Cumhuriyet'in Değer ve Kazanımlarına
Karşı ''Anırma'' cür'eti
"Devletin zirvesi
ANIRKABİR'de" şeklindeki yazım hatası bilerek ve istenerek yapılmış bir
"hata" dır.
Bu cür'et, siyasal İslamcı vesayet'in ne
denli hakim ve kalıcı hale geldiğinin yarattığı psikolojik öz güven
patlamasından ileri geliyor.
Onlar bugün değil, geçmişten beridir
bunu yapa gelmişlerdir. Ama MHP'nin bu yapılanlara moral desteği,
"Kesintisiz güç kaynağı" fonksiyonunu icra etmesi; geçmişten gelen
huyu değil sonradan tezahür etmiş bir halidir. Türk milliyetçilerinin her daim
karşı savaşı verdiği hain ve vefasız bir güruh ile hemhal olması izah
edilebilir bir durum değildir. Türk milliyetçilerinin bu olup bitenlere duruşu,
bakışı hem siyaset üstü, hem de partiler üstü olmalıdır.
Partiye, oraya, buraya şuraya... her
neyse; duyulan hiç aidiyet "cumhuriyet reklam arası"dır veya
"Devlet zirvesi ANIRKABİR"de sözlerini yeyip yutmayı gerektirecek
kadar devlete ve milletimize Sadakatimizin önüne geçemez. İstiklal savaşını
verdiren ruh hali gücünü partilerden almamış, Müslüman Türk olma şuurundan
almıştır. Hiç bir kişi, parti veya kuruma sadakat devlete ve millete karşı
yapılan hainliğin önünde olamaz.
MHP'nin; bu ilk olmayan aşağılık güruhun
yenilir yutulur olmayan cumhuriyet değer ve kazanımlarını aşağılama hatta
ortadan kaldırma cür'etlerine karşı siyasal İslamcıların dümen suyunda devam
eden aymazlığı daha ne kadar sürecek.
Bu soruyu sormak benim en doğal hakkım;
zira MHP bizlerin günlük yaşantımızın bir parçasıydı ve teşkilatlarımızda
çocuklarımızın altını bezlediğimize dair anılarımız var; yani evimiz, ocağımız,
her şeyimizdi.
Madem ki Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı
adayı olmuyor; millet ittifakının adayı Meral Akşener dir
Türklüğe ve onun kazanımlarına karşı
sürekli bir anlam kaydırması ve çabasının olduğunu görüyoruz. Aynen bugün
olduğu gibi; 1071 Malazgirt kutlamaları Türklük adına değil İslam adına
yapılıyor gibi. Eğer Türklük adına kutlanmış olsaydı Türk milletini Anadolu'dan
söküp atmaya ant içmiş batı emperyalizmine karşı verilmiş olunan istiklal
savaşının kazanılması ve doğurduğu sonuçları itibariyle büyük bir anlam taşıyan
30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamaları sembolik seviyelere indirgenemezdi.
Türkiye Cumhuriyetinin kurucu Başbuğ'u,
rahmetli cennet mekan Atatürk'ün varlığını hissettirdiği, mührünü bastığı her
değer ve kazanımları görmezden gelmek, refüze etmek, değersiz kılmak gibi bir
çabanın olduğunu her geçen gün görüyor, hissediyor ve yaşıyoruz.
Bütün bu yaşananlara şahit olunca
anlıyorum ki; fetö her ne kadar cismani olarak takip edilip hapiste olsa da
ruhen hep aramızda ve o kadar sinsice kaldığı yerden devam ediyor ki; "En
muktedir" ama zavallı bile bunun farkında değil veya en başta fetö ile
başlayan süreçte beraber ne murat edilmişse aynen kaldığı yerden devam
ediliyor.
1970'li, 80'li yıllar ve Eminönü meydanı
aklıma geldi. Eminönü meydanında birileri yalandan kavga eder diğer arkadaşları
da meraktan etrafta toplanan biz "Ahmakların" cüzdanlarını
yürütürlerdi.
Özellikle cumhur ittifakı ortağı MHP
üzerinden millilik atfedilen bir mücadelenin sürdürüldüğü şeklindeki bir
hassasiyet Türk milliyetçilerine empoze edilip böylece onların doğal
refleksleri ığdış ediliyor. Yoksa hangi Türk milliyetçisi 30 Ağustos Zafer
Bayramının görmezden gelinmesine tahammül edebilir ki. Türk milliyetçisi olarak
kendimden yana elhamdülillah, bu hatanın içinde olmadım, biata itiraz edip
özgür düşünüp kendime yeni bir saf tayin ettim.
Muktedirlerin bu cür'eti, bizlerin de bu
aymazlığı devam ettiği sürece ahanda buraya yazıyorum; Türklüğe vurgu yapan
milletin de devletin de adını bile değiştirmeye cür'et edeceklerdir.
"Güçlendirilmiş
Demokratik Parlamenter Sistem" modelinin patenti "Cesurlar
Hareketi"ne aittir.
Bu demokrat insanların başlattığı
"Cesurlar Hareketi" vatan ve millet sevgisi paydasında bütünleşen
değişik kesimlerden insanları da yanlarına alarak, meşruiyetini Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter
Sistem"e geçme taahhüdüne dayandıran İYİ PARTİ projesini devreye sokarak,
ete kemiğe büründürüp bugünlere gelinmiştir.
Nihayetinde bu "Güçlendirilmiş
Demokratik Parlamenter Sistem"e geçme düşüncesi diğer muhalefet partileri
tarafından da tasvip görerek daha da güçlenmiştir.
Dolayısıyla, bugün benzer düşüncenin Selahattin
Demirtaş'ın zihninde de oluşmuş olması; olsa olsa İYİ PARTI'nin verdiği
demokrasi mücadelesinde Selahattin Demirtaş'ın şahsında HDP'nin makul çizgiye
çekilmiş olması Türkiye açısından İYİ PARTİ'nin hayırlı bir katkısıdır
diyebiliriz.
Şimdi Cumhur irtifakı, Selahattin
Demirtaş'ın Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter sistem üzerine yaptığı
ittifak önerisini diline dolayarak illet ve zillet olmasa bile ona yakın
cümleler kullanacaklardır(Gerek Erdoğan gerekse Bahçeli İYİ PARTİ'yi
akladıkları için illet, zillet diyemezler artık) hiç umurunuzda bile olmaz.
Belli ki; bundan sonra cumhur ittifakı
işine öyle geleceği için "Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter
Sistem"i Selahattin Demirtaş üzerinden tartıştırmak isteyeceğinden, İYİ
PARTİ patentinin kendisine ait olduğuna binaen doğrudan kendisini sorumlu
bilip, sistem üzerine gerekli çalıştayını yaparak nihayetlendirip Türk
milletine takdim etmelidir. Bunu kesinlikle ve kesinlikle en kısa zamanda
gerçekleştirmesi gerekmektedir.
İddia ediyorum ki; Apo'ya ısmarlama
mektup yazdırıldığı gibi Demirtaş'a da ısmarlama "Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem için ittifak" talebini söyletmiş
olabilirler. İster söyletmiş olsunlar, isterse kendisi düşünmüş olsun ama kesin
olacak olan şu ki; cumhur ittifakı Demirbaş'ın teklifini PKK ile
özdeşleştirerek sulandırıp akamete uğrayacaktır. Buna fırsat vermemek lazım.
Özgür Düşünceli Demokrat Türk
Milliyetçisiyim. Nasıl mı...?
Özgür düşünceli demokrat Türk
milliyetçisi"yim diye kendi görüş ve duruşuma bir tarif getirmiştim.
Haddime mi düştüğünden tutun da kendimi ne sandığıma kadar varan eleştiri aldım
amma ve lakin farklı düşündüğüm de aşikar. Bu arada kendi anlayış ve duruşuma
getirdiğim bu tarifimin bir çok insan tarafından tasvip gördüğünü de
söyleyebilirim.
Geçtiğimiz günlerde kamuoyu ve sosyal
medyaya yansıyan bir olay yaşandı. İki tane polis, maske takmayan; üzerinde
dikkat çekici dövmeleri, makyajı ve boynunda dini inancı simgeleyen takısı(Haç
işaretli kolye) olan modern görünümlü bir bayanı uyarıyor ve devamında arbede
çıkıyor. Bu noktaya kadar polis toplum sağlığı gereği görevini yapmıştır. Ancak
devamında; polis bayanın kolunu kıvırarak arkasına götürüyor, adeta ayaklarını
yerden keserek, kolları ile kavrayıp yere yatırıyor. Söz konusu bayan, polisin
ancak cinayete teşebbüs halindeki bir insana karşı sergileyebileceği davranışı
ile karşılaşınca doğal olarak tepki gösterip, tekmelemek de dahil mukavemet
gösteriyor.
Ceza yasamızın mevzuatında "Maske
takma"nın ne gibi bir yaptırımının olduğuna dair henüz bir tanım bile
yapılmamışken; ilgili bayanın belki de bu bilinçten hareketle kendisine
haksızlık yapıldığını düşünerek mukavemet göstermesi; erkek polislerin aşırı ve
haksız güç kullanmalarına karşı doğal tepkisi olduğu gibi aynı zamanda
savunmasıdır. Çünkü, özellikle de bir bayana karşı sergilenen o davranış;
görevli bir polisin davranışı olmaktan ziyade adeta bir hasmın davranışı
gibiydi.
Kendilerini yıllardır tanıdığım, saygı
duyduğum akĺı başında çok sayıda Türk milliyetçisi, ülkücü bildiğim insanlar
devletçi refleks ile polisleri sahiplenmeyi, bayana da hakaret etmeyi uygun
gördüler. Çünkü onlara göre polisin şahsında devleti görüyorlar ve onun gereği
olarak da koruma refleksi gösteriyorlardı. Hiç bir zaman devletin varlığı, onun
tek tek sahibi bizlerin varlığından önemli ve kutsal değildir. Onun için önce
insanın varlığı, sonra o insanlar için devletin varlığı önemlidir. Bu ülkenin o
kadar tescilli ve herkesin şahit olduğu haini varken, bir milis gücü iştahı ile
kategorize edilerek hedef kitle seçilmiş belli vatandaşlardan birisinin
"Maske takmadı" diye yerlerde sürüklenmesi hak değil, züldür. Efendim
polise onu demiş, bunu demiş demek o milis gücü davranışına haklılık
kazandırmaz. Polis gerek görürse tutanak tutar, dava açar; o kadar.
Mesela bu arkadaşlar aynı muameleye;
velev ki CHP iktidar olsaydı ve başörtülü bir bayan maruz kalsaydı gene aynı
hakaretleri içeren cümleleri mi kullanırlardı.
Öyle sanıyorum ki; polisler bu bayanın
görüntüsü ve boynunda taşıdığı kişisel takının simgeselliğini tasvip etmeme
gibi bir tespit üzerinden hareket ederek inisiyatif kullandıklarından o
görüntüler ortaya çıktı. Kolu kıvrılmış, erkek bedeni ile kıskaca alınmış
başörtülü bir bayana aynı muamele yapılmış olsaydı gene aynı şeyleri mi
düşüneceklerdi; sanmıyorum.
Fark ettim ki; benim bu yaşanmış olaya
neden ve sonuçları itibarıyla bakışımdaki fark tam da "Demokrat Türk
milliyetçisi" tarifimin bizatihi kendisiydi. Benim milliyetçiliğimdeki
farkındalığım bu yaşanmış olaya bakışımda ifadesini bulmaktadır, bunu
söyleyebilirim.
Ben de muhafazakar birisiyim ama
muhafazakarlığım kendi yaşam ve inanç dünyama ait olup, başkalarına dayatma
şeklinde değildir. Bu olayda gözlemlediğimiz polis davranışı, Türk polisi
olmaktan ziyade bir milis kuvvetinin davranışı gibiydi. Ben bunu kabul
etmiyorum.
Ben ''Gaza'' gelmem artık gördüğüme
inanmak istiyorum
Vallahi ben ardık gördüğüme ve
hissettiğime inanmayı tercih ediyorum.
Doğal gaz fiyatlarının lehime
değiştiğine dair bir şey hissediyorum mu, hayır; öyleyse gaz maz bulunmamıştır.
Yine bu kaçıncı defa bulduk, keşfettik,
zengin olacağız muhabbetidir gidiyor.
Ben Saray'da yazılmış hikayelere değil
artık gözlerimle göreceğim şantiyelere inanacağım. Kur şantiyeyi, gönder
fiyatları düşmüş faturaları, size inanmazsam namerdim.
"Sen devletine ve yönetenlerine
inanmıyor musun" diyebilirsiniz. Siz o şansınızı
çoktaaaannnnn..kaybettiniz ama inşallah tüm vatandaşları nezdinde güven kazanmış
devletimiz yeniden inşa edilecektir; her vesile ile itelediğiniz, ötelediğiniz,
kötülediğiniz kurucu iradenin başbuğu cennet mekan Atatürk'e inanmışlık ve
adanmışlığımız ile inşallah.
Kadim Türk tarihinde hiç benzeri
görülmemiş, yaşanmamış şekilde; O'nun ordusuna ve eş güdümlü olarak O'na en
samimi duygularla sahip çıkan şahıslara ve sivil örgütlerine en büyük
kumpasları kuran kalleş bir yapının siyasi ayağı olmadınız mı. Size
güvenebilmemiz için aklanmanız gerekir ki; devletin ve milletin bekası için tüm
çabalarımıza rağmen vicdanlarımızda böyle bir hissiyat oluşmuyor.
Hissettiklerini sandıklarınız sadece kement attıklarınız dır ki; sizi de esas
yanıltan bunlardır bilesiniz.
Bir söylence var, aşağı yukarı hepimiz
biliriz. Kaba tabirle "Tecrübe, yenilen kazıkların bileşkesi dir"
diye. Buradan hareketle de; hep aynı yerden gelmiş yalan ve kumpasların toplamı
da insana "Sana bir daha inanan ve güvenenin..." dedirtir.
Dolayısıyla,
Bugün "Gaz müjdesi"ni
verenlerin geçmişte kadim Türk ordusunun camileri bombalayacağı yalanına
milleti inandırarak, bu yalanı vesile kılıp ordudaki üstün nitelikli Atatürkçü,
Türk milliyetçisi askerlerin ve sivil hayattaki aynı fikri yapıdaki sivillerin
tasfiye edilmesi gibi bununla da yetinmeyip ceza evlerinde sürünmelerine, hatta
ölmelerine neden oldular; sadece ve sadece muktedir olmak, devleti ve
değiştirmek, dönüştürmek için di.
Efendim "Onlar ocu, bucu
fetöcüydü" diyeceksiniz. Peki o zaman Türk ordusunun bu yalan senaryoda
geçenleri milletine yapacağını yakıştırdınız da biz niçin yakıştırmamıştık.
Çünkü kapınıza bağladığınız köpeğin huyunu husunu siz biliyordunuz da ondan.
Hatta bizler ürkünce de; "Korkmayın canım, o çok uysal dır"
diyordunuz. Ayrıca bu kumpasların size sağlayacağı siyasi sonuçlar için bir
başka "Kandırılma" kumpası"nı aynı anda devreye soktunuz ki;
ileride lazım olur diye. Nitekim çok da kullandınız. Alayınızı masumlaştıran,
sadece sofranızdaki bardaklarınıza su koyan, sürahiyi tutan gariban garson
masumiyetini kanıtlayamadı bu "Kandırılma kumpası"nız ile.
Yine siyaseten oy devşirmek için yalan
senaryolar yazmaya devam ettiniz. Bu yalan senaryo ile İstanbul'da Kabataş
semtinde üstleri çıplak, altları deri pantolonlu yetmiş
erkeği kucağında bebeği olan başörtülü
bir kadının üzerine işetip, yerlerde tekmelettiniz.
Yine aynı gün camide içki içildi
yalanını yazıp, imamın da bunu doğrulamasını istediniz "Ben din adamıyım
nasıl kabul ederim" deyince de imamı sürgün ettiniz.
Dolayısıyla, bunlar bilindiği ve
hatıralarda tazeliğini koruduğu sürece sizlerin bu "Genel halinize"ne
binaen algı operasyonlarınıza karşı temkinli hararet edip, müjdesi verilen
gaz'ın evimizde ocağımızda, fabrika bacalarımızda bir de ödediğimiz
faturalarımızda görmemiz gerekiyor. Bana koyduğunuz vergiyi dayatabilirsiniz
ama size inanmamı asla dayatamazsınız.
Bizler, siparişlerimiz kapımıza
geldiğinde ödeme yapmak istiyoruz, sizler güvenip önceden ödeme yapabilirsiniz
o sizin tercihiniz. Hele siparişimiz gelsin, kesinlikle tereddütsüz ödememizi
yapacağız. Hiç şüpheniz olmasın.
soralmehmet@gmail.com