11 Eylül 2013 Çarşamba

MAHALLE BAKKALIMIZ


MAHALLE BAKKALIMIZ

Mahalle bakkallarımız birer birer yerlerini semt marketlerine, onlar da toplu alışveriş merkezleri, (AVM)’lere terk ediyorlar yavaş yavaş.

Maalesef gidişatın bu yöne doğru olması için uluslararası sermaye ve hükumet sürekli teşvik ediyor. Hatta hükumet de bu gidişata tepki gösteren bakkallara ’’Bir araya gelin, büyük marketler olun’’ diye de telkinde bulunuyor. Oysa ki ‘’Mahalle bakkalı’’ diye isimlendirdiğimiz şey sosyal yaşamın bileşenlerinden olup, bütünlüğün sağlanmasında kendince bir çok ihtiyaca cevap veren mahalle kültürünün önemli bir unsurdur. Her zaman için muhafazakarlığa atıfta bulunan hükumet her ne hikmetse bakkallar konusunda oldukça liberal bakış açısına sahip. Oysa ‘’Mahalle bakkalı’’ın  kadri kıymetini en iyi bu hükumetin bilmesi beklenmez mi?

‘’Paranın dini imanı olmaz’’ istediği yere gider denir amenna ama ‘’Her insanın dini imanı olmasa’’ bile en azından insan olmanın getirdiği asgari bir takım normlara sahip olmaları beklenmez mi? Zaten herkeste olması gereken bu asgari vasıflardır; insanlar arasında diyaloğu başlatan ve müşterekliği sağlayan.

Belirtmek istediğim şudur ki, bazı müesseselerin yaşaması gerekir. Çünkü o müesseseler bir kültürün, yaşam biçiminin parçasıdırlar. Müzeler gibi, ören yerleri gibi, tarihi mekanlar ve kütüphaneler gibi.

Bakkallar da bunlardan birisi olup, yaşatılması gereken kurumlardan birisi olduğunu düşünüyorum. Mahallemizin hatta devletimizin en büyük istihbarat kaynağı olup, adeta tamamlayıcısıdır. Her mahallenin bir muhtarı olduğu gibi en az onun kadar kendisinden faydalandığımız ‘’Mahalle bakkalı’’ vardır. Çoluğumuz çocuğumuz, her şeyimizle mahallemiz ona emanettir. 1985 yılında bankaya çalışmaya başladığımda sonradan öğrendim ki benim istihbaratımı mahalle bakkalımızdan yapmış; değerli mesai arkadaşım Uğur.

Kim bilir kaç delikanlı, kaç genç kız sevdalısını görmek, gözüne kestirdiği ile göz göze gelmek için bakkala gitmeyi bahane etmiştir. Kim bilir kaç genci ısrarla anneleri bakkala göndermek istediklerinde gitmek istemiyorken, ani bir hal değişimi ile bu sefer kendileri ısrarla ‘’anne bakkaldan alınacak bir şey var mı’’ suallerini sorar olmuştur. Mahalle bakkalının önü arkası, sağı solu, gençlerin buluşma bakışma yerleri, aşk kıvılcımlarının tutuştuğu mekanlardır. Aynı zamanda emanetçimiz dir mahalle bakkalımız. Bakkalımızın çekmecesi anahtar doludur. ‘’Ali efendi al şu anahtarı, çocuk okuldan gelince verirsin’’ veya ‘’Şu paketi kenara koyuyorum, Veli gelince verirsin’’ seslenişlerini hala duyar gibiyim. Eve aniden para lazım olmuştur Ali Efendiyi ararız veya çocuk okuldan gelmiştir evde kimse yoksa yine Ali efendiye haber salarız; çocuğa ekmek arası bir şey yapması için. Postacının en büyük yardımcısıdır. Dağıtabildiklerini dağıtır, kalanları da bakkala bırakır.

Bakkal ve bakkal amcada bir ruh, bir canlılık vardır. Güven telkin eder mahallenin büyüğünden küçüğüne. Ayşe nine seslenir oradan ‘’Bakkal evladım ezan okundu mu?’’ diye. Velhasıl kelam; bu müessesenin de canına ot tıkanmak üzere.

Sonunda bizim mahallemize de geldi; sermayenin acımasız gücü süpermarket. Hem de mahalle bakkalımızın tam da karşısına. Yazar kasa konmuş ‘’Kuruş inisiyatif’’ geçmiyor. Dönünce veririm, akşama getiririm, ay başında veririm gibi insan halini ifade eden kelimelerden hiç birisini anlamıyor. Reklama tamah edenler süpermarketleri dolup dolup boşaltıyorlar. Vefaya tamah edenler, bizler ise bakkalımızın yanında onlara karşı direnmeye çalışıyoruz; koskoca ejderhaya karşı.
Bakkalımız şahsen onun için ne savaş verdiğimin farkında değil ama fark ettiğim bir şey var ki; bakkal amcanın içinde büyük fırtınalar kopuyor. Gözlemim o ki  ‘’Bizim mahalleli'' de benim gibi sahiplenmeyi düşünüyorlar. Oh ne güzel ama nereye kadar devam edebilir; Allah bilir.

Ha birde şu var; cenaze namazımızı kılacak ve tabutumuzu omuzlayacak en az dört kişiden birisi de bakkal amcamızdır.

Mehmet Soral


GSM 0531 748 62 31










8 Eylül 2013 Pazar

2020 OLİMPİYATLARI VE TÜRKİYE GERÇEĞİ


Dikkatinizi çekmek isterim ki, olimpiyat oylaması Türkiye de değil, ülke dışında yapıldı.  Yani herhangi bir şekilde iktidar gücünün; yargıya, bürokrasiye ve sermayeye karşı tehdidi söz konusu değildi. Sonuç, doğal bir süreçle tecelli etti. Akıbeti belli oylamaların kazandırdığı alışkanlık bakıyorum birilerini hayal kırıklığına uğratmış görünüyor ama gerçek bu.
Belli ki ''olimpiyat komitesi''nin dikkate aldığı kıstaslar çok önemli. Sanırım en önemli unsur ülkenin güvenliği ve istikrarı. Yeterince değerlendirmede bulunmak için Türkiye ye dışarıdan birisi olarak ve empati yaparak bakmak lazım.
*Mevcut spor tesisleri genellikle şehir merkezlerinde.
*Neredeyse ülkenin bütün parkları kaçakların, göçeklerin iskanı olmuş.
*Bütün komşularınla sorunlusun.
*Sınırların güvenli değil, girip çıkanı belli değil.
*İzleyicilerin tribünlerde tezahüratlarına sınır getirilmesi veya sivil polis ile takip edilmesi
*Kombine bilet satışlarında ''müsabakalarda; vallahi de billahi de hükümeti protesto etmeyeceğim'' imzalarının alınması.
*Terör örgütleri ile ilişkilerin günü birlik, gayri kanuni ve ''ben istedim olacak'' mantığı ile devam ediyor olması. Bu şekilde devam eden sürecin akıbeti konusunda hiçbir şeyin belli olmaması. (PKK, HAMAS,PYD)
*Geleneksel Türk Dış politikasının terk edilmesi ve sürekli sürprizlere açık olması
*Ordusu ile kavgalı ve ordusuna güvenmeyen bir hükümet anlayışı devam ediyor olması
*son zamanlarda uluslararası yarışmalara katılan sporcuların neredeyse tamamının dopingli çıkıyor olması.
*Futbolda şike söylentileri ve dava süreçleri ile rezilliğin, kepazeliğin üçbeş yıldır dünyaya duyurulması.
*En masum protestolar karşısında kullanılan orantısız polis gücü ve hatda can kayıpları.
*Her vesile ile hükümet edenlerin konuşmalarında dini referanslara vurgu veya alıntı yapılması.
*Yeşile düşmanlık
*İkide bir hükümet edenlerin ‘’savcıları göreve çağırıyorum’’ tehditleri
*Hükümete karşı otosansörlü basın. Neredeyse hergün istifa ettirilen gazete yazarları
*Anamuhalefet liderinin bile mezhep farklılığından vurulmaya çalışılması(Suriye konusunda Kılıçdaroğlu’na sen alevisin onun için Esad’ı destekliyorsun diyor)
……….
Daha bir çok neden sıralayabiliriz elbette ki.
Şimdi bir de aynı kıstasları göz önüne alarak, elimizi vicdanımıza koyup birde Japonya’yı düşünelim.
****
Bizlerde bir söz vardır. Diyelim ki delikanlı bir kızı sevmiştir, kızda onu. Evlenmek isterler. Delikanlı konuyu annesine açar. Sevdalı ama işi gücü yok, evlenmek için durumu müsait değildir. Belli ki, yapacağı evlilik sıkıntılı olacak.
Vicdanlı, ana yüreği taşıyan ‘’ana’’ oğluna döner der ki;
‘’oğlum elin kızının günahına girme, sebep olma’’ der ve gerekli mesajı da vermiş olur.
Dolayısıyla, olimpiyat komitesi de bize bunu demiş oldu.
Ben kendi adıma Allah razı olsun diyorum.
Spor bakanına söyleyini kına falan da aradığım yoktur.
Kendi egolarını tatmin için, şişim şişim şişmek için olimpiyatları, şunu bunu fırsat bilmesinler. Türkiye de demokrasi için yeterli zemini, müsait tutun yeter.
Siyasi partiler yasasında lider hegomanyasını ortadan kaldıracak düzenlemeleri yapın mesela.
N eyse…..
İnşallah sonuç dünya barışı, sevgi ve kardeşlik için bütün hayalperest liderlere rağmen hayırlara vesile olur.
Mehmet Soral

8.9.2013