7 Kasım 2013 Perşembe


ANNE BEN OKULDAYIM.
BİRİLERİ SOYUNMUŞ
NAMUSUMUN BEKÇİLİĞİNE,
MERAK ETME ANNE!..
BEN SENİN KIZINIM...


Haydi hayırlı olsun bakalım; ebeliğini başbakanın yaptığı nur topu gibi bir erkek çocuğumuz oldu.
Onu sevmek, tenine dokunmak için yarışacağız adeta. Birileri de hep pipisi ile meşgul olacak, sevecekler keratayı.

Çocuğumuz dediğim şey; öğrenci evleri. Tabi ki başbakanın kastettiği evler; kızlı erkekli kalınan öğrenci evleriymiş.
Vallahi de, billahi de ve hatta tallahi de benimde çocuğum üniversite öğrencisi ama şimdiye kadar başbakanın kastettiği manada öğrenci evleri olduğunu duymamıştım. Bu kadar marjinal bir ''olgunun’’ başbakan tarafından ciddiye alınarak gündeme getirilmesini anlamak mümkün değil. Bu düşünce düz mantıkla yapılabilinecek en iyimser yorumdur.

Değerli dostlar asıl mesel şu; ''gezi'' olaylarının tertip ve organize edildiği ve bundan sonra da muhtemelen edilebilinecek yerlerin ''öğrenci evleri''nin olacağı istihbaratından hareketle hükumet kendince önlem almaya çalışıyor. Çünkü hükumet edenlerin en büyük korkusu ''öğrenci hareketleri''dir. Ebebeyinlerin riske girme korkusundan kaynaklanan nedenlerle devlete ve hükumete karşı eylem bazında karşı duruş sergilemeleri zordur. Ancak öğrencilerin ''deli kanlı''lıklarından dolayı protesto kabiliyetleri daha ani, şiddetli, hesapsız, kontrolsüz ve ısrarcıdırlar . Dolayısıyla hükumetler için kontrolü en zor protesto hareketleri öğrenci hareketleridir. İşte bu nedenle hükumet ''öğrenci evleri''ni kontrol altına alma bahanesiyle bütün üniversiteli öğrencileri takibe almak, fişlemek istemektedir.
Zinayı suç olmaktan çıkarmış bir hükumet felsefesi, nasıl olur da 18 yaşını doldurmuş insanların birlikte yaşama kararlarını takip, kontrol altına alma ve sorgulamayı düşünebilir? Anlamak mümkün değil. Bu manada Türkiye de imam nikahı ile birlikte yaşayan bir çok aile var. Ayrıca yüksek öğrenim görmek için evli olmamak şartı da aranmadığına göre, herhangi bir öğrenci evine girip karı-koca halinde birileri bulunsa, anayasamıza göre ‘’konut dokunulmazlığı’’ ve yasalarımıza göre de ''zina'' suç sayılmadığına göre yapılabilinecek ne olabilir ki. Hiçbir şey. Bu evlere giden polisler, götüre götüre, başbakana ancak selam götürebilirler.
Bugün görüyor ve fark ediyoruz ki, başbakan veya hükümet bütün kesimleri korkutmayı ve sindirmeyi başardı. Medya tamamen sinmiş durumda. Yandaş medyanın spikerlerini bile biraz ortadaymış gibi hareket eden kanallara transfer ettiler. Askerin durumu malum. Hükümeti eleştiren patronların kapısına ertesi gün müfettişler gönderiliyor. Çalışanlar ekmeğinden olma korkusu ile direniş gösteremiyor. Benim gibi emekliler ise ‘’çişini tutabilme’’ telaşı içindeyiz. Kala kala geriye sadece öğrencilerimiz kalıyor. Ya partilerimiz; geçelim onları, sadece başbakanın gündeminin arkasından giderler. Onlar en kolay yolu seçmiş durumdalar.
İşte maalesef görünüşte çocuklarımızın uçkurlarının peşine düşen, aslında tüm Türk ailelerini aşağılayan başbakan ve hükumetinin düşünceleri kara mizahtan öte bir şey değildir. Sen benim ailemi ve okumaya gönderdiğim evladımın ahlakını sorgulama cür'etini nasıl gösterebilirsin? Sen kim oluyorsun? Öyle bir kamuoyu oluşturulmak isteniyor ki; çocuklarımız gittikleri yerlerde okumuyor,, sanki fuhuş yapıyorlarmış da haberimiz yokmuş. Güya hükumet bizi uyarıyor ve yardımcı olmak istiyor.
Şimdi benim daha önceki yazılarımda da ifade ettiğim iddiama devam ediyorum. Başbakan gene ''Türkiye ortalama algı düzeyi''ne oynuyor.
Başörtüsünü suistimal edemeyecek artık, üstelik seçimde yaklaşıyor. Bunun için yeni bir enstrüman lazım ''Türkiye ortalama algısı''nı yönetebilmek ve bu algının vereceği kararları kendisi lehine çevirmek. Çünkü, başbakan ve hükumet ‘’Türkiye ortalama algısı’’nın hiçbir zaman 18 yaşını doldurmuş cinsiyet farkı gözetmeksizin her insanın bir arada yaşama tercihlerine engel olunamayacağının anayasanın teminatı altında olduğunu düşünemeyeceklerini farz ederler. Yani onları tabiri caizse biraz aptal görerek aşağılamış olur.
Bütün mesele bu ''algıyı'' yönetme ve yönlendirme meselesidir.
Bütün bu olup bitenler; baş belası görülen, korkulan; öğrenci ve öğrenci hareketlerini kontrol altına alma ve ''yatağında'' yok etme düşüncesinden hareketle; aynı zamanda muhafazakarlığın gereği ''uçkura ''sahip çıkma erdeminin yaratacağı sinerjiyi yaklaşan seçimlerde oya dönüştürme hinoğlu hinliğinden başka bir şey değildir.
Sayın başbakan abdestimden şüphem yok ki, namazımdan şüphe edeyim. Benim evladımı bana bırak. Ailemin de evladımın da ahlak bekçisi olamazsın. Terörist arıyorsan ''terörle mücadele yasası’’ var, git onu uygula. Apart evler gizli çalışıyormuş efendim; maliye bakanlığın var, git denetle. Kızlar kürtaj yapıyorlarmış, yapan hekimleri takip et.
Üniversite öğrencileri için yapabileceğin daha çok şey var ey hükumet.
Her ile üniversite açmayı hüner bildin ancak buralarda okuyacak öğrencilere yurt açmayı hüner saymadın. Hiçbir gelir beyanı olmadan kendilerine kredi kartı verilen, borçlandırılan ve bunu da ailelerinden sakladıkları için zor durumda kalan öğrencilerin durumları ile ilgilensenize. Borç batağına saplanıp, gayrimeşru işlere bulaşan öğrencileri tespit edip, onların sorunları ile ilgilensenize. Bu kredi kartlarını her talep edene sanki ulufe dağıtır gibi dağıtan bankaları niçin denetlemezseniz. Bu soruyu sorduğum BDDK yetkilisi ''her 18 yaşını olduran; kararlarında ve seçiminde özgürdür, karışamayız’’ demişti. Herkese, yapılmasını cezasız bıraktığın zinanın yasası varken, bu uçkur takipçiliği de nereden çıktı. Devlet eliyle organize edilip, oynatılan atlar, beygirler, lotolar, totolar, sayısallar ve bilmem neler neler…bunlara ne demeli. Daha geçen gün borç aldığı paralarla sayısal oynayan ve borçlarını ödeyemeyip intihar eden delikanlıyı hatırlıyorum. Oynattığın bu kumarlar birilerinin uçkurundan daha mı önemsiz? Üç beş tane gayri ahlaki davranışlardan hareketle bütün aileleri tedirgin etmenin ne alemi var. Senin bütün meselen ''öğrenci korkusu'', korkunun da ecele faydası yoktur.
Yemezler sayın hükumet. Bana yutturamazsın, aklıma ve gözlerime perde geremezsin. Hep muhafazakarlığa atıf da bulunarak, Türk gelenek ve göreneklerinin yaşatılması, korunması adına bunları yaptığınızı dile getirirken, siz hiç sıkılmazmısınız; kutsadığınız/kutsadığımız değerler uğruna yüzlerce yıldır varlık, yokluk mücadelesi veren , bu toprakları yurt yapan, ülke yapan ve adını da koyan Türklüğün; horlandığı, aşağılandığı hatta isminin bile telaffuz edilmesine tahammül edemeyen lal olası dillerin konuşmasına vesile olduğunuz ortamları hazırladığınız için.
Sizi samimiyete davet ediyorum, sayın başbakan ve hükumeti. Buyurunuz…

Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com