5.1.2017 Perşembe günü İstanbul The Marmara Oteli konferans
Salonunda Türkiye Barolar Birliği'nin katkılarıyla, Birlikte Türk Milletiyiz Hareketi
ve Milli Düşünce Merkezi'nin düzenlediği
''Kıbrıs'ta Son Söz.... Kim Söyleyecek'' başlıklı panele katıldım.
Daha önce de katıldığım Darüzziyafe
Resturan da ''Yapılmak istenen yeni anayasa değişiklikleri'' konulu
panel de olduğu gibi oldukça kalabalık bir dinleyici vardı. Milli konularda
insanlar siyasi düşünce farklılıklarını öteleyerek, belki de artık önemsemeyerek
bir araya gelip hep beraber ''Milli duruş'' sergileyebiliyorlar. Almış olduğum
notlarımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Ancak sizden ricam; toplumu
bilgilendirmek, bu değerli insanların düşüncelerinden sizleri de haberdar
etmek; doğal sonucu olarak milletime aracılık ederek de faydalı olmak adına
emek vererek toparlamaya çalıştığım notlarımı; çok uzun da olsa lütfen okuyunuz.
Gerekirse kısım, kısım okuyun ama lütfen sonuçta tümünü okumuş olunuz. Hepinize
saygılarımı sunuyorum değerli dostlar.
Mehmet Soral
Panalistler Sadi
Sonuncuoğlu, İlber Ortaylı, Şükrü Elektağ, İlker Başbuğ, Metin Feyzioğlu ve Hisamettin
Cindoruk
Sadi Somuncuoğlu
Milli bir davamız olan Kıbrıs konusunda üç
kuruluş bir araya geldik. 12 Ocakta yapılacak Kıbrıs Görüşmeleri ile ilgili bir
bilgimiz yoktur. İlk defa Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin de katılacağı
Kıbrıs görüşmeleri yapılacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan da katılacak ve kendisine
çok baskılar olacak
Aslında 1960 da sorun çözülmüştü. 1963 de
Makaryos anayasayı çiğneyerek, Türk katliamına giriştiler. 15 Temmuz 1974 de
Yunanlı Subaylar da Makaryos'a karşı bir darbe yaptılar. 20 Temmuz da Tüm Türk
köyleri kuşatılmıştı. 1974 Barış Harekatı'ndan bu yana görüşmeler devam ediyor.
Rumların amacı Kıbrıs'ın tamamını almak olduğundan kesin bir neticeye
varılamadı. Nihayetinde Türk Ordusu'nun Kıbrıs'tan tamamen çekilmesi isteniyor.
Kıbrıs'tan vaz geçmemiz mümkün değil. Bizim için Konya ne ise Kıbrıs ta odur.
Metin Feyzioğlu
Türkiye çok yönlü ve
sistemli olarak varlığını tehdit eden saldırılarla karşı karşıya. Yanlış ve
saplantılı dış politikamız nedeniyle derin fay hatları oluşmakta, toplum
kamplara bölünmekte. Denetleme ve değerlendirme olmayan yeni anayasa ile
başkanlık sistemi getiririlmek isteniyor. Kıbrıs bizim için Yavru Vatan değil
Anavatandır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne hizmet etmek bir lütuf değil,
aslı görevimizdir.Dünya Haritasının ortasında Ortadoğu ve Akdeniz var. Yeniden projelendirilme istenen Ortadoğu'nun
ortasında Jeopolitik öneme sahip Kıbrıs Adası var. Kuzey Suriye de ırkçı
devletimsi bir yapı düşünülürken aynı zamanda Kıbrıs'ın durumu İsrail ve onunla
ilgili devletleri de çok ilgilendiriyor. Kıbrıslı Türkler Türkiye'ye karşı
kışkırtılmak isteniyor. ''Kıbrıs Türkü yok Kıbrıslı var'' gibi bir ''Millet''
yaratma çabaları var. Oysa Kıbrıs Rumları böyle düşünmüyor, Kıbrıs'ın Rumlara
ait olduğunu söylüyorlar. Kıbrıs'ın iki meclisli olmasından vaz geçilmemelidir.
Kıbrıs Barolar Birliği'nin daveti üzerine oraya gittim, Kıbrıs
davasının kavgasının Ankara da nasıl karşılık bulamadığının feryadını dinledim.
Bugün de 1 Türk'e karşılık 4 Rum düşünülüyormuş. Türk nüfus daha çok artarsa
dışarıdan Rum getirtilecekmiş. Bizim bu toplantımız dışında Kıbrıs ile ilgili
hiç bir toplantı ve bilgilendirme yapılmamaktadır. Bu görüşmelerde İngiltere'ye
belki garantörlükten vaz geçeceğini söyler ama sorun bakalım üslerden vaz
geçecek mi? Kıbrıs ta sanayi gelişmeli, ekonomi canlanmalı, Mersin gümrüğü
açılmalıdır. Kıbrıs Türk'üne birleşelim kurtulalım psikolojisine itiliyor.
İlber Ortaylı
Bu toplantının ortak bir platform tarafından tertiplenmiş
olması çok önemlidir. Kıbrıs Adası insanoğlunun gemileri yüzdürmeye
başladığından ve Süveyş Kanalı'nın açılmasından beridir çok önemlidir. Bu
bölgedeki İngiliz siyasetini çok iyi bilmek ve görmek lazım. Süveyş kanalını
İngilizler yapmamış olmamalarına rağmen hisselerinin çoğunu satın alarak ele
geçirmişlerdir. Venedikliler Kıbrıs ta büyük hakimiyetler kurmuşlar ama onlar
için pek cazip olmamıştır. Türk ve Helenik bir yapı olsa da Kıbrıs etnik olarak
Tüktür. Kıbrıslı'nın layık anlayışı fazla Volter'i okumalarından değil,
Toroslardan gelen Türkler olmalarıdır.
Britanya eğitim sistemi daha çok Rumlar'a verildi çünkü
kendilerine yakın görüldüler. Bugün KKTC'de devletin yetkilileri Denktaş hariç Türkiye'de ki eğitim sistemi
ile yetişen insanlar olup, icraat ve eylemleri de yetişme tarzlarına uygun
oluyor. Bölgeye ''Alamanlar'' bile ilgi duyarken Ruslar niçin duymasın ki.
İngilizler çok kurnazdırlar. AB den ayrılan İngiltere hiç bir zaman pişman
olmaz. Zaten hep hayret etmişimdir; Belçika'nın budala siyasetçileri ile
İngilizler nasıl geçinirler diye. Türk hakimiyetinde Ortadoğu ve Kıbrıs'ta
huzur vardı. Türkiye zamanında yanlış bir politika uygulayarak vasıfsız
insanlardan oluşan iskan politikası uygulanmıştır. Son zamanlarda 15 bin
Bulgaristan Türkü yerleştirildi, vasıflı olmalarından dolayı bir sorun
çıkmadı. Kıbrıs'ı yük görmemek lazım.
Lüzumlu mu, lüzumsuz mu demeden nerelere, ne paralar ödedik, ödüyoruz. ABD'nin
1974'deki hali ve pozisyonu ile bugünkü aynı değil. Cumhuriyetçiler ve
Demokratlar arasındaki kutuplaşma çok büyük. Her zaman istediğini yapamayabilir.
Hüsamettin Cindoruk
Hayatımın 60 senesi Kıbrıs meselesi ile iç içe geçti. 1955
senesinde 6-7 Eylül hadiseleri oldu. Bunlar Türkiye'nin tertip ettiği hadiseler
değildi. Ancak yağmalar yapıldı. Türkiye Tazminatlar ödedi. ''Kıbrıs Tüktür
Cemiyeti'ne dava açıldı ve daha sonra hepsi beraat ettiler. Bakanlar konusunda
tekrar davalar açıldı ve bu davalar Türkiye'yi Kıbrıs konusunda ciddi
sıkıntılara soktu. Bu davaların açılmaması gerekirdi.
1959 Zürih ve Londra antlaşmaları ile büyük bir başarı elde
edilmiştir. Lozan'ın 17. Maddesi Kıbrıs
İngiltere ve Türkiye'yi ilgilendirirken Yunanlılar da entrikalarla dahil
oldular. Oysa Kıbrıs sadece İngiltere ve Türkiye'yi ilgilendiriyordu. Bazı
durumlar bakımından istenmeyen noktalara gelindi. AB'nin Kıbrıs'ın bir
bölümünde ne işi var. Haksızlık üzerinden hak aranmaz, amatör siyasetçilerle de
dış politika yürümez.
İlker Başbuğ
Türkler bu adayı 400 yıldan fazla yönettiler. Anadolu'nun
parçası, uzantısıdır. 900 km uzaklıktaki Yunanistan ilgilenecek de biz mi
ilgilenmeyeceğiz. İçinden geçmekte olduğumuz süreçte hiç Kıbrıs tan söz
edilmiyor ama son sözü gene Türk milleti söyleyecek. Zorda kaldığımız anlar
oluyor, bu durumda tek baş vuracağımız rehber Mustafa Kemal dir. Tarih, ders
almayanlar için çok acımasızdır. Diplomasi de yapılan hatalardan dönmek çok zor
veya büyük bedeller ödeniyor. İnönü Montrö anlaşmasını tekrar gündeme getirme
düşüncesini Atatürk'e açmak için Tevfik Rüştü Aras'ı gönderir. Atatürk der ki biz
böyle bir adım attıktan sonra bir daha geri dönemeyiz. Bu yüzden çok daha acı
sonuçlar doğabilir. Millet senin kafanı koparır ama bunun bir faydası olmaz.
Bugün Atatürk gelse bugünkü yöneticilere ne der?
Abdülhamit 3.5.1877
de Yeşilköy Anlaşmasını imzalar. Üç gün sonra ''Osmanlı'ya yeterince güven
verebilmem için Anadolu ve Türkiye kıyılarına yakın olan bir yere ihtiyacım
var; Kıbrıs adası sizde kalacak, sadece askeri amaçlarla kullanacağım'' der ve
1879 da İngiltere'nin kullanımına verilir. Bu ara da İngiliz elçi İngiltere'ye
telgraf çekip ''Rumlar Türkleri kovmak için büyük çabalar harcayacaklar,
Kıbrıs'ın hakimi olmak isteyecekler'' der 1.11.1914 yılında birinci dünya savaşı başlar
ve İngiltere Kıbrıs'ın hakimi olur.
Rumlar-Yunanlılar 1929 da Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakını
isterler ama karşılanmaz. 1950 de
Ortadosk kilisesi gayri resmi oylama yapar, Makaryos'u Başpiskopos seçilir.
1955 de Rumlar eylemlere başlarlar, bizim ''Türk Mukavemet Teşkilatı''nı kurmak için üç
yıl geçer. Özerklik, muhtarlık veya taksime geçilemez. Katliamlar başlıyor.
Rumlar Nato değil, Birleşmiş Milletler askerini istiyor.
Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi'nin 186 sayılı kararı, 4 Mart 1964 tarihinde 1116 numaralı Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi'nin toplantısında Birleşik Krallık, Kıbrıs
Cumhuriyeti, Türkiye ve Yunanistan hükümetlerine danışılarak Kıbrıs adası üzerinde
bir Birleşmiş Milletler Barış Gücü'nün kurulması karar verildi. 186
sayılı Birleşmiş Milletler Kararı ile ''Kıbrıs Cumhuriyeti'' kararına imza
attık. Bu karar bizi hep zor durumda bırakmıştır. Görüşmelerimizde hep bu karar
karşımıza çıkartılıyor.
Şimdi Kıbrıs Rum
kesimi AB üyesi, bundan güç alıyorlar. 6.3.1995 tarihinde imzalanan AB Türkiye
gümrük birliği anlaşması çok kötü bir anlaşma. Türkiye Kıbrıs Rum Kesimi'nin AB
üyeliğine maalesef onay vermiştir. Türkiye buna engel olabilirdi. Garanti
antlaşması birinci maddesi Kıbrıs Cumhuriyeti kendi başına diğer devletlerle
birlik antlaşmaları yapamaz. Dolayısıyla bu durum Kıbrıs Rum Kesimi'nin AB'ye
üyeliğine maniydi.
Zürih, Londra ve Lefkoşa antlaşmaları en başarılı
antlaşmalardı. Bunların mimarı Fatin Rüştü Zorlu ve Rauf Denktaş dır. Maalesef
Bakan asıldı. Bülent Ecevit, keza Semih Sansar Kıbrıs ve tabi ki Tür Ordusu;
Kıbrıs denince akla gelen kahramanlardır. Kıbrıs sadece Türkiye'ye yakınlığı
ile değerlendirilip, Kıbrıslı Türklerin meselesi olarak görülemez. Dolayısıyla
son söz Türk milletinindir. Önümüzdeki hafta (12.1.2017) Kıbrıs görüşmeleri
yapılacak ancak neler görüşüleceği milletten saklanıyor, belli ki bu istenilerek
yapılıyor. Sayın Akıncı orada burada konuşuyor peki Türkiye'ye danıştı mı? 220 bin Türk'ün %20'si kadar Rum'un Kuzey'e
gelmesi öngörülüyor. AB normlarına göre bu gelenler iş kurup, yönetime bile
gelebilirler. Bu durum da Türklerin azınlığa düşmesi demektir. Daha önceki
görüşmeler Birleşmiş Milletler gözetiminde yürütülüyordu ancak bu görüşmeler AB
çerçevesine taşınmak isteniyor.
Peki Kıbrıs için ne yapmalı, nasıl bir politika takip edilmelidir.
1-İki egemen halk ve devlete dayalı çözüm. Yani Kıbrıs'taki Türk
devletinin başkanı kurucu devletin kuruluşunda imzası olmalıdır. Çünkü federal
devletler kendi rızaları ile bir araya gelen devletlerdir. Kurucu Türk devleti
olarak imzanın olmaması durumunda ''Kıbrıs Cumhuriyeti'' olarak kalacaktır.
2-Garanti antlaşmaları olmalıdır. Çünkü anlaşmazlık olduğunda Türkiye müdahale edebilmeli.
3-İttifak antlaşması olmalıdır, Türk Ordusu'nun orada kalmasını sağlar.
4-AB müktesebatı olmalıdır ancak ben şahsen Türkiye'nin AB üyesi olacağını sanmıyorum. Rumlar AB üyesi, Yunanistan da AB üyesi olduğuna göre Kıbrıslı Türkler de AB müktesebatından yararlanmalıdır, aksi durumda Türkler azınlık durumuna düşerler.
5-İki kesimliliğe nüfus olarak görmek değil de, toprak olarak da bakmak lazım. Kendi yönettiğimiz bölümdeki nüfus çoğunluğunu dikkate almak gerekir.
Garanti ve ittifak anlaşmalarında toprak konusuna girmemek
lazım. Toprak ve harita düzenlemeleri önemli parametrelerdir.
Zürih ve Londra anlaşmalarına rağmen Mayıs 2004 de Rumlar AB'ye dahil edildi.
Maalesef 29.10.2004 tarihinde 10. Papa'nın heykeli önünde AB Anayasasının kabulüne imza attık, orada eski
Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağı vardı.
Bugün Rumların ne istediğini bilmiyoruz ancak yabancı
kaynaklardan öğrenebiliyoruz. %7 toprak ve Karpas, yani İskenderun Körfezi'nin
devamı isteniyor. Oysa doğal gazlarımız, fosil kaynaklı enerji kaynaklarının
bulunduğu hat Karpas-İskendrun hattıdır.
Girit bağımsız olunca nüfus çoğunluğu Türk'tü ancak
Yunanistan'a bağlanınca Türk nüfus azaldı. Aynı oyun Kıbrıs'ta da oynanabilir.
Bu arada toprak meselesi bireysel mesele olarak halledilmek isteniyor. Buna da müsaade
etmemek lazım.
Şükrü Elekdağ
Rumlar AB'yi de arkalarına alarak Annan planını da aşarak
daha ileri seviyede haklar elde etmek istiyorlar. Türkleri kendilerine bağlı
bir azınlık statüsünde görmek istiyorlar.
12.1.2017 den itibaren Türkiye, Yunanistan, KKTC , Güney Kıbrıs ve İngiltere
beşli görüşmeler başlayacak. 11.01.2017 de birbirlerine haritalar sunacaklar.
Erdoğan da katılacak ancak bu toplantıya katılmasını son derece tehlikeli
buluyorum. Kazanılmış hakları müzakereye açmak son derece tehlikelidir.
Anastasis bir söyleşide imzalanacak anlaşmada Türk Ordusu'nun adadan geri
çekileceği hususunun yer alacağını söylemiş.
AKP Hükümeti'nin yaşananlardan ders almadığı anlaşılıyor. Türk
Ordusu'nun adadan çekilmesi, Kıbrıs'ın Girit'leşmesi demektir. Bu durumda
anında Enosis hortlayacak, Kıbrıs Yunanistan'a bağlanacak ve Akdeniz ikmal
yolları ellerine geçecek. Garanti anlaşması Enosis'i önler. Türkiye Kıbrı'ta
asker bulundurarak aynı zamanda kendi güvenliğini de sağlamış oluyor. Kıbrıs
görüşmeleri uluslararası konferans haline getirilerek, bir oldu bitti yaratmak
istiyorlar. KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı Rum kesiminin başkanına boyun eğmiş
durumda. Gazeteci Vedat Yenerer soruyor ; ''Kırk, ellibin Rum KKTC'ye
yerleşecekmiş ne diyorsunuz''; '' Evet ama o kadar Rum gelme'' demiş. Cenevre
görüşmelerinin kalıcı çözüm üretebileceği kanaatinde değilim. Erdoğan'dan ricam
bu toplantıya gitmeyin. Size dayatılacak olan garanti ve ittifak anlaşmalarının sulandırılmasıdır. AB Kıbrıslı
Türklere ağır gümrük birliği uyguluyor. Cenevre görüşmelerinden önce bu sorun
halledilmeliydi.
Kıbrıs'ta tek çözüm konfederal çözümdür. Federasyon uygun değil. Her iki taraf ne birbirlerinden çok uzak, ne de yakın olamaz.
Türkiye elinin kuvvetli olduğu bir zamanda masaya oturmalıdır. Bugün böyle bir durum sözkonusu değil.
Yazımı sonuna kadar okuma nezaketinde bulunan herkese teşekkür
ederim. Umarım faydalı olmuşumdur.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com