25 Aralık 2018 Salı

İYİ PARTİ İL KONGRESİ ÜZERİNE

Portakalı seviyoruz
İYİ PARTİ İstanbul İl Kongresi öncesi ve sonrası
İYİ PARTİ İstanbul İl kongresini yaptı. Buğra Kavuncu ve listesini kutlar, başarılar dilerim. Yine dosta düşmana karşı olgun tavırları, centilmence davranışları ile örnek bir yarış sergileyen diğer adaylara da kendi adıma teşekkür ediyorum.
...
İl başkanlığı ataması yapılalı kısa bir süre geçmiş olan Buğra Kavuncu ve listesinin tercih edilmiş olması; daha önce atanmış delegelerce tasvip görmesi çok olağan olup, sonuçlar üzerinden yıpratıcı yorumlar yapılması; her geçen gün Türk siyasetindeki ''Özgül ağırlığı''nın hissedilir derecede gösteren İYİ PARTİ'yi yıpratacaktır, bundan kaçınmak gerekir diye düşünüyorum.
...
Kongre talebinin zamanlama açısından gereksiz olduğunu düşünmeme rağmen; sadece ve sadece parti içi demokrasinin işlemesi ve İYİ PARTİ kurumsal kimliğinin rüşdünü göstermesi açısından ''Bu olağanüstü kongre talebinin gereği yapılmalıdır'' diye görüşümü beyan etmiştim.
...
Kongrede farklı bir sonucu beklemek; ancak ve ancak delege seçiminin de sandıkta olması ile mümkün olurdu. Ancak güzel bir şey oldu; tam da seçim arefesinde siyasi partiler yasası ve parti tüzüğü gereği partinin seçime girememesi gibi bir ihtimalin tehdidi ortadan kalkmış oldu.
...
Yine bir başka husus da; daha kısa bir süre önce kendisine görev tevdi eden Genel Merkezin, Buğra Kavuncu'ya sıcak bakmış olması; bakmamalarından daha tutarlı olmuştur. Bu siyasetin doğasında belki de en masumane bir davranış biçimidir. Daha üç gün önce atadığınız ismi değil de; diğer isimlerden birisi lehine tutum takınmış olunsaydı; o zaman da ''Kendi atadıklarını harcadılar'' denecekti.
...
Dolaysıyla ''Atanan delegelerle'' tecelli etmiş yönetim değişikliklerinin sonuçlarını demokrasi ve demokratik davranışlar açısından sorgulamanın sağlıklı olmayacağı aşikar.
...
İYİ PARTİ kurulalı çok kısa bir zaman geçmiş olmasına rağmen demokrasi adına bu kısa sürece çok şeyi sığdırmayı başarmıştır. AKP kurulalı 17 yıl olmasına rağmen bugün İYİ PARTİ'nin yaşadığı parti içi demokrasi tecrübesini hala yaşamış değil. Bu az bir başarı değildir. Artık mahalli seçimlere hazırlık aşamasında; sinerjimizi etkileyecek kısır çekişmelerden uzak durmak için herkesin bireysel anlamda örnek olmayı kendi nefsinde başarmak zorundayız.
...
İstanbul İl kongremizin ve yapılacak diğer kongrelerimizin İYİ PARTİ ve ülkemizin geleceği için hayırlara vesile olmasını temenni ederim.

...
Kongre sonrası gelişmelere gelince; insaf doğrusu...?
İYİ PARTİ İstanbul İl Kongresi sonuçları üzerinden tartışmaları uzatmanın, hatta bunun üzerinden genel başkanlık yarışının var olduğunu ima etmenin hiç bir anlamı olmadığı gibi müspet bir netice de elde edilemez.
...
Kusura bakmayın ama bu düşünce ve yarattığı zihniyet cumhur ittifakını ve onun müsebbibi olduğu ''Tek adamlı partili cumhurbaşkanlığı'' sistemini kalıcı hale getirip, payidar kılacaktır.
...
Yapmayın, etmeyin Allah aşkına; kongre yapılmasına dair girişimi meşru bir hak görüp, taban olarak destek verdik. Kongre yapılmış, süreç tamamlanmış. Eğitim düzeyi ortalamanın üzerindeki delegeler (atanmış delegeler de olsa) oy kabininde, başlarına dikilmiş genel merkezden yönlendirici olmadan oylarını da kullandıklarına ve seçim yapılıp, sonuç ilan edildiğine göre; hala sonuçlara memnuniyetsizlik üzerinden işi genel başkan arayışına taşımak; hiç kimse kusura bakmasın; kongre taleplerinin arkasında başka şeylerin olduğu anlamına gelir ki; bu da hiç etik değildir.
...
Fark edebildiğim kadarıyla bu kongre sürecinin sonuçları, kongre talebinde olanların niyetlerini çok çok aşarak, başka yönlere doğru evrilme istidadı gösteriyor. Bu eleştirilerime muhatap olan arkadaşların niyetleri böyle olmayabilir (en azından bir arkadaşımızın niyetinden eminim) ama Buğra Kavuncu ile Cemaat ilişkisi kurma küstahlığının ve dolayısıyla buradan Meral Hanım'ı güç durumda bırakma niyetinin aynı sürece denk getirilmesindeki murat ne ise o murada hizmet edeceği aşikardır.
...
İYİ PARTİ'de eksik olan çok şeyle var ama sabırsızlığın,hazımsızlığın ve Türk siyasetinde yarattığı fark edilir derecedeki özgül ağırlığının sinerjisinin yarattığı korku daha da fazlasıyla var.
...
Evet, MHP'den kopup gelmemize dair mazeretlerimiz oldukça meşruydu ama orada tatmin olamamış tüm duyguların, henüz kurulalı bir yıl olmuş İYİ PARTİ'de tatmin etmeyi adeta ana gaye edinip, onun kavgasını vermek; hak ve meşru olsa da; yapılacak yemeğin malzemesi henüz bir araya getirilmişken; huysuz koca misali ''Nerede kaldı bu yemek'' sorgulamasını yapmak vicdansızlık değil de nedir.


Sabahattin Önkibar ve İYİ PARTİ'ye Algı Operasyonu
Sabahattin ÖNKİBAR yazısında Buğra Kavuncu'nun ''Cemaatci'' akraba ve kuzenlerini tek tek sıraladıktan sonra demiş ki;
''Yeniçağ gazetesinde çalıştığım dönem Prof. Orhan Kavuncu bir gün büromda ziyaretime gelir.
Kendisine Fetullah alçaklığını sorunca şunu söyler:
-‘Tasvip etmiyorum... Ona sempati duyan çocuklarıma bile sürekli iradenizi kimseye satmayın diyorum''

İşte Buğra Kavuncu, Orhan Kavuncu Hoca’nın oğludur ve Meral Akşener tarafında ısrar ve inatla İstanbul gibi bir merkeze İl Başkanı yapıldı.”
...
Adam resmen fitne ve fesat için kendi niyetini ortaya koyuyor, farkında değil. İYİ PARTİ İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu'yu fetö ile ilişkilendirmek için O'nun ''Cemaat'' sempatizanı üçüncü derece akrabalarını referans gösteriyor. Ulan adama sormazlar mı; o günlerde herkes ''Cemaat'' için methiyeler düzerken; bak babası Orhan Kavuncu ''Cemaat'' için olumsuz düşüncelerini açıklamış. Bir insan için en yakın referansı babası değil mi dir. Tabi amaç fetö ilişki senaryosu yazmak isteyince done olarak üçüncü dördüncü derece akrabalarını bulabilmişler.
...
Şimdi aklısıra yazmış oldukları bu senaryo üzerinden Meral Hanım'ı sorgulamaya çalışıyor. Sen iddialarının doğru olduğuna inanıyorsan ve de delikanlıysan daha bir yıl önce yazdığın övgü dolu ''Asena Meral Akşener'' kitabını toplatıp, imha edersin; yanılmışım diyerek.
...
Zamanın popüler ismi Meral Hanım'ın ismi üzerinden kitap yazıp, para kazanmak için önce övgü, bir yıl sonsa da yergide bulunacaksın. Bu ne yaman bir çelişkidir Allah aşkına.
...
Doğu Perinçek ne demişti ''Erdoğan Vatan Partisi'nin dediklerini uyguluyor''. Dolayısıyla yine karanlık adam Doğu Perinçek'in yine karanlık bir senaryosunun ürünü olan düşüncelerinin; Sabahattin Önkibar marifeti ile fiiliyata geçirilmesi söz konudur.
...
Meselenin aslı şudur; kurulduğundan beridir İYİ PARTİ'yi ve Meral Hanım'ı hiç muhatap almayıp, hakkında bir kelime sarf etmek istemeyen Erdoğan'ın buradaki amacı; siyasette karşısında CHP haricinde bir cephe daha oluşturmak istemeyişidir. Hele ki bir bayan karşısında; siyasette kullandığı dili kullanamayacağı, kullanması durumunda sıkıntılar yaşayacağını az çok kestirebildiği için tabiri caizse Meral Hanım'a ''Bulaşmak'' ve karşı karşıya gelmek istemiyor.
...
Ancak bizatihi kendi dayattığı yeni sistem gereği ihtiyaç duyulan ittifaklar karşısında Meral Hanım'ın CHP ile son derece başarılı siyaset üretiyor olması; Meral Hanım'dan kaçış stratejisini allak bullak etti. İddia ediyorum ki; Meral Hanım ve İYİ PARTİ'nin siyaseten takip ettiği strateji CHP'ye bile dinamizm kazandırdı. İşte Cumhur ittifakında yaşanan bu panik; Sabahattin Önkibar'ın ki de dahil daha bir çok senaryoların yazılmasına neden olacaktır. Hiç de yadırgamıyorum.
...
Türk-Atlantik Gençlik Konseyi ve ona üye iki İYİ PARTİ'li genç meselesine gelince; birisi zaten partiden istifası daha önce istenmiş ve istifa etmiş. Diğeri de İYİ PARTİ'nin özgül ağırlığında zerresi olmayan birisi. Bütün bunlar İYİ PARTİ'ye kara çalmak için mazeret kabızlığından olsa gerek; ıkına ıkına çıkarabildikleri o kadarcık bir pisliktir. Hiç önemli değil.

YSK'ya güveniyormuyuz?
Seçim hazırlıkları tüm hızıyla devam ediyor etmesine de; YSK'ya her türlü şekilde bir sihirbazın girmesi ihtimaline karşı muhalefetin önlemi ne olacaktır.
...
"Ne yapılırsa yapılsın, Erdoğan gene kazanacaktır" güvensizliğine karşı muhalefetin "Rahat olun, hiç endişe duymayınız. Öyle bir takip sistemimiz olacak ki; AKP ne yapsa seçim sonuçlarına müdahale etmesi mümkün olmayacaktır" güvencesini verip, algıyı zihinlere oturtmak lazım..


ABD Suriye'den çekildi mi...?
Beyler BOP projesi sona ermemiş olup, "Ben BOP projesinin eş başkanıyım" diyen muhterem de hala görevinin başında olup, "Bu görevi bıraktım" da dememiştir.
...
Dolayısıyla, ABD askerlerinin 100 gün içinde Suriye'den çekileceğinin açıklanması; üç ay sonra yapılacak seçimlerde ABD'nin BOP sürecinin eş başkanı 'Muhterem"e bir kıyağıdır. Bunu niçin söylüyorum; A HBR "ABD'yi bölgeden çekilmeye zorladık ve başardık" havası ile sürekli yayın yapıyor da ondan. 
...
Kimse aklımızla dalga geçmesin. Rusya oradan çekilmediği sürece ABD kendi askerlerini çekmesi şeklen olsa bile yerine ikame edecek olan binlerce tır dolusu silah ile donattığı altmış bin YPG/PYD'nin insan gücünü var.
...
Yani demem o ki; BOP eş başkanları, ülkemizdeki seçim konjonktürüne uygun olarak belirlemiş oldukları stratejinin gereğini yapıyorlar. Amaç Türkiye'de iktidarın devamını sağlamak, karşılığında da "Kürdistan"ın inşasına devam etmek.
...
Biz Suriye bataklığına niçin girdik; katil Esad'ı cezalandırmak için öyle mi. Hayır, hiç de öyle değil. BOP projesi gereği, ABD'nin Suriye'ye müdahalesinin meşru zemini oluşsun diye. Sonra ne oldu; "Esad"a, "Esed" diyebilmenin bedeli olarak ABD'nin güdümünde Suriye sınırımızda altmış bin eğitilmiş, donatılmış bir "Kürdistan ordusu"nun yerleşmesine; adeta kendi ellerimizle, POP projesi gereği imkan sağlamış olduk. Ya kaybettiğimiz şehitler, göçmenler için ödediğimiz kırk milyar dolar...?
...
Dolayısıyla, Cumhur ittifakının ne yapacağı; nerede, hangi şartlarda ne gibi kararlar alabileceklerini samimiyetimle söylüyorum ki; kestiremiyorum ve aynı samimiyetimle yine itiraf ediyorum ki; Cumhur ittifakının hükümranlığını sürdürmek adına ülkemizin karşı karşıya kalacağı muhtemel riskler beni ürkütüyor. 


Bırakalım geyik muhabbetini saadete gelelim
Yeter artık. Yirmi yıldır bıkmadık, usanmadık mı; büyüğümüz, küçüğümüz; yaşlımız, delikanlımız; hepimiz çok bilmişiz müsaadenizle aynı zamanda ükalayız. Ne zaman iki kişi bir araya gelsek konu başlığı "Ne olacak bu hareketin hali" diye diye geyik muhabbeti ile yıllarımızı geçirirken; bu arada "Hareketi" elimizin altından kaydırılarak, izahı mümkün olmayan bir bilinmezliğe doğru alıp götürdüler.
... 
Hep dilek ve temenni aşamasında kalan ve yıllarca süren bu tür düşünceleri dile getirme usulümüz ve üslubumuz artık hep beraber kanıksadığımız bir hal aldı.
...
Ancak bir kısım Türk milliyetçisi, ülkücü bu dilek ve temennilerle bir yol alınmayacağını; pratiğe geçmenin gerekliliğine inanarak, önerilerini, düşüncelerini İYİ PARTİ projesi olarak ortaya koyup, ete kemiğe büründürmeye muvaffak oldular.
...
Şimdi bu inisiyatife el atıp, eksiklikleri giderip, güç vermek varken; "Bu inisiyatiften de bir halt olmaz" yaklaşımı veya umutsuzluğunu aşılamaya ne gerek var. Kurulalı bir yıl olmuş. Bazı hatalarını, eksikliklerini de yaşadıkça anlayıp, fark edildiğinde düzeltme yoluna gidilen bir süreçten geçiyoruz.
...
Taban tüm il ve ilçelerde kongre kararı istedi İYİ PARTİ Genel Merkezi "Haddinize mi düştü" demedi; tabanın sesini dinledi tüm il ve ilçelerde seçimli kongreye gidilmesi kararını aldı.
...
Yani demem o ki; ülkücülerin projesi olan İYİ PARTİ projesini yetersiz bulunup, yine ülkücüler marifeti ile bir başka projede; İYİ PARTİ ye karşı muhalif duruşun bir benzeri olmayacak mı. Olmayacağının garantisini kim verebilir. Öyleyse kulağımızı niçin tersten göstermeye çalışıyor ki. İYİ PARTİ ye sahip çıkarak, eksikliklerinin giderilmesi için şahsi beklentileri de konu etmeden, Cumhur ittifakına muhalif duruşun bir şekilde devam ettirilmesi gerekmektedir.
...
Bütün bu söylediklerimi; MHP'nin devlet tarafından ele geçirilip, "Devletleştirilerek" cumhurbaşkanına bağlı bir kamu kuruluşu" olarak görmemden hareketle söylüyorum. Yani "AKP+Balgat mukimi"(Özellikle MHP demiyorum) bütünleşmesi; siyasal İslamcıların fantezilerini gerçekleştirmek üzere inşa edilmiş gerçek bir projedir. CHP'nin durduğu yer zaten belli. Bu siyasal İslam güdümlü, BOP ilintili "AKP+Balgat Projesinin" hayat bulamaması için İYİ PARTİ'nin kurulmuş olması ülkücü zekanın gerçekleştirebildiği en zekice bir projedir.
...
Ülkücülerin bugünkü konjonktürde yapabilecekleri en hayırlı ve sonuç alıcı inisiyatifi; İYİ PARTİ ye sahip çıkıp, destek olmaktır. Başka arayışlar zaman kaybıdır. MHP "Devletin gasbından" ve devletin bir kamu kurumu olma vasfından kurtarılırsa belki başka gelişmeler olabilir ama bu gerçekleştirilse bile geç kalınmış olur; artık devletin Siyasal İslam tarafından dönüşümü tamamlanmış olur. Sonra ne mi olur; milletin tarifi, bayrağın şekli ve Cumhur ittifakınca görevlendirme çalışmaları Almanya'da başlamış olan eyaletler sistemi, dolayısıyla federasyonlara doğru giden süreç başlayacaktır. 

...
Hiç bir ülkücünün; Türk milliyetçiliği hareketinin sözde lideri olan birisinin; TC'lerin söküldükleri yerlere tekrar çakılmasını istememe gibi sürüklendiği bir gafletin peşinden gitmesi mümkün değildir.
....
Hiç bir ülkücü; Cumhuriyet tarihinin en büyük ihanet şebekesinin devlete sızmasına sonra da teslim alma girişimi gibi alçakça bir sürecin yaşanmasına neden olan bir iktidarın; bırakın devamı için destek olmayı; bir an önce iktidardan elini çekmesini istemeyen ve "Alternatif biziz" demeyi becerememiş sözde bir liderin peşinden gidemez.
...
Hala üzerimde ayağını hissettiğim; kırılası ayaklara tabure getirip; "Aman efendim, keyfinize bakın, ayaklarınızı istediğiniz gibi uzatın, çekinmeyin, burasını kendi eviniz bilin, şimdi size kahvenizi de getireceğim" gibi bir uşaklığa hevesli olmak hiç bir ülkücünün edep, adap ve şiarına yakışmaz, razı olmamanız mümkün değildir. Eğer ille de birilerinin efendi olması gerekiyorsa; o da bizlere yakışır.
...
Lütfen; üniversitede doğmuş ilmi bir hareketi çapsız, çulsuzların inisiyatifine terk edilmesine müsaade edecek kadar; beş bin şehit ve onların binlerce emanetine ihanet etmemiz düşünülemez. Cumhur ittifakı dışındaki her seçenek; başta ülkücü şehitlerimiz olmak üzere tüm vatan sevdalılara huzur verecektir.
...
Tüm ülkücüler, Türk milliyetçileri kendi öğreti değerlerimize sahip çıktığımız an; Türkiye'nin bundan sonraki süreçte kaderini belirleyecek inisiyatif siyasal İslamcılar'dan Türk milliyetçilerinin inisiyatifine geçecektir. Tüm tarihi geçmişimiz ve geleceğimiz "Allah sizden razı olsun" diyeceklerdir. 


Siyaset yapmak bir meslek mi dir.
Siyaset bir meslek olmadığından, kurallarının da olması mümkün değil. Kurallarını, kaidelerini; siyasetçilerin edep, adap ve eğitimlerinin ortalaması belirler ve onların bu düzeyi ne ise; siyaset de onun üzerinden yürür, gider.
...
Mesela 2000'li yıllardan önce siyasetçi ortalaması daha nitelikliydi. Daha sonraki yıllarda geriden gelenler ortalamayı düşürdüler. Özellikle lider konumunda olanların edep ve adap dillerinin kifayetsizliği; 2000'li yıllardan önce olduğu gibi onlara hiç bir zaman bir araya gelebilecek medeni cesareti ve öz güveni vermedi. Her lider kendi belirlediği hareket alanı içinde siyaset yapmayı tercih ettiler. Bir istisna, o da; koltuklarını korumak, hegemonyalarını sürdürmek adına ittifaklar gerçekleştirdiler.
...
Her ne kadar gerekçesi olarak "Devletin Bekası" gibi ulvi değerlere atıf yapılsa da; benim kişisel kanaatim; önce şahsi onuruna, sonra da davasına inanmış ve adanmışlığını koruyamayanların devletin bekasını korumak gibi bir endişenin içinde olabilecekleri iddiası laf-u güzaftır

Mehmet Soral

soralmehmet@gmail.com

14 Aralık 2018 Cuma

GÜNDEM ÜZERİNE

Türk milliyetçileri ve solcular artık akıllarını başlarına devşirmeleri gerekir.
Bugün geriye doğru ülkemizdeki siyasi mücadele tarihini analiz edip, günümüzle karşılaştırdığımızda; her ne kadar karşılıklı mücadele şekli ve üslubu tartışılabilir olsa da; yine ortak noktamız kişisel menfaatlerimiz için değil, bu ülke için bir şeyler yapabilmek adına inanmışlık ve adanmışlığımız üzerine olduğudur.
...
Peki, o yıllarda emperyalistler niçin Türk milliyetçileri ve sol'a musallat oldular da; kalanlara musallat olmadılar. Çünkü onları sünepe görüp, o günkü konjonktürde bir halt edemeyeceklerini görüyorlardı. Ülkücü ve Sol'un aksiyoner yönünü ne yazık ki hem devletimiz hem de içimize sızan emperyalistler zaman zaman kullandılar ve başardılar da.
...
O emperyalistler, 12 Eylül darbesine meşruiyet kazandırmak, zeminin uygun hale gelmesi için Türk solu ve Türk milliyetçisi, ülkücüleri (Sağcılar demiyorum. Sağcılık sünepe, çıkarları için her rezilliğe teşne, fırsat düşkünü ganimetçi anlayıştır) kendi aralarında mücadele içine sokarken, aciz kalan devlet de bu her iki dinamik unsuru zaman zaman kullanarak da kendisini koruyama çalışmıştır. Sonra, özellikle Türk milliyetçilerine; "Artık size ihtiyacımız kalmadı, bugün bana yardım eden yarın da baş kaldırır" diyerek; özellikle idamlar ile susturulduk, hapislere tıkandık, eğitimlerimiz yarım kaldı, devlete küsmemiz için her türlü yol denendi. Gün geldi küstürülenler olarak her şeyin farkına vardık ama bu sefer de kurumsal kimliğimiz olan partimizi devletin adeta resmi bir kurumu haline getirmişlerdi. Artık o milliyetçi Türkiye'nin inşası için değil, cumhuriyet hükumetlerine memurluk yapan bir kurumdu.
...
Sonuç itibariyle o yıllarda "Sünepe" gördüklerimizin bugünkü iktidarının tehdidine karşı hep beraber demokrasi mücadelesi vermek zorunda kalmışsak; ülke ve milletin sorununu aynı pencereden görür hale gelmişsek; ortak mücadele etmemiz gerektiği gerçeği ile baş başa kaldık.
...
Türk milliyetçileri devletin kendisine bakışını, özelikle de zaman zaman kullanıldığını çözdü ve arayışlar içine girerek; İYİ PARTİ projesini gerçekleştirmiştir. Sol'un da aynı sorgulamayı yaptığının farkındayım. Umarım CHP ayrışmadan kendi içerisinde bunu başaracaktır.
...
Şimdi yapılacak iş Cumhur ittifakı marifeti ile başarılmak istenen; T.C Devleti'nin siyasal İslam fantezileri ile dönüştürülmesi sürecine mani olmak için önümüzdeki mahalli seçimler dönüm noktasıdır. Türk solu ve Türk milliyetçileri İYİ PARTİ +CHP ittifakını gönülden destekleyip; millet ittifakını itip, kakarak umutları madara etmeyelim. Lütfen şunu aklımızdan çıkarmayalım ki; millet ittifakının meselesi kapımızdaki çöpün nasıl alınıp, alınmayacağı değil; ülkemizin geleceğidir. Her şey güzel olacak inşallah.


Çıplak yatmak kusur mu
Çıplak yatmak suç değil ki; önemli olan kiminle yattığınız dır(!) 
... 
Hak, hukuk, adalet ve demokrasi mücadelesine "Soyunmak" İnsanlık onurunun gereğidir. Çünkü cennet, kedisine gelecek bu insanları bekliyor. Ya diğerleri; onlar cehenneme gittiler bile. 
...
Ölü de mezarda kefen içinde çıplak yatmıyor mu. Sakıncası olsaydı smokin giydirirlerdi, öyle değil mi.
...
Yeter ki; Allah kimsenin beynini sulandırıp, çırılçıplak etmesin. Neyse; biz işimize bakacağız, caymak yok; "Soyunmaya" devam.


İYİ Parti seçim arifesinde teşkilatlarında kongre kararı aldı
İYİ PARTİ tüm il ve ilçe teşkilatlarında seçimli kongre kararı aldı.
...
Cumhuriyet ile ve onun yarı yaşında olan partilerden beklenmeyen veya umut edilmeyen demokrasi temayüllerini, henüz kurulalı bir yıl olmuş İYİ PARTİ'den beklenir oldu. Demek ki demokrasi adına umut veren bir parti olarak görülüp, değerlendiriliyor. 
...
Özelikle İstanbul'da bir grup partili arkadaşımızın kongre taleplerinin temelinde; partinin iyi yönetilmemesinden değil, kuruluş amacı ve misyonuna dair eksik olanın parti yönetimine hatırlatılması amacını gütmüştür.
...
Şimdi bizim beklentimiz; yapılacak kongrelerde geleneksel Türk siyasetine tezahür etmiş kötü alışkanlık ve yarışma usulünün İYİ PARTİ'mize de nüfus etmemesidir.
...
Dolayısıyla, seçim arefesinde böyle bir süreci yaşamayı göze almış İYİ PARTİ Genel Merkez yönetimine ve ille de Meral Hanım'a teşekkür ederken; yaşanması gereken bu süreci partinin olası bir kalleşlikle karşılaşmaması için hatırlatmada ısrarcı olan arkadaşları tebrik ediyorum.


Bir ayrıştırma örneği
Ben AKP muhalifim ya; AKP'li adam şehit emniyet müdürümüzün şehit edilmesi üzere görüşümü soruyor. "Elbette çok üzücü" derken, araya bir başkası giriyor "Her halde yani" diyor. Bu arada fikrimi soran kişi "Her halde" diyene "Bunlar sevinirler de ondan" diyor. Özelikle bir yandaş kanal var ki; taraftarlarına gün boyu kin ve intikam hırsı yüklüyor. 
...
Ortak acılarımızı bile paylaşamıyoruz, bizleri bu hale getirdiler. Yazıklar olsun size. Müsebbibi olanları Allah'a havale ediyorum. 


''Sarı yelekliler''
Cumhur ittifakının tarafları "Sarı yelekliler" üzerinden biz muhalifleri sürekli tehdit ediyorlar. "Aman aklınızdan bir şey geçmesin" diyorlar. 
... 
Çok arzu etseniz de; ben sarı yelek giyip senin karşına çıkacak kadar ahmak değilim. Boynuma kement atmanız için size hiç bir şekilde fırsat vermeyeceğim. Şimdi sarı yelekleri giyip meydanlara çıkmamızı seçim arifesinde ne kadar da çok istiyorsunuz değil mi. Sokağa çıksak, camı çerçeveyi kırsak, arabaları yaksak; ne kadar da çok hoşunuza gider değil mi.
...
Size muhalif olmanın hazzını yaşıyorum. Bu tarihi dönemeçte muhalif olmak; yarınlarda bizim torunlarımız için övünç, sizin torunlarınız için utanç vesilesi olacaktır.
...
Boşuna beklemeyin, sarı yeleği giymeyeceğim. Olduğu yere yığılıp kalacağı aşikar olana ne diye yumruk sallayayım ki. 


Ekran başında CHP'lilere kumpas
CNN Türk'de; moderartörün de gayreti ile CHP'yi nasıl da kumpasa getirdiler
... 
İstanbul Belediye Başkanı adayları konuşuluyor. Aktroller işi İmamoğlu'nun yaptırdığı heykele getirdiler. Heykel 1974 Barış harekatı anısına yapılmış, kaidede Rahmetli Denktaş ile birlikte Makaryos da varmış.
... 
Konu; Makaryos'un o heykelde ne işi varmış. Oysa kendileri de Ermeni açılımı yaparak 1915 olayları için Ermeniler'den özür dilemişlerdi değil mi. İşte trollük böyle bir şey. Aman Allah'ım milliyetçi duygularla nasıl da tepki gösteriyorlardı. Adamları bilmesek, tavırlarını essah sanacağız. Program resmen İmamoğlu'nu yırtmaya yönelik özel program gibiydi.
....
Aktroller başarılı oldular, ne de olsa moderator desteği vardı. Tartışma büyüdükçe müdahale etmeyi hiç düşünmedi.
...
CHP mensupları bence hiç TV'ye falan çıkmasınlar. Bu adamlarla başa çıkılmaz. Yandaş TV'ye çıkıp da sizlere hiç CHP'yi anlatma fırsatı verirler mi ki. Zaten lafı gediğine koyan hiç bir muhalif gazeteci veya parti mensubunu bir daha programlarına davet etmiyorlar. Hatırlayın lütfen; Av. Uğur Poyraz vardı, yine gazeteci İsmail Saymaz vardı. Şimdi onlar nerede.
...
Dolayısıyla, sanırım muhalefet partisi veya muhaliflik adına yandaş TV'lere çıkmamak daha hayırlı. Muhalif olarak bir yandaş TV'ye çıkınca; aktrollere konuşma ve iftira atma, algı oluşturma fırsatı verilmiş olunuyor. Oysa o programlara çıkmasalar izlenebilirlik oranı çok düşük olacaktır. Aynı ülke TV, TV net, kanal 24, A HBR, Beyaz TV gibi kendileri çalar, kendileri oynarlar. 


Ayak altında dolaşmayın işimize bakalım
Türk milliyetçileri olarak devletimize, bedel istemeden olan sadak atımızı ahmaklığımız şeklinde görenlerin oyununu; kurmuş olduğumuz İYİ PARTİ ile bozduk. 
...
Bu milletin hep çilesini çeken ama karşılığında hiç bir şey talep etmeyen tevazunun; ahmaklığa evrildiği bir anda Türk milliyetçileri tüm engellemelere rağmen İYİ PARTİ projesini gerçekleştirmişlerdir. Onun içindir ki; bir saman çöpü kadar siyasi mukavemeti olan sadist düşünceli zavallının biri sürekli "İP" deyip duruyor. Ne yani, senden icazet bekleyen ahmaklar mı olmalıydık.
...
Her şey yolunda mı; elbette hayır. Siyasi ahlakın en dip seviyede olduğu bir anda kurulan İYİ PARTİ'ye bu seviyesizliğin nüfuz eden tarafı olmaz mı; olur elbette. Bir ayağım şu partide, bir ayağım her ihtimale karşı da bu partide olsun deyip; karısını o partiye, kendisini bu partiye, kızını da şu partiye üye yapan karakter yoksunu, çıkar müptelası adam menfaatini fazla bulduğu partiye demir atınca diğer aile efradını üyesi oldukları partilerinden istifa ettirebilir. Sonra bunun üzerinden ve de hiç utanmadan "Meral Akşener bu kızı partiye alırken öve öve bitirememişti" diye başlık atabiliyorlar. Adeta insana çarpan sürücü yerine, sürücünün yaraladığı insana "Sen niçin gelip de bu adamın arabasına çarptın" demek isteniyor.
...
Siyasi partiler yasasına göre mevcut genel başkan sultası devam ettiği sürece; parti içi demokrasiyi sadece İYİ PARTİ'den değil, tüm siyasi partilerden beklemek lazı. Gönlümüzden geçen; siyasi partiler yasasının değişmesini beklemeden, bunu İYİ PARTİ'nin kendi tüzüğünde uygulanabilir hale getirilmesidir.
...
Ancak bu bahane edilerek istifalar gündeme geliyor. Görevden istifa edilmesini anlayabiliyorum ama partiden istifa etmek de ne oluyor, anlamak mümkün değil. Eğer bu parti ilkesel bazda, kuruluş gerekçelerine tamamen ters bir sürecin içine girmişse; ancak o zaman istifa gündeme gelebilir. Mesela Meral Hanım kalkıp da; "Sayın Erdoğan'ın sonuna kadar arkasındayız" mı demiş veya "Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi anlaşılmıştır ki bizim için en ideal bir sitem" mi demiş, ya da; "Milliyetçilik denen şeyin miladı dolmuştur" mu demiş. Elbette yok öyle bir şey. Parti içinde seçim usulünün olmayışını eleştirenler elbette çok haklılar ama partiden istifa etmelerini gerektirecek bir mazeret olamaz. Bu sorunun hiç bir şekilde gündeme gelmemesi için İYİ PARTİ'nin tez elden parti içi seçim usulünün kalıcı hale gelecek şekilde; ne yapılması gerekiyorsa onun yapılması elzemdir. Basit bir teferruat partinin bütün sinerjisinin dağılmasına neden oluyor, buna başta Meral Hanım olmak üzere kimsenin hakkı yoktur.
...
İYİ PARTİ, ülkemizde olmayan parti içi demokrasi ve seçim usulünün en ideal uygulayıcısı olmayı misyon edinmelidir. Bunu başarabilirse büyük bir farkındalık yaratacaktır. 


Meral Hanım'a bir jest yapılamaz mıydı
Cumhur ittifakının demokrasiye zerre kadar inancı olsaydı bugün tarihin birinde Deniz Baykal'ın Recep Tayyip Erdoğan için yapmış olduğu jesti yaparlardı.
...
Neydi o; Deniz Baykal, Recep Tayyip Erdoğan'ın muhtar bile olamadığı bir siyasi süreçte "İktidar olmuş bir partinin liderinin başbakan olması gerekir. Gelin bu sıkıntıyı ortadan kaldıralım" diyerek, Siirt ara seçimlerinin önünü açmıştır.
...
Pekala, Deniz Baykal'ın benzer jestini Devlet Bahçeli ve Recep Tayyip Erdoğan İYİ PARTİ Genel Başkanı Meral Akşener'e; bugün bütçe görüşmelerinde milletvekili olmaması nedeniyle çıkamadığı kürsüye çıkıp, partisi adına konuşma yapmasını sağlayacak bir teklifi grupları adına meclise sunamazlar mıydı.
...
Sunamazlardı elbette; böyle bir jest için demokrasiye inanmışlık ve adanmışlık adına yüksek vasıflar gerektirir çünkü.


MİT müsteşarı ABD'ye gitmiş muhteremin haberi olmamış
Muhtereme soruyorlar; "İstihbarat teşkilatı başkanı Kaşıkcı cinayeti ile ilgili olarak ABD'de brifing verdi, ne diyeceksiniz" dendiğinde; "Falanca yere kadar nerde olduğunu biliyorum ancak daha sonra nereye gittiğini bilmiyorum" dedi.
...
Bilmediğini söylemesi hiç de inandırıcı olmadığı gibi mümkün de değil. Zaten artık üslubuna vakıfız. Ne zaman kıvırmak isterse; dudaklarını fazla hararet ettirmeden, kelimeleri tam çıkarmaz, mırıltı şekilde telaffuz eder.
...
Mesela "Parrllalrı sıfrllaaa" dediğinde de kelimeleri tam telaffuz etmemeye özen göstermişti değil mi


Ah başörtüsü ah gene mi sen
Ah başörtüsü ah; sen nelere kadirmişsin. İçine koyup, şöyle bir düğüm atarak neler neler saklamadılar ki. Her şerri seninle paketleyip, sonra pazarladılar; namussuzluk mu desek, şerefsizlik mi desek, haysiyetsizlik mi desek. Akdeniz'de seyrüsefer eden gemiler dolusu günahların üzerini bile seninle örttüler. Günün bir gecesinde; aşikaren bilinen hırsızlıkların üzerine seni silkeleyerek muhataplarına masumdur hükmünü bile giydirdiler. 
...
Ha bir de; darbeye doğru giden güzergahları seninle kapatıp, bütün puştluklar görünmez kıldılar.
...
Velhasıl kelam; senin asıl misyonunu unutturdular şerefsiz, imansız münafıklar.
...
Ne diyelim artık; Allah seni, bütün bunların müsebbibi olanların gün gelip de terk-i diyar ettiklerinde; kısa gelen kefenlerine parça eylesin inşallah. 

...
Bir Hanımefendi diyor ki; "Allah'ın emri diye başıma bağladığım başörtümü, bunların yüzünden ağırlık olarak hissetmeye başladım, Allah'ın affedeceğini bilsem hemen sıyırıp, götürüp önlerine atacağım"
...
İşte bu hal kadınlarımıza yaşatılan bir züldür. Birileri birilerine üniversite köşelerinde ikna odalarında psikolojik zulüm yapmışlarken, bu gün bir benzeri insanların kendi hanelerinde yapılıyor.
....
Demek ki hak aramanın zulme dönülmesi böyle oluyormuş. 


İlhan Kesici "Millet ittifakı"na en uygun isimdir.
...
Sadece bir ilçede başarılı olmuş ve sadece de o bölgenin ve CHP'lilerin tanıdığı Sayın İmamoğlu'nun adaylığı CHP'lileri tatmin eder ama kazanabilmesi için yeterli olmayacaktır.
...
CHP artık bilmelidir ki; apursa da, köpürse de maksimum oyu %30. Peki geriye kalan %21 oyu mezardaki solculardan mı alacak. Dolayısıyla, eğer ittifakın ruhuna sadık olacaklarsa; "sosyal demokrat aday" inadından vaz geçip, yine kendi partilerinden olan İlhan Kesici'yi millet ittifakının adayı olarak göstermeleri lazımdı.
...
Meral Hanım henüz İYİ PARTİ kurulmadan önce "Ben siyasette Cumhurbaşkanı olmak için olacağım" demiş olmasına rağmen, CHP Cumhurbaşkanı adayı çıkardı da ne oldu. Oysa millet ittifakı kurulduğu gün CHP Abdullah Gül'ün peşinde dolaşacağına "Bizim de adayımız Meral Akşener'dir" demesi gerekirdi. CHP'ye sormak lazım, Abdullah Gül'e razı olurken, Meral Hanım'ı düşünmemenize engel olan neydi.
...
Dolayısıyla, CHP'nin İlhan Kesici gibi bir adayı varken; hala İstanbul için aday arayışında olması; olsa olsa CHP'nin de aynen MHP gibi Saray'ın kontrolüne geçtiği gibi bir anlam çıkar ki; bunu düşünmek hiç de zor değil.


Gezi Parkı üzerinden tehdit
"Alabora" üzerinden dalavere. Toplumu; önce algı oluşturup, sonra üzerinden tehdit etme yöntemi; "Aklınızdan geçeni biliyorum, sakın geçmesin" deniyor. 
...
Elbette evime girin diye anahtarımı görebileceğiniz yere bırakmayacağım ama size ne söylemek istiyorsam onu da bir şekilde yolunu bulup söyleyeceğim.
...
Biliyor, inanıyor ve iman ediyorum ki; Cennet sadece namaz kılanı, oruç tutanı, Hac'ca gideni, zekat vereni değil; aynı zamanda zulüm karşısında susmayan haysiyetli, şerefli onurlu insanları da bekliyor.


Kahrolsun biatcılık yaşasın şahsiyetçilik
Üniversitede doğmuş Türk milliyetçiliği fikir hareketini; otobüs garajında yağlama yıkama yapanlara bez uzatan ellere teslim edip, boğdurmak "isteyene" fırsat vermeyeceğiz.
... 
Azatlık kabul etmeyen iflah olmaz kölelik sona ermiştir.
... 
Kahrolsun biatcılık, yaşasın şahsiyetçilik. Herkesi partili olmadan önce şahsiyetli olmaya çağırmak isterim. Zira; şahsiyetli olmayanın ne devleti, ne milleti ne de; zerre kadar kıymeti vardır. Bunlar var ya; bunlar, umutlara çelme takan kahrolasıcalardır. Biat İnsanlık onuruna musallat olan en tehlikeli mikroptur. Biatçılık; acizliktir, korkaklıktır, sünepeliktir. Kısaca fikri anlamda bir hiçliktir. 


İYİ Parti başarılı bir siyaset yürütüyor
Her geçen gün, İYİ PARTİ'nin gerek meclis çalışmaları ile gerekse Türk Dünyasının sorunları ile ilgi ve alakasının ne kadar isabetli ve yolunda olduğunu; Türk milliyetçiliği inisiyatifini her geçen gün üzerinde topladığını; Devlet Bahçeli'nin grup konuşmasında İYİ PARTİ'nin üzerine boca ettiği kin ve öfkesi ile yüzünün kızıla bürünmesinden anlayabiliyoruz.
...
Artık yirmi yıl boyunca aklımız, fikrimiz, izan ve irfanımızla izah edemediğimiz klasik Devlet Bahçeli tarz, tutum ve davranışlarına kutsiyet atfedip, ulvi anlamalar yükleme saflığımız sona ermiştir. Onun da ilk nişanesi Türk milliyetçilerinin bir projesi olan İYİ PARTİ'nin kurulmuş olmasıdır.
...
Artık Türk milliyetçileri kendi gücünü başkalarının iktidarı için kullanarak; taşoranlık yapmayacak, düşüncelerini iktidara taşıyacak, kendi evlatları ile de bu devleti yönetecektir.
...
Üniversitede doğmuş bir fikir hareketini; otobüs garajında yağlama yıkama yapanlara bez uzatan ellere "Boğdurmak isteyene" fırsat vermeyeceğiz.
...
İYİ PARTİ icraatlarını sergilerken, diğer yandan da MHP'nin er veya geç kurumsal iradesi "Gasp"tan kurtarılacak ve nihayetinde tüm Türk milliyetçileri bir "Otağ"da buluşacaklardır. Buna dair umudum daima var olacaktır. Dolayısıyla hiç bir İYİ PARTİ'linin MHP kurumsal kimliği ile herhangi bir probleminin olması düşünülemez. Zira hangimizin" "Adam oluşumuz"da MHP'ye olan aidiyet duygusu ve kültürünün katkısı yok ki.


Ben şaşırmadım ya siz...
Devlet Bahçeli bugünkü grup toplantısında Fransa'da olup bitenleri konu edip, fikrini beyan etti ama "Ergenekon terör örgütünün olmadığı görülmüştür" şeklindeki mahkeme kararını konup edip, söz konusu davanın zulmünden hiç bahsetmedi.
... 
Bu zulme "Oh olsun" diyenlerin bile vicdanları dile gelip, yapılmış olan haksızlıkları ifade ettiler ama Bahçeli; duymadım, göremedim, bilmiyorum tavrını takınmayı tercih etti.

...
Devlet Bahçeli gün gelip de "Partili Cumhurbaşkanlığı sisteminde belediye başkanları ve valilerin görevlerinde yetki kargaşası oluyor; yeni sistemin ruhuna uygun olarak iller eyaletler başlığında bir araya getirilerek, eyalet merkezli yönetimler oluşturulmalıdır" derse ben hiç şaşırmayacağım.
...
Şunu hiç unutmayalım ki; ülkemizde özellikle son yirmi yılda yaşanmış bütün kırılmalarda Devlet Bahçeli'nin dahili vardır. Yaşanan kırılmaları inceleyin, fark edeceksiniz. Ama yaşanan bu kırılmalar sonrası ülkücü hareket hiç bir zaman gün ışığını görüp, Türk milliyetçilerine umut olamamıştır. 


Kandırılmak kişinin bir zaafiyedir bedelini başkaları ödeyemez
Siz, aklı şeyinde gezen bir erkeğin bir kadının tuzağına düşüp, onu hamile bıraktığını; gün gelip kucağına tutuşturulan çocukla fark edip, sonra babalık testi de pozitif çıktığında; "Hakim bey kandırıldım" dediğinde hakimin; "Bu çocuk babasız dünyaya gelmiştir" diye karar verdiğine şahit oldunuz mu.
...
Tarih er veya geç şehvetin zirvesinde peydahlanan çocuğun babasını bulup, yargılayacaktır. Kendisini "Dokuz ay on Günü"nün dışında görmeye çalışması masumiyetini sağlamayacaktır. Bütün mesele gen testini açıklayabilecek yürekli bir hekimin varlığına olan ihtiyaçtır.


Kemal Kılıçtaroğlu'nun Binali Yıldırım'ı ziyaret etmesi
Sayın Binali Yıldırım'ın ana muhalefet lideri Kemal Kılıçtaroğlu'nu ziyaretini şahsen nezaket ziyareti olarak görmüyorum. Çünkü liderlerin birbirlerini ziyaret edecek kadar nezaketlerini koruyabilecek bir sınır bırakmadılar ki. Sadece Sayın Meral Akşener Hanım bir kadın zarafeti ile usturuplu konuşmaya özen gösteriyor. 
...
Sanırım söz konusu buluşma; Fransa'da olup bitenlerin ülkemizde kelebek etkisi yapmaması için düşünülmüş bir buluşma. Bu anlamda çok yerinde ve anlamlı bulurum. Özellikle Erdoğan'ın yurt dışındayken bu görüşmenin yapılmasını; Binali Yıldırım'ın sağ duyusuna bağlıyor bir çok gerçeği; güç zehirlenmesi yaşamadan, sağ duyusu ile farkında olduğunu düşünüyorum.


Ozan Arif
Ne dediyse haklı çıktı. Herkes "Höt" korkusu ile oraya buraya sinmişken; malum sünepenin de ismi, esamesi bile okunmazken; o koca yüreği ile sazı elinde, sözü dilinde; basınımız yokken, ismimize dahi sansür konduğunda; yorganımız altında kasetlerini dinledik, yüreklerimizde heyecanımızı diri tuttu. Allah ondan razı olsun. 
... 
Allah'tan sağlık, sıhhat, afiyetler diliyorum. İnşallah er veya geç "Bu sefer biz kazandık çocuklar" şiirini yazacaktır. 
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

4 Aralık 2018 Salı

ALİ TÜRKŞEN DEĞERLİ VE KAHRAMAN BİR TÜRK SUBAYIDIR

Ali Türkşen değerli ve kahraman bir Türk subayı dır.
İYİ PARTİ'nin kurulması aşamasında "Ali Türkşen'de kurucumuz" dendiğinde partiye güven ve itibar artırmıştı. Dolayısıyla, bu konuma konan, hele ki bir de disiplinli yaşamayı, düşünmeyi günlük yaşantısında şiar edinmiş insanların öz güveni yüksek olup, istenildiği şekilde evrilip çevrilemezler. Bu tip insanları kontrol altında tutmak zor olduğu gibi kaprislerinin de olması doğaldır.
... 
PARTİ'ye alırken vitrine katkılarının büyük olacağı düşünülen insanlar doğal olarak görüşlerinin de önemsenmesini beklerler. Ancak bir askerin, hele ki Türk tipi siyaset anlayışına ve işleyiş biçimine tahammül etmesi zor olacağı gibi zaman da alacaktır.
...
Ali Türkşen komutanımız vatansever bir Türk evladıdır. Meral Hanım'ın evine tacizde bulunulduğunda ilk gelenlerdendi. Partiye girdikten sonraki konferansları da dahil olmak üzere bir çok konuşmasını dinledim, hiç de içten pazarlığı yoktu. Kısaca samimiydi. İYİ PARTİ iktidar olamaz derken, belki de bizatihi devletin İYİ PARTİ ye karşı tutum ve davranışlarını dile getirmiş de olabilir.
...
Dolayısıyla, her geçen gün hiç de itibarı kalmamış olan "Siyaset Kurumu" uğruna Ali Türkşen gibi kahramanlarımızı harcamanın doğru olmadığı, hatta bizatihi fetö ihanet şebekesinin mağduru olmuş olmasını onun ayrı bir ayrıcalığı olarak görmek lazımdı.
...
Ali Türkşen komutanımızın hangi partili olmasından ziyade önemli olan vatansever Türk milliyetçisi olmasıdır.


Özellikle okunması dileğiyle
Belki de; parti içi antidemokratik uygulamaların kavgasını ısrarla vermeyip, ilk akla gelenin farklı bir oluşuma gidilmesi düşüncesi; sürekli şikayetçisi olduğumuz hususların devamına neden oluyor, hatta geleneksel hale geliyor.
... 
Özellikle Türk milliyetçileri olarak fazlasıyla tecrübe edinip, gördük ki her türlü yeni oluşumların öncüleri; oluşum veya partileşme gerçekleştirdikten sonra kendilerini oluşumun "Doğal ayrıcalıklı muktedirleri" olarak görmeye başlıyorlar.
... 
İşte onun içindir ki; ne yapıp edip ısrarla yeni oluşumlar yerine, ne pahasına olursa olsun partiyi kimlerin gasp ettiğini düşünüyorsak, onların gasbından kurtarmanın mücadelesini vermek lazım. 
...
İşte bunun içindir ki; seçimle yönetimlerin belirlenmesi usulüne olan inancım, dolayısıyla sadakatim gereği İYİ PARTİ'de atama yönetimlerde yer almayacağımı 12 Ağustos'tan hemen sonra deklare ettim ki; kendi adıma "Kıvırma" payım olmasın diye. İnsan ilk önce ortaya koyduğu ilkelerin sınavını kendi nefsine karşı vermeli, sonra eksik olanları düzeltmeye kalkmalıdır. Bu inancıma sadakatimi MHP'deyken de sürdürmüştüm. 
...
Diyeceksiniz ki bunu MHP'de niçin yapmadınız. Belgeye, bilgiye dayanmayan kendi kişisel tespitlerime göre; MHP'yi bir siyasi parti olmaktan ziyade devletin aynen MİT'i gibi bir kurumu olarak görüp, Türk milliyetçilerinin MHP çatısı altında hiç bir zaman iktidara yürümesinin mümkün olmayacağına kanaat getirdim.
... 
MHP'nin misyonu; bir siyasi parti olmaktan ziyade Cumhuriyet hükumetleri siyasi bir desteğe ihtiyaç duyduklarında devletin resmi bir kamu kurumu gibi görevini ifa ederek, cari olan hükumete destek olmaktır.
... 
Dolayısıyla tespitim o ki; MHP'nin genel başkanı hiç bir zaman Türk milliyetçilerinin iradesi ile değişmeyecektir. Değişse bile bir Devlet Bahçeli gider aynı görevi ifa etmek üzere, aynı misyona sahip bir başka Devlet Bahçeli gelecektir. Gelenin de, gidenin de ortak sloganı; "İktidara talip değiliz ama cumhuriyet hükumetlerine tam destek".
... 
Nasıl ki devlet zaman zaman bir operasyon için gerekirse polis memuruna şehrin bir meydanında günlerce simit sattırıyorsa; MHP'de bu anlamda "Devletin bekası" adına Türk siyasetinde bu şekilde görev ifa ediyor olabilir. Belki de Sayın Bahçeli "Devletin bekası" derken tam da bunu kastediyor olabilir(!) Kim bilir; belki de devlet aklı devlet için siyasi parti görünümünde böyle bir yapıyı kendisine yöntem olarak belirlemiş olabilir, hatta bunda haklı da olabilir. Ancak Türk milliyetçileri de iktidar olmak, devleti yönetmek istiyorlar. Bunun yanında bu harekete aidiyet duygusu ile bağlı vatansever insanlar yetişiyor. Afrin Harekatı'nda bozkurt işareti yapan Mehmetçikleri hatırlayalım. Aynı bozkurt işaretini vergi dairesindeki memurlar vergi toplama aşkıyla yapabiliyorlar mı; tabi ki asla. Çünkü "Kızıl elma"a doğru ölüme giden Türk milliyetçileri, kendilerine biçilen misyonun gereğini yapıyorlardı ama aynı Türk milliyetçilerinin vergi dairesinde olmaları; yani devletin işleyişinde ve yönetiminde olmaları istenmiyor. Yine beş bine yakın şehidi olan bir hareketin hala iktidar olamamasının sorgulaması yapıldığında; dönüp, dolaşıp gelinen noktanın; bu harekete iktidar olma misyonunun yüklenmemiş olması veya yüklenmesine mani olunduğu gerçeği ile karşı karşıya geldiğimiz aşikar değil mi.
...
Anlatmaya çalıştıklarım; elbette ki elimde olan belgelere istinaden değil, 56 yaşında olup da; en az kırk yılını Türk milliyetçiliğini içselleştirerek geçirmiş, hareket adına büyük beklentilerle yaşamış, sonra hüsrana uğramış; az çok okuyan, yazan, düşünen bir insanın gözlem ve tespitleridir.
...
Birileri çıkıp saçmaladığımı söyleyebilir, kendilerini anlayabilirim ama ikna olmam için bu süreç devam ettiği sürece yeterli olmayacaktır. Diyeceğim o ki; benim gözlem ve tespitlerime göre MHP siyasi bir parti olmaktan ziyade, devletin bir kamu kurumu hükmünde olup, cari hükumete bağlı olarak görevini ifa etmektedir. 


Veled-i zinanın anası belliyse babası da bulunacaktır.
Siz, aklı şeyinde gezen bir erkeğin bir kadının tuzağına düşüp, onu hamile bıraktığını; gün gelip kucağına tutuşturulan çocukla fark edip, sonra babalık testi de pozitif çıktığında; "Hakim bey kandırıldım" dediğinde hakimin; "Bu çocuk babasız dünyaya gelmiştir" diye karar verdiğine şahit oldunuz mu.
...
Tarih er veya geç şehvetin zirvesinde peydahlanan çocuğun babasını bulup, yargılayacaktır. Kendisini "Dokuz ay on Günü"nün dışında görmeye çalışması masumiyetini sağlamayacaktır. Bütün mesele gen testini açıklayabilecek yürekli bir hekimin varlığına olan ihtiyaçtır.


Hatun kişi sözüm sana
Türkiye'de "Ergenekon örgütü"nün olduğu üzerinden insanlara kumpas kurup, zindanlara girmesine neden olan; bir çoklarının intiharından tutun da kanser olmalarına neden olan zulüm şakşakçılığı yapan; istikballerini maf eden rezil, kepazeler; özellikle sana söylüyorum hatun kişi; sokak kaltağı bile senden onurlu ve şereflidir. Haydi bakalım, çıktığın o TV kanallarında; "Ben bir kaltak bile olamam" diye anırsana. 

AKP sayesinde servet sahibi olanlar aynı zamanda emir kullarıdır
Muhterem ilk önce yandaşlarını servete boğdu ki; kendilerine bir emrivaki yaptığında kıvırmasınlar diye.
...
Peki aksırıncaya, pıksırıncaya, tıksırıncaya kadar servete boğulmuş yandaşların muhtereme karşı herifçe bir çıkışları olabilir mi; asla. Onlar çok iyi biliyorlar ki; emir yerine getirilmezse, gerekirse ocakları bile söndürülür.
...
Dolaysıyla "Adaylığım tamam da; protokoldeki yerim ne olacak" sorusuna muhteremin vereceği kesin cevap "Toplayın şunun gemilerini, demirleyin rıhtıma" olacaktır.
....
Demem o ki; servetin gücü ile ığdış edilmişlerden "Heriflik" beklenemez. 


Türk milliyetçisi olmak için icazet mi almak lazım
Nasıl ki Beylerbeyi Saray'ında sabah kahvaltısı yapmakla padişah olunmuyorsa; MHP'de veya bir başka partide bulunmak veya kayıtlı olmakla da ülkücü veya Türk milliyetçisi olunmaz.
...
Nerede olursak olalım; esas olan ülkücü edep, adap ve ahlakına sahip olmaktır. Ülkücüyüm diyen bir insanın omurgalı duruşu olmalıdır. Ülkücü prensip adamdır. Aynı durumlar karşısında farklı tepkiler göstermez. Ülkücülük kuruma değil, kişiye özeldir.
...
Dolayısıyla bir siyasi partiye ait olmak için ülkücü olunmaz, "Adam olmak" için ülkücü olunur. İlle de partisinin purtusunun olması gerekmez. Hele ki ülkücü olup da; aklı, fikri, düşüncesi kısaca tüm varlığı ile bir kulun iki dudağı arasındaki inisiyatife bağlı, azatlık kabul etmeyen iflah olmayan köle olmak hiç yakışmaz.


Başbuğ ve ad günü
Başbuğ için "Ad günü" değil, olsa olsa özür günü düzenlenir.
...
Hangi yüzle ve hangi başarımıza istinaden "Ad günü" düzenleyip, şenlikler yapacağız.
...
Başbakan mı olduk, Cumhurbaşkanı mı olduk, ne olduk. 
Yeterince mahcubiyetimin neden olduğu utanç içerisinde, kendimde bu günü kutlayacak ne yüz, ne de yürek var.


"Resmileştirilmiş riyakarlık"
Koalisyonlu dönemde hiç olmazsa riyakarlık yoktu; herkes kendi partisine oyunu veriyordu.
...
Düşünebiliyormusunz, zamanında bir inanç ve ülkü birliği ile bir araya gelmiş insanların kurmuş oldukları partilerin bugünkü liderleri; yeni sistemin dayattığı demokrasi anlayışı ile adeta "Resmileştirilmiş riyakarlık" gereği kendi partisine değil, bir başka partiye oy verecekler. 

...
Başbuğ'dan aldığın partiyi kendin bile oy veremeyecek hale getirdiysen; hangi vicdan, izan, İrfan ve duyulacak saygı ile Türk milliyetçilerinden AKP için oy isteyeceksin.
...
Sevsinler sizin "Tek adamlı partili Cumhurbaşkanlığı sistemi"nizi....

Ne kadar komik olacak değil mi. Şimdi İzmir, Ankara, İstanbul'da oy pusulasında MHP'nin amblemi olmayacak. Çünkü olursa; biliyorlar ki kim takar AKP'yi, üç hilali gören her MHP'li altına mührü basacaktır.
...
İllere göre oy pusulası değişecek olursa da; bu sefer de yanlış illere yanlış oy pusulaları gönderilecek. Sonra vur patlasın, çal oynasın
...
En iyisi, Cumhur ittifakı oy pusulalarında bir sütun açsın, söz konusu illerde muallakta kalınan tüm durumlarda oylar AKP'ye yazılsın(!) 



Arsızlıkta hudut olmayınca...
Arsızlıkta hudut yok ki; arsızın bilmem neresine kütük çakmışlar bu gürültü nereden geliyor demiş.
...
Millet ittifakının bileşen partileri belli olduğu halde; adam hala arsızca bu ittifaka HDP'yi de; diğer birleşen partilere iftira atarak dahil ediyor. Hele ki İYİ PARTİ'yi bu yoldan yıpratma gayreti; %'90 ele geçirilmiş medya gücü ile olmayanı varmış gibi göstermek; arsızlığın dibe vurmuş hali olup, aynı zamanda çaresizliklerinin girdabında debelenme halidir.
...
Ne diyelim ki; güç sende ve zulmünün kılıcı her an demokrasinin ensesinde soğukluğunu hissettiriyor. Senin dediğin gibi muhterem; t.şakları yere değen o deve; elbette dişidir.
Mehmet Soral

soralmehmet@gmail.com

23 Kasım 2018 Cuma

GÜNDEME DÜŞENLER ÜZERİNE

Troller arsız olunca elbette namusları sorulmaz
Şerefsiz trol davetli olduğu TV'nin tartışma programında "CHP, İYİ PARTİ, HDP ittifakı" diyerek; olmayan bir ittifak üzerinden aklısıra İYİ PARTİ'yi HDP üzerinden yıpratıp, izleyenler üzerinde İYİ PARTİ-HDP işbirliği algısı oluşturmak istiyor.
...
Ve doğal olarak, oluşturulmak istenen bu algıya mani olacak, itiraz edecek ne HDP'li, ne de İYİ PARTİ'li bir konuk yoktur. "Akli bilgi" ile değil, "Nakli bilgi"lerle hareket eden toplumumuz da maalesef bu şerefsizce, alçakça bir kurgu dahilinde oluşturulan algıyı "Aldım, kabul ettim" diyor.
...
İşte bu ahval ve şerait dahilinde; İYİ PARTİ'den kırk yıllık kurumsallaşmış kimlik ve bu kimliğin tecrübe, bilgi ve birikiminin icrasını beklemek; beklenen de çıkmayınca kazan kaldırmak, sorgu sual etmek; her ne kadar hak olsa da; vicdani değildir.
....
İYİ PARTİ baştan sonra vukuat olsa bile değil mi ki; meşruiyetini itiraz kültüründen alıyor; bu yolda her şeyin heba olması bile bana yaşattığı heyecana değer. Azatlığımı ilan için yüreğimi tetikledi, daha ne isteyim ki.


İYİ PARTİ'ye medya ambargosu devam ediyor
CNN Türk'ü aradım. Haber programlarının sorumlularına iletilmek üzere sesimi kayda aldırarak şikayetimi dile getirdim.
...
Konuşmam "Merhaba Hanımefendi. Özelikle haber programlarınızda İYİ PARTİ hariç her parti adına, hele ki AKP adına rektör bile davet ederken, İYİ PARTİ adına hiç bir kimseyi çağırmayıp; üstelik de İYİ PARTİ'yi de konu ederek program yapmanız etik değil. MHP adına üç beş bin satan gazeteden temsilci çağırıyorsunuz ama İYİ PARTİ'yi destekleyen elli bin basan Yeniçağ'dan bir tek gazeteci çağırmıyorsunuz.
...
Hangi hak, etik değer ve vicdanla konuğuna ambargo koyduğunuz İYİ PARTİ'yi programınızda dolgu malzemesi yapıp, adını anarsınız.
...
Lütfen konuğunu çağırmama lüksüne sahipseniz, adını da pekala anmak zorunda değilsiniz. Artık konuk ambargonuz devam ettiği sürece programlarınızda İYİ PARTİ adı geçmesin" dedim.

Devlet Bahçeli üstlendiği misyonun gereğini yapıyor
Devlet Bahçeli gene misyonun gereğini yaptı; MHP'li Türk milliyetçilerinin çok istediği bir şeyi yapmaktan vazgeçti.
...
Muhtemelen üç beş hafta önce, salı günkü grup toplantısında; "Biz her yerde kendi adaylarımızla seçimlere gireceğiz" dediğinde; grup toplantısında bulunan davetliler büyük bir tezahüratla, alkışlar eşliğinde, sevinç gözyaşları ile (Özelikle belirtmek isterim) karşılık vererek adeta duygu, düşünce ve arzularını güçlü bir seremoni şeklinde dile getirmişlerdi.
...
Bu büyük arzu Devlet Bahçeli'yi korkuttu. Çünkü bu arzunun MHP üzerinde oya dönüşmüş hali; büyük emekleri olup, katkı sağlayarak bugünlere taşıdığı AKP ve Erdoğan'nın gücünü zayıflatmak gibi bir riske sebep olacaktı. İşte onun içindir ki; şimdi tekrar AKP ile ittifak görüşmeleri başlatmışlardır. 

Demirtaş ve AİHM kararı üzerine
Siz bizi aptal mı sanıyorsunuz. Azatlık kabul etmeyen iflah olmaz kölelerine ne desen yutturabilirsin ancak bizler için asla. Daha dün değilmiydi; baş örtüsü problemini AİHM yoluyla halletmek için başvuru yaptığınız. Bilmem kaçıncı Papa'nın heykeli önünde zamanın başbakanı ve Cumhurbaşkanı olarak "Çifte kavrulmuş imza" attığınızı ne zaman unuttunuz.
...
Bakın Sayın muhterem, size "Diktatör" denmesinden nefret ediyorsunuz, biliyoruz. Biz de istemeyiz Cumhurbaşkanına diktatör denmesini. Ancak Avrupa Birliğine giriş süreci ve onun yaptırımlarını kabul ettiğinize dair gündüz vakti Ankara'nın göbeğinde havai fişekler atarak, kutladıysanız şayet; şimdi de senin yönettiğin devlete attığınız imzalara istinaden verilen yaptırım kararı alınmışsa; maalesef yaptırımları tanımak ve gereğini yapmak zorundasınız.
...
AİHM yaptırımı tanımayız demekle; başkaları söylediğinde kızdığınız "Diktatör" yakıştırmasını bizatihi siz davranışınız ile kendinize yakıştırmış olmuyor musunuz?
...
Ancak muhtemeldir ki; özellikle iktidarınız döneminde yargı yoluyla hak, hukuk ve adaletin tecellisinde neden olunan mağduriyetlerin; AİHM yoluyla dayatılacak olan yüklü tazminatların sorumluluğundan kurtulmak için bir strateji güdüyor olabilirsiniz. Anlaşılan bu işin sonu, AB'ye üyelik süreci tamamlanmadan vaz geçilerek, belki de sorumluluktan kurtulmak istiyorsunuz. Bu durumda vereceğiniz karar ile "Diktatör" olup olmadığınıza siz karar vereceksiniz.
...
Ha, şimdi sizin azatlık kabul etmeyen iflah olmaz köleleriniz var ya; onlar bana "Demirtaş'ın hakkını savunmak sana mı düştü" diyecekler. Onlar bilsinler ki; ilk önce insanım, sonra ülkücü, Türk milliyetçisiyim. Benim meselem ilke, ahlak ve kurallara; adamına göre değil "İnsanlık" adına sahip çıkmaktır. İsimler değil "İnsanlık" önemlidir. 

Kul'un emrinde olunmaz, vicdanın emrinde olunur
En nefret ettiğim söz; "Onun emrindeyim, bilmem kimin hizmetindeyim" gibi ifadeler.
...
Hiç bir kimsenin emrinde de; hizmetinde de değilim. Tek bir kaidem var; vicdanımın sesine kulak vermek.
...
Köpeğimi bile severken; kibirlenip, hırlamıyor. Hatta canını acıtırcasına ağzını burnunu mıncıklıyorum yine de hırlamıyor, "Sevgini anlıyorum ama canım acıyor" dercesine sızlanıyor o kadar.
...
Bir köpek kadar sevginin acısına katlanıp, kadir kıymet bilmeyenlerin emrine amade olmak ne salakça bir düşüncedir, anlamak mümkün değil.
...
Onun için dir ki; köpeğimin bana olan sadakatına karşılık ona sevgimi; "Vicdanımın emri" olarak telakki edebilirim ancak. 

Hem kripto hem de namussuz olunca...
İkinci dünya savaşı yılları. Hitler Bulgar sınırına gelmiş, ülkemizi ha işgal etti, ha edecek. Eğer Alman ordusu ülkemizi işgal edecek olursa, Topkapı Saray'daki kutsal emanetler dahil olmak üzere bir çok tarihi değere sahip eserler Almanların eline geçmesin diye 391 adet özel sandıklara yerleştirilmiş, Anadolu'nun iç şehirlerine(Niğde) nakil edilip, iki farklı camide saklanmış.
...
Doğal olarak, son derece değerli olan bu eserlerin saklandıkları camilerin güvenliğini sağlamak için kapısına asker nöbetçiler konur. Dolayısıyla bir süreliğine bu camiler ibadete kapalı tutulur.
...
O gün bugündür; bu zekice tedbiri bazı haysiyetsiz, şerefsiz, onursuz; cumhuriyet değer ve kazanımlarının düşmanı kriptolar "Camiler ibadete kapatıldı" şeklindeki tekerlemeyi tekrar eder dururlar. İşte bundandır ki okumaya, araştırmaya yönelik "Akli öğrenme yöntemi"ni değil de; dedikodu, fasa fisoya dayalı "Nakli öğrenme yöntemi"ni tercih edenlerin bu zafiyetlerini siyasal İslamcılar her dönemde kullanarak, siyasi ranta dönüştürmek istemişlerdir. 

Ekonomik krizi atlatabilmek adına göze alınan risk
Allah aşkına; iktidarınızın devamı uğruna bu devletin bekasını tehlikeye atmayın.
...
Ekonomik krizi kontrol altına almak, döviz kurlarını stabil halde tutmak için milletin ortak değerlerini ortalığa saçarak, onlar üzerinden hararetli tartışmalar yapmak; gerçek anlamda kendi öz kaynaklarımız ile üretime geçilmediği sürece; gerçekleri bir an için dikkatimizden kaçırmayı başarsanız bile; az sonra gene karnımız acıkacaktır.
...
Belki panik hali ile bunları yapıyorsunuz ancak; din, iman, namaz, cami, vatan, millet, namus, şeref, haysiyet, onur vs. gibi kavramları krizi atlatabilmek için tartışma aracı olarak kullanabilirsiniz ama içleri boşalacağından anlamlarını da yitireceklerdir. Dolayısıyla gün gelecek ihtiyaç duyulduğunda; vatana, millete, devlete, ezana sahip çıkacak; şerefli, haysiyetli, onurlu, dindar insan kalmamış olacaktır. 

Camilerde propaganda 
Nedir bu Allah aşkına. Demek ki; Cumhurbaşkanı "Kadınlar da camiye gidebilmelidir" derken bu görüntüleri teşvik etmeyi mi düşünmüş. El insaf caminin avlusu tatmin etmemiş, içine girilmiş, masalar kurulmuş.
...
Yahu siz her şeyi "Kirletmek" zorunda mısınız. Ne demek camide propaganda yapmak. O yüceler yücesi Allah elbette ki size bedelini sandıkta ödetecek.
...
AKP Kocaeli Milletvekili Radiye Sezer Katırcıoğlu, camide propaganda yaptı ve kadınlardan oy istedi.

Sosyal medya platformu Twitter'da paylaşılan fotoğraflara göre, AKP Kocaeli Milletvekili Radiye Sezer Katırcıoğlu, seçim çalışmaları kapsamında Bekirdere’de yer alan Hayrat Camii’nde program düzenledi.
Cami içerisine masa ve sandalye koyan Katırcıoğlu gelen kadınlara siyaset anlattı ve oy istedi.
Kaynak:Yurt Gazetesi(19.11.2018)
...
Madem ki camiler, AKP'li hanımların; masaların konup, etrafına sandalyelerin dizilip kıraathane olacak kadar kendilerine ait görüyorlarsa ve bizler de onlardan değilsek, o halde; camiler onların olsun, evlerimiz bizlere yeter.
...
Yetkililere buradan sesleniyorum. Bizleri camilerimizde olsun rahat bırakın. Devleti yönetenler sanki fitne peşindeler. Milletin ortak değerlerini tartışmaya açan söylem ve demeçler bıktırdı artık. Önce andımız, Türkçe ezan, sonra püsküllü ziyareti ve şimdi de camilerde masalar kurup, propaganda yapmak.
...
Artık cuma namazlarında imamı; dinen ne anlatacağını değil, siyasi olarak ne anlatacağını merak ederek dinliyoruz. Tek ortak değerimiz cami edep ve adabımız kalmıştı, onu da zorluyorlar.
...
Bakın bunun sonu nereye varacak biliyor musunuz; hutbe metinleri siyasi metin haline gelecek ve Allah korusun böyle bir durumda cemaatten birisi hutbe okunurken yani farz eda edilirken ayağa kalkarak; ''Sen ne saçmalıyorsun imam fendi'' derse bunun sonu nereye varacak. Siz de hiç mi Allah korkusu, millet sevgisi yoktur. İnsanların dinlerini başlarına bela ettiniz(!) ama cehennemi de kendinize ebedi kıldınız, bilesiniz.

İktidarı düştüğü yerden kaldırmak ama aynı zamanda muhalefet olmak?

Kavramların kafasını, gözünü yardılar. Dünyanın en aciz ülkesine, "Yamyamya" bile gidin muhalefet demek, muktedir olana karşı olmak demektir; öyle değil mi.
...
Ama ülkemizde muhalefetde olup da iktidara sahip çıkmak gibi garip bir muhalefet anlayışında olan parti var; MHP(Pardon Balgat mukimi ve avenesi) Partinin bir mensubu muhalefet gereği iktidara "Siz oy kaybedeceksiniz" diyor hemen akabinde lideri tarafından refüze edilerek; "Ne münasebet" dercesine "Ordu milletvekilinin sözleri partimizi bağlamaz, kendisini bağlar" diyor.
...
Peki MHP'nin daha doğrusu Balgat mukimi Devlet Bahçeli'nin şah damarını tüm ihtişamı ile belirginleştiren yüksek volümlü haykıran sesi ile yaptığı eleştirilerine rağmen, iktidarın lideri ne yapıyor; Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e, cumhuriyet değer ve kazanımlarına hakaret edip, aşağılayan meczubu Diyanet işleri başkanı sıfatı ile ziyaret eden insana sahip çıkıp, değerli bir bilim adamı olarak onura ediyor; üstelik Devlet Bahçeli de dahil olmak üzere gözümüzün içine soka soka.


Lider olmak 

Bir ülkeyi halihazırda yöneten lider için en büyük tehlike; ülkede aynı anda tüm TV kanalları ve yayın organlarının kendisinden bahsetme zorunluluğunu hissetmeleridir. 
...
Lider iddia sahibidir. "Ülkeyi buradan alıp, oraya taşıyacağım" diyebilme yürekliliğine sahip insandır. Öz güven sahibi olup, kendine ait söylemleri olandır. Yüzyıllar geçse de bir söz söylendiğinde insanlar hemen kendisini hatırlarlar.
Mesela;
-"Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur" diyen bir lider tipi.

-"Sokaklarda ıspanak fiyatına satılan demokrasi... " diyen lider tipleri varken; bir de
-"Eyyyyyttt.."diyen bir lider tipi.
-"Alayınız..."diyen bir lider tipleri var.
İlk iki sözün sahibi lider tipi; öldükten sonra da yüzlerce yıl hatırlanacaklardır. Bu iki lider tipi aynı zamanda yeni bir nesli yetiştirip gitmişlerdir. Diğer iki sözün sahibi lider tipi ise siyasette var oldukları sürece ancak hatırlanacaklardır. Çünkü kendilerini hatırlatacak olan her iki kelimede fikir ve düşünce yok. Oysa ki ilk iki sözde fikir, düşünce, muhakeme ve bunlardan beslenerek ete kemiğe bürünecek eylem tavsiyesi var. 
...
Lider olsan ne yazar; yüreğin yetiyorsa, öz güvenin varsa diğer siyasi parti liderleri ile bir masa etrafında ülkenin sorunlarını edep ve adap çerçevesinde modern çağın insanı olarak tartışabilsen ya. Koskoca 17 yıla çok şeyi sığdırdın ama bu büyük olgunluk ve medeni cesaret isteyen ama küçük bir detayı sığdıramadım; ''Tartışma olgunluğu ve yürekliliği''ni
...
Tarih, belki bir gün güçlü liderleri sıraladığında seni de dahil edecektir ama aynı zamanda bir dip not düşecektir. ''Siyasi muhatapları ile hiç bir zaman aynı masa etrafında bir arada olmaya cesaret edememiştir" diyerek. 
Mehmet Soral
soralmehmet@gmail.com