16 Haziran 2022 Perşembe

ALİ İSMAİL KORKMAZ ANISINA

Ali İsmail Korkmaz anısına

Ali İsmail Korkmaz; dövülerek öldürülen bir delikanlıydı.
Bu delikanlının ölüsünden bile korkan, mezun olmasına fırsat vermeyen zihniyet; okulunda anısına pankart açan iki öğrenci; şükürler olsun akibetleri ayı olmasa da; "Güvenlik linci"ne tabi tutularak tartaklandılar.
Vallahi ne diyelim; yere düşecek yaprağı bile havada tutumaya çalışıyorlar ki; yere düşer, gürültü çıkar, ilham kaynağı olur, halk ayaklanır diye.
Korkunun ecele faydası yok, sekiz milyon oy farkı ile sandığa gömüleceksiniz. Kısaca gidicisiniz; evhamla hareket edip panik halinde milletin canını yakmayın.
Ali İsmail Korkmaz solcu ya da sosyalist, ben ise Türk milliyetçisiyim ve birilerine göre ne garip, çelişki içindeyim öyle mi(!)
Oysa asla, hiç gariplik yok, tek farkım; inanç ve düşüncelerimden, her türlü aidiyetlerimden azade önce "İnsan" sonra birey olmayı başarmayı ilke edinmiş olmamdır.
Demokrat Türk milliyetçileri olarak bizler böyle zihinsel empatilerimizle fikir ve siyasal düşüncelerimizde güncelleme yaparken, Bahçeli kontrolündeki "Devletin milliyetçiliği"ni yapanlar da Recep Tayyip Erdoğan ve AKP'ye yöneldiler. Bireysel farklılığımız veya hep beraber ortak sinerji ile yarattığımız farkındalıklarımızın temeli buna dayanıyor.

Bir fotoğrafın düşündürdükleri

Bu ülke nobran baba tasallutundan kurtularak evinin tüm dertlerini iliklerine kadar hisseden bir annenin şefkatine ve merhametine ihtiyacı olduğu bir süreçten geçiyoruz.
Yıllar önce; "nobran erkek" egemen Türk siyasetine dili, edebi, adabı ve estetiği ile bir kadın elinin değmesi gerektiğini yazılarımda ifade ettiğim günlerde Meral Hanım bile henüz Devlet Bahçeli'ye "Bilge abim" diyerek nezaket gösterip, saygıda kusur etmiyordu, hala da öyledir.
Resimdeki; içten, mütevazi, halkın içinde, kadın estetiği ve zerafetini üzerinde toplamış cumhuriyet kadını; derdi olana "Başınızı omuzuma yaslayabilirsiniz, derdinize derman olmaya hazırım" anaç duruşlu görüntüsüne; hep beraber şahit olduğumuz siyasi mücadelesine gerekçe yaptığı ülkülerine dair inanmışlık ve adanmışlığını da ekleyince; yarının Türkiye'sine ilişkin bizleri rahatlatıp ferahlatan umutlar bir güneş gibi doğup içimizi ısıtmaya devam ediyor.
Meral Akşener "Ben parti kuracağım yanımda olmanızı istiyorum" demedi; biz kendisine "Parti kuralım, siz de genel başkanımız olun" dedik.
Dolaysıyla bugün de aynı insanlar, aynı duygu ve düşünce bütünlüğü içinde yine Meral Hanım'a Sayın Genel Başkanımıza "Millet ittifakının adayı Mansur Yavaş olmalıdır" diyoruz.
Kılıçdaroğlu'na saygımız vardır, her AKP'li yöneticinin yerine Kılıçdaroğlu'nun gölgesini koysak o bile güven için yeterlidir amma velakin ülkemizin sosyolojik gerçeklerini aşarak Erdoğan karşısında Kılıçdaroğlu'nu cumhurbaşkanlığı makamına taşımamız çok zor ve riskli.
Keşke millet ittifakının oyu açık ara %60-65 olsaydı da hiç tereddütsüz kaybetme riski olmadan Kılıçdaroğlu millet ittifakının adayı olabilseydi.
CHP'li dostlarımız darılıp gücenmesinler; gün ideolojik duygu ve düşüncelerimizi tatmin etme günü değil; gün, önümüzdeki seçim fırsatını değerlendirerek, cumhuriyet vesayeti yerine ikame edilmek istenen siyasal İslamcı tek adam vesayetine mani olma günüdür. "Anamuhalefet partisiyiz niçin bizim genel başkanımız aday olmasınki" diyen CHP'lileri çok iyi anlıyorum ama millet ittifakının adayının ancak ve ancak hangi koşullarda nasıl kazanabileceğini de kestirebiliyoruz.
Allah'ın izniyle başaracağız
Kaynak resim: Türkiye Çin voleybol maçı.

Alevilik hiç bir zaman bir Türk için dezavantaj değildir

Bir Sünni Türk olarak diyorumki; iyiki ırkımızda alevilik inancı var; Türklük yok olsa sadece bir Alevi Türk kalsa, Türklüğün bekası için yeterli; zira ondan klonlama ile Türklük yeniden inşa edilebilir.(!)
Dolaysıyla, her Türk milliyetçisi Aleviliğin Türk milleti için sadece inançsal değil, aynı zamanda sosyolojik manada ne anlam taşıdığını çok iyi bilmesi ve değer vermesi gereklidir.
O nedenle; Aleviliğin kurumsallığı sadece sivil inisiyatiflere terk edilerek, herkesin farklı tanımladığı bir alevilik anlayışı değil, malesef sadece Sunni inanca hizmet için organize edilmiş Diyanet'in, Aleviliğin de kurumsallığının temsil edildiği bir yapıya kavuşturulması gereklidir. Cuma namazlarından sora Diyanet'in topladığı, bizlerin de katkıda bulunduğumuz yardımların yine Diyanet'e bağlanacak olan Cem evlerinin de ihtiyaçları için tahsis edilmesini istiyorum.
Efendim "Türk olmayıp Alevi olan da var" diyenlere, geçiniz onları; Alevi Türk'ten olur, gayrısının meşrebini araştırın başka çıkar.


Ne demiş muhterem; "Biz milletin dili ile konuştuk"

Elhalk doğru; önce milleti kendi ayarına çekip, biatı daim kılmak için cehaleti teşvikin sonrası istediğin sonuca ulaşman, zaten BOP dahilinde planlanmış bir programın sonucuydu.
Yüreğin yetiyorsa; mesela, kullanılan oya nicelik yanında bir de nitelik şartı koyalım; her oy kullanana üç soru soralım cevabı doğru olanlar oy kullanabilsin; örneğin "Türkiye'nin cumhurbaşkanı kim, başkenti neresi, etrafında deniz var mı yok mu" gibi benzer çok basit üç soru; görelim bakalım sandığa kim gömülüyor; var mısın. "Allah ile aldatılanlar" cahillerden nitelikli yöneticiler seçmesi beklenemez.
Unutma kullanılan oyun niceliği seni seçtirir ama aķlına akıl, zekana zeka ekleyerek olduğundan daha nitelikli hale getirmez.
Toprağa emdiği yağmur bereket getirir, yağdığı an akıp giden değil.
Bir gün senin dilinden anlayanlar niceliğe güç verip niteliği önemsemediklerinde devletin nasıl elden çıktığını fark edecekler ama o zaman da iş işten geçmiş olacaktır.
Geçen yirmi yılın kanıksanan psikolojik hal ve şartlarında mağaranın dışında da farklı bir dünyanın olduğunu elbette dışarıya çıkmadan fark etmek mümkün olmadığı gibi içeride olanlara da anlatabilmek mümkün değil. En ufak bir ışık sızıtısına gözlerin döndüğü an bir devin pençesini ensesinde hissedenlerin, önünden ekmeği ve aşı alınanların; ne mümkündür; senin dilinden farklı bir dille nedenini sorup cevaplarını alabilsin.
Mehmet Soral

2 Haziran 2022 Perşembe

ABD ELÇİSİ İLE GÖRÜŞMEK

Neymiş efendim; Meral Akşener ABD elçisi ile görüşmüş...?

Neymiş efendim; Meral Akşener ABD büyükelçisi ile görüşme yapmış. Bu görüşmeden sadece ve sadece sırtını ABD'ye yaslayarak oradan da bir iktidar çıkarma düşüncesinin olduğu şeklinde hüküm çıkarmak, ciddi bir endişeden ziyade Meral Akşener ve İYİ PARTİ'ye karşı ciddi bir hasımsızlığın tezahürünü olarak görmek mümkündür.

Bu şekilde, dünyaya iğne deliğinden bakarak ancak oradan görebildiğini yorumlayabilen dar ve sığ bir düşünce yapısından özellikle çağımızda daha da kompleks haline gelmiş devlet ve onların yöneticilerinin veya yönetmeye talip olanların ilişkilerini anlamaları, çağın mantığı ile yorumlamalarını beklemek mümkün değil.
Meselenin özü "İstemezük" hastalığının bazıları üzerinde nüksetmesidir. Yahu bu elçiler bulundukları ülkelerde ne diye görev yaparlar. Bu elçiler ülkelerini doğrudan temsil noktasındalar; Eminönü'nde tezgahta hıyar satan bir Abuzittin ile köhne bir yerde görüşmesini ilginç bulmak ne kadar normal ise ABD büyükelçisinin Türkiye'nin önemli bir muhalefet lideri ile görüşmesini yadırgamak da aksine o kadar absürttür. Dünyanın ekonomik, siyasi hatta coğrafi olarak şekil almasında ABD gibi, Rusya gibi, İngiltere gibi, Çin veya Almanya gibi büyük güçlerin dikkatini çekmeyen, önemsemeyen bir siyasi liderin varlığı ne işe yararki. Özgül ağırlıkları yüksek çeken siyasi kimlikler önemsendikleri kadar ne yaptıkları da her daim takip edilir, dünyada olup bitenler üzerine görüşleri de alınmak istenir.
Anayasasında bile olmayan, kurumsal varlığı kaldırılmış olan ancak büyük iddialarla halihazırda bu sistemde iktidara gelerek tekrar tesis edeceğini söylediği başbakanlığa talip birisi ciddiye alınmayıp da kimler önemsenir, ciddiye alınır. Adamlar etap etap beş yıllık, on yıllık velhasıl kelam yüz yıllık planlar yapıyorlar; bir sene sonra seçim yapılacak dünyanın önemli bir ülkesi Türkiye ve onun yönetimine talip ciddi bir siyasi parti ve onun lideri ile görüşme yapılması kadar doğal ne olabilir ki. Çok özür dilerim bu kadar önemli değişime öncülük etmeye inanmış ve adanmış Meral Akşener'in ile öyle veya böyle geleceğin Türkiyesi, geleceğin dünyası ve geleceğin ABD'si üzerine düşünceleri hakkında görüş alışverişinde bulunmayacak bir elçiyi ABD ne b.k yemeye bu ülkeye göndersin. Hatta tüm ülkelerin elçileri için ayni şey sözkonusu değil mi.
Ben de idda ediyorum ki; Meral Akşener ABD büyükelçisine "Bakın beyefendi, ülkemizin yaşadığı olumsuz ekonomik şartlar ile bu şartlara binaen ülkemizin ihtiyaç duyduğu finansal kaynak temini için yöneticilerimizin üçüncü dünya ülkeleri nezdinde sergiledikleri görüntüler sizi aldatıp, cesaretlendirmesin; Türkiye'den ne isterseniz alabileceğiniz, ne buyurursanız yaptırabileceğiniz zannına kaptırmasın. Her şeye rağmen bu iktidarın devamını isteyebilirsiniz ama şunu kesinlikle bilmelisiniz ki; bu ülke sahipsiz değil. Lütfen işimize gücümüze karışmayın, abuk subuk demeçler vererek üzerimize zorla giydirilmek istenebilecek elbise siparişleri vererek işimizi zorlaştırmayın" şeklinde uyarıda bulunmuş olabileceği ihtimali siyasi zekasından beklenebilecek makul ve mantıklı bir tavırdır.
ABD, birilerini gönderip (C.Zapsu ve fetöcü mihmandarlar gibi) Akşener'in elinden tutup ABD'ye götürüp BOP eşbaşkanlığı için görevlendirme yapmıyor, Meral Akşener'i gelecek yılların önemli bir siyasi lideri olarak gördüğü için bizatihi görevlendirdiği büyükelçisi ile görüşme yapıyor.


Demirtaş talimat verdi onlarca kişi öldü
Sen de talimat verdin; öyleyse ...?

PKK'ya açılım sürecinde göz yumularak Güneydoğu illerimizde yer altından tüneller kazıyarak mahalleleri, caddeleri birbirine bağlamalarına imkan sağladılar. Çukurlar kazıyıp, mevziler açıp kurtarılmış bölgeler oluşturdular. PKK'lı teröristler şehir ve kasabalarda hane sahiplerinin evlerini işgal edip, mevzilenip günlerce ortak yaşamı dayatarak aileleri perişan ettiler.
Sonra hükümet (Tabiki AKP) bu olağandışı dikkat çeken süreci; güvenlik görevlilerine talimatlar vererek oluşturdukları mevzilerlerden Mehmetçiğe "Nanik" yapan PKK'lılar için "Onlara dokunmayın, açılım sürecini sakın akamete uğratmayın" denilerek PKK'nın Türk milleti ve devletine karşı savaş hazırlığına adeta bilerek ve istenilerek göz yamuldu.
Sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni koruma refleksi devreye girerek PKK'yı yerleştikleri ev ve hendeklerde imha edilmesi süreci başlatılınca, malesef kazılmasına ve yerleştirilmesine göz yumulan hendeklerden, çukurlardan PKK'yı temizlemek için dokuzyüz küsur şehit verdik.
Şimdi soruyorum; Demirtaş'ın verdiği talimat ile elli küsur vatandaşımız öldü, devletimiz cezasını kesti, çekiyor.
Peki...
PKK'nin şehirleri işgal edip mevziler kazıyarak savunma hattı oluşturmasına müdahale edilmemesi gibi yanlış bir kararın bedeli yüzlerce şehit verilerek ödenmişse; bunun da aynen Demirtaş'a ödetilen bedel gibi bir karşılığının olması gerekmez mi. Şimdi onurlu, şerefli, haysiyetli ve vicdan sahibi insan olmanın gereği olarak sorulması gereken bu soruyu sordum diye beni Demirtaş sevici ilan edecekler ama onlara hadi oradan "Yüreğiniz yetiyorsa bu sorgulamayı yapacak kadar ahlaklı, yanlışı yapanın yakasına yapışacak kadar yürekli olun" derim. Ne o; yoksa reiz'den mi korkuyorsunuz.
Adalet terazisi suçlunun elinde olursa hangi ahmak kendi ipini kendisi çeker öyle değil mi.

Gençlerle sohbet(miş)

Maşallah, her türlü şekilde alışılmış, alıştırılmış "Kontrollü darbe" pardon ne darbesi yahu; kontrollü siyaset altında konuşturulan kontrollü "Türk gençliği".
Gençlerle sohbet; aman Allah'ım neydi o; özenle seçilmiş, ısmarlama, son derece "derinliği" olan ezberletilmiş hitap cümleleri "ya takılırsam" endişesiyle dudaklardan dökülürken; heyecandan kesilen nefesle duraksanan anların yarattığı mahcubiyete keşke şahit olmasaydım.
Öğrendik ki; gençlerin geleceğe yönelik tüm dertleri tütün ve aromalı nargilenin mevcut ve geleceğe yönelik muhtemel zararlarına dair karşılaşabilecekleri risklerle, pahalı cep telefonları üzerinden sosyal medya bağımlılığının neden olduğu zararlarmış.
Ülkedeki %80 enflasyondan, dolayısıyla geçim sıkıntısından hiç etkilenmemiş, yurt sorunu hiç yaşamayan, gıda ihtiyacı her türlü şekilde temin edilmiş, sosyal ihtiyaçları maksimum doyum noktasında karşılanmış, işleri güçleri yerinde, Alman gençliğinin kıskandığı bir Türk gençliği(!)
Bunlar aynı laboratuvarda tüp bebek yöntemiyle kopyalanarak edinilmiş "Kontrollü bebekler"in Türk gençliği halini almış görüntüleriydi sanki.