31 Temmuz 2022 Pazar

BAHÇELİ ÖZDAĞ İKİ İSİM AYNI MİSYON

 Ümit Özdağ MHP'yi eleştirmeyiz demiş. MHP de zaten Ümit Özdağ'ı eleştirmiyor.

Ben Devlet Bahçeli ile Ümit Özdağ'ı aynı misyonla görevlendirilmiş kişiler olarak görüyorum. Nedir o; Türk milliyetçiliğinin doğal refleksini kaybetmeyecek kadar yok olmasına, devleti yönetmeye talip olacak kadar da özgüvene sahip olmasına mani olmak. Türk milliyetçiliğine ayar veren iki isim.
İYİ PARTİ kurulana kadar Devlet Bahçeli sürekli Türk milliyetçiliği hareketini paçasından tutup aşağıya çekti. Bu mukadderatı değiştirmek için Özgür düşünceli demokrat Türk milliyetçilerinin projesi olarak İYİ PARTİ kuruldu ama bu sefer de Ümit Özdağ aynı şeyi İYİ PARTİ'de yapmaya kalktı; düşünebiliyor musunuz, CHP ile ittifaka karşı çıktı. Oysa ki CHP'nin 15 vekil transfer jesti sayesinde milletvekili olmasına rağmen. Aklından geçse bile İnsan en azından, nezaketen bile olsa CHP ile yapılan ittifakın yanlış olduğunu söylemez ama söyledi; Türk milliyetçileri güçlü bir çıkış yolu bulmuştu; misyonu gereği buna mani olmalıydı.
Suriyeli göçmenler üzerinden siyaset yürütüyor. Ekonomik kriz, demokratik hakların kısıtlanması, hayat pahalılığı, enflasyon, işsizlik ve yaşam güvencesi; bunların hiçbirisinin Ümit Özdağ için önemi olmamalı ki; iktidara karşı hiç bir eleştirisine şahit olamıyoruz. Milletin her ferdinin tam mutabık olduğu göçmenler meselesinde sesi en gür çıkan birisi. Belli ki hükümet iştigal alanını Suriyeli göçmenler meselesi ile sınırlandırmış; o alan zaten kaybettiği alan.
Kemal Kılıçdaroğlu'nu, Meral Akşener'i TV'ler de tartışmaya çağırıyor, ne garip ki; Devlet Bahçeli'ye Recep Tayyip Erdoğan'a dokunmuyor ama aynı zamanda muhalefet partisi...?
Ümit Özdağ denince aklıma Devlet Bahçeli ve her ikisiyle beraber siyasi çelişkiler aklıma geliyor. Biraz daha üzerine gidince "Devlet bana görev verdi ben de yaptım" diyor; ABD'de bir takım toplantılara katılmasına açıklama getirirken ifade etmişti. O zaman karar vereceksin; memur musun siyasi misin.

16 Temmuz 2022 Cumartesi

DEVLET BAHÇELİ ''ERDOĞAN'I TANIYINIZ ANLAYINIZ ANLATINIZ'' DEDİ

Devletin varlığı, yapılmış tanımı ve buna bağlı düzenlenmiş kanun ve uygulamaların meşruiyetini denetleyip takip eden; kendini ve devleti her türlü dayatma ve yaptırımlara karşı koruyan, millet olarak ortak güvencemizin teminatı bir müessesedir Anayasa Mahkemesi.

Amma velakin; Devlet Bahçeli, Anayasa Mahkemesi'nin kapatılmasını istedi. Nasıl bir milliyetçilik anlayışıdır ki; devletin varlığı ile milletin her türlü haklarını teminat altına alan, Türk Ordusu kadar varlığı çok önemli olup görev ifa eden bir kurumun varlığını gereksiz hatta zararlı görmek ne demektir. Türk Ordusu lağvedilsin demekle anayasa mahkemesi kapatılsın demek arasında Türk milliyetçiliği açısından ihanetin dışında bir yorum yapmak mümkün müdür.

Recep Tayyip Erdoğan'nın siyasete girmesinin bir çok nedeni olabilir, tutunmasının da belki...ancak kalıcı olması, son yirmi yılımıza damgasını vurması, cumhuriyet değer ve kazanımları yerine siyasal İslamcı vesayetin ikame edilmesi için yaşanmış olan bütün süreçlerin konjonktürel zemininin oluşmasının tek mimarı devlet Bahçeli dir. O nedenle belki de siyaseten Recep Tayyip Erdoğan'ı değil Devlet Bahçeli'yi yenmek lazım. En son Saraçhane meydanında 15 Temmuz ihanetinin yıl dönümü münasebetiyle kullanmış olduğu bir cümle var ki; 2002 den günümüze anlamlandıramadığımız tutum ve davranışlarının nihai hedefinin ne olduğunu daha iyi anlamamızı sağlayan özetleme bir cümle ile adeta benden buraya kadar demiştir. Nedir o cümle "Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı tanıyınız, anlayınız, anlatınız” dedi. Yani "Artık dükkanı kapatıyoruz. Bundan sonra MHP'nin misyonunu da, lideri olarak benim görevimi de Erdoğan'a devretmiş bulunmaktayım, muhatabınız artık o dur, hep beraber onun takipçisiyiz, liderimiz o dur" şeklindedir. Bu son geldiği noktanın emarelerini aslında yıllar önce ortaya koyduğu tutum, davranış ve duruşu ile fark etmemizi sağlayacak görüntüler vermişti. Hakim olan biat kültürü ve ''Lider, doktrin, teşkilat tartışılamaz'' üçlemesi ile sorgulamanın önüne engel olunup; Devlet Bahçeli'ye geniş ve son derece keyfi hareket alanı ile tanınan inisiyatifi kullana kullana bugünlere gelinmiştir.

Hükümet ortağı Devlet Bahçeli 2002''de erken seçim kararı alıyor. MHP, Kemal Derviş'i protesto ederek hükümetten çekilseydi seçimden güçlenerek çıkacağı aşikarken baraj altında kalarak çıkıyor. BOP projesine bağlı eşbaşkanlık misyonu ile kurulmuş olan AKP' için siyasi arena en ideal şekilde tek başına iktidar olma zemini hazırlanırken, MHP ise baraj altına itilerek o ideal zemin için kurban ediliyordu.

AKP'nin ve Erdoğan'ın uzun yıllar tek başına süren iktidarı ilk defa 7 haziran 2015 seçimlerinde azınlığa düşüyor, aynı Devlet Bahçeli' yine AKP menfaatine uygun konjonktürün oluşması için devreye giriyor, istişafi görüşmeler adı altında top sektirerek hükümet kurma alternatiflerinin önünü tıkıyor. Nihayetinde zaman doluyor, düdük çalıyor ve erken seçimden AKP daha da güçlenerek çıkıyor tekrar iktidar oluyor.

Devlet Bahçeli'yi bu da kesmiyor; cari anayasaya uymayan cumhurbaşkanının kanunlara uymasını istemesi gerekirken aksine Erdoğan'a adeta "Senin gönlün ne istiyorsa onu yaparız, gerekirse kanunsuzluğun kanununu yaparız gene senin tek adam olmanı sağlarız" demiştir.

Böylece cumhuriyet değer ve kazanımlarına karşı Siyasal İslamcı vesayetin kalıcılığını sağlamak üzere 15 Temmuz ihanetinden menfaat temin etmeye matuf  "Allah'ın bir lütfu" şükrü de eklenerek devletin değişim ve dönüşümünü tamamlayan süreç başlıyor. Meclisin o günkü aritmetiksel yapısının kıskacındaki, iki narsist insana bağlı biatcı vekillerin sayesinde meclisten referandum kararı çıkarılıyor ve böylece Devlet Bahçeli'nin Türk siyasetini dizaynı ile Erdoğan'nın tek adam konumu bir anlamda anayasa değişiklikleri ile hukuki statüye kavuşturuluyor. Ve karabasan gibi milletin üzerine çöken bu sistem sayesinde kabuslarla dolu bir yaşam milletin ortak paydası haline geldi.

Ve bugün Devlet Bahçeli ile bana göre aynı misyonla görevlendirilmiş Ümit Özdağ'ın Devlet Bahçeli sonrası için sahaya sürüldüğünü düşünüyorum. İYİ PARTİ'nin kuruluşunda olma nedenini bugün daha iyi anlıyoruz; devleti yönetemeyen Erdoğan ve Devlet Bahçeli'yi değil Meral Akşener'i hedef seçiyor, "TV'de karşıma çık" diyor Meral Hanım için. Çıkarsa ne diyeceksin; İYİ PARTİ'ye karşı kullandığın en adi fetö silahını boşa çıkarmasının öfkesini mi alacaksın, ne yapacaksın. "Ekonomiyi niçin bu hale getirdin" mi diyeceksin veya "Bu kadar sığınmacıyı niçin kabul ettin" mi diyeceksin. Oh ne güzel; milletin ortak tepkisi göçmen meselesine sahip çıkıyor ama ortak mağduriyeti ekonomik kriz, geçim sıkıntısı, yolsuzluklar ve demokratik hakların kullanımına ilişkin hiç bir eleştirisi yoktur. Çünkü Ümit Özdağ da aynen Devlet Bahçeli'nin yaptığını yapıyor; "Devletin milliyetçiliği"ni yapıyor. "Milletin milliyetçiliği"ni yapmadığı içindir ki; milleti kasıp kavuran, perişan eden geçim sıkıntısı, ekonomik kriz ve demokratik hakların kullanımına ilişkin yaşanan mağduriyetler üzerine hiç tepkisi yoktur, çünkü misyonunun tanımında böyle bir görev yoktur.

Her 15 Temmuz Yıl Dönümünde Millet Olarak Aynı Şeyleri Hissedebilmemiz Mümkün Mü?

Fetöcü olup da öğrenci yurdunda patates soğan doğrayan, bulaşık yıkayanların kimler olduğunu öğrendik ama şu 15 Temmuz ihanetinin "Yurtta Sulh Konseyi"nin kimlerden oluştuğunu hiç bir zaman öğrenemedik.
Benim şahsi kanaatim o ki; 15 Temmuz ihanetine dahil olanların kimlerden oluştuğunu gerçek anlamda ancak ve ancak cumhur ittifakının tasallutundan kurtarılmış bir Türkiye şartlarında mümkün olacaktır.
Özellikle belirtmek isterim; muhalefet cumhur ittifakının şerrinden korktuğu için 15 Temmuz ihanetinin üzerine üzerine giderek yeterli sorgulamayı yapmaktan kaçmıştır. AKP, fetö ile olan izdivacından hasıl olan veled-i zinalarını her yere salmış ama sergiledikleri pisliklerden sorumlu olmamak için 17/25 Aralık'ı milad koyarak, fetö'nün rahmine düştüğü günü inkar etme yoluna gitmiştir. Oysa inkar etmeleri mümkün değil; zira izdivaç hallerine tüm mahalleli şahidiz. Kimse kusura bakmasın; 15 Temmuz'da darbe girişimi olacak ama 16 Temmuz sabahı cumhurbaşkanı kim, başbakan kim, bakanlar kurulu kimlerden oluştuğu belli olmayacak öyle mi; AKP'leşmiş devlet böyle bir mantıksızlığı güdülesi zihinlere korku salarak, sindirerek çakabilir ama bizlere asla.
Evet, "Yurtta Sulh Konseyi" belli değilse, kimlerden oluşuyor hala bilinmiyorsa, buna mukabil fetö'nün hangi öğrenci yurdunda hangi bulaşıkçı fetöcü hangisi değil öğrenebilmişsek; 15 Temmuz ihanetinin darbe olduğuna kesin kanaat getirebilmemiz için de; siyasi ayağı da dahil gerekli araştırmanın yapılması ve milletin şüphelerinin ortadan kaldırılması gereklidir.
Mehmet Soral

1 Temmuz 2022 Cuma

SOKAK MANSUR YAVAŞ DİYOR

Baştan Sayın Kılıçdaroğlu'nun güven, edep, adap ve devlet adamlığının gölgesini dahi değişmeyeceğim bir AKP'li yöneticinin olmadığını belirterek sözlerime başlamak istiyorum.

MHP'nin kuruluş gerekçesine meşruiyet kazandıran; Türk milliyetçiliğine inanmışlığın ve adanmışlığın önüne bizatihi en büyük engel olarak MHP'nin konup, ülkülerimizin gerçekleşmesine mani olunduğu bir dönemde...
Demokrat Türk milliyetçileri olarak MHP ve Türk milliyetçiliği üzerine kurgulanmış bu sinsi planın üstesinden gelmek ve aynı zamanda Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki siyasal İslamcı vesayeti devletin kılcal damarlarına nüfuz etmesine mani olmak için...
Siyasi yelpazedeki diğer renklerin de katılımı ile vatan ve millet severlik paydasında bütünleşmesini sağlayacak bir proje düşünüldü...
Bu projeye bir lider gerekliydi; gerek MHP'de genel başkanlık yarışındaki mücadele azim ve kararlığı gerekse partili cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine ilişkin referandum sürecinde hayır çıkması için ortaya koyduğu inanmış ve adanmışlığı ile öne çıkan Meral Akşener düşünülen projenin lideri olabilirdi...
Meral Akşener "Siz istiyorsanız neden olmasın, öyleyse varım" dedi, önümüze düştü, o bize inandi biz ona güvendik ve nihayetinde cumhur ittifakı kıskacına düşürülüp tasallutuna mahküm edilmek istenen Türk milleti ve devletine nefes aldıran, patenti Demokrat Türk milliyetçilerine ait olan bir projeyi; İYİ PARTİ projesini devreye soktuk. Ne kadar da iyi bir iş yaptığımızı İYİ PARTİ'siz ve onun genel başkanı Meral Akşener'siz bir Türkiye tasavvur edildiğinde daha iyi fark edebiliyor, neredeyse Allah bizi korumuş diyoruz.
"Allah bizi korumuş" dediğimiz noktadan geriye değil daha ileriye gitmek; Türk milleti ve devletinin istikbaline dair endişeleri bertaraf etmek için bir şey kaldı o da; Recep Tayyip Erdoğan'ın bir daha cumhurbaşkanı olmasına mani olmak, partisi AKP'nin iktidarına ve cumhur ittifakı tasallutuna son vermek.

Eğer öyle veya böyle yapılacak ilk seçim sonrasında Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı devam eder, cumhur ittifakı hegemonyası varlığını kesintisiz sürdürürse benim için İYİ PARTİ 2023 seçimlerinde 200 milletvekili çıkarsa bile bir anlam ifade etmeyecek, ülkülerim ve beklentilerim açısından tamamlanamamış başarısız bir proje olarak tarihinde yerini alacaktır.
Dolaysıyla,
Yukarıda kronolojik olarak sıralamaya çalıştığım süreçlerde belirleyici olmuş aynı inisiyatif sahibi unsurlar bugün de diyoruz ki; kazanamamak gibi her türlü riski ortadan kaldıracak; bizlerle birlikte sokağın, milli vicdanın da tasvip edip ismini öne çıkardığı Mansur Yavaş'ın artık millet ittifakının cumhurbaşkanı adayı olduğu genel kabul görmüştür.

İstanbul Türk Ocakları'nın çok başarılı ve anlamlı etkinliği oldu tebrik ediyoruz

Türk Ocakları İstanbul Şubesi genel merkezleri tarafından görevinden alınmış. Gerekçe paylaştığım ilanda belirtilmiş.
Gösterilen tepkiler nedeniyle merak edip, Kılıçdaroğlu'nun ve diğer konuşmacıların konuşma metinlerini tekrar tekrar okudum; gerek Türk milliyetçiliği açısından gerekse insani, İslami değer ve yargıları açısından eleştirilebilecek bir husus göremedim.
Buradaki tepkinin büyük bir ihtimalle MHP Genel Merkezi'nin yönlendirmesi ile olduğunu düşünüyorum. Çok garip değil mi; gerekçe yapılan oradaki konuşmalar değil, katılımcılardan birtanesinin geçmişte devleti ağır bir ifade ile suçlamış olmasıdır. Tasvip etmek elbette mümkün değil. Orada bulunanlardan Kaftancıoğlu da dahil, gelinen yer ve verilen resim itibariyle hiç bir kimsenin "Katil devlet" ifadesini tasvip etmeyecekleri dir.
İşin gerçeği nedir biliyormusunuz; özellikle son yedi yıldır "Demokrat Türk milliyetçileri"nin Türk devletini yönetmeye talip olmak üzere arayışlara girerek projeler geliştirmelerinin birileri üzerinde yaratığı endişe ve korkudur. Bunun gölgesini İstanbul Türk Ocakları üzerinde hissettiler; oluşan sinerjiyi dağıtmak, etkinliğini kırmak istediler.
Demokrat Türk milliyetçilerinin "Biz de devleti yönetmeye talip olmalıyız" sorgulama cesaretinden mütevelli yaratılan sinerji ile; özellikle AKP'nin kurulması, iktidara getirilmesi ve sonrasında BOP dahilinde icraatlarını sergilerken Türk milleti ve devletini içine sürükledikleri akibetten kurtarabilmek için bir şeyler yapılması ihtiyacı hasıl oldu. Geçmişin kavgalı siyasi taraflarının bu noktada karşılıklı empati yapması ile CHP ile İYİ PARTİ üzerindeki bu ruh halinin tezahürü olarak ittifak ruhu oluştu ve millet ittifakı kuruldu.
Eğer İstanbul Türk Ocakları, bilinen felsefesi, kuruluş gerekçesi, geçmiş tarihi, misyonu ve vizyonu ile devlete "Katil" diyen birisine davetini kabul ettirmişse, onu oraya getirtmişse bunu zafiyet olarak değil başarı olarak görmek gerekirdi. 17/25 Aralık öncesi AKP-FETÖ ittifakına dokunulmazlık zırhını giydiren aynı MHP, Türk Ocakları'nın kuruluş misyonu ve geleceğe dair vizyonunu çok iyi bilen Kaftancıoğlu'nun bugün geldiği veya durduğu noktayı niçin önemsemeyip de AKP-FETÖ ittifakına tanınan toleransı Kaftancıoğlu'na tanımak istemez.
Buradaki asıl korku, dünün hasımları Türk milliyetçileri ile Türk solunun bugün empati yapıp kucaklaşarak bir araya gelip ortak projeler üretmekte olmalarıdır. Türk siyasi yelpazesindeki bu sosyolojik değişim veya gelişim, büyük başarılar elde edip yol aldıklarını sanan siyasal İslamcıların hayallerini yerle yeksan etmiştir.
Türk milliyetçiliği hareketinin birisinin ayakları altına alınmasına razı olmuşların, yetmeyip onunla işbirliği yapıp devleti teslim edenlerin, eli kanlı katiller diyenlerle koalisyon kurup karşı çıkan rahmetli Ali Güngör'e de kan kusturanların hiç bir kişi, kurum veya sivil toplum örgütlerini Türk milliyetçiliği adına ne takibe, ne sorgulamaya, ne de terbiye etmeye yetkileri vardır.

Mehmet Soral