23 Kasım 2018 Cuma

GÜNDEME DÜŞENLER ÜZERİNE

Troller arsız olunca elbette namusları sorulmaz
Şerefsiz trol davetli olduğu TV'nin tartışma programında "CHP, İYİ PARTİ, HDP ittifakı" diyerek; olmayan bir ittifak üzerinden aklısıra İYİ PARTİ'yi HDP üzerinden yıpratıp, izleyenler üzerinde İYİ PARTİ-HDP işbirliği algısı oluşturmak istiyor.
...
Ve doğal olarak, oluşturulmak istenen bu algıya mani olacak, itiraz edecek ne HDP'li, ne de İYİ PARTİ'li bir konuk yoktur. "Akli bilgi" ile değil, "Nakli bilgi"lerle hareket eden toplumumuz da maalesef bu şerefsizce, alçakça bir kurgu dahilinde oluşturulan algıyı "Aldım, kabul ettim" diyor.
...
İşte bu ahval ve şerait dahilinde; İYİ PARTİ'den kırk yıllık kurumsallaşmış kimlik ve bu kimliğin tecrübe, bilgi ve birikiminin icrasını beklemek; beklenen de çıkmayınca kazan kaldırmak, sorgu sual etmek; her ne kadar hak olsa da; vicdani değildir.
....
İYİ PARTİ baştan sonra vukuat olsa bile değil mi ki; meşruiyetini itiraz kültüründen alıyor; bu yolda her şeyin heba olması bile bana yaşattığı heyecana değer. Azatlığımı ilan için yüreğimi tetikledi, daha ne isteyim ki.


İYİ PARTİ'ye medya ambargosu devam ediyor
CNN Türk'ü aradım. Haber programlarının sorumlularına iletilmek üzere sesimi kayda aldırarak şikayetimi dile getirdim.
...
Konuşmam "Merhaba Hanımefendi. Özelikle haber programlarınızda İYİ PARTİ hariç her parti adına, hele ki AKP adına rektör bile davet ederken, İYİ PARTİ adına hiç bir kimseyi çağırmayıp; üstelik de İYİ PARTİ'yi de konu ederek program yapmanız etik değil. MHP adına üç beş bin satan gazeteden temsilci çağırıyorsunuz ama İYİ PARTİ'yi destekleyen elli bin basan Yeniçağ'dan bir tek gazeteci çağırmıyorsunuz.
...
Hangi hak, etik değer ve vicdanla konuğuna ambargo koyduğunuz İYİ PARTİ'yi programınızda dolgu malzemesi yapıp, adını anarsınız.
...
Lütfen konuğunu çağırmama lüksüne sahipseniz, adını da pekala anmak zorunda değilsiniz. Artık konuk ambargonuz devam ettiği sürece programlarınızda İYİ PARTİ adı geçmesin" dedim.

Devlet Bahçeli üstlendiği misyonun gereğini yapıyor
Devlet Bahçeli gene misyonun gereğini yaptı; MHP'li Türk milliyetçilerinin çok istediği bir şeyi yapmaktan vazgeçti.
...
Muhtemelen üç beş hafta önce, salı günkü grup toplantısında; "Biz her yerde kendi adaylarımızla seçimlere gireceğiz" dediğinde; grup toplantısında bulunan davetliler büyük bir tezahüratla, alkışlar eşliğinde, sevinç gözyaşları ile (Özelikle belirtmek isterim) karşılık vererek adeta duygu, düşünce ve arzularını güçlü bir seremoni şeklinde dile getirmişlerdi.
...
Bu büyük arzu Devlet Bahçeli'yi korkuttu. Çünkü bu arzunun MHP üzerinde oya dönüşmüş hali; büyük emekleri olup, katkı sağlayarak bugünlere taşıdığı AKP ve Erdoğan'nın gücünü zayıflatmak gibi bir riske sebep olacaktı. İşte onun içindir ki; şimdi tekrar AKP ile ittifak görüşmeleri başlatmışlardır. 

Demirtaş ve AİHM kararı üzerine
Siz bizi aptal mı sanıyorsunuz. Azatlık kabul etmeyen iflah olmaz kölelerine ne desen yutturabilirsin ancak bizler için asla. Daha dün değilmiydi; baş örtüsü problemini AİHM yoluyla halletmek için başvuru yaptığınız. Bilmem kaçıncı Papa'nın heykeli önünde zamanın başbakanı ve Cumhurbaşkanı olarak "Çifte kavrulmuş imza" attığınızı ne zaman unuttunuz.
...
Bakın Sayın muhterem, size "Diktatör" denmesinden nefret ediyorsunuz, biliyoruz. Biz de istemeyiz Cumhurbaşkanına diktatör denmesini. Ancak Avrupa Birliğine giriş süreci ve onun yaptırımlarını kabul ettiğinize dair gündüz vakti Ankara'nın göbeğinde havai fişekler atarak, kutladıysanız şayet; şimdi de senin yönettiğin devlete attığınız imzalara istinaden verilen yaptırım kararı alınmışsa; maalesef yaptırımları tanımak ve gereğini yapmak zorundasınız.
...
AİHM yaptırımı tanımayız demekle; başkaları söylediğinde kızdığınız "Diktatör" yakıştırmasını bizatihi siz davranışınız ile kendinize yakıştırmış olmuyor musunuz?
...
Ancak muhtemeldir ki; özellikle iktidarınız döneminde yargı yoluyla hak, hukuk ve adaletin tecellisinde neden olunan mağduriyetlerin; AİHM yoluyla dayatılacak olan yüklü tazminatların sorumluluğundan kurtulmak için bir strateji güdüyor olabilirsiniz. Anlaşılan bu işin sonu, AB'ye üyelik süreci tamamlanmadan vaz geçilerek, belki de sorumluluktan kurtulmak istiyorsunuz. Bu durumda vereceğiniz karar ile "Diktatör" olup olmadığınıza siz karar vereceksiniz.
...
Ha, şimdi sizin azatlık kabul etmeyen iflah olmaz köleleriniz var ya; onlar bana "Demirtaş'ın hakkını savunmak sana mı düştü" diyecekler. Onlar bilsinler ki; ilk önce insanım, sonra ülkücü, Türk milliyetçisiyim. Benim meselem ilke, ahlak ve kurallara; adamına göre değil "İnsanlık" adına sahip çıkmaktır. İsimler değil "İnsanlık" önemlidir. 

Kul'un emrinde olunmaz, vicdanın emrinde olunur
En nefret ettiğim söz; "Onun emrindeyim, bilmem kimin hizmetindeyim" gibi ifadeler.
...
Hiç bir kimsenin emrinde de; hizmetinde de değilim. Tek bir kaidem var; vicdanımın sesine kulak vermek.
...
Köpeğimi bile severken; kibirlenip, hırlamıyor. Hatta canını acıtırcasına ağzını burnunu mıncıklıyorum yine de hırlamıyor, "Sevgini anlıyorum ama canım acıyor" dercesine sızlanıyor o kadar.
...
Bir köpek kadar sevginin acısına katlanıp, kadir kıymet bilmeyenlerin emrine amade olmak ne salakça bir düşüncedir, anlamak mümkün değil.
...
Onun için dir ki; köpeğimin bana olan sadakatına karşılık ona sevgimi; "Vicdanımın emri" olarak telakki edebilirim ancak. 

Hem kripto hem de namussuz olunca...
İkinci dünya savaşı yılları. Hitler Bulgar sınırına gelmiş, ülkemizi ha işgal etti, ha edecek. Eğer Alman ordusu ülkemizi işgal edecek olursa, Topkapı Saray'daki kutsal emanetler dahil olmak üzere bir çok tarihi değere sahip eserler Almanların eline geçmesin diye 391 adet özel sandıklara yerleştirilmiş, Anadolu'nun iç şehirlerine(Niğde) nakil edilip, iki farklı camide saklanmış.
...
Doğal olarak, son derece değerli olan bu eserlerin saklandıkları camilerin güvenliğini sağlamak için kapısına asker nöbetçiler konur. Dolayısıyla bir süreliğine bu camiler ibadete kapalı tutulur.
...
O gün bugündür; bu zekice tedbiri bazı haysiyetsiz, şerefsiz, onursuz; cumhuriyet değer ve kazanımlarının düşmanı kriptolar "Camiler ibadete kapatıldı" şeklindeki tekerlemeyi tekrar eder dururlar. İşte bundandır ki okumaya, araştırmaya yönelik "Akli öğrenme yöntemi"ni değil de; dedikodu, fasa fisoya dayalı "Nakli öğrenme yöntemi"ni tercih edenlerin bu zafiyetlerini siyasal İslamcılar her dönemde kullanarak, siyasi ranta dönüştürmek istemişlerdir. 

Ekonomik krizi atlatabilmek adına göze alınan risk
Allah aşkına; iktidarınızın devamı uğruna bu devletin bekasını tehlikeye atmayın.
...
Ekonomik krizi kontrol altına almak, döviz kurlarını stabil halde tutmak için milletin ortak değerlerini ortalığa saçarak, onlar üzerinden hararetli tartışmalar yapmak; gerçek anlamda kendi öz kaynaklarımız ile üretime geçilmediği sürece; gerçekleri bir an için dikkatimizden kaçırmayı başarsanız bile; az sonra gene karnımız acıkacaktır.
...
Belki panik hali ile bunları yapıyorsunuz ancak; din, iman, namaz, cami, vatan, millet, namus, şeref, haysiyet, onur vs. gibi kavramları krizi atlatabilmek için tartışma aracı olarak kullanabilirsiniz ama içleri boşalacağından anlamlarını da yitireceklerdir. Dolayısıyla gün gelecek ihtiyaç duyulduğunda; vatana, millete, devlete, ezana sahip çıkacak; şerefli, haysiyetli, onurlu, dindar insan kalmamış olacaktır. 

Camilerde propaganda 
Nedir bu Allah aşkına. Demek ki; Cumhurbaşkanı "Kadınlar da camiye gidebilmelidir" derken bu görüntüleri teşvik etmeyi mi düşünmüş. El insaf caminin avlusu tatmin etmemiş, içine girilmiş, masalar kurulmuş.
...
Yahu siz her şeyi "Kirletmek" zorunda mısınız. Ne demek camide propaganda yapmak. O yüceler yücesi Allah elbette ki size bedelini sandıkta ödetecek.
...
AKP Kocaeli Milletvekili Radiye Sezer Katırcıoğlu, camide propaganda yaptı ve kadınlardan oy istedi.

Sosyal medya platformu Twitter'da paylaşılan fotoğraflara göre, AKP Kocaeli Milletvekili Radiye Sezer Katırcıoğlu, seçim çalışmaları kapsamında Bekirdere’de yer alan Hayrat Camii’nde program düzenledi.
Cami içerisine masa ve sandalye koyan Katırcıoğlu gelen kadınlara siyaset anlattı ve oy istedi.
Kaynak:Yurt Gazetesi(19.11.2018)
...
Madem ki camiler, AKP'li hanımların; masaların konup, etrafına sandalyelerin dizilip kıraathane olacak kadar kendilerine ait görüyorlarsa ve bizler de onlardan değilsek, o halde; camiler onların olsun, evlerimiz bizlere yeter.
...
Yetkililere buradan sesleniyorum. Bizleri camilerimizde olsun rahat bırakın. Devleti yönetenler sanki fitne peşindeler. Milletin ortak değerlerini tartışmaya açan söylem ve demeçler bıktırdı artık. Önce andımız, Türkçe ezan, sonra püsküllü ziyareti ve şimdi de camilerde masalar kurup, propaganda yapmak.
...
Artık cuma namazlarında imamı; dinen ne anlatacağını değil, siyasi olarak ne anlatacağını merak ederek dinliyoruz. Tek ortak değerimiz cami edep ve adabımız kalmıştı, onu da zorluyorlar.
...
Bakın bunun sonu nereye varacak biliyor musunuz; hutbe metinleri siyasi metin haline gelecek ve Allah korusun böyle bir durumda cemaatten birisi hutbe okunurken yani farz eda edilirken ayağa kalkarak; ''Sen ne saçmalıyorsun imam fendi'' derse bunun sonu nereye varacak. Siz de hiç mi Allah korkusu, millet sevgisi yoktur. İnsanların dinlerini başlarına bela ettiniz(!) ama cehennemi de kendinize ebedi kıldınız, bilesiniz.

İktidarı düştüğü yerden kaldırmak ama aynı zamanda muhalefet olmak?

Kavramların kafasını, gözünü yardılar. Dünyanın en aciz ülkesine, "Yamyamya" bile gidin muhalefet demek, muktedir olana karşı olmak demektir; öyle değil mi.
...
Ama ülkemizde muhalefetde olup da iktidara sahip çıkmak gibi garip bir muhalefet anlayışında olan parti var; MHP(Pardon Balgat mukimi ve avenesi) Partinin bir mensubu muhalefet gereği iktidara "Siz oy kaybedeceksiniz" diyor hemen akabinde lideri tarafından refüze edilerek; "Ne münasebet" dercesine "Ordu milletvekilinin sözleri partimizi bağlamaz, kendisini bağlar" diyor.
...
Peki MHP'nin daha doğrusu Balgat mukimi Devlet Bahçeli'nin şah damarını tüm ihtişamı ile belirginleştiren yüksek volümlü haykıran sesi ile yaptığı eleştirilerine rağmen, iktidarın lideri ne yapıyor; Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e, cumhuriyet değer ve kazanımlarına hakaret edip, aşağılayan meczubu Diyanet işleri başkanı sıfatı ile ziyaret eden insana sahip çıkıp, değerli bir bilim adamı olarak onura ediyor; üstelik Devlet Bahçeli de dahil olmak üzere gözümüzün içine soka soka.


Lider olmak 

Bir ülkeyi halihazırda yöneten lider için en büyük tehlike; ülkede aynı anda tüm TV kanalları ve yayın organlarının kendisinden bahsetme zorunluluğunu hissetmeleridir. 
...
Lider iddia sahibidir. "Ülkeyi buradan alıp, oraya taşıyacağım" diyebilme yürekliliğine sahip insandır. Öz güven sahibi olup, kendine ait söylemleri olandır. Yüzyıllar geçse de bir söz söylendiğinde insanlar hemen kendisini hatırlarlar.
Mesela;
-"Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur" diyen bir lider tipi.

-"Sokaklarda ıspanak fiyatına satılan demokrasi... " diyen lider tipleri varken; bir de
-"Eyyyyyttt.."diyen bir lider tipi.
-"Alayınız..."diyen bir lider tipleri var.
İlk iki sözün sahibi lider tipi; öldükten sonra da yüzlerce yıl hatırlanacaklardır. Bu iki lider tipi aynı zamanda yeni bir nesli yetiştirip gitmişlerdir. Diğer iki sözün sahibi lider tipi ise siyasette var oldukları sürece ancak hatırlanacaklardır. Çünkü kendilerini hatırlatacak olan her iki kelimede fikir ve düşünce yok. Oysa ki ilk iki sözde fikir, düşünce, muhakeme ve bunlardan beslenerek ete kemiğe bürünecek eylem tavsiyesi var. 
...
Lider olsan ne yazar; yüreğin yetiyorsa, öz güvenin varsa diğer siyasi parti liderleri ile bir masa etrafında ülkenin sorunlarını edep ve adap çerçevesinde modern çağın insanı olarak tartışabilsen ya. Koskoca 17 yıla çok şeyi sığdırdın ama bu büyük olgunluk ve medeni cesaret isteyen ama küçük bir detayı sığdıramadım; ''Tartışma olgunluğu ve yürekliliği''ni
...
Tarih, belki bir gün güçlü liderleri sıraladığında seni de dahil edecektir ama aynı zamanda bir dip not düşecektir. ''Siyasi muhatapları ile hiç bir zaman aynı masa etrafında bir arada olmaya cesaret edememiştir" diyerek. 
Mehmet Soral
soralmehmet@gmail.com

16 Kasım 2018 Cuma

DEVLET FİTNE ÇIKARIR MI.

Devlet fitne çıkarır mı?
Allah aşkına devleti yönetenler fitne çıkarır mı. Çıkarıyorlarmış demek ki; ona da şahit olduk. Devlet Diiyanet İşleri Başkanı Erbaş marifeti ile resmen istiklal savaşını kazanmamızdan rahatsız olan adamı evinde ziyaret etti. Bu ziyaret apaçık bir fitnedir.
...
Bunun arkasındaki niyet; cumhuriyet değer ve kazanımlarına sahip çıkanların mukavemetini ölçme girişimidir. Dolayısıyla, lütfen sosyal medya hesaplarımız üzerinden edep ve adap ölçülerine riayet ederek tepkimizi gösterelim.
...
10 Kasım Atatürk'ü anma gününde tarihi bir gün yaşadık. Hüzünle beraber aynı anda coşkuyu da yaşadık. Hüznümüz belli, ya coşkumuz. Devleti yönetenlerin "Ismarlama fitne"sinin icrası sergilenirken aynı anda Atatürk'ün şahsında cumhuriyet değer ve kazanımlarına sahip çıkan milyonlarca insanımızın Atatürk'ün anıldığı alan ve mekanlara adeta sel olup akmaları; bir o kadar da mutluluk göz yaşlarının yanaklarımızdan aşağıya doğru süzülmesine vesile olmuştur.
...
Evet, fitne yolu ile de olsa bizi test etmek isteyenlere karşı sınavımızı başarılı bir şekilde verdik. Şimdi onlar kabus dolu, bizler ise deliksiz uykunun keyfi ile yeniden umut dolu sabahlara uyanacağız.
Allah herkesten razı olsun. 

...

"Keşke fetö galip gelseydi" diyene haklı olarak ne muamele yapılıyorsa; "Keşke Yunan galip gelseydi" diyene de aynı muamele yapılmalıdır.
...
Heyhat ne gezer. Aksine adam; sağlığı özellikle devletin bizatihi kontrolü altında olan itibarlı ve ayrıcalıklı insan. Devletin kurumlarını temsil noktasında olanlar; başta Cumhurbaşkanı olmak üzere sonra Diyanet işleri başkanının ziyaretleri ile sırasıyla devam edecekler gibi gözüküyor.
...
Türk devlet geleneğinde düşmana övgü düzenler hain muamelesi görmüş, cezaları da bir şekilde verilmiştir. Ancak bu "Püsküllü meczup" niçin istisna tutuluyor nedenini anlamak mümkün değil. O zaman ister istemez aklımıza şu geliyor; hükumet devleti mevcut geleneksel resmi haliyle yönetirken aynı zamanda bu yönetim gücünden faydalanarak hayal ettikleri bir başka "Paralel devlet yapılanması" mı söz konusu. Öyle ya; "Püsküllü"yü affeden, hatta onurlandıran hangi devletimiz.
...
Birileri bize aptal muamelesi yaparken, sabrımızı test ediyor olsalar da; suhuletle süreci takip edip, aynen dün Atamızı anma gününde olduğu gibi bundan sonra da sessiz ama nitelikli çoğunluğun oluşturduğu dip dalgası elbette demokratik yollarla inisiyatifini er veya geç ortaya koyacaktır.
...
"Keşke Yunan galip gelseydi ve 10 Kasım'ları kenefte geçirin" diyen cumhuriyet değer ve kazanımlarına karşı öfke dolu, Devlet düşmanı bir meczubu ziyaret eden Diyanet işleri başkanını saygın bilim adamı olarak tanımlayan bir kişi ve avenesi bu ülkeyi yönetme konumunda bulunuyorlarsa; sormak istiyorum bizim beka sorunumuz denen şey başka ne olabilir ki. Yahu teslim alınmışız, işgal edilmişiz bundan ötesi var mı! Bu "İşgali" subliminal yöntemle anlamlı kılmak için de 10 Kasım'ı; yani Türk milletinin yas gününü seçiyorlar. Türk milliyetçileri olarak hepimizin aynı duygu, düşünce ve endişede mutabık kalıp, ortak hareket etmemiz için başka hangi musibete ihtiyacımız var, hangi aşağılanmanın bizleri tahrik etmesini bekleyeceğiz. İçi boşaltılmış hangi sadakat Balgat ve mukimlerini orada tutmaya devam edecektir.
...
İnsan sormadan edemiyor; bu ülkeyi işgal edecek olan bile; (Allah korusun, dağlara taşlara gelsin) "Türk milleti" gerçeği karşısında çekingen davranır, hassasiyet gösterirdi. "Keşke Yunan galip gelseydi" gibi tahrik dolu, aşağılayıcı bir sözün en azından yönetme sorunu yaratmamak adına ifade edilmesine izin vermezdi. Heyhat ne sorunu; ifadeyi kullanan bizatihi taltif ediliyor. Adam için hastadır, delidir; ne dese yeridir bile denmiyor; kör göze parmak misali Türk milletinin yas gününde sözde  "Saygı duyulan bir bilim adamı" tarafından ziyaret ediliyor.
...
Sayın Devlet Bahçeli şunu bilesiniz ki; buna cüret edenler sahip oldukları güce senin sayende ulaşmışlardır. Türk milliyetçileri böyle bilecek, tarih de böyle yazacaktır bilesin. O bağırıp, çağırmalarının da; hiç bir anlamı kalmamış, gaz alma seansları dır. 



Tahrik olabildiğince devam ediyor
Adamlar resmen "Püsküllü" üzerinden tatmin yaşıyorlar. Üzerine de Ömer Çelik vasıtası ile sos döküyorlar; "Sayın Cumhurbaşkanımız, Diyanet İşleri başkanını saygın bir bilim adamı olarak takdir etmektedir" diyor.
...
Sayın Balgat mahdumu ve mukimleri sos soğumadan buyurun sofraya; damak tadını da bilahare anlatırsınız.
...
Bu seremoniler T.C Devletine karşı biriktirilen kin öfke ve intikam duygusunun azar azar; aynı zamanda yavaş yavaş kusma seansları dır. 


Bir video izledim
Bir video izledim. Konuşmacı Alev Alatlı. Büyük bir salon ve en önde dinleyici grubu olarak devlet erkanı, muhterem ve eşleri. Alev Alatlı özellikle muhacirlik üzerine tarihe atıf yaparak, örnekler verdikten sonra muhtereme hitaben ''Suriyeli göçmenlere göstermiş olduğunuz insanlık ... ''vesaire şeklinde devam eden methiyelerden sonra salon alkıştan koptu.
...
Aynı Alev Alatlı bir ara ''Her yasal hak helal değildir'' deyince üç beş çatal bıçağın yere düştüğünde çıkarabileceği ses kadar cılız bir alkış. Niçin, çünkü alkışlayacak olanlar muhteremin önünde değil, arkasındaydılar ve vicdanlarının sesini dinlediler, alkışlamak istemediler. Çünkü Alev Alatlı'nın sözü çok doğruydu ancak kendi duruş, eylem ve tarzlarının bu sözün manasındaki karşılığını göremiyorlardı da ondan.
...
Alev Alatlı derin bilgi ve entelektüelliğine yakıştıramadığım bir evrilme sürecine girdi. Dünyanın her yerinde geçmişten günümüze eğer bir yazar, çizer, sanatçı, düşünce adamları ''Tek adam rejimleri'' tarafından övülüp, takdir edilip, himayeye görüyorlarsa; o insanların kendilerini o konumlarına taşıyan meziyetlerinden feragat ettikleri anlamı çıkar. Bu ne demektir; servetini kaybeden bir insanın bir yerlerden tutunma çabası içindeyken yaşadığı haldir. 


Mahalli seçimlerin benin için önemi
Ben bu mahalli seçimleri; kapımdaki çöpün hangi partinin daha iyi kaldırabileceği üzerinden görmüyor; tek adamlı partili Cumhurbaşkanlığı sisteminden tekrar Parlamenter sisteme dönme mücadelesinde surda gedik açmak için fırsat olarak görüyorum, öyle de hareket edeceğim.
...
Dolayısıyla ittifakı partim yapmasa bile ben AKP'ye karşı sandıkta ittifak yapacağım.



Devlet Bahçeli'nin grup konuşması
Sayın Bahçeli'nin bugünkü konuşması daha öncekilerden bir farkı yoktu.
...
Alışa geldiğimiz genel tarzı budur; Türk milliyetçilerinin gönlünü en derinden etkileyen duygu ve düşüncelerle yüklü cümleler. Bağırır, çağırır; sonra bir de bakarız ki AKP'yi düştüğü yerden kaldırmış. 
...
Haydi görelim sizi Sayın Bahçeli. Sayın Erdoğan'a deyiniz ki; "Biz devletin bekası dedik, parti ve ideolojik önceliklerimizden vaz geçip, sizi destekledik. Belli ki sizden habersiz programlanmış olması mümkün olmayan; Diyanet işleri başkanının Atatürk ve Türk düşmanı; cumhuriyet değer ve kazanımlarını aşağılayıp, onlardan nefret eden; kenef kurdu püsküllüyü özellikle anlamlı bir günde niçin ziyaret etmiştir. Milli eğitim bakanlığı Andımız hususundaki karara itirazını dile getirirken; sanki millet bilincinin bugün oluşturulmak istenen kasıtlı bir gayretmiş gibi lanse edip, beş bin yıllık Türklük bilincini yok sayan ve bu doğrultuda rapor düzenlenmesi cür'etine gidilmesini beka sorununun bizatihi nedenine dönük temayülleri olarak görüyor, bundan böyle cumhur ittifakının sona erdiğini ilan ediyorum."
diyebilseniz; ah bir diyebilseniz; işte o zaman belki de ilk defa siyasi hayatınız boyunca Türk milliyetçiliği ideolojisinin ve varlık nedeninin gereğini yapmış olacaksınız. Ama bunu hiç bir zaman yapmayacaksınız.
...

Sayın Bahçeli'nin sadece bugün değil, bundan öncesinden beridir şahit olduğumuz "Çıkışları" Türk milliyetçilerinin sinerjilerini bir yerde veya zeminde buluşmasına mani olmak adınadır. Bunu yaparken "Gelin burada buluşalım" demek istediğinden değil amacı Türk milliyetçileri ve onların sadık oldukları ideoloji aman alternatif olmasın diye. Yanlış mı düşünüyorum. Hodri meydan, yukarıdaki adınıza dile getirdiğim metni çıkıp okuyun, ben de yanıldığım için size haksızlık yaptığımı düşünüp, özür dileyeceğim. 
Mehmet Soral
soralmehmet@gmail.com

9 Kasım 2018 Cuma

GENE Mİ TÜRKÇE EZAN MESELESİ

Türkçe ezan meselesi ve siyasal İslam
Ne olmuş yani; kılınacak namazın kabulü için ille de ezanı duymak mı, yoksa namaz vaktinin girmesi mi önemlidir.
...
Namaz imani-i olmaktan ziyade "işaret, duyuru, haber verme" mahiyetindedir. Önemli olan imanı ilgilendiren eksikliklerin telafi edilmesi değil mi dir. 
...
Bakın, Ateizm veya Deizm hiç tartışılıyor mu; elbette hayır. Çünkü "siyasal İslam" bu tartışmadan nemalanamaz da ondan. Çok iyi biliyorlar ki; Türkiye ortalama algı düzeyi için Ateizm veya Deizm kavramları onların umurlarında bile olamaz.
...
"Siyasal İslamcılık" öyle bir anlayışıdır ki; bunların lider konumunda olan, kendisine biat edilen kişiye atfen "Bunda peygamberin sıfatları var" dediğinde tepki göstermezler, Peygamberlik makamının aşağılanmasına ses çıkarmazlar ama imani anlamda "Olmazsa olmaz" özelliği olmayan "Ezanın Türkçe okunması" konu edildiğinde; adeta bunun dinden çıkmak gibi toplumda yüksek sesle dile getirip, yaygara koparırlar.
...
Dolayısıyla, ne demek istediğini anlamadan; sadece güzel Türkçe'mize sahip çıkmak, dinimizi Türkçe düşünüp, Türkçe anlamak adına ezan konusunda yaptığı konuşma nedeniyle AKP ile beraber olup kendi milletvekili Öztürk Yılmaz'ı lince tabi tutan CHP'yi kınıyorum.
...
CHP" maalesef gene bir seçim arefesinde, gene AKP'nin belirlediği gündem dahilinde istenilen yere ve yöne doğru savruluyor. CHP, bu davranışı ile AKP'ye adeta yalakalık yaparak "Ne olur bizi zor durumda bırakmayın; bakın işte Öztürk Yılmaz'ın cezasını verdik, ipini çektik" demek istemiştir. 

...
Adamın birisi partisinin lideri için "Onda Hz. Peygamber'in sıfatlarını görüyorum" diyor. Bir diğeri ise "Hz. Peygamber bile kibirlendi ama biz kibirlenmedik" diyor.
...
Bu ifadeleri kimler kullandı; siyasal İslamcılar. Peki hadlerini aşan, Hz. Peygamber'i bile kibirli olmakla itham eden bu insanlar, partilerinden kesin ihraç istemi ile disipline sevk edildiler mi hayır.
...
Peki bu toplumun Müslümanları niçin bu edep ve adapsızlığı sorgulamadı. Çünkü böyle bir edep ve adapsızlık siyasal İslamcılar tarafından gerçekleştirilmişti de ondan. Bu tür suistimallerin telif hakkının siyasal İslamcılara ait olduğunu toplum artık kanıksamış durumda.
...
Şimdi soruyorum; eğer bu toplum samimi bir Müslüman toplum ise; bu iki büyük sansasyonel edep ve adapsızlığı niçin problem yapmadı da; ezanın Türkçe okunması üzerine fikir beyan edenleri linç girişimine tabi tutmak istemiştir.
...
Şunu anlıyor ve hak veriyorum; dünyanın her yerinde Arapça ezan okunduğunda her dilden insan bu nidanın ezan vaktinin geldiğinin habercisi olduğunu düşünür, bilir. Müslümanların işini kolay kılmak adına gerekli olduğunu kimse yadsıyamaz. Ancak bu kolaylığı farz hükmünde görüp adeta İslam'ın terazisi yerine koymak, şuursuzca bir inancın tezahürüdür diye düşünüyorum.
...
Efendim malum milletvekili seçim arifesinde niçin böyle bir söz söylemiş. Yapmayın Allah aşkına; camilerin ahır yapıldığına dair ortaya bir tane belge koyamayanlar iftara atmaktan vaz mı geçtiler. Türkiye ortalama algı düzeyi böyle kaldığı sürece, toplum algıların peşinden sürüklendiği sürece; bu ortalama algı düzeyindeki topluma yeni bir peygamberin geldiği bile yutturulabilir. Nereden mi çıkardım; "Biz Hz. Peygamber gibi kibirlenmedik" diyeni tekrar tekrar milletvekili yapan aynı toplum "Ezan Türkçe okunmalı" diyeni linç etmeye kalkışıyorsa; bu sonuca varmak çok mu zor.


''Camiler ahır yapıldı'' iftirası devam ediyor
Savaş devam ediyor, ordunun atlı birlikleri de dahil olmak üzere hareket halinde. Gün sona ermiş, gece karanlığı bastırmış. Bir yerde konaklayıp, dinlenmek lazım. Binek hayvanlarını cami avlusu ve dahilinde yemleyerek, dinlenmeye almak; askerin de cami içinde istirahate çekilerek, yeni günün sabahında sevk ve nakliyeye hazır olması gerekiyordu. 
...
Bu manzarayı ''Camiler ahır yapıldı'' şeklinde tasvir edip anlatmak bir iftira atma alçaklığı olduğu gibi aynı zamanda Türk-İslam medeniyetini inşa etmiş Türk milletinin buna rıza göstermiş olduğu anlamı çıkar ki; bu olsa olsa Müslüman Türk milletini aşağılamaktır. Söylendiği gibi camilerinin ahır yapılmasına rıza gösterebilecek bir millet; neyin uğruna emperyalizme karşı savaşma gereği duymuştur öyleyse.
...
''Camiler ahır yapıldı'' iftirasını dillerine dolayanların cinsine, cibilliyetine bir bakın, çıkacak sonuç; her birinin İstiklal savaşından kalan kılıç artıklarının torunları olduklarıdır. 

...
Yahu daha dün "Üstleri çıplak, altları deri pantolonlu erkekler; başı türbanlı, kucağında bebeği olan bir bayanın üzerine topluca işediler" diye meşhur Kabataş yalanını uydurmadılar mı. Avukatları bile ar edip, davadan çekilmedi mi.
...
Peki, bunların kılıç artığı dedelerinin geçmişte "Camiler ahır yapıldı" demiş olmaları çok mu garip; hiç de değil. "Katranı kaynatsan olur mu şeker, cinsi cinsine çeker"miş. Yapacak bir şey yoktur.


Siyasi süreçleri dizayn eden Devlet Bahçeli mi dir.
Lütfen unutmayalım, 7 Haziran 2015 seçimleri ile AKP'nin tek başına iktidarı sona ermişti. Tek adama giden yol tıkanmıştı. Ancak bu duruma çok üzülen Bahçeli alelacele 1 Kasım erken seçim tarihini vererek, AKP ve "Tek adamı" kalıcı kılmış, muradına da etmiştir. 
...
Hele ki Türk milliyetçileri bu anekdotu hiç unutmayacak. Çocuklarım bütün bu olup bitenlere şahit oldular. Onlardan özür dileme fırsatım oldu ancak torunlarımın kulağına özür dileme niyetine ezandan sonra "Türk siyasi tarihinde blr Devlet Bahçeli gelip, geçmiştir. Hayellerimizi maf eden bu ismi sakın unutmayın" diye fısıldayacağım.


İktidarın siyasal gücü ile millet tanımının değiştirilmesi çabası
Bu ülkenin vatandaşlarının %80'ni kendisini Türk olarak tanımlıyor ancak buna rağmen Türklüğe vurgu yapılmasından rahatsızlık duyanlar, hükumeti de arkalarına alarak niyetleriyle ilgili sonuç almak istiyorlar.
...
Çok garip bir durum söz konusu. Sorulduğunda kendisini Türk olarak tanımlayan AKP seçmeni; Recep Tayyip Erdoğan'a sahip çıkmak adına Andımızın kaldırılmasını savunuyorlar.
...
Burada şuna lütfen dikkat edelim; detaylarda saklanan çok ince bir ayar çekme niyeti var. Andımızın kaldırılması ile başlayıp, başarabilirlerse Türk milletinin adını değiştirme kadar varacak süreci; AKP'ye olan seçmen sadakatını kullanarak başarmak istiyorlar. Yani AKP'nin konsolide olmuş öyle bir seçmen sadakatı var ki; siyasi tercihinin önceliği Türk kimliğinin de önüne geçmiştir.
...
Ya Balgat mukimi ve avanesi ne yapıyor; AKP'nin ajandasını tutup, icraatlarına katkıda bulunmaya devam ediyorlar; ne adına, devletin bekası adına. Peki Türk milletinin bu denli itilip kakılmasına cüret etme aynı zamanda bir beka sorunu değil de nedir. AKP'nin Andımız konusundaki tutumuna karşılık Cumhur ittifakının derhal sona erdirilmesi gerekirdi.


15 Temmuz bir istiklal savaşı mı dır.
Her vesile ile 15 Temmuz ihanetine karşı verilen mücadeleyi bir istiklal savaşı; birilerini de onun başkomutanı gibi sunmanın gayreti olsa da; inandırıcılığı olmaz. Siz günlüklere böyle yazdırabilirsiniz, hatta yandaşlarınızı konuşturabilirsiniz ama tarih sizin istediğiniz gibi yazmayacak bilesiniz. Millet kendince verdiği mücadelede samimi ancak siyasi iradenin vermiş olduğu mücadele tartışılabilir.
...
15 Temmuz süreci; siyasi irade ile bu iradenin hizmetine amade olan bir ihanet yapılanmasının (Siyasal İslam) bilerek ve isteyerek yaptıkları işbirliğidir. Ha, kandırıldık diyeceksiniz; o bizleri değil, sizleri ilgilendiren bir konu.
...
Bugün olup bitenlere, devletin(Aslında parti devleti diyelim) siyasi ve hukuki tercihlerine müdahale şansımız olmasa da; en azından İstiklal savaşında mücadele vermiş, şehitlerimiz ve rahmeti-rahmana kavuşmuş gazilerimizin hangi saiklerle verdikleri istiklal mücadelesi kendilerince biliniyor, tarih de şahit olmuş olsa da; o insanların haklarını korumak adına böyle bir yorumda bulunma ihtiyacı duydum.
...
Fetö ile mücadele bir İstiklal savaşı mücadelesi değil; ''Beraber çıktığımız bu yolda bunu bize nasıl yaparsınız'' gibi öc almaya yönelik mücadele görünümü arz ediyor. Niçin böyle düşünüyorum. Çünkü hala 15 Temmuz'un ertesi günü, yani 16 Temmuz sabahında; başta ''Yurtta sulh konseyi'' üyeleri olmak üzere bu ülkenin cumhurbaşkanı, Başbakanı ve Bakanlar Kurulu kimlerden oluşacaktı; birileri biliyor olsa da biz vatandaşlar hiç bir bilgiye sahip değiliz. Bu bilinmezlik deşifre olana kadar, kimse kusura bakmasın; 15 Temmuz'un samimi asker, sivil şehit ve gazilerimiz hariç kim veya kimler kahraman, kimler vatansever, kimler istiklal mücadelesi vermiştir bilemeyiz.


Sinsice bir plan olabilir dikkat edelim
Aşağıdaki, kasten yaymaya çalışılan yanlış bilginin amacı, anlaşılan o ki; Türk milletinin etnografik yapısı üzerinde şüpheler yaratmaktır.
...
O yıllarda 13 milyonluk ülkemizde 1 milyon Ermeni ve Yahudi'nin vatandaşlığa kabulu demek; bugünkü 81 milyon nüfusumuzun evvelden olanlarda dahil en az 10 milyonunun Ermeni ve Yahudilerden oluşması lazım.
...
Kaldı ki; benim şahsi korkum Ermeni veya Yahudilerin nüfuslarının artmasından ziyade; kripto siyasal İslamcıların özellikle Andımız üzerinden Türk milletine karşı açmış oldukları sinsice millet tarifini değiştirme çabasıdır.
...
Ermeniler de, Yahudiler de bu milletin adının Türk milleti olarak tarifinden rahatsız olduklarına dair bir çabalarını görmedim ama "Siyasal İslamcılar"ın şerrinden Allah Türk milletini korusun. Dolayısıyla, lütfen örnek olsun diye yanlış bilgi olduğuna binaen paylaşmış olduğum bu tür paylaşımlara itibar etmeyin, şahsen yapmış olduğum izahat çerçevesinde çevrenizi uyarın.
...
Not:
Kürtlerle ilgili düşüncem aynen rahmetli Başbuğ'un düşündüğü gibidir; "Kürtler ne kadar Kürt ise bizler de o kadar Kürdüz, bizler ne kadar Türk isek onlar da o kadar Türk tür".
...
Kripto siyasal İslamcılar her ne kadar Kürt vatandaşlarımız üzerinden tartışma yaratmaya hevesli olsalar bile; biz Türk milliyetçileri buna kesinlikle izin vermeyip, oyuna gelmeyeceğiz. 

Mehmet Soral
soralmehmet@gmail.com

5 Kasım 2018 Pazartesi

GEÇEN HAFTA OLUP BİTENLER ÜZERİNE

Ülkücü sivil inisiyatif Rusya'nın sıcak denizlere inmesine mani olmuştur.
Ülkücü sivil inisiyatif 1980 öncesi verdiği mücadele ile Rusya'nın Türkiye üzerinden Akdeniz'e, yani sıcak denizlere inmesine mani olurken; o günün "Yeşil komünistleri" bugünün "Siyasal İslamcıları" ise biz ülkücüleri hasımlarımıza jurnallamakla meşguldüler.
...
Gün geldi o yeşil komünistler iktidar oldular. Kendilerini bu konuma taşıyanlarla eş güdüm halinde, Ortadoğu'yu dizayn etmek gibi bir misyona soyundular. BOP projesi dahilinde müsebbibi oldukları kaosun içinde boğulduk. Ülkemiz adına hesaplarımız şaştı, sorun boyumuzu aştı ve bir de baktık ki; 5000 ülkücünün aman vermediği Rusya artık Akdeniz'e, sıcak denizlere inmeyi başarmış.
...
Yüzlerce askerimiz şehit oldu, 3.5 milyon insan ülkemize sığındı, 40 milyar dolarımızı bu insanlar için harcadık. Peki ne kazandık; hiç bir şey, kim kazandı; Rusya. Ülkücüler ne yaptı; iradesi gasp edilip, etkisiz ve yetkisiz hale getirilerek pasif duruşa zorlandı. Nihayetinde bu pasif duruşu kendisine yakıştıramayan Türk milliyetçileri yeni arayışlar içine girerek, itirazını yüksek sesle dile getirmeyi başarmıştır. Böylece Türk milliyetçileri açısından yeni bir süreç başlamış olup, iradesini gasp edenlerin hegomanyasını tasfiye ettiği an Türkiye üzerine olan tüm projeler; sorumluları ile birlikte tarihin çöplüğüne atılacaktır. 

Ah benim garip Türklüğüm ah
Ah benim garip Türklüğüm ah; merhametinin, hümanistliğinin kadir kıymeti bilinmeyince iyiliğinden maraz doğdu ve şimdi senin adın ve varlığın bu topraklarda tartışılır oldu.
...
Ey biz Türk milliyetçileri buna rağmen hala titreyip, kendimize dönmeyecek miyiz. 
...
Türk milliyetçiliği ruhu, Osmanlı'nın tükenişi sonrasında, pay edilen topraklarımızda emperyalistlere karşı istiklal savaşı verdiğinde; bu mücadele süreci de dahil olmak üzere cumhuriyet ilanı ve Atatürk'ün vefatına kadar milletin adı tartışılmamışken; niçin epey bir süre geçtikten sonra bugünlerde İslamcı bir iktidar zamanında tartışılması cür'etine gidilmiştir.
...
Ne mutlu Türküm diyebilen herkesin bunun nedenlerini sorgulayıp, siyaseten de tedbirinin neler olabileceğine üzerine kafa yormamız lazım.
...
Bugün için AKP hükumeti; özelikle üst düzey bürokrasideki kadrolarının belirlenmesi, tayın ve terfilerindeki aradığı kıstaslardan birincisi Türklük ile sorunu olan kişilerin seçilmesi, ikinci kıstas siyasal İslamcı olmaları, üçüncü kıstas ise ileriye dönük olarak Türklüğü hiç bir şekilde çağrıştırmayacak bir millet adı ve buna binaen yeni bir devlet inşa etme ülküsüne sahip olmaları.
...
Ne mutlu Türküm diyebilen herkesin bunun nedenlerini sorgulamamız gerekmez mi. 
Fetö'den devralınan tüm üniversitelerin akademisyenlerinin konuşmalarını takip ettiğimizde; henüz içlerinde bir tane olsun Türk milliyetçisi veya sol görüşlü isme rastlayamıyoruz; alayı siyasal İslamcı.
Tesadüfün bu kadarına da pes doğusu. Benim açımdan bu üniversiteler fetö'nün elindeyken ülke için ne risk taşıyorduysalar, bu zihni yapı ile bundan sonra da aynı riski taşıyorlar demektir.
...
Yahu, Allah aşkına; içlerinden bir tane olsun ''Ben andımızdan rahatsızlık duymuyorum'' diyen çıkmaz mı; çıkmıyor arkadaş.
...
Önemine binaen tekrarlıyorum; ülkemizdeki Rum, Ermeni, Yahudi hatta; misyonerlerin bile varlığının veya sayılarının ne olduğundan ziyade; kripto siyasal İslamcıların varlığına dikkat çekip, önemseyelim.
...
15 Temmuz da dahil olmak üzere; yaşadığımız tüm ihanetlerin temelinde siyasal İslamdan beslenmiş olmalarıdır.
...
Nasıl mı; çok uzun hikaye. İki örnek vereyim yeter. 15 Temmuz da, Deizmin artması da ülkemizdeki siyasal İslamcıların iktidarına denk gelmiştir. Bunun örnekleri uzar gider. 

AKP ve Erdoğan'a dokunan yanar
Ve...
Böylece AKP tüm mensupları için dokunmazlık ilan etti.
...
Bir zamanlar fetö'ye dokunanlar yanıyordu, şimdi ise AKP ve Erdoğan'a dokunanlar yanacak. Saadet partisi milletvekilinin mecliste yaptığı konuşma nedeniyle hakkında soruşturma açıldı.
...
FOX TV ana haberde Fatih Portakal "Başımıza gelecekleri tahmin ettiğimiz için AKP ve Erdoğan'ı meclis kürsüsünde eleştiren milletvekilinin konuşmasını, kendimize sansür uygulayarak vermiyoruz" dedi.

MHP demeyeceğiz, haksızlık olur; Balgat muktediri ve müdavimleri diyeceğiz.
MHP'ye aidiyeti hala devam eden her Türk milliyetçisinin, MHP milletvekillerinin "Soğuktan donan askerlerimiz" konusunun araştırılmasına dair verilen önergeye HDP paralelinde çekimser oy kullanmalarına razı olmalarını düşünmek mümkün değil. Düşünenler olsa bile, bu ülküdaşlarıma büyük haksızlık yapmış olurlar.
...
Yapılan şey; kurumsal kimliği gasp edilmiş bir partinin ele geçirilen şifreleri ile kurumsal iradesi adına yapılan, gayri ahlaki olarak bankadaki hesabın içinin boşaltılması eylemi gibi bir şey.
...
Dolayısıyla Türk milliyetçilerinin kurumsal kimliği adına özne olarak MHP görülüp, O'nun üzerinden ifade edilen; Türk milliyetçilerinin gen yapısı, dünya görüşü, duygu ve düşüncesi ile hiç bir şekilde örtüşmeyen "Gaspçı eylem ve icraatları" lütfen MHP'ye maal etmeyelim. Özne olarak MHP yerine "Balgat muktediri ve müdavimleri" diyelim ki; Kürşat ve kırk çerisi misali MHP çatısı altında, daha düne kadar kucak kucağa olduğumuz ülküdaşlarımıza haksızlık yapmış olmayalım. Çünkü onlar kesinlikle Balgat muktediri ve müdavimleri gibi düşünmediklerini; hepsi hala arkadaşımız da ondan biliyoruz. 

İYİ PARTİ'den yapıcı muhalefet
Meral Akşener günler önce hükumete; "Ekonomik krizi aşmak için özellikle otomotiv sektöründe vergi indirimine giderek, somut düzenlemeler yapın" demişti, onlar da yaptılar; Otomotiv sektöründe ÖTV'de %15 indirim kararı alındı.
...
İktidar, İYİ PARTİ'den danışmanlık hizmetleri alabilirler. Meral Hanım daha önce bunun teminatını vermişti zaten.
Al-i İmran Suresi, ayet 165 
Al-i İmran Suresi, ayet 165 "Başkalarını iki misline uğrattığınız bir musibete kendiniz uğrayınca mı; "Bu nereden" dersiniz? Ey Muhammed, de ki; "O, kendi tarafınızdandır." Doğrusu Allah her şeye kadir dir."
Kaynak: 1980 diyanet basımı Kur'an-ı Kerim meali.
...
Vallahi ne diyeyim; bu ayeti okuyunca aklıma ilk gelen Ergenekon ve Balyoz kumpasları, sonra CEMAAT-AKP kavgası ve nihayetinde 15 Temmuz.
...
Ha bir de son olarak aklıma gelen; bütün bu yaşanan süreçlere CHP'yi dahil edip, tam aksine AKP'yi temize çıkarma çabası. Söylemezsen olmaz, bende yalan yok; bir de ekranların gülü Nagihan.

Adam diyor ki; ezan zaten Türkçe
Adama soruyorlar, "Ezan Türkçe okutulsun mu;" el cavap "Ezan zaten Türkçe".
... 
İşte demokrasi öyle bir şey ki; bu tür insanların oyları ile başka insanların kaderleri belirleniyor. Adama "Biz yemeği neremiz ile yiyoruz" diye soracak olsak ona bile doğru cevap vereceği şüpheli. 
...
Dolaysıyla, demokrasinin eğitimli toplumlarda bir anlamının olduğunu düşünüyorum. Adam yanlışı doğru bildiğinden o kadar emin ki; doğruyu bilene, öz güven dolu bir şekilde, yetmeyip bir de ukalaca "Kesinlikle yanlış biliyorsunuz" diyebilir.
...
Peki bu cüreti kimden alıyor; elbette cehaleti oy için güç kaynağı olarak görüp, ona pirim verenlerden; yani siyasi bezirganlardan. Siyaset kurumu cehaletten beslendiği sürece bu toplumun ve ülkenin ilerleyip, kalkınması mümkün değil.

MHP ve HDP donan askerlerle ilgili verilen önergeye  karşo çekimser kaldılar.
Donan askerlerle ilgili olarak İYİ PARTİ'nin verdiği araştırma önergesine AKP ret, MHP ve HDP çekimser oy verdi.
...
Böylece Balgat müdavimi(Kurumsal kimliği gasp edildiğinden artık MHP demiyoruz) ve onun yiğit "Askerleri" HDP ile beraber hareket etmiş oldular.
...
Onlar için önemli olan İYİ PARTİ ile yan yana gelmemekti ki; onu da başarmış oldular.
...
Temel amaç, milletin yararına olan her şeye; parti taassubu göstermeden iş birliği yapmak medeni insan davranışının gereği değil mi dir.
...
EYT konusunda AKP ile yan yana gelen Balgat müdavimleri donan askerlerimizle ilgili olarak hangi ülke menfaatine binaen HDP ile yan yana gelmeyi münasip gördüler. Balgat müdavimleri işi kolay kılıp, otomatiğe bağladılar. Sanki "İYİ PARTİ ne yaparsa biz de tam tersini yapacağız" gibi bir kararları söz konusu.
...
Sadece yönetme zafiyeti ve geleceği okuyamama beceriksizliği yüzünden dahil olduğumuz Suriye kaosu nedeniyle, ülkemize göç eden 3.5 milyon insan için bu milletin 40 milyar doları harcanmışken; aynı milletin EYT mağduru bir kısım insanına niçin 700 milyar TL'nin ödenmesi istenmez. Evet, bu sorumuz elbette Balgat müdavimlerinedir.

CHP'de her yol Muharrem İnce'ye mi çıkıyor
CHP'ye bir bekçi lazım hemen Muharrem İnce, genel başkan lazım hemen Muharrem İnce, Cumhurbaşkanı adayı lazım hemen Muharrem İnce, İstanbul Belediye Başkanı lazım gene Muharrem İnce. Aydın bildiğimiz CHP seçmeni "Yeter be kardeşim" niçin demiyorlar, şaşıyorum.
...
Kimse kusura bakmasın, her ıkınmada hep Muharrem İnce çıkıyorsa; böyle bir CHP bu devleti yönetmez.
...
Muharrem İnce'nin bütün popülaritesi; çok garip, CHP'nin değil sadece ve sadece Erdoğan'ın onu kendisine rakip seçmiş olmasıdır. Dikkat edersiniz tüm meziyeti; bir siyasetçi için lazım olan polemikçi ve hitabetinin güçlü olmasıdır. Peki sadece bu özellikler lider olmak için yeterli mi dir; elbette hayır.
...
CHP'de öz güven sahibi, ayakları yere basan bir lider adayı çıkarmalı veya keşfetmelidir. Artık CHP'de her rüzgar estiğinde Muharrem İnce akla gelmemelidir.
Hangi şerefsiz gittiği yeri şereflendirmiştir ki.
"Meral Akşener 15 Temmuz gecesi evinin önünde ateş yakıp, belge imha etti" deyip algı oluşturan haysiyetsiz, onursuz adamın gideceği hiç bir yeri şereflendirmesi mümkün değildir.
...
Demek ki şerefsizden yardım almanın diyeti onu "Şereflendirmek" ile ödeniyormuş.

Sen bu sahtekarlığını ancak kendi sünepelerine yutturursun
Önce "Keşke Yunan galip gelseydi" diyeni hastahanede ziyaret edeceksin, sonra da gidip Atatürk'ün mozolesine çelenk koyacaksın öyle mi. Yutturamazsın bilesin.
Söyler misin, sen kimden yanasın. Senin gerçek niyetini anlayamayan ahmağın aklına şaşarım.
...
O kadar okuduk, tahsil yapıp adam olduk. Bütün bu emeklerimizi senin o gizli ajandanı okuyamayacak kadar silikliğe ve sünepeliğe razı olmak için miydi; elbette hayır. 

Bir gecede millet cahil bırakıldı palavrası
Neymiş efendim; Cumhuriyet ile millet bir gecede cahil bırakılmış.
...
Tezimden vaz geçmiş değilim. Cumhuriyet ve Atatürk ile hesaplaşma derdinde olanların çoğu etnik özürlü kriptolar, bir kısmı ise yine kripto siyasilerin azatlık kabul etmeyen iflah olmaz köleleridir.
...
İftiracı sürüngenler. 
Cumhuriyet kurulduğunda benim dedem 18 yaşındaymış. Ekabil ailelerin çocukları dışında hiç kimse okur yazar değilmiş. Onların eğitim öğrenimleri; falanca muhtereme bir çuval buğday, mısır, bir koç veya başka şeyler verilerek, karşılığında alınıyormuş. Yani medrese falan filan köylerde yokmuş, eğitim öğretim yaygın değilmiş.
...
Saray etrafında kümelenmiş, şehir hayatı yaşayanların okuması, yazması ve bunlar üzerinden anlatılanlardan oluşan hikayeler üzerinden Atatürk ve cumhuriyet düşmanlığı yapma çabanızı anlıyoruz ama yutmuyoruz.
...
Dedemi tanıdığımda hem okuyup, hem de yazması Latin alfabesiyleydi. Kızlar için eğitim öğretim zaten söz konusu değildi. Ezbere Kuran okuma, namaz sureleri bilmek onlar için yeterliydi görülüyordu.
...
Efendim "Cumhuriyet ile bir gecede millet cahil bırakıldı" sözünü Necip Fazıl'a atfediyorlar. Eğer Nacip Fazıl bu sözü inanarak söylemişse; o zaman Sakarya şiirini inkar ediyor demektir. Aynen aşağıdaki şiiri için "Evlatlıktan red ettim" dediği gibi. Necip Fazıl'ın ki güçlü görünmek için konjonktürel değişim. Genç ve delikanlı yaşlarında kadın tasavvufundan başı dönen; prostatı azdığında ise cumhuriyet değer ve kazanımlarından intikam almak isteyen bir ruh hali.
.....
Necip Fazıl kibirli, egosu bir türlü tatmin olmayan, son derece narsist bir insan. Böyle birisinin Atatürk'ü kıskanmamış olması mümkün değil. Buradan da anlıyorum ki; Nazım Hikmet ile atışması veya takışması da fikirden değil kıskançlıktan olsa gerek. Benim takdir ettiğim Necip Fazıl, Sakarya şiirini yazmış olan Necip Fazıl dır.
Mehmet Soral
soralmehmet@gmail.com
...
Bu akşam bir ateş duyup etimde
Kadın, kadın diye içimi oydum.
Ruhuma bir serin yer istedim de
Alnımı mermerin üstüne koydum.
Birden karanlıklar sökülüverdi
Odama bir hayal dökülüverdi,
Karşımda gerindi bükülüverdi,
Onu gözlerimle çırılçıplak soydum.
Artık ben ne günah olsa işlerim,
Yumuşacık yastığa geçti dişlerim,
Bir ân kadar sürdü can verişlerim,
Ey kadın, bu akşam sana da doydum.
Necip Fazıl KISAKÜREK