27 Aralık 2022 Salı

BAŞÖRTÜSÜ TAMAM YA ZİNA...?

Başörtüsü tamam da zina ne olacak

Cumhur ittifakı ib.neler/LGBT'ler üzerine kafa yorarken bunlar üzerinden ailenin korunması gerekliliğine ihtiyaç duyarak anayasal düzenlemeye giderlerken, niçin eşlerini aldatan orsb.ların/pzvnklerin başkalarından peydahlayıp masum insanların üzerine yazdırdıkları masum çocukların soy bağlarının karıştırılmasıyla ilgili anayasal düzenlemeye ihtiyaç duymazlar. AKP'nin suç olmaktan çıkardığı zinaya tekrar hapis cezası getirilmesini niçin istemezler. Başörtüsüne sahip çıkmak İslami oluyor da evli olup eşlerini aldatan ors.punun/pezvg'nin yaptıklarını masumlaştırmak da mı İslami dir.
Benim de mensubu olduğum İYİ PARTİ'nin, cumhur ittifakının türban/LGBT'ye ilişkin hazırlayıp meclise getirilmesi ve onaylanması sürecindeki anayasal düzenlemeye iyimser bakılacağı parti sözcüsü Kürşat Zorlu tarafından ifade edildi.
İYİ PARTİ'nin bu anayasal düzenlemeye iyimser bakmasını bir şarta bağlaması gerekiyor; Müslüman Türk milletinin vicdanında da tasvip göreceği aşikar olan "Evli çiftlerin zinasına hapis cezasının getirilmesi" düzenlemesinin de eklenmesini talep etmelidir.

Kumpas geleneği devam ederken...?

Bizler kumpas geleneğinin nasıl başlayıp nasıl devam ettiğini çok iyi biliriz. 6'lı masanın tarafları da çok iyi bilirler.
Dolaysıyla, millet ittifakının adayını yasal süreç başlayacağı ana kadar açıklamaması; kumpası siyasi varlıklarının geleneksel uygulaması haline getirenlere karşı bir tedbirden dolayıdır.
Hatırlayalım lütfen, İYİ PARTİ'nin kurulduktan sonra ilk seçimlere girememesi için kurgulanmış kumpas bir gün önce fark edildiği için CHP'den 15 vekil transferi ile kumpas bertaraf edilmişti. Hatta İrecep, kumpas kurgusunun kahramanlarını görev ihmali nedeniyle fırçalamıştı.
Bunlar var ya bunlar; kumpasçı fetö mirasçıları bunlar; eğer millet ittifakı adayını yasal süreç başlamadan bugün açıklasa yarın adayın bacısı ile resmini bulup "Zina halinde basıldı" diye manşet atarlar, mağdur "O hanımefendi benim bacımdır" diyene kadar seçim olur biter sonra da kumpasçılar pişkin pişkin "Atı alan Üsküdar'ı geçti" derler.
Kaldı ki adayın kim olduğunun önemi mi kaldı; tek seçenekli sürece girdik; Edoğan'ın karşısındakine oy vermek.

Meral Akşener örneği erkek egemen topluma Türk kadınının itirazıdır

Kadınlarımızı aşağılık dillerin ağzında sürtük olmaktan, yobazların koynunda "araç" olmaktan kurtaracak; Meral Akşener isminde simgeleşen, erkek egemen toplumumuzda Türk kadın hareketine omuz vermek, destek olmak cumhuriyet tarihinin ikinci yüzyılına girerken çok anlamlı olacaktır.
Meral Akşener'in şahsında Türk tarihinde belki de öncülüğünün kadınların olduğu bir devrimi yaşayabiliriz. Ben Türk kadına böyle bir şansın verilmesini önemsiyorum ve destekliyorum.
Erkek inisiyatifindeki Türk siyaseti ile gelinen nokta belli; açlık, yoksulluk, yolsuzluk, ahlaksızlık ve olabildiğince edep ve adap dışı dil ile karşılıklı aşağılama.
Bir an için tüm siyasi partilerin liderlerinin kadın olduğunu düşünelim...
Ne diyeyim, doğrusu içimde bir huzur ve güven oluştu.
Neden olmasın.
Türk kadınının erkek egemen toplumda onun döken, kıran, bozan ve dağıtan siyasi hakimiyetine "Yeter artık" diyerek "Çekilin önümüzden, sıra bizse" deme zamanı gelmiştir.

14 Aralık 2022 Çarşamba

MİLLET İTTİFAKININ ADAYI BELLİ OLDU GİBİ

Bugün hep beraber Ekrem İmamoğlu hakkında verilen mahkeme kararı sonrası cumhur ittifakının kendi kalesine attığı golü seyrediyoruz. Artık cumhurbaşkanlığı seçiminde sürecin akışı ve dengeler tamamen değişmiştir. Anlaşılan o ki; millet ittifakının adayını belirleme süreci İmamoğlu ismi üzerinden olacağı anlaşılıyor.

Yaşanan bunca siyasi tecrübelerden sonra anladık ki; Türk milleti açlığının, yoksulluğunun, bizatihi kendi mağduriyetinin hesabını sormayı erteleyebiliyor, hatta unutabiliyor ama entrika ve hilelerle siyasi rakibini alt etmek isteyen güçleri cezalandırırken mağdur olanı da baş tacı edebiliyor. Belki de yaşamakta olduğumuz süreç tam da budur.
Yine bir başka Recep Tayyip Erdoğan senaryosunun bu sefer Ekrem İmamoğlu üzerinden mağduriyet yaratılarak dizayn edildiği gibi bir kurgu olup da ''Derinlerden gelen'' yönlendirme söz konusu değilse; olup bitenlerin Meral Akşener'in siyasi zekası ile cumhur ittifakının hiç de hesabını yapamadığı bir sürecin yeniden güncellenmiş olduğu gibi bir durum söz konusu.
Bizler her ne kadar "Sokak Mansur Yavaş diyor" demiş olsak da Meral Akşener'in siyasi zekası "Hayır öyle değil, Milet ittifakını kazandıracak aday Ekrem İmamoğlu'dur" diyerek Saraçhane'de Ekrem İmamoğlu'nu kucaklayarak mesajını vermiştir.
Bugün olup bitenlerden sonra şunu fark ettim ki; bizler Mansur Yavaş'ı cumhurbaşkanlığı için daha çok liyakat anlamında layık görmüşüz. Oysa esas mesele Erdoğan karşısında kazanacak adayın aynı zamanda kazandıracak aday olması çok önemli. Bu noktada Erdoğan'nın sıkletinde kendisi ile ve kendi üslubunda yarışabilecek olan son derece naif bir kişiliğe sahip Mansur Yavaş'tan ziyade Ekrem İmamoğlu'nun olabileceği gözlemleyebiliyoruz.
Velhasıl kelam; millet ittifakının adayını belirleyecek olan 6'lı masa olduğu kadar daha önemli belirleyici olan bizatihi Recep Tayyip Erdoğan'nın kendisidir. Kılıçdaroğlu'nu sürekli karşısına çağırması da bundandır. Devlet Bahçeli'nin neredeyse bir yalvarmadığı kaldı; Kılıçdaroğlu'nun millet ittifakının adayı olması için.
Keşke 13. Cumhurbaşkanımız; verdiği demokrasi mücadelesi ve katkıları ile Kılıçdaroğlu olsa, keşke dürüstlük ve güzel ahlak anlamında güven telkin eden liyakat sahibi Mansur Yavaş olsa, keşke her bakımdan milli hafızaya sahip teknokrat ve bürokrat İlhan Kesici olsa amma velakin Erdoğan'ın siyaset tarzında, üslubunda onunla yarışabilecek kişinin de Ekrem İmamoğlu'nun olabileceği gerçeği ile de karşı karşıyayız.

Cemaat siyaset tarikat menfaat ilişkisi
Cemaat ve tarikatlar siyaset kurumundan, siyaset kurumu cemaat ve tarikatlardan beslendikleri ve karşılıklı muhtaç olma hallerini avantaj görüp ihtiyaç duyduklarında şantaja dönüştürme potansiyeli de var olduğu sürece muhafazakar referanslı iktidarlarda tecavüz vakaları dahil her türlü iğrençlikleri görmeme, duymama, bilmeme durumu devam edecektir.
Bu işin çözümü, gerçek iman sahibi dindarlar ile gerektiğinde cemaat ve tarikatlara "Siz kimsiniz ulan" diyebilecek şerefli, onurlu ve yürekli siyasi liderlerin birbirlerini motive eden sinerjilerinin ortak paydada buluşmaları ile mümkün olacaktır.

Başörtüsü için anayasal değil kanuni düzenleme gereklidir

Başörtüsü üzerinden düzenlemek istenen anayasa değişikliğinde "Dini inanç" gerekçe gösteriliyor aynen metninde geçiyor.
Anayasamızda, değiştirilmesi dahi teklif edilemez laiklik maddesinin hile ile değiştirilmesine (Dini inanca atıf yapılmasından dolayı) tam teşebbüs halindeki cumhur ittifakının niyetini deşifre etmek ve şimdiden anayasa mahkemesinin dikkatini çekmek lazım.
Bu şekliyle kabulü halinde üniversite sınavına burka giyerek girmek isteyen birisine müdahale edilemeyecek zira kazanılmış anayasal bir hakkın kullanılmasına müdahale söz konusu olacaktır. O zaman anayasa değişikliği metnine şu ifadeyi de koysunlar; "Yüzün çepeçevre açıkta olduğu başörtülü halin dışında farklı bir örtünme şekli kabul edilemez"
Başörtüsünün türlü türlü şekilde örtünme şekilleri var ki; bir hurç gibi Allah ne verdiyse içine konup kafaya oturulan şekilde olanları da dahil; başörtüsüne bu kadar anayasal dokunulmazlık verilirse korkarım suiistimale açık hale getirilip baş üstünde eroin esrar da taşınır.
Mehmet Soral

7 Aralık 2022 Çarşamba

ÜÇ HARFLİ MARKETLER MESELESİ

Üç harfli marketler meselesi

Ekonomik krizin ve yoksulluğun tek nedeni AKP ve onun şartsız takviye lokomotifi MHP olmasına rağmen, tüm musibetlerin sorumluluğu marketlerin üzerine yıkılarak hedef gösterilip algı operasyonları ile milletin sorgulamasından kaçma kurnazlığı gibi bir süreç yürütülmeye çalışılıyor.

Sizin de fiyatınızın kontrolünüzü millet yapacak
Yıllar önce "Her mahalleye, sokağa bir market; bu furya nereye kadar devam edecek. Buna mani olmak adına mahalle kültürümüzün bir parçası olan; en sağlıklı istihbaratçımız, evimizin anahtarını, gerektiğinde her türlü emanetlerimizi, okulundan gelen çocuğumuz dahil teslim ettiğimiz mahalle bakkallarına sahip çıkılması, korunmaları gerekir" minvalinde bir yazı yazmış, bitiş cümlem de şöyleydi "Eğer bir kimsesiz olarak ölecek olursak tabutumuzu taşıyacak olan dört kişiden en az birisi mahalle bakkalımız olacaktır" demiştim.
Bakkallar marketler ile rekabet edemediklerinden dolayı her geçen gün teker teker kapandılar. Eğer market yapılanmasına bu kadar müsaade edilmeseydi ve bakkallar yaygın olsaydı fiyatların fahiş olması mümkün olmazdı zira marketlerde sorgulayacağınız bir muhatap bulunmayabiliyor ama bakkal amcaya bir ürün için "Niçin bu kadar zam geldi" diye anında sorgulama yapabiliyorduk.
Bu nedenle marketlere işletme ruhsatı toplu alışveriş şartı ile mümkün oldukça yerleşim bölgeleri dışında faaliyet göstermeleri şartıyla verilmelidir. Bakkal esnaflığı, sattıkları ürünlerde KDV indirimi gibi teşvikler sağlanarak zincir marketler karteline mani olunabilir.
Ama daha önce yazdım, tekrarlıyorum; zincir marketçilik siyasal İslamcıların öncülüğünde AKP'nin teşviki ile yaygın hale gelmiştir. Allah'ın kestiği ceza türlü türlü şekilde tecelli edebilir bu yaşanan süreçte bunlardan birisi olsa gerek.
Zinciri marketler ile Cumhur ittifakı savaşının nedeni marketlerin diyet ödemekten vaz geçme sürecine girmiş olmalarıdır vesselam.

Millet ittifakı niçin adayını açıklamıyor?

Yahu bunlar değil miydi; fetö ile işbirliği yapıp kadim Türk Ordusu'na Ergenekon ve Balyoz kumpaslarını kuran.(Benim ithamım değil kendi itirafları)
Bazı balık hafızalılar seçim tarihi kesinleşmeden millet ittifakının niçin adayını açıklamadığını sorguluyorlar. Kadim Türk Ordusu'na kumpas kuranlar millet ittifakının adayını seçim tarihi belli olmadan açıklarsa neler yapmazlar ki.
Meral Akşener kaç defa ifade etti; "Onlar kesin seçim tarihini açıklasınlar ertesi gün biz de adayımızı açıklayalım" diyerek.
Erdoğan'ın adaylığını erken açıklama nedeni; süreci kendi kontrolünde götürmekti ama Meral Akşener in siyasi zekası bu oyunu bozdu. Cumhur ittifakı millet ittifakının adayını çok merak ediyorsa önce kesin seçim tarihini vermeli ki; sonra karşı hareketi görebilsin.

Öğretmenlerime saygılarımla

Öğrencilik yıllarımı, öğretmenlerimi, hele ki hayatıma dokunanları hafızamda bıraktıkları saygınlıklarla hatırlayınca içimi bir hüzün kapladı. Hüznümün temel nedeni "İnsan inşa etme"de son derece önemli olan bir mesleğin bugünkü içine düşürülmüş olduğu haldir.
Geçmiş yıllarda bu mesleğin mensupları istisnasız toplumun her yerinde, mahallesinde semtinde, kentinde "Bir bilen" statüsünde üstün değer atfedilen saygın insanlardı. Bunun temel nedeni T.C Devleti'nin banisi, Türk milletinin kurucu başbuğu (Makamı cennet olsun) Mustafa Kemal Atatürk'ün öğretmenler için tanımladığı misyonun paralelinde yine onlara başöğretmen sıfatı ile öncülük ederek yarattığı ve kazandırdığı saygınlıktır.
Geçmiş yıllarda öğretmenlik mesleğine ilgi ve alaka, sağladığı maddi imkana değil itibar ve saygınlığınaydı. Amma velakin; siyasal kutuplaşmaların liyakate bağlı olmayan, yandaşa iş sağlama önceliği ile yapılan kadrolaşmalar meslekte saygınlığın yitirilmesinin en büyük nedeni olmuştur. Öyle ki; farklı meslek alanında öğrenim görmüşler bile öyle veya böyle işsizliklerine çare bulmak için son çare olarak öğretmen olmayı seçmişlerdir. Oysa ki; belki de görev yaparken zevk alınması gereken, sevilerek yapılması gereken üç beş meslekten birisidir öğretmenlik. Liyakatsiz insanlar tarafından sevilmeyerek yapılan bir meslekte "ürün" nasıl elde edilebilir yani eğitilmiş, öğretilmiş insan nasıl yetişebilir ki.
Geçmişte siyasi düşünce farklılığı taşıyan öğretmenler bile asgari düzeyde bir standart taşıyorlardı; hal ve gidiş dersleri; vatandaşlık, felsefe, mantık dersleri; milli güvenlik ve ahlak dersleri ile belli bir düzey tutturula biliniyordu. Ne var ki; bu dersler kaldırılarak cemaatler ve tarikatların önce sızmaları ile sonra siyasal İslamcı hükümetin teşviki, kayırması ile Mustafa Kemal Atatürk'ün murat ettiği eğitim ve öğretim modeli yerle yeksan edilerek adeta yerine ikame eğitim öğretim modelleri son yirmi yılda aşikar olarak devreye sokuldu. Bilahare cumhuriyet değer ve kazanımları üzerine yetişmiş olup, onları koruma ve kollama üzerine mesleklerini icra eden öğretmenler psikolojik baskı ve kadro kayırmaları ile tek tek tasfiye sürecine tabi tutuldular, hale de devam etmektedir.
Çocukluğumda geçim sıkıntısı çeken öğretmenler ek gelir temini için kitap yazmak gibi yollara baş vururlarken bunun tek nedeni öğretmenlik gibi son derece saygın bir mesleğin mensubu olmalarıydı. Oysa bugün aynı sıkıntıyı çeken meslek mensuplarının pazarcılık gibi ek iş yapma mecburiyetleri onların öğrencileri ile karşılaşmaları durumunda yaşadıkları mahcubiyetin yarattığı psikolojik hallerini düşünmek bile istemiyorum. Çünkü öğrencilere göre öğretmenleri, hele ki ilköğretim öğrencileri için her biri onların kahramanıdır.
Bugün öğretmenlerin öğretmeni edebiyatçı, yazar Ayla Ağabegüm hocam, edebiyatı sevmemde üzerimde emeği olan lise edebiyat öğretmenim Aysen Erensoy ve hayatıma dokunan üç kadından annem, eşimden sonra ortaokul öğretmenim Mine Bergüzar öğretmenlerimi arayarak günlerini kutladım, hoş sohbet ettik. Ayla hocamla sohbetimiz sorası teşviki biraz da ricası ile böyle bir yazı ortaya çıktı, umarım beğenirsiniz.
Başta yukarıda isimleri geçen öğretmenlerim olmak üzere üzerimde emeği olan herkese ve tüm öğretmenlerime hürmetlerimi sunar, ayrı ayrı sağlık, sıhhat, afiyetler dilerim. Rahmetli olanların ruhları şad mekanları cennet olsun.