30 Aralık 2014 Salı

DEMOKRASİ AYININ ALTINA KAÇMIŞ

Sohbet ediyoruz muhteremle; devlet, millet meselelerini.
---Üstat ülkede gittikçe ayrışma, saflaşma ve doğal olarak kinlenme süreci yaşanıyor; bu gidiş hayra alamet değil'' diyorum.
---Senin ne düşündüğün değil, milletin ne düşündüğü önemli; AKP'nin oyları %48'lerde, sandığın dediği olur'' diyor.
---ama Galile dünyanın yuvarlak olduğunu söylediği zamanlarda, bugünkü manada demokrasi olsaydı, kurulacak sandıktan Galile'nin dediği değil, sandığın dediği yani dünyanın düz olduğu zannı kabul edilecekti; ne yapacağız şimdi. Halkın eğitim düzeyi, ortalamanın üstüne çıkamadığı sürece, demokrasinin de bekleneni vermeyeceği aşikar. Yani demokrasiden beklenen olumlu sonuç halkın eğitim düzeyi ile doğru orantılı. CHP ve MHP seçmen kitlesinin eğitim düzeyi yüksek olmasından dolayıdır ki hep iktidara uzak kalmışlardır. Garip bir çelişki.
---kardeşim bunun eğitimle ne ilgisi var; her şeyi sandık belirler.
....
Konu bişekilde değişti çocuklarımızdan bahsetmeye başladık.
---Benim kızın talipleri var, pek karar veremiyorum
---Hayırlısı olur inşallah. Kararsızlığın nedeni ne?
---Çocuğun ailesinin maddi durumu iyi ancak tahsili zayıf; ama ne varki kız gönlünü kaptırmış.
---Deminden beridir ahkam kesiyorsun; eğitim değil, sandık önemli diyorsun; eğitimli oyla, eğitimsiz oyun ''özgül ağırlığı''nı taraftarlık adına dikkate almıyor, ülkenin yönetimine yansımasını gözardı ediyorsun ama kızına talip olanın eğitimli olmasını istiyorsun. Oy kullanırken aynı zamanda senin kıymetlin, göz nurun olan ülkeni, milletini; aynen evladın gibi birilerinin uhdesine devretmiş olmuyor musun. Burada niçin eğitim sorgulaması yapmıyorsun.
....
Şimdi birileri diyecek ki, ''iddiaların sandık iradesisne hakaret'' peki sandığın ortaya çıkardığı sonuç insan zekasına hakaret olursa ne yapacağız.
Bir soru
AKP bugün dünya tepsi gibidir iddiası ile bir seçime katılsa oy oranında sizce ne kadar olur.
Benim iddiam; bugünkü siyasi oy oranına yakın olur, fazla oynamaz. Çünkü mesele demokrasi ile mükemmele erişmek değil, algı oluşturup, başarılı bir şekilde idare edip, iktidarı kucaklamaktır. AKP'nin ve liderinin başarısı da budur. Halkın eğitim ortalaması ne ise; demokraside o kadardır.

Ne kadar ekmek, o kadar köfte.
Mehmet Soral

21 Aralık 2014 Pazar

CART CURT ÖRGÜTÜ

An itibariyle;
İktidarı Tayyip Erdoğan'dan alarak, ülkeyi yönetmeye talip olmak isteyen ne parti, ne de lider var. Türkiye'nin yapısı o kadar içinden çıkılamaz, halledilemez problemlerle girifit bir hal aldı ki; alternatif liderler sanki ''aman aman benden uzak dursun; bu işlerle uğraşamam; ağrımayan başıma çaput saramam'' demektedirler.
Gerek CHP gerekse MHP açısından, tam da AKP-CEMAAT iktidarının kendilerine malum kasetlerle kurdukları kumpası sorgulamak için fırsat doğmuşken; bunu yapmıyorlar. Niçin olabilir acaba? Bu şerefsizlikleri yapanların deşifre olmasından niçin çekiniyorlar; yoksa bu işlerin içinde, kendilerini ilgilendiren ve cevabını vermekten korktukları başka hususlar mı var; ''gündemi ancak sen belirlersin'' diye Tayyip Erdoğan'a verilmiş sözleri mi var?
Adamlar bilmem ne ''cart curt'' örgütüne kumpas yapıldığını ileri sürüp, bu 'mağduriyetten' hareketle hasmına savaş açıyor ama sen; seni yerin dibine batırmak, ortadan kaldırmak isteyenlerin peşine düşüp, hesap sormayacaksın, olacak iş mi? Belki de dava bile açılmadı.
Malum kaset kumpasları MHP'yi %20'nin üstüne çıkmasını, %10'un altına düşmesini önlemeye yönelik yapılmıştır.
Deniz Baykal için ise; Tayyip Erdoğan'ın siyasi yasağını kaldıran pişmanlığını telafi etme ve ulusalcı kimliği ile CHP genel başkanlığında kalmasını önlemeye yönelik yapılmıştır.
Cart-Curt örgütü hakkını arıyor; somut delillerle kumpasa tabi olanlar oralı bile olmuyorlar...
Garip değil mi?
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

ŞEKERCİ DÜKKANI

Üsküdar Balıkçılar çarşısında şekerci dükkanı. 
Bir an için çok eskilere, çocukluğuma gittim... Elma şekeri, şemsiyeli çikolata, fındıklı, fıstıklı, naneli lokumlar ve nihayet akide şekeri eşliğinde içilen çay. Ortası sıkılmış çay bardağı ve altında kırmızı damalı porselen tabağı... 
Bir ara çayı ''kupa'' da içme hastalığı depreşmişti. Bu tarzı oldum olası tasvip etmedim. Lüks otellere gittiğimizde, çay istediğimizde hemen önümüze fincanda veya kupada çayı ''dayıyorlardı (veya dayatıyorlardı). Çayı cam bardakta istediğimizde ''böyle bir servisimiz yoktur efendim'' diyerek güya modernliği sözüm ona empoze ediyorlardı. Çok şükür bu aralar tekrar eskiye dönüş oldu ama gene bir eksiklik var, bu sefer çay bardağının büyüklüğü normalinin iki katına çıkardılar. Doğal olarak içilen çay hemen soğuyor. Oysa Türk usulü çay oldukça sıcak içilir. Kardeşim ben onu bunu bilmem; bir şeyi aslına uygun ve hakkını vererek yapmalıyız. 




















2 Aralık 2014 Salı

BARAJ MESELESİ

Siyaseti ''ahlakla bezemek'' için %10 barajına razı olmak mümkün değil. Hani zaman zaman dilimizden dökülür; '' Allah doğrudan yanadır'' deriz ya; %10 barajının kaldırılması da siyasi ahlakın gereği; Allah'ın doğrudan yana olduğu kadar doğrudur.
%10 barajı demek, seçmenin %10'nu yok farz etmektir, insan yerine koymamaktır. Güya yönetimde istikrar adına %10 barajı konmuş. Bu olsa olsa makamları gasp edenlerin, gasplarının devamında istikrarı sağlamaktır. Kanaatimce en kavrayıcı ve en katılımcı yönetim, parlamenter sistemlerde koalisyon hükumetleridir. 12 Yıldır yönetimde istikrar sağlandı ama bir defa olsun siyasi parti liderleri bir araya gelip, medenice el sıkışıp, muhabbet ettiklerine şahit olmadık. Oysa koalisyonlarda en azından bu özlenen tablo gerçekleşecektir.
Falanca, filanca partinin önü kesilmek istense de; BDP'nin meclis içinde olsa da, olmasa da; yapmak isteyip de yapamadığı ne kaldı Allah aşkına. Yine MHP'nin %3 seviyelerindeki oy oranına sahipken Türk siyasetindeki ''etkinlik'' gücünün ne olduğunu çok iyi hatırlıyorum.
%10 barajına değil, siyasi ahlaka sığınmak ve gereğini yapmak gerekir. AKP hiç bir zaman barajın kalkmasını istemeyecektir; zira diktatörlüğün ruhuna aykırı. Bence MHP bunda da ''hodri meydan'' demeli
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

ATATÜRK KOMPLEKSİ

Başbakan Davutoğlu bugünkü grup toplantısında; "kongrelerimize başladık. İlk kongremizi 23.7.2014 de Erzurum'da yani Erzurum kongresinin yapıldığı; dadaşların milli mücadeleyi ateşledikleri diyarda yaptik; sonra Balıkesir'e yani Vehbi Bey'in Atatürk den önce başlattığı Kuvvai milliye hareketinin başladığı şehre geçtik" diyor.
Dikkatimi çeken yine hükumet ehlinin malum Atatürk kompleksi; Erzurum kongresinden bahsediyor; kongreyi milat kabul ediyor ama Atatürk ten hiç söz etmiyor; Balıkesir'e geçiyor ve yine bu sefer Atatürk den bahsediyor ama negatif anlamda vurgu yaparak "daha Atatürk Samsun'a çıkmadan önce" ifadesini kullanıyor, aklı sıra bilinenin dışında farklı bir istiklal mücadelesi kronolojisi belirlemeye çalışıyor.
Nihai olarak gelmek istediğim nokta şu ki; Türk'ten öte her şeyin içine boca edildiği kimliğe dayalı yeni devlet inşası düşünülüyor ve bunu yaparken de kendi uydurdukları "Kürt sorunu"nu kullanarak Kandil, BDP ve PKK ile ''sen oradan ben buradan'' taktiği ile işbirliği yaparak gerçekleştirmek istiyorlar. Yani Türk milletine kalleşçe bir oyun tezgahlanıyor. Ve yine kalleşçe, kendilerine anlayacakları dille cevap veremeyen merhum Atatürk'ten intikam almak istercesine, her vesile ile onu değersizleştirmeye çalışıyorlar.
Bütün bu kompleksin nedeni; Türkiye'nin 'Milli Türk Devleti'' olarak kurulmasının baş mimarının Atatürk ve onun gibi Türk milliyetçilerinin olmasıdır.
Papa'nın; onun, bunun, şunun elini eteğini öperlerken rahatsızlık duymayanlar; Atatürk'ten rahatsızlık duyup; Atatürk referanslı her türlü varlığı ve değeri küçümseyip, etkisizleştirip hatta ortadan kaldırmak istemektedirler. Papa kendilerine Atatürk'ten daha mı yakın.
Çözüm süreci denen şey sanıldığı gibi sadece PKK'nın devlete karşı sürdürdüğü silahlı mücadele ve terör ile gelinen süreç değil; AKP hükumeti ile başlayan ve bunun için de meşhur Ergenekon ve Balyoz davalarının da dahil olduğu bir süreçtir. Çünkü sözüm ona ''Barış süreci''ne gelinebilmesi için buna engel teşkil edebilecek muhtemel milli duruşların pasifize edilmesi gerekiyordu; bunun için de ilk önce işe ordudan başlandı, komutanlar içeri alındı; ''güçlü Türk Ordusu'' algısı yerine sessiz ve tepkisiz ordu algısı oluşturuldu; öte yandan siyaset de dizayn edilmek istendi; MHP'ye ve ulusalcı CHP genel Başkanı Deniz Baykal'a kaset tuzakları tezgahlandı ve böylece önce açılım, sonra barış süreci denen sürecin önü açılmış oldu.
Açılım sürecinin vebali tabi ki her zaman olduğu gibi önce ABD, sonra AKP ve Cemaat'dir. Peki niçin kavga ediyorlar; Türk milleti için mi; elbette ki değil. Bütün olup bitenler iktidar mücadelesidir.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com