30 Kasım 2014 Pazar

SAYIN BAHÇELİ'NİN TUNCELİ ZİYARETİNİ KÜÇÜMSEYENLERE KAPAK OLMASI DİLEĞİYLE

Yazık...
az gelir bence; yuh olsun size.
Kandan beslenmek istiyorsunuz anlaşılan.
Kan gövdeyi götürmedi diye ne kadar da üzüldünüz değil mi? Aslında Sayın Bahçeli Tunceli'ye giderek devletin kaybolan itibarını kurtarmıştır. Cumhurbaşkanı ve Başbakanın belli ki artık fiili olarak kafalarında başkalarının inisiyatifine terk ettikleri vatan toprağına; sinsice gerçekleşmesini arzuladığınız ama gerçekleşmeyen bütün risklere rağmen; Sayın Bahçeli Tunceli ilimizi ziyaret ederek devletine sahip çıkmıştır.
Malum Ziyareti küçümseyen; zavallı ve aynız zamanda kandan beslenen sülükler;
Tunceli'ye gidilemeyeceğinden bahsedenlerden utanç duymanız gerekirken; oralar da vatan toprağımızdır diyen Sayın Bahçeli'nin yaptığını küçümsemeniz; aslında şaşkın ördeğin kıçı ile suya dalması durumudur. Umduğunuzu bulamadınız, kan dökülmedi diye hayal kırıklığı içinde şaşkına döndünüz değil mi? Ben şahsen bir başbakan veya cumhurbaşkanının, bir siyasi partinin ülkenin bir bölgesine gidemeyeceği şeklindeki ifadesinden utanç duyuyorum ve kınıyorum. Bu laf aynı zamanda ''ben bu ülkede muktedir olmayan, acziyet içinde bir zavallıyım'' demektir. O bölgeye gidip, gidememek muhalefetin sorunu değil, orada devlet otoritesini sağlayamayan ve devleti yönetenlerin sorunudur. Utanmak size, gurur bizedir vesselam.
Evet; çift yönlü yollar, tüneller üst geçitler, alt geçitler, tüp geçitler; milletin bağrına saplanmış hançer yarasının gölgesinde kalmıştır. Yapılan bu güzel şeyler günahlarınzıın kefareti olamayacaktır bunları bilesiniz.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

BAHÇELİ'NİN TUNCELİ ZİYARETİ


Sayın Bahçeli'nin Tunceli'ye gitmesine tahammül edemeyenler; şimdiye kadar mezhep olarak Alevilik, etnik olarak Kürtlüğe sığınmış, kendilerini bu şekilde kamufle etmiş dönme Ermenilerdir.
Özbe öz Türk olan ve bir yerde Türk kimliğinin otantik olarak en orijinal şekli ile varlığının devamını sağlayan, sürdüren; bir Sünni Türk olarak şahsen kendilerine minnet ve şükran duyguları ile saygı duyduğum, Türk oğlu Türk Alevi kardeşlerimizin; bu malum ziyaretten rahatsızlık duyacaklarına inanmıyorum.
Dönme Ermeniler ve onlarla işbirliği yapan maalesef ülkeyi yönetme konumunda olanlar Sayın Bahçeli'yi sınamak istediler, cevabını da aldılar. Tereyağından kıl çeker gibi, sorumluluk içerisinde, hükümetin ve dönme Ermenilerin oyununa gelmeyerek hatta oyunu bozarak, güzel ülkemizin güzel bir şehrini ziyaret etmişlerdir. Etnik ayrımcılıktan nemalanarak bir seçim sürecini daha başlatmak isteyen AKP ve onun hükümetinin; Sayın Bahçeli ve MHP üzerine yeni senaryoları tutmamıştır. İnşallah Sayın Bahçeli yıllardan beridir kendisinden beklenen bu davranış ve tarzın bundan sonra da devamını getirir ve tekrar millet için umut haline gelir. Kendisini tebrik ediyorum.
Mehmet Soral
sorlmehmet@hotmail.com

24 Kasım 2014 Pazartesi

ATATÜRK DÜŞMANLIĞININ GERÇEK NEDENİ


Habertürk TV de ''öteki gündem'' programında konuklar; Yavuz Bahadıroğlu ve Namık Kemal Zeybek. Konu Atatürk ve Din.
Sunucu Yavuz Bahadıroğlu'na '' Atatürk'e herhangi bir nedenden dolayı teşekkür edebileceğiniz cümleniz olabilir mi'' dedi. Cevap ''hayır olamaz'' dedi ve peşinden ''benim referansım, rehberim Peygamber efendimiz'' diyerek cümlesini tamamladı.
Muhafazakar radyoların gür sesli müdavimi , fularlı aynı zamanda yavuz bıyıklı bu herif; edebiyat, tarih, din felsefe denince salıveriyor kendini engin denizlere... Çorbayı kaynatan, kazanç kapısı veya diğer bir ifade ile ekmek teknesi Atatürk düşmanlığı olunca; engin denizlerde dur durak bilmeden, yelkenleri şişirip sürekli pirim yapmaya çalışıyor. Aklı sıra Atatürk ile Peygamberimizi aynı referans üzerinden karşılaştırıyor ve bu durumda kendisinin Hz Peygamberden yana olduğunu söylüyor. Mademki her manada liderin Hz. Peygamber, peki niçin bir mezhep imamına tabisin. 
Yavuz bıyıklı, fularlı herif; Hz. Peygamber benim dinen manevi liderim; Atatürk ise milli liderim. Sizin bu Atatürk düşmanlığınızın bir tek nedeni var o da eğer biraz üzerinize gidilirse Türk olmadığınız ortaya çıkacak ve bunun üstünü örtmek; ''Türk olmamak'' gibi bir bahtsızlığa duçar olmanın yarattığı ezikliğiniz maalesef sizleri bu noktalara; Nankörlük mertebesine yükseltmiştir.
İslam dininin '' Atatürk'ün hiç bir şeyi için teşekkür cümlesi kullanmam'' sözünüzü makul karşılayacak kadar nankörlüğe pirim vermesi mümkün mü?
Evet Atatürk'ün elbetteki bir kabahati vardı; kendisinden bu kadar nefret edebilecek nankör bir güruhun kök salmasına ve başımıza tebelleş olmasına imkan sağlayacak; demokrasi denen bir nimeti hediye edip gitmesidir.

Ağzınızdaki baklayı çıkarın artık. Maalesef Osmanlı zamanında; Türk'ün asli unsur olmasını bırakalım, adının telaffuz edilmesine bile tahammül edilemediği bir dönemde; Türk milliyetçiliği üzerine düşünüp, kafa yoran Mustafa Kemal Atatürk'ün Türk'ü asli unsur kabul edip, adı üzerine Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurmuş olmasıdır. Bütün rahatsızlıkların ve tahammülsüzlüklerin nedeni budur. Kaldı ki, bir insanın ne kadar Müslüman olup olmadığı beni ilgilendirmez ama ne kadar nankör olduğu çok ilgilendirir ve çok önemlidir. Kısaca bütün mesele Atatürk'ün Türk olmasıdır. Her Müslümanım diyene kefil olamam ama her daim hak, hukuk ve adalet konusunda emin olunan kişiye kefil olabilirim; dini başka olsa da. Hz. Peygamber'e peygamberlik görevi gelmeden önceki sıfatı; hak, hukuk ve adalet konusunda emin olunan kişi olması değil miydi.
Bizler daha iyi Müslümanız diyenler değil mi; hak, hukuk ve adaleti yerle yeksan edenler... 
ve bunlardan öğrenmiyor muyuz; kumpasın alasını; kalleşliğin daniskasını.
Hiç yakışıyor mu bunlar; Müslümanım diyenlere. Sayenizde öğreniyoruz; İslam dışı olan her şeyi.

Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

18 Kasım 2014 Salı

GAZ LAMBAM


1970’li yıllar…
Masamda gaz lambam…
Kontrplaktan yapılmış gecekondumuzun tavanından sızan yağmur  damlalarının ‘’şlap, şlap’’ sesleri
beynime bir mıh gibi çakılıp, sonra içine düştüğü plastik leğen, odamın ortasında. Üşüyen bacaklarımı  battaniye ile örterek ısıtmaya çalışırken, gaz lambamın ışığı ideallerime giden yollarımı aydınlatıyordu sanki.
İlk heceleyebilmeyi onun ışığında becerebildim; onun aydınlığında okumayı  söktüm ve Salih öğretmenimin yakama taktığı kırmızı kurdeleyi  onun sayesinde başardım. Elif'e yazdığım ilk aşk şiirimi ve sonrasında  ‘’teneffüste buluşalım mı’’ arzu halimi onun sayesinde dile getirebildim. İlk defa ‘’aydınlığı karanlık’’ onun sayesinde yaptım; öksürdüm ve söndürdüm. Yine ‘’karanlığı aydınlık’’ onun sayesinde yapmışım; annem öyle söylüyor.
Belki de ilk  sarhoşluğumu  onda tattım. Uzun gecelerde gaz fitilinin kirliliğinden isli çıkan alevin saldığı kokunun ince belli camından çıkarak yayıldığı odamda;  genzimi yakması, baş dönmesi  ve  kusmalarım onun sayesinde oldu.
Ve nihayet bazılarımız bu yerlere gaz lambamızın  ışığında; karanlığı aydınlık yapa yapa, bazen de kusa kusa geldik.  
Haydi varmısınız!
Işık huzmelerinin göz kamaştıran ihtişamı ile aydınlanan ‘’sarayların’’ bacalarından çıkıp tüm şehri  saran pis kokulardan kurtulmaya; daha onurlu, mertçe ve delikanlıca gaz lambamızın mütevazi ışığında aydınlanmaya, gerekirse kusmaya...
Varmısınız? 
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

11 Kasım 2014 Salı

NAMUS DENEN ŞEY

Birileri ar ve namus sınırlarını zorlayacak, yol açacaklar ki arkadan gelenler kolay geçsinler diye. Sanki bunun için seçilmiş birileri var ve bilerek yapıyorlar.
Adama soruyorlar ''boşandığın kadının daha önce boşandığı adamla program yapmayı Reyting amaçlı mı düşündün?'' cevap; ''ne alakası var'' diyor.
Ulan bula bula, boşanmış olduğun ama hala beraber yaşadığın(bu da nasıl oluyorsa) kadının boşandığı ilk kocasını mı buldun.
Senin ne hıyar olduğun, ne kadar abuk, sabuk ve çarpık insan olduğun hiç önemli değil; önemli olan maalesef, ne yazık ki bazen evimizde, bazen elimizde okuduğumuz gazetede oluyorsunuz. Yaptığınız şeylerin, verdiğiniz görüntülerin televizyonlarda, gazetelerde sürekli tekrarı zamanla kanıksanarak, normal şeylermiş gibi algı oluşturuyorsunuz; tehlikeli gördüğüm işte budur.
Reyting'in ahlak kabul etmez kaideleri gereği ve sizlerin ar ve namusu zorlayan cesaretinizin verdiği cüretle bir şeyler yapıyor, evinizde yaşadığınızı sokakta yaşamaya başlayarak toplumun genel kabul gören kurallarını zorluyorsunuz.
Belki ukalaca herkes kendisinden sorumludur desen bile işi çığrından çıkarmaya hakkın yok. Ahlak kuralları yazılmamış olsalar bile asgari müştereklerde doğruluğu kabul görmüş ve üzerinde mutabık kalınmış kurallardır. Nasıl ki kanunlarla yaptırıma tabi tutulmuş sorumluluklarımız varsa, özellikle insan vicdanının yüzyıllardır tecrübesi ile oluşturduğu genel ahlak kurallarına; içinde yaşanılan toplumun huzuru, selameti açısından uyulması gerekli kurallar, normlardır. Toplumun belki de yüzyıllardır yaşayıp, topluma kazandırdığı kuralları senin keyfin istiyor diye fütursuzca ihlal edemezsin.
Dolayısıyla; midenin kaldıracağı her pisliği yiyebilirsin amenna ama hiç olmazsa bizim yanımızda yeme be kardeşim. Programda ne konuşacaksınız? Her ikinizin de eski karısı olan ve de şu anda beraber yaşadığın birisinin huyunu, suyunu; yaptığı yemekleri mi tartışacaksınız. 
Köpeğimi takip ediyorum, o bile işeyeceği uygun yer arıyor her seferinde.
Mehmet Soral

10 Kasım 2014 Pazartesi

''ATAGÜRCÜ'' DENEN ADAM

Gene aynı şeyi yaptı; ''Gazi Mustafa Kemal'' diyor arkasını getirmiyor. Birçoğumuz bunun ''Atatürk'' kompleksinden kaynaklandığını, onun için ''Atatürk'' demediğini sanıyoruz.
Ey dostlar bütün mesele ''Türklük'' meselesidir. Eğer Atatürk'ün soy ismi ''Atagürcü'' olsaydı inanın bunu çok rahat söyleyecekti.
Eskiden çocuklara; mesela ''Muhammet'' gibi isimleri koymamak gerektiğini zira çocuğun bu ismi kaldıramayacağı şeklinde dikkat çekilirdi. ''Atatürk'' soy ismini etnik özürlü kimseler hiç kaldıramadılar, hazmedemediler.
Soy isimdeki Türklük vurgusu birilerine çok ağır geldi. Bu ağırlığı kaldıramayanlar, yiğide hakkını vermedikleri gibi Türk'e hep bedel ödetmeyi yeğlediler. En çok zoruma giden de başka milletlerin zulmünden kaçıp, kucağımıza sığınan ve hiç yüksünmeden bağrımıza bastığımız etnik kimliklerin devletimizin ve milletimizin mukadderatında inisiyatifi ele geçirip; devletimize, milletimize, anımıza, şanımıza ortak çıkmalarıdır.
Aslında Bilge Kağan Atamızın sanki bugünler için söylemiş olduğu
''Ey Türk titre ve kendine dön''
''Çin'in güzel ipeğine ve güzel kızlarına kanmayın''
sözleri üzerinde tekrar tekrar düşünüp, tedbirlerimizi de almalıyız.
İslam'ı üzerlerine kamuflaj yapmış; Türklük düşmanı, etnik özürlü softalara dikkat edelim. İmanımız gereği aynı safta namaz kıldığımız bu insanlar bizleri tarih boyunca kandırmışlardır.
Mustafa Kemal'in Atatürk soy ismini almasındaki gizli mesaj da bu olsa gerek;
''Devletini yönetenin Türk soylu olmasına dikkat ediniz''. Bütün rahatsızlıkların kaynağı bu mesajdır.
Dolayısıyla;
Atatürk'ün soy ismine bir ilavede ben yapayım
Ruhun şad, mekanın cennet olsun; ''Türkoğlutürkatatürk''
Etnik kimlikleri farklı çok değerli dostlarım, tanıdıklarım var, ülkemizde de vardır elbette ki onları tenzih ediyorum. Nasıl ki Türklerin içinde bu kadar hainimiz varsa farklı etnik kimlikte devletimize, milletimize sadık insanlarımız da olacaktır şüphesiz.
Mehmet Soral

8 Kasım 2014 Cumartesi

DUKHA HALKI; KAYIP TÜRKLER


En eski Türk topluluklarından olduğu belirtilen Dukhalar ile ilgili belgeseli izlerken geçen
''Doğayı kirletmemek için ellerini nehirde yıkamıyorlar'' sözü tüylerimi tiken tiken etti.
ister istemez bir Türk olarak bugünkü halimizi dikkate aldığımda'' acaba bizi medeniyet mi kirletti'' diyesim geliyor.

Bir başka aklıma takılan husus da şu ki;
Millet olarak Araplar sayesinde İslamla şereflenmişiz. Türklerin zaten inandığı ''görünmeyen Tanrı'' (Gök tanrı) algısına hiç de ters düşmeyen İslam inancını kabul etmemiz kolay olmuş. Türk gelenek ve görenekleri  ile  İslam inancının ''medenice buluşması, örtüşmesi '' İslam'ım yaygınlaşması ve medeni aleme, insanlığa umut olması biz Türkler sayesinde daha kolay olmuştur.
Peygamber Efendimizin torununu boğazlayan, başını gövdesinden ayıran bir zihniyet (Arap ahlakı) İslamı hangi şerefle temsil edip, Türklerin öncülüğünde geldiği en muteber bir noktaya gelebilirdi ki,.
Ancak maalesef ve tekrararen söylüyorum ki maalesef; Türklerin inisiyatifinin Türk devletlerinin yönetilmesinde devre dışı bırakılması, sorumluluk makamlarına gayri Türklerin gelmesi geleneksel Türk devlet anlayışındaki ''geni'' bozmuş ve buna paralel olarak Arapların da sürekli cahiliye dönemi adetlerine dönmeye meyilli olmaları; medeni alemle buluşamama, kucaklaşamamak gibi zafiyetlerine bizim insanımızın da ''İslamdan dır'' sanıp, onlara uymaları bugünkü sonumuzu hazırlamıştır.

Ne gariptir ki, Türklerin maddi imkanları arttıkça buna paralel olarak Hac ve Umre ziyaretleri de artmış; ancak bununla ters orantılı olarak da Hac ve Umre ziyaretlerinde sanki Türklüklerinden bir şeyleri bırakıp, Arap'ın aslında İslamın özüne de ters geleneklerini alarak dönmüşler; daha sonra başta Rahmetli Erbakan ve onun silsilesinden gelen efradı politikaya girerek, siyasi arenada yer almışlar; Türk'ü anlatmaktan ziyade Arab'ı anlatmayı yeğlemişler; böylece kastettiğim bozulmaya tuz biber olmuşlar; Türk olduğunu söylemekten imtina eden nesillerin türemesine vesile olmuşlardır.
Bunun tek reçetesi ‘’Türkleşmek, İslamlaşmak ve muasırlaşmak’’tir. İslam’ın bayraktarlığı konusunda Türk inisiyatifi devre dışı bırakıldığından beridir İslam coğrafyasında kan ve göz yaşı dinmemiştir.  Bu nedenle üzerinde yaşadığımız bu coğrafya da 36 etnik kimliğin ismini sürekli telaffuz  etmek marifet değil, marifet bu toprakları olabildiğince Türkleştirmek dir. Bunu ifade ederken maksadım zulüm ve çifte standart uygulamak değil; İslam algısını zirveye çıkaran Türk-İslam ahlak ve faziletinin kucaklayıcı, kavrayıcı hoşgörüsünü hakim kılmaktır. Zorbalık; asla…
Devletimin ve milletimin geçmişine, geleceğine ortak olmak isteyenlere gelince;

''Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.''

Beş bin yıldır buralarda olduğunu iddia edeceksin; bu topraklarda milletler doğup, milletler ölürken; sen gelene de gidene de paşam diyeceksin...?
Söyleyin o ölü milletlere (nasıl olur bilemem) ilk önce ödediğimiz bedelleri geri versinler, sonra hesaplaşmamız sizinle belki  daha kolay olacaktır.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com