Karayılan diyor ki;
''Devlet, geri çekilme sürecini meclisten geçecek bir
düzenlemeye göre yapmalıdır. Ancak devlet buna gerek yoktur diyor, bunu kabul
etmemiz mümkün değil''
.
PKK kendi mantığı içinde tutarlı. En azından hükümete, daha
doğrusu başbakana güvenmiyor. Çünkü onlarda
farkındalar; iki farklı Tayyip Erdoğan var. Bu durum elbette ki güveni ortadan
kaldırıyor. Beklide PKK şöyle düşünüyordur.
‘’Başbakan, Oslo da beraber
müzakereler yaptığımız halde bunu inkar etti. Yapan da iddia eden de,
ispatlamayan da şerefsizdir dedi. Bugün muhalefeti susturmak adına bu inkara
yeltenen yarın da aynısını bize yapabilir’’
.
Başbakan ''çekilme''nin meclis kararları ile devlet arşivine
kaydedilmesini bilerek istemiyor. Çünkü bu devlet yaşadığı sürece, bir gün kendisinden
hesap sorulacağını kendisinin yaşattığı örneklerden hareketle düşünüyor ve
tedbirli hareket ediyor. İnkar edemeyeceği belge bırakmak istemiyor. Öyle ya,
kendi komutanlarına inanmayıp, PKK'lı gizli tanıklara inanılarak onlarca asker
içeri alınmadı mı? Bütün bunlardan birileri ders çıkarırken elbette ki
başbakanda ders çıkarıyor olmalı. Başbakan çok güçlü olduğuna inanmakla beraber
bürgün hesap sorulabilineceği ihtimalini de hiç göz ardı etmiyor.
.
Başörtülü kızlarımızı Beyazıt Camisi önünde zincirlere
vurdurarak oy toplayan zihniyet, aradan on yıl geçmesine rağmen hala
''başörtüsü serbestliği'' konusunda kanuni düzenleme yapılmadı. Bir tane dahi
başörtülü kadını milletvekili adayı olarak göstermedi, Neden? çünkü günü
geldiğinde bunları ''malzeme'' olarak kullanabiliriz diye AKP'nin kilerinde saklıyorlar. Her ne
hikmetse, bu konularda düzenleme yapamayanlar 300 küsur askeri içeri
alabiliyorlar.
Ancak sanki ''başörtüsü serbestliği'' konusunda kanuni
düzenleme yapılmış gibi başbakandan kaynaklanan bireysel kaygılar , hükümetten kaynaklananın
bürokratik kaygılar nedeniyle herhangi bir engelleme yoktur ve ''Türküye
ortalaması algı'' bunun farkında değil, her şey yolundaymış gibi. Yani tabiri
caizse günü birlik politikalarla hükümet ediliyor ve bürokrasi çalışıyor.
.
İşte örneklemeye çalıştığım bu çelişkiler; başbakan ve
hükümet adına muhatap olduğu kurum, kuruluş ve belki de devletlerde güven
konusunda ciddi kaygılar oluşturuyor. PKK bile T.C. Devletini bu devleti
yönetenlerden daha ciddiye alıyor. ''Başbakan dedi, Beşir Atalay istedi yaptık
olmaz. Senden sonra gelenlerle muhatap olduğumda seninle yaptığımız her türlü
görüşme ve anlaşmanın bağlayıcılığı olmalıdır'' diye düşünüyor ve atını sağlam
kazığa bağlamak istiyor.
.
‘’Türkiye ortalaması algı’’, başörtüsü serbestliği
meselesinin hala kanuni düzenlemesinin yapılmadığının farkında değil. Aynı algı
mevcut yasalara göre elini kolunu sallayarak sınır dışına çıkmasın istenen
PKK’lıların görüldükleri yerde imha edilmesi gerektiğini algılamıyor. Şu anda
bir asker bir PKK’lıyı öldürse, asker için kanuni yaptırım nedir? İşin garibi
bu soruları PKK da soruyor, vatandaş olarak biz de soruyoruz. İşte devlet bu
kadar gayri ciddi yönetiliyor. Maalesef sözünü ettiğim ortalama algı bu
muhasebeyi yapmıyor, şartlandırılmış refleksle hareket ediyorlar.
.
‘’Türkiye ortalaması algı’’ hükümete ‘’kardeşim daha ne
istiyorsun, yeri geldiğinde benim oyum %53 diyorsun da niçin bu meseleyi halletmiyorsun’’
diye sormaz. Ya da ‘’hükümet yapmadı, devlet yaptı’’ derken ‘’kardeşim devletin
yaptıklarından haberi, bilgisi olmayan hükümetten hükümet mi olur?’’ diye
sormaz.
.
‘’TÜRKİYE ORTALAMASI ALGI’’nın şahsen demokratik olmasına ve
demokrasiye inanmasına güvenmiyorum. Bu algının gözü bir şal(örtü) ile
kapatılmış. Bazen bu şalı elinde tutanlar; bu algıya, işlerine geleni göstermek
için şalı çekiyorlar ve tekrar kapatıyorlar. Bunun çaresi ebetteki algılama
düzeyini yükseltmektir. Seçilen ‘’akil adamlar’’ listesine ve onların
konumlarına baktığınızda ‘’Türkiye Ortalaması algı’’ derken umarım neyi kaydettiğim
anlaşılmıştır.
Mehmet Soral