7 Ocak 2017 Cumartesi

''ERDOĞAN CENEVRE'YE GİTMEMELİ''

5.1.2017 Perşembe günü İstanbul The Marmara Oteli konferans Salonunda Türkiye Barolar Birliği'nin katkılarıyla, Birlikte Türk Milletiyiz Hareketi ve Milli Düşünce Merkezi'nin düzenlediği  ''Kıbrıs'ta Son Söz.... Kim Söyleyecek'' başlıklı panele katıldım.
Daha önce de katıldığım Darüzziyafe Resturan da ''Yapılmak istenen yeni anayasa değişiklikleri'' konulu panel de olduğu gibi oldukça kalabalık bir dinleyici vardı. Milli konularda insanlar siyasi düşünce farklılıklarını öteleyerek, belki de artık önemsemeyerek bir araya gelip hep beraber ''Milli duruş'' sergileyebiliyorlar. Almış olduğum notlarımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Ancak sizden ricam; toplumu bilgilendirmek, bu değerli insanların düşüncelerinden sizleri de haberdar etmek; doğal sonucu olarak milletime aracılık ederek de faydalı olmak adına emek vererek toparlamaya çalıştığım notlarımı; çok uzun da olsa lütfen okuyunuz. Gerekirse kısım, kısım okuyun ama lütfen sonuçta tümünü okumuş olunuz. Hepinize saygılarımı sunuyorum değerli dostlar.
Mehmet Soral

Panalistler Sadi Sonuncuoğlu, İlber Ortaylı, Şükrü Elektağ, İlker Başbuğ, Metin Feyzioğlu ve Hisamettin Cindoruk

Sadi Somuncuoğlu
Milli bir davamız olan Kıbrıs konusunda üç kuruluş bir araya geldik. 12 Ocakta yapılacak Kıbrıs Görüşmeleri ile ilgili bir bilgimiz yoktur. İlk defa Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin de katılacağı Kıbrıs görüşmeleri yapılacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan da katılacak ve kendisine çok baskılar olacak
 Aslında 1960 da sorun çözülmüştü. 1963 de Makaryos anayasayı çiğneyerek, Türk katliamına giriştiler. 15 Temmuz 1974 de Yunanlı Subaylar da Makaryos'a karşı bir darbe yaptılar. 20 Temmuz da Tüm Türk köyleri kuşatılmıştı. 1974 Barış Harekatı'ndan bu yana görüşmeler devam ediyor. Rumların amacı Kıbrıs'ın tamamını almak olduğundan kesin bir neticeye varılamadı. Nihayetinde Türk Ordusu'nun Kıbrıs'tan tamamen çekilmesi isteniyor. Kıbrıs'tan vaz geçmemiz mümkün değil. Bizim için Konya ne ise Kıbrıs ta odur.

Metin Feyzioğlu
Türkiye çok yönlü ve sistemli olarak varlığını tehdit eden saldırılarla karşı karşıya. Yanlış ve saplantılı dış politikamız nedeniyle derin fay hatları oluşmakta, toplum kamplara bölünmekte. Denetleme ve değerlendirme olmayan yeni anayasa ile başkanlık sistemi getiririlmek isteniyor. Kıbrıs bizim için Yavru Vatan değil Anavatandır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne hizmet etmek bir lütuf değil, aslı görevimizdir.Dünya Haritasının ortasında Ortadoğu ve Akdeniz var.  Yeniden projelendirilme istenen Ortadoğu'nun ortasında Jeopolitik öneme sahip Kıbrıs Adası var. Kuzey Suriye de ırkçı devletimsi bir yapı düşünülürken aynı zamanda Kıbrıs'ın durumu İsrail ve onunla ilgili devletleri de çok ilgilendiriyor. Kıbrıslı Türkler Türkiye'ye karşı kışkırtılmak isteniyor. ''Kıbrıs Türkü yok Kıbrıslı var'' gibi bir ''Millet'' yaratma çabaları var. Oysa Kıbrıs Rumları böyle düşünmüyor, Kıbrıs'ın Rumlara ait olduğunu söylüyorlar. Kıbrıs'ın iki meclisli olmasından vaz geçilmemelidir. Kıbrıs Barolar Birliği'nin daveti üzerine oraya gittim, Kıbrıs davasının kavgasının Ankara da nasıl karşılık bulamadığının feryadını dinledim. Bugün de 1 Türk'e karşılık 4 Rum düşünülüyormuş. Türk nüfus daha çok artarsa dışarıdan Rum getirtilecekmiş. Bizim bu toplantımız dışında Kıbrıs ile ilgili hiç bir toplantı ve bilgilendirme yapılmamaktadır. Bu görüşmelerde İngiltere'ye belki garantörlükten vaz geçeceğini söyler ama sorun bakalım üslerden vaz geçecek mi? Kıbrıs ta sanayi gelişmeli, ekonomi canlanmalı, Mersin gümrüğü açılmalıdır. Kıbrıs Türk'üne birleşelim kurtulalım psikolojisine itiliyor.

İlber Ortaylı



Bu toplantının ortak bir platform tarafından tertiplenmiş olması çok önemlidir. Kıbrıs Adası insanoğlunun gemileri yüzdürmeye başladığından ve Süveyş Kanalı'nın açılmasından beridir çok önemlidir. Bu bölgedeki İngiliz siyasetini çok iyi bilmek ve görmek lazım. Süveyş kanalını İngilizler yapmamış olmamalarına rağmen hisselerinin çoğunu satın alarak ele geçirmişlerdir. Venedikliler Kıbrıs ta büyük hakimiyetler kurmuşlar ama onlar için pek cazip olmamıştır. Türk ve Helenik bir yapı olsa da Kıbrıs etnik olarak Tüktür. Kıbrıslı'nın layık anlayışı fazla Volter'i okumalarından değil, Toroslardan gelen Türkler olmalarıdır.
Britanya eğitim sistemi daha çok Rumlar'a verildi çünkü kendilerine yakın görüldüler. Bugün KKTC'de devletin yetkilileri  Denktaş hariç Türkiye'de ki eğitim sistemi ile yetişen insanlar olup, icraat ve eylemleri de yetişme tarzlarına uygun oluyor. Bölgeye ''Alamanlar'' bile ilgi duyarken Ruslar niçin duymasın ki. İngilizler çok kurnazdırlar. AB den ayrılan İngiltere hiç bir zaman pişman olmaz. Zaten hep hayret etmişimdir; Belçika'nın budala siyasetçileri ile İngilizler nasıl geçinirler diye. Türk hakimiyetinde Ortadoğu ve Kıbrıs'ta huzur vardı. Türkiye zamanında yanlış bir politika uygulayarak vasıfsız insanlardan oluşan iskan politikası uygulanmıştır. Son zamanlarda 15 bin Bulgaristan Türkü yerleştirildi, vasıflı olmalarından dolayı bir sorun çıkmadı.  Kıbrıs'ı yük görmemek lazım. Lüzumlu mu, lüzumsuz mu demeden nerelere, ne paralar ödedik, ödüyoruz. ABD'nin 1974'deki hali ve pozisyonu ile bugünkü aynı değil. Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasındaki kutuplaşma çok büyük.  Her zaman istediğini yapamayabilir.

Hüsamettin Cindoruk
Hayatımın 60 senesi Kıbrıs meselesi ile iç içe geçti. 1955 senesinde 6-7 Eylül hadiseleri oldu. Bunlar Türkiye'nin tertip ettiği hadiseler değildi. Ancak yağmalar yapıldı. Türkiye Tazminatlar ödedi. ''Kıbrıs Tüktür Cemiyeti'ne dava açıldı ve daha sonra hepsi beraat ettiler. Bakanlar konusunda tekrar davalar açıldı ve bu davalar Türkiye'yi Kıbrıs konusunda ciddi sıkıntılara soktu. Bu davaların açılmaması gerekirdi.
1959 Zürih ve Londra antlaşmaları ile büyük bir başarı elde edilmiştir. Lozan'ın 17. Maddesi  Kıbrıs İngiltere ve Türkiye'yi ilgilendirirken Yunanlılar da entrikalarla dahil oldular. Oysa Kıbrıs sadece İngiltere ve Türkiye'yi ilgilendiriyordu. Bazı durumlar bakımından istenmeyen noktalara gelindi. AB'nin Kıbrıs'ın bir bölümünde ne işi var. Haksızlık üzerinden hak aranmaz, amatör siyasetçilerle de dış politika yürümez.

İlker Başbuğ
Türkler bu adayı 400 yıldan fazla yönettiler. Anadolu'nun parçası, uzantısıdır. 900 km uzaklıktaki Yunanistan ilgilenecek de biz mi ilgilenmeyeceğiz. İçinden geçmekte olduğumuz süreçte hiç Kıbrıs tan söz edilmiyor ama son sözü gene Türk milleti söyleyecek. Zorda kaldığımız anlar oluyor, bu durumda tek baş vuracağımız rehber Mustafa Kemal dir. Tarih, ders almayanlar için çok acımasızdır. Diplomasi de yapılan hatalardan dönmek çok zor veya büyük bedeller ödeniyor. İnönü Montrö anlaşmasını tekrar gündeme getirme düşüncesini Atatürk'e açmak için Tevfik Rüştü Aras'ı gönderir. Atatürk der ki biz böyle bir adım attıktan sonra bir daha geri dönemeyiz. Bu yüzden çok daha acı sonuçlar doğabilir. Millet senin kafanı koparır ama bunun bir faydası olmaz. Bugün Atatürk gelse bugünkü yöneticilere ne der?

Abdülhamit  3.5.1877 de Yeşilköy Anlaşmasını imzalar. Üç gün sonra ''Osmanlı'ya yeterince güven verebilmem için Anadolu ve Türkiye kıyılarına yakın olan bir yere ihtiyacım var; Kıbrıs adası sizde kalacak, sadece askeri amaçlarla kullanacağım'' der ve 1879 da İngiltere'nin kullanımına verilir. Bu ara da İngiliz elçi İngiltere'ye telgraf çekip ''Rumlar Türkleri kovmak için büyük çabalar harcayacaklar, Kıbrıs'ın hakimi olmak isteyecekler'' der  1.11.1914 yılında birinci dünya savaşı başlar ve İngiltere Kıbrıs'ın hakimi olur.
Rumlar-Yunanlılar 1929 da Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakını isterler  ama karşılanmaz. 1950 de Ortadosk kilisesi gayri resmi oylama yapar, Makaryos'u Başpiskopos seçilir. 1955 de Rumlar eylemlere başlarlar, bizim  ''Türk Mukavemet Teşkilatı''nı kurmak için üç yıl geçer. Özerklik, muhtarlık veya taksime geçilemez. Katliamlar başlıyor. Rumlar Nato değil, Birleşmiş Milletler askerini istiyor.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 186 sayılı kararı, 4 Mart 1964 tarihinde 1116 numaralı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin toplantısında Birleşik Krallık, Kıbrıs Cumhuriyeti, Türkiye ve Yunanistan hükümetlerine danışılarak Kıbrıs adası üzerinde bir Birleşmiş Milletler Barış Gücü'nün kurulması karar verildi. 186 sayılı Birleşmiş Milletler Kararı ile ''Kıbrıs Cumhuriyeti'' kararına imza attık. Bu karar bizi hep zor durumda bırakmıştır. Görüşmelerimizde hep bu karar karşımıza çıkartılıyor.
 Şimdi Kıbrıs Rum kesimi AB üyesi, bundan güç alıyorlar. 6.3.1995 tarihinde imzalanan AB Türkiye gümrük birliği anlaşması çok kötü bir anlaşma. Türkiye Kıbrıs Rum Kesimi'nin AB üyeliğine maalesef onay vermiştir. Türkiye buna engel olabilirdi. Garanti antlaşması birinci maddesi Kıbrıs Cumhuriyeti kendi başına diğer devletlerle birlik antlaşmaları yapamaz. Dolayısıyla bu durum Kıbrıs Rum Kesimi'nin AB'ye üyeliğine maniydi.
Zürih, Londra ve Lefkoşa antlaşmaları en başarılı antlaşmalardı. Bunların mimarı Fatin Rüştü Zorlu ve Rauf Denktaş dır. Maalesef Bakan asıldı. Bülent Ecevit, keza Semih Sansar Kıbrıs ve tabi ki Tür Ordusu; Kıbrıs denince akla gelen kahramanlardır. Kıbrıs sadece Türkiye'ye yakınlığı ile değerlendirilip, Kıbrıslı Türklerin meselesi olarak görülemez. Dolayısıyla son söz Türk milletinindir. Önümüzdeki hafta (12.1.2017) Kıbrıs görüşmeleri yapılacak ancak neler görüşüleceği milletten saklanıyor, belli ki bu istenilerek yapılıyor. Sayın Akıncı orada burada konuşuyor peki Türkiye'ye danıştı mı?  220 bin Türk'ün %20'si kadar Rum'un Kuzey'e gelmesi öngörülüyor. AB normlarına göre bu gelenler iş kurup, yönetime bile gelebilirler. Bu durum da Türklerin azınlığa düşmesi demektir. Daha önceki görüşmeler Birleşmiş Milletler gözetiminde yürütülüyordu ancak bu görüşmeler AB çerçevesine taşınmak isteniyor.

Peki Kıbrıs için ne yapmalı, nasıl bir politika takip edilmelidir.

1-İki egemen halk ve devlete dayalı çözüm. Yani Kıbrıs'taki Türk devletinin başkanı kurucu devletin kuruluşunda imzası olmalıdır. Çünkü federal devletler kendi rızaları ile bir araya gelen devletlerdir. Kurucu Türk devleti olarak imzanın olmaması durumunda ''Kıbrıs Cumhuriyeti'' olarak kalacaktır.

2-Garanti antlaşmaları olmalıdır. Çünkü anlaşmazlık olduğunda Türkiye müdahale edebilmeli.

3-İttifak antlaşması olmalıdır, Türk Ordusu'nun orada kalmasını sağlar.

4-AB müktesebatı olmalıdır ancak ben şahsen Türkiye'nin AB üyesi olacağını sanmıyorum. Rumlar AB üyesi, Yunanistan da AB üyesi olduğuna göre Kıbrıslı Türkler de AB müktesebatından yararlanmalıdır, aksi durumda Türkler azınlık durumuna düşerler.

5-İki kesimliliğe nüfus olarak görmek değil de, toprak olarak da bakmak lazım. Kendi yönettiğimiz bölümdeki nüfus çoğunluğunu dikkate almak gerekir.

Garanti ve ittifak anlaşmalarında toprak konusuna girmemek lazım. Toprak ve harita düzenlemeleri önemli parametrelerdir.
Zürih ve Londra anlaşmalarına rağmen  Mayıs 2004 de Rumlar AB'ye dahil edildi. Maalesef 29.10.2004 tarihinde 10. Papa'nın heykeli önünde AB  Anayasasının kabulüne imza attık, orada eski Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağı vardı.
Bugün Rumların ne istediğini bilmiyoruz ancak yabancı kaynaklardan öğrenebiliyoruz. %7 toprak ve Karpas, yani İskenderun Körfezi'nin devamı isteniyor. Oysa doğal gazlarımız, fosil kaynaklı enerji kaynaklarının bulunduğu hat  Karpas-İskendrun hattıdır.
Girit bağımsız olunca nüfus çoğunluğu Türk'tü ancak Yunanistan'a bağlanınca Türk nüfus azaldı. Aynı oyun Kıbrıs'ta da oynanabilir. Bu arada toprak meselesi bireysel mesele olarak halledilmek isteniyor. Buna da müsaade etmemek lazım.

Şükrü Elekdağ
Rumlar AB'yi de arkalarına alarak Annan planını da aşarak daha ileri seviyede haklar elde etmek istiyorlar. Türkleri kendilerine bağlı bir azınlık statüsünde görmek istiyorlar.  12.1.2017 den itibaren Türkiye, Yunanistan, KKTC , Güney Kıbrıs ve İngiltere beşli görüşmeler başlayacak. 11.01.2017 de birbirlerine haritalar sunacaklar. Erdoğan da katılacak ancak bu toplantıya katılmasını son derece tehlikeli buluyorum. Kazanılmış hakları müzakereye açmak son derece tehlikelidir. Anastasis bir söyleşide imzalanacak anlaşmada Türk Ordusu'nun adadan geri çekileceği hususunun yer alacağını söylemiş.  AKP Hükümeti'nin yaşananlardan ders almadığı anlaşılıyor. Türk Ordusu'nun adadan çekilmesi, Kıbrıs'ın Girit'leşmesi demektir. Bu durumda anında Enosis hortlayacak, Kıbrıs Yunanistan'a bağlanacak ve Akdeniz ikmal yolları ellerine geçecek. Garanti anlaşması Enosis'i önler. Türkiye Kıbrı'ta asker bulundurarak aynı zamanda kendi güvenliğini de sağlamış oluyor. Kıbrıs görüşmeleri uluslararası konferans haline getirilerek, bir oldu bitti yaratmak istiyorlar. KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı Rum kesiminin başkanına boyun eğmiş durumda. Gazeteci  Vedat  Yenerer soruyor ; ''Kırk, ellibin Rum KKTC'ye yerleşecekmiş ne diyorsunuz''; '' Evet ama o kadar Rum gelme'' demiş. Cenevre görüşmelerinin kalıcı çözüm üretebileceği kanaatinde değilim. Erdoğan'dan ricam bu toplantıya gitmeyin. Size dayatılacak olan garanti ve ittifak  anlaşmalarının sulandırılmasıdır. AB Kıbrıslı Türklere ağır gümrük birliği uyguluyor. Cenevre görüşmelerinden önce bu sorun halledilmeliydi.

Kıbrıs'ta tek çözüm konfederal çözümdür. Federasyon uygun değil. Her iki taraf ne birbirlerinden çok uzak, ne de yakın olamaz.

Türkiye elinin kuvvetli olduğu bir zamanda masaya oturmalıdır. Bugün böyle bir durum sözkonusu değil.
Yazımı sonuna kadar okuma nezaketinde bulunan herkese teşekkür ederim. Umarım faydalı olmuşumdur.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com