30 Haziran 2016 Perşembe

BAHÇELİ PARALEL MİT MÜSTEŞARI MI?

Milliyetçi Hareket partisinin yönetim anlayışı; eğer kendisinin var oluş nedenine gönül vermiş insanların bir kez olsun dahi isteklerine cevap verecek doğrultuda olmamışsa; ve ille de iktidarların ihtiyaç duydukları, zorda kaldıkları durumlarda ona destek olmak, daha da güçlenmesi için önünü açmak; yani bir yerde devletin adeta başbakanlığa bağlı paralel MİT’i gibi görev ifa ediyorsa; bunun manası şudur; MHP Milli istihbaratın güdümünde ve kontrolünde bir partidir vesselam. Dolayısıyla; bu parti
parti olmaktan çıkmış, devlete bağlı müsteşarlık seviyesinde bir kurum haline gelmiştir. Bizler de Maaşsız gönüllü çalışanları olmuşuz haberimiz yoktur.
...
Devlet Bahçeli'nin amacı; Türkiye'yi iki partili başkanlık sistemine doğru götürmek isteyen Hükümet ve Cumhurbaşkanının vermiş oldukları karar gereği ''Paralel MİT müsteşarı '' gibi görevini ifa etmektir.
...
MHP de değişim olmadan olası bir erken seçimde HDP ile baraj altında kalacakları aşikar; CHP'nin de en azından yerinde sayacağı malum. Dolayısyla böyle bir seçim sonucunda AKP'nin çıkaracağı milletvekilinin 400 den aşağı olmayacağı besbelli. İşte Bahçeli'nin değişime direnmesi; taşıdığı müsteşarlık sorumluluğu gereği bu hedeflenen yolun önünü açmaktır.

Eğer değişim gerçekleşirse MHP tekrar parti hüviyetine kavuşacak; birilerinin başkanlık sistemi hayalleri suya düşecek; aksi durumda başkanlık sistemine geçiş gerçekleşecek ve MHP de artık doğal bir sürece, yani tasfiye sürecine girecektir. Çünkü parti kimliği ile hiçbir inandırıcılığı kalmamış olacak.
...

Günlük hayattat iki ters olay üst üste gelince; moralim bozuluyor, şaftım kayıyor, elim ayağıma dolanıyor ve hemen hanım olaya mümkünse müdahele edip "Hele sen şöyle dur, her şeyi berbat edeceksin gene " der.
...
Adam üst üste, üstelik de çok ciddi ameliyatlar geçirmiş. Konumu gereği Türkiye ve dünya meselelerini takip (ediyorsa tabi) ediyor. Partiyi yönetiyor, binlerce insan yedisinde, yetmişinde demeden elini öpmek için sıraya geçmişler, parti içi meseleler ve daha neler, neler.
....
Hangi hırs, hangi görev aşkı insana bu kadar dayanma gücü verebilir; şaşıyorum. Altı aydır her türlü atraksiyona karşı yeni bir hamle geliştirmek ne demek; bence başarı demektir. Yahu be Allah'ın kulu bu Türk milliyetçilerinden ne alıp, veremediğin var ki; bir defa olsun enerjini bu bahtsız insanların ideallerinin gerçeklesmesi, yüzlerinin gülmesi için kullanmadın.
....
Vallahi ne diyeyim; bu dayanma gücünün arkasında kanaatimce tehdite dayalı bir görevlendirmen olsa gerek. Aksi durumda bu fani dünyada 5000 ülkücü şehidin emanetcisi ülkücü iradenin tecellisinden niçin korkasın ki.

Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

24 Haziran 2016 Cuma

BİR YAŞAR NURİ GELDİ GEÇTİ

Prof..Dr. Yaşar Nuri Öztürk Hak'a yürüdü. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun inşallah.
Şakirin Camiindeki cenazesine katıldım. Malum bugün aynı zamanda cuma namazı vardı. camiinin içi de, dışı da adeta tamamen dolmuştu.
 ...
Ve acı olan da neydi biliyormusunuz; cuma namazını kılmadan önce camii hocasının verdiği vaaz sırasında bu kadar yoğun kalabalığın niçin bu camide bir araya geldiklerini bildiği halde ''Merhuma Allah rahmet eylesin'' dilek ve temennide bulunmaktan özellikle kaçınmasıdır. Bu hal olsa olsa bir öfkenin, kinin yansımasıdır diye düşünüyorum.
..
Başka milletleri bilemem ama Türk-İslam geleneğinde eğer musalla taşında bir cenaze varsa kılınacak vakit namazından önce veya sonra camii imamı bişekilde ''Allah musalla taşında bekleyen meftaya rahmet eylesin'' der. Bu gelenek İslam edep ve adabı gereğidir. Bu dini gelenekten bihaber din adamlarının insan sevgisinden bahsedebilmeleri mümkünmüdür Allah aşkına.
...
Ve bir de CHP'li dostlardan ricam; lütfen zırt pırt şu alkışı ve en ufak terslikte protesto işini bıraksınlar. Bu hal orada bulunma nedeninizle çelişiyor. Merhum Hoca size çok şey anlattı, çok da faydalı oldu; daha da olacaktı ama bırakmadınız ki.

...
Hayatımda etkilendiğim belki de önemli üç beş insandan birisidir. "Allah ile aldatmak" sözünü ilk duyduğumda şimşeğin kafamda çaktığı andan itibaren bir çok ön kabulüm olan şeyleri tekrar tekrar gözden geçirmeme neden olmuştur. İmanımı kuvvetlendiren gerekçeleri O'nun sayesinde daha gerçekçi ve makul nedenlere dayandırdığımda müthiş bir rahatlama hissetmiş, aynı zamanda özgüvenim artmıştı. O insan sürekli Allah korkusundan ziyade Allah sevgisini telkin ederek, insanlara umut aşılamış, güven vermiştir.
...
İslam dinini yüzyıllar öncesinden gelen "Nakli ilimler"in sultasından kurtararak, pozitif ilmin ışığında "Akli ilimlerin" penceresinden anlatmaya çalışmış ve muvaffak olmuştur. Klasik bir ilahiyatcı olmadigindan anlattığı her şey adeta bir manifesto niteliğindeydi. Müslümanların ufkunu aćtığı için her söylediği, anlattığı şeyler dikkat çekiyor; din bezirganları sermayeden olma korkusu ile ona saldırarak, adeta linç etmeye çalışıyorlardı. Özellikle belli bir İslamcı(Dinci) görüşün arka bahçesi olmayı red ettiği, hatta eleştirdiği için sürekli haksızlığa uğramıştır. Çünkü o birilerinin günahlarına meşru gerekçeler uydurmak için fetvayı verecek bir ilahiyatcı olmamıştır.CHP de siyaset yapmış olması kendisi için değil ama elbette CHP için bir şanstı. CHP üzerine yapışıp kalmış olan bazı algıların kalkmasına vesile olmuştur.
...
Cumhuriyet değer ve kazanımları aleyhine konuşmayan, hatta her vesile ile övgü ile bahseden ender ilahiyatcılardan birisiydi.
...
Düşüncelerini yeterince anlatamama, belki anlaşılamama veya gelenekselleşmiş ve tabu haline gelmiş algıları, alışkanlıkları ortadan kaldırmak için verdiği savaştaki yanlızlığı ve çaresizliği onu biraz agresif yapmıştı. Son derece milli düşünen, milliyetçi birisiydi. Tekraren Allah rahmet eylesin, Peygamber Efendimiz (S.A) ile komşu olsun inşallah.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

21 Haziran 2016 Salı

MERAL HANIM'IN PARALEL LİNCİNE GÖZ YUMANLAR

Kongre de Meral Hanım ve ekibinin öne çıkma gayreti içinde oldukları; süreci kendi lehlerine çevirmeye çalıştıkları hususundaki eleştirileri okuyor, dinliyoruz.
...
Bu eleştirileri bir de Meral Akşener'in nefsi üzerinden, empati yaparak değerlendirmek gerekir. İşin doğası gereği ; selden odun kaparken hiç kimse "acaba sel bu odunu hangi garibanın kapısından kaptı getirdi " deyip, odunu kapmaktan vaz geçmez. Nitekim bu ekibin ne denli işi ciddiye alıp, önergeler hazırlayıp, hazırlıklı halde olduklarını fark ettik. Peki diğer adayların hazırladıkları önergeler yokmuydu, yoksa vardı da divana sunmaya mı gerek görmediler. Meral Hanımın ekibi iyi ki tüzük değişikliği ile ilgili önergeler hazırlamışlar; ya onlar da hazırlamamış olsalardı kaosmu yaşanacaktı; belki de. 
...
19 Haziran kongresi bir anlamda güçlerini gösterme veya hissettirme fırsatıydı. İtirazlar niçin yapılıyor. Yapılan hangi değişiklik ülkücü vicdanı rahatsız etti veya ediyor ona bakmak lazım. Sanırım burada esas husus güç gösterisinde birilerinin kendilerini yeterince ifade etme fırsatını değerlendirememiş; bazılarının ise değerlendirmiş olmalarıdır. Sıkıntı, fırsatı yeterince değerlendirememe pişmanlığından kaynaklanıyor.
...
Aslında benim çok önemsediğim bir konu var; MHP Genel Merkezi yetkilileri ve özellikle Sayın Bahçeli ve Aktroller Meral Hanımı Paralel lincine tabi tutarlarken diğer adaylar mütemadiyyen net duruş sergileyemediler; bu ''ortak halleri'' Meral Hanım'ı kendilerinden ötelemeye yönelikti ve Meral Hanım da bu nedenle MHP iç siyasetini "Ben ve diğerleri" düşüncesi üzerine oturtmuş olabilir. Genelde bu ayrıntının gözden kaçırıldığını görüyorum ve ne gariptir ki kimse işin bu tarafını dikkate almıyor. Zaten daha önceden Koray Aydın Bey açık açık Meral Hanım ile ilgili düşüncesini ifade etmiş, Sayın Bahçeli tarafından da ülkücülüğü teyid edilmişti. Eğer Meral Hanım kendisini değerli bulup, söylenenleri iftira olarak kabul etmişse; Koray Bey ile işbirliğinden kaçınmasının onun en doğal hakkı olduğuna inanıyorum. Ayrıca değişim talebi sürecinde Sayın Bahçeli ve Aktroller ''Değişim talebinde ve muhalif kanat da'' muhatap konumuna Meral Akşener'i oturttular ve ''Muhalif hareket''i sürekli Meral Hanım üzerinden vurmaya çalıştılar. Bu durumda diger adaylar "Yahu sürekli oyunu bozmaktan bahsediyorsunuz; tamam da bu oyunda olanlar olarak kimleri kasdediyorsunuz" sorusunu hiç sormadılar. Peki bu hal etik miydi. Sayın Bahçeli'nin Meral Hanım'ı hedef alarak MHP de değişim taleplerine dair oyunu bozmaya and içerken; diğer mevcut adayların değişim taleplerine razı mı olmuş oluyordu. Dolayısıyla MHP de değişim için verilen mücadelede Meral Hanım diğer adaylar tarafından belki de paralelci olduğuna inandıkları için ötelediler. Eger bu düşüncede samimi iseler kendisi ile işbirliği arayışında olmalarının bir mantığı yoktur; keza faili meçhuller konusunda da Meral Hanım'a destek verici görüşler belirtmeliydiler. Ateşin koru sönmesin diye ateşi sürekli Meral Hanım'a üfleteceksiniz ancak kebabı siz yiyeceksiniz; olmaz öyle şey. Nitekim Meral Hanım da buna bilerek fırsat vermek istememiştir. Olup bitenlere bir de bu pencereden bakmak, bireysel çıkış ve duruşlarını buna göre değerlendirmek lazımdır diye düşünüyorum.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

20 Haziran 2016 Pazartesi

19 HAZİRAN MHP KONGRESİNE DAİR

Kongre de Meral Hanım ve ekibinin öne çıkma gayreti içinde oldukları; süreci kendi lehlerine çevirmeye çalıştıkları hususundaki eleştirileri okuyor, dinliyoruz.
...
Bu eleştirileri bir de Meral Akşener'in nefsi üzerinden, empati yaparak değerlendirmek gerekir. İşin doğası gereği ; selden odun kaparken hiç kimse "acaba sel bu odunu hangi garibanın kapısından kaptı getirdi " deyip, odunu kapmaktan vaz geçmez. Nitekim bu ekibin ne denli işi ciddiye alıp, önergeler hazırlayıp, hazırlıklı halde olduklarını fark ettik. 19 Haziran kongresi bir anlamda güçlerini gösterme veya hissettirme fırsatıydı. İtirazlar niçin yapılıyor. Yapılan hangi değişiklik ülkücü vicdanı rahatsız etti veya ediyor ona bakmak lazım. Sanırım burada esas husus güç gösterisinde birilerinin kendilerini yeterince ifade etme fırsatını değerlendirememiş; bazılarının ise değerlendirmiş olmalarıdır. Aslında benim çok önemsediğim bir konu var; MHP Genel Merkezi yetkilileri ve özellikle Sayın Bahçeli ve Aktroller Meral Hanımı Paralel lincine tabi tutarlarken diğer adaylar mutemadiyen net duruş sergileyemediler; bu ''ortak halleri'' Meral Hanım'ı kendilerinden ötelemeye yönelikti ve Meral Hanım da bu nedenle MHP iç siyasetini "Ben ve diğerleri" düşüncesi üzerine oturtmus olabilir. Genelde bu ayrıntının gözden kaçırıldığını görüyorum ve ne gariptir ki kimse işin bu tarafını dikkate almıyor. Zaten daha önceden Koray Aydın Bey açık açık Meral Hanım ile ilgili düşüncesini ifade etmiş, Sayın Bahçeli tarafından da ülkücülüğü teyid edilmişti. Eğer Meral Hanım kendisini değerli bulup, söylenenleri iftira olarak kabul etmişse; Koray Bey ile işbirliğinden kaçınmasının onun en doğal hakkı olduğuna inanıyorum. Ayrıca değişim talebi sürecinde ''Muhalif hareket'' in muhatabı konumuna gerek Sayın Bahçeli, gerekse Aktroller; Meral Akşener'i oturttular ve ''Muhalif hareket''i sürekli Meral Hanım üzerinden vurmaya çalıştılar. Bu durumda diger adaylar "Yahu sürekli oyunu bozmaktan bahsediyorsunuz; tamam da bu oyunda olanlar olarak kimleri kasdediyorsunuz" sorusunu hiç sormadılar. Peki bu hal etik miydi. Sayın Bahçeli'nin Meral Hanım'ı hedef alarak MHP de değişim taleplerine dair oyunu bozmaya and içerken; diğer mevcut adayların değişim taleplerine razı mı olmuş oluyordu. Dolayısıyla MHP de değişim için verilen mücadelede Meral Hanım diğer adaylar tarafından (belki de paralelci olduğuna inandıkları için) ötelediler. Olup bitenleri bir de bu pencereden bakmak, bireysel çıkış ve duruşlarını buna göre değerlendirmek lazımdır diye düşünüyorum.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

15 Haziran 2016 Çarşamba

19 HAZİRAN'A DAİR

19 HAZİRAN ''PROJE'' BOZULACAK

İnşallah 19 Haziran itibariyle Türkiye de MHP sayesinde siyasetin dili, ahlaki ve etkinlik biçimi değişecek. Erdoğan baskısı ile sindirilmiş bürokratlara ve özelikle yerli sermayeye cesaret gelecektir. Siyasette AKP sultasına karşı alternatifin oluşması umutların güçlenmesine vesile olurken; AKP'de "Güç zehirlenmesi"nin neden olduğu keyfi ve fiili antidemokratik gayri kanuni alışkanlıklar sanki başta MHP yönetimi ve Sayın Devlet Bahçeli olmak üzere siyasi arenanın her tatafina sirayet etmiştir; bu durum da sona erecektir. Türk siyasetinde inisiyatif tek kişinin uhdesinden alınarak siyasi yelpazede paylaşımı sağlanacak ve böylece demokrasi ve parlementer sistem tekrar özgürlüklerine kavuşacaklardır.
.....
Ancak bütün bu güzelliklere engel olmaya çalışan tek isim var; Sayın Devlet Bahçeli
...
Sayın Bahçeli'nin kaybolan prestijini tekrar kazanabilmesi için belki son beş günde olsa hala şansı var. Cumartesi günü iftar yemeğinde tüm adayları bir araya getirerek; "Bütün bu yaşadıklarımız demokrasinin cilvesi"deyip, son bir kez abilik yapabilir. Taban olarak bunu bekliyor ve temenni ediyoruz; ayrıca da hakkımız. 


Kararlıyız ki;

Türk milliyetçileri olarak kanundan, nizam dan yanayız; dolayısıyla Türk mahkemelerinin verdiği karara istinaden yetkilendirilmiş heyetin belirlediği 19 Haziran tarihinde Ankara da olacağız; yıllardır süregelen oyunu bozacağız.Sayın Bahçeli'nin "Kanunsuzluğa" yani "19 Haziran tarihli kongreye gitmeyin" çağrısına uymayacağız. Ancak kanuna, nizama uygun 10 Temmuz tarihli seçimli olağanüstü kongre çağrısına uymaya hazırız.
...
Biz kanun ve nizamdan yanayız; keyfilik ve dayatmadan yana değiliz.

MHP GENEL MERKEZİ HUKUKTA EN ÜST MAHKEME Mİ?

Artık bundan sonra bütün Yargıtay kararları MHP Genel Merkezinin onayından geçerse meşru sayılacak anlaşılan(!) 
...
Türkiye de meşru yani yazılı hukuk; bir de özelikle AKP dönemi ile zuhur eden keyfi hukuk var.
Pes doğrusu...
...
Allah bu milletin yar ve yardımcısı olsun. Türk milletinin her ferdi olarak şahidi olduğumuz malum imza toplama ve kongre talebi ile ilgili yaşanan süreci ibretle takip ediyoruz. Hukukun en son mercii kararını vermiş ama bu somut karara karşı MHP Genel Merkezi'nin hala keyfiliğini diretebiliyor olması gerçeği ortadayken; insanlarımızın hukuki davalarının sonuçlarının zamanında ve adil olarak tecelli etmesini beklemeleri mümkün olabilir mi Allah aşkına. Hukuki süreç suistimale açık, adeta hasmına karşı zulüm aracı haline getirilebiliyor. Böyle bir zulme fırsat tanıyan "Yargı" da hak aramaya kim kalkışabilir, yürek ister öyle değil mi?
...
Öyle ya; Yargıtay bir karar almış ve o karara istinaden hukukun talebi gereği bir sürec başlıyor ve ''Çağrı Heyeti'' de bunun gereğini yapıyor ama MHP Genel Merkezi hala ''Yargıtayın ne karar verdiği değil, benim ne düşündüğüm önemlidir'' demeye devam ediyor.
...
Allah aşkına selam verdiğinizde, selamınızı alacak bir ''Hatıra'' bırakın; mazinize dair. Bu kadar mı "Gemileri yakmaya" niyetlendiniz.
Belki de ''Hukuk öyle diyebilir ama töremiz de otoriteye saygınızı koruyun diyor'' diyebilirsiniz. Töremizin kasdettiği; "Saygınlığın" sağladığı "Otorite" dir ve yüzlerce yıllık yaşanmışlıkların harmanlanmış şeklidir; dayatma ile değil, gönüllerin fethi ile sağlanmıştır ve temelinde müthiş bir güven vardır. Sizler ne yazık ki bütün bu değerleri yerle yeksan ettiniz. Saygınlık kaybolunca otoritenin de derleyici, toparlayıcı özelliği kalmamıştır.
...
Maalesef bu hareketi var eden, ayakta tutan değerlerin genleri ile oynayıp anlamsızlaştırıp, başkalaştırdınız.
Allah sonumuzu hayır eylesin inşallah.

soralmehmet@hotmail.com

8 Haziran 2016 Çarşamba

GÜNDEME DAİR ÜÇ BEŞ KELAM

ALGIYA TAŞORANLIK BİZE YAKIŞMAZ
Eğer cemaat için amaç AKP"den öcünü almak, tekrar uyuyan hücrelerini devreye sokmak ve bürokraside gizlenmiş mensuplarını korumak ise; Meral Akşener"i MHP de Genel Başkan, sonra da Başbakan olmasını sağlamak; 7 Haziran sonrası AKP tarafından yapılan Başbakan Yardımcılığı teklifini kabul edip, sonra da 1 Kasımda AKP den milletvekili seçilip, tekrar Tuğrul Türkeş gibi Başbakan Yardımcısı olmasını sağlamaktan daha zor bir yol değil mi?
...
Meral Hanım'ın AKP"de Başbakan Yardımcısı olması; cemaatin emellerini gerçekleştirme açısından daha sonuç alıcı bir yol olamazmıydı?
....
Bütün bu akıl yürütmelerini yapmamın nedeni; MHP'de umut olan değişim taleplerine; özellikle AKP"nin oluşturduğu kendilerinin siyasi geleceklerine yönelik korunma amaçlı algı operasyonları ile engel olma gayretlerini deşifre etmektir.
....
MHP Genel Merkezi'nin konumlarını korumak adına AKP'nin oluşturduğu "Meral Akşener Paralelci" yaftalamasını kabullenip, yandaş medya marifeti ile ülkücü camia içinde kısmen de olsa zemin bulmasını sağlamak işlerine gelmiştir.
..
Somut deliller olmadan, sadece yakıştırmaya yönelik tesbitlerin yanlışlığı üzerine içinden geçmekte olduğumuz süreçte yaşanan olaylar arasında mantıksal çıkarsamalar yaparak akıl yürütmeye çalışıyoruz.
...
Kısaca demem o ki; algıya, hem de ucuza teslim olmak yok. Bütün gayretime rağmen Meral Hanım ile ilgili "Paralelci" yaftalamasına dair yakıştırma dışında hiç bir somut delile rastlamadım. Tek bir delil var; eğer delil kabul edilirse o da MHP milletvekili Celal Adan'ın DYP il başkanı iken, Meral Hanım'ın da zamanın İçişleri Bakanı olduğu sırada Celal Adan'ın önerisi ile Cemaatin Altunizadeki binasında bir toplantıya katılarak, Fethullah Gülen'i yaşadığı mağduriyet nedeniyle ziyaret etmeleridir. Her ne hikmetse o zaman öneride bulunan Celal Adan paralelci olmuyor da Meral Hanım paralelci oluyor. Bu ne yaman çelişki.
...
Ve sonuç; MHP adına Meral Hanım dışında her kim mevcut rüzgarı estirmiş olsaydı; o da paralelci veya Ergenekon süreci devam ediyor olsaydı; Ergenekoncu olacaktı. Bütün mesele Balgat da MHP yönetimini kaybetmek istemeyenler ile Turkiye de iktidarı kaybetmek istemeyen AKP"nin Meral Hanım'a paralelci yakıştırmaları yaparak kendilerince tehlikeyi bertaraf etme gayretleridir.

KAYSERİ ÇIKARMASI VE MERAL AKŞENER GERÇEĞİ
"Vay be!.. Paralel ne kadar da para dağıtmış ola ki; parayı kapan Kayseri'ye Meral Hanım'ı dinlemeye gitmiş" 
.....
İnanın ki üç aşağı, beş yukarı aktroller, onların algısına teslim olmuşlar ve aylardan beridir esen rüzgarı fark edemeyip, harmana yün serenler şunu fark edecekler ki; koskoca harmandan bir yastıklık yün bile kaldıramayacaklar; rüzgar hepsini alıp, götürmüş okacak zira.
...
Meral Hanım'ın Kayseri çıkarması müthişdi. Dakikalarca ve bir metne bağlı kalmadan, kitlelerin heyecanını kontrol ederek sürekli ama sürekli konuşmak; bunu yaparken konuşma platformunun her alanını yürüyerek kullanmak; insanların düşündüklerini, duymak istediklerini hissetmek ve zihninde planını yapıp, maksimum heyecan ve mutluluğu sağlayarak siyaseten beklenen neticeyi almak . İşte bunu becerebilenler ancak lider olabilirler. 

...
Bir metne bağlı olarak atılan nutuklarda kitle ile göz teması sağlanamayıp, vücut dili kullanılmadığından metnin içinde geçen  söylemler çok güçlü olsa dahi doğaçlama usulü yapılan konuşmanın verdiği hazzı vermez. Tabi ki doğaçlama usulü yapılan konuşmanın verimli olmasının geri planında hitap edenin bilgi ve birikimi ile bunların sağladığı özgüven duygusu vardır. 
...
Aslında biz Ülkücüler yıllardan beridir gerek açık hava toplantılarında, gerekse kapalı salon toplantılarında bizlere doğaçlama usulü, gözlermizle temas kurup vücut dilinin de kullanılarak hitap edilmesine ve doğal olarak heyecanlanıp, coşmaya açız. Meral Hanım'a karşı teveccühün nedeni de bu acıkmışlık hissidir. Belki de Meral Hanım'ın en büyük avantajı acıkmışlık hissinin yani değişim talebinin zirvesinde işe soyunmuş olmasıdır. Ümit Bey de zamanlamasını yapabilseydi şüphesiz o da aynı heyecanı kucaklayabilir, karşılık görebilirdi; keza Sinan Bey için de benzer şeyleri söyleyebiliriz. Koray Bey daha önce ülkücü iradenin huzuruna çıkmış olması, kendisine verilen şansı kullanmış olması; ''Başkalaşmadan değişim'' talebinin estirdiği rüzgarın öncüsü olma konusunda özellikle diğer üç aday kadar şaslı değil. Ayrıca Koray Bey'in somut bir delile dayanmadan, algılar üzerinden Meral Hanım'ı paralel yapı ile ilişkilendirmesi; en azından nezaket kuralları gereği kendisini zora sokmuştur; ülkücü vicdanda da tasvip görmemiştir.  
..
Şunu fark ettim ki; MHP yönetimi veya daha doğrusu Sayın Devlet Bahçeli yıllarca ülkücüerin gücünü fark edemediği gibi, adeta bir cendereye sıkıştırarak içlerinden gelen sloganı dahi artırarak, rahatlamalarına fırsat tanımamıştır. Sanki ülkücü camia yıllarca özlemini duyduğu "Bizde varız, biz de iddialiyız" sözünü haykırmak için Kayseri'ye gitmişlerdi.
....
Kayseri toplantısı ile bu işin tamam olduğu herkes tarafından görülmeli ve bundan sonra da camianın artık yıpratılmasına fırsat verilmemelidir.
...
Bu heyecanı "Cemaat gazozu"na bağlamak kesmez, bence daha başka mazeretler üretsinler; mesela ne diyelim..... "At yorgundu" desinler.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

7 Haziran 2016 Salı

KAYSERİ ÇIKARMNASI VE MERAL AKŞENER

"Vay be!.. Paralel ne kadar da para dağıtmış ola ki; parayı kapan Kayseri'ye Meral Hanım'ı dinlemeye gitmiş" 
.....
İnanın ki üç aşağı, beş yukarı aktroller, onların algısına teslim olmuşlar ve aylardan beridir esen rüzgarı fark edemeyip, harmana yün serenler şunu fark edecekler ki; koskoca harmandan bir yastıklık yün bile kaldıramayacaklar; rüzgar hepsini alıp, götürmüş okacak zira.
...
Meral Hanım'ın Kayseri çıkarması müthişdi. Dakikalarca ve bir metne bağlı kalmadan, kitlelerin heyecanını kontrol ederek sürekli ama sürekli konuşmak; bunu yaparken konuşma platformunun her alanını yürüyerek kullanmak; insanların düşündüklerini, duymak istediklerini hissetmek ve zihninde planını yapıp, maksimum heyecan ve mutluluğu sağlayarak siyaseten beklenen neticeyi almak . İşte bunu becerebilenler ancak lider olabilirler. 

...
Bir metne bağlı olarak atılan nutuklarda kitle ile göz teması sağlanamayıp, vücut dili kullanılmadığından metnin içinde geçen  söylemler çok güçlü olsa dahi doğaçlama usulü yapılan konuşmanın verdiği hazzı vermez. Tabi ki doğaçlama usulü yapılan konuşmanın verimli olmasının geri planında hitap edenin bilgi ve birikimi ile bunların sağladığı özgüven duygusu vardır. 
...
Aslında biz Ülkücüler yıllardan beridir gerek açık hava toplantılarında, gerekse kapalı salon toplantılarında bizlere doğaçlama usulü, gözlermizle temas kurup vücut dilinin de kullanılarak hitap edilmesine ve doğal olarak heyecanlanıp, coşmaya açız. Meral Hanım'a karşı teveccühün nedeni de bu acıkmışlık hissidir. Belki de Meral Hanım'ın en büyük avantajı acıkmışlık hissinin yani değişim talebinin zirvesinde işe soyunmuş olmasıdır. Ümit Bey de zamanlamasını yapabilseydi şüphesiz o da aynı heyecanı kucaklayabilir, karşılık görebilirdi; keza Sinan Bey için de benzer şeyleri söyleyebiliriz. Koray Bey daha önce ülkücü iradenin huzuruna çıkmış olması, kendisine verilen şansı kullanmış olması; ''Başkalaşmadan değişim'' talebinin estirdiği rüzgarın öncüsü olma konusunda özellikle diğer üç aday kadar şaslı değil. Ayrıca Koray Bey'in somut bir delile dayanmadan, algılar üzerinden Meral Hanım'ı paralel yapı ile ilişkilendirmesi; en azından nezaket kuralları gereği kendisini zora sokmuştur; ülkücü vicdanda da tasvip görmemiştir.  
..
Şunu fark ettim ki; MHP yönetimi veya daha doğrusu Sayın Devlet Bahçeli yıllarca ülkücüerin gücünü fark edemediği gibi, adeta bir cendereye sıkıştırarak içlerinden gelen sloganı dahi artırarak, rahatlamalarına fırsat tanımamıştır. Sanki ülkücü camia yıllarca özlemini duyduğu "Bizde varız, biz de iddialiyız" sözünü haykırmak için Kayseri'ye gitmişlerdi.
....
Kayseri toplantısı ile bu işin tamam olduğu herkes tarafından görülmeli ve bundan sonra da camianın artık yıpratılmasına fırsat verilmemelidir.
...
Bu heyecanı "Cemaat gazozu"na bağlamak kesmez, bence daha başka mazeretler üretsinler; mesela ne diyelim..... "At yorgundu" desinler.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

3 Haziran 2016 Cuma

GEZİ RUHU DEĞİL GEZİ RUHUNU KATLEDENLER SUÇLUDUR

Beyaz TV'de yine Meral Hanım"ı yıpratmaya yönelik "Meral Akşener Gezinin yanında olduğunu söyledi" anonsunu takiben peşinden gezi olaylarında Türk Bayrağını yakan PKK'lıları gösteriyorlar.Türk milliyetçisiyim ve Meral Akşener gibi elbette gezinin ilk beş gününün arkasındayım.
Aynen MHP milletvekili Atilla Kaya, İl başkanı Mehmet Bülent Karataş, Celal Adan'ın gezinin ilk beş gününde Taksim de oldukları gibi. Ben ilk beş günde oğluma "Git oğlum sen de tarih yazan Türk gençliğinin yanında olmalısın, sende de güzel anılar oluşsun" dedim.

Dolayısıyla,
Sosyalist gençliğin, namaz kılan muhafazakâr gençlerin etrafında halka yaparak onların polis jopundan korumaya çalışan gençliğin hem yanındayım hem de arkasındayım.
...
Polise baklava ikram eden türbanlı genç kızla beraberim.


Başörtülü kızla, sosyalist kızın aynı çöp torbasının iki ucundan tutarak çevre temizliği yapan kardeşliğin dostluğun, diyaloğun arkasındayım.
...
Kısaca gezinin ilk beş gününde siyasal görüşleri ve ön yargıları aşarak aynı duygu ve düşüncede bir araya gelen ruhun yanındayım.
....
Faşist zihniyetin zulmü ile oluşturulan gezi algısının riskini göze alarak gezinin ilk beş günlük ruhunun temsilcisi gençlerin yanında olan, onlara sahip çıkan Meral Akşener'in elbette yanındayız. Liderler ancak böyle riskleri göze aldıklarında ortaya çıkarlar.
...
Gezinin ilk beş günü; Türk gençliğinin her siyasal görüşten mensuplarının aynı ruh etrafında 1980 yılından bu yana belki de ilk defa müşterek duyguda birleşme halidir. Meral Hanım da, bizler de işte bu gezi ruhuna sahip çıkıyoruz

....
Türk gençliğinin müşterekliğinden kaynaklanan sinerjiden korkan hükümetin Zabıtlar marifeti ile birgün sabaha karşı gençlerin çadırlarını yakarak provoke etmesi ile bunu fırsat bilen PKK ve diğer terör örgütlerinin geziye sızması gezi ruhunu amacından saptırmıştır. Gezinin bu aşamasından sonrasına aklı başında hiç bir kimse sahip çıkmamıştır ancak gerek Meral Hanım'ı gerekse onun gibi düşünen bizleri sonra gelişen olumsuz sürece zorla dahil etmeye çalışıyorlar.
...
Sadece Meral Hanım değil diğer milliyetçi, sosyalist, demokrat, muhafazakârım diyebilen herkesin insanlığın, medeni alemin geldiği aşama gereği Gezi ruhunun ilk beş gününü takdir edip, yanında olması gerekir. Medeni aleme ait olduğunu düşünmeyenler gezi ruhunun ilk beş gününü tahlilini de, takdirini de yapamazlar.
Gezi ruhu değil; gezi ruhunu katledenler suçludur.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

2 Haziran 2016 Perşembe

GAFİL AVLANMADIK Kİ, BİLEREK AVLANDIK

Almaya Parlamentosunundan geçen sözde " 1915 soykırım yasası"nın çıkmaması için başta Cumhurbaşkanı olmak üzere onun emir ve telkininde olan hükümet hiç bir çaba harcamamışlardır. Eğer Türkiye de bir seçim arifesinde olsaydık ve bu yasa o zaman geçmek üzere olsaydı; Cumhurbaşkanı Erdoğan Almanya da miting yapıp "Ey Almanya, sen var ya sen....."diye başlayıp devam eden yüksek frekanslı konuşmalar yaparlardı.
Ancak bu konuda, kendisi hakkında net kanaat sahibi olmadığım ve zaman geçtikçe hakkında kafam sürekli karışan Doğu Perinçek adeta bir Türk milliyetçisi gibi Almanya ya giderek yasanın geçmemesi için elinden geleni yapmıştır; aynen İsviçre de rahmetli eski MHP milletvekili Mehmet Gül ile "Ermeni soykırımı yapılmamıştır" demenin suç sayıldığı bir yasaya karşı verdiği mücadelede olduğu gibi.
....
Doğu Perinçek yaklaşık 2000 kişi ile yürüyüş yapmış ve Diyanet İşleri destek vermemiş. Belli ki hükümet desteğe müdahale etmiş, izin vermemiş. Peki kardeşim Doğu Perinçek için " şaibeli, güvenilir değil" deyip, dolduruşuna gelmemek için destek verilmek istenmedi diyelim; bunca ödenek ayrılan MİT marifeti ile hiç kamuoyu oluşturulamazmıydı. Bu durumda Perinçek'i tebrik edip, teşekkür etmemiz lazım. Öte yandan "Devlet Dersim'de mağaralara zehirli gaz vererek çoluk, çocuk; yaşlı kadın demeden katliam yaptı"diyecek kadar Cumhuriyet dönemini kin ve nefret duyguları ile suçlayan bir mantaliteden Türk milletini aşağılanan ve Almaya parlementosundan geçen oylamaya müdahalesini beklemek de beyhude olsa gerek.
...
Ya MHP ne yapıyor. Bugün, ideolojik iddiaları devam ettiren, dinamik bir MHP ve Balgat yönetimi olsaydı; sanırım Almanyada ki Türk milliyetçileri günler öncesinden birşeyler yapmış olurlardı.
Almanya da "Hocalı Soykırımı" hakkında konferans verdiği için "Senin orada ne işin var" denilerek disipline sevk edilen ama aslında potansiyel Genel Başkan adayı olabileceği ihtimaline karşı Sinan Oğan için tetbir almaya yönelik disiplin süreci başlatılması; Meral Hanım'ın Rumeli Türkleri Derneği'nde volumü yüksek, ateşli bir konuşma yapması; aynı şekilde Rahmetli Ali Güngör'ün memleketinde konvoylarla karşılanması, benzer saiklerle disipline sevk edip, ihraç eden mantalitenin; Almanya da kamuoyu oluşturma çabasında olmalarını beklemek beyhudedir. Becerebildikleri tek şey; MHP de ağzı laf yapan, özgüven sahibi mensuplarının ''Bunlar gün gelir Genel Başkan adayı olarak karşımıza çıkar'lar' endişesi ile bişekilde yolunu bulup, isimlerine kara çalmak suretiyle adeta ufalayıp, öğüterek yok etmektir. Onlar konumlarını ve koltuklarını korumanın, bu uğurda direnmenin "onurlu" şavaşını vermekle meşguller(!)
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com


1 Haziran 2016 Çarşamba

GÜNDEME DAİR KISA KISA

Edep yahu, edep...
Gündüz Aktan
MKYK üyesi ve sekreteri Av. Metehan Özkan 25. Dönem milletvekili Uygar Suphi Aktan'ın bir TV programında Çağrı heyetinin belirlediği 19 Haziran kurultay sürecinin doğruluğuna dair fikirlerini açıklayınca Genel Merkez avukatı "Sizde ahde vefa yok mu; sizi Sayın Bahçeli milletvekili yapmadı mı; babanızın cenazesini adalarda biz kaldırmadık mı.." gibi ifadelerle esas vefasızlığı kendisi yaparak; adeta MHP Genel Merkezi'nin geçirmekte oldukları "cinnet" halini sergiliyordu.

Metehan Özkan
Uygar Suphi Aktan
Hangi edep, hangi ahlak, hangi terbiye camiamızdan birisinin cenazesi üzerinden başa kakılarak, siyaset yapılmasına müsaade eder. Sayın avukatın bu sözleri dudaklarından döküldükce bir ülkücü, Türk milliyetçisi olarak ve de bu sözlerin bir TV de halka açık söylenmesi karşısında utanç duydum. Ahmet Hakan'ın bile hicap duyduğunu fark ettim.
....
Ey avukat Bey, bizler "Şahsiyetçiliğimiz" gereği şunu iyi bilesin ki "İrademizi Sayın Bahçeli'ye ipotek ettirip, sonra da kendisine sadakat yemini etmiş" değiliz; dolayısıyla Sayın milletvekilinin de belirttiği gibi içinde bulunulan süreç Sayın Bahçeli'ye vefa sorgulamasını çoktan aşmış, Türk siyasetinde etkin ve yetkinliği tamamen ortadan kaldırılmış mevcut MHPyi; beceriksiz ve kifayetsiz yönetimin gasbından kurtarmaktır.
....
Sayın Aktan yine kendisine yakışan edepte "Sayın Bahçeli"ye hala vefa borcum vardır ama devletimin ve milletimin menfaatleri şahıslara olan vefa borcundan daha önemlidir" diyerek, tabiri caizse avukat beyin ağzının payını vermiştir.
....
Vefa ve sadakat; yarattığınız saygınlık ile doğru orantılıdır. Duyulan saygınlığınızı muhafaza edip taşıyamazsanız; gün gelir tartışılırsınız ve nihayet unutulursunuz.
Semih Yalçın

Bana yâr olmayanı başkasına yâr etmem


Mevcut MHP yönetimi adeta bana yâr olmayanı başkasına yâr etmem dercesine; gemileri yakmış vaziyette; kendilerine özel hal ve tutumları ile belirledikleri üslup da kanun ve nizam tanımamazlıklarını sürdürüyalar. Bu hırs ve öfke onlara MHP de yönetimi kaybetseler dahi yeni bir parti kurdurtur. Semih Yalçın"ın geçmiş dönemde kendisi gibi MHP milletvekilliği yapmış son derece efendi ve edepli bir insana karşı, üstelik de milletin huzurunda; TV kanalında hakaretamiz ifadeler kullaması dehşet vericiydi. Adeta "Öyle bir tahribat yaratalımki; MHP; olumsuz imaj ile siddinsene kendine gelmesin" der gibiydi.


Önce vatan


Bir TV programında yapılan dini sohbeti izliyorum. Katılımcılar arasında başları kapalı, türbanlı birileri ve yine başı açık bayanlar, erkekler var.

....
Başı açık olan bayan katılımcı "Bakın, vatan çok önemli. Nihayetinde seccademizi serip, namaz kılacağınız en azından seccademizin serilebilecği kadar bir alana, toprağına ihtiyacımız var" deyince diğer türbanlı konuşmacı ise "Siz milliyetçilik yapıyorsunuz" diyerek karşılık verdi. 
.....
Kimsenin imanını teraziye koyacak değiliz. Ancak yukarıda geçen diyalogdan anlıyoruz ki; şeklen islami tarza bürünmüş olmak veya ben Müslümanım demek yetmiyor, esas olması gereken hakiki iman sahibi ve şuurlu olmaktır. islami anlamda Müslümanın hür olması, bunun için de bir vatanının olması gerekliliğine vurgu yapılmasını gereksiz gören zihniyetin iyi niyetinden şüphe etmemek mümkün değil. Her ne hikmetse; Filistinlilerin vatanı için çarpan bu türbanlı yürekler, Türk vatanı sözkonusu olunca niçin rahatsız oluyorlar. Bunlar PKK'nın türbanla kamufle edilmiş nedimeleri mi oluyor acaba; diyesim geliyor.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com