29 Mayıs 2016 Pazar

29 MAYIS FETİH RUHU ARTIK ''ÖZELLEŞTİ''

Vallahi ben de biliyorum, düşündüğümü mantıksal olarak tasvip etmiyorum ama ne yalan söyleyeyim duygularıma da hakim olamıyorum.
...
Zatı muhteremin uhdesinde gelişen, inisiyatifinde organize edilen her şeyden; bayram da olsa, fetih kutlaması da olsa içimde bir bıkkınlık, hatta nefret hissi uyanıyor.
....
Bir haftadır istanbul fetih kutlamasına hazırlanıyor. Cuma hutbelerinde ilan edildi. 
 Cami kapılarında bildiriler dağıtıldı. Bildiride hakim görüntü zatı muhteremin resimiydi. Adeta milli bir gün "Özelleştirilerek" bir faninin egosunun tatmini için araç haline getirildi. Bu organizasyonda kendime ait bir şey hissetmiyorum; dolayısıyla da katılmayı düşünmüyorum. 
...
Bu sene 23 Nisan Bayramı'nın bir gün öncesi Cuma gününe denk geldiği halde hutbesinin konusu  23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak seçilmemişti. Bu kasıt ve daha bir çok benzerleri kin, öfke ve nefretimin tetikleyici unsurlarıdır.  
...
23 Nisan Bayramı belkide kendi meşrebine uygun nutuklar atmasına vesile olacak  değerde bir "Kültür" olmadığından veya bu bayramın anlamının; Türk için, Türk"e göre ve Türk'ten gelmesi hasabiyle daha çok milli referansa değil, dini referansa atıf yapılarak homojen bir yapı olarak gördükleri yeni Osmanlıcılık heveslerine uygun Fetih kutlamalarını tercih etmiş olabilir.
..
Atılacak nutuk belli, "Ey... " diye başlayıp, muhalefete giydirmeler; Lazı,Arabı Çerkezi, Kürdü... diye devam eden ve nihayetinde Türk milletini oradan, buradan, şuradan tesadüfen bir araya gelmiş homojen olmayan bir topluluk mertebesinde indirgeyerek; Cumhuriyet ve Türk milletinin kazanımlarını inkar, o da yetmez aşağılama nutukları ile nihayetlenebileceğini az çok tahmin edebiliyoruz.

 ...
Ancak şöyle çevremi yokladığımda; baktım ki bu halden çok insan muzdarip. 23 Nisan Milli Bayramımızı kutlamaktan elliiki türlü dalavere çevirip, nihayettinde şehitlerimiz bahane edilerek vaz geçilmesinin arkasındaki gerçek; 23 Nisan 1920 de doğrudan parlementer sistemin ilan edilmiş olması ve zatı muhteremin bundan vazgeçip, başkanlık sistemine geçmek istemesidir. Öyle ya; başkanlık sistemini savunurken parlementer sistemin bayramını kutlamak abesle iştigal olacaktı.
....
Yakında cuma hutbelerinde imamlar sözlerine "zatı muhterem buyuruyor ki....." şeklinde başlayıp, devam ederse hiç şaşmam. Her cumaya gittiğimde "Bakalım zatı muhterem bugün bize neyi empoze ettirecek" diye aklımdan geçer. Bu psikolojik halin sadece bende olduğuna kesinlikle inanmıyorum. Toplumda ayrışmanın yansımaları ta Cuma hutbelerine ve ibadet anında dahi insan zihnine sirayet edip, meşgul edebiliyorsa toplumsal bir travma yaşıyoruz demektir. Bu durumu hiç de hayra alamet görmüyorum. Türkiye de siyasal otoritenin bir merkezde olması ve otoriter bir kişi ile temsil edilmesi yaşanan toplumsal travmayı sürekli besliyor.
....
İşte bu nedenle MHP de değişim talepleri sadece MHP ve ülkücü camiayı değil milletimizin her kesimini ilgilendiriyor. Allah"ın izniyle kongre yapılıp, MHP de yeni bir süreç başladığında; siyasi otoritenin inisiyatifi bir başka parti tarafından da paylaşılacağından toplum rahatlayacaktır. İşte bu nedenle iktidar partisi de MHP'de ki değişim taleplerine karşı mevcut adaylarla ilgili yalan, yanlış, iftiralarla ellerinden geleni arkalarına koymuyorlar.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

24 Mayıs 2016 Salı

GÜNDEME DAİR KISA KISA

Siyaset kurumunda seviye

Tuğrul Türkeş'in serüvenini hatırlayınca ve iştigal ettiği son makamı da dikkate alınca; siyaset kurumunun adeta bir "Kara delik" gibi çekim alanına giren her karakterde insanı öğütüp içine alabilmekte; hiç ayrım veya tasnif yapamamaktadır.
... 
AKP 14 yıl boyunca yaptığı yatırımlar; yollar, tüneller, köprü ve hava alanlarından bahsediyor Elbet de bizde bunu görüp, fark edebiliyoruz. Ancak batı standartlarında demokrasiye zerre kadar katkısı olmamıştır. Batının hiç bir ülkesinde Tuğrul Türkeş gibi siyasetçi parlementonlarda yer almaz. Hiçbirinde "seni görevden aldım, sana da görev verdim" cümlesi kullanılmaz. Ülkede bir insanın kaşının kanamasına vesile olan teröristle işbirliği yapanın sokağa çıkmaya yüzü olmaz. Siyasete başladığında çocuklarını iş adamı arkadaşından aldığı bursla okutan siyasetçinin; 30 adet gemiden oluşan filosu oluşmuşsa bu siyasetçinin servetinin kaynağı aklanmadan siyasete devam etmesi.mümkün değildir. Hiç bir parti lideri partisini başarısızlığa mahkûm etmez, ilk seçim kaybından sonra istifa eder.
...
Türkiye de siyaset kurumunun batı anlamında bir standarta kavuşması için namusunu temizlenmesi lazımdır. Şu an itibariyle hem iktidar hem de muhalefet; siyaset de seviyesizliğin ortak paydasıdırlar.

Arınç eveleme geveleme

Sayın Arınç ne eveleyip, geveleyip duruyorsun. Yok efendim yanlış davet yapılmış da; yok efendim eski meclis başkanı olarak çağırılmamış da; falan da, filanda...
Yahu fazla değil üç dakikalığına olsun delikanlı ol. Aklından geçeni söyle, herifçe bir duruş sergile. Hani "Paralelin şeyi" ile esip, gürlüyordun ya; "Allah verdikçe veriyor" diyordun ya. İçinde biriktirdiğin kinin intikamını alıyor olmanın mastürbasyon hazzını yaşıyordun ya. Şimdi de Allah aldıkça alıyor değil mi? Buna ne diyeceksin.
...
Nasılmış? Demek ki önemli olan zayıfken erdemli olmak, delikanlılık göstermekmiş. Güçlü olan herkes her yerde, her zaman ahkam kesebilir.
...
Sahi, Sayın Arınç hele bir anlat bakalım; kesekağıdı gibi buruşturulup atılmak nasıl bir duygu.

Sessiz muhtıra

Adamlar 15 senedir kafamızı ütülüyorlar; 28 Şubat süreci ve yaşadıkları mağduriyetler üzerine. Her seçim arifesinde; başta ordu olmak üzere zamanın kahramanlarına sövüp, saymaktalar ama o malum süreç de en kazançlı kendilerinin çıkmasının nedenlerini de sorgulamazlar.
....
Yahu o zamanlar 28 Şubat sürecini yaşatanlar bile doğrudan değil, dolaylı yoldan muhtıra verip, uyarıda bulunarak; daha uhuletle ve suhuletle, biraz da muhatabının insan onuruna özen göstererek yaparlardı; ya bir gasteci vasıtası ile gastelere başlık attırıyorlardı veya brifing vererek gerekçelerini anlatıyorlardı. Ancak Erdoğan'ın Davutoğlu'na verdiği muhtıra hiç görülmemiş, bambaşka bir muhtıra, daha doğrusu görevden alıma oldu. Aslında her iki muhtıradaki fark şu; 28 Şubat muhtırası veya süreci yarı Demokrasilerde yaşanır; "Erdoğan muhtırası" ise Krallık veya diktatörlüklerde yaşanır. 
...
...
El insaf be; içlerinden bir delikanlı veya "Deli-kancık" çıkıp da; Davutoğlu'na bu yapılan ayıptır, günahtır diyemediler. Işte bunu diyemeyen yüzsüzler artık 28 Şubat tan veya diğer muhtıralardan bahsedip, mağduriyet edebiyatı yapamayacaklardır...
Umarım....

Erdoğan muhtırası çok acımasız ve üstelik dost kazığıydı. Tabi tarih bunu not düşecek "Siyasetin kalleşliği, ahlaksızlığı ve vicdansızlığı" diye.
....
Sanırım AKP yandaşları Aktroller bu olup, bitenlerden sonra 28 Şubat sürecinden bahsetmezler; zira utanırlar sanırım.

Okunan bir mektubu ayakta dinlemek

AKP iktidara geldiklerinden beridir dikkatimi çekmiştir; kendilerine ait belediyelerdeki nikah salonlarında imzalar atılıp, nikah kıyıldığında nikâh memurları hazıruna "Ayağa kalkmayabilirsiniz" demeyi alışkanlık haline getirerek; aslında Cumhuriyet kazanımı olan "Bu geleneği artık terk ediyoruz" demeye getiriyorlar.
...
Kudsiyet atfettiğimiz en değerli kurum aile kurumudur. Bir ailenin kurulmasına saygı duymak ve doğal olarak kudsiyetine binaen nikâh kıyıldığı an ayağa kalkmak gibi bir geleneği ortadan kaldırmaya yeltelenler, dün AKP kongresinde bırakalım bizzat teşriflerini, Erdoğan'ın mektubu okunurken tüm hazırun okunan mektubu ayakta dinlediler.
...
Türk-İslam geleneğinde bir büyüğümüz içeri buyurduklarında ayağa kalkıyoruz; hatta belki yaşına da dikkat etmeyip kalkarız ancak hiç bir zaman mektup okunurken ayağa kalmayız.
...
Allah'ın kelamı Kuran-ı Kerim bile okunurken oturarak ve sessizce dileriz. Okunan bir mektuba bu kadar kudsiyet atfetmek resmen şirkin alametlerindendir. Biliyor ve inanıyorum ki yaptıklarının bu manaya geldiğinin veya gelebileceğinin muhakemesini yapamıyorlar. Maalesef aşırı yalakalık yapıcaz diye, şaşkın ördek misali kongredeki hazırun kıçları ile suya dalmışlardır.
Benzer durumlar sadece Kuzey Kore ve benzeri ülkelerde yaşanmaktadır.

Vatana İhanetten yargılanma

Sırrı Süreyya'nın, dün dokunulmazlıklar kalktıktan, meclis kürsüsünde bir kaç laf ettikten sonra "Erdoğan hakkında söyleyeceğim daha çok şeyler var; madem ki yargılanacağız o zaman anlatırım" diyerek aslında Erdoğan'ın anayasaya göre ancak vatana ihanetten yargılanmasını sağlayacak gerekçeleri deşifre edebileceğini ima etti.
...
Çok ilginç bir sürece girdiğimiz besbelli. Demirtaş da "Şunu bilesiniz ki; bizi içeriye atmak için uğraştığınız gibi gün gelecek dışarıya çıkarmak için uğraşacaksınız" demişti. 
Vallahi bizleri çok heyecanlı ve entrika dolu günler bekliyor. Her şey, yüzyıla damgasını vuracak çılgın bir savcının ortaya çıkmasına bağlı.
Mesela bir valinin devletin tepesindekine "Efendim, teröristler şehir içinde yığınak yapıp, hendekler kazıyorlar, ne yapalım" dediğinde "Elleşmeyin bakalım, biz bir süreç başlattık akamete uğratmayın" diyen devlet başkanı(!) suç işlemiş olmuyor mu? İşte bunu sorgulayacak yürekli savcı gerekiyor. Bugün böyle bir savcı çıkmasa bile yarın er veya geç çıkacaktır. Son bir yılda verilen 400 şehidimizin vebali bu hendeklerin kazılmasına göz yuman vicdana aittir. İşte bu nedenle atılan yumurtanın hedefine tamamen ilgisiz bir insanı koyuyorlar; koyunlar da o hedefe konuşlanıyorlar.

Bu değerler tek başlarına birer parti



Ümit Özdağ, Sinan Oğan, Yusuf Halaçoğlu ve Özcan Yeniçeri...
Allah bu değerlerimizden razı olsun. Sayın Bahçeli sayesinde kesintiye uğrayan "İdeolojik bakış ve görüşümüz" bu insanlar sayesinde tekrar vitrine konmuştur. Eğer MHP de ümit edilen değişim gerçekleşmezse bu değerlerin birikimlerinden hem parti, hem de Türk milleti faydalanamayacak.
...
Sayın Devlet Bahçeli'nin MHP de sürdürdüğü kifayetsiz ve ketum Türk milliyetçiliği söylemlerine ve sadece teröre endeksli siyasetine rağmen özelikle Ümit Özdağ'ın çıktığı TV programlarında Türk milletine, hatta dünyaya; Türk milliyetçiliğinin bakış açısından Türkiye ve dünyadaki siyasi, sosyolojik ve ekonomik olayları değerlendirerek, adeta tek başına bir parti gibi görev yapmıştır. 
....
Bahçeli henüz MHP kapısından içeri girmemişken Ümit Bey rahmetli babası nedeniyle belki de kısa pantolonlu afacan bir çocukken parti koridorlarında koşuşuyordu. Sayın Bahçeli'nin bunu bilmesine rağmen Ümit Beyin ülkücü olmadığını iddia etmesi belki de alel acele genel Başkanlığı bırakmasını gerektirecek bir halin tezahürü olsa gerek. Başka şeyler de söyleyebiliriz ama hala özenli davranmaya çalışıyoruz. 
...
Türk milliyetçilerinin değer atfettiği kendi çapında yetişmiş; ideolojik ve akademik anlamda otoriter üç beş insandan birisi olan Ümit Özdağ hocamızı bu denli hafife almak, önemsememek ancak bilgisizlik, hadsizlik veya duyulan kin ve kıskançlığın vicdanı kör etmesi ile mümkündür.

Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

11 Mayıs 2016 Çarşamba

ALGIYA TESLİM OLMAK YOK YOLUMUZA DEVAM

Eskiden liselerde mantık dersi okutulurdu. Oğluma sordum "Hayır baba şimdi öyle bir ders yoktur" dedi. 
...
Bugün siyaset dili ve taraf olmak adına zerre kadar mantık yürütmeden hüküm verme kolaycılığı aldı başını gidiyor. Demek ki bu hal topluma o kadar sirayet etti ki; mantık yürütme durdu; dersini de müfredata koymayı zorunlu hale getirdi.
....
Meral Akşener diyor ki; "Beni partiye çağıran, aday gösteren, seçtiren ve MHP vitrinini benimle süsleyen; hakkımda verilen tüm kararlara imza atan sen olduğuna göre; eğer gün gelip paralelci olmuşsam; onun da kararını sen vermiş olmalısın" diyen en basit bir mantık yürütmeyi Sayın Akşener'e suç isnat etmek için vesile kılmak tek kelime ile zavallılık, acizliktir. Güya bu sözler partiden ihraç için gerekçe sayılacakmış. Vah zavallılar var. 
....
Diğer bir mantık yürütme acizliği de; Paralel'in MHP'deki değişim taleplerine sahip çıkmaları, desteklemeleriymiş. Peki işin doğası gereği ne yapmaları beklenirdi. Canlarına ot tıkayan, hala da mütemadiyen devam eden bir hükümet baskısı varken, elbette kendilerini bu baskıdan kurtaracak alternatif arayışlara girmeleri; bunun için de en makul olanı alternatif arayışlara omuz vermek, mümkünse hükümet alternatiflerine destek olmaktır. Böyle bir ihtimalin emaresini MHP üzerinden esen rüzgarda gördüklerinden işin doğası gereği MHP adına rüzgarı estirene destek vermeyi düşünmüş olabilirler. Bundan cemaat MHP'yi ele geçirdi veya destekliyor anlamı çıkmaz.
...
Basit bir empati yapalım. Eğer birisine öfkemiz varsa ve bir üçüncü kişi öfke duyduğumuz kişinin keyfini kaçırırsa biz de bundan keyif alırız. 
Dolayısıyla MHP adayları ile cemaat arasında olmayan bir ilişkisi yaratmanın mantıkla bağdaşır tarafı yoktur; mesele cemaatin bu olup bitenden keyif çıkarma çabasıdır;  bunun dışında yapılmak istenen; zorlama ile özellikle de Meral Hanım'ın ismi üzerine; yıpratmaya yönelik olumsuz algı oluşturmaktır.
...
Sayın Bahçeli'nin Hasip Kaplan ile el sıkışmasına bizler o zaman ne demiştik; "Medeni bir davranış şekli, gayet normal" 
Ancak "Paralel aday" algısı yaratanlara ve günümüz siyaset diline göre Sayın Bahçeli'nin o zamanki davranışının günümüzde nasıl manalandırılması gerektiğini "Cemaatin adayı" algısına teslim olmuş vicdanlara sormak isterim. 
....
2002 yılından beridir bütün olup bitenler ABD projesi dahilinde başlamış ve devam etmektedir. Türk milliyetçileri olarak estirdiğimiz rüzgarın arkasında duralım ve sızıntılara fırsat vermeyelim derim. 
...
Mütemadiyyen "Kim genel başkan olursa olsun, seçilemeyen adaylar, seçilen adayın başkanlık davanında olacaklardır" sözünü tüm adaylara söyletelim. Sanırım Meral Hanım özellikle bunu yapacağını vurguladı. Bunu başarırsak, büyük ölçüde esen rüzgar için negatif algı oluşturanların önü kesilecektir. Yılma Durak büyüğümüzün dediği gibi malum yapılanmaya haddinden fazla güç ve ehemmiyet atfetmek büyük kavgalar vermiş, tarihe maal olmuş Türk milliyetçiliği hareketine yakışmıyor.
...
Çer çöp hesabı yapmaya devam edersek; gittikçe daha da hissedilebilinir hale gelen siyasi boşluğu; AKP ve Erdoğan'ı tamamen gözden çıkaran ABD Türkiye üzerine ummadığımız bir senaryoyu yazıp, gündeme taşıyabilir. Buna fırsat vermemek, zemin hazırlamamak lazım. Şimdi birileri diyecektir ki; adaylardan birisi, ABD-Cemaat projesi ise. Çok makul bir sorudur ancak ben diyorum ki böyle bir ihtimali ortadan kaldırmak ve esen rüzgarımıza "Çengel atmak" isteyenlere fırsat vermemek, güven oluşturmak için "Hangi aday seçilirse seçilsin tüm adaylar başkanlık divanında veya en azından parti yönetiminde olacaklardır" sloganı benimsenip, söylemler bu ilke üzerinden sürdürülmelidir.
Algıya teslim olmak yok; yolumuza devam.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

8 Mayıs 2016 Pazar

DAVAMIZA SADAKATIMIZ SANA DEMEK DEĞİLDİR

Sayın Bahçeli,
"Eğer ihtiyaç hâsıl olursa, eğer gerek 
duyulursa, Türkiye’nin milli ve tarihi çıkarlarını savunmak için, düne kadar hükümete verdiğimiz fiili destek hukuki bir boyut alabilecek ve Milliyetçi Hareket Partisi yalnızca ülke ve milleti için her türlü sorumluluğu almaya hazır olduğunu kanıtlayacaktır.” demişsiniz.


Sayın Bahçeli biraz da Allah rızası için MHP'ye çalışıp, onu yüceltip, yükseltseydin bu yolla da devletin milli ve tarihi çıkarları için tüm ülkücü camia olarak bir şeyler yapabilmiş olurduk ancak bundan bilerek kaçındın; hatta bugünlerde olduğu gibi sürekli engel oldun.
...
Koskoca bir davaya "Genel Başkanlık" yapmış insana kendi arkadaşlarına karşı koymak, engel olmak için siyasi ve ideolojik hasmından yardım talep etmek veya hasmına yardım önermek hiç yakışıyor mu? Sen Türk milliyetçilerini "Akılları ermemiş güruh" olarak görüyor; içinden geçtiğimiz süreci de "Mevcut aklımız" ile yeterince değerlendiremeyeceğimizi sanıyorsun. Sürekli "Davamıza sadakatımız”ı şahsına sadakatımız olarak görmek istedin, olabilirdi de ancak zorla giydirilen ''Bilge kişiliğin'' bunu beceremedi. Belki de bilerek istemedin. "Türkiye bir çiçek bahçesidir" diyerek ilk önce davaya sadakati sen terk ettin. Nezdimizde saygınlığını yitirmen de o zamandan başladı; ta ki 548 insanın iradesini küçümseyip, yok hükmünde görmenle bugünkü halini aldı. Nezdimizdeki itibarının ne olduğunu çok iyi analiz etmiş olmalısın ki Ülkücü irade karşısında güven tazelemeye yüreğin yetmiyor. Parti tüzüğünün "Olağanüstü kongrelerin genel başkan seçimli olamayacağı" ama eğer istenirse partinin kapatılabileceğine cevaz verdiği bir garabeti nasıl kabul edebiliyorsunuz.
Bunun tek açıklaması var; her zaman ülkücü delegenin iradesinden korktuğunuz için, parti kongreleri de dahil her türlü "Ülkücü irade beyan”ın da kontrolü kendi inisiyatifinizde tutmak istiyorsunuz. Oysa söz konusu ülkücü irade ise hiç bir şekilde olağanüstü kongreler de yapılacak her türlü oylamanın neticesine saygı durulması gereklidir. ''Ülküdaşlık Hukuku''nu ''Yol arkadaşlığı'' seviyesine indirgeyip, ülkücüleri "Akılları bir şeye ermeyen güruh" olarak gördüğünüzden irade beyanımıza saygı duymayı göze alamıyorsunuz. Adeta mümkünse bir limon gibi hepimizi iki parmağın arasına alıp suyumuzu sıkmak, canımızı almak ve bu şekilde yüreğini ferahlatmak istiyorsun. Sen o tarafta bizler de bu tarafta olduğumuz sürece ülkücü irade eninde sonunda kazanacaktır. Etrafında pervane olanlar seni aldatmasınlar; onlar senin iradenle oldu bitti ile bir yerlere gelebileceklerini sananlardır.
.....
Oslo'dan beridir "Sen şerefsizsin" dediğin bir hasmınla, hangi ahlaki zeminde ülke ve millet menfaatleri için gerekirse işbirliği yapacaksın. 80 milletvekili ile düşünmediğin işbirliğini 40 milletvekili ile düşünüyorsan şayet, ülkücü vicdandan sakladığın bir şeyler olmalıdır. Tayyip Erdoğan'ın da senin de gizli ajandanızda Başkanlık sistemi var; "40 milletvekili ile arkandayız dayan aslanım; ama sen de bana sahip çık" diyerek verdiğin mesajın aslı budur.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

ZİHNİMDEN GEÇENLER-4

7.5.2016
Resmi Gazete'de bugün yayınlanan tezkerede, Bosna Hersek ziyareti nedeniyle Yalçın Akdoğan'a dönüşüne kadar Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş'in vekalet edeceğine ilişkin tezkere yayınlandı. 
Ancak heyete Tuğrul Türkeş de eklendi. Türkeş, gezi heyetinde yer aldığını Başbakan'ın basın toplantısı öncesinde Esenboğa havalimanında öğrendi ve şaşırdı. Türkeş de, Bosna Hersek'e gidince hem Türkeş'in başbakan yardımcılığı makamı hem de Akdoğan'ın başbakan yardımcılığı makamı vekaletsiz kaldı. (Kaynak: Milliyet)
...
Bunun manası Tuğrul Efendi'ye duyulan güvensizliktir. Herhengi bir nedenle kendi inisiyatifini kullanarak imza atmasına mani olmak amacıyla son anda tetbir olsun diye geziye dahil edildiği anlaşılıyor.
...
Böyle ani durumlar ancak anne baba bir yere giderlerken peşlerinden ağlayan çocuğa ''Hadi madem öyle sen de gel'' denilerek yaşanır.
...
Bu gariplik ancak dikdatöryal yönetimlerde yaşanabilir; işte bizde olduğu gibi.
Doğrusu hiç de yadırgamadım.
Mehmet Soral


6.5.2016

Konya'nın AKP'li seçmeni, kulağı çekilen, sonra da bir kenara atılan hemşehrileri Davutoğlu'nu Konya havaalanında AKP bayrakları ile karşılamak üzere bekliyorlar.
....
İşte Türkiye de seçmen kalitesi ve özellikle de AKP seçmeninin "Ortalama algı düzeyinin" ortaya koyduğu manzara.
...
Düşünebiliyormusunuz, sözde mağdura sahip çıkmak üzere biraraya geliyorsunuz; sözkonusu mağduriyetin ana sorumlusu AKP'yi hala Onura edebilecek şekilde bayraklarla gösteri yapacaksınız. Bu kadar tutarsız ve kafası karışık bir tutum olabilir mi Allah aşkına. Hiç olmazsa AKP bayrak ve flamalarını taşımayın ki amacınızın batı standartlarında bir protesto olduğunu düşünelim.
Belki de Konya AKP seçmeni havaalanında Erdoğan'ı karşılayacaklarını sanıyorlardır.
.....
Bu ara da adeta kendisine istifası "Dikte" edilen Davutoğlu Cumhurbaşkanına methiyeler düzereken ve bütün dünya şu veya bu şekilde Davutoğlu için yorum yaparken Cumhurbaşkanı'nın umurunda bile değildi; aynı gün katıldığı bir toplantıda Davutoğlu için üç beş kelam etmeyi çok gördü. Ancak Davutoğlu'nun veda şekli ile Erdoğan'ın sonraki tavrını karşılaştırdığımızda hemen aklıma "Oğlum ben sana padişah olamazsın demedim ki, adam olamazsın dedim " sözünü hatırladım.
...
Siyasetin en acı ve belki de "iğrenç" tarafı vefasızıģın hakim unsur olmasıdır. Vefa unsuru siyasette sürekli dışlanmıştır; bu nedenledir ki Türk siyasi tarihi siyasi partiler çöplüğüne dönüşmüştür.
Mehmet Soral


5.5.2016

Yahu bırak tıraşı....
Niçin gidiyorsun, sen ondan haber versene.
...
Bu kadar reisinize, partinize ve hizmetlerinize ballandıra ballandıra övgüler düzeceksin, sonra da hiç bir şey yokmuş gibi ahkâm keseceksin.
...
Aman Allah'ım!...
Cumhurbaşkanına övgüleri sıralarken azami gayretten dili peltekleşip, kelimeler ağzı içinde oraya buraya savruluyor.
Yahu seni rahatsız eden nedenleri Cumhurbaşkanına söylemiş olsaydın onların defterlerini düreceğinden en çok emin olan insan gene sesin. Belli ki senin ipini de çeken kendisidir. İşin aslı bu olduğu halde gerçeği ters yüz edip, Cumhurbaşkanına övgülerin neyin nesi oluyor.
...
Sen ihanete uğramış, kulağından tutulup kenara atılmak gibi bir muameleye lâyık görülmüş insan konumundasın ve hala sana bu muameleyi lâyık gören insana öfkeni değil övgüyü lâyık görebiliyorsan; BUNUN TEK NEDENI MUHATAP OLDUĞUN BİR TEHDIT olmalıdır.
...
SONUÇ:
Türkiye de siyaset tehdit ve şantajlarla yürütülüp, yönetilmekte olup Davutoğlu da siyasi tehditle kendisine "Dikte" edilen "istifa" şeklini kabul ederek Başbakanlık görevine veda ettirilmiştir.
Mehmet Soral


5.5.2016

Türkiye de ani gelişmeler yaşıyoruz. Elbette bunun tetikleyicisi MHP'deki değişim talepleri olmuştur. MHP'de oluşacak bir değişimin ve yeni yapılanmanın karşısında yetersiz olacağına kanaat getirilen Davutoğlu"nun görevden el çektirilerek AKP"de de yeni bir yapılanmaya gidime ihtiyacı duyulmuştur. Bu operasyonda amaç MHP'ye yeni bir genel başkan seçilmeden baskın erken seçim ile AKP'yi 400 milletvekili ile anayasayı tek başına değiştirecek çoğunlukta tekrar iktidara getirmektir.
....
EĞER BU SUREÇ İÇİNDE SAYIN DEVLET BAHÇELİ HALA DEĞİŞİM TALEPLERINİ ENGELLEMEKTE ISRAR ETMEYE DEVAM EDERSE; KENDİSİNİ KESİNLİKLE VE KESİNLİKLE UZUN VADELİ BİR PROJE DAHILINDE GÖREVLENDİRİLMİŞ İNSAN OLARAK DEGERLENDİRECEĞİM.
Mehmet Soral

5.5.2016

Mersin de ülkücü Ocakları mensubu bir grup Devlet Bahçeli lehine, Otel lobisinde babası yaşındaki eski MHP milketvekili ve aynı zamanda ordu mensubu bir paşa olan insan ile yanındaki ülkücü ağabeylerini sıraya dizip, kendi aklınca fırça atıp, posta koyan "Şahsı" şiddetle kınıyor; bu haddini bilmez ukalanın karşısında sabır sınavı vererek ona "Bulaşmayan" aklı-selim insanları da tebrik ediyorum.
Yine şahısların değil davanın adamı olan Mersin ülkü Ocakları başkanının inisiyatifini ortaya koyarak duruma müdahale etmesini ve pratikte tam bir başkanlık örneği göstermesini de tebrik ediyorum.
Mensupları arasında ata ile evlat arasında bu tür husumetleri çıkaranlara da bunun utancı yeter sanırım; tabiki utanacak yüz varsa.
Mehmet Soral

4.5.2016

Ve Cumhurbaşkanı Meral Akşener'in rüzgarından etkilenip, muhtarlar toplantısında "Gittiğiniz yerlere benden selam söyleyin durmak yok, yola devam; daha yapacak çok işimiz var" diyerek erken seçim sürecini başlatmıştır. Bunu da özellikle de MHP Genel Başkanı değişmeden yapmak istiyor. Zaten bunun bir başka emaresini Sayın Bahçeli nin değişime direnerek Tayyip Erdoğan'ın belki de son arzusunu gerçekleştirmek için harcadığı çabalarından anlayabiliyoruz.

4.5.2016

Yahu Allah aşkına Cumhurbaşkanına Sosyoloji biliminden bir akademisyen danışman atasınlar da kendisine "Sen her vesile ile milliyetçiliği tukaka ilan edip, sonra otuz altı etnik kimliğin ismini sayarsan ve peşinden "Tek devlet, tek millet tek bayrak" edebiyatı yaparsan inandırıcı olmazsınız, sosyoloji biliminde bunun karşılığının ne olduğunu bişekilde danışmanlar anlatmalıdırlar.
Mehmet Soral

3.5.2016

Eğer Meral Akşener "Paralel"in insanı olsaydı; 7 Haziran sonrası Tuğrul Turkeş ile beraber teklif edilen seçim hükümetinde görev alma teklifini kabul edip, daha sonra AKP'den milletvekili seçilseydi "Paralel"in AKP üzerine yapmak istediği operasyonu daha sonuç verici kolay kılmazmıydı.
...
Aktroller, bizler artık sizlerin ciğerinizi bilir olduk; AKP'den milketvekili seçilseydi paralel maralel olmayacaktı değil mi?
... 
Birisinin diktatörlüğü, bir diğerlerinin Balgat sefalarının sona ereceği korkusu, Meral Akşener'i kendi hayel alemlerinde paralelci yaptı. Eğer Ergenekon süreci devam etseydi o zaman da Ergenekoncu olmakla itham edilecekti. Hikayenin aslı astarı budur vesselâm.
Mehmet Soral


2.5.2016

Zaman zaman bu kadar kuvvetli esen "Meral Akşener ruzgarı" karşısında ABD çengel attı mı veya atabilir mi diye sorgulama yapmıyor değilim ancak yine Meral Hanım'ın zaman zaman "Genel Başkan olmam durumunda diğer aday arkadaşlarımı divana alacağım" sözünü vermesini ABD ve diger tezgahlara karşı "Sigorta" olarak görüyorum. Tabi ki Meral Hanım'ın Erdoğan gibi Cüneyt Zapsu denen adamın elinden tutup kapı kapı ABD Yahudi lobilerini dolaştırmasında olduğu gibi hala ABD'ye gitmemiş ve malum lobileri ziyaret etmemiş olmasını da kuvvetli bir referans olarak görüyorum. ....
Böyle düşünmemin nedeni; özelikle bu AKP döneminde alışıla gelen önce algı olusturup, sonra halkı o algının peşinden giden sürüler haline getirip arzu edilen hedefe ulaşma geleneģine karşı biz Türk milliyetçilerinin sorgulama geleneğimizin olduğunu dolayısıyla kongre süresince tertiplenen ayak oyunlarının analizini çok iyi takip edip, tetbirini de ona göre alacağını belirtmek istedim. Mesela algılarla milleti sürü haline getirdiklerini sanan "Güruh" hala sanıyorlar ki "MHP'ye Paralel Çengel" algısını Türk milliyetçileri olarak yuttuk. Be hey "Güruh" bilirmisiniz; siz henüz "Cemaatin Gazozu" nu içmeden çok önceleri bizlerin onlar hakkındaki hükmümüz netti.
Mehnet Soral


1.5.2016
Davutoğlu'ndan MKYK belirleme yetkisinin alınması; Binali Yıldırım'ın AKP Genel Başkanlığına hazırlatılması; Fuat Avni'ye göre Davutoğlu'nun kapalı oturumda milletvekillerinden güven tazelemeyi isteyeceği ve MHP Genel Merkez Yönetiminin ısrarla Olağanüstü Kongrenin yapılmasına engel olmak için her türlü atraksiyonları denemesi; bütün bunların altında yatan gerçek; Başkanlık sistemine giden yolda MHP'nin güçlenerek siyasi konjuktürü değiştirmesine fırsat vermeden, AKP'nin daha da güçlenerek çıkacağı bir erken seçimin yapılması. Bu durumda sonuç; MHP, HDP baraj altında kalacak; AKP 400 milletvekili ile anayasayı tek başına degiştirebilecek ve Başkanlık sistemine geçilecek.

4 Mayıs 2016 Çarşamba

TÜRKÇÜLER GÜNÜNDEN MİLLİYETÇİLER GÜNÜNE EVRİLME

 "3 Mayıs Türkçüler Günü"nü; banisi Nihal Atsız ve diğer Türkçü değerlerimizi; mezarları başında saygıyla andık. Çok garip tir ki; "Türkçüler gününü" bu günün banisinin tanımına rağmen "Milliyetçiler" günü olarak andık. Sayın Ocak Başkanımız muhtemelen almış olduğunu talimat gereği "Milliyetçiler günü" ifadesini özellikle kullandı. Mezar başında olan herkes Türk milliyetçileriydik ancak bu günün isminin "Türkçülük Günü"nden "Milliyetçiler Günü"ne evrilmesinin nedenini sanırım hiçbirimiz bilmiyoruz.
Dikte edilenin nedeni bilimmez, ezberlenmesi istenir. Şahsen ben dikte edileni kabul etmediğim için ezberlemek de umurumda olmadı.
...
Bugün Hareketin içinden geçmekte olduğu süreç, yaşadığı kaosun nedeni belki de Sayın Bahçeli"nin hala nedenini bilmediğimiz bu tür çıkışlarında gizli.
....
Mesela;

-Türkçüler gününün Milliyetçiler gününe

evrilmesi
-Rahmetli Başbuğ'un "Ne mozaği ulan" çıkışına rağmen; "Türkiye bir çiçek bahçesidir" tanımlamasını yapması
-Erciyes Kurultayı'nın yasaklanması
-MHP'nin uhdesinde olan ve geleneksel olan Türk Devletleri ve Toplulukları Kurultayı'nın kaldırılması gibi....
.....
İsim, söylem ve tanımlamalarımızda niçin böyle bir değişikliklere gidilme ihtiyacı duyuldu hala bilmiyoruz. 

...
Lider olma iddiasında olan insan ilk önce iddialarını ortaya koyar, sonra bu iddialarını ete kemiğe bürümek için fikri alt yapı ile destekler sonra da ayağa diker.
Nihal Atsız gibi fikir, düşünce adamı; Alparslan Türkeş gibi liderlerin söylemleri üzerinde yapılabilecek değişim ve mana kaydırmalarına cüret etmekle lider olunamaz; bu yapılan olsa olsa içine düşülen kompleksten kurtulmak için kendi kendini tatmin veya kendini kandırma yoludur.
...
Onun, bunun, şunun ne dediği hiç umurumda değil; rahmetli Atsız'ın inanç ve ilkeleri gereği 3 Mayıs Türkçüler gününü kendi mana ve önemine uygun şekilde andım. Başta Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk, Nihal Atsız, ve diğer Başbuğumuz Alparslan Türkeş olmak üzere Tüm Türkçü, Türk milliyetçilerini saygı, hürmet ve rahmetle anıyorum.
Ruhları için lütfen herkesten fatiha...
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com