30 Eylül 2018 Pazar

BİLEREK VE İSTEYEREK İKİNCİ KOZMİK ODA VAKASI

Düşünebiliyor musunuz; muhalefetin hiç bir şekilde "Varlık fonu"nunda nelerin olup bittiğinden haberi ve bilgisi olamıyorken, ABD'li Mckinsey firmasının varlık fonu da dahil olmak üzere Türk ekonomisine dair her şeyden haberi de, bilgisi de olacak
...
ABD'li McKinsey danışmanlık firması, hükumetimizin isteği ile ekonomimizin kozmik odasına davet edildi; adeta "Buyurun, lazım olan ne varsa alın" denilmiş, onlar da valizlerini hazırlayıp, geliyorlar. 
...
Halen Devlet Bahçeli ve Balgat'a sadakati(Özelikle MHP demiyorum, o bizim ezelden ebede ortak aidiyet imizdir) devam eden ülküdaşlarıma soruyorum; "Kendinizi nasıl hissediyorsunuz"
...
Dikkatinizi çekerim, tarih tekerrür ediyor; ABD'nin memuru Kemal Derviş yine böyle bir dönemde, yine Sayın Bahçeli'nin "Gözü önünde" ülkemize gelip, yapacağını yapmıştı.
...
Sorumu tekrarlıyorum; Balgat'a sadakati devam eden ülküdaşlarım; kendinizi nasıl hissediyorsunuz. "Devletin bakası için gerekli olan güven sağlanmıştır" mı; diyeceksiniz yoksa...

...
Türk ordusunun kozmik odasına girildi, hükumet seyretti, 15 Temmuzu yaşadık. Şimdi ise ekonomi bakanı Sayın damat ABD'li MC Kınsey danışmanlık firmasını bir anlamda ekonomimizin kozmik odasına girmesi için kiralamış olmuyor mu?
...
Millet 15 Temmuz'da karşı koymak için en büyük sermayesi yüreğiydi, ortaya koydu; ekonomik darbede neyi var ki; ortaya koyabilecek. 
...
Gelirimiz, giderimiz ve her anlamda ekonomik ve stratejik değer taşıyan nimetlerimizin envanterine sahip olacak olan bu firma; hükumet için hazırladığı raporlara ilaveler de yaprak ABD devletine tüm sırlarımızı aktaracak demektir.
...
Peki 15 Temmuz gerçeği yaşanmışken ve de yanlış olduğunu aşikaren bildiğimiz halde; niçin aynı su ile tekrar abdest almaya cür'et ediyoruz. Akıllara zarar bir durum. Allah Türk devletini ve Türk milletini  acizliğin zulmünden kurtarsın; bunun için hayırlara vesile olan gelişmelerle muhatap kılsın inşallah. 

...

Bu arada İki gündür bekliyorum; yandaşlar ABD'nin ekonomimizin kozmik odasına davet edilmesini nasıl karşılıyorlar diye; mübarekler dut yemiş bülbül kesildiler, tıs yok.
...
Gazı sıkışmış mahcuplar gibi; salsalar bir türlü salmasalar bir türlü; hem kokusu var hem de sesi. 
...
Allah kimseyi de bu duruma düşürmesin. Bu durumla karşılaşmamak için hiç bir kimsenin azatlık kabul etmeyen iflah olmaz kölesi olmayacaksın; aklının, fikrinin ve yüreğinin dediğini yapacaksın.


Muhalefetin eksikliği
Bütün bunlar olurken muhalefetin kusuru yok mu; elbette var. Tesirsiz tepkiler olup bitene meşruiyet kazandırılırken, aynı zamanda toplumun olumsuzluklara alışmasını sağlıyor. Oysa kabullenmemesini sağlaması gerekir; öyle değil mi?
...
Adam tabanını kendisine öyle inanmışlık ve adanmışlıkla bağlamış ki; "Geçmişte bizim savaş uçaklarımız vardı; ülkeye kötülük olsun diye onları kullanmayıp, kuma gömmüşler" söylentisini doğru bulup, inanıyorlar ve inanmışlık o kadar had safhada ki; buna bizatihi muhteremin de inandığını düşünebiliyorlar.
...
Diğer muhalefet liderinin hiç birisine karşı tabanında bu kadar inanmış ve adanmışlık yoktur. Dolayısıyla durup düşünmeleri gerekmez mi.
...
Medya gücü elbette çok önemli. Öyleyse köpeğin seni ısırıp haber olmayı beklemeyip, sen köpeği ısıracaksın ki haber olasın. Klasik yöntemlerle siyaset yapmak, siyaseten doğruyu dile getirmeye yetmez.
...
Türkiye'nin siyasi olgunluğu reşit bile olamadı. Yirmi senedir genel başkanı değişmemiş partilerin olduğu ülkelerden birisi Türkiye, diğerleri ise ya sosyalist ülkeler, ya da Baas rejimi ile yönetilen ülkeler değil mi.
...
Uzatmadan söyleyeyim mi size; eğer bugün tek adam rejimi 15 Temmuz'un faili ABD'yi ekonomimizin kozmik odasına sokuyorsa veya sokmak zorunda kalmışsa; muhalefetin sadece bunun yanlış olduğunu dile getirmesi yetmez; sine-i millete dönerek meclisten çekilmeyi bile düşünmeleri gerekir. İşin vahametinin farkında olmayanlar ne demek istediğimi anlayamayabilirler ama ülkemiz çok riskli ve sıkıntılı bir sürecin girdabında boğulmak üzere. Ekonomimizin teslim alındığı hissiyatı içindeyim. Sanki ordumuzun kozmik odasına tekrar girildiği anı yaşıyor gibiyim.
...
En azından İYİ PARTİ ve CHP; "Devletimizin bekası için birlikte hareket cephesi" ile adeta paralel hükumet şeklinde, tek adam icraatlarını yakından takip ederek, müşterek açıklamalarla kamuoyunu aydınlatmaları, yönlendirmeleri ve aynı zamanda güven vermeleri gerekir.

Mehmet Soral
soralmehmet@gmail.com

27 Eylül 2018 Perşembe

GÜNDEMDEKİ AF MESELESİNİN ARKASINDAKİ ASIL GERÇEK

Gündemdeki af meselesinin arkasındaki gerçek nedir?
Şimdi siz sanıyormusunuz ki; af yasasını MHP düşündü, tasarladı ve meclise sundu.
...
Geçmişte olup bitenler geleceğimize ışık tutar. Artık şuna kanaat getirmiş olmalıyız ki; MHP'nin varlığı siyasi olmaktan ziyade Cumhuriyet hükumetlerinin devleti yönetirken ihtiyaç duyduklarında kullandıkları bir "Siyasi anahtar" veya "Enstrüman"dır. Bu görevini sadece AKP hükumetlerinde yaptı dersek AKP'ye haksızlık yapmış oluruz. "Rahşan affı", "İkiz yasalar", "İdamın kalkması" ve ''Sistemin değiştirilmesi'' meselelerinde de aynı görevi ifa etmiştir.
...
Rahmetli Ali Güngör de Türk milliyetçilerinin genelinin vicdanını temsilen MHP'nin siyasi varlığına iman etmiş bir insan olarak Rahşan affına karşı tavrını ortaya koymuştu ancak onun da diğer Türk milliyetçilerinin de MHP'nin yeni misyonundan haberimiz yoktu. "Ali Güngör" meselesi MHP tarihi bakımından çok önemli bir kırılma noktasıdır; MHP'nin siyasi bir parti olmaktan çıkıp; yerine devletin yönetilmesinde ihtiyaç duyulduğunda başvurulan bir kurum veya aygıt olmaya evrildiği andır.
...
Bu noktadan sona geçen yirmi yıl boyunca MHP hiç bir zaman Türkiyeyi yönetmeye talip olmamıştır. Dedim ya artık misyonu; cumhuriyet hükumetlerini düştüklerinde veya tökezlendiklerinde müdahale edip, ayakta tutmaktı. Belki bir devletin bekası için böyle sır bir yapılanmaya da ihtiyaç duyulmuş olabilir ama bunun için ille de Türk milliyetçilerine ihtiyaç duyuluyorsa; bunu dolaylı yoldan yapmak yerine niçin doğrudan iktidara gelmesi sağlanarak yapılmaz. Bence bu anlamda Türk milliyetçileri oturup tekrar tekrar düşünmelidirler.
...
Yani demem o ki; af düzenlemesi AKP'siyle, MHP'siyle oturulup, görüşülüp karar verilmiş bir mevzudur. Af meselesi milletin meselesi olmayıp, kapasitesi maksimum noktaya ulaşmış ve yönetilmesinde sıkıntı çekilen cezaevlerine çözüm ihtiyacından doğan bir meseledir. Ya da; muhtemel operasyonlara hazırlık için cezaevlerinde yer açma düşüncesi de olabilir.
...
AKP bu yasanın çıkmasında gerçek niyeti olandır. Milletin tasvip etmediği bu af meselesinde; ilk önce Alaaddin Çakıcı üzerinden milliyetçilerin gönlünü okşayarak makul bir kabule zorlayarak, onların desteğinin alınması amaç edilmiştir. Daha sonra da MHP gündemine almıştır. AKP bu arkadan güden tavrı ile siyasi bedelini MHP'ye, itibar kaybını da Türk milliyetçilerine ödetmek istiyor. Yani Türk milliyetçileri olarak siyasi gücümüz artık ne kadar kalmışsa; onun da dibe vurması için sinsi bir plan yürütülüyor.

...
Aslında bir af düzenlemesi olan infaz yasasındaki değişiklik gerçekleşirse, muhtemelen mağdurlar veya muhalefet yapılan değişiklikleri anayasa mahkemesine götüreceklerdir. Anayasadaki eşitlik kaidesi gereği düzenleme bu şekliyle kabul edilmeyip, kapsamı genişletilecek ve Erdoğan'ın fetö mensupları için yaptığı ''İbadet, ticaret, ihanet'' sıralamasına göre ''İbadet'' kısmen de ''Ticaret'' kategorisinde olanlar da af kapsamına alınabilir diye düşünüyorum. Çünkü özellikle ibadet kategorisinde olanlarla ilgili çok büyük mağduriyetlerin olduğunu bizatihi iktidar olanların kendi ağızlarından zaman zaman duyuyoruz. 

Boğaz dokuz boğumludur
Siyasetçinin ağzından çıkan her sözü, ömrü boyunca bir gölge gibi kendisini takip eder.
...
Eğer sen demişsen ki; "Ver papazı al papazı"; siyasetçinin feriştahı bile olsan, bu da yetmeyip ülkenin en liyakat sahibi hakimlerini tayin etmiş olsan bile; malum papazın yargılanmasına gölge düşer, yargımıza güven kalmaz.
... 
Malum dava sonunda verilecek olan karar sonrası içeride de, dışarıda da tartışılmaya devam edilecektir. Unutmayın birileri muhtereme bir şeyler hatırlattığında "Ben bu davaların savcısıyım" dediğinde de benzer hal ve tavırlar içindeydi ve devamında bedelini 15 Temmuz süreci ile ödedik, devam da ediyoruz.
...
Boşuna dememişler "Gırtlak dokuz boğumdur" diye. Aklına ilk geleni ilk boğumda "cart" diye söylersen sonra "Ey vah" demenin bir faydası olmayacak, geriye de saramazsın artık. 


Peki bu ''Cemaat'' denenler bizi niçin kandıramadı 

Muhtemelen yirmi yıl önce; o zaman cemaat diye nitelendirilen, bugün ise fetö denen oluşumun mensupları sivil toplumcu olduğumuzdan bizi de aralarına çekmeye, kanca takmaya çalışmışlardı. 
...
Hemen kendilerine; "Evet, namazında niyazında insanlarsınız ama sizlere güvenemiyorum. Zira bırakalım ülkemizi, dünyanın her yerinde kendine ait okul, kültür merkezleri, iş yerleri gibi imkan ve yapılanmaların yaygın olmasının arkasında ABD olmadığı sürece bunu başarmaları mümkün değildir" dediğimi aynen bugünkü gibi hatırlıyorum. Nitekim 1990'lı yılların sonlarıydı sanırım; kendimce cemaat hakkında hükmümü verdikten üç beş yıl sonra Özbekistan devleti cemaat mensubu iş adamları ve öğretmenleri CIA ajanı ve radikal dini yapılanmalar oldukları gerekçesi ile sınır dışı etmiştir.
...
Niçin bunu yazma ihtiyacı duydum; üzerinde tüm şüpheleri toplayan bir yapılanma için "Bizi kandırdılar" denmesi bir tıraştır da ondan. Zerre kadar aklı olanın, hele ki milli istihbaratın da pekala bizim gibi düşünmesi gerekirdi. Beni niçin kandıramadılar da onları kandırdılar; çünkü aralarında iç içe geçmiş gergef bir yapı söz konusuydu ve kandırılanlar da; kandıranlar da "Siyasal İslam"dan besleniyorlardı.
...
Dolayısıyla Türk milliyetçileri olarak nasıl ki geçmişte cemaatin kancasının üzerimizde tutunmasına izin vermediysek; umarım bu sefer de AKP ve Balgat müdavimleri sayesinde siyasal İslam'ın ilelebet bu ülke topraklarında payidar olmaması için iradelerimize ipotek koymak ve her birimizi "Azatlık kabul etmeyen, iflah olmaz köleler"i görenlere haddini göstereceğiz. Mahalli seçimler de bunun denemesi için numune bir süreç olacaktır


Vatan sevgisini Suriyeli çocuğun gözünde görmek...?

.Demek ki biz Türkler ne kadar aciziz ki; vatan sevgisine örnek alabileceğimiz bir örneğimiz bile yokmuş(!)
...
Pes doğrusu, ne diyelim artık. Hatlar tamamen kokmuş. Ne yapsın muhterem; Türklükle nasiplenmemiş, rabıtası da kesilmiş. Ne demişler atalarımız "Dervişin fikri neyse, zikri de o dur." Pencere hep Araba açılınca, fikir de hep oradan doğuyor. Dünyası bu kadar olunca, görebildiği de o nispette oluyor.
...
Bu sözü söyleyenin hiç mi tarihe göz atmışlığı olmaz, hiç mi aklından geçmez; "Ey on-beşli on-beşli"de geçen Çanakkale savaşlarına katılmak üzere toplanıp, kararlı adımlarla yürüyüş yapan çocuk askerlerimizin çakmak çakmak bakışları.
...
Bugün için Suriye üzerinden çıkaracağımız tek ders; çocuk, yaşlı ve kadınlar hariç; kaçarak vatana ihanet etmenin bedelinin sünepece, sığıntı halinde asalak yaşamaktır. 


Çocuğuna pantolon alamayan babanın intiharı

İntihar eden baba için provokatör diyorlar. Ulan adam öldü öldü, neden bahsediyorsun. Asıl provokatör sizsiniz ve de üstelik en şerefsizi olanısınız. 
...
Ulan.....! provokatör dediğin aynı zamanda olayın içinde olup, olup bitenleri izlemeye devam ederdi. Adam öldü, neyi izleyecek. 
...
Bu aşağılık güruh zuhur ettiğinden beridir her ülkem insanı için kin, öfke ve nefret ettiği bir öteki oluştu. Allah korusun; devletimize ve milletimize kast eden bir düşman cephesi oluştuğunda, hangi ortak değer bu iki cepheli milleti tek hedefte birleştirebilecek. Asıl beka sorunu budur işte. 
... 
Sayın vali, Sayın kaymakam, Sayın okul yöneticileri ve Sayın Bakan; sizler ağzınızla kuş tutsanız, hatta her açıklamanız doğru olsa bile; değil mi ki tek adam rejimi hüküm sürüyor; kimseyi söylediklerinize inandırıp, ikna edemezsiniz.
...
Vatandaşın devletine güveni kalmamıştır. Devlet adına yapılan açıklamaların doğruluğundan da, yanlışlığından da şüphe ediyor. Bu güvensizlik özelikle Ergenekon ve Balyoz kumpasları ile başlayıp, trafoya kedinin girmesi ile devam edip, ayakkabı kutuları ile resimlenmiş, CEMAAT-AKP ittifakından zuhur eden 15 Temmuz ihanet şebekesi ile de zirveye ulaşmıştır.
...
Dolayısıyla, vatandaşı ikna edeceğiz diye boşuna çırpınıp durmayın, daha da batarsınız.


Muharrem ayı

Belki de Anadolu Türklüğünün Araplaşmasına ve gönüllü asilime olmasına direnç gösterip, mani olan en önemli unsurlardan birisi; Alevi "Kandaşlarımın" "Muharrem ayı"nı en kalbi duygularımla kutlar; türküleri, deyişleri ile öz kültürümüzün yaşanması ve yaşatılmasındaki öncü rollerinde başarılar dilerim.
...
İyi ki varsınız. 
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

21 Eylül 2018 Cuma

KANDIRILDIM HÜZÜNLÜYÜM

Kandırıldım hüzünlüyüm
Sayın Bahçeli "Kazanamayacağımız yerden niçin aday gösterelim ki" diyor. Bu sözleri duyunca kahroldum.
...
Yarı ömrümüz işte böyle hiç edildi. Yanarım yanarım da; İnanmışlığı ve adanmışlığı olmayan birisinin peşine düşüp, kandırıldığım yıllarıma. Ama anlıyoruz ki; kendisinin elbette bir inanmış ve adanmışlığı varmış ki; o da ülkemizi parlamenter sistemden, tek adamlı rejime taşımaya yönelik belirlenen stratejinin baş mimarı olmakmış.
...
Üsküdar ilçesinde MHP olarak hiç bir zaman kazanma şansımız olmadı. İnanmış ve adanmışlar olarak şansımız olmasa bile varlığımızı daha güçlü hissettirebilmemiz adına teşkilatımızın giderlerini karşılamak için kurbancılara sabah 6 da sıcak çorba satma düşüncemiz harikaydı. Bayanlarımız çocuklarını okula göndermeden önce satacağımız çorbayı hazırlayıp, kurban çadırlarına getirip, hazır bulunduruyorlardı. Sayın "Bilge" ve Balgat müdavimlerinin inanmış ve adanmışlıkları olmasa bile Allah onlardan razı olsun; bayanlarımızın elbette samimi olarak inandıkları bir şeyler vardı.
...
Kendimedir sözüm. Yazıklar olsun bana. Sözde düşünüyor, okuyor, yazıyorum öyle mi. Hadi oradan; düşünmeyen, okumayan, yazmayanın dümenine takılıp en kıymetli dinamik, verimli ve heyecanlı günlerimi heba etmişim.
...
Başta eşim ve çocuklarım olmak üzere geçmişe dönük olarak kendilerini ihmal ettiğim herkesten özür dilerim.

Bir TV programına dair gözlemim
Sayın Ahad Andican Türkiye gerçeklerinin farkında olmamalı ki; hala efendiliğin geçer akçe olduğunu sanıp, alışılagelmiş siyasetçi tipinden oldukça uzak kalıp, efendi görünmeye çalıştı.
...
Bence yarışı böyle sürdürmek mümkün değil.
...
Yahu adam Türkiye'de kriz yok diyor. Kendince sürdürdüğü siyasetine bu kadar açık yalanla meşruiyet kazandırma çabası karşısında efendiliğinizin size de, partimize de zerrece faydası olmayacaktır, bilesiniz. 
...
Metin Özkan'ı taklit etmeyin ama esin kaynağınız olabilir. Adam Devlet Bahçeli'nin geçmişte Erdoğan için söylediği sözlere atıf yapıldı diye sütütyoyu yıktı geçirdi, farkında değilmisiniz.
...
Demek ki sizin efendi tavırlarınızı İstanbul'da metrobüse binerken takınacak olsak; Metin Özkan gibilerden fırsat olmaz, kimse de size "Aman efendim buyurun geçiniz" demeyecektir. Dolayısıyla herkes iş başı yaptığında siz hala metrobüs durağında bekliyor olacaksınız. Bu hep böyle devam edemeyeceğine göre bir zaman sonra da işinizden gücünüzden olacaksınız.
...
Bilgi, birikim, öz güven ve ayarında polemikçi olup, demagoji yapabilen isimler bu tür programlara çıkmalıdır. "Lütfen, rica ederim, aman değmesin, yoksa zatıalinizi incittim mi, çok özür dilerim efendim" tavırları lüks bir tavır olup, Türkiye ortalama algı düzeyi bu yüksek seciyenin hakkını verecek olgunlukta değil, siyaset de bu değerler üzerinden yapılmıyor zaten. Siyasette tevazu sahiplerine ahmak, ezik gözüyle bakıldığına rahmetli Ecevit örneği çok güzel bir örnektir, bunu da not alın lütfen. 

Hibe edilen veya satın alınan uçak
Kadim Türk milleti, Katar kabilesinin jesti ile onurlandırmaya muhtaç olacak kadar ezilmiş, itilmiş, kakılmış bir millet değildir.
...
Hibe mi, hediye mi; her neyse edilmesini bile en azından kendi adıma söyleyeyim ki; Türk milletinin onurlu bir evladı olarak şahsıma yapılmış hakaret olarak görürüm. O kadar abartılmış bir hediyeyi kabul eden gerek devlet gerekse şahıs olsun; veren karşısında ezilmeyi peşinen kabul etmiş demektir.
...
Katar o kadar jesti seviyorsa; uçağı bir başkasına satsın, sonra da parasını götürüp Filistinlilere veya Suriyeli göçmenlere bağışlasın.
Söyleyin Emir'e biz onların nüfusunun üç katı(Esas nüfus 300 bin, yabancılar ile 1.5 milyon) Suriyelilere beş senedir bakıyoruz. Kimsenin jestine de, kıyağına da ihtiyacımız yoktur.
...
Gasp ettiğin Katar halkının parası ile bana jest mi yapacaksın; hadi oradan.

Üç kuruş verip hem Türk olmak hem de vatana ortak olmak
Bu vatana ortak olmanın bedelini hükumet açıklamış. Artık vatan için ölmek çok ucuza geliyor; üç beş kuruş ödeyince kadim Türk milletinden sayılıp, vatanına da ortak olunabiliyor.
...
Unutmayın; ucuza temin edilen "Kıymet" yitirildiğinde, uğruna fedakarlık yapma gerekliliği de ortadan kalkar; zira nasıl olsa ucuzdur, yenisini alır.
...
Bu milletin milli ve manevi değerleri üzerinde yaptığınız tahribat hat safhaya vardı, yeter artık.
...
Nedir bu Allah aşkına; Süleyman Şah türbesini yerinden tekerleklerle kaydırıp, kaçırırsınız, hiç bir bedel ödemeyen gayritürk'e de "vatan"daşlık satarsınız. Zaten işin bu safhalara geleceği; ilk "Sarı öküzün teslim edilmesi" yani andımızın kaldırılmasından belliydi.
...
Utanıyorum; bu millet ne ara hafızasını kaybedip, kimliğini unuttu diye.
...
Ha, sahi bu arada ''Cumhur İttifakı''nın Balgat kanadı ne hissediyorlar acaba.

Didem Aslan Yılmaz'a sordum
Didem Aslan Yılmaz'ı her programı sırasında sürekli "İYİ PARTİ'yi yok göremezsiniz. Programınıza konu ediyorsunuz ancak hiç bir şekilde kendilerini ifade etme fırsatı vermiyorsunuz" diye diye twit'lere boğdum😊
...
Galiba faydası oldu. Bu akşam saat 21:00'de İYİ PARTİ Genel Başkan Yardımcısı Prof. Ahad Andican hocamız programına çıkacak.
...
Ancak Türkiye gerçeği haline geldi; şöyle ki; bir siyasi partinin arka bahçesi olan basın ve TV ayağı yoksa, ağzı ile kuş tutsa başarılı olması çok zor. 

Fetö ile mücadelenin siyasi ayağı ortaya çıkarılmalıdır
Fetö'ye ilişkin her şey didik didik edildi. 15 Temmuz kalkışması başarılı olsaydı ertesi gün Cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanlar kurulunun kimlerden oluştuğu hala bilinmiyorken; Türkiye'de hangi çaycının, çorbacının, pezevengin, puştun fetöcü olduğunu biliyoruz artık, değil mi.
Ülkemiz büyük bir ekonomik krizin ablukası altında, dolar üzerinden operasyon yapılıp, döviz rezervimiz eritilmek istenirken; 400 milyon dolarlık "Keyif uçağı" satın alınıyor.
...
Cumhuriyet tarihinin en büyük dolandırıcısının muhterem eşleri, hanımefendi VİP salonlarında ağırlanırken.
...
Bir an; "Yahu ben bu tiyatroya ne zaman geldim, çıkış kapısı nerede, eşime ne oldu, anamı kaybettim, çocuğuma bir şey mi oldu, o tank niçin üzerime üzerime geliyor, o çamur yığını da nedir, aman Allah'ım altında mı kalacağım, o eyyyyy sesi de ne oluyor "
...
Derken, uyanmışım. Elbette biliyorum; gördüklerim sadece bir kabustu. 

Tek adamlı sistemin kalıcılığına her fırsatta mani olmak lazım
Tek adam iradesine bağlı bir gelecek beni ürkütüyor.
...
Sınırsız yetkilerle donatılmış TEK ADAMI; demokrasimizin bugünkü uygulanış şekli ile kontrol altında tutmak, denetlemek, hesap sormak hiç bir zaman mümkün olmayacaktır.
...
Dolayısıyla, tek adamlı rejimin varlığı HDP'nin de yer aldığı demokratik parlamenter sistemden çok çok daha riskli olup, varacağı nihai sonucun belli olmadığı karanlık bir gelecektir.
...
Bugün herkes farkında ki adeta devlet politikası şeklinde HDP ve İYİ PARTİ'yi "Yok gören" tek adamlı yönetim anlayışı var ve bu yok görme olabildiğince fütursuzca devam ediyor.
...
Şimdi diyorum ki; gerektiğinde HDP gibi PKK ile illegal bağlantısı olan bir bir partiyi sorgulayıp, meclisteki etkinliğini kırması mümkün olan demokratik parlamenter sistemi, her türlü tek adamlı rejime tercih ederim.
...
Ve de buradan hareketle önümüzdeki mahalli seçimlerde yapılacak siyasi parti işbirliklerini aynı zamanda kalıcı olma istidadı gösteren tek adamlı sistemin gücünü yine seçmen iradesi ile kırma fırsatına dönüştürmek lazım. 


''Etik'' tartışması
Neymiş efendim; CHP'nin İş Bankasında hissesinin olması etik değilmiş.
...
Arsıza kütük çakmışlar, "Bu gürültü nereden geliyor" demiş.
... 
Etik konusunu tartışmak sizin haddinize mi düştü. Utanmaz arsız adam, aynı programda farklı konuları da tartıştınız, İYİ PARTİ üzerinden yorumlar yaptınız ama isnat ettiğiniz değerlendirmeler üzerine kendilerini ifade edebilecek bir tane dahi İYİ PARTİ'li isim yoktu. Eğer etik'den bahsediyorsanız; "Burada İYİ PARTİ temsilcisi yoktur. Dolayısıyla haklarında konuşmayı etik bulmuyorum" diyebilseydin; işte bu tam da etik bir davranış olurdu ama kütük hala çakıldığı yerde durduğu için elbette bu erdemlilik, şahsiyetli davranış biçimi aklınıza gelmez.
...
Etik sözünden bahseden aynı zamanda bir hukukçu aktrol. Bu sözünü duyunca "Ulan sizin getirdiğiniz sitem etik değil" deyivermişim.
...
Devlet AKP devleti. Diğer partiler kendi imkanları, AKP ise devletin imkanları ile siyaset yapıyor. Hiç bir kamu kuruluşu yönetim kurulunda AKP'liler dışında kimse yoktur.
...
Yetişmiş hariciyeciler orada dururken, Hollanda büyük elçiliğine bula bula 15 Temmuz'un darbeci generalinin kardeşini buluyorlar, ekonominin başına damadı buluyorlar ve Cumhur başkanı katılım fonu yönetimine damadının yanında kendisini de atıyor. Bütün bunlar etik oluyor ama Atatürk'ün kendi parası ile kurduğu bankanın hisselerini CHP'ye bağışlamış olmasını etik bulmuyorlar öyle mi. Hadi git oradan; azatlık kabul etmeyen, iflah olmaz biatçı köle.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

17 Eylül 2018 Pazartesi

İŞ BANKASI MESELESİ VE ARKASINDAKİ GİZLİ NİYET NEDİR

İş Bankası meselesinin arkasındaki gerçek niyet nedir.
Değerli dostlar gündeme getirilen İş Bankası mevzusunun arka planında ne var anlatayım.
...
Başta İş Bankası özel emekli sandığı vakfı olmak üzere batmış bankalar ve bir kaç sigorta şirketi da dahil olmak üzere özel bankalara, sigorta şirketlerine ait emekli sandıkları ve vakıfları var. Bu özel vakıf ve sandıkların mal varlıkları mevcut banka çalışanları ve emeklilerinin ödedikleri primler ile sağlanıyor. Sağlık giderleri ve emekli maaşları da SGK mevzuatı paralelinde düzenlenip, ödeniyor.
...
Esas mesele şu; bu vakıfların ve sandıkların büyük mal varlıkları var. Kısaca devlet bir yolunu bulup, bu mal varlıklarına konmak istiyor. Ama gelin görün ki; ne yapsalar İş bankası bu hevesleri kaçırıyor; zira İş bankasının büyük hissedarı çalışanları olup, diğer kalan hisseler de CHP'ye ait olunca; doğal olarak hükumetin özel sandıklara yapmak istediği operasyona en büyük engel de CHP ile İş Bankası emekli sandığı oluyor. Bu sıkıntı diğer sandıklarda yoktur, zira esas büyük hisse vakfeden bankalara ait de ondan.
...
Şimdi hükmet şunun alt yapısını oluşturmak istiyor. Özel emekli sandıklarına demek istiyor ki; "Ben de aynen sizin gibi maaş ödeyip, sağlık giderleri ve benzeri hakları karşılama garantisini sağlamak şartıyla mal varlıklarınızı devlete devretmenizi istiyorum". Ancak hükumet çok iyi biliyor ki; İş Bankası Emekli Sandığından bu yolda bir kararın çıkması, yani kendi kendisini feshetmesi düşünülemez. Bu arada Atatürk'ün vasiyeti gereği Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu'na da kar payı ödeniyor. Belli ki Cumhurbaşkanı her iki kuruma başkan atayabiliyor ama İş bankasından gelen ödenekleri, mesela hazineye aktaramıyor; zira, Atatürk'ün vasiyeti buna engel de ondan. İlgili kurumların uhdesinde değerlendirilmesi gerekiyor. 
...
Ben de bir özel banka emekli sandığı mensubu olarak buna elbette hayır diyorum. Eğer benim emekli sandığımın mal varlığı biz çalışanların alın terimiz, göz nurumuz ile bugünkü birikimine ulaşmışsa ve bu mal varlığı birilerine dağıtılacaksa biz mensuplarına dağıtılmalıdır. Nerde üç kuruşa beş köfte. Biz yiyemedik, buyurun hakkı olmayanlar mı yesin diyeceğiz.
...
Diğer bir husus; hatırlanacağı üzere hükumet dini bayramlarda SGK ve emekli sandığından emekli olanlara ikramiye ödenmesi kararı aldı ancak SGK mevzuatına bağlı olarak faaliyet gösteren, üyelerine hizmet sunan İş Bankası Emekli Sandığı gibi sandıkların üyelerinin de kendi sandıklarından aynı şekilde ikramiye alabilmelerine ilişkin düzenleme yapılmadı, muallakta bırakıldı ki; hükumete göre bu sandıklar bir şekilde hazineye devredilmeden önce varlıkları erimesin diye. İşte bu nedenle ilgili sandık yönetimleri ilgili yasada kendilerini bağlayan bir düzenlemenin olmadığını gerekçe göstererek ikramiye ödemesi yapmadılar. 
...
Yalnız şunu söyleyeyim ki; İş bankasında gedik açmayı, yani Atatürk'ün vasiyetini geçersiz kılmayı başarırlarsa; açmış olacakları bu gedikle akıllarından geçeni gerçekleştireceklerdir. CHP başta olmak üzere tüm muhalefet Atatürk'ün vasiyetine sıkı sıkıya sahip çıkmalıdırlar. 


Türk Ordusu üzerinde düzenlemeler yapıldı; ya cemaat ve tarikatlar da...?
Özelikle 15 Temmuz kalkışmasıdan sonra benzeri muhtemel yapılanma ve kalkışmalara karşı önlem amaçlı tüm kurumlarda düzenleme ve denetlemeler yapıldı.
...
Peki sormak isterim; özellikle dini cemaat ve tarikatlara karşı bu anlamda düzenleme ve denetim yasal yaptırımlara bağlandı mı; hayır. Yılardır sivil toplum örgütçülüğü, dernek yöneticiliği yaptım. Her sene defterlerimizi koltuğumuz altına alır, dernekler masasına gider, denetimden geçer, hesap veririz. Bunun haricinde ani baskınlarla da denetimlerden geçtiğimiz olur.
...
Peki her türlü ticari faaliyetler de dahil olmak üzere, kendi meşreplerine göre dini ritüelleri yaşayan ve aynı zamanda yaymaya çalışan cemaat ve tarikatlar niçin devletin denetimden geçip, hesap vermezler. 
...
Mesela bugün faaliyette bulunan cemaat ve tarikatların zamanla fetö'ye dönüşmeyeceğinin garantisi var mı veya dönüşmesine mani olacak eteğe kemiğe bürünmüş devletin ne gibi bir tedbiri vardır.
...
Ben onu bunu anlamam. Evimin çatısı aktığında, tamir için belediyeden izin almadan tamirini yapamadım. Aynı durumdaki komşumuz ceza ödememek için durumunu zor anlatabildi. 
...
Dolayısıyla, cemaat ve tarikatların da periyodik denetimler yanında , zaman zaman ani denetimlerden geçmeleri gerekmektedir. Ne gibi; mesela kaç üyeleri var, başkanları kimlerdir, sivil hayatta ne iş yaparlar, cemaatteki konumları nedir, ticaret yapıyorlarsa; kanuni defterleri var mı dır, dini veya mezhepsel farkındalıklarına temel teşkil eden görüşleri metin veya tüzük haline getirilip, devletin ilgili kurumları veya Diyanet işleri Başkanlığı denetiminden geçmiş mi dir gibi daha bir çok hususta düzenlemeler yapılmalıdır.
...
Ama Türkiye ortalama algı düzeyinin dini değerlere teslimiyeti ve bunun üzerinden siyasetçinin de hazır hasat elde etme kurnazlıkları nedeniyle iktidarlar hiç bir zaman cemaat ve tarikatlar hakkında hukuki yaptırım ve düzenlemeler yapma yoluna gitmemişler dir. Bugün de görüyoruz ki; Cumhur ittifakı (Bilerek Cumhur ittifakı diyorum, zira Balgat müdavimleri de artık olup bitenlerin vebalinden sorumludurlar) kadim Türk Ordusu üzerinde çok önemli yapısal değişiklikleri yaptıkları halde, bu anlamda cemaat ve tarikatlar üzerinde denetim anlamında bir düzenleme yapmaya cesaret edememişlerdir. Ancak benim kanaatim cesaret edememekten ziyade; onları iktidara taşıyan suyun kaynağının kesilmemesi, hazır hasatın toplanması arzusudur. 


Cumhurbaşkanının kendisini Varlık fonu yönetimine ataması.
Yıllar sonra üniversitelerde, ekonomi dersleri işlenirken; söz dönüp, dolaşıp günümüze gelecek ve hocalar kahkahalarla; "Biliyor musunuz çocuklar, tek adam zamanında devletimizin kasası tek adam ve onun damadına emanetti. Kasaya gireni de, çıkanı da sadece onlar biliyorlardı" diyecekler. 
...
Bu tür uygulamalar yani varlık fonunun Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve O'nun damadının denetim ve takibinde olması; 15 Temmuz denince günümüzde akla ilk gelen fetö ve onun hain kalkışması iken; bundan sonra bu somut gerçeğe gölge düşürecek algıların oluşmasına korkarım bizatihi tek adam ve O'nun hükumeti neden olacak. 
...
Ortalama zeka seviyesine sahip her vatandaşın diyeceği şu; "Bağımsız denetimden uzak fon yönetimi niçin ille de ve ille de bir ailenin inisiyatifine veriliyor ki. Yönetimde damat olup da ister istemez şaibelerin akla gelmesine vesile olunacağına; ülkede binlerce ekonomist var, aynı göreve niçin bir başkası atanmaz ki"
...
Veya bütün bu uygulamalar devletin bekası adına yapılıyorsa; ve de MHP bu nedenle tek adam rejiminin tetikleyicisi, sonra da ortağı olmuşsa; damat ve kayın peder denetimindeki fon idaresine bir MHP'li ekonomist atansa ve yine ortalama zekaya sahip bizler de; "Bakın işte kimseden kaçırdıkları bir şey yoktur" desek; fon üzerindeki şaibe kalksa, bizlerde de güven oluşsa daha güzel olmaz mı. 


Muhacir ve Ensar meselesi
Her vesile ile İslami referanslara atıf yapılarak Suriyeli göçmenlerin muhacir, bizlerin de Ensar olduğumuz; dolayısıyla yardım etmemiz gerektiği öğütleniyor. 
...
Peki bu muhacir dediğimiz insanlar geldikleri yerlere sürekli gidip gelebildiklerine göre nasıl oluyor da hala muhacir kalabiliyorlar peki.
...
Hani su görününce teyemmüm bozuluyordu? 


İsterseniz biraz da gülelim.
Didem Aslan Yılmaz'a programını izlerken "twit" attım "Programınızda 12 Eylül 1980'i tartışıyorsunuz, 3 tane solcu davetli var niçin bir tane dahi ülkücü yoktur" diye sordum. Programın bitimine doğru cevap verdi; "Kenan Evren'in 12 Eylül'de bir sağdan bir soldan astık hatırlatmasını yaptık ya" dedi

MİT'imizin başarısı
MİT'miz yurt dışında operasyon yapıp, hainleri bulup ülkemize getirebilme beceri ve kabiliyetinde olduğunu gösterdi. Tebrik ediyorum.
...
Keşke aynı başarıyı 15 Temmuz öncesinde üstelik de çok kolay olması ile ülkemiz içinde fetö'ye karşı da gösterebilseydi(!)


İYİ PARTİ
İYİ PARTİ 
Türk milletine ve devletine saygı, sevgi ve sadakat anlamında aynı paydada bütünleşen; güzel ahlak sahibi; etnik, din ve mezhep mensubiyetinden azade, herkesin aidiyet duyabileceği bir partidir.
...
Bu tanımın içinde sağ var mı, sol var mı. Sağın solun orası, burası, şurası var mı. Bilmem ne siyasetinin merkezi, kıyısı, köşesi var mı. Ateist, komünist; ülkücü, milliyetçi; liberal, kapitalist vurgusu var mı. Bunların hiç birisine doğrudan atfedilen bir vurgu söz konusu olmadığına; ve de bunu baştan beridir söylediğimize göre; peki ne demeye hala dayatılan siyasi kavramlar üzerinden kendimizi tanımlama ihtiyacı duyuyoruz.
...
İYİ PARTİ kendi kimliğini siyasetteki varlığı tanımlayacaktır. Yani demem o ki; İYİ PARTİ'nin siyasetteki misyonu; kendisi ile tanımlanacak olan bir mantaliteyi siyasi literatüre kazandırmak olmalıdır. İddiası bu olmadığı sürece diğerlerinin yanına eklenmiş bir fazlası parti olup, öylece kalmaya da mahkumdur.
...
Dolayısıyla, hangi şart altında olursa olsun tam katılımlı parti içi demokrasi ile yönetimler şekil almalıdır. Atama usulünün siyasette en utanılası durum olduğu anlayışı; İYİ PARTİ'nin örnek ve tavizsiz uygulayıcısı olarak siyasi kültürümüze kazandıracağı bir zenginlik olmalıdır. Beklentilerimiz bu yöndedir. 


Etnik özürlüler andımızdan korkuyorlar
Fuat Uğur denen adam nerede yazıyor, ekmeğini nereden kazanıyor; sağ düşüncenin bir gazetesi, Türkiye Gazetesinde. Adamın kaleminin ucundan Türklüğe kin ve öfke dolu cümleler damlıyor. Adam şimdi kafayı takmış andımıza; orada Türklüğe güven, sadakat ve sevgi vurgusu yapılıyor ya; ondan. 
...
İşte ben de bu tür sağ tandanslı davranış biçimlerinden dolayıdır ki; Türklüğümüze ve ülkemize en büyük zararı sağın ihaneti vermiştir diyorum. Bu ihanete maalesef ve maalesef dinimiz İslamı daima payanda olarak kullanmışlardır. Korkum o ki; gelecek nesiller bu sağın ihanetine şahit ola ola belki de gün gelecek "Dinimiz İslam olmasaydı ülkemiz bu denli geri ve zavallı kalmayacaktı" diyecekler.
....
Bugün bütün "Sağ" gazete başlıkları ve yazarlarının seçtiği konularda İslama vurgu altında Türklüğe karşı bir hasımlık ve hazımsızlık olduğunu sezersiniz. Bir başka gizlilik hali ise; dindarlık kisvesi altında Türk milletinden nefret edip ancak kendi etnik kimliğinden onur duyma hali. Bunu da mütemadiyen saklayan bir güruh var ki; esas tehlikeli olanlar da bunlardır. Bunlardan olan bir hatun kişi var ki; dün "Türk bayrağının altına azınlıkları temsilen bir şerit çekilsin" diyordu, çünkü "Sağ"ın ihanetinin devamı için o gün o konjonktürü oluşturmak gerekiyordu. Bugün ise O hatunun milliyetçiliği yanında benimkisi adeta halt etmiş(!) Bu da niye; sağın ihanetinin devamı için bugün de bu konjonktürün oluşturulması gerekiyordu ondan. Bunlar için etnik kimliklerini saklayıp, İslam inancına sığıntı halinde Türk milleti ve devletine ihanet etmek daha kolaydır. Bu sağ ihanet şebekesi her cemaatin içinde olabilirler. Dün fetö, bugün keto; fark etmez. Mesela bunların içinden müthiş Arapçılar çıkabilir ama Türkçüler hiç bir zaman çıkmaz.
...
Bütün bunlar 56 yaşında birisi olarak şimdiye kadar olup bitenler üzerine siyasi gözlemlerime dayanıyor. Keşke bizden önceki nesiller sola karşı vermiş olduğu mücadelenin bir kısmını da "Sağ"a kaşı vermiş olsaydı. Birey bazında insanları yargılamaktan ziyade bir zihniyeti sorgulamaya çalışıyorum.
...
Dolayısıyla,
Türk milletine ve devletine saygı, sevgi ve sadakat anlamında aynı paydada bütünleşen; güzel ahlaka sahip olan; etnik, din ve mezhep mensubiyetinden azade herkes benim için değerli ve birinci sınıf vatandaştır. 


Ülkücü okuyan yazan şuurlu bireydir.
Yahu yapmayın Allah aşkına!...
...
Ülkücü dediğin biraz okur, yazar, çizer, dinler, muhakeme yapar ve nihayetinde ders çıkarıp, gerekirse yönetir veya yönlendirir.
...
Bu kadar meziyete sahip insan nasıl olup da bir Asya ziyaretine tav olur anlamak mümkün değil. Bu ziyaretle Türklüğümüze şan ve şöhret kazandıran ne olmuştur Allah aşkına. Mesela ortak değerimiz olan hangi Türk büyüğünün sözüne atıf yapılarak, ne söylenmiştir. Söyleyemez; çünkü, öyle bir kültürün alt yapısına sahip değil, yolu oradan hiç geçmemiş ki. Hepimiz biliyoruz ki; O'nun çadır kurduğu yer Filistin kamplarıdır.
...
Adam daha dün milliyetçiliğimizi ayakları altına almadı mı. Sormak isterim; muhterem ne ara sırtınızdan ayağını çekdi, siz de; "Allah senden razı olsun" diyerek şükran duygularınızı dile getirme ihtiyacı duyup, övgü dolu methiyeler düzüyorsunuz.
...
Utanmasanız, Başbuğ mezarından çıksa; muhteremi övmek için "Sen ne yaptın ki" diyeceksiniz.

Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

8 Eylül 2018 Cumartesi

ÜYE İRADESİNE ÖNCELİK İYİ PARTİ'NİN KURULUŞUNDAKİ VAADİDİR

Parti içi demokrasi ve taban iradesine öncelik İYİ PARTİ'nin  kuruluşundaki vaadidir.
Oysa parti içi demokrasi; İYİ PARTİ'nin "Olmaz ise olmazı" olmalıydı; zira meşruiyetinin temelinde bunu misyon edinme vaadi vardı.
...
Efendim "Erken mahalli seçimler var, seçimli kongreler yetişmez" diyenlere; böyle giderse mahalli yönetimlerin merkezi yönetime geçeceğini tahmin etmek o kadar zor mu.
... 
Sayın Devlet Bahçeli mealen ne dedi; "Belediyeleri kazanıp yeni sistemin ruhu ve mantığına uygun, bütünlük arz eden bir yapıya dönüştürmek lazım. Onun için de; (Çok şükür bu sefer İP demedi) PKK ve artıklarına karşı başta üç büyük şehir olmak üzere 27 büyük şehri almak lazım.
...
Yani demem o ki; Cumhur ittifakı rejim değişikliğine doğru dolu dizgin giderken; İYİ PARTİ olarak iddialı güçlü ve aynı zamanda alternatif olabilmek için dağıtarak büyümek değil, toparlayarak büyümesi lazım, bunun da tek yolu parti içi demokrasidir. İYİ PARTİ mahalli seçim konusunu CHP ile ittifak yaparak halletmeli, seçimli kongreler yapılarak da partiden kopmalara mani olup, aidiyet duygusunu pekiştirmelidir.
...
Buradan pişmanlığım çıkarılmasın lütfen. Allah korusun bir başka partiye entegre olup sonra tamamen asimile olmak da var; en azından bugün için böyle bir risk söz konusu değildir. Bu satırlarımı kopmak için bahane üretmek değil; sahiplenme adına, değerlendirme olarak görülmesini istirham ediyorum. 


İttifak yapmak kazanmak için zorunluluktur
Şahsen kaybetmeye ve egomu tatmin etmeye değil; sonuca endeksli, kazanmaya yönelik siyaset yapılmasından yanayım ve de şahsi stratejim bu yönde olacaktır.
...
İYİ PARTİ'liyim. İYİ PARTİ'nin kendi adayları ile mahalli seçimlere girmesi; yirmi yıldır bir başka partide yaşadığımız gibi çok da güzel ego tatmini olur ama bu stratejinin sonunda zafer kutlamasını da Cumhur ittifakının yapacağı aşikar. Dolayısıyla, buna göre sonucu benim için aşikar olan başka bir yolu tercih edeceğim; Cumhur ittifakı karşında kazanması muhtemel adayı destekleyeceğim.
...
CHP+İYİ PARTİ'nin ittifak adayı İlhan Kesici olursa İlhan Kesici kazanır. Ankara'da ise Mansur Yavaş kazanır. Bu iki ili örnek olarak verdim. Peki bu gerçekler bal gibi ortadayken, İYİ PARTİ ittifak yapmadan kendi adayları ile seçime girerse kazanacağına inandığı için mi yoksa siyasi aidiyet tatmini için mi girmiş olacak. Yirmi sene şahsen bu duyguyu fazlasıyla tatdım, artık ihtiyaç duymuyorum.
...
CHP'nin de, İYİ PARTİ'nin de "İttifak yapmayacağız" açıklamalarının nihai kararları olduğunu düşünmüyorum, taktiksel olduğunu düşünüyorum.
...
Aksi durumda gerek CHP gerekse İYİ PARTİ; rejim değişikliği de dahil olmak üzere "Cumhur ittifakı" devletine giden yolda büyük katkı sağlamış olacaklardır. Mahalli seçimleri yerel bir olay olarak görmemek lazım aksine; Cumhur ittifakının "Devletleşen" gücünü kırmak için vesile olarak görmek lazım.


"Ülkücü Hareket Partisi"
Kurulacakmış. 
"ülkücü hareket partisi" kurma düşüncesi; isminden de belli ki hiç bir iddiası olamayacak bir yapılanma olacak. İsmini bile bir başka partinin ismine vurgu yaparak, onun üzerinden tanımlama ihtiyacı hissetmek; hiç bir iddiamız yok demektir.
...
Yani bu oluşum; artık ülkücüler olarak ne kadar varsak; ilave bir dilime daha ayrılmış olacağız. Muhtemelen İYİ PARTİ yi yok gören devlet bu arkadaşlara TV'ler de daha çok yer verecekler, maalesef buçuklar halindeki üç beş tane "ülkücü parti" siyasette yer alacak, gene gün gelecek Bahçeli ve Destici gibi bu müstakbel partinin yine mustakbel liderini "Devletin Bekası için" deyip, aynen yirmi sene bir araya gelmemiş MHP ve BBP gibi Erdoğan'ın himmeti ile O'nu lider tutma ittifakına dahil edilecektir.
..
Ne diyelim, hayırlı olsun. İnşallah kendilerini İYİ PARTİ'ye karşıtlık üzerinden değil de; başka enstrümanlar üzerinden tanımlarlar, İYİ PARTİ bir de bunlarla cebelleşmek zorunda kalmaz.
...
Ülkücülüğün siyasi partilerde değil, kişilerin kendi nefislerinde yaşaması gerekliliği, hatta zorunluluğu; özellikle Devlet Bahçeli ve Erdoğan'ın Türk milliyetçilerinin önüne getirip, dayattığı gerçektir.
...
Dolayısıyla, her ülkücü bulunduğu her yerde ülkücü edep, adap; inanç ve ilkelerin gereğini yaparsa ne kurumsal anlamda siyasi bir partiye, ne de başka bir organizasyona gerek vardır. Ancak çok önemli bir husus var, o da; ülkücü öğretide ve kullanılacak literatürde patiler üstü kalıp, belli bir mutabakatı sağlayarak diri kalmak adına sivil toplum yapılanmasına özen göstermek gereklidir; aynen bir zamanlar Aydınlar Ocağı'ın hükumetler kurup, bakanlar tayin ettiği gibi. Bu anlamda Devlet Bahçeli'nin diğer bir ciddi kusuru; bu tür sivil toplum örgütlerinin varlıklarına ve güçlenmelerine katkı sağlamanın yerine, buradan doğacak fikri gelişmelerin kendisini sorgulanmasından ve hareketin kendi kontrolünden çıkmasından korkarak pasifize etmesidir.

Yanlış girilen kur ile kimler döviz alışı yaptı açıklansın
Sayın Devlet Bahçeli ve MHP'den beklentimiz; bir kamu bankamızda "Yanlış girilen kur" üzerinden kimlerin döviz aldıklarının tespiti için söz konusu bankanın acilen uluslararası bağımsız bir denetim firması tarafından denetlenmesi ve elde edilen sonuçların kamuoyuna açıklanmasıdır.
...
Özellikle uluslararası bankacılık sisteminde güven tazelemiş, yabancı sermayeye de güven telkin etmiş olacağız. Sözde yanlış kurla satışı yapılan işlemlerin iptal edilmesi söz konusu olamaz. Müşteri bankanın sisteminde gördüğü kuru tıklayıp da işlemi yaptığı an elde ettiği sonuca bağlı tüm hak ve yükümlülükler tamamen kendi inisiyatifindedir artık.
...
Gerek uluslararası bankacılık sisteminde, gerekse özel bankacılık sisteminde; müşterinin kendi rızası dayanan talimatı olmadan hiç bir şekilde müşterinin hesap hareketleri üzerinde oynama yapılamaz. Dolayısıyla, ülkemiz bir hukuk devleti ise; bankacılığımız da hukuk devletinin talimatı altında faaliyet gösteriyorsa; feriştahı gelse yapılan işlemleri iptal edemez. Zarar söz konusu ise banka bilançosuna zarar yazar.
...
Dolayısıyla, Meral Hanım'a verdiğimiz 400.000 imzanın arkasında fetö'nün olabileceğini fütursuzca beyan edip, tek adamlı hükumeti bunu araştırmaya çağıran Sayın Devlet Bahçeli'yi; şimdi de gerçek olay üzerinden somut veriler dayanan ciddi bir meseleye el atmasını bekliyoruz. Öyle ya; sistemi bile değiştiren inisiyatif isen; senin neye gücün yetmez ki.


Brezilya'dan kurbanlık ithali
Brezilya'dan canlı hayvan ithal edeceksin. Sonra bu hayvanlar 17 günde ülkemize gelip, kurbanlık niyetine satılacaklar. Ve sonra kurban kesenler ibadetinin gereğini yerine getirmenin iç huzuru ile üstüne iki rekat da namaz kıldılar ama o hayvanların yaşadıkları eziyetten hiç haberleri olmadı.
...
Yazıklar olsun. 17 gün yolculuk boyunca işkence gören bu canlılar üzerinden para kazanan vicdansızlar; bu işin pazarlığını yaparken hiç mi aklınıza gelmedi; bunların da birer canlı oldukları.


Rusya ile milli maçımız var(mış) da; haberimiz yok. 
...
Bu şu demek; milli hislerimiz oldukça erozyona uğramış. Bunu şahsen şu meşhur "Şike" davaları sonrasında yaşanan sürece bağlıyorum. Müşterek eğlencemiz futbolumuz vardı, ondaki ortak hislerimizi de dumura uğrattılar. Eskiden günler öncesinden, hele ki milli maçlarımızdan haberimiz olduğu gibi aynı zamanda imkanlar dahilinde işverenler çalışanlarına maçları izleme imkanı tanırlardı.
...
İnsanımız 16 yıldır hop oturup, hop kalkıyor. Sarp dağları aşarak, uçurumun kenarında yolculuk yapar gibi; ha uçtuk, ha uçacağız tedirginliği ile bu korku ve endişenin esir aldığı psikolojimizle futbol hangimizin umurunda olur ki. 


Aynı süreç yaşanırsa MHP'nin af talebinin akibeti de ''Rahşan Affı''na benzeyecektir
Sayın Devlet Bahçeli iyi bilir. Meşhur Rahşan affı ile annesinin yanında kızına tecavüz edip, sonra da öldüren şerefsiz dahi; affın kapsamının sulandırılması ile serbest kalmıştı.
...
Bu affın çıkması durumunda ahanda buraya yazıyorum; 15 Temmuz'un fiilen içinde olanlar hariç; cemaat mensubu olup da Recep Tayyip Erdoğan'ın dediği gibi cemaatin içinde hiç inisiyatif sahibi olmayıp, sadece ibadet kısmında kalmışların affına kadar bu iş genişler. Çünkü cemaate mensubiyeti "İbadet mertebesinde" kalmışların kendileri ve yakınları üzerinde oluşmuş olan mağduriyetler devlete yük olmaya başladı ve ciddi bir sorun haline geldi. Zaten yargıtay 16.dairesi zımmen "İbadet aşaması"nda olanların terör örgütüne mensup oldukları şekilinde değerlendirilemiyeceği yönünde bir kararının olduğunu hatırlıyorum.
...
Yoksa diyorum şimdilik çıkarılıp, sonra da yukarıda ifade ettiğim gerekçelerle kapsamı genişletilmek üzere bilerek bir af çalışması mı yapılıyor.

Mehmet Soral

soralmehmet@gmail.com

2 Eylül 2018 Pazar

NUR YÜZLERE SİNEN TEHDİT

Nur yüzlere sinen psikolojik tehdit
80 yaşında nur yüzlü, sakallı amca "Altmış yıldır seçmenim, ben böyle bir dönem yaşamadım" diyor ve arkasından ilave ediyor; "İsterlerse beni hapse atsınlar". 
...
Ülkemizde Cumhur ittifakının sebep olduğu şartların muhalif düşünce üzerinde yarattığı psikoloji budur, maalesef. (Artık hükumeti AKP hükumeti olarak değil, Cumhur ittifakı hükumeti olarak görüyorum) 
...
Oysa amcanın söylediklerinde hiç bir sakınca yoktur. Mesela Almanya'da bir Almanya vatandaşı "Altmış yıldır seçmenim, böyle bir dönem yaşamadım" dediğinde, bizdeki nur yüzlü amca gibi hapse girme tehditini hisseder mi sizce; etmez, hatta ima edene kızar. 
...
Dolayısıyla, AB üyeliğinin yolu vatandaşına günlük yaşamda sağladığın güven, kazandırdığın itibardan geçer. Ama siz gene "Bunlar var ya bunlar; ezanımıza kast ediyorlar" deyip günü kurtarıp, iktidarınızı muhafaza etmeye çalışacaksınız. Size lazım olan da budur zaten. 


Vekil transferleri meselesi.
CHP ve İYİ PARTİ arasında yaşanan 15 vekil meselesi; köye su akmasın diye gözeye odun çakan hain ile gidip o odunu söken vefalı arasında geçen bir olay gibidir. Bugünlerde yaşanan vekil transferi ile hiç bir benzer tarafı yoktur.
...
Siyasette vekil transferi ile partilerine yapabilecekleri kalleşliklerin önüne geçmeye yönelik; İYİ PARTİ'nin öncü olması dileğiyle, diğer partilerden istifa ederek İYİ PARTİ'ye geçmek isteyen vekillerin bu taleplerinin karşılıksız bırakılacağının bir manifesto ile ilan edilmesi Türk demokrasi tarihine geçecek olan ortaya konmuş bir tavır olacaktır. 
...
İYİ PARTİ farkındalık mı yaratmak istiyor; alın size farkındalık.

...
Bir partiden seçilip, başka bir partiye geçmek; seçilmiş olduğu partiye yapılan bir tür kalleşliktir.
...
Adam o kadar içten pazarlıkla gelmiş ki; ayrılış gerekçesini bile izah etmekten aciz, öz güven yoksulu, zavallının teki. 
...
Tek şartla masum görülebilir; partisinin bir şeklide varlığının sona ermesi veya partisinden ihraç edilmesidir. 
...
Eğer gün gelir paşa gönlüne göre partisinden ayrılıp, İYİ PARTİ'ye gelecek hiç bir vekilin benim nezdimde zerre kadar itibarı olamayacak; adam yerine koyup, selam dahi vermeyeceğimi beyan ederim. Tabi ki vekillikten de istifa edip gelenin başım üstünde yeri vardır. 

...
Benim emeğim, göz nurum, fedakarlığım ile vekil olup, sonra bu sıfatını başka bir partiye taşıyan; inşallah gittiğin yerin tabutuna çivi olursun.

Külliye ziyareti ve yankıları
İYİ PARTİ yönetiminin Külliye'ye gitmesini kendisine uygulanan yok hükmünü, müsebbibi olanlara fark ettirmek ve adeta devlet politikası haline gelen İYİ PARTİ'ye uygulanan ambargoyu delmek şeklinde görmek mümkündür. 
... 
Cumhurbaşkanı Erdoğan Meral Hanım ile göz göze gelmekten bu sefer kaçamamıştır. İYİ PARTİ bir imkanı kullanmıştır, davete icabet etmeseydi "Yok görülmesini" adeta meşrulaştırmış olacaktı.
... 
Eğer ille de bir eleştiri yapmak gerekiyorsa; Cumhurbaşkanı Erdoğan'a sorun bakalım; kurulduğu günden beridir hiç bir şekilde muhatap olmadığı İYİ PARTİ ve onun genel başkanını niçin Külliye'ye davet etmişlerdir. 

...
Erkeklerinin beyefendi, kadınlarının da hanımefendi duruşunu beceremeyenlerin; Meral Hanım'ın son derece nezaket içeren hanımefendi duruşunu teslimiyet şeklinde yorumlamak tam da yobaz bir zihniyetin tezahürü olarak görmek lazım.
...
Bu edep ve adaplı vücut dilini yanlış yorumlamak eğitim meselesi olup, o da muhataplarının sorunudur. Külliye'de muhtemelen atıl duran bir çok oda vardır, Meral Hanım'dan rica edilirse gider, "Adabı muaşeret dersi" olarak anlatır.


''Milletin ittifakı'' sonuç almak için gereklidir, devam etmelidir.
Cumhur ittifakı karşısında başarılı olmak için yine karşısında karşıt bir blokun oluşması gerekir.
...
Mesela iki örnekle ne demek istediğimi anlatmış olayım. Eğer İstanbul, Ankara için CHP ve İYİ PARTİ ittifak yapmayacak olurlarsa; belediye başkanlığı AKP'ye hediye etmiş olacaklardır.
...
Ankara'da Mansur Yavaş, İstanbul'da İlhan Kesici Cumhur ittifakına karşı kazanacak isimlerdir.
...
Rasyonel düşünce bunu gerektiriyor ama bize sonuç getirmeyen aidiyet duygusunu ile kurumsal ego tatmini adına hareket etmek de ayrı bir seçenek. Sonuca odaklı ve de tek adamlı rejimin gücünü kırmak istiyorsak Cumhur ittifakı karşısında ittifak arayışları devam etmelidir. Millet ittifakı devam etmelidir. 


Prensip olarak atama yönetimlerde olmayacağımı beyan ediyorum.
Ben gene sözümü başından söyleyeyim de; sonradan gelişmeler karşısında kendimi rahat hissedebileyim. 
...
İYİ PARTİ Genel Merkezi tüm il başkanlarına yeniden yapılanma için istifalarını vermelerine yönelik tavsiye kararı almış. 
...
Mahallelerimizde delege seçimi ile başlamak üzere; irademizle tecelli edecek teşkilat yapılanmasından yanayım. Dolayısıyla, atama usulü oluşacak yönetimlerde bulunmak istemediğimi şimdiden beyan ediyorum.
...
Eğer yine atama yönetimlerle seçimlere gidilecekse değişen bir şey olmaz, mevcut arızalı durumlar ne ise bu sefer kahramanları değişecek ama aynen devam edecektir. Hatta iddia ediyorum ki; böyle bir süreçten parti daha çok yıpranarak çıkacak, kaş yapayım derken göz çıkarılmış olacaktır.
...
Gerekçenin, mahalli seçimlere hazırlık şeklinde açıklansa da; bu sefer ki aceleciliği mazur göremeyeceğim, seçimli teşkilat yenilenmelerinden yanayım. Bu partinin, mahalleden başlamak üzere en tepeye kadar tüm teşkilatlarının seçimle oluşmasını istiyorum. Çünkü partinin gerçek anlamda kurumsallaşabilmesinin bu yolla mümkün olduğunu düşünüyorum. Bu süreçte gönlümden geçenler olmayabilir ama elbette parti üyeliğim de, bireysel katkılarım da devam edecektir. Yapmak istediğim, yıllardan beridir benimsediğim ilkesel kararımın tutarlı şekilde takipçisi olup, gereğini yapmak. 


''Reiz milliyetçi olmuş'' yapma yahu!
Yahu yapmayın, etmeyin arkadaşlar; hemen yelkenleri indiriyorsunuz, söylenenleri unutuyorsunuz. Neymiş efendim; Anıtkabir defterine "Büyük komutan ruhun şad olsun" demiş. 
... 
Niyet detaylarda gizli bilesiniz. O cümlenin devamı nerede peki. Türkçe'mizde yaygın kullanışıyla "Ruhun şad, mekanın cennet olsun" denir. Oysa ki niyet tam anlamıyla hasıl olmuş mu dur, hayır. Mustafa'yı söylüyor, Kemal'i söylüyor, komutanı da söylüyor sıra Atatürk'e gelince dilleri lal oluyor. 
...
"Keşke Yunan galip gelseydi" diyene; soruyoruz ne yapıldı. Hastahanede en güçlü makam tarafından ziyaret edildiği gibi sağlığının da devletin kontrolünde takip edildiğini düşünüyorum. Bu olup, bitenleri nasıl unutabilirsiniz.
...
Milliyetçilik yükselen değer ama ancak bizim dünyamızda bir anlamı var. Birileri bu enstrümanı bilerek değil, bilmeyerek çalıyor. Zaten çıkan sesten hemen de kendini ele veriyor.
...
"Ruhun şad olsun" diyorsun, peki mekanının cennet olmasını niçin layık görmüyorsun. muhterem. Dedim ya; niyet detaylarda gizli.
...
Büyük öder, yüce Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk; başta sen olmak üzere bağımsızlık mücadelemizde emeği geçen tüm silah arkadaşlarının ruhları şad, mekanları cennet olsun.
Ruhunuz için Fatiha. 


Be hey şaşkın; kimi kiminle kıyaslıyorsun.
Atatürk zaferi Anadoluyu işgal eden emperyalistlere karşı kazanmıştır; bizatihi devlete yerleştirdiği hainlere karşı değil.
...
Dolayısıyla, birilerini Atatürk ile yarıştırırken boşuna ıkınmayın bir şey çıkmaz. Nedir bu fütursuzluk, haddini bilmezlik Allah aşkına.


İYİ PARTİ korkusu beraberinde ambargo da devam ediyor.
Habertük TV'te tartışma programı izliyorum. Benzerini CNN Türk TV'de de izliyoruz; aynı format.
...
Habertük'de bir yandaş yazar, iki yandaş akademisyen; birisi aynı zamanda rektör. İki kişi CHP milletvekili ve diğer altıncı kişi, MHP'li görünümlü, yandaşa takviye gazeteci.
...
Manzara gösteriyor ki; İYİ PARTİ'ye bilinçli ve sistematik şekilde ambargo uygulanıyor. Ancak işin garibi CHP'siz de hiç bir program yapmıyorlar. Hep derim ya; AKP'ye daima "Bunlar var ya bunlar; camileri ahır yaptı" diye kum torbası niyetine yumruk atıp, güç alabilecekleri bir enstrüman lazım onun için de belli ki CHP'yi seçmişler. Çünkü bu anlamda geçmişe yönelik, İYİ PARTİ'ye söyleyebilecekleri yeterli done ve yaşanmışlıklar yoktur.
...
Aslında Cumhur ittifakının İYİ PARTİ tedirginliği bir anlamda beni umutlandırıyor. Bundan anlıyorum ki; Cumhur ittifakı hegomanyasının "Kilit taşını" yerinden söküp atacak ciddiyette bir alternatif olarak İYİ PARTİ görülüyor. 


İşte bunu alkışlıyorum.
Hükumet, taşa toprağa yatırım yaptırarak zengin ettiklerine krizin maliyetini yansıtmayı nihayet akıl edebildi. Konut satışlarında %10 indirim kampanyası başlattı.
...
Bu arada vatandaş, aldığı konut için ödeyeceği peşinatı dövizini veya altınını bozdurarak yaparsa ve ileriki günlerde bunlarda değer artışı olursa; oluşan fark konutun fiyatından düşülecekmiş. 
...
Çok güzel düşünülmüş, tebrik ederim. Bu operasyon bana 15 Temmuz'un hemen ertesi günü binlerce fetöcü savcı ve hakimin tutuklanmasını hatırlattı. Çünkü onların hepsi bizatihi AKP hükümeti tarafından biliniyorlardı.
...
Şimdi de içinde bulunduğumuz ekonomik krizi aşmak için haklı olarak hemen hükumetin aklına zengin ettiği; taşa toprağa yatırım yapan müteahhitler geldi. Müteahhitlere deniliyor ki; sayemizde çok kolay paralar kazandınız. Artık bundan sonra az para kazanacaksınız ama aynı zamanda ekonomik krizini aşamada katkı sağlamış olacaksınız. 


Devletin bekası bahane, rejim değişiyor şahane
Ülkede ekonomik krizmiş varmış; oymuş, buymuş, şuymuş hepsi tıraş. Baksanıza adamın elinde bir portre, asacak yer arıyor.
...
T. C Devleti üzerinde her türlü oyun oynandı ve aynı zamanda bu oyunlar sırasında gizli bir ajanda da olmalı ki; yazılmış olan her şey kendi mecrasında kesintisiz uygulanmakta.
...
15 Temmuz oldu aynı iktidar, ekonomik kriz oldu aynı iktidar. Ama çok garip değil mi; her ne hikmetse işler kötüye gittikçe, devletin üzerinde sistem dahil yapısal değişiklikler de yine aynı iktidar döneminde gerçekleşiyor.
...
Elbette devlet ve milletimiz için bir beka sorunu var ama bunun kaynağının içten mi, dıştan mı olduğu doğrusu belli değil. Dolayısıyla düşman deyince kim veya kimleri anlayacağımız da belli değil. Mesela en büyük ihanet şebekesi maalesef "Ne istediniz de vermedik"lerimizmiş. Peki bugün için de bir başka "Ne istediniz de vermedik"lerimizin tezgahına gelmiş olamaz mıyız. 
...
Genelde demokrasi ile yönetilen ülkeler de dahil olmak üzere devlet dairelerinde, resmi yerlerde; uygun yerlere o devletin kurucusunun resmi asılır. Eğer bugün T. C Devletinin kurucusunu rahmetli Gazi Mustafa Kemal Atatürk olarak kabul ediyorsak ve de buna rağmen resmi dairelere Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın resmi asılacaksa; bu topraklarda kurucusunun Recep Tayyip Erdoğan'ın olduğu yeni bir devletin kurulduğunu gösterir ki; diyelim ki niyet bu olmasa bile algılarla yönetilen toplumun varacağı yer, alacağı hal belli değil mi. 
...
Sayın iç işleri bakanı Süleyman Soylu, toplum yeterince gerildi. Lütfen gerginliği ve ayrışmayı tetikleyen icraatlardan kaçınınız. İnanın ki Sayın Erdoğan'ın resminin duvarlara asılması onu yüceltmeyeceği gibi aksine AKP'yi Baas Partisi, Erdoğan'ı da onun lideri konumuna sokar. Ama "Yok biz de Atatürk gibi yeni bir devlet kurduk" diyorsanız; onu da yüreklice çıkın söyleyin öyleyse. 
...
Toplum ayrışma için değil, bütünleşme için vesileler arıyor. Lütfen bu vesilelerin öncüsü siz olun. Umarım başta Sayın Erdoğan olmak üzere, hükumetin aklıselim yöneticileri sizin niyetinize geçit vermeyeceklerdir diye düşünüyorum.


Bir akademisyenin siyasi yandaş olma ayıbı
Salmanmısın, söğütmüsün her neysen; senin lider dediğin adam Atatürk'ün yanında cüce bile değil. Def-i hacetin daha Haliç'e inmedi ki; Marmara'da zerre olmaya çalışıyorsun. 
...
Lider o ki; ülkesini hainlerden, işgalcilerden temizleyip, devlet kurmuş. Lider o ki; işgalcilerle yönetime gelip, ülkeyi hainlere teslim etmiş.
... 
Senin paşa gönlün istiyor diye birileri lider de olmaz, kahraman da olmaz. Dolayısıyla, özellikle Atatürk sonrası gelmiş geçmiş hiç bir parti liderini Atatürk ile kıyaslamak; sahip olduğun zeka ile mümkün olabilse de; sakın bir daha yapma, sonra essah sanırlar. 


Fetö ve siyasi ayağı
Çıkarılacak özel bir kanun ve buna bağlı zorunluluk gereği "fetö'nün siyasi ayağının ortaya çıkarılması" süreci başlatılana kadar Cumhur ittifakının fetö ile mücadelesinin samimi olmadığına inanmaya devam edeceğim.
...
Toplum vicdanı; aynen siyasilerin de diğerleri gibi başkaları eğilerek arabalara konup, götürüldüklerine şahit olmak istiyor. 


Boğa Ferdinand
Boğa Ferdinand kadar inanmış ve adanmışlığı olmayan insanlardan ne olabilir ki; hiç bir halt olmaz. O artık benim "Adamım". 
...
Boğa Ferdinand, hakkında verilen hükme itiraz etti. "Has.tirin lan, ferman sizinse denizler benim" dedi; isyan edip, kaçtı. Azim ve kararlılık dolu ve aynı zamanda oldukça riskli bir yolu tercih ederek kendisini Karadeniz'in sularına bıraktı. 
...
Evet, muktedirler değil Ferdinand kazanmıştı. İnsan aklı karşısında "Hayvan" azmi bu sefer galip geldi.
...
Çocuklarınızın ders çalışma masasına artık bundan böyle "Boğa Ferdinand"ın biblosunu koyun, yanına da "Eğer sen de inanırsan başarırsın" notunu düşün.
...
Haluk Levent'e Ferdinand Boğa'ya yaptığı jest için teşekkürler. 

Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com