Devlet Bahçeli dışında hiç bir ülkücü vicdan; murad edilenin ne olduğuna dair hiç bir bilgiye de sahip değil. Öyle ya; koltuğu koruma endişesine devletin bekasını düşünme gerekliliği imdadına yetişmişti; artık Devlet Bahçeli için tüm matematik formüllerini üzerine nakşedebileceği bir kara tahta önüne konmuş, Erdoğan tarafından da kendisine isteği kadar kullanabileceği tebeşir kalem verilmişti. 
...
Şimdi Devlet Bahçeli ve Türk milliyetçileri, ülkücü camia olarak bütün bu olup, bitenleri bildiğimiz, yaşadığımız halde; "Lider" bilinen Devlet Bahçeli, yaşanan kırılmaların müsebbibi olan AKP'nin elinden bir an önce devleti yönetme inisiyatifi alıp "Türk milliyetçileri ve onun kurumsal kimliği MHP olarak devletimizi yönetmeye talibiz" kararlılığını gösterip, onun takipçisi olması gerekirken, aksine; "Yapmak isteyip de yapamadıklarınızın devamı için isterseniz gelin sistemi bile değiştirelim. MHP olarak Cumhurbaşkanlığına da, devleti yönetmeye de artık talip olmayacağız. 2019 da Cumhurbaşkanı adayımızsınız; seçilmen halinde bir beş yıl da arkanızda durmaya söz veriyoruz" tavrı bir siyasi partinin kumsal kimliğine ve varlığına yakışmadığı gibi aynı zamanda mensuplarına, tarihine ve en önemlisi de; üniversitede doğmuş fikir hareketine, uğrunda ömür tüketmiş mensuplarına ve toprağa düşmüş şehitlerine züldür.
...
Şimdi bütün bu kifayetsizliklerin müsebbibi olanlar ülkücü olacak; "Çekilin aradan, sizin bir halt edeceğiniz yoktur, ben ve arkadaşlarım gerekeni yapacağız. Türk milliyetçilerinin alternatif olma gücü de, kabiliyeti de; hatta liyakati da vardır. Öz güven eksiği olanlar dinlensin. Türk milliyetçiliği hareketi tarihi misyonuna geri dönecek, tekrar Devleti yönetmeye talip olacaktır" diyen; 1980 öncesi kendisine dönmüş kalleş namluların gölgesinde görev yapmış, Devlet Bahçeli'nin de arkadaşı olan ülkücü bir ağabeyin yanında yetişmiş kız kardeş Meral Akşener ülkücü olmayacak öyle mi; siz geçiniz onu. 
...
Atalarımız ne demiş; "Bükemediğiniz eli öpeceksiniz". Bırakın el öpmeyi; bırakın siyasi nezaket ve fikri namusunu; bir ülkücü ağabeyin yadigarı deyip, kendisine sahip çıkmak varken; şerefsiz bir alçağın kurguladığı kes-yapıştır şantaj ve montajının peşine takılıp, siyasi ikballerini sağlama almanın ve iktidarın gücüne sığınmanın derdine düştüler.
... 
Yazıklar olsun bu algıya teslim olup, gömleğini giyip, ortalıkta dolaşanlara. 


Çiftlikbank
Beyler ülkemizde demokrasi "var". Bir kısım vatandaş Çiftlikbank'ı tercih etmişse karı, zararı bizi niçin ilgilendirsin ki. 
...
Bu vatandaşlara makul bir düzeyde kar vaad edilmiş olsaydı, kimse sanal alemde sörf'e çıkmayacaktı öyle değil mi.
... 
Çalışmadan, emek sarf etmeden uçuk kar vaatlerine bodoslama atlamak; yetmiş yaşında dul bir herife "Sana otuz yaşında bir hatun bulduk" dediklerinde; o hatun ile nasıl bir beraberlik yürütebileceğini düşünmeden, en yakın kuyumcuya giderek hatunun kollarını altın ile donatması, sonra da sabah kalktığında yatağında kendisinden başka kimseyi bulamaması durumudur.
...
Bu, demokrasinin; pardon, hatunun cilvesinden beslenen entrikasının neticesine binaen vuku bulan bir durumudur


MHP'deki kripto AKP'liler üzerine.
Gördüğüm lüzum üzerine tekrar hatırlatmak istiyorum.
...
Geçtiğimiz günlerde "MHP'deki kripto AKP'liler" şeklinde bir ifade kullandım diye hiç de kendilerini kastetmediğim değerli ülküdaşlarım, yine hiç de murat etmediğim saiklerle alınganlık gösterip, sitem dolu göndermelerde bulundular.
...
Oysa ki benim kastettiklerim; zamanında Sayın Devlet Bahçeli için malum iğrenç sıfatı Erdoğan ve AKP'liler sarf edince onlara saldırıp, kafa göz dağıtmayı düşünmeyenlerin; aynı sözü sahibine atıf yaparak CHP'liler veya başkaları sadece hatırlatma amaçlı söyleyince niçin kafa göz dağıtmak akıllarına gelir. Benim vurgu yaptığım husus buydu. 
...
Dolayısyla, MHP'nin tarihi hafızasına sahip olma konumunda olan ve hala MHP üyesi saygın isimler elbette MHP de kalmaya kesinlikle devam etmelidirler. "Kürşat ve kırk çerisi" olarak gördüğüm bu isimler er veya geç Sayın Bahçeli'nin kendi belirlediği delegeler ile Balgat hegemonyasına son vereceklerine inanıyorum. Dolayısıyla kendilerini kripto AKP'liler olarak görmem elbette mümkün değildir, bunu özellikle belirtmek isterim.
... 
Bugün bizim farklı bir mecrada yol almamızın nedeni; içinden geçmekte olduğumuz konjonktürde, olup biteceklerden sonra tarihi geriye sarma ve yanlışları düzelte şansımızın olmayacağından hareketle; yapılacak yanlışlara karşı önlem almaya yönelik bir refleksle oluşan bir sürecin içine girmiş olmamızdır. Çünkü MHP içinde kalarak mücadeleye devam etmekte ısrar etseydik; atı alan Üsküdar'ı çoktan geçecek, 2019 seçimlerinde iki otoriter, tek adam rejimi aşığı insanın nihai amaçları gerçekleşecek, tek adamlı partili Cumhurbaşkanlığı sistemi kalıcı hale gelecekti. 
...
Bu saygı duyduğum değerli isimler şunu da biliyor ve farkındalar ki; Meral Akşener bu ülkenin yetişmiş değerli bir evladıdır. MHP ve ülkücü hareketin mazisinde ailesi ile birlikte saygın bir aidiyeti vardır. MHP'li olmak adına birisi adeta bir aktrol gibi "Fetöcü karının peşinden gidenler" sözünü sarf ediyorsa, ona kripto AKP'li demeyip de ne diyeceğiz peki.
... 
Özelikle hatırlatmak isterim ki; MHP'li olmak adına, aynen klasik AKP trollerinin yaptığı gibi; devlete fetö'nün yerleştirilmesinin müsebbibi olanların; üzerlerindeki kiri örtme refleksi ile dikkatleri başka yere çekmek için Meral Hanım'a isnat edilen çirkin iftiraların aynısına tekrar tekrar eşlik etmenin ne anlamı var. Ahan da orada, Pensilvanya'da "Kuzu kebabı" yiyen vekillerle uğraşsalar ya. 
...
Yani demem o ki; MHP de kalmaya devam edip de; hala bir AKP trolü gibi aynı dil ve üslupla Meral Hanım'a saldırmaya devam edenler MHP içindeki kripto AKP'liler olup, kalanlar ise saygı duyduğum ülküdaşlarımdır.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

14 Mart 2018 Çarşamba

TÜRK MİLLİYETÇİLERİNİN VE VATANSEVERLERİN ADAYI MERAL AKŞENER

Efendim Ülkücü Hareket'in kellisi, fellisi diyebileceğimiz bir ağabeyimiz diyor ki; "Durum öyle görünüyor ki; ülkücü bir cumhurbaşkanı adayının çıkması lazım".
... 
Camiada; saygın bir ülkücü ağabeyin yanında yetişmiş; diğer güçlü siyasi oluşumlar varken oraları tercih etmeyip, MHP'yi tercih etmiş olan; zoru seçerek, azim ve kararlılıkla; demokrasinin bütün kalleşliklere vesile kılındığı bir ortamda mücadele etmekten yılmayan Meral Akşener yüzde yüz ülkücü olup, sinmiş ve sindirimiş ülkücülere moral kaynağı olarak öncü olmuş ve ülkenin en zor şartlarında yürekli ve cesur ülkücülerin inisiyatifinde proje geliştirmiş bir insandır.
...
Meral Akşener cesur yürekli ülkücülerin ve paydası vatanseverlik olan tüm insanlarımızın müşterek Cumhurbaşkanı adayımızdır. Bu alternatif varken; en azından Türk milliyetçileri adına başka bir aday aramak pişmiş aşa su katmaktır. Meral Akşener ismi dışında Türk milliyetçileri adına başka bir cumhurbaşkanı adayı arama düşüncesi; tamamen ve tamamen Recep Tayyip Erdoğam ve Devlet Bahçeli'nin Meral Hanım'ın uhdesinde toplanan teveccühü dağıtmaya matuf bir proje olduğunu kabul edeceğimi şimdiden, kendi adıma beyan ediyorum.
...
Efendim bu işe ehil mi diyeceksiniz; elbette ehil, üstelik de her gün antidemokratik ülkede, tüm entrika ve Kalleşliklere karşı sınav vererek; adaylık için rüştünü ispatlamış yürekli ve delikanlı bir kadındır.
...
Bu ay MHP nin kongresi var. Bahçeli karşısında blr aday çıkarmayanların Meral Akşener'in adaylığını ve ülkücülüğünü sorgulaması abesle iştigal değil mi. Peki niçin aday çıkarmıyorsunuz; İlla ki Meral Akşener'in mi önünüze düşmesi gerekiyordu.
...
MHP de gerektiği zamanda, gerekenin yapılmamasının bedelini bugün ödüyoruz. Belki de bu durumun yarattığı pişmanlığın ortaya çıkarmış olduğu İYİ PARTİ ve Meral Akşener inisiyatifine de set çekip, duyarsız kalırsanız; adama sormazlar mı "Öyleyse sen ne istiyorsun be kardeşim"
...
Gölge etmeyin lütfen. Yirmi senedir konuşuyorsunuz, yine konuşmaya devam ediyorsunuz ama şimdi icraat zamanı; çaylarınızı bitirin, işimize bakalım artık.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

ONLARIN SÖYLEDİKLERİ BİZİM DÜŞÜNDÜKLERİMİZ

MHP'deki kripto AKP'liler
MHP'de kala kala CHP'ye saldıranlar kaldığına göre; demek ki bunların alayı kripto AKP'liymiş.
...
Öyle ya; AKP'liler ve liderleri inanç ve ilkelerimizi ayakları altına aldılar tıs yok, zürriyetsiz dediler tıs yok, kandan beslenenler dediler tıs yok, Fatiha bilmez dediler tıs yok, eşref-i mahlukat değilsiniz dediler tıs yok, uçkur düşüklüğü gibi zafiyet genel haliniz dediler tıs yok. 
...
Ancak CHP seçim ittifakı yasasına karşı çıkıp, eleştirince ve de; geçmişte AKP'lilerin Sayın Bahçeli'yi aşağılayan sözlerini hatırlatınca işte buna dayanamadılar, çok tahrik oldular, CHP'lilerin kafasını gözünü dağıtmak istediler.
...
Çok bozulmuşlardı; kimse AKP ve ittifakın lideri Erdoğan'a laf edemezlerdi.



Belvin Elvan
"İttifak mensubu" birisi, sözde Meral Hanım'ı yermek adına, Berkin Elvan'ın hatırasına binaen güzel dileklerle atmış olduğu bu twit'i paylaşmış.
...
Ben de yorum yaptım; "Gariplik bunun neresinde. İyi yönetilmeyen ülkemde teröre kurban verilmiş körpecik bir canın hatırlanmış olması utanılası bir durum değil, aksine utanması gerekenlere ibret-i alem için acı da olsa güzel bir hatırlatmadır.

Güzel Ahlaka ve fikir namusuna sahip olmak

Önemli olan "Güzel ahlak" ve aynı zamanda "Fikri namus"a sahip olmaktır. Bu iki sıfatı üzerinde taşımayı başaran her bir insanın yine toplumun her kesiminde saygın yerleri vardır. Bunun dışındakiler; insanın bizatihi kendisini mutlu hissetmesi için yapmış olduğu kişisel tercihlerdir ki; başkalarına dayatılması durumunda yobazlık ve bağnazlık devreye girer. 
...
Dindar insan olmak insanın kendisini kurtarır; güzel ahlak ve fikri namusa sahip olmak ise toplumu kurtarır.
...
Dolayısıyla dindar toplumu oluşturmaktan önce fikri namusa sahip, güzel ahlaklı insanlar yetiştirmek lazım. Peygamber efendimiz ne demiş; "Ben güzel ahlakı tamamlamak için geldim"; diğer bir ifade ile "Toplum bu denli ahlaksız hale gelmemiş olsaydı, belki de benim gelmeme gerek kalmayacaktı" demiş olmuyor mu.
...
Dolayısıyla bu hadisten de anlıyoruz ki; güzel ahlak sahibi olmayan bireylerle dindar toplum oluşturulamaz.
Demem o ki; İlle de ve ille de güzel ahlak sahibi olmak gerek. 

...
Ahmet Şık ile hiç bir şekilde siyasi hemfikirliğimiz yoktur. O bir sosyalist ben ise Ülkücü birisiyim ancak ortak bir tarafımız var elbette, o da; her ikimizin de fikri namusa sahip olmamızdır.
Ahmet Şık'ın üzerine çullanılarak, nefes almasına dahi fırsat verilmedi ama o yine de ifikri namusuna sahip çıkmaya devam etti.
...
Günümüzün İnanmışlık ve adanmışlık sembolü Ahmet Şık'a geçmiş olsun der, ailesi ile birlikte mutlu bir yaşam temenni ederim.


Klasik Semih Yalçın refleksi

Mehmet trol"er" dün akşam Habertük TV'de yarım saat Devlet Bahçeli ve MHP'ye övgüler düzünce; Sinan Ogan "Sayın Metiner MHP'yi anlatanlar var, sen başka şeyler anlat" deyince; Semih Yalçın gene beklenen davranışı sergileyip, programın moderatöre Metiner elçiliği ile twit atıp, haber gönderiyor; "Söyleyin hanımefendiye, o adamın MHP ile bir ilgisi yoktur.😂
...
Bizler de böylece Mehmet Metiner'in MHP'li, Sinan Ogan'ın ise MHP'li olmadığını öğrenmiş olduk.😂
...
Bir an için " Güldür Güldür" programını izlediğimi sandım. Demek ki devletin bekası ile uğraşırken, ara sıra da böyle komiklikler yapılabiliyormuş. İlahi Semih Bey, ne de hoşsunuz.

İslam'da Güncelleme

"Hayır işleri için rüşvet verilebilir" şeklinde talimat ile yandaş ulemanın verdiği fetva ve her cuma hutbesinde tekrarlanan "Akraba ve yakınlarınıza yardım edip, gözetiniz" ayetini "Yandaşı" kayırma şeklinde yorumlanıp, bu da geleneksel hale gelince; baktılar ki olacak gibi değil "Artık bu böyle devam etmez, en iyisi İslam'ı kendi meşrebimize göre güncelleyelim" dediler.
...

Recep Tayyip Erdoğan belki de ilk defa kendi fikri aidiyetinin dışında, modern anlamda, doğru bir laf etti; "İslam güncellenmeli" dedi.

...
Ancak aynı Erdoğan; yüzlerce yıldır, binlerce sosyoloji kitabında "Ümmet" ve "Millet" kavramlarının tarifi aynı yapılıp, aynı şekilde anlaşıldığı halde; sadece ve sadece "Türk milleti" dememek için milleti-İbrahim veya milleti-Musa ya da İsa demesinin perde arkasındaki niyeti sorgulayınca; "İslam güncellenmeli" gibi son derece makul ve mantıklı vecizesini hangi niyete binaen söylediği elbette çok önemli olup, üzerinde düşünülmesi gerekiyor; ve dolayısıyla Erdoğan'ın kişiliğine binaen yukarıda söylediklerim doğrultusunda şüphe ile yaklaşmamak mümkün değil.
...
Çünkü Sayın Erdoğan'ın kavramları alt üst etme huyu var. Bir çok kavramı, anlamı dışında kullanıp, sonra da işin içine trolleri de katarak millete dayatıyor.
...
Mesela referandumda hayır dedik diye; ona göre PKK ile hareket eden hainler olduk(!) Şimdi MHP+AKP ittifakına "Milli ittifak" diyorlar; peki diğer patiler Yunanistan'dan gelmiş olup da; kendisinden iktidarı devralmak isteyen güruh mu oluyorlar. Yani referandumda hayır dedim diye ben hain oluyorsam, kozmik odayı teslim edenler ne oluyor; kandırılmış hainler mi. Ya da; cemaat yurdundaki çaycı "Kandırılmış" olmayıp, fetöcü olurken; Fethullah Gülen ile Pansilvanya'da malikanesinde kebap yiyen milletvekili ne kandırılmış oluyor, ne de fetöcü; buna ne diyeceğiz peki.
...
Dolayısıyla, "İslam güncellenmeli" sözü doğru bir söz ancak banisine güvenmediğim için anlamını yitiriyor, gerekçem; "Çayı getirenin fetöcü, kebabı götürenin baş tacı " olmasıdır.
...
"İslam güncellenmeli" sözünde kastedilen mana; daha çok rahmetli Yaşar Nuri Öztürk'ün söylemleri ile örtüşüyor. Peki rahmetli Yaşar Nuri Öztürk yıllar önce bu ve buna benzer sözler söyledi diye lince tabi tutulmadı mı. Kimlerdi bunlar; siyasal İslamcısı gelenekten gelenler.
...
Demek ki sözün yakışabileceği zihniyet; kumaşın da yakışabileceği endam çok önemli.


"Ulan oğlum" başarının zirvesindeki bir muhteremi mi alaşağı ettik; ne ettik.

Gerek Türk milliyetçiliği hareketi, gerekse ülkemizin içinde bulunduğu konjonktürel şartlar gereği; Türk milliyetçilerinin bir projesi olarak inşa edilen İYİ PARTİ'yi edep, adap ve izandan yoksun olarak eleştirmek gibi kolaycı bir üslubu sürdürenler var.
...
"Ulan oğlum" başarının zirvesindeki bir muhteremi mi alaşağı ettik. Veya hem iktidar, hem muktedirdiniz de; size darbe mi yaptık; ya da bacası tüten fabrikamız vardı da; şarteli mi indirdik, doğal gaz borusunu mu patlattık; ne yaptık... "Eylemsiz Doçent" mıymıntılığını kabullenip; haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizliğe seyirci mi kalacaktık.
...
Becerebilenleriniz ortaya çıkıp, bir şeyler yapsınlar; bir halt edip, baltaya sap olamayanlar ise en azından susma edep, adabında olmalılar. Onca emek ve umudu küçümsemek kimsenin haddine düşmez. Adama sorarlar; sen ne yaptın diye. 


SP Genel Başkanı Sayın Karamollaoğlu'nun istikrarlı dik duruşu

Siz işte bu kadar alçak ve namussuzsunuz.
... 
Sayın Karamollaoğlu, gönüllerinden geçtiği şekilde hareket etmeyince, adamın 53 sene önce başka bir dine mensupken sonra müslüman olan eşini dillerine doladılar.
...
İnsan illaki o milletten, bu milletten, şu dinden, bu mezhepten olabilir, hiç önemli değil; yeter ki sizler gibi ahlaksız, şerefsiz ve namussuz olmasın.
...
Bu arada Sayın Karamollaoğlu, malum Sivas katliamı nedeniyle kedisini bu denli ifade etme, dinletebilmek ve vicdanlara hitap etme fırsatını bulamamıştı; bir anlamda içinden geçmekte olduğumuz süreç kendisine bir şans vermiş oldu. 

...
Aktrolleri dinliyorum, öyle bir havada konuşuyorlar ki; SP seçmenini, eninde sonunda AKP'yi tekrar tercih etmek zorunda olan "Ampulün altında sadakat nikahı kıymış, İflah olmayan, azatlık kabul etmeyen köleler" olarak görüyorlar.
...
Bu durumda SP seçmeni, AKP'nin köleleri olmadıklarını göstermek durumundadır.


Hem orada, hem burada gözükme; iki tarafı idare etme hali

Görüyorum ki Türk milliyetçilerinin, özelikle de kanaat önderlerinin, hele ki hükumete yaranma adına akademisyenlerin ciddi bir kısmı sotaya yatmış bekliyorlar. Öyle bir strateji yürütüyorlar ki; gerektiğinde hem oraya, hem de buraya atlayabilme pozisyonlarını muhafaza etmeye çalışıyorlar. 
...
Ancak Türk devletini; Türk tarihinin belki de en büyük ihanet örgütüne ama öyle ama böyle teslim etmiş bir yönetim anlayışının, bundan sonra da başımıza daha ne belalar açacakları meçhulken; bütün bunların müsebbibi aynı iktidarın devamına kayıtsız, şartsız destek verip, yanında saf tutmak neyin nesi, hangi akılın karıdır.
...
Rahmetli Ali Güngör'lerin itirazlarını ve buna binaen çırpınışlarını unutmayalım. Rahmetli gerekli itirazını dile getirmiş olmanın huzuru ile ahiretini kazanmışken; bizler ise yanında durmamış, onu anlayamamış olmanın vicdani sızısını o günden bu güne hala yaşamaya devam ediyoruz.
...
Bu sızımıza ikinci bir sızının eklenmemesi için tekrar tekrar düşünmeniz gerekmektedir. Türk milliyetçiliği hareketine Ali Güngör'ü anlamamakla ket vuran zihniyet; varlığına bu sefer de referandumda hayır diyen Türk milliyetçilerini anlamamakla devam ediyor. Bu durumun neden olacağı sızıları şimdiden hissedip, önlemini alarak "Cesurlar Hareketi"ne iştirak ettim, ne mutlu bana. Artık gerisini kalanlar düşünsün, vuku bulacak sızıların müsebbibi onlardır artık.
...
Dün akşam SP Genel Başkanı Sayın Karamollaoğlu açıkladı; 15 Temmuz öncesi ordudan bir kaç subay dertlerini kimseye anlatamayınca kendilerini ziyaret ederek, orduda hiyerarşik düzenin bozulduğunu dile getirmişler, o da; "Bunlar bizi aşar, gidin bu tespitlerinizi devleti yönetenlere anlatın" demiş. Sonra ne oldu; bütün bu uyarılar muktedir olmanın derin hazzını yaşayanların umurunda bile olmadı 15 Temmuz hain kalkışma gerçekleşti. Bunun müsebbibi görülen çaycısı çorbacısı içeride; kurşun sıkan alçaklar elbette içeride; zenginler dışarıda, kaçaklar; Gülen'in malikanesinde aynı masada kebap yiyen herifler ile hidayete erip, başını örten siyasi hatunlar ise TV'lerde ne kadar fetö düşmanı ordularını anlatmakla meşguller.
...
Şimdi sözüm muhataplarına;
Beyler zerre kadar siyasi gücünüz varsa, yapmanız gereken; yukarıda sadece bir tanesini verdiğim binlerce ihmalkarlıkların müsebbibi olup, devletin ve milletin başına bunca işleri açanlara karşı ittifak olup, alternatif geliştirerek; ve elbette demokratik usullerle uzaklaştırıp, devleti yönetmeye talip olmanız gerekmektedir.
..
Sizler ne yapıyorsunuz; malum iktidarın kalıcılığını teminat altına aldığınız gibi, "2019 yetmez,, üzerine bir beş yıl daha ilave teminat sağlıyoruz" diyorsunuz. Tekrar ediyorum; devletin bekası için beka sorunu yaratanlarla işbirliği yapılmaz; aksine, bizim yaptığımız gibi karşı mücadele verilir.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

6 Mart 2018 Salı

SÖYLENENLER ÜZERİNE DÜŞÜNDÜKLERİM

İYİ PARTİ İstanbul 1.İl kongresi

Kurbay emekli asker Ahmet Yavuz diyor ki
Emekli Kurmay asker Ahmet Yavuz diyor ki; "Geçmişte 30 bin kişinin katili Apo ile barış süreci adına defalarca görüşüldü; ne olur yani, sürekli Katil Esad diyeceğimize kendisi ile diyaloga geçmeyi denesek ne olur yani"
...
Bence Paşa haklı. Suriye'nin yönetim ve rejim sorunu bizi ilgilendirmez; bizi ilgilendiren sınır güvenliğimizdir. Nasıl ki Kuzey Irak'ta Kandil harekatı ile sınır güvenliği adına gereken yapılmışsa; Esad ile de anlaşarak, sınır güvenliğimiz adına her zaman sınırlarımızdan içeriye doğru belli bir derinlikte operasyon yapabilme garantisini alabiliriz.
...
Suriye'de sınır güvenliği dışında Esad'ın gitmesi ve rejimin de değiştirilmesi işini görev edinirsek; Suriye bataklığından çıkmamız mümkün olmayacaktır.

Bilal'i alacakken, MHP'yi vermek
İYİ PARTİ İstanbul 1.İl kongresi
"Ver Bilal'i al iktidarı" söyleminden tam aksine "MHP'yi de al, iktidarı da al" durumuna savrulma hali; sosyal bilimlerde çok başlıklı akademik çalışmaların pekala konusu olabilir. Ancak, sakın kimse çalışmasının girişine "Devletin Bekası" tılsımlı sözü koymasınlar; zira işin başında teziniz tamamen çöpe atılır. Benden söylemesi.
...
Mesela kasdettiğim anlamda tez çalışması yapmak isteyenlere bir kaç tüyo; "İhtiraslar ve bunun paralelinde aklın önemi" Veya; "Özgüven eksikliği hangi yol ve yöntemlerle gizlenebilir" Ya da; "İdealistler nasıl olur da; iflah olmayan azatlık kabul etmez köleler durumuna sokulabilir" gibi. 

18 Yaşında İstanbul Belediye Başkanı olmak
Madem ki 18 yaşındaki bir çocuk İstanbul, Ankara, İzmir gibi şehirlere belediye başkanı olabilecek; bu yaştaki çocuklara güveniyorsun da; peki, niçin otuz beş yaşındaki oğluna, paraları nasıl sıfırlayabileceğine dair kendisini yönlendirme ihtiyacı duyuyorsun, bırak bildiği gibi yapsın. 

İYİ PARTİ 1. Olağan İl kongresi
Bugün eşimle İYİ PARTİ'mizin İstanbul 1. Olağan İl kongresine katıldık. Bir ara ağladığını fark ettim. - Hayırdır, ne var?
- İlk defa üç hilalin olmadığı bir kongrede bulunuyoruz ve bu bana ağır geldi, sanırım alışmam zor olacak.
...
Elbette, eşim o ara daha bir çok anılarımızı hatırlamıştır; ikinci oğlumuzun sezeryanla dünyaya gelişinde; MHP seçim bürosunu terk etmeyip, kendisini yalnız bıraktığımı da.

Hep aynı seremoni
Milli birlik ve bütünlük, devletin bekası söz konusu olduğunda ülkücüler görev başına. Hükumetler kendilerinden her türlü şekilde faydalanabilirler. Onları dağa taşa; göğe, aya; puşta, pezevenge karşı her yere "Yürü yiğidim" deyin gitsin. Ama hiç bir zaman hükumet olup, devleti yönetmeye talip olamazlar, hadleri değildir(!) 
...
Amma velakin, kıçımız sıkıntıdan kurtulunca; ülkücünün ne dini kalır, ne de imanı; onlar Fatiha bilmeyen, inançları ayaklar altına alınası kitlelerdir artık(!)
...
Daha düne kadar "Rabiacı"ları" eşref-i mahlukat, "Bozkurtlar"ı ise "Hayvan" görenler; şimdi ise, utanmadan bozkurt işareti eşliğinde toplu atan yüreklerin yemin törenlerini izliyorlar.
...
Hele bir de ülkücülere, istedikleri her yerde "Bozkurt işareti"ni yapma özgürlüğünü verirseniz; sevdası ile buluşup, bütünleşmenin hazzıyla artık ondan ne isterseniz alırsınız; ölmek mi; O'nun her daim en hazırlıklı olduğu haldir zaten.
...
Peki ülkücüler adına bütün bunlar olup, biterken "Rabiacılar" ne yapıyorlar dersiniz; dantelli kefenlerini giyip, Filistin'de olup bitenleri takiple meşguller.

Erdoğan Bahçeli'nin kontrolündeymiş(!)
Ülkücü değerli bir abim "Siz şunu fark edemiyorsunuz; şu anda Erdoğan tamamen Devlet Bahçeli'nin dediğini yapıyor" dedi.
...
Değer verip, saygı duyduğum bir abim ama "laf ille de gediğine oturmak isteyince" duramadım abi "Keşke Yunan galip gelseydi" diyenin hastahanede ziyaret edilmesi talimatını veren de Sayın Bahçeli mi dir" ; o günden bugüne hiç bir tepkisini görmedik de. 

ABD düşmanımız ise; İncirlik üssü hala niçin açık
ABD yeni bütçesinde PYD'nin bölgede kalıcılığının sağlanıp, yapılanmasının tamamlanabilmesi için destek amacıyla 500 milyon Dolar ayırmış. Peki biz ne yapıyoruz; tam tersi amacıyla, yani PYD'nin sınırımız boyunca yapılanmasına mani olmak amacıyla operasyon yapıp, uğrunda şehitler veriyoruz.
...
Peki durum bu ise; 15 Temmuz hain kakışmasının da kısmen organize edildiği bizzat AKP yetkililerince ifade edilen İNCİRLİK üssünü niçin kapatmıyoruz.
...
İncirlik üssü resmen devletimiz ve milletimiz için faaliyet gösteren şer merkezi olmuştur. İlk etapta Kürecik üssü kapatılmalı, yetmezse akabinde hiç tereddütsüz İncirlik üssü kapatılmalıdır.
...
Sayın Erdoğan'dan ey.... mey...leri değil, "ABD, PYD'ye desteğini şu tarihe kadar çekmediği sürece, İncirlik üssünü kapatacağız" çıkışını bekliyoruz.

SP'nin oyu %2.5 ancak AKP'de etkileyebileceği seçmen %10 civarındadır
Erdoğan'ın %51'ni aşağıya çekecek en makul yol İYİ PARTİ ve SP'nin "İlkesel işbirliği" etrafında hareket etmeleridir. "İttifak" demiyorum, çünkü bu kelime hile ve hülle amaçlı kullanıldığından "Kirletilmiştir".
...
Araştırmacı Hakan Bayrakçı'n tesbiti; SP'nin oyu her ne kadar %2.5 olsa da; AKP'deki etkisi altında olan seçmen oranı %10
Dolayısıyla, SP'nin baraj altı kalacağı endişesi ile AKP'ye giden %2.5 oranındaki oyları, olası İYİ PARTİ-SP "ilkesel işbirliği"ine %10 olarak dönebilir. Diğer Erdoğan karşıtı oyları ve bunu dikkate aldığımızda Erdoğan'ın tekrar Cumhurbaşkanı seçilmesi mümkün olmayabilir.

Eylemsiz Doçent
"Eylemsiz doçent" 😊sıfatının kullanılması; Meral Hanım'ın yerlerde sürüklenen siyaset diline seviye kazandırma amacının bir anlamda tezahürüdür.
...
Teşekkürler Meral Akşener; ne kadar zor da olsa, "Siyaset diline "Kasımpaşa'dan kurtarıp, Beyoğlu'nda Papyon taktıracaksınız inşallah.

"Yandaşlık" gazını fazla alıp, çiğ benzin atınca; Akit TV'nin gafı, yaydığı koku örtbas edilemedi.
... 
Ne demişti akit TV sunucusu; "Sivilleri öldürmek isteseydik şayet; Nişantaşı'ndan, meclisten başlardık" dedi ama belasını da budu. Hakkında dava açıldı. İnşallah yan yattı, çamura battı, sonra da rahat bırakıldı denmez. 
...
Peki "Keşke Yunan galip gelseydi" diyen Püsküllü meczubun devletimizin en yüksek makamı tarafından ziyaret edilip, sağlık ve sıhhatinin takibe alınması; (Keşke gaf olsaydı) gaf bile değil, skandal değil mi. Bunun diğer bir tercümesi; "Keşke hiç bir Türk askeri sağ kalmasaydı da; Yunan galip gelseydi" demek değil mi dir.
...
Şimdi sormak istiyorum Sayın Devlet Bahçeli ve MHP kurumsal kimliğine; "Devletin bekası" deyip, arkasına sığındığınız ulvi bir hissiyatı gerekçe göstererek, kayıtsız şartsız arkasında durduğunuz Sayın Erdoğan'ın "Keşke Yunan galip gelseydi" diyen ve İstiklal savaşını ve onun kahramanlarını aşağılayan adamı ziyaret etmesine ne diyorsunuz. Bu ziyareti eleştirmenize mani olan ve devletin bekasını ilgilendiren ne var.
...
Bu ziyaret karşısında suskunluğunuzun tek nedeni, fani dünyada hep altınızda olmasını istediğiniz koltuk ve elde edebileceğiniz üç beş milletvekilliği değilmi dir. Eğer devletin bekası hassasiyeti ile hareket diyorsanız; bu malum ziyareti eleştirip, sıradan bir Türk milliyetçisinin gösterebileceği doğal refleks ile şiddetlice bir tepki göstermeniz gerekmezmiydi.
...
Niçin bu ziyaret içime oturdu biliyormusunuz; ben "Yunan'ın galip gelmemesi için" babası askere gidip de gelemeyen; babasını tanıma fırsatı dahi bulamamış; merhametli köylülerin ellerinde büyüyüp, 13 yaşında gelin olmuş yetim ve öksüz bir kız evladının evladıyım.
...
Evet Sayın MHP kurumsal kimliği; "Keşke Yunan galip gelseydi" diyen adamın yüksek makamca ziyaret edilmesi hakkındaki düşünceniz nedir?


''Camiler ahır yapıldı'' diyen lal olası diller
İstiklal savaşımız sırasında ordumuz zaman zaman binek hayvanlarını camilerin avlusunda, askerlerini ise camilerin içinde konaklatmak zorunda kaldı.
... 
Ancak bir takım soyu bozuk etnik piçler, Türk milletine olan kinlerini doğrudan değil de dolaylı yoldan ve en kolayı da din üzerinden kusmak için yıllarca "Camilerimiz ahır yapıldı" dediler.
... 
Çok garip, bunları diyenler aynı zamanda "Keşke Yunan galip gelseydi" de dediler. Yine çok garip ki; Türk milletine, cumhuriyet değer ve kazanımlarına karşı, tarihine karşı en ağır ithamlarda bulunan "Püsküllü meczuplar" en itibarlı adamlar yerine konulup, devlet protokolünce sağlıkları, sıhhatleri ve günlük yaşamları takip edilir oldular.
...
Yazık, çok yazık. Afrin için milli birlik ve bütünlük diyeceksin, muhalefet bizimle aynı dili konuşmuyor diyeceksin; "Keşke Yunan galip gelseydi" diyenlere değer atfedip, itibar edeceksin. Peki bu samimiyetsizlik "Afrin ruhu"na uyuyor mu. 


İnsanın kendi psikolojisini başkaları üzerinde görmek istemesi
İnsan psikolojisinde şöyle bir şey varmış "İnsan kendi hallerini başkalarının üzerinde görmek ister" miş.
...
Bu hal demek ki patiler için de geçerli olmalı ki; Devlet Bahçeli, Cumhur ittifakı dışında kalanlar için "Sizler de ille birilerine sığıntı olmalısınız" dercesine, kin ve öfke dolu şekilde "Siz de cümbüş ittifakı kurun" diyor.
...
Sayın Bahçeli biz oy pusulasında birlerine sığıntı olmayı değil, özgürlükçü demokrasiye inanmış vicdanlara sığınarak, öfkenizin ve kininizin neden olacağı doğal bir süreç sonunda vicdanların "Gönül birlikteliği" ile demokrasimizi de yönetim sistemimizi de içine ittiğiniz badireden kurtaracağız.

Ülkücüleri sokak ile tanımlamak
Ülkücülerin "sokakla" tarifine alışık olanlar; Ülkücü, Türk milliyetçisi Meral Akşener'in batılı bir düşünüre atıf yaparak fikrini açıklaması elbette alışılmışın dışında bir şey oldu.
...
"Bilmeyen lider"in en övündüğü şey neydi; ülkücüleri sokaklardan toplaması(!) Peki sonra ülkücülerden ne istedi; kendisi ve efradının azatlık kabul etmeyen köleleri olmamız istendi.
...
Meral Akşener, Ümit Özdağ, Yusuf Halacoğlu, Özcan Yeniçeri, Nuri Okutan, Sinan Ogan, Koray Aydın gibi daha yüzlerce Türk milliyetçiliği hareketinin değerli siyasi evlatları atıl vaziyette tutulmak istendiği gibi aksine daha da milletleşmenin yerine "Türk milleti" tarifinden rahatsızlık duyup, ümmetleşme sürecini başlatanlarla iş tutuldu. Bizler de buna "Hayır" deyip, fikren, siyaseten "Azadlık" İlan ettik.
...
Böyle bir konjonktürde, elbette Meral Akşener önderliğinde olup bitenler çok önemli ve dikkat çekici oldu, olacaktır da. "Hareket" meclisteki ve siyasetteki varlığını hile ve hüllelerle sürdürmek yerine, aslına rücu edip; fikir, düşünce doğal olarak da İlmi siyaset yaparak yoluna devam edecektir.
...
Hayatımın en mutlu günlerini yaşıyorum. Artık ülkücüler sokaklarla değil konuştukları, tartıştıkları ve yazdıkları ile konuşuluyor. "Türk milliyetçiliği hareketindeki bugünkü konjonktürün oluşmasına emeği geçen, katkıda bulunan tüm gönüldaşlarıma teşekkür ediyorum.
Mehmet Soral

soralmehmet@hptmail.com