25 Ocak 2020 Cumartesi

CUMHUR İTTİFAKI ÇATLIYOR MU

Cumhur ittifakı çatlıyor mu
Adamların manşetlerine bakın, neymiş efendim; MHP'li zamanın il başkanı ve milletvekilleri cemaate(O zaman henüz fetö değildi) ait bir TV kanalına el konmasını protesto için destek amacıyla TV'nin önüne gitmişler. O gün oraya gidilmesinin nedeni hak ihlallerinin geleneksel hale geldiğinin yaygın kanaat oluşturmuş olmasıydı.
Yandaş medya bir gün dahi bu hususu gündeme getirmedi ta ki; geçen hafta Devlet Bahçeli'nın ısrarla fetö'nün siyasi ayağının ortaya çıkarılmasının gerektiğini özellikle AKP'ye mesaj göndererek hatırlatmasına kadar.

Düşürebiliyor musunuz; MHP'nin kaç yıldır iktidarda kalması, muktedirliğinin devamı için kendi milliyetçi seçmenini küstürerek, ideolojik ilkelerinden taviz vererek desteklediği AKP MHP'yi hemen sattı. Kendisine ne kadar mahkum görüyor olmalı ki; anında cezalandırma yoluna giderek yandaş medyayı algı operasyonu için devreye soktular. MHP'ye demek isteniyor ki; "Sakın sesini çıkarma, benim sözümden de çıkma, desteğini de çekme yoksa seni de fetö'cü ilan ederim"

Dolayısıyla, MHP bundan çok güzel bir ders çıkarmalıdır. Resmen kendisine kalleşlik yapılmıştır.

Buradan da şunu çıkarabiliriz ki; demek ki AKP ile Cemaat arasındaki kavga TC Devletine verilen zarardan dolayı değil; bugün MHP'ye yapıldığı gibi resmen bir noktaya kadar cemaat ile aralarında devam etmiş olan menfaat ilişkisi bir noktadan sonra kavgaya dönüşmüş. Sonra fırsat bu fırsat denilerek; zaman zaman dile getirdikleri doksan yıllık hayallerini gerçekleştirmek için süreci devleti değiştirme ve dönüştürme fırsatına çevirdiler. MHP'yi de maalesef buna alet etmiş oldular.
Umarım başta Devlet Bahçeli olmak üzere; halen MHP'ye sempati duyup, bağlılıklarını devam ettiren gönüldaşlarımız aynı zaman diliminde cesurlar hareketini başlatmış olan biz Türk milliyetçilerini bugün daha iyi anlayacaklardır.

Elazığ depremi ile yandı yürekler yandı
Eğer endişesiz ve tasasız yaşayabilirsek; ancak o zaman maddi imkanın, kişi başına düşen zenginliğin bir anlamı olur.
Elâzığ ve civar illerde meydana gelen deprem ile yine ortak milli bir acımız ile baş başayız.
Kayıplarımıza Allah rahmet eylesin, mekanları cennet olsun, Türk milletinin başı sağ olsun.

Bu kış mevsiminde bölge insanımızın şu anki halleri üzerine epmati yaptığımızda; içimiz sızlıyor, uykumuz kaçıyor, ağzımızdaki lokmaları yutamıyoruz. Türk milleti gene yardımlaşma ruhu ile bu acılarımızı paylaşacaktır.

Dolayısıyla "İstanbul Kanalı" gibi yüksek gelir elde edileceği hayali ile gündeme getirilen bu büyük devasa projeden acilen vaz geçilerek; ona ayrılacak olan maddi imkanlarımızı acil önlem adına İstanbul'dan başlayacak kentsel dönüşümlere yönlendirerek, her ilde başlatılmalıdır.

Deprem kuşağında olan ülkemizin her karış toprağında can güvenliğimizden emin şekilde, başımızı yastığımıza koyup rahatça uyuyabilelim.
Milli gelirimiz şu olmuş, bu olmuş umurumda değil; güvenli şekilde yaşamak istiyorum.

Türk milliyetçiliğine memur edilmişler
Sayın Bahçeli "Milliyetçiliğe memur edilmiş" kişi olarak siyaseti inanmışlık ve adanmışlık üzerine değil satranç oyununa çevirerek yüklendiği misyon gereği sürekli kazanmak üzerine yapıyor.
"Peki MHP niçin iktidar olamıyor" diyeceksiniz. Çünkü "Milliyetçiliğe memur edilmiş" kişilerin görevleri bu değil ki. Bu kişilerin görevi ülkenin içinde bulunduğu her konjonktürde; inanmış ve adanmışlıktan gelen Türk milliyetçiliği refleksini ortaya koymak değil; Türk milliyetçiliğini kontrol altında tutmak ve yönlendirmek için "Milliyetçiliğe memur edilmiş" olmanın gereğini yapmaktadırlar.

Sayın Bahçeli niçin fetö'nün siyasi ayağının araştırılmasını istiyor da; Erdoğan veya AKP ipe un sererek istemiyor. Çünkü AKP süreci zamana yayarak, başta CHP olmak üzere diğer partilerin içinde fetöcü bulmak için top çeviriyor. Kendilerince yeterli sayıda fetöcü sayısına ulaştıktan sonra da; "Hangimiz bu merete bulaşmadık ki" deyip nihayetine fetö'nün siyasi ayağının araştırılmasına dair siyasi talepleri akamete uğratarak fetö'yü ilişkin ağır vebalden sıyrılmak istiyor.

Sayın Bahçeli artık bu top çevirme sürecine tahammül edemiyor. "Yeter artık fetö'nün siyasi ayağı açıklansın" diyerek bir anlamda restini çekmiş durumda. Nihayetinde ne olacak. Tahminim o ki; Sayın Bahçeli AKP'nin bu çıkmazını, top çevirme halini cumhur ittifakını bozmak için gerekçe gösterip, MHP'yi "Duruşu" itibariyle güçlü hale getirerek belki kendisi olmasa bile diğer "Milliyetçiliğe memur edilmiş Balgat mukimleri"nin konumlarını MHP'nin baraj üstünde kalmasını sağlayarak yine bir dönemin kapanıp yeni bir döneme geçişin tetikleyicisi olacaktır.

Kendine gelince ''Metal yorgunluğu'' başkasına gelince fetöcü
Kendi içlerindeki fetöcüleri "Metal yorgunluğu" adı altında tasfiye ederek delil karartma yoluna gidenler; diğer partilerde el feneri ile fetöcü arıyorlar. Sizce bunu yapanların fetö'nün meclis yoluyla siyasi ayağının araştırılmasını isterler mi. Kesinlikle istemezler.
Öyle bir algı dayatması yapıyorlar ki; "Anam teyzem dir, babam da amcam" deyip, tüm topluma bunun normal bir ilişki olduğunu dayatırlar. Biz de "Bırak onu bunu da; hangi kadından fırlayıp geldin, sen onu söyle" dediğimizde bu sefer de arsızca "Ahlaksızlık yapmayın" deyip ahlak abidesi kesilirler.
Biz muhalifleri akıl, fikir ve mantıkla alt edemeyenler sinir savaşı ile alt etme yoluna gidiyorlar. Dayanacağız ve savaşacağız. Nasıl mı; aklımızla, fikrimizle, zekamızla ama ille de demokratik yollarla.

Şablon milliyetçiliği
''Şablon milliyetçiliği''ni hazır bulup üzerine giyinmiş olanlar düşünemezler; dolayısıyla da üretemezler. Kim ki ''Hazır şablona'' uymayan fikir ileri sürüp bir söz söylerse; kabullenmeleri mümkün olmadığı gibi, kişiyi aşağılarlar hatta küfür bile ederler.
Yazıp çizmemizdeki öznemiz fikir üretmektir. Meramımızı ille de herkesin anlayacağı şekilde anlatmamız mümkün olmadığı gibi herkesin kafasındaki atomu parçalamak gibi bir niyetimiz de yoktur.

Unutmayalım fetö de bir cemaatti
Siz yoksa hala fetö ile mücadeleyi; devlete yapılan ihanetin bedelini ödetmek olarak sananlardan mısınız. Hayır asla öyle değil. Meselenin aslı; "Sen AKP'ye nasıl ihanet edersin" dır.
Çünkü AKP'nin şu anda diğer cemaatlerle olan menfaat ilişkisi aynen fetö ile en başta olan ilişkisi gibi. Oysa fetö tecrübesinden sonra tüm hassasiyetlerini ortaya koyarak mesafeli durmaları gerekirdi. O günlerde Gülen'e "Bitsin bu hasret, gel artık" dedikleri gibi şimdi de cemaatleri onurlandırma ziyafetleri yapıyorlar.

Dolaysıyla, fetö ile yapılan mücadele; devlete yapılan ihanetin bedelini ödetmek olsaydı herhalde AKP'de cemaatlerden uzak durma refleksi oluşurdu öyle değil mi, nerde....


soralmehmet@gmail.com

19 Ocak 2020 Pazar

MUHALEFETİN BAŞLATTIĞI AÇILIM

Malum fotoğraf ve muhalefetin açılımı
Devlet denen şeyin bileşenlerinden birisi de muhalefet dir.
Dolaysıyla muhalefet demek; sadece beklenen gün geldiğinde iktidar olacağı hayalini kuran, bunun dışında hiç bir şeyden sorumlu olmayan kurum demek değildir.
Muhalefetin en büyük görevi; iktidarı denetlemenin yanında ülkenin mevcut şartlarına ilişkin çözümleyici argümanlar geliştirip, adeta gölge iktidar şeklinde her türlü takip ve denetimlerini yapar, önerilerini kamuoyuna sunar.
Demokrasiyi içselleştirememiş ama ne yazık ki yine demokrasinin sağladığı imkanlarla iktidara gelmiş olan AKP; geldiği günden beridir her geçen gün demokrasiyi değil, devlet denen şeyin kendileri demek olduğunu içselleştirdiler. Muhalefetin bırakın denetleyici misyonunu, varlığına bile tahammül edemiyorlar. Yani muhalefeti tanımlamak için "İllet, zillet" gibi kavramları kullanıyor olmaları aynı zamanda anti-demokratik tek adam zihniyetini, yani kendilerini tarif etmiş oluyorlar.
Hükumet olarak bir halt işlerler sonucu kötü olunca "Ne yapalım, o bir devlet kararıydı" derler, sonuç olumlu olunca da; cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllara kadar giderler, cumhuriyet kazanımlarını küçümseyerek cahilce kıyas yapıp, elde ettikleri sonuçlarla övünürler. Bunların içinden "Atatürk niçin interneti getirmedi" diyenlere bile rastlarsanız hiç de şaşırmayın, artık bu cehalet onların genel hali oldu gibi.
AKP; açılım süreçleri ile PKK inisiyatifine terk ettiği şehirlerimizde PKK; şehir yapılanması(KCK) ile adeta özerklik ilan etmişti. Mahkemeler kurup, vergiler toplayarak şehir merkezlerinde trafik denetimi yapıp sözde asayişi sağlıyordu.
PKK'ya tanınan bu inisiyatifi savunan en yetkili hükumet sorumlusu "Valilere talimat verdim, onlara elleşmeyin. Bir süreç başlattık, akamete uğratmayın" derken "Devlet benim" duygusu içinde, hesap verme endişesi taşımadan konuşuyordu . Sanki "Mal da benim, mülk de benim; kime hesap verecekmişim" öz güvenine sahip olarak konuşuyordu.
Onların bir ağlak adamları ise; "Artık Öcalan'ın isminin başına "Sayın" sıfatı konabilecek" derken aynı zamanda PKK'ya tanıdıkları bölge hakimiyetini de tarif ederken "PKK'lılar askerlerimizin önünden zafer işareti yaparak geçiyorlardı" diyordu.
Daha neler neler; sınırda çadır mahkemeleri kurarak teröristlerin ayağına gidildi. Yargılama sırasında teröristler gördüklerinde tahrik olmasınlar diye Türk bayrağı ve Atatürk posterlerini kaldırdılar. Mahkeme teröristlere adeta yalvarır gibi "Siz pişman olduğunuz için teslim oldunuz tamam mı. İfadenizi böyle verirseniz devletin şefkatli kolları size kucak açacak" deniyordu. Ancak PKK'lılar "Hayır, pişman değiliz. Biz önder Apo'nun talimatı gereği barış adına burada bulunuyoruz" diyorlardı.
Peki PKK'ya tanınan bu alan hakimiyeti inisiyatifi nelere maal oldu. Sadece kazılmasına seyirci kalınan, göz yumulan hendeklere sığınmış teröristleri oralardan çıkarmak için verdiğimiz şehit sayısı 800 civarındadır.
Tabi, bugün bunları AKP'ye; daha sonraki süreçte yeni birleşeni MHP'ye hatırlattığımızda hiç sorumluluk almayarak; "O bir devlet kararıydı" gibi insafa sığmayan arsızca bir cevabı verebiliyorlar. Muhalefeti suçlamak için muhalefetten her kim olursa olsun; anasından düştüğü andan itibaren geçmişinden sorumlu tutulurken kendilerinin takıldıkları, çuvalladıkları her durumda sorumluluğu devlete yıkıyorlar.
Şimdi esas söylemek istediğime gelince; madem ki muhalefet de devletin bir bileşeni; öyleyse AKP'nin düşünüp de uygulamaya koyduğu ama kendisinin rezil rüsva olduğu, devletin de başarısız kaldığı açılım süreçlerinin benzerini muhalefet kan dökülmeden, devlete zarar vermeden yapmayı deneyemez mi.
Dolayısıyla, Demirtaş'ın bir kitabı üzerinden tiyatroya uyarlanmış gösteride; CHP ve HDP genel başkan eşlerinin şahsında bazı siyasi kimliklerin bir araya gelip gösteriyi izlemiş olmalarını; kan dökülmeden iç barışın sağlanmasına yönelik bir gayretin resmi olarak görmek lazım.
Bu verilen resimler sayesinde pekala; CHP üzerinden sağlanacak diyalog ile HDP'ye kazandırılacak öz güven; PKK ile kendisi arasına mesafe koyma güven ve cesaretini verebilir.
Peki cumhur ittifakı bundan niçin rahatsız oluyor. Çünkü cumhur ittifakının her iki bileşeni de; demokrasimize çelme taka taka attıkları gollerin bir benzerini, bizatihi Türk milletine oldu bitkilerle dayatmış oldukları sistem sayesinde artık mümkün olamayacağına kanaat getirmiş durumdalar. Cumhur irtifakı, hiç bir şart altında kendilerine yönelmeyecek HDP seçmeninin oylarının muhalefete de gitmesini istemiyorlar. Dolayısıyla, muhalefetin kendi inisiyatifinde, çatışmasız olarak ortaya koyduğu "Açılım" için verdiği toplu tiyatro izleme fotoğrafını; Taksim meydanında yapılmış toplu katliam gibi görüp, okumaya çalışmak; aslında cumhur ittifakında kaybetme kokusunun yarattığı panik halidir diye düşünmek mümkün.
Devletin bir birleşeni olan hükumet denedi; eline yüzüne bulaştırdı, başarısız oldu. Şimdi aynı şeyi farklı usulle muhalefet deniyor olamaz mı. Şans vermek, desteklemek lazım. "Benim iktidar olmadığım Türkiye'den bana ne" hissiyatı içinde muhalefetin olumlu çalışmalarına dair görüntülere kin ve öfke kusma tavrı orta doğu bataklığını ve istikrarsızlığını besleyen kültür anlayışı dır ki; asil Türk milleti bunu hak etmiyor.
Benim o malum fotoğraftan anladığım; kan dökülmeden, Türk milletinin ayrılamaz birleşeni olan Kürtleri; PKK suistimalinden yine siyasetin gücünü kullanarak kurtarmaya matuf muhalefetin geliştirip, uygulamaya koyduğu "Açılım" olmasıdır. En azından böyle olması benim bir temennimdir.

Asil Türk milletinin mayasındaki formül
Asil Türk milletinin mayasındaki formülü tutturan iki önemli unsur; İslam ve Türklük.
Siyasal İslamcı ve "Memur" milliyetçi malum
İki ismi kim veya kimler bulup buluşturup yanyana getirdiyse; birisine İslami değerleri ve ona bağlı doğal refleksleri, diğerine ise Türklük değerlerini ve ona bağlı doğal refleksleri ığdış etme misyonunu yüklemişler sanki.

Birisi siyasi ikbali için ısmarlama fetva ile "Hayır işleri için rüşvet vermek caiz dir" der. Ya da; Devletin kamu adına aldığı veya verdiği faiz caiz dir" fetvasını ısmarlar.
Diğeri ise milliyetçiliğini yaptığı şerefli Türk milletin adını ayakları altına alanla hesaplaşmayı değil, onunla dost olmayı tercih eder, onu da yeterli görmeyip uzun vadede sadakatini ilan eder. Veya her sabah küçük yürekleri ile heyecan dolu şekilde andımızı okuyup, Türklüğünü hissederek derslerine başlayan çocuklarımıza bunu çok görüp mani olur.
Ve nihayetinde; bu iki isim beraber olup, siyasi ikballeri için hiç bir siyasi lider ve hükumetin muhatap almadığı teröristi, katili TC Devleti adına muhatap alarak, kendi ağzından ısmarlama mektup yazdırıp, himmetine sığınarak yardım dinlenmek gibi bir acziyeti de ortaya koydular.
Bu hatları edenlerin yanyana gelmiş üç beş kadının resmini tartışması ne kadar komik değil mi.
Yahu siz seri katliamların sorumlusu terörist ile beraber belgeye dayalı iş tutarken; yine onun bir benzerini milletin televizyonunda şeref konuğu yaparken; hangi yüzle belki de kadın elinin değmesi ile umut ve barış adına ortak bir sinerji oluşturma umudunun resmini katliam meydanından bir resim karesi gibi verirsiniz.
Boşuna uğraşmayın. Yapageldikleriniz bundan sonra yapacaklarınızın teminatı olup artık istediğiniz yere sürüklenen istediğiniz ahmaklar değiliz. Algı mühendislerinize söyleyin s.tir olup gitsinler; zira onlara bir ihtiyacınız kalmadı.
Tanrı Türkü korusun ve yüceltsin.

Camide engelli cemaate zulüm devam ediyor
Bugün cuma namazında; oldukça yaşlı ve aynı zamanda felçli bir amca oturduğu taburenin kırılması sonucu aniden düştü ve şok hali yaşadı.
Oysa bu tabureyi koyup, oturarak namaz kıldığı yerde, cami yapılırken düşünülmüş olan; aynı anda on veya on beş engelli kişinin namaz kıldığı uzun ve sabit tabure vardı.
Bu sabit oturaklar; kilisedeki sıraları andırıyor diye sadist ve yobaz ruh hali camilerden söktü attırdı. Sadist ve aynı zamanda yobaz softa adam sözüm sana; kiliselerde kapı var, pencere var, duvarlar var. Bunlar camilerde de var. Şimdi camileri çadıra mı dönüştüreceğiz.

Yani biz engellilerin müşkül durumunu dikkate almadan; adeta "Hepiniz de kırık dökük insanlarsınız. Burada ne işiniz, göz estetiğini de bozuyorsunuz. Namazınızı evinizde kılın" diyerek; "Ya bunu yapacaksanız ya da düşüp kolunuzu, bacağınızı kıracaksınız" diyorlar.
Esas üzüldüğüm; bu amcaya ayağa kalkması için yardim ettim ve kendisine "Burada sabit oturak olsaydı düşmezdin değil mi. Mağduriyetini diyanete yaz, niçin sabit oturakları kaldırmışlar" deyince; amcanım bana teşekkür etmesini beklerken "Bırak şimdi canım" diyerek Diyanet'e sahip çıktı. Amcanın koltuk değneğini kafama patlatmadığına şükür ederek camiden çıktım.
Sonra düşündüm; aklın ve mantığın sokulmadığı hatta kovulduğu; cehaletin ve mantıksızlığın davet edilip, aydının saygı görmediği, ondan korkulduğu cami bildiğimiz mekandan "Akıl dini İslam'a" göre alacağım ne olabilir ki.
Bu kararda irade sahibi hangi kuş beyinliler ise; muhtemelen engelli değiller ki engelli ve engelsiz cemaatin aynı safta beraber namaz kılmaları durumunda fiziksel zorlukları ve saf estetiği görünümünün hesabını yapamamışlar.

Şöyle ki; engelli birisi tabureyi ayak çizgisine koyduğunda safın hizasında olamıyor öne çıkıyor, kendisi saf hizasında dursa bu sefer de oturacağı tabure arka saftaki cemaatin secde yapacağı yere denk geliyor. Velhasıl eğik, bükük bir saf oluşuyor.
Bugün hutbeden önce imam bu sıkıntıya dikkat çekerek; engelli cemaate ceza kesmesi için engelsiz cemaate yetki vererek; "Eğer senin secde edeceğin yere tabure konursa altından çek al" dedi. Resmen engellilere zulüm edin der gibiydi.

soralmehmet@gmail.com

CUMHUR İTTİFAKININ ALGI TUZAĞINA DÜŞMEYECEĞİZ

Cumhur ittifakının algı tuzağına düşmeyeceğiz
Devletin her türlü gücüne; hakimine savcısına sahip olacaksın hatta onları yönlendireceksin; inlerine çekilmiş her hainden puşttan bilgi sahibi olacaksın ama bu devasa yetki ve güçle terör ile iç içe olduğunu her vesile ile dile getirdiğin, millet olarak da vakıf olduğumuz bir partiyi kapatamayacaksın öyle mi. Sizin bu gıpta edilecek "Tahammülünüzü" demokrasi aşkınıza bağlayacağız öyle mi. Geçiniz onu.
Bazı şoförler arabada sopa bulundururlar. Asıl amaçları ihtiyaç duyduklarında kavgada kullanmak içindir ama sorunca da "Arabada bulursun istedim" derler. HDP'nin de; üzerine boca edilen tüm haklı suçlamalara rağmen kurumsal olarak kapatılması da dahil cezalandırılması yoluna gidilmiyor. Çünkü HDP, başkalarına dayak atmak için arabada bulundurulan beysbol sobası gibi cumhur ittifakının elinde diğer partilere dayak atmak için kullanılan bir enstrüman durumunda.
Şu ikiyüzlülüğe bakın; HDP orada, mensubu olup suç işleyenleri sokakta, devletten maaş alan, Avrupa seyahatlerinde ve çalıştaylarında ülkemizi temsil eden, her türlü vekil ayrıcalığından yararlanan vekilleri mecliste ama cumhur ittifakının tarafları cezayı hak edenlere değil, HDP üzerinden tiyatroda bir araya gelmiş parti genel başkanlarının eşleri üzerinden partilerine kesiyorlar.
Bu eşlerin bir araya gelmesinde siyasi bir mesaj verme düşüncesi olmadığını iddia etmek ne kadar ahmakça bir düşünce ise; sizin de HDP'yi kapatmak için yeterli yetki ve gücünüzün olmadığına inanmamızı bekleyerek, seçmen iradesini HDP sopası ile kendinize yönlendirme tezgahına gelerek diğer partileri oylarımızla cezalandıracağımızı beklemeniz de o kadar ahmakça bir düşüncedir.
Cumhur irtifakı HDP sopası ile millet ittifakını dizayn etmek istiyor. Çünkü HDP kapatılsa HDP nin bütün oyları doğrudan CHP ye kayacaktır. Bu da ne demek; cumhur ittifakının gireceği ilk seçimde istediği sonucu kesinlikle alamayacağı anlamına gelir. CHP'nin hiç bir şekilde HDP'yi refüze edecek söylemlerde bulunması mümkün değil. Nasıl olsa oylar sayılırken niteliği; yani kimden geldiği değil niceliği dikkate alınıyor. Dolayısıyla CHP'nin HDP seçmenini küstürecek bir görüntü vermesi mümkün değil, sürekli kaçınacaktır.
17/25 Aralık sonrası Bank Asya'ya belki de iyi faiz veriyor diye para yatıran devlet memuru kodese tıkanırken, PKK'nın arka bahçesi olarak devlete ve millete bu kadar zarar veren HDP'ye dokunamayacaksınız öyle mi. Millet bunu yutmuyor tabi ki. İşte millet bu aptal yerine konma saygısızlığına tepkisini 813 bin oy farkını çakarak gösterdi.
Biz İYİ PARTİ mensupları olarak CHP için "Niçin onu yapıyor, bunu yapıyor veya yapmıyor" sorgulamasını yapmamız durumunda; işte tam da bu noktada cumhur ittifakının algı tuzağına düşmüş oluruz.
Şunu hiç unutmayalım ki; AKP'nin siyasi gücünün ve varlığının devamı Türk milleti ve devletinin istikbali açısından HDP'nin siyasi varlığından daha risklidir. HDP'nin hiç bir zaman Türk milleti ve devletini yönetme gücüne erişme ihtimali olamayacaktır. AKP nin 18 yıllık varlığının nelere maal olduğuna hep beraber şahit olduk. Bu bilinç ile HDP varlığı üzerinden millet ittifakının hırpalanmasına fırsat vermemek lazım.

Bir poz resmin yarattığı sansasyon sayesinde Demirtaş'ın kitabı satış rekoru kıracak gibi(!)
Zaten Sayın Bahçeli siyasi sponsörlüğe alışıktır(!) Erdoğan ile olan muhabbeti karşılıklı nefret derece sindeyken nasıl ki sonradan siyasi sponsörlüğe dönüşmüşse, Demirtaş'ın kitabının reklamını yapmasında da yadırganacak ne olabilir ki(!)
Her ne hikmetse ASSAM koordinatörü, SADAT Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Tanrıverdi'nin hezeyanları Devlet Bahçeli'nın hiç de dikkatini çekmiyor, rahatsız etmiyor, öfkelendirmiyor.
AKP hükumetinin finansörlüğü, yönlendirmesi ve katkıları ile ASSAM seri toplantılar düzenliyor. THY, Esenler, Sancaktepe gibi kamu kurumları ve onun temsilcileri katılıyor. Yurt dışından, İslam ülkelerinden yüzlerce katılımcı iştirak ediyor.
Ne yapıyorlar bunlar; İslam ülkeleri konfederasyonunu kurma çalışmalarını yürütüyorlar. Konfederasyonun anayasası hazırlanıyor, bayrak şekli belirleniyor, İstanbul başkent seçiliyor; daha neler neler...
Türk milliyetçiliğinden beklenen doğal refleks; doğrudan karşı çıkmak değil mi dir. Yok; ille de İmamoğlu, Kılıçdaroğlu ve Demirtaş'ın eşleri niçin beraber toplu resim vermişler efendim.
Peki soruyorum; bahsi geçen o resim karesinin mi Türkiye'yi bilinmeyen bir akıbete sürükleme riski vardır yoksa devletin finansörü olduğu, Erdoğan'nın koruyup kolladığı SADAT ve ASSAM başkanı Adnan Tanrıverdi'nin hezeyanları mı.
Sizleri bilemem ama ben cumhur ittifakının algı suikastına uğramamak için CHP+HDP ortak resim sergisine gitmeyeceğim.

15 Temmuz'un diğer bir birleşeni de AKP dir.
Bugün 15 Temmuz ihaneti deyince aklımıza ilk gelen fetö ama sakın yanına AKP'yi eklemeyi unutmayın. Cemaat kırk yıldır vardı da niçin son on yılda puştluk aklına geldi.
Dolayısıyla yazılarımın bu hissiyatımın ve hassasiyetimin göz önünde bulundurularak okunmasını ve yorum yapılmasını istirham ediyorum.
PKK veya onun arka bahçesi HDP kırk yıldır her türlü oyunu deneyip, ihanet provaları ve kalkışmaları yaptılar ama Türk devletinden AKP dışında kimseden zerre taviz alamadılar. Aynı AKP olmasaydı fetö de o ihanet sürecini programlayamayacaktı. Kandırıldık mazeret olamaz, olsaydı içeride fetö tutuklusu kalmazdı.
Peki bu gerçekler ayan beyan ortadayken ben ne diye HDP'yi mesele yapıp ona odaklanayım ki. İşte ben bu vahim tespitlerim nedeniyle CHP'nin veya HDP'nin onunla bununla şununla yanyana gelmiş olmasını hiç de umursamıyorum. Ya AKP ile yanyana gelirse; maazallah, Allah korusun. Ne çubuk unuttuk; PKK hendek kazıyıp, AKP "Aman elleşmeyin" diyerek nöbet tutmadı mı. AKP Apo'ya mektup yazdırıp okuttu, yarın Apo ile ne yapıp yapmayacağından emin miyiz.

Dolayısıyla;
Öyle yağma yok. Bu sistemde, önce AKP hesap vermeli, sonra Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçilmelidir.

Tek adamlı partili cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi ile demokrasimizi ığdış edeceksin sonra tekrar döneceğimiz aşağı yukarı kesin olan parlamenter sistemin nimetlerinden faydalanacaksın...

Olmaz öyle şey.


Cumhurbaşkanı gençlerimizle dalga mı geçiyor...?
Hani bazı insanlar vardır, sadist ruhludurlar. Senin derdinle dalga geçerken, aslında yaşamaktan zevk aldığı bir duygunun tatmini ile meşguldür. Söylediği sözün akabinde; muhatabının çaresizliğine binaen oluşan tepkisini büyük bir hazla izlemek ister.
Mesela bir örnek; bu tipler bataklıkta çırpınan birisine seni kurtaracağım diye ağaç dalını uzatırlar ama bir türlü dala da tutunma fırsatını vermezler. Kurtulmak isteyen büyük çaba harcar ama diğeri sadist duygularını tatminle meşguldür.
Evet çocuklarımız okudular öğretmen oldular mühendis oldular, evlilik yaşına da geldiler. Ancak onlar hala biz emekli anne ve babalarından utana sıkıla istedikleri harçlık ile iş aramaya devam ediyorlar. Eğer bizler devletin muktedirleri arasında olup ayırma ve kayırma ile vakıflar kurabilseydik, çocuklarımızı da oralarda istedikleri maaşla istihdam eder, evlendirebilir dik ama öyle imkan ve gücümüz yoktur. 

Dolayısıyla bu psikolojik halde aylardır, bazıları ise yıllardır iş arayıp da bulamayan gençlerimize (Cumhurbaşkanının; gençler niçin evlenmiyorlar sözüne binaen) "Niçin evlenmiyorsun" diye sorulan bir sorudaki amaç olsa olsa çaresiz bir insanın tepkisinden haz almaya yönelik sadistçe bir düşüncedir. İyi niyetli bir soru; "Delikanlı senin için ne yapabilirim" olmalıdır. 


Hatıralarımın dile gelişi

Çok üzgünüm. Olup bitenlere şahit oldukça kahroluyorum. Çünkü bugün, eğer kendimizi adam sayıyorsak bu kuruma yani MHP'ye aidiyetimizin kazandırıldığı edep, adap; bilgi ve birikim sayesinde olmuştur.

Bizim MHP'liğimiz okuyarak, anlatarak, dinleyerek hatta çoğumuz için yazarak olmuştur. Bizden sonra MHP'li olmak için bozkurt işareti yapmak yeterli görülmüştür.
Nasıl ki; zamanında Erdoğan ve AKP denilince dini hassasiyetler ve öncelikleri akla gelirken; bugün ise siyasal İslamcılığa evrilmiş bir AKP'nin aynı din üzerinde yarattığı imani tahribatlar akla geliyor.
Nasıl ki; zamanında Türk milliyetçiliği denince MHP kurumsal kimliği ve 1980 öncesi inanmışlık ve adanmışlık üzerine verilmiş şanlı bir mücadele akla gelirken; bugün ise üç beş biatcının uhdesinde, iktidarın gücüne ram, hizmetine ise amade olmuş, aritmetiksel oyunlarla inanmışlık ve adanmışlıktan öte sadece siyasi konumunu muhafaza çabasında olan bir yapı akla geliyor.
Yazık; çok yazık.
soralmehmet@gmail.com

12 Ocak 2020 Pazar

BİR DİN ADAMININ FANTEZİSİ

Sen din adamı kılığına girmiş soytarısın
Adi soytarı; üstelik de akademisyen din adamı. Neymiş efendim "Diyelim ki; adamın işleri yoğun ve değişik şehirlere gidiyor ve her gittiği şehirde üç beş gün kalabiliyor. Dolayısıyla da; her şehirde evi ve imam nikahlı eşi olabilir, bunda bir sakınca yok" muş.
Kusuruma bakmayın içimden bu adama büyük bir hazla "Yavşak, o dediğin senin olsa olsa sex fantezilerin dir" demek geçiyor. Madem ki bu kadar fanteziyi göze alabiliyorsun; bir de karşı taraf, yani eşin adına fantezi kur, kendi nefsinde sorgula bakalım neler hissedeceksin.

Mesela ilk eşiniz diyebilir ki "Sen günlerce evden uzakta kalınca, güvenlik endişesi ile bir erkeğin korumasına ihtiyaç duyuyorum. Her şehir dışına çıktığında evimize bir erkek çağırıyorum ki; geri döndüğünde beni sağlıklı, sıhhatli bulasın diye" dese cevabın ne olabilir selef-i yobaz. Öyle ya; nasıl ki sen her gidip kaldığın şehirde ihtiyacına binaen istediğin kadar kadını koynuna almayı hak görüyorsan; neden karına, kızına, gelinine hak olmasın ki.
Hadsiz adam; günümüz cağında bulunduğumuz her yerde her türlü ihtiyacı karşılayan imkanlar mevcut artık. Belki İslam'ın ilk dönemlerinde sosyal ihtiyaçlara binaen bir süreliğine günün konjonktürü gereği iyileştirmeye matuf ama bu gün ihtiyaç olmaktan çıkmış İslami uygulamalar yapılmış olabilir. Ancak o günlerde zorunlu hallerden zuhur etmiş İslamı uygulamaları bugün getirip de şeytani düşünce, arzu ve şehvetlerinize örtü yapamazsınız. Sen her tuvalete gittiğinde hala g.tünü taşla mı temizliyorsun.
Sizin yapmanız gereken; o günler için akıl dini İslama göre yapılması veya yaşanması meşru görülmüş zorunlu uygulama ve sosyal vakıaların bugün için yine aynı akıl dini İslam'a göre meşru olamayacağını anlatmaktır.
Puşt herif, kızını kucağına alıp sevecek babanın niyetini sorgulama küstahlığına cür'et edeceksiniz ama şehir şehir gezen bir adamın her şehirde nikahlı bir "Kadın edinme" arzusundaki niyetini sorgulamayacaksınız öyle mi.
Bu adamlar akıl dini İslamın ruhuna bu kadar absürt düşen iddialar ve meşruluk yakıştırmaları ile toplum içinde yer alıp, konferanslar verdikçe IŞID gibi selefi yapılanmalar elbete kolayca zemin bulacaklardır. İnşallah bu adam da devletimizin yüksek makamında danışman falan çıkmaz.
Bu saçma sapan, ortalığa salınmış zihinsel yapıları besleyen ve onları cüretkar kılan; tek adam iradesinin ete kemiğe bürünmüş şekli olan cumhur ittifakıdır. Cumhuriyet değer ve kazanımları, İmam Maturidi öğretisi İslam anlayışını bu coğrafyada tekrar hakim kılmak için millet ittifakının öncülüğünü yaptığı "Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter Sistem"e dönme mücadelesine elden gelen ne katkı varsa yapmak durumundayız.
Bunun böyle olmaması için özellikle ayrıştırıcı iç çatışmayı göze alsalar dahi; bizler kısıtlı da olsa aynen son mahalli seçimlerde olduğu gibi demokrasimize ve oyumuza sahip çıkararak istediğimiz sonucu elde etmemiz, cumhuriyet değer ve kazanımlarını tekrar cari kılmamız mümkündür

Çocuklarımıza öğüdümüz olsun.
Sakın ha sakın, eğer istikbalimize dair çocuklarımıza ve torunlarımıza önemli bir öğüt vermek istiyorsak başucu öğüdümüz, milletin gaflet ve dalalete düşmesi ile ABD emperyalizminin fetö-AKP işbirliğini organize ederek 15 Temmuz ihanet kalkışmasını başımıza musallat ettiğini, böylece cumhuriyet değer ve kazanımlarına karşı önce değişim sonra dönüşüm operasyonunun yapıldığını söylemeyi unutmayalım.
Fetö'nün AKP ile işbirliği yaptı kesin diğer partilere sızdığı ise muhtemel dir.
Nedeni; AKP'nin fetö'nün siyasi ayağının ortaya çıkarılmasına mani olmasıdır.

Riyakarlar müptezeller
Sizi gidi riyakarlar sizi...
15 Temmuz gecesi parti binalarınıza Atatürk posterlerini asarsınız ama kıçınız rahata erince de kaldığınız yerden sövmeye devam edersiniz.
Şimdi kendimi hangi ortama hazırlanıyorum biliyor musunuz; aynen suçluluklarını örtmek için arsızca kendilerini değil de biz muhalifleri zorlama fetöcülükle itham ettikleri gibi millete yaşatacakları muhtemel kaosu def etmek için de kendilerinin ne kadar Atatürkçü olduklarını bizlerin de olmadığımızı anlatacaklardır. Arsızlık nelere kadir değil ki.

Demek oluyor ki; kendileri de inanıyor olmalı ki; devletin bekası için birliği ve bütünlüğü için Atatürk kuvvetli bir tutkaldır. İktidara gelmek için en kuvvetli argümanları türbandı ama o gece parti binalarına türbanı değil, Atatürk posterini astılar; riyakarca...

Atatürkçülük tamam da Kemalizm nedir
Atatürkçülüğü anladık da; Bu "Kemalizm" de nereden çıktı doğrusu merak ediyorum.
Rahmetli Atatürk, adına atfen böyle bir tanımlamayı istemiş olsaydı muhtemelen kaleme aldığı "Nutuk"un adını "Kemalizm" koyardı diye düşünüyorum.
Fark edebildiğim kadarıyla "Kominizim" veya "Sosyalizm" hayallerinin gerçekleşme ihtimali ortadan kalkınca aynı kişiler ille de bir "İzim"e olan ihtiyaçlarını kendilerinin icat ettikleri "Kemalizm" ile ikame etme yoluna gittiler.
Atatürk'ü tüm yünleriyle anlamak anlamında Kemalizm değil Atatürkçülük karşılıyor. Atatürk'ü Atatürk yapan; kaynağından ziyadesi ile beslendiği Türk milliyetçiliğidir. Kemalizm adına konuşanlara, yazanlara baktığımda böyle bir vurguya şahit olamıyorum.

SADAT (Uluslararası Savunma Şirketi)
Muhterem “Artık şehirlerimizin güvenliğini sadece kolluk güçleriyle sağlayacak değiliz” dedi.
Bu ifadeden anlamamız gereken nedir. Benim anladığım, güvenlik sorunlarınla ilgilenme özelleştirilip, özel güvenlik kurumlarına mı devredilecek. Böyle bir ihtimale en yakın olarak ilk akla gelen de mehdinin gelebileceği ortamın hazırlanması gerekliliğine vurgu yapan SADAT (Uluslararası Savunma Şirketi) ve onun başkanı Tanrıverdi dır.
Mehmet Soral
soralmehmet@gmail.com

2 Ocak 2020 Perşembe

EZAN BARAJ ALTINA GÖMÜYOR YA ZİNA ...?

Ezan baraj altına gömüyor zina ihya ediyor; bu ne yaman çelişki dir
İçinden "Ezan Türkçe okunabilir" diyen birisi çıktı diye mensup olduğu partiyi barajın altına gömen, yine bir başkası "Türkçe ibadet"den bahsetti diye partisinden ihraç edilmesi zorunluluğunu dayatan "Müslüman aklına" isyan ediyorum.
Benim böyle söylememe neden olan gerekçem çok kuvvetli ama bana itiraz edenin gerekçesi yoktur. Çünkü ben Allah'a teslimim onlar ise siyasal İslamcı liderlerine teslimler.
İslam'ın; inanç temelinde Müslümanının işini kolaylaştırmanın dışında farz derecesinde bir hükmü olmayan Ezan'a bu kadar değer atfeden Müslüman zekası; niçin kaçınılması farz olan, yapılması haram olan "Zinanın serbest bırakılması"na gönlü razı olmuştur. Ezan meselesinde olduğu gibi bunun müsebbibi olanı bırakalım barajın altına gömmeyi, sürekli iktidarda tutarak ihya etmesinde iman-i anlamda ne gibi mantık olabilir.
Gün içerinde gözlem ve tespitler yapmak adına bir iki TV programını izliyorum. Yukarıda dile getirmeye çalıştığım husus da bu gözlemime dayanıyor.
Bir hafta boyunca aynı konu başlıklı üç olayı ve kahramanlarını izledim. Olayların ortak özelliği; güya Müslüman toplum olarak dinen zina olduğunu bildiğimiz, evli çiftlerin yaşadıkları çarpık ilişkiler.
Üç evli kadın ikişer, üçer çocuklarını yanlarına alıp yine evli aynı erkeğin evinde kalıyorlar. iki çocuklu bir kadın çocukluk aşkına gidiyor, imam nikahlı yaşıyorlar. Bir başka evli adam komşusunun gelinini kaçırıyor, karısına kuma yapıyor. Kadın hamile, kimden olduğunu o da bilmiyor. Bir hafta boyunca bu olayın kahramanları ile dönüşümlü olarak program yapılıyor. Sonra bu programlar reklam geliri için youtube'a yükleniyor.
Yaşanan bu olayların ortak özelliği; zina halidir. Mağdurlar, çarpık ilişki yaşayan eşlerinin kimlerle zina halinde olduklarını biliyorlar ama şikayetçi olamıyorlar. Çünkü sözde muhafazakar ve de dindar iktidar zinayı suç olmaktan çıkardı da ondan.
Bu yaşanan ve iktidarın zina yasası ile meşrulaştırdığı gayri-meşru ilişkilerin mağdurları hep tarafların çocukları oluyor. Çocuklar götürüldükleri yerde mağdur, kaldıkları yerde yetim olarak perişan halde anne-babalarının birbirlerine hakaretlerini toplum ile beraber bir hafta boyunca TV'den izlemek zorunda kalıyorlar. Bu çocukların ortak sorunları insanı kahrediyor. İşin garibi bu programları yapan TV'ler de muhafazakar ve yandaş kanallar.
Kısaca demem o ki; o.rspluğu ve pe.zvliği kolaylaştıran zina yasası ile eskiden önce resmi boşanma sonra beraber olma söz konusu idi. Şimdi ise; resmi boşanmaya delil olsun diye önce beraber yaşam, sonra resmi boşanma.
Şimdi ben sözde Müslüman olan bu toplumun aklına isyan ederek diyorum ki; sen nasıl Müslümansın ki; ezan Türkçe okunabilir diyeni sandığa gömersin de, bu çarpık ilişkileri kolaylaştırıp, meşrulaştıran bir iktidarı sandığa gömmezsin. Bu durumda akla gelen tek cevap; samimi duygularla iman ettiğiniz şey aslında Allah değil, siyasal güç tür. Bu çelişkilerle yoğrulmuş sözde Müslüman aklı ile bir toplumun âbâd olması mümkün değil, hâttâ batması bile haktır.
Sizlerin iradesi ile şekillenen siyasetin şerrinden, her türlü menfaat ilişkisinden âri olarak iman ettiğim Allah'a sığınırım.

Fetö'nün AKP ile işbirliği yaptı kesin diğer partilere sızdığı ise muhtemel dir
Bunların (AKP de diyebiliriz, siyasal İslamcılar da) en büyük projeleri neydi; önce siyasi olarak iktidara gelmek, sonra da nerede ne kadar güçleri ile varlıklarını bildikleri "Cemaat" sayesinde muktedir olmaktı.
Muktedir olmayı nasıl başardılar. Yine nerede, hangi nitelikte, kaç adamla varlığını bildikleri "Cemaat mensupları"na ilaveten, eksik olan yerleri de tayın ve terfi yolu ile tamamlayıp Ergenekon ve Balyoz kumpaslarını devreye sokarak Cumhuriyet; O'nun değer ve kazanımlarına yönelik olarak hala devam ermekte olan değişim ve dönüşüm sürecini başlattılar.

Dolayısıyla onların "Kandırıldık" mazeretine sığınmaktan ziyade "Biz onları siyasal iktidarımızı güçlü ve kalıcı kılmak için kullandık. Kendimizi yeterince güçlü hissedince de iktidar gücümüzü paylaşmak istemeyip, başımızdan def etmek istedik" demeleri daha namusluca olurdu.
Yani demem o ki; AKP'nin en büyük projesi "Cemaat" ile devletimizi değiştirme ve dönüştürme değilmiydi. Bu AKP-Cemaat prosesi ile devlet ve millet olarak bugün nereye evrilmiş-sek "Kanal İstanbul" gibi devasa bir projesi ile de akibetimizin ne olabileceğini tahmin edebiliriz. Hemen söyleyeyim; Möntro sözleşmesinin tarafımızca delinmesi veya "By pass" edilmesi bahanesi ile taraf ülkeler kendi haklarını koruma adına başımıza işgal de dahil her türlü belayı açabilirler.
Velhasıl kelam "Cemaat"i fetö ihanet sürecine taşıyan "Siyasal İslamcı" akıl fikir ve zekanın ürünü "Kanal İstanbul projesi" beni korkutuyor, güvenmiyorum. Arkasında yine birilerinin "Sokma aklın"nın olabileceğini düşünüyorum. Çünkü aynı akıl ve zeka bizi Suriye bataklığına da 15 Temmuz ihanet sürecine de sürükleyen degilmiydi.
2010-2015 ÖSYM sınavlarında çalınan ve sızdırılan sorulara ilişkin bu hileyi fetö düşünmüş hükumet de yol vermiştir. Bunun aksini düşünmeyi kimse bize dayatamaz da yutturamaz da.
İşte bu ve başka hileler üzerine yapılmış AKP-fetö mühendislik çalışmaları deşifre olmasın diye fetö'nün siyasî ayağının ortaya çıkarılmasına mani olmak üzere cumhur ittifakı elinden geleni yapıyor.
İYİ PARTİ'nin fetö'nün siyasi ayağının açığa çıkarılması için verdiği önergelerde ısrarcı olunca; Meral Hanım'ı fetö sopası ile yıldırmak için hakkında gizli oturumlu dava açtılar ama hala bir kere olsun duruşmaya çağırmadılar. Meral Hanım hodri meydan diyor, cumhur ittifakı tırsıyor.

''Made in Türkiye''
Tanıtımı yapılar arabanın iki modeli de harika. Çok beğendim. Ama öte yandan geçmişte milleti buna benzer görüntülerle mutlu edip sonra da hayal kırıklığına uğratan siyasiler yüzünden yine benzerini yaşama endişesindeyim.
Ben gene de her ihtimale karşı nasıl ki bugün otomobilin tanıtımında olduğu gibi "Seri üretim bandı"nın da tanıtımına kadar ihtiyatlı olmaya devam edeceğim.
İnşallah İHA ve SIHA'larda olduğu gibi somut seri üretimlere de şahit oluruz. Hayırlı olsun. Emeği geçen herkese teşekkür ederiz.

Gezi olaylarında; arkasında emperyalistler var dedik veryansın ettik.
Peki bizim Surye'de, Libya'da ne işimiz var. Neymiş efendim; davet olursa gidermişiz. Kim kimi davet ediyor peki. Hangi Libyalı'yı hangi Libyalı'ya karşı savunacağız peki. Yani kardeş kardeşi vururken biz taraf mı olacağız.
Libya işgal edilirse tamam orada olalım da; bir ülkenin kendi iç sorunu gereği demokrasisini olgunlaştırma sürecine dışarıdan müdahale edildiği zaman doğal sürece müdahale olacağından sonuçları hiç de o ülkenin hayrına olmaz. Afganistan'da olduğu gibi Irak'da, Suriye'de olduğu gibi.

Libya'ya sivil unsurlarımızla destek olmamız hem ülkemiz için hem de Libya için daha hayırlı olacaktır.
Esad yönetimini resmi yönetim olarak tanıyan Birleşmiş milletlerin yanında değil karşısında yer alıp "Katil Esed" demeye ve adeta iş birliği yapmamak üzere ant içmeye devam eden o akıl; bu sefer Libya'ya asker gönderme gerekçemizi Birleşmiş milletlerin tanıdığı yönetimin yanında olmamız gerekliliğine dayandırıyor. Peki aynı gerekçeyi bir an için Suriye üzerine düşünsek ne kaybederiz ki.
Libya'nın sadece %20'sinde otorite kurabilmiş bir inisiyatife bel bağlayarak politika belirlemek ülkemiz adına oynanan bir kumardır. İnşallah Suriye bataklığına girip de çıkamadığınız gibi Libya'da da aynı akibet bizi beklemiyordur.

Ülkücülük kurumsal aidiyet değildir
Neymiş efendim; ülkücülük ancak orada olurmuş, burada olurmuş, şurada olurmuş. Bu diplomayı kimler veriyormuş bilemem ama benim diplomam ahanda evimin duvarında.
İmzanın sahibi; Türklük gurur ve şuuru, Türk İmam Maturidi İslâm anlayışı ve yaşayışı.

Bir insanın geçmişi ile çelişkiye düşmesi
Bugün 50 milyon dolar için milli silah fabrikamızı Katar'a peşkeş çekmek zorunda kalmışsak şayet; peki hangi "Hötle" Kanal İstanbul gibi devasa bir projeye kalkışabiliriz.
Bakın Devlet Bahçeli bile geçmişte lânetlediği bu projeyi, bugün karşı çıkanları lanetleme durumuna gelmişse; demek ki cumhur ittifakı açısından her türlü şekilde geçmişi inkar etme gibi bir iflâsı bile kabullenecek haller söz konusu. İşte bu hallerin ne olabileceğini bulmak lazım.
Meselenin aslı şu da olabilir. Ekonomik yıkımın neden olabileceği sosyal patlamaları tetikleyebilecek akıl yürütmeler, sosyal etkinlikler ve tartışmalardan milleti uzak tutarak, zihinleri riski az tartışmalarla meşgul etmektir. Bakın işte; ekonomik kriz hiç konuşulmadığı için kurlarda da fazla oynama olmuyor.

Bunun dışında ille de Kanal İstanbul Projesi hayata sokulacaksa bunun tek izahı; bu projeye bizlerin değil, başkalarının karar vermiş olmasıdır. Aksi durumda evde yangın varken ayna karşısında kaş almaya benzer.

Mehdi safsatası
Mehdi yalanı; az okuyan, az düşünüp, az muhakeme eden; ortalama algı düzeyi çok düşük, öz güven eksikliği yaşayan ve aynı zamanda birilerine tabi olup onların azatlık kabul etmeyen kölesi olmayı kabul etmiş sünepe ve aciz toplumlar için uydurulmuş avuntuya binaen beyhude bir bekleyişin adıdır.
Türk ordusundan emekli bir subay bile bu avuntuya sığınarak beklentiye girmişse, ve de; devletin en tepe noktasındaki insana baş danışmanlık yapıyorsa; içinde bulunduğumuz ahvalin vahametini düşünebiliyormuşsunuz.
Tanrı Türkü korusun ve yüceltsin.

Aksiyoner bir hareketi bağımlı hale getirmek
Kahrolmamak mümkün değil. Aksiyoner, fikri bir hareket; düşünüyor, yazıyor, eyleme dönüştürüyor. Yetmiyor gerekirse inanmışlığı ve adanmışlığı uğruna sonunda ölüm dahil her türlü riski göze alarak devasa güçlere karşı savaşıyor. Yani; haklılığı tescil edilmiş nitelikli nesil yetiştirmiş aksiyoner bir hareket.
Dolayısıyla "Hak mı ulan!... bedel ödeyenlerin; meşin topa kafa çıkmaktan başka bir meziyeti, bilgi ve birikimi olmayan alaylı birisinin etrafında onun emirlerine ve kullanımına amade olmak" diyerek arş-ı inleten isyanımı herkes duysun istiyorum.
Sizlere bir sırrımın müjdesini vermeyim mi; sanki bu irade teslimiyetine ve gasbına dahil olmamanın üzerimde kahramanlığını hissediyorum. O topa kafa çıkana sunulan "Paketlenmiş irade teslimiyetine" itiraz etmiş olmamın derin hazzını yaşıyorum.
"Öyleyse daha ne diyon" denebilir. Ancak "Teslimiyete" dahil olmamak elbette vaz geçmek değildir. Gözlerimizi açtığımız yerde aslımızın hala mührü var; dolayısıyla hakkımız da elbette bakidir.
soralmehmet@gmail.com