29 Ağustos 2019 Perşembe

İYİ PARTİ AKP'YE CAN SUYU OLAMAZ

İYİ PARTİ AKP'ye Can Suyu Olamaz
Eğer benim İYİ PARTİ'nin ete kemiğe bürünmesinde zerre misal katkım var ise; Cumhur ittifakının düştüğü çukurdan çıkarılmasını; devletin bekası adına söylemlerle İYİ PARTİ'nin böyle bir sürece dahil edilmesine kesinlikle razı olmayacağımı, şiddetle protesto edeceğimi şimdiden beyan ediyorum.
İYİ PARTİ Recep Tayyip Erdoğan'a can suyu olmak için kurulmamıştır. İYİ PARTİ bizatihi Recep Tayyip Erdoğan öncülüğündeki AKP sayesinde; buna 15 Temmuz ihanet süreci de dahil olmak üzere ortadan kaldırılan, adeta varlıklarına savaş açılmış olan cumhuriyet değer ve kazanımlarının yok edildikleri yerlerine tekrar konmasının mücadelesini vermek üzere kurulmuştur.
Dolayısıyla, en az şimdilik İYİ PARTİ muktedirleri bilsinler ki; "Devletin Bekası" palavrası ile böyle bir tuzağa düştükleri an Cesurlar hareketinden bir tek kişi dahi yanlarında olamayacaktır. Türkiye için beka sorunu varsa o da; bizatihi AKP'nin varlığıdır. Alınır bir erken seçim kararı, yapılır seçim, 800 bin oy farkı 8 milyon olur ve beka sorunu diye de bir şey kalmaz.
Kesinlikle Meral Hanım'ın böyle bir tuzağa düşeceğini sanmıyorum. Belli ki "Hileli çarşaf liste" mühendisleri bizlere el altından psikolojik yoklama çekip, zemin yokluyorlar ama kurmak istedikleri tezgaha izin vermeyeceğiz; paraları pulları ile bir adımlık iş yapabilirler ama devamı için bizlerin ne düşündüğümüz önemlidir.
En fazla olabilecek katkı; tüm parti liderleri ile onların uygun gördükleri kişilerin katılacağı "Yüksek İstişare Konseyi" ismi altında bir toplantının düzenlenmesi ve Meral Hanım'ın da bu toplantıya katılmasıdır. Bunun da ilk şartı; Erdoğan'ın buyurgan değil eşit statüde katılan parti genel başkanı olması gerekliliğidir. 

İstanbul Belediyesi'nin imkanlarının Vakıflara tahsis edilmesi
Vay be;
Ben İstanbul Belediye'sine emlak ve çöp vergisi ödeyeceğim, belediye verdiğim paralarla binalar yapıp, muktedirin evlatlarının canları sıkılmasın, iştigal edecekleri bir işleri olsun diye açtıkları vakıfların kullanımına tahsis edilecek.
Peki belediye bu yurt ve binaları kendi parası ile yaptırdığına göre, niçin diyelim ki; "İstanbul Belediyesi kız öğrenci yurdu veya Erkek öğrenci yurdu" ya da "Öğrenci misafirhanesi" adı altında tahsis edilmezler de; ille de Ensar Vakfı, Okçuluk Vakfı veya TÜGEV ya da bir başka yandaş vakıflara tahsis edilir.
Dikkatimi ne çekti biliyormusunuz; AKP İstanbul Belediyesine yaptırıp, sonra da her türlü imkanları ile yandaş dernek ve vakıfların kullanımına tahsis ettikleri son derece lüks binalarda daha uzun yıllar gerek yönetim kurulu üyeliği, gerekse çalışanlar olarak saltanat süreceklerini sananlar hayal kırıklığına uğradılar. O kadar emin ve öz güvenin zirvesindeydiler ki; adeta "Ne İstanbul'u; devlet bile bizim" der gibiydiler. Şimdi kendi zevklerine göre inşa ettikleri o binaların hepsi tek tek İstanbul Belediyesi'ne iade ediliyor. Ne güzel bir haber değil mi.
Troller ne diyor; "Bu vakıflardan faydalanan öğrencilerden ne istiyorsunuz". Öyle ya; "Bizim saltanatımıza niçin son verdiniz" demelerini elbette bekleyemeyiz.
İnanın ki kimsenin öğrenci falan umurumda değil. Hani "Kuş severler derneği" adı altında açılıp da; kuş sevgisi ile hiç alakası olmayan dernekler olur ya, onlar gibi. Amaç vakıf yönetim kurulu üyesi veya çalışanı adı altında birlerine hem istihdam, hem de saltanat sağlamaktır.
Allah senden razı olsun Sayın İmamoğlu. Es kaza sen de aynı kayırmacı zihniyetle aynı imkanları kendi yandaşına peşkeş çekersen; o makam ve mevkiler başınıza geçsin. Niçin biliyormusunuz; çalışma hayatım boyunca zar zor edinebildiğim imkanlarımla satın aldığım dairemin emlak vergisini yatıramadığım için her geçen gün üzerine faizlendirme bindiriliyor da ondan. Bu şartlarda ödediğimiz harç ve vergilerin birilerinin saltanat sürmelerine peşkeş çekilmesine elbette razı olamayız.
İşte bu nedenle birilerine bedduam, size de uyarım tam da yerinde oluyor. 

En ideal Tasfiye taban iradesi ile Olur
İYİ partide H.Seymen İçin hiç bir gelecek yoktur. Bunu hepimizin bilmesi gerektiği gibi kendisinin de bilmesi gerekir. Çerkezler bile o malum iki video'daki konuşmasından müthiş rahatız olmuş durumdalar.
Gereği şimdi yapılsın diyenlere sözüm şu; Meral Hanım onun için gereğinin yapılmasını Nisan 2020 Olağan Kongresinde delegelere havale etmiştir. Ama H.Seymen beklemeyip istifa ederse etik davranmış olur, hatta biraz da itibar kazanır.
Tüm seçmen kitlesinin oyuna talip olan "Vatan ve millet sevgisi ortak paydasında bütünleşme"(Dil, din, ırk ve mezhep ayrımı yapmadan) ana fikri üzerine bina edilmiş bir partinin H.Seymen gibi arızalı bir vaka karşında gönlümüzden geçen kurumsal kararı, yani tasfiye kararını hemen vermesi; demokrasi ve fikir özgürlüğü anlamında partiye uzun vadede başka bir handikaba neden olacağı gibi sonuçta az da olsa Çerkez vatandaşlarımızın duygusal tepkilerine neden olabilecektir.
H.Seymen üzerinden partinin yıpratılmasına en güzel önlem olağan kongreyi beklemek ve ismi görüldüğü an çizmektir. Fikir özgürlüğü kapsamında, işimize gelmese bile düşüncenin açıklamasına tahammül göstermenin gerekliliğine inanmalıyız diye düşünüyorum. Kaldı ki bu insan malum iki video'daki ifade ettiği düşüncelerini İYİ PARTİ kurulmadan çok önce söylemiş. Parti kimliği daha ortada yokken söylediği sözler üzerinden disipline verilmesi de sanırım kurumsal ciddiyet açısından mümkün değil.
Dolayısıyla inadına istifa etmeyip beklemesinin arka planında bir kasıt var demektir ki; o da şüphesiz Meral Hanım'ı zorda bırakmaktır. Bu inadını en fazla olağan kongreye kadar sürdürebilir, o gün zaten tasfiye olacaktır.
Dolayısıyla, geçelim onu biz işimize bakalım.

Can tatlıdır
Adam uçurumdan yuvarlanmak üzereyken can havliyle bir dala tutunmuş bekler; tam o sırada yoldan birisi geçmektedir.
Seslenir "İmdat kurtar beni ne olur" der demez bir de bakar ki; adam daha önceden tanıdığı puştun birisi. Adam elini uzatır, uçurumdan çeker alır.
Türkiye'de siyaseti dizayn edenler konjonktürün kendi lehlerine oluşup, istedikleri şekilde sonuçlanması için böyle bir durumda derler ki; "Değil mi ki seni puşt kurtarmak istedi; kurtulmayı değil, kendini boşluğa bırakıp, ölümü seçmeliydin". Yani başkasının canı üzerinden şeref, haysiyet, onur üzerine hamaset.
Aslında, esas puşt kendisi; zira adam ölmeli ki muhtar kendisi olabilsin. 

Otura Otura Koltuğu Delmek
Dünyayı; koltuğu üzerinde otura otura kıçı ile oyduğu delikten gören ve okuyan adamların temsil ettikleri toplumu felakete sürüklemeleri dışında başka bir ihtimal söz konusu olamaz.
Adam telefon kullanmamayı bir meziyetmiş gibi takdim ediyor. "Ben telefon kullanmam" diyor. Oysa, o artık günümüzde yedi yaşındaki çocuğun bile ihtiyaçlarını karşılayan en doğal araç, gereç. Dünyanın, küçültülerek cebe sığdırılmış hali değil mi. Peki bir telefonu bile kullanabilecek kadar öz güveni olmayan insanlar niçin toplum olarak kaderimizle ilgili verilecek kararlarda inisiyatif unsuru olabilirler.
Tam da bir "Kara delik" hali. Üzerine gelen çağdaş tüm bilgi, birikim; araç ve gereçlerin yutulması ve karanlığına gömülmesi hali. İşte bu "Kara delik zebanileri" ülkemizi ve toplumumuzu bugünkü hale getirdiler.

Reis'in Ordusu
"Reis'in ordusu" inşa süreci devam ediyor. "15 Temmuz Allah'ın bir lütfüdür" sözüne anlam kazandıran da bu olsa gerek.
Zaman zaman genellemelere istatistiki bilgilerden hareketle varabiliyoruz değil mi. Şöyle bir baktım; mahallemizde em bildik, en kıdemli subay ağabeyimiz Balyoz mağduru edilerek ordudan tasfiye edildi. Yine mahallemizden veya çevrenizden ya da bildiğim subayların aşağı yukarı tamamı ya Ergenekon, Balyoz davaları ile ya da fetö soruşturmaları ile ordudan ilişkileri kesilmiş.
Savcı değiliz, hakim değiliz ama bu işin sonu nereye varacak, onu da merak ediyoruz. Her halde bizatihi AKP yetiştirmesi bir subay genel kurmay başkanı olmasına ve Erdoğan vesayetinin orduda tamamen hakim olmasına kadar bu dönüşüm ve değişim süreci devam edecek.
Hakkında soruşturma açılmamış tanıdık bildik tek bir asker kalmayınca; insan ister istemez "Bu kadar da tesadüf nasıl olabilir" diyesi geliyor. Bu şüphelerimize; kadim Türk Ordusunu yetiştiren kurumların kapatılıp yerlerine farklı isimlerle ikame kurumların açılmış olması haklılık kazandırıyor.
Özel askeri ihtisas hastaneleri niçin kapatılır. Kuleli Askeri Lisesi niçin kapatılır. Erdoğan'ın ille de "15 Temmuz Allah'ın bize bir lütfüdür" demesinin altındaki itiraf işte bu değişim ve dönüşüm fırsatını elde etmiş olmalarıdır.
Öz güven sahibi, özgür düşünen demokrat Türk milliyetçileri olarak olayları bir de böyle yorumladığımız için geldiğimiz yol ayrımında istikametimizi farklı yöne çevirdik. 

Gene İdam meselesi
Ne diyor muhterem "İdam parlamentodan bana gelirse imzalarım". Anlayacağınız topu taca atıyor.
Yok ya, ben koyunum ya; senin azatlık kabul etmeyen iflah olmaz kölenim ya; senin attığın bu algı kemendine boynumu uzatıp kabul edeceğim öyle mi.
Yahu her şeyi geçtik de; bize yıllarca emek vermiş yüzlerce öğretmenimizin emeğine yazık değil mi. Bak işte felsefe/Mantık dersi Hocam Mehmet Kaya'nın uyarısını duyar gibiyim; "A benim eşek oğlum, bu algıyı mı yutacaksın"
Yutturamazsın da, tutturamazsın da. Yutacak olsak yanında olurduk.
Evet, eğer sen istersen "Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi"nde Cumhurbaşkanlığı bünyesinde yapılacak kanun çalışması veya teklifini meclise getirip, yasanın çıkmasını sağlayabilirsin. Peki kim inanır böyle bir yetkin varken "Parlamento önüme getirsin imzalarım" diyerek topu taca atmana.
Kısa Kısa
Süleyman Şah türbesini yerinde tutmak yerine kaçıran ruh hali; efelenip durma, essah sanmazlar. Ama sen bulunduğun yerden şöyle bir kenara çekilirsen şayet; dünya alem görecektir Türk milletinin ne söyleyip, ne yapabileceğini. 
...
İstanbul Belediye Başkanını görevden alma tehdidine dair göndermeler yapılıyor.
Vallahi, denerseniz üzülürsem namerdim. 800 bin değil, bu defa 8 milyon farkı çakarız, her şeyinizi bırakıp gidersiniz.
...
AKP ve Balgat mukimi ve avenesi her ne kadar fetö'nün siyasi ayağının ortaya çıkarılmasına mani olsalar da; bana öyle geliyor ki; AKP'nin içinden çıkacak iki yeni parti üzerinden AKP ile aralarındaki itişme ve kakışmalardan kaynaklı itiraf ve ihbarlarla feötü'nün siyasi ayağı çözülebilir.
İnşallah
soralmehmet@gmail.com

25 Ağustos 2019 Pazar

OLUP BİTENLER ÜZERİNE DEĞERLENDİRMELER


Bahadırhan Dinçaslan...
İYİ PARTİ'liyiz ya; bir kaç İYİ PARTİ'li dost, arkadaş bu genç adamın istifasını hatırlatarak, ne düşündüğümü sordular. Kendisini; ismini duymanın dışında yakinen tanımıyorum. Hiç bir zaman İYİ PARTİ'de yönetim şeması ve isimlerin ne ve kimler olduğu üzerine oturup analizler yapıp, tesbitlerim üzerinden de kulisler yürütme ihtiyacı duymadım. Bir de baktım bu genç delikanlı ile inanmışlık ve adanmışlık üzerine benzeşiyoruz. Yani onun da benim de İYİ PARTİ'deki varlığımız; siyasetçi kimliği edinmek, paye sahibi olmak değil inanmışlık ve adanmışlığımız olduğunu fark ettim.
1990 doğumlu bu gencin birkaç yazdıklarını ve hakkında yazılanları okudum. Yaşıtlarına göre kendisini yetiştirmiş, oldukça özgüven sahibi birisi. Özgüveninin verdiği cesaretle düşücelerini "Acaba şu ne der, bu ne düşünür" endişesine kapılmadan doğrudan söyleyen birisi olduğu anlaşılıyor.
İşte bu doğallığı; bilgi, birikim; buna dayanan özgüveninin neden olduğu biraz asilik, biraz çılgınlığının sağladığı idealist ruh hali Meral Hanım'ın dikkatini çeker ve beğendiği bir yazısını bahane ederek kendisini arar. Böylece başlayan yakın diyalog kendisini Meral Hanım'ın konuşma metinlerini yazmaya kadar götürür.
Evet, şimdi bu üretken ama aynı zamanda az tecrübeli genç adam; özgüvenin tetiklemesi ile tecrübesizliğine mağlup olup İYİ PARTİ'den istifa etmiş.
Belki de geçmişten gelen, daha önce de GİK'den istifa etmesine neden olan 15 Temmuz ve Muhsin Yazıcıoğlu'na dair twit'leri üzerine işittiği ithamlar, verdiği mücadele sonrası en son olarak Ensarioğlu ve Hasan Seymen'in Türk milliyetçiliği ideolojik bakış ve duruşuna taban tabana zıt söylemleri belli ki kendisini istifa noktasına taşımış.
Kendi mantığı içinde gerek 15 Temmuz süreci gerekse Muhsin Başkan ile ilgili ortaya koyduğu düşüncelerini ifade ediş biçimi tartışılabilir olsa da; nihayetinde Muhsin Bakan'ın MHP'den ayrılma nedenin temelinde ideolojik nedenler vardı. Yanlış ifade ediş şekli ile doğru bir şeyi dile getirmişti. Yine 15 Temmuz üzerine kullandığı ifade şekli tartışılabilir olsa da; orada da 15 Temmuz vakasını muktedirlerin dayattıkları algılar üzerinden değil, kendi gözlemleri üzerinden okumak istediğini ifade etmiştir. Bunun nedeni de birey olarak güçlü bir kişilik yapısına sahip olmasıdır.
Bence böyle çok yönlü, özgüven sahibi, üretken; hele de genç birisinin istifası İYİ PARTİ için bir kayıptır. Bahadır Dinçaslan'ın dikkat çeken söz ve düşüncelerinin İYİ PARTİ'nin kuruluş felsefesine ters bir tarafı yoktur. Esas sorgulanması gereken; bu genci istifa noktasına taşıyan İYİ PARTİ'de ki bir kaç "Yaşlı amcaların" söyledikleridir.
Dolayısıyla Meral Hanım'a acizane önerim bir şekilde bu delikanlının gönlünün alınması ve kazanılmasıdır.
Bahadırhan kardeşime de yine acizane önerim; İYİ PARTİ'de hep beraber gözlemlediğimiz yanlışlar karşısında bırakıp gitmek değil, sahip çıkmak için varlığımızı en azından Nisan 2020 olağan kongremize kadar sabırla sürdürmemiz lazımdır. Siz de Meral Hanım'dan hiç bir şikayetiniz olmadığını dile getirdiğinize göre; buradan çıkarmamız gereken sonuç hep beraber Meral Hanım'a sahip çıkmamız gerektiğidir.
İYİ PARTİ Nisan 2020 oğlan kongresinde parti yönetiminin; hatıra, iltimasa, hatta dayatmalara matuf şekillenmiş yönetim yerine Meral Hanım duygu, düşünce ve hakimiyeti ile oluşan bir parti yönetiminin oluşacağına inanıyorum. Dolayısıyla, bu anlamda partimize de Meral Hanım'a da sahip çıkmamız gerekmektedir.

Anne lütfen ölme
#Eminebulut cinayeti gibi vahşice cinayetler artarak devam ediyor.

Temelinde eğitim eksikliğinden kaynaklanan sorunlara bir de ekonomik sorunlar eklenince; sorunlar sarmalında boğuşmaktan yorgun düşen bedenlerin cinnet hali sanki toplumun genel hali oldu.

Yemek programları ve aynı simalarla sürdürülen kadrolu siyasi tartışmalardan fırsat bulup, toplumun eğitimi ve psikolojine yönelik programlar için zorunlu yaptırırım kararı alınıp, uygulanmaya konsa illaki olumlu sonuçlar elde edilecektir.

Artık belli bir süre aralığında işlenen cinayetler tek tek evveliyatı ve sonrası ile ele alınıp incelenip, elde edilen sonuçlar üzerinden tedbirler alınmalıdır. Vuku bulan bu tür olayların; cehaletin hüküm sürdüğü klasik bir üçüncü dünya ülkesi görüntüsü vermesi her şeyden önce yöneticilerimizi utandırması gerekir.

Din ve ahlak öğretisinin bile siyasal düşünceler üzerinden bireylere, dolayısıyla topluma empoze edilmesi yolunun tercih edilmesi; modern ahlak anlayışının umursanmamasına neden olduğu gibi, inançlı insanların sıkıntılarına din psikolojisi üzerinden yardımcı olacak yeterli ekipmanın olmayışı gibi bir çok nedenler #Eminebulut cinayetlere zemin oluşturmaktadır.

İnşallah bundan böyle yollarla, otobanlarla övünmeyi her şeyin önünde tutan muktedirler; bundan sonraki yıllarda bu vahşice işlenen cinayetlerin azalması için ortaya koyacakları performansla övünmeyi amaç edinip, hedef seçerler.

Fetö mensubiyetinden ''Metal Yorgunluğu''na terfi etmek
Kendi belediye başkanlarını görevden alma iradenizi "Metal yorgunluğu" kulpunu takarak ortaya koyuyorsan, pekala; bir başka partinin belediye başkanlarını görevden alırken de mesela adını "Metal sertliği" koyabilirdin.
Allah da biliyor, biz kullar da biliyoruz ki; her iki partinin de belediye başkanlarına yapılan operasyonun gerekçesi; birilerinin fetö terör örgütü ile olan ilişkileri, diğerinin de PKK ile olan ilişkileridir.
İşte kafa karıştıran, itiraz edilen husus da bu. Seninkiler görevden alınırken yerlerine o ilin belediye meclis üyeleri arasından birileri seçildiler. Peki o son üç ilin belediye başkanları da yine kendi belediye meclisi içinden seçilemezler miydi. Aradaki fark sizden olmadıkları için mi.
Biz vatandaşların da gerekçelerini doğru bulup inandığımız bu son üç belediye başkanının görevden alınması sonrasında; kendi belediye başkanlarına uyguladığınız usulü bunlara da uygulamış olsaydınız en büyük faydası; demokrasimiz yara almayacak, hükümetiniz/Cumhur ittifakınız hakkında çifte standart zannı oluşmayacaktı.
Bakın işte, Avrupa Konseyi hemen dikkat çekti; "Üç ile kayyum atanması olayının takipçisiyiz" dediler. Oysa ki; suçun şahsiliği üzerinden gidilerek terör örgütü ile irtibatlı olma gerekçesi ile sadece şahıslar hakkında dava açılmış olsaydı ülkemiz ve demokrasimiz zan altında kalmayacaktı.
Hesabı kitabı iyice yapılmadan icra edilen bu operasyonların neler getirip, neler götüreceğini; neleri tetikleyebileceğinin de hesabını yapmak lazımdı.
ABD'nin "Bush doktrini"ni hatırlayalım lütfen. Nedir o; aşağı yukarı "Dünyanın herhangi bir yerinde ABD çıkarlarına ters bir durum söz konusu olursa, o bölgelerdeki iç karışıklıklara müdahale edeceksin, gerekirse de bahanen olsun diye iç karışıklık çıkaracaksın" anlamında ABD'nin dış güvenlik stratejisi. Bunun örneklerini nerede gördük; Irak, Fas, Cezayir, Libya, Mısır ve en son bizim de eş başkanlık sıfatı ile dahil olduğumuz Suriye bataklığı.
Yani ABD "Bush doktrini"ne göre tüm meşruiyetini yaratarak; güvenli bölge için iş birliği dalaveresi ile Irak sınırımız da dahil olmak üzere Suriye sınırı boyunca tüm gücü ile konuşlandığı gibi yetmeyip Urfa ilimizde "Güvenlik Hareket Merkezi" adı altında bir grup askeri ile konuşlanmasına, bir anlamda üs kurmasına izin verdik. Tam da "Bush doktrini" için uygun bir zemine kendi elimizle yol veriyoruz.
Şimdi ne malum ABD'nin Suriye ve Kuzey Irak'ı istediği kıvama getirmeyi başardıktan sonra sıra bizim güneyimize gelmediği. Bizim devlet politikamızı ve güvenlik anlayışımızı, ABD'nin bu puştluk tarafını dikkate alarak yürütmek lazım. Sınırımızın içine almak değil, aksine dışına def etmek lazım.
Dolayısıyla o bölgedeki belediye başkanlarını görevden alırken halkın ne düşüneceğinin de hesabını iyi yapmak lazım. ABD'ye "Müdahale" gerekçesi olabilecek, halkı tahrik edecek veya halkı tahrik için suistimal edecek emperyalist yapılara işine gelecek son yapılan kayyum ataması gibi hataların yapılmaması gerekirdi. Aynen "Metal yorgunluğu" kılıfında olduğu gibi bu sefer de "Metal sertliği" diye adını koyabileceğiniz; ne bileyim bir bir kılıf ile pekala operasyon yapabilirdi. Her ne kadar gene hukuki olmasa bile en azından sizinkilere benzemiş, o anlamda adil olmuş olurdu.

Davutoğlu ne demek istedi
Davutoğlu,
"7 Haziran-1 Kasım 2015 tarihleri arasında yaşananlara işaret ederek, “Terörle mücadele defterleri açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz” dedi.
Davutoğlu'nun gizli tuttuğu ama muhataplarını da sadece kendisinin bildiği birilerini; o süreç aralığında can veren 800 küsur insanımızın katledilmesinde veballerinin olduğunu anlıyorum.
İnşallah siyasi rekabet onların dillerini çözer, bizler de gerçekleri bu vesile ile öğreniriz. 

''Men Atatürk'ün askeriyem''
Ebülfez Elçibey
Ruhun şad, mekanın cennet olsun; şair ruhlu romantik insan. Bir damla kardeş kanının dökülmemesi için hiç bir şekilde koltuk hesabı yapmadın. Eğer isteseydi, koltuğunu koruma uğruna kendisine bağlı "Azatlık kabul etmeyen, iflah olmaz köleler" ordusu kurabilirdi ama asla böyle bir şeye tenezzül etmedi.
...
Kendisine sorarlar "Ermenistan ile savaşta Türkiye isteseydi bize uçak, helikopter gönderebilirdi, niçin göndermedi" dediklerinde; "Özellikle böyle bir katkı istemedik; Türkiye Türklüğümüzün güneşidir; bu güneş sönerse Türk dünyasının güneşi de sönerdi, riske girmesine gönlüm razı olmadı" demiş. Rahmetli "Bir millet iki devlet" inancını iliklerine kadar hissederek yaşadı ve uçmağa vardı.
...
Bir Türk milliyetçisi olarak beni kahredip, utandıran ise; cenazesi ülkemizden can Azerbaycan'a götürülürken Türk milliyetçileri olarak kendisine yakışan şekilde uğurlayamadan; sabaha karşı adeta kaçırılarak gönderilmesi olmuştur. O gün iktidarda olanlar ise;... neyse.
...
Ruhun şad, mekanın cennet olsun; şerefli, haysiyetli, onur abidesi yüce Türk.


Biz umuda kement attık
Biz umuda kement attık ve tutunduk, bırakmak yok.
Cumhuriyet değer ve kazanımlarının ığdış edilerek adeta karşı devrime dönüşen 15 Temmuz ihaneti ve devamında süregelen değiştirme ve dönüştürme sürecinde Türk milliyetçilerinin; "Cesurlar Hareketi"nin inisiyatifinde eteğe kemiğe büründürdükleri İYİ PARTİ projesi tutacaktır.

Velevki birilerinin dediği gibi; İYİ PARTİ içten dıştan kuşatıldı; CIA'sı, Soros'u; osu, busu, puştu ile dört bir yandan sarıldı; pes etmek, kemendi bırakmak, umudu kırma operasyonlarına geçit vermek yok.

Kısa kısa
Adam kameralarını çağırıyor, makam odasındaki Atatürk'ün resmini görüntüler eşliğinde kaldırıp, Erdoğan'ın resmini koyuyor.
Tam bir fetö taktiği budur işte. Ama Erdoğan'ın ve trollerinin gönlünü okşadığı için bu bariz tahrik ve aynı zamanda Erdoğan'a kurulan algı tuzağı; sağladığı ego tatmininden dolayı fark edilemiyor.
Diğer bir husus ise adamın suratında adeta bir Gülen imzası var; sırıtmasından kıvırtmasına kadar fark ediliyor
...
Sayın İmamoğlu sen git keyfince tatilini yap. Gözün arkada kalmasın. 25 senedir Erdoğan öyle bir İstanbul inşa edip, sana bıraktı ki; İstersen seneye kadar gelme, kal; hiç bir problem olmaz.
...
Şu yazılarımı; algıların mahkümü olup, beyinlerine kement geçirilmişlerin okuyup, sonra hiç de murad etmediğim isnatlar üzerinden beni eleştirmelerine tahammül edemiyorum.
Ama yılmak yok, sabırla devam.
Mehmet Soral
soralmehmet@gmail.com

22 Ağustos 2019 Perşembe

KAYYUM ATANAN ŞEHİRLER

Kayyum atanan üç şehrin belediye başkanlığı üzerine
31 Mart'da; şimdi görevden alınan bu belediye başkanları pür-i pak mıydılar ki; elbette değillerdi. Ama seçime girmelerine mani bir durum görülmemişti. Bu adamlar bugün ne düşünüp, ne yapmışlarsa 31 Mart öncesi de aynı şeyleri düşünüp, yapıyorlardı.
İYİ PARTİ'nin belediye meclis üyesi adaylarını sadece o bölgenin insanları olması hasebiyle PKK'lı oldukları üzerinden isimleri listelenip yayınlanmış, Meral Hanım da hepsine kefilim demişti.
Bunları yapan hükumetin; görevden alınan bu belediye başkanları hakkında 31 Mart'da devletin istihbari hiç bir bilgisinin olmaması mümkün mü. Saflar ne düşünür bilemem ama sanmıyorum.
Benim kanaatim o ki; amaç görevden alınan söz konusu belediye başkanları üzerinden günlerce sürecek tartışmalar ile dikkatler ekonomini üzerinden başka yere kaydırılarak; ekonomi ve özellikle de dış güvenliğimiz açısından rahat çalışma ortamı sağlamaktır.
Siz ki; ABD askerlerinin Urfa'da çıkarttıkları postalarını kapı eşiğine sıra sıra büyük bir zevk ve heyecan ile dizeceksiniz; sonra bu ruh halindeki Cumhur ittifakı olarak iç güvenlik, vatan ve millet bütünlüğü üzerinden malum bölgede görevden almalar gerçekleştireceksiniz. Samimi değilsiniz. İşsizliği, açlığı, ekonomiyi kısaca perişanlığımızı tartıştırmamak ve gündemi meşgul tutmak için bütün bunları yapıyorsunuz.
Örnek mi;
Ahmet Türk aynı gerekçelerle ceza evinde yatıyordu. Cumhur ittifakı cezası bitmeden hapisten çıkararak Belediye başkanı olmasını sağlamdı mı. Peki Cumhur ittifakının taraflarının iki lideri Ahmet Türk'ü niçin affetmişlerdi; affetdiyseler niçin görev verdiler, sonra da niçin görevden aldılar. 

Bu belediye başkanları velev ki suç işediler; benim de kanaatim o dur ki; işlemişlerdir. Ancak eğer sen mahalli seçimlerden dört ay sonra bu adamları görevlerinden alırsan; kendi yandaşına öyle veya böyle algılarla istediğin inandırıcılığı da sağlayarak anlatabilirsin ama dış dünyaya asla.
"Yemişim dış dünyayı" da diyebilirsiniz ama bütün hesaplarını, alış verişlerini dolar üzerinden yapıyorsun; niçin "Yemişim senin TL'ni" dedikleri için.
Oysa kanuni düzenleme yapılsa; suçun şahsiliği prensibine uygun bir düzenleme ile kayyum atanmadan suç işleyen görevden alınıp, yargılansa ülkemiz dış dünya nezdinde sıkıntıya girmeyecektir. Nitekim Avrupa konseyi bu anlamda ülkemizi takibe aldıklarını açıkladı.
Bir diğer husus; "Metal yorgunluğu" adı altında Ankara, İstanbul, Bursa gibi şehirlerin belediye başkanlarının istifaları istendi. Bazıları direnerek, bazıları ağlayarak, bazıları ise emir telakki ederek istifalarını sundular. Peki bu istifalar dış dünyada, hukuki çerçevede, batı mantalitesi ile nasıl değerlendirilecektir. Adamların kafalarının karışacağı belli. Mesela peşinen "Hukukta metal yorgunluğu diye bir şey olamaz" diyeceklerdir. Başka ne diyebilirler; görevi kötüye kullanmak, suistimal, kayırmacılık falan. Bunlar için de soruşturma açılması gerekir, kendi istekleri ile istifa etmeleri beklenmez diyeceklerdir.
Dolayısıyla, sanıyorum ki; bu tür uygulamalarımız nedeniyle fetö'nün vahametini dış dünyaya izah edip, anlatamadığımız için başta Gülen olmak üzere hiç bir önemli ismin iadesini almayı başaramadık.
Diyelim ki Almanya'da bir mahkeme Almanya' ya sığınan bir fetö mensubunu çağırsa "Sen ülkende aranan bir terör suçlususun, seni ülkene iade edeceğiz" dediğinde o da; "Siz bakmayın benim ülkeme; canı istediğinde benim gibileri fetö mensubu görür, işine geldiği zamanlar da aynı arkadaşlarımızı fetö mensubu değil "Metal yorgunu" görür.
Bugün Cumhur ittifakı çıksa dese ki; "Tüm HDP'li belediye başkanları son derece görev bilinci ile merkezi yönetimle iyi ilişkiler içinde görev ifa ediyorlar" biz gene de; PKK'dan arınmış bir HDP'nin olmayacağını dile getirir, inanmadığımızı ifade ederiz.
Peki öyleyse; niçin insanlar HDP'li üç belediye başkanının görevlerinden alınması üzerine şüphelerini dile getirip, çekincelerini ortaya koyuyorlar. Nedeni yine hükumet edenler; yani AKP dir.
Şöyle ki;
Yine seçilmiş Ankara, İstanbul, Balıkesir, Düzce, Bursa gibi belediye başkanlarını; aslında gerçek nedenini milletin bildiği ama hükumet yetkilileri itiraf edemedikleri için adını "Metal yorgunluğu" koyarak görevden alınamayıp, istifaları istendi. Çünkü sakladıkları "Gerçek neden" kayyum atamasını gerektiren bir nedendi ve bu neden AKP'yi yıpratıp, zarar vereceği düşünüldüğü için hukukta ve pratikte bir anlam ifade etmeyen "Metal yorgunluğu" denen bir gerekçe uydurulup, istifaları istendi.
İşte böyle bir çifte standart dır; malum üç belediye başkanının görevden alınıp, yerlerine kayyum atanmasına şüphe ile bakılması. Oysa ki; metal yorgunluğu gözlemlemesini yapması gereken hükumet değil seçenlerdir, yani halktır. Suçüstü hali var ise bu zaten suçun şahsiliği demektir ki; savcılığın anında duruma el koyması gerekirdi.
Aynen metal yorgunluğu üzerinden nasıl ki daha önce belediye başkanlarının istifalar alındıktan sonra meclislerinden yeni başkanlar görevlendirilmişse, kayyum atanan o üç şehirde de aynı prosedür uygulanmalıydı. Kaldı ki; bu "Metal yorgunluğu" demokrasi mantığına uymayan, sadece gerçeği görünmez kılan, Eminönü meydanında "Okus pokus" tezgahı kurmuş bir hilebaz hüneridir.
Şahsen alınma gerekçelerine inanıyorum ama bunun usulüne itiraz ediyor, demokrasimizin tahrip edildiğini düşünerek; dünyaya entegre olmuş ülkemizin böyle basit usul hataları yüzünden itibarının sarsılmasına, hatta kaybına neden olduğunu düşünüyorum.
Şimdi ben böyle olup bitenler üzerinden düşüncelerimi dile getiriyorum ya; birileri benim için ya fetöcü, ya HDP'li veya PKK'lı diyeceklerdir. Çünkü bunların "Başlarına geçirilen algı tasması"ndan aldıkları sinyal bu yönde de onun için.

Değerli bir abim der ki;
"Siyasal İslam/İslamcılar" sözü İslam'a zarar vermek için bile bile kullanılıyor.
Peki abi Kerbela katliamını nasıl anlatacağız. "Her cuma geldiğinde atıyorum Bakara'dan makaradan bir ayet" diyen hadsizi nasıl bileceğiz, "Hayır işleri için rüşvet vermek mubahtır" diyen ilahiyatcı Prof.'u dinen nereye oturacağız.
Hadi senin hatırına "Siyasal İslamcılar" demeyelim ama müsade et "Müslüman görünümlü puştlar" desek nasıl olur. 
Mehmet Soral
soralmehmet@gmail.com

18 Ağustos 2019 Pazar

SÖZÜM İYİ PARTİ'Lİ DOSTLARA DIR

İlle de sözüm İYİ PARTİ'li dostlara dır
İYİ PARTİ yönetiminde bulunup da; ulus devlet ve üniter yapıya ve aynı zamanda İYİ PARTİ kuruluş gerekçesi ve oturtulmuş olduğu meşruiyet çizgisine ters düşen düşünceler dün de söylenmiş olsa, bugün de söylense karşıyız, red ediyoruz; hatta mümkünse oyalanmayıp, çekip gitsinler.
Ancak bu yanlış adamların yıllar önceki yanlış sözlerini bulup buluşturup kumpascılara malzeme olarak sunanlar; ne ara Erdoğan'ın her birinin üzerine teker teker bastığı ayağını çektiği hissettiler, ne ara kendisinden Fatiha'yı öğrenmişler, ne ara kendisine insan olduklarını kabul ettirdiler, ne ara kendisini kandan beslenmediğinize ikna edebildiniz ve ne ara Allah'ın yarattıklarının en şereflisi; insan olduğunuzu kabul ettirdiniz. Peki ülkücü camia olarak hiç hak etmediğimiz bu aşağılanmaya, horlanmaya; itilmeye, kakılmaya dair söz ve ithamlar Google amcaya sorunca onlar da yıllardan beridir karşımıza çıkmıyor mu. Peki bunlar karşısında sizi kör ve sağır eden nedir; söyleyeyim; fikir namusa sahip olmamaktır.
Fikir namusuna sahip olmak lazım. Fikri tepkiler bir karakter gösterisi olup ancak fikri namusa sahip olanlardan beklenir. Zaten bir adamın ne olduğunu da; sadece söyleye geldiklerinden değil, zaman zaman da olay ve durumlar karşında verdiği tepkilerden anlarız.
Dolayısıyla, birilerine sadakat veya biat adına onun günahları hatırına fikri namusu terk etmek; yetmeyip bir de meşruiyet kazandırmak için debelenip durmak en zayıf kişilik halidir.
İşte İYİ PARTİ; böyle bir kişilik hali ile yaşamayı kendisine zul gören, kabullenemeyen ülkücülerin; "Bizden bu kadar" demeyip, Siyasal İslamcılığın tahakkümünde ülkemiz ve milletimiz üzerinde oluşturulmak istenen vesayetçi yapıya mani olmak için; "Vatan ve millet sevgisi ortak paydası"nda birleşen diğer siyasal görüşleri de içinde barındırmayı uygun gören ülkücülerin ete kemiğe büründürdüğü bir projedir.
Bugün İYİ PARTİ'yi refüze etme, siyasi minderin dışına itme kumpas ve gayretlerinde baş rolde oynayanların temel endişeleri İYİ PARTİ projesinin devlete ve millete zarar vereceği falan değil; bilinen kadim CHP'nin yanında bir de İYİ PARTİ olarak ciddi bir muhalefet alternatifinin beraber hareket etmeleri durumunda her halükarda %50+1 elde edecek olmasıdır.
Doğal olarak siyasal İslamcı vesayetin hakim kılınması projesinin akamete uğrayacağı endişesine bir de emir komuta ve biatcı dayatma ile siyasal İslamcılığa evrilmeye zorlanan ülkücülerin buna şiddetle karşı koymaları ve ret etmeleri eklenince; Cumhur ittifakında çaresizlik oluştu, aciziyet zuhur etti.
İYİ PARTİ'de çok eksiklerin olduğu, çok yanlışların yapıldığı gerçeğine emeği geçenler olarak vakıf olduğumuz gibi kendisine çok adice kurgulanmış kalleşlik ve kumpasların da olduğuna vakıfız.
Olağan üstü şartlarda gerçekleşen sonuçların doğruluğu da yanlışlığı da daima sorgulanır. Çünkü işin doğası gereği istenmeyen bir şeyler olmuş, ona binaen "Olağanüstülük" hasıl olmuş, ona bağlı da bir sonuç elde edilmiştir. Bu sonuçlardan hareketle; hele ki büyük umutlarla kurulmuş bir partinin istikbali için kesin hüküm vermek yanlıştır, aceleciliktir.
Dolayısıyla İYİ PARTİ'nin kuruluşunda zerre kadar emeği geçen herkese seslenmek isterim ki; lütfen Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener'in genel başkanlıktan LİDERLİĞE terfi edeceği 2020 Nisan ayında yapılacak olağanüstü kongre sürecini tamamlayana kadar tüm kalleşlik ve kumpaslara karşı direnelim. Sonra ne yapalım; ilçelerimize üye yapmak için insan taşıyalım ki; mahalle bazında delege seçimini zorunlu kılan bir silsile ile olağan kongreye kadar taban iradesini yansıtacak bir yapılanma ile bu partiyi en ideal yapıya kavuşturma şansımızı hem kullanalım, hem de zorlayalım. Bu şansımızı deneyene kadar partiden tek tük hatta önemli isimler dahi abzurt çıkışlar yapabilirler. Notlarımızı alacağız, hesabını sormak için de elimizde tutacağız ama hedefe kilitlenmişken yolda kavga etmenin, ele güne karşı rezil olmanın; hele ki kumpaslara gelmenin hiç bir anlamı yoktur.
Şimdiden söylüyorum; 2020 Nisan kongresinin ertesi günü bugünkü yapıdan farklı olmayan bir yapı gördüğüm anda; "Fikri namusum gereği" gerekirse ideal ve ülkülerimin peşinden yeni bir maceraya hazırlanmak üzere köşeme çekilirim. 

Bizler ''Cesurlar hareketi'' mensubuyuz öz eleştirimizi yaparız 
İYİ PARTİ'de defolular tek tek kendilerini bir şekilde deşifre ediyorlar. 2020 Nisan ayı olağan kongresine daha çok var. Anlaşılan Meral Hanım'ın operasyonu daha kolay olacak.
Tabi bu defolu adamların geçmiş zamanda yapmış oldukları abzurt konuşmaları tasvip etmesek de; bir kumpas dahilinde bu konuşmaların video'ları bulunup paylaşıldığı aşikar.
Ancak kendi adıma şunu söylemek isterim; Meral Akşener dahi yarın kalksa "Kurucu Genel Başkanı olduğum partimden bir beklentim kalmamıştır" dese bile 2020 olağan kongre benim için milad olacağı için sabırla bekleyeceğim. İYİ PARTİ'ye gönül vermiş inanmış, adanmış tüm dostlara da tavsiye ederdim.
Aynı zamanda kumpasçı kalleşlere de duyurumuzdur.
Gene bir Burhan Kuzu klasiği 
Burhan Kuzu gene bir sorumsuzluk örneği göstererek bize "Ya sabır" çektirdi.
Milli felaketin, 17 Ağustos depreminin yıl dönümünde atmış olduğu twit; "Toplanan yardım paraları ile memur maaşları ödendi" diyor. Oysa Türk milleti ve devletimiz olarak o yaşanan felaketin üstesinden gelmiş olmanın gururunu yaşadık hep.
Atalarımız ne demiş "Al bir kaya, nereye sayarsan daya" misali; şaştım kaldım. Bu insan bir siyasetçi aynı zamanda bilim adamı, bunca tecrübeden sonra da devlet adamı kıvamına gelmiş olması gerekirken; böyle sorumsuzca twit atmasındaki amacı eğer birisine yaranmak ise; kendisi için her ne şans uymuyorsa bu hali rezil olmaktan öte gidemez.
Yahu insan birisinde kusur ararken önce sırtındaki kamburu aklına gelmez mi. Ne gezer; BOP eş başkanlığı uğruna hiç gerek yokken içine düşürüldüğümüz Suriye bataklığında kırk milyar dolarımız heba edildi.
Be vicdansız, be insafsız ödettiğiniz bu bedel orada dururken ve de hala devam ederken hangi aklın ürünüdür "17 Ağustos depremi sonrası toplanan yardım paraları ile memur maaşları ödendi" demek.
Neyse; anlaşılan gene bir Burhan Kuzu klasiği deyip geçeceğiz.

Ali Babacan ve Davutoğlu'nun yeni oluşumları üzerine
Davutoğlu;
Ülkemizi Suriye bataklığına sürükleyen adam. "Stratejik derinlik" kitabını yazdı ama "Stratejik rezillik" diye yeni bir kitabı yine kendisi ve Türk milletine yaşattıkları üzerinden yazabilir.
Kendisi ile akıllarda kalan bu. Elbette Erdoğan güdümünde yaptı ne yaptıysa. Ama "Ne yapayım, o dedi ben yaptım. O'nun dediğini yapmayan bürokrat mı vardı" dese bile bundan kendi yararına bir hikaye çıkmaz. Tek bir hikaye yaratma şansı var dı o da; kulağından tutulup atıldığında "Bir dakika beyefendi, senin bile aldığın oydan yüksek oy alarak başbakan oldum. Ben istifa etmiyorum ama sen çok istiyorsan azledebilirsin" demeliydi, diyemedi. Velhasıl kelam yürekli adam değil.
Ali Babacan;
Adamın simasını hiç görmüyoruz. Çünkü hiç bir yerde yoklar. Daha çok eski resimlerinden tanıyoruz. Belki de o kadar değişmiştir ki; yolda görsek tanımayız. İnanın ağzından bir kelam çıkması için ıkınmıyor bile. Ve bu adam Türk siyasetinde lider adayı olmak istiyor öyle mi. Ali Babacan'dan teknokrat olmanın dışında hiç bir halt olmaz.
Liderlik bambaşka bir şeydir. Hayatında üç kitabı dahi başlayıp sonunu getirememiş insanın siyasi lider olması, başbakan olması mümkündür. Niçin, çünkü o ülkenin algı düzeyi ortalaması hayatında bir kitap dahi okumamış insanlardan oluşur da ondan. Kesinlikle bundandır demiyorum ama en azından gözlemleyebildiğimiz nedenlerden birisi de budur.
Babacan'ın gündeme dair bir kelam etmek için ıkınmaya bile tenezzül etmemesinden anlıyoruz ki ısmarlama siyasi bir liderdir. Akıl hocası Gül; tipik bir Kayseri'li. Kestaneyi közden başkasına aldırıp ağzına atmak isteyen birisi. Tek başına hiç bir şey olamayacak olan adam Erdoğan sayesinde her şey oldu.
Ama öte yandan Genel Başkanı ile diğer mensupları ile meclisteki varlığı ile siyasetteki özgül ağırlığı ile varlığını her geçen gün daha yoğun şekilde hissettiren ve aynı zamanda içten ve dıştan kumpaslarla boğuşan, görüntülü medyanın uyguladığı ambargo ve sansürlerle haksız rekabetle karşı varlığını her türlü kalleşliğe rağmen hissettiren İYİ PARTİ'nin dostlar tarafından da düşmanlar tarafından da gerçek bir siyasi alternatif olduğu da kabul edilmiş bir gerçek. 

Türkün Türk'e zulmü
Türk'ün Türk'e zulmü dışında kime, ne yapılmış ki bu coğrafyada. Hep kanından, canından olanı mağdur etmiş.
Özbe öz Türk oğlu Türk Aleviler; yıllarca aidiyetlerini gizlemek zorunda bırakıldılar. Hangi etnik kimlikten olunursa olunsun; kayrılmak için sunni olmak yeterli olmadı mı.
Ya Alevi Türkmenler..?
Not: Mezhebimi merak edenlere; sunni Türk'üm
Mehmet Soral
soralmehmet@gmail.com

14 Ağustos 2019 Çarşamba

ETNİK KİMLİKLERE ASİMİLASYON İDDİASI BİR İFTİRADIR

İYİ PARTİ Genel Başkan yardımcısı Hasan Seymen Bey'in bir videosunu izledim.
Bu video'daki konuşmasını Kafkas Dernekleri Federasyonu'na bağlı Çerkezler grubu adına yapmış.
Bir sivil toplum örgütü olarak 2011'de yeni anayasa çalışmaları için Kafkas etnik kimlikleri adına hükumet tarafından kendilerinden talep edilen istekleri sorulmuş, onlar da arz etmişler.
Etnik kimliklere eğer devleti yönetenler(AKP' nin açılım süreçleri) "Bizden ne talebiniz var, iletin" şeklinde bizatihi hükumet edenler tarafından adeta ayrışmayı tahrik eden teşvikler sağlanırsa; sadece Çerkezler değil tüm etnik kimlikler yakın bir gelecekte bu ülkenin isminin Türkiye Cumhuriyeti Devleti, milletinin de Türk milleti olmaması gerektiğini tartışacaklardır.
Hasan Bey'in kendisini Çerkez bilmesi, onların bir temsilcisi olmasının yadırganacak bir tarafı yoktur. Ancak Çerkezlerin asilime edildiği gibi bir şeyden bahsetmiş olması iftiradan öte bir şey değildir. Sadece Çerkezler değil hiç bir etnik grup asimilasyona uğradıklarına dair iddiada bulunamazlar. Çerkezler dahil tüm etnik kimlikler için devletten ana dilde eğitim ve öğretim istemek ve buna da cevaz vermek ulus devleti ortadan kaldırır, otomatikman federatif yapılanma devreye girer ki; kabul etmek mümkün değil.
Çerkezler'in Kafkasya'dan gelip güvenlik gerekçesiyle Anadolu'ya yerleşmeyi tercih etmişlerse şayet; buradan asimilasyon değil, olsa olsa Türk milletine minnet ve şükran duymanın gerekliliği ortaya çıkar.
Hasan Bey temel hak ve özgürlüklerde eşit haklara sahip olma talebinden bahsediyor. Kendilerine karşı ne gibi bir ayrımcılığın uygulandığına dair bilgi vermiyor. Mesela bir Türk olarak onlardan farklı, ayrıcalıklı ne gibi haklara sahibim; sormak isterim. Bu itham bir vicdansızlık örneğidir. Mağdur olana kucak açacaksın, aşını işini paylaşacaksın, gün gelecek sanki onları Ruslar değil Türkler mağdur etmiş gibi asimilasyonla itham edileceksin; olacak iş değil.
Tüm etnik kimlikler bu ülkenin birinci sınıf vatandaşları olup, devletin sağladığı tüm hak ve imkanlardan eşit olarak yararlanırlar. Hiç bir etnik kimliğin diğer kimlikler üzerinde; buna asli unsur Türkler de dahil olmak üzere astlık, üstlük iddiası olamaz.
Ancak;
Hiç bir etnik kimlik de bu coğrafya üzerindeki varlıklarını; kaderin kendilerini sürükleyip getirdiği bu coğrafya üzerinde Türklerin varlığı gibi görüp; bu varlıklarına binaen devletin de milletin de adının değişmesi sürecine giden "Ana dilde eğitim, milletin adı Türkiyeli" olmalı gibi taleplerde bulunamaz.
Ancak söz konusu video'nun durduk yerde paylaşılması oldukça manidar. Bunu, özelikle İYİ PARTİ üzerine kurgulanmış kumpasların devamı olarak görmek ve değerlendirmek lazım. söz konusu video üzerinden gösterilmek istenen tepkilerde ne Türkçülük hassasiyeti ne de Türk milliyetçiliği hassasiyeti vardır.
İYİ PARTİ'de yaratılmak istenen zihin bulanıklığı üzerinden algı tuzağına düşmeyeceğiz. En azından Hasan Bey; siyasal İslamcılar gibi gizli etnikçilik yapıp, İslam'ı kamuflaj olarak kullanıp "Atatürk ve Türklüğe" kin ve öfke kusmuyor; tüzüğünde Türk milletinin varlığına, birliğine ve bütünlüğüne atıf yapan bir partinin kurucusu ve genel başkan yardımcısı olmayı istemiş, kabul görmüş. 
Ancak PKK'nın Kürtler üzerinden ileri sürdüğü talepler gibi  Hasan Bey'in de  söz konusu video'da Çerkezler adına etnik ve bölücü talepleri var.  Muhtemeldir ki; Hasan Seymen'in, PKK'nın taleplerine benzer bu taleplerini İYİ PARTİ kurulmadan önce dile getirmiş olabilir. Bu görüşlerinde hala ısrarcıysa artık İYİ PARTİ'de olmasının bir anlamı yoktur ve istifa etmesi lazım. Çünkü söyledikleri partinin kuruluş ilkeleri ve parti tüzüğü ile çelişiyor. 
Bir çok Çerkez ülkücü, Türk milliyetçisi tanırım böyle bir talepleri yoktur. Ancak siyasal İslamcılık kisvesi altında Türk ve Atatürk düşmanlığı yapan Çerkezler olduğu gibi başka etnik kimliklere mensup insanlar da var.
Bu ülkede Kürtler üzerinden PKK'yı icat edenler muhtemeldir ki; Çerkezler üzerinden de bir başka emperyalist aracı icat etmeyi düşünüyor olabilirler. Belli ki bu anlamda birilerini bulabilirler ancak Çerkezlerin bu coğrafya'da kendilerini Türk milletinden gördüklerine her vesile ile şahit oldum, vatansever insanlardır.

Hasan Seymen gibiler bu cür'eti; Devlet Bahçeli'nin de altında imzasının bulunduğu; o zamanki MHP+DSP+ANAP hükumetinin rızası ile komisyonlardan geçirilerek AKP'nin tek başına iktidarına paslanıp mecliste onaylanan "İkiz yasaların" kabulünden alıyor olmasın.
Hasan Seymen gibilerle uğraşmak kolay da; bunların isteklerine çanak tutan, yol açan "İkiz yasaların kabulü ve kanunlaşması" gibi kendi meclisimizde kurulan tuzaklara karşı ne yapabiliriz, onu düşünmek bugün için daha elzem değil mi.
Not: İkiz yasalarla ilgili bilgi için ekli bağlantıyı tıklayabilirsiniz.
https://www.milligazete.com.tr/…/bahceli-imzaladi-erdogan-o…

İYİ PARTİ Projesini Devlet Bahçeli'ye karşı ego tatmini olarak görmek haksızlıktır.
İYİ PARTİ projesini Devlet Bahçeli'ye isyanın ete kemiğe bürünmüş hali olarak görüp değerlendirmek büyük yanılgı olacağı gibi emeği olanların da emeklerini ve niyetlerini inkar etmektir.
İYİ PARTİ;
CHP'nin inisiyatifine terk edilen, ne garip ki; iktidarın da bundan son derece memnun ve hoşnut kaldığı muhalefet anlayışına ve alışkanlığına alternatif bir muhalefet hareketi projesidir.

İkinci bir husus ise; rahmetli Başbuğ sonrası Devlet Bahçeli marifeti ile iradesi derin devletin, dolayısıyla da görevdeki hükumetlerin kontrolüne verilen, adeta bir müsteşarlık konumuna sokularak, onların programlarına odaklı görev yaptırılan MHP'nin inisiyatifinde; her geçen gün tedricen etkisiz, yetkisiz ve yaptırımsız hale getirilerek erozyona tabi tutulmak istenen Türk milliyetçiliğine sahip çıkma projesidir.
İYİ PARTİ'nin varlığı; uzun vadede siyasal İslamcılığın vesayetinin oluşturulması ve oturtulması emellerine karşı mücadele hususunda zayıf kalan CHP'nin yanında beraber büyük bir set oluşturma projesidir.
Diğer taraftan kasdi olarak İkiz yasalarla hukuken önü açılan, Almanya'da AKP heyetine ısmarlama çalıştayı yaptırılan "Federatif yapılanmaya" doğru gidileceği aşikar olan bir süreç için Devlet Bahçeli marifeti ile Türk milliyetçilerinin rızası anlamına gelen ama rızamızdan ziyade dayatılarak 2001 tarihinde adımıza atılmış olan imzalarımızı geri çekme projedir.
Cumhuriyet değer ve kazanımlarını ortadan kaldıran; mahsurlarına 15 Temmuz ihanet sürecinde daha yakinen vakıf olduğumuz tek adam iradesine dayalı "Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi"nden tekrar "Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter Sistem"e dönme mücadelesi için güç merkezi oluşturma projesidir.
Dolayısıyla hiç kimse İYİ PARTİ'yi Devlet Bahçeli ve avenesine öfke duyanların öfke nöbetleri için rehabilite edildikleri bir müessese olarak göremez.
Devletin birliği, ulusal yapının bütünlüğü ve üniter yapının muhafazası adına; siyasal düşünce ve dayatmalardan azade vatan ve millet sevgisi ortak paydasında bütünleşen insanların projesidir. Ve elbette nihai hedef bu ülkeyi yönetmektir.
Mehmet Soral
soralmehmet@gmail.com

10 Ağustos 2019 Cumartesi

UZUN BİR YAZI AMA OKUNACAK YAZI

Uzun bir yazı ama okunacak bir yazı.
Üç beş kişi İYİ PARTİ'li birisini dağa kaçırıp tehditle birisi için özür diletiyorlar. Bir başka üç beş kişi düşünen, yazan, nitelikli yetişmiş Türk milliyetçisi bir gazeteciyi evinin önünde pusu kurup, kafasını gözünü dağıtıyorlar. Bir başka grup yine İYİ PARTİ'li birisini trafikte sıkıştırıp arabasından dışarıya çıkmasını sağlayarak kafasını gözünü yarıyorlar. Hele bir örnek var ki; belli ki eski arkadaşlar. Kendisini sohbete çağırıyorlar ama aynı zamanda tuzak kurmuşlar. Hangi partiye mensup olduğunu soruyorlar; cevap İYİ PARTİ olunca; yine aşağılama, tokatlama, hırpalanma.
Yaklaşık 150 kişi; aralarında bilim insanları da var. Hele ki ikisi karı koca; yaşları seksenin üzerinde. Bir diğer bilim adamı; Türk milliyetçiliğinin ideolojik anlamda yaşayan fikri önderlerinden birisi. Bunlar Türk milliyetçisi, ülkücü camianın yaşayan, saygı duyulup hürmet edilen isimleri. Bir diğeri; rahmetli Başbuğ denince hemen akla gelen ilk isim. 1980 sonrası Mamak zindanlarında işkence görmüş, çile çekmiş milliyetçi kanaat önderleri. Saygın iş adamları ve daha daha bir çok isimler...
Bu yaklaşık 150 insan milliyetçi, ülkücü gelenekten gelme ortak paydası altında bir araya gelerek Ekrem İmamoğlu'na destek bildirisi yayınlıyorlar. Hemen akabinde "Sizleri ya susturacağız, ya da kan kusturacağız" şeklinde tehdit ediliyorlar.
Şimdi bu yaşanmış örnek olaylarda mağdurların ortak yanı ekseriyatla İYİ PARTİ sempatizanı olmalarıdır. İYİ PARTİ Genel Başkanı Meral Hanım siyasi görüş belirtmeden bu eylemleri gerçekleştirenleri yönlendirenler her kim veya kimler ise; onları uyarmak, kamuoyunun da dikkatini çekmeye matuf mağdurlara sahip çıkma refleksini gösteren açıklamalarda bulundu.
Ancak "Ülkücü Hareketi ve mensuplarını" itibarsızlaştırmayı adeta misyon edinmişcesine; geriye kalan bakiye de iyice sıfırlansın dercesine; Meral Hanım'ın "Haydutlar" nitelemesinin ülkücüler üzerine olduğu ön kabulü ile "Sen nasıl ülkücülere haydut dersin" şeklinde başta Devlet Bahçeli olmak üzere birkaç MHP yetkilisi ağır ithamlarla dolu ifadelerle karşılık verdiler.
Bizler de soruyoruz aranızda olmayan ülkücüler, Türk milliyetçileri olarak; hiç bir şekilde ülkücü edep ve adabına; Türk İslam gelenek ve göreneğine yakışmayan eylemleri gerçekleştirmiş olan bu utanılası olayların kahramanlarına niçin ülkücü payesini verip, onları sahipleniyorsunuz.
Oysa Meral Hanım konuşmasında hiç bir şekilde parti veya siyasi görüş belirtmiyor. Peki niçin bu iğrenç olayları düşünüp, planlayıp uygulayanları Türk milliyetçiliği kurumsal kimliği adına MHP olarak sahiplenip sonra da sanki Meral Hanım'ın bunların ülkücü olduklarını kastettiği algısını yaratarak "Sen bu insanlara nasıl haydut dersin" karşı saldırı ve lincini devreye sokuyorsunuz. Tek bir amacınız olabilir o da; Türk milliyetçiliği hareketini derlemek, toparlamak yerine aksine; birbirinin yüzüne bakacak tek bir ülkücü bırakmamak.
Sizlere bunu başarmaya müsaade etmeyeceğiz. Suistimallerinize alet olmayacağız. Hangi partide, platformda olursak olalım; ülkücülüğümüze de milliyetçiliğimize de sahip çıkmaya devam edeceğiz. Bize kalleşçe tuzak kurup kafamızı gözümüz yaranları hiç bir şekilde ülkücü bilmeyeceğiz ama hiç tanımadığımız birileri kafamızı gözümüzü patlatırlarsa onlara da haydut demeye elbette devam edeceğiz.
Ülkü ocakları bu devletin ve milletin teminatı olan üstün nitelikli gençler yetiştiren güzide kurumlardır. Dolayısıyla bu güzide kurum sadece bir siyasi partinin değil, sahiplenen her kişi ve kurumların göz bebeğidir. Bu güzide kurumları sadece bir siyasi partinin inisiyatifine terk etmedik ki, sahipsiz de bırakalım.
Türk milliyetçileri olarak herkes kendi nefsine "Adam gibi adamım" diyebiliyorsak şayet; bu güzide kurumlardan nasiplendiğimiz ölçüdedir. Dolayısıyla, (Özellikle MHP demiyorum) Balgat mukimi ve avenesinin yanında değiliz diye ne ülkücülüğümüzden, ne milliyetçiliğimizden ne de kızıl elma sevdamızdan vaz geçmiş değiliz.
Her ne kadar Türk milliyetçiliği hareketi siyasal İslamcılığa doğru evriltilerek, bu sevdadan vaz geçme noktasına itilmek istense de; nerede olursak olalım direnmeye de, sahiplenmeye de devam edeceğiz. 

İYİ PARTİ'ye kumpaslar devam etse de azim ve kararlıkla yoluna devam edecektir.
Evet, İYİ PARTİ'mizde çok eksikliğimiz var. Meral Hanım'a bir nefeslik mesafe kadar yakın olanların dahi İYİ PARTİ üzerine yürütülen kumpasların içinde olabilecekleri ihtimali de dahil olmak üzere tüm bu ihtimalleri rezervde tutarak diyoruz ki; Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener'in sonuna kadar yanındayız.
Siyaseten bitmiş ve tükenmişlerin devletin gücünü yanına alarak, bu gücün sağladığı ayrıcalığın güvencesinde üzerimize boca ettikleri küfür ve günahlar sahiplerini bağlar, aynen kendilerine iade ediyoruz.
Tabanımızı demoralize etmek için İYİ PARTİ üzerine geçen hafta başlatılan kumpasın bu hafta yoğunlaşarak devam ettiğine hep beraber şahit oluyoruz.
Değerli gönüldaşlarım her şeyden önce şunu bilmeliyiz ki; İYİ PARTİ'de "Hileli çarşaf liste"nin arkasında dahi uzun süredir devam eden kumpasın bir başka şekilde tezahürünü görmek mümkün.
Devlet Bahçeli'nin iki haftadır cümlemizi hem aşağılayarak hem de davet ederek; çeliklerle dolu şaşkınlık yaratan görüntüsünden anlıyoruz ki; İYİ PARTİ öyle veya böyle siyasi mevta haline getirilmek isteniyor.
İYİ PARTİ'nin çarşaf listesi üzerinden; hele ki MHP'de hiç örneği görülmemiş olmasına rağmen Devlet Bahçeli'nin İYİ PARTİ' yi bunun üzerinden eleştirmesi oldukça manidar değil mi. Bir el öpen Bahçeli'nin elini aşikaren öptü ve gitti. İkinci bir el öpenin hala var olmadığı, yapılan bariz hataların da bundan kaynaklanmadığı ne malum.
Meral Hanım'ın partiye tam hakimiyeti önümüzdeki Nisan ayında olağan kongre ile mümkün olacaktır. Dolayısıyla, tüm ilçelerde üye sayısının artırılması gerekmektedir. Bunlardan seçilerek süzülüp gelen delege iradeleri ile tamamlanacak olan önce İlçe sonra il kongre süreçlerinden sonra oluşacak genel merkez delegelerinin iradesi ile Allah'ın izniyle bütün kumpasları aşmış olacağız.
Böylece Meral Hanım'ın yüzlerine karşı "Artık bana da, partiye de yüksünüz" diyemediği kimseleri kendisine gerek kalmadan bizler oralardan söküp atarak, Meral Hanım'ı güven dolu şeklide önce ülkemizin en iddialı ve güçlü Cumhurbaşkanı adayı, sonra da Cumhurbaşkanı yapacağız inşallah.
Dolayısıyla,
"Ya sabır" deyip yolumuza devam edeceğiz.

Türk tarihinde gün gelecek şunlar yazılacak.
"Cumhur ittifakı denen buyurgan ve otoriter bir siyasal yapı devreye girince; karşısında öyle bir ruh hali hasıl oldu ki; tüm siyasi fikirlerden azade bu ruh hali ile düşünen, fikir geliştiren sonra da eyleme dönüştüren tüm insanlar vatan ve millet sevgisi ortak paydasında bütünleşerek yeniden modern ve çağdaş Türkiye'nin temelini attılar" denecektir.
Bu ruh halinin işaret fişeği 800.000 oy farkı ile İstanbul seçimlerinde atılmış, Kaz dağları kutsal yürüyüşü ile de devam etmektedir.
Bu ruh halinin devam etmemesi için provoke edilerek önce kan dökülmesi sonra da buna müdahale gerekçesinin oluşması istenebilir.
Dolayısıyla,
Bu ruh haline vakıf tüm gönüldaşlarıma çağrımdır. Şunu bilmemiz gerekiyor ki; bizler daha bilinçli, daha yetenekli, daha özgüven sahibi; kısaca cümleten özgül ağırlığı çok yüksek nitelikli insanlarız. Bu sahip olduğumuz sıfatlarımız ile her şeyin üstesinden gelmemiz mümkündür. Tek bir şeye ihtiyacımız var; marjinal grupların tahrikleri ile provokasyona gelmemek.
Şunu hiç unutmayalım ki; Cumhur ittifakına muhalifiz ama devletimize de sahip çıkacağız. Bu devlet aynı zamanda bizim de devletimiz. Birileri muktedirliklerinin devamı uğruna devleti gözden çıkarsalar bile bizler sahip çıkmak zorundayız. Evet belki zor bir durum ama bu ince ayara dikkat etmemiz de elzemdir. 

Meral Hanım ''Olağanüstü Kongre'' sonuçları ile  ''Olağan Kongre'' için strateji belirleyecektir.
Önümüzdeki İYİ PARTİ Olağan Genel Kurulunda oy kullanacak delegeler demokrasinin süzgecinden süzüle süzüle gelen iradelerle belirlenecektir. Tabanın iradesiyle mahallelerden başlayan delege seçimleri ile önce ilçe yönetimleri, oradan belirlenen delegeler ile il yönetimleri ve nihayetinde il yönetimlerinin belirlediği genel merkez delegeleri de Olağan Genel Kurulda oy kullanarak Genel İdare kurulunu belirleyeceklerdir. Meral Hanım esas inisiyatifini Olağan Kongrede ortaya koyacak ve bu kongreden daha güçlü çıkacaktır.
Meral Hanım'ın geçen hafta gerçekleşen ''Olağanüstü Kongre''de özellikle GİK 'e aday isimlerin listede sıralanış usulüne müdahale etmemesinin, sessiz kalmasının nedeni; benim kanaatim o dur ki; etrafındaki yakın isimlerin niyetlerini, tutum ve davranışlarını test ederek takip etmek, sonra da tespitlerinin notlarını alarak önümüzdeki ''Olağan Genel Kurul'' süreci için strateji belirlemektir.
Mesela bir kaç isime sormak üzere almış olduğu notlardan birisi şu olabilir. ''Biz çarşaf liste diye üyelerimize söz vermedik mi. Peki sizler niçin hile yaparak listedeki belli bir aralığı bloklaştırdınız''
İşte bir kaç ismin ''Olağanüstü Genel Kurul'' sürecindeki ''Kasti Hileli hataları'' önümüzdeki ''Olağan Genel Kurul''da Meral Hanım'a daha kolay ve aynı zamanda meşru hareket alanı açarak inisiyatifini ortaya koyma imkanı sağlamıştır. Meral Hanım'ın sessizliğindeki sır budur.
Bütün bunları; birilerinin elime tutuşturdukları notlara veya Meral Hanım'dan doğrudan aldığım bilgilere binaen söylemiyorum. Parti kurulduğundan beridir yaşadığımız süreçler ve sürekli istişare ettiğim akil insanlardan derlediğim toparladığım bilgiler ışığında yaptığım tespitlerdir.
Yine bu yorumlarımı elbette Meral Hanım'a olan inanmışlığımız üzerine kendisine sahip çıkmak adına yapıyorum. Belki de Meral Hanım ''Mehmet Soral o anlattıklarının hiç birisi aklımdan geçmedi, nereden çıkarıyorsun'' da diyebilir.
Devlet Bahçeli için de aklıma mantığıma yatmayan tutum, davranış, düşünce ve eylemlerine; kendisine sahip çıkmak adına adeta yıllarca kutsiyet atfederek meşru gerekçeler ürettiğim günlerimi de çok iyi hatırlıyorum.
Dolayısıyla, hele ki siyasetten hiç bir beklentisi olmayan bizler; yine bir ''Kandırılma'' sürecine sürüklendiğimizi hissettiğimiz an tepkimizi en şiddetli şekilde elbette ortaya koyacağız.
Önümüzdeki Olağan Kongrenin Meral Hanım'ı genel başkanlıktan liderliğe taşıyacak kongre olmasını bekliyoruz. Bu kongre İYİ PARTİ için olduğu gibi Meral Hanım için de çok önemlidir. Dönüp dolaşıp aynı isimleri yine başkanlık divanında görmeye devam edersek; belli bir azınlığı meşgul ve aynı zamanda mutlu etmeye yönelik "Briç partisi" gibi bir yapının varlığının hükmüne varacağız.
Mehmet Soral
soralmehmet@gmail.com