27 Ekim 2017 Cuma

OZAN ARİF



Kadrolarımız hapiste, gazetelerimiz kapanmış, kanaat önderlerimiz kendi derdine düşmüş; birileri de kemik yalamaya çıkmışken; camiamız ile bütün iletişim kanallarımız kesilmişti. Sazı ile sözü ile gurbetten sılaya seslenerek; heyecanlarımızı diri tutmayı sağlıyordu.
....
İşte böyle, zor şartlar altında, ozanımız sürgündeyken kendisinin kasetlerini mütevazi kaset dükkanımda tezgah altında bulundurarak gençlere ulaştırmaya çalışıyordum.
...
O zamanlar muhtemelen 17 yaşlarında bir delikanlı, bugünler de ise kırk yaşlarında olan değerli gönüldaşım ''Reis senin günahın büyük biliyor musun; Ozan Arif'in kasetlerini dinleterek beni ülkücü yaptın'' diyor. 
...
Ozanımızın bu şekilde uzaktan eğitimi, öğretimi ve bu eğitim, öğretimin sebep olduğu güzellikler kendisi için şifa kaynağı olacaktır inşallah. Sağlılığı ile çok güzel haberler aldım. Ozanımıza sağlık, sıhhat, afiyetler diler; hürmetlerimi sunar, ellerinden öpüyorum. Bu arada Ali Sertelli üstadımız başta olmak üzre şifa bekleyen tüm hastalarımıza acil şifalar dileyip, dualarımızı eksik etmeyelim değerli gönüldaşlar.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

22 Ekim 2017 Pazar

KARDAK KAHRAMANI BALYOZ MAĞDURU ALİ TÜRKŞEN

Bugün Kardak Kayalıkları kahramanı ve maalesef Balyoz kumpası mağduru yiğit Türk subayı Ali Türkşen'i; Ümraniye Türk Ocağı ve Türk Eğitim-Sen Şube Başkanlığının davetlisi olarak yoğun katılımın olduğu toplantıda heyecanla dinledik. Dolayısıyla, Ümraniye Türk Ocağı Başkanı Sayın Faruk Ülker ve yine Türk Eğitim-Sen Şube başkanı Sayın Ali İhsan HasanpaşaoğluBey'ye böyle bir organizasyonu tertip etmiş olmalarından dolayı kendilerine teşekkür ediyoruz.
...
Konuşmanın başlığı Ege adaları ve Kıbrıs idi ancak konuşma daha çok Yunanistan tarafından işgal edilmiş olan 18 Ege adaları üzerineydi. Değerli komutan çok şey anlattı elbette ancak anlattıklarından bilmediklerimize dikkat çekmek için sizlerle aklımda kalanları paylaşmak istiyorum.
...
Yunanistan tarafından işgal edilen 18 ada; Lozan Antlaşmasında özellikle isim isim sayılan ve Yunanistan'a verilen 12 adanın dışında olan adalar. Ege de çoğu kıyılarımıza çok yakın olan ancak Lozan Antlaşmasında kimlere ait olduklarına dair tanımlaması yapılmamış olan 152 ada olduğunu, işgal edilen 18 adanın da bunlardan olduğunu öğrendik.
....
Esas mesele; aslında Yunanistan'ın ''Erken kalkan bu adalardan işgal ettiklerinin sahibi olur'' mantığı ile hareket ederek; kime ait olduğu tanımlanmamış bu adalara sahip çıkmak istiyor. Düşünceleri; bizim kıyılarımıza yakın bu adaları önce işgal, sonra kullanılabilir hale getirerek neredeyse oltamızı atıp, balık tutacağımız deniz sahamız bile kalmayacak şekilde alan kazanmaya çalışıyorlar. Yine çok garip olan bir şey de; bu işgaller 2005 yılında başlamış ve bugüne gelmişiz. Şimdi ki Milli Eğitim Bakanı milli savunma bakanı olduğu dönemde malum 18 adanın Yunanistan tarafından işgal edildiğini devlet olarak resmen kabul etmişiz. Doğal olarak akla gelen de ''Peki siz buna karşılık ne yaptınız, ne önlem aldınız'' diye somak gerekiyor. Yunanistan bu işgal ettiği kendisine ait olmayan adalar üzerinde yaşanabilir ortamlar oluşturarak kendi kıta sahanlığını olta ile balık tuttuğumuz kıyılarımıza kadar uzatmak istiyor. Bütün bu işgallere zamanında müdahale etmezsek; yarın uluslararası mahkemelerde hakkımızı savunmamız mümkün olmayabilir; şimdiye kadar aklınız neredeydi diyebilirler.
...
Anlaşılması mümkün olmayan diğer bir husus da; emekli bir komutanımız bu 152 adadan ege illerimize yakın olanların tapu dairelerinde kayıtlarına ulaşmak için çalışma yapmak istemiş ancak ''Durduk yerde başımıza iş mi açacaksın'' dercesine bir tavır ortaya konmuş, müsaade edilmemiş.
...
Değerli komutanımız kumpas davaları süresince yaşamış olduğu eziyet nedeniyle devletine ve milletine karşı kesinlikle herhangi bir dargınlığının veya kırgınlığının söz konusu olamayacağını; o yaşadıklarının kendisini bugün geniş kitlelere tanıttığını, şimdi olduğu gibi onlara hitap eme imkanını bulduğunu söyledi. Ancak ülkesi ve milletinin geleceği ile ilgili sıkıntılı bir durumun söz konusu olduğunu, mutsuz olduğunu ancak umutsuz olmanın kesinlikle gereksiz olduğunu söyleyerek; bunun içinde sadece konuşmak değil, siyasette de bulunmak gerektiğine inandığını; bunun için de yeni oluşuma iştirak ettiğini doğrudan olmasa bile dolaylı olarak söylemiş oldu.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

19 Ekim 2017 Perşembe

BEN AHMAK DEĞİLİM Kİ...

Değerli dostlar durduk yerde bu "Türkçülüğün kınanması" da nereden çıktı. Sizler ne düşünüyorsunuz bilemem ama ben bunun 2001 yılından beridir uygulana gelen projenin devamı olarak görüyorum.
 
Neden mi.
Kendisi istifa ederek Tansu Çiler ve Mesut Yılmaz'ın istifasını sağlayıp, sonra da kendisi vaz geçip, Recep Tayyip Erdoğan için merkez sağın siyaseten boşaltılmasını sağlayarak, güllük gülistanlık alan açıp ''Buyurun efendim'' diyen Sayın Devlet Bahçeli bunu niçin yapmıştır?

MHP'nin ölmesine de, dirilmesine de müsaade etmeyip ama can çekişerek sürünmesini sağlayarak; AKP'nin iktidara "Atlama taşı" olma misyonunu görev bilip, 7 Haziran seçimlerinde MHP'nin almış olduğu 80 milletvekillini fazla bulup, AKP'nin de tek başına iktidar olamayacağını görüp; dolayısıyla Recep Tayyip Erdoğan seçeneği dışında tüm iktidar alternatiflerinin önünü tıkayarak bile bile MHP'nin gücünü kaybedeceği 1 Kasım seçim sürecini tetikleyen Sayın Devlet Bahçeli bunu niçin yapmıştır?

Tuğrul Türkeş'i Davutoğlu seçim hükumetinde görevlendirip; Sayın Meral Akşener'in de bu bu seçim hükumetinde yer alması teklifine tav olacağını sanıp, olmayınca da tüm hesapların alt üst olacağını görüp adeta çılgına dönen, kadıncağızın ismine kara çalmalara sessiz kalıp ''O hanımefendi dinlenecek'' diyen Sayın Devlet Bahçeli bunu niçin yapmıştır?

MHP olağanüstü kongresi için lazım olan delege imzasının üç katı imza toplanmasına rağmen devlet imkanları da seferber edilerek; "ellem yapıp, güllem yapıp" MHP Genel Başkanı ve parti yönetiminin değişmesi ile 2001 yılında devreye sokulan projede var olduğu anlaşılan "Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi"ne geçişe izin vermeyecek olan ülkücü iradenin tecelli etmesine müsaade etmeyerek; Sayın Devlet Bahçeli bunu niçin yapmıştır?

Daha önce ''Sayın Erdoğan'ın Başkanlık sitemi özlemi devleti tek adam rejimine götürür, buna geçit vermeyeceğiz'' diyen; 1 Kasım seçimlerinden sonra da karşı çıktığı tek adamlı sisteme geçiş sürecini tetikleyen ama Türk milliyetçilerinin %85'nin hayır dediği, Partili Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmesini sağlayan Sayın Devlet Bahçeli bunu niçin yapmıştır?

Yıllar önce ''Türkçülük Günü''nü sanki banisi kendisiymiş gibi ''Milliyetçiler Günü''ne çeviren; bugün de kankasının ''Türküm'' diyebilirsiniz ama ''Türkçüyüm'' diyemezsiniz üfürmesinden rahatsızlık duymayan; sistem değişikliğinden sonra, şimdi de devletin kimliğinin değiştirileceği intibasını uyandıran bu üfürmelere sessiz kalan Sayın Devlet Bahçeli bunu niçin yapmıştır?

Bu yazımı ''Lidere sadakat namusumuzdur diyenlere ithaf ediyorum.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

17 Ekim 2017 Salı

MÜFTÜNÜN NİKAH KIYMASI VE METAL YORGUNLUĞU TELAŞI

Müftünün nikah kıyması meselesinin temelinde siyasi rant var
Pratikte uygulamasına hiç de ihtiyaç duyulmayan; milletin bir kesiminin gönlüne hoş görünmek, zamanı gelince de biz sizin için bunu yaptık diyerek üzerinden oy devşirme niyeti güdülen din soslu "Müftülerin nikah kıyabilmesi" meselesi; devleti yönetmekte yaşanan sıkıntıların fark edilmemesi üzerine düşünülmüş olan dikkat dağıtma operasyonudur.
...
Lütfen, devletini ve milletini sevenler bu tartışmalara katılmayalım. Çünkü her şeyden önce eğer bu uygulama mağdurlar yaratacaksa; en çok bu uygulamayı isteyenlerde olacaktır. Nasıl olsa bu uygulamayı bizler tercih etmeyeceğimize göre niçin telaşlanıyorsunuz ki.
...
Ayrıca bu müftü nikahını savunanların belki de tamamı savundukları usulü fiilen kendileri için tercih etmeyeceklerdir. Çünkü onlar da çok iyi biliyorlar ki; nikah masraflarının büyük bir kısmı nikah salonunda toplanan paradan karşılanıyor. Dolayısıyla, başta savunanlar olmak üzere kimse müftülükte nikahı tercih etmeyecektir.
...
Dikkatinizi çekerim; müftülükte nikahı savunanlar aynı zamanda faize de karşı çıkarlar ama bankadaki paraları için aldıkları faizi bankaya veya devlete bırakmazlar; o parayı çekerler doğal gaz veya elektrik faturalarını öderler; nasıl olsa boğazımızdan geçmedi deyip, faize karşı olmaya da devam ederler.
...
Lütfen, artık milletin sosyolojisini başta CHP olmak üzere anlamaya çalışalım. TV'ler de bu konuda CHP adına canhıraş bir şekilde konuşanlar "Bu konunun muhatabı bizler değil, uygulamayı tercih edecek olanlardır" deseler AKP'nin tüm kurgusu alt üst olacaktır.
...
AKP'nin bu tür çıkışları; metal yorgunluğu diye tanımladıkları motivasyon kayıplarını telafi etmeye yönelik olarak oylarını konsolide etme çabasıdır. "Dine atıflı" bu tür atraksiyonlara karşı çıkmak her zaman için muhalefete kaybettirmiştir. Eğer 28 Şubat sürecinde CHP daha sonraki yıllarda başörtüsü meselesinde gösterdiği hoşgörü ve anlayışı göstermiş olsaydı her seçim arifesinde AKP'yi motive eden kaynağı kurutmuş olacaktı ama maalesef her defasında AKP'nin kurgusuna figüran oldu. 


Metal yorgunluğu değil kabahate kamuflaj
Çok garip; şekli, şemali belli olmayan "Yamuk bir demokrasi" ile yönetiliyoruz. Mesela halkın seçtiği belediye başkanları Cumhurbaşkanı telkinleri ile olmadı tehditi ile istifaya zorlanıyorlarlar.
...
Evet, belediye başkanları görevden uzaklaştırılabilirler; arsızlık, hırsızlık, namussuzluk veya görev yapamayacak kadar sağlıksız olmaları gibi nedenlerle.
...
Şimdi doğal olarak Melih Gökçek "Ben bunlardan hangisini yaptım ki görevimi bırakayım" diyor. Adam haklı; tüm Ankara halkına hizmet için seçilen bu insanı yine Ankara halkı göndermelidir değil mi? Öyle ya; muhterem senin partinde yorgunluk, şu veya bu ne halt varsa var; benim belediye başkanımı niçin istifaya zorluyorsunuz. Ha, şehri parsel parsel sattı da ondan diyorsan; T.C mahkemelerine havale et sonra gel canımızı ye.
...
O büyük, yüceler yücesi kurban olduğum Allah; şartları öğle eğip, büker sonra ortaya döker ki; inkarı mümkün olmayan kabahatleri suç üstü yapar adeta.
...
Aslında metal yorgunluğu denen şey; itiraf edilemeyen kabahatleri; kelime oyunları ile ortalama zeka düzeyine sahip, düşünebilen insanların dikkatinden kaçırma çabası veya kamuflajdır diyebiliriz.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

14 Ekim 2017 Cumartesi

BİLGİYİ CEHALETE ŞAMAR OĞLANI YAPTILAR

Ne zaman ki yazı ve yorumlarımda birilerinin siyasi cehaletinden bahsedecek olsam; hemen AKP yandaşları linç girişiminde bulunarak "Vay, sen nasıl olur da millete cahil, bilgisiz dersin" diyorlar. Oysa bizim kasdettiğiniz tamamen "Bilmeme"nin eksikliğini vurgulamaktadır. 
...
AKP oy hesabı ile "Cehalete" vermiş oldukları pirim nedeniyle cahillere müthiş bir özgüven kazandırdılar. Her fırsatta sürekli "Cehaletin" gönlünü okşayacak cümleler kullandılar. Adeta sokağa tüküreni değil de uyaranı "Sen milleti nasıl rencide edersin" diyerek horlayıp, hatta tehdit bile edilmişlerdir.
...
AKP seçmen psikolojisini çok iyi analiz edip, her defasında bundan kendi lehine en iyi sonucu nasıl alabileceğinin hesabını yaparak bu günlere gelmiştir ; "Rencide edildiğini düşündüğü tükürene" sahip çıkmayı tercih etmiştir. Oysa gerçek olan bu ülkeye yere tükürmeyen insanın lazım olduğudur. Doğal olarak "Tükürene" sahiplenme duygusunun yansıması da oy şeklinde oluyor. Yıllarca bu böyle devam etti. Ve maalesef ülkemizde "Bilenler" "Bilmeyenlerin" şamar oğlanı yapıldı.
...
Beni lince tabi tutmak isteyen ukala, hatta ahmak; yüreğin yetiyorsa senin bilgi ve donanımın yetersiz diye karın tokluğuna çalıştıran şerefsizlerin takibini yapmayan devleti yönetenlerden hesap sor. Sorgularmısın; bu kadar oyun kıymetliyse; niçin sokağın süpürgesi hep senin eline tutuşturulur.
....
Kim ne derse desin; siyaset cehaletten beslendiği sürece Türkiye'nin gelişmesi ve batı standartlarında demokrasiye de ekonomik düzeye de ulaşılması mümkün değildir. Çünkü siyasetin cehaletten, cehaletin siyasetten nemalanması gibi kendi kendini besleyen bir kısır döngü söz konusu.


Yeni parti kurma ihtiyacı
Parti kurma ihtiyacı; diğer bir anlamıyla, tek adam diktasına geçit vermemek; "Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter Sisteme" tekrar dönmek için verilecek mücadelede ihtiyaç duyulan kurumsal bir kimliğe sahip olma zaruretinden doğmuştur.

Yeni oluşumu hafife almak cehalettendir
Meral Akşener hareketi; tek adam rejimi ile Türk milletinden gizlenen siyasal İslam ajandasının Cumhuriyet değer ve kazanımlarını ortadan kaldırmak üzere dizayn edilmiş olan; coğrafya belki aynı kalacak ama üzerindeki Türk'e göre, Türk'ten gelen ve Türk için olan tüm değer ve tanımlamaların başkalaştırılması düşüncesine hayır deme inisiyatifidir.
... 
Kısa zamanda yeni partinin öncüleri tarafından bu gerçeğin çokca anlatılması gerekiyor. İşin bu tarafı ihmal edilirse korkarım millet yeni partinin amaç ve kurulma gerekçelerini anlayamayacaklardır.
...
Dolayısıyla, içinden geçmekte olduğumuz süreci dikkate aldığımızda benim için parti programı ve tüzüğünden ziyade ortaya konan bu inisiyatifin arkasından gitme kararlılığıdır. 


Sevişirken soyunmak
Din adamı denen birisi "Sevişirken soyunmayın" demiş.
Pezevenk; elinden gelse karı kocayı aynı yatağa bile sokmayacak da; çocuk nasıl olacak, nesil nasıl devam edecek ona çözüm bulamamış anlaşılan. 
...
Yahu bunlar din adamı mı; cinsi sapık mı. Kafalarını apış arasından bir türlü çıkaramıyorlar.
...
Hiç olmazsa milleti yatağında baş başa, rahat bırak pezevenk. Varsa sözün hak, hukuk, adalet, ahlak vicdan üzerine; onu söylesene...


Yeni oluşuma uygulanan ekran yasağı ödlekliğin paralelinde acımasızca devam ediyor
Daha önce TV'ler de sürekli izlediğimiz, Türkiye'nin yetişmiş değerli akademisyenlerinden Ümit Özdağ, Sinan Ogan, Özcan Yeniçeri, Yusuf Halacoğlu gibi isimleri artık TV'ler de görüp, dinleyemiyoruz. Bunların yerine ikame edilen aktrol rektörleri dinlemekten gına geldi. 
... 
Alanlarında popüler olan bu isimlere; hele ki özel TV kanallarının kendi inisiyatifleri ile ambargo koymuş olmaları mümkün değil. Belli ki siyasi tehdit ve yönlendirme ile oluyor. 
... 
Bütün bunların müsebbibi; demokrasiyi gasp edip, tüm nimetlerini kendi siyasi ikballerine konumlandıran Erdoğan-Bahçeli hegemonyasıdır. Ama az kaldı; yeni partinin yaratacağı sinerji ile demokrasi tekrar özgürlüğüne kavuşacak, "Özgürleşen demokrasimiz" sayesinde oluşacak olan yeni siyasal yapılanma ile tüm dünya iç ve dış siyaseti ile itibar kazanıp, güven telkin eden bir Türkiye ile muhatap olacaklardır. 


ABD'ye misilleme
ABD onu yaptı, biz de bunu yapalım mantığı sonuç vermez, olsa olsa aciziyet görüntüsü verir. ABD ile ilişkilerin ne düzeyde devam ettiği belliyken, devlet olarak kendimizce gardımızı alabileceğimiz unsurlar ile bunlar üzerine oluşturulacak politikaların daha önceden belirlenmiş olması gerekirdi.Yapılacak şey; notları sürekli tutup bir gün fırsatını bulup, taşı gediğine koyabilmektir. Ama önceden iyi kestirmek gerekir; bir taşa, bir de gediğe bakmak lazım zira gedik küçük, taş büyük olabilir.
...
15 Temmuz'dan en fazla onbeş gün sonra ABD'ye İncirlik'te bir operasyon yapmak gerekirdi. O günden bugüne ne oldu; hiç bir şey. Adamlar ülkemizde darbe yaptılar, şüphemizi bile doğru dürüst dile getiremedik ancak onların bir çalışanları tutuklanınca hesap sormaya fütursuzca cüret edebiliyorlar.
...
Çok değişken dış politikaya bir de çark etmeler eklenince; düşmanların istedikleri gibi horozlanmaları onlar için hiç de zor değil. 

Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

6 Ekim 2017 Cuma

ANLAŞILMAMASINA BİNAEN TEKRARDIR; YENİ PARTİ

Anlaşılmamasına Binaen Tekrardır 
Kurulan partinin kuruluş gerekçesi aynen şöyledir. 
...
Böyle giderse; yani Devlet Bahçeli-Erdoğan ittifakı devam ederse artık eski sisteme dönebilmenin mümkün olmayacağı gibi MHP'nin Erdoğan'ı desteklemek dışında bir düşüncesinin (Güçlü emarelerden de anlaşılacağı üzere) olmadığını; devam ettirdiği iç siyasetten anlıyoruz ki yoktur; 2019 seçimlerinde de bunun fiilen devam edeceğini görüyoruz. 
...
''Değişimci'' Türk milliyetçileri olarak düşünüyoruz ki; eğer 2019 da Erdoğan tekrar Cumhurbaşkanı seçilirse bu devlet Türk devleti olmaktan öte her şey olabileceği; başka bir yapıda devlet haline evrilebileceği; devlet ve millet tanımının dahi değişeceğine neredeyse kesin gözüyle bakıyoruz. 
...
15 senedir cumhuriyet değerleri ve kazanımlarından intikam almaya yönelik bir yönetim anlayışı devam ediyor. Fetö ile mücadele devletin ve milletin bekası için değil adeta Erdoğan'ın şahsi intikam mücadelesi haline gelmiş olması her geçen gün ülkede zafiyete ve kaosa neden olmakta. İşte tüm bunları dikkate alan ''Değişimci Türk milliyetçileri'' olarak tek başımıza bu korkularımıza karşı yeterli güveni sağlamak için mevcudiyetimiz yeterli olamayacağına göre ve de MHP'nin de böyle bir endişe taşıyıp, önlem almaya yönelik bir düşüncesi olmadığına göre; ana omurgasını Türk milliyetçilerinin oluşturduğu, aynı zamanda milli çizgide olan, vatan ve millet sevgisinden şüphe duyulmayan değişik siyasal görüş ve düşüncede olan saygın insanların da olabileceği yapılanma ile partileşme sürecince gidildi. 
...
Eğer bütün kurucu üyelerin ülkücü olmalarına dikkat edilecek olunsaydı; o zaman parti kurmaya ne gerek vardı ki; MHP de yönetimi ele geçirmeye çalışmak daha pratik çözüm olurdu ama zaman çok dardı. Yönetime gelinmiş olsa bile bu sefer de yeni yönetim kurumsal kimlik MHP adına 2019 da eski sisteme döneceğiz diye nasıl çalışıp milleti ikna edebilecekti. Millet o zaman demeyecek mi ''Madem ki eski sisteme dönecektiniz, öyleyse referandumda niçin ''Evet'' dediniz demeyecek mi. O zaman ''Devlet Bahçeli bize zorla evet dedirtti'' mi diyeceğiz. 
...
Türk milliyetçileri artık şuna karar verecekler; ya yeni partiye destek olup, etrafında kenetlenerek ''Güçlendirilmiş demokratik parlamenter sisteme dönmek'' üzerine propagandasını yapacak, 2019 seçimlerine böyle hazırlanacaklar; ya da; MHP şemsiyesi altında tek adam rejimine devam etmek için yine Devlet Bahçeli liderliğinde Recep Tayyip Erdoğan'ın 2019 seçimlerinde tekrar kazanması içim çalışacaklar. 
...
Benim için yeni partinin kuruluş amacının en geçerli gerekçesi 2019 seçimlerinde Erdoğan'ı tekrar cumhurbaşkanı seçtirmemek ve ''Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter Sisteme'' dönmenin öncüsü olan bir adayı desteklemektir. 
...
Dolayısıyla Türk milliyetçileri ilk önce ''Partili tek adamlı cumhurbaşkanlığı sistemi''ni mi; yoksa ''Güçlendirilmiş demokratik parlamenter sistem''i mi tercih edecek; bunun kararını verdikten sonra yeni partinin saflarında olmaya veya olmamaya karar vermek durumundadır.
...
Kesinlikle MHP'nin muadili bir partinin kurulması söz konusu değildir.
Meselenin aslı da; astarı da budur.

Duygusallığı ve Sadakat Duvarını Aşmak
MHP kurulduğundan beridir, özellikle son yirmi yıldır bir "Umut" olarak millete takdim edilirken; aynı zamanda iradesini gasp edip, bir yerlere çelik halatlarla bağlayıp, ''Kıpraşmasına'' dahi müsaade etmeyenlerin yüzündendir ki; bu "umuda sevdanın" körelttiği akıl, fikir ve iz'anımız hiç umulmadık felaketlere aldı götürdü hepimizi; milletimizi de ülkemizi de.
... 
İşte Türk milliyetçilerinin bu anlamdaki iradesinin gasp edilmişliğine isyanın neticesidir yeni partinin kurulması. 

...
Hala MHP'nin tarihi geçmişinden kendisine nüfuz edip gelen her MHP'linin iliklerine kadar bütünleştiği; günlük yaşamında varlığını, etkisini üzerinde hissetmediği bir anı dahi olmayan ''Halden'' bir başka hale evrilme, yani duygusal kopuş elbette çok zor ama bunu başarıp, yeni parti etrafında bütünleşmek durumundayız. Şahsen bu beyhude duygusal ve sadakat duvarını aştım, çok da rahatladım. Bunda en çok kuvvet aldığım motivasyon kaynağım da yarınlara dair taşıdığım endişelerimdir. 
...
Tekrar ediyorum ki duygusal kopuşu başarıp, mantıklı sürece evrilmek durumundayız. Devletimizin ve milletimizin bekası için bunu başarmak zorundayız; zira size kesinlikle ifade etmek isterim ki; 94 yıllık cumhuriyetin değer ve kazanımlarına dair hiç bir şey kalmayacak. Kadir Mısıroğlu Atatürk'ün heykellerini kastederek ne diyor; "Heykellerin köpek leşi gibi sürüklendiğini göreceksiniz". Peki o meczup bu cür'eti nereden alıyor; yarınlarına dair umut ve beklentilerinden değil mi; buna da güç veren siyasi iktidar değil mi. 

Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

1 Ekim 2017 Pazar

GÜNDEME DAİR ''ORDAN BURDAN ŞURDAN''

Rize'yi Sel Bastı
Amcacığım son bir kez de ''Suriyeli'yim'' demeyi denesen...?

Ülkemizin Adı Tekiye mi
Milletimizin adı "Tek millet" ise; ülkemizin adı da "Tekiye" olmalı" diyor Ümit Özdağ. 
... 
Milletin tek olması değil, Türk olması önemlidir. Sayın Cumhurbaşkanı konuşmalarında sürekli milletin tekliğinden bahsediyor ama her ne hikmetse Türklüğünden bahsetmiyor. Bu devletin Türklüğünün nesi Sayın Cumhurbaşkanını rahatsız eder ki.


Kısmen Açıklanan Kurucular Kurulu
Meral Hanım'ın açıklamış olduğu kurucu isimler; partinin mantalitesine yönelik, kamuoyuna ön bilgi vermeye ve aynı zamanda MHP'nin izdüşümü olacağı iddiaları üzerine bir cevap niteliğindedir. Sürecin çok güzel yönetildiğini düşünüyorum. 
... 
Nefsi beklentiler elbette olacaktır ancak sabırlı olmakta fayda var; bu şekilde davranmakla çalışmaların rahatça yapılmasını kolaylaştırmış oluruz.


Fetöcü Lohusa Kadın Kodese ya AKP'li...
AKP sözcüsü gibi konuşan Prof. diyor ki; "Fetöcü siyasiler ve belediye başkanları kendilerinin bilindiklerinin farkındalar. Dolaysıyla, istifalarını vererek uzaklaşmalıdırlar"
...
Peki, niçin AKP'li fetöcülere torpil geçiliyor. Madem ki fetöcü oldukları biliniyorsa niçin lohusa kadınlar dahi derdest edilirken; bu torpilli AKP'li fetöcülerin cezası sadece istifa etmiş olmakla mı kalacak? 


Erdoğan İktidar olma barajını %50+1 çekti İlk Mağduru Kendisi Olacak
Bu aralar belki herkesin farkına varamadığı, şahsen farkına vararak, dayanılmaz hazzını duyup, zevkini yaşadığım bir durum söz konusu.
... 
AKP'nin oyu %40'lardan aşağı düşmediği sürece iktidardan düşme ihtimali yoktu. Ama Allah onları güç zehirlenmesine uğrattı; sahip oldukları gücü kontrol edemeyince durduk yerde "Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi"ne geçilmesini sağlayarak, kendileri için yüzde yüz iktidar garantisi sağlayacak oy yüzdesini %50+1'e yükselttiler.
...
Aslında eski sisteme göre en kötü ihtimalle kör topal en az iki dönem yani on sene daha sürebilecek AKP iktidarı; kendi ipini kendisi çekmiş oldu.
...
Bunu iki şekilde açıklayabiliriz; ya AKP'nin 2019 seçim sonuçlarını şimdiden YSK ile oturup, masa başında belirledi veya 2019 seçim sonuçları istediği gibi çıkmayacağını fark ettiği an aynen referandumda olduğu gibi artık günler öncesi mi, yoksa seçim gününde mi olur; bir tedbirini düşünmüş olmalı.
...
Ancak AKP ve Erdoğan ne düşünürse düşünsünler; kendi şanslarını daha zora soktukları gibi muhalefetin de işini kolaylaştırmışlardır. Aslında bu şans AKP'nin çok gariptir ki; kendi elleri ile muhalefete bir ikramı olmuştur.
...
Her şeye rağmen AKP ve Erdoğan karşıtı blokun kazanabilmesi için %50+1'e değil, %60'a odaklanmaları gerekecektir. Şimdiden söylemeliyim ki; "AKP'ye yeter artık bloku"nun alacağı %50+1+2+3+4 düzeyindeki oy oranı kazanabilmeleri için yeterlidir olmayabilecektir; benden söylemesi. Seçime son üç ay kala 4 milyon Suriyeli göçmem TC vatandaşı kabul edilirse varın seçim sonuçlarını siz düşünün. Olur mu; olur ve hep beraber bağırır, çağırırız ve sonra her zaman olduğu gibi balkon konuşmasını dinleriz. İşte bu nedenle AKP karşıtı blokun ancak %60'lık oy ile kazanabileceklerini düşünmeleri gerekiyor.
...
T. C vatandaşı olarak AKP'nin yaptığı yol, köprü, tünel, cenaze hizmetlerinin de farkındayız; her türlü hile ve fetbazlıklarının da. Ondandır ki; böyle düşünüyoruz. 


Bakanların Madara Olma halleri
Böyle gayri ciddi devlet mi yönetilir Allah aşkına. Cumhurbaşkanı Kuzey Irak'a ilişkin yaptırımları(Keşke) peş peşe sıralarken; ekonomi bakanı adeta "Ne münasebet" dercesine "Ticaretimiz devam edecek" diyor.
...
Tek adamlılığın bile gereğini yapamıyorlar. Bu kadar kendi içinde çelişkilerle dolu bir devlet yönetiminin dış dünyada oluşturacağı algı sizce ne olabilir.
...
Onun içindir diyorum ki; "İstikrarsız ve bir o kadar da çelişki dolu yönetim" algısı dışında dostumuza da düşmanımıza da "Net duruş" sergileyemiyoruz.


Atatük Sevgisini Tehdit Edenler
İstanbul'da bir lisemizde İngilizce dersinde; "Ülkemizin en büyük lideri kimdir" sorusuna "Atatürk" diye cevap veren öğrenci sınav kağıdını hocasına verirken; "Hocam Atatürk dedim, bir sakıncası olur mu" diyor.
...
Eğer bugün ülkemizde yüzde yüz doğruluğundan şüphe edilmeyen bu tür soruların cevaplarının verilmesinden dahi çekiniliyorsa; sessizce (Bana göre çala oynaya) bir darbenin gerçekleştirilmiş olduğunu gösterir.
...
CHP 15 Temmuz üzerinden muhalefet yaparken farkında olmadan, aslında iktidarın kendisini en iyi savunabileceği, CHP'nin söylemlerini en iyi manipüla edebileceği alana çekiyor.
...
Dikkat edecek olursanız muktedir güç, Meral Hanım ile ilgili iftiralar dahil olmak üzere güçlü muhalif isimleri hep 15 Temmuz arenasına çekerek, delil yoksa da Aktroller vasıtası ile uydurarak istediği arenada ve kendisinin belirlediği kurallar dahilinde ve üstelik de kazanacağı şekilde ülkedeki siyaseti dizayn ediyorlar.
...
İktidar, her ne şart altında olursa olsun, tükenmişliğinin de farkında olarak siyaset yapma zeminini 15 Temmuz vakası üzerine oturtmuş durumda.
35 sene önceki olmayan köprü ve tünelleri yapmakla övünen iktidar; eğer, son 15 senesini heba ettiğini düşünerek 35 sene önceki eğitim sistemine dönme ihtiyacı duymuşsa; her ne kadar eğitim sisteminin hayrına olsa da; iktidarın tükenmişliğini gösterir.


BOP Eşbaşkanlığının Güncellenmesi Riski
En büyük endişem; Erdoğan'ın 2019 seçimlerini kazanabilme uğruna ABD ile güncellenmiş yeni bir eşbaşkanlık sürecine girmesidir. Cümle alem biliyoruz ki; fetö ve 15 Temmuz dahil başımıza ne geldiyse Recep Tayyip Erdoğan'ı Başbakan yapma senaryosunun sonucudur.
...
Nasıl olacak derseniz; 2019 arifesinde Gülen'in iadesi ile sağlanacak oy patlaması için ABD'ye ne tür tavizlerin verileceğine bağlı. Olmaz demeyin; Erdoğan aldığı üstün cesaret ödülü ve eşbaşkanlığı hala iade etmiş değil.


Hesap Soracakken Hesap Verir Duruma Düşmek
Tüm ülkücü camia olarak; onbeş yıl önce ABD'nin pezevenkliğinde başlayan; Türk milleti ve devletinin başına örülen çorabın müsebbibi olanlardan tek tek hesabını soralım derken bir de gördük ki kendimiz hesap verir hale getirilmişiz; kim tarafından; "Bilgisiz Lider, Bahçesiz Devlet" tahtından.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com