2 Şubat 2020 Pazar

KİM HAİN KİM PUŞT KİM VATANSEVER

Fabrikatör Doğu Perinçek gene Türk milliyetçilerine sardı
Sizi bilemem ama gizem dolu; her dönemin fabrikatörü Doğu Perinçek'in algı operasyonlarının peşine takılmamaya özen gösteriyorum.
Adam İsviçre'de, Türk milletine sahip çıkmak adına adeta damardan Türk milliyetçi olabiliyor. Ermeni meselesi için bilerek İsviçre yasalarını ihlal edip, yargılanmayı göze alıyor. Ama aynı adam her vesile ile Türk milliyetçilerine karşı geçmişten gelen kin ve öfkesini kusmaya da devam ediyor. Böyle bir çelişki olamaz. Dolaysıyla ne yapıyorsa sipariş üzerine yapıyor.

AKP döneminde Ergenekon ve Balyoz davaları ile nice milliyetçi ve ulusalcı kahramanlara valizler dolusu sahte belgelerle suçlar isnat edip, bulundukları kurumlardan tasfiye edilmediler mi, o da yetmeyip hapislere atılmaları sağlanmadı mı.

Şimdi yine aynı iktidar döneminde, yine çeşitli belgelere(Doğru da olabilir) istinaden, yine birileri tutuklanıyor ve yine ne tesadüf ki; bu adamın da geçmişinde gönlümüzü okşayan kahramanlıklarının olduğu anlatılıyor.
Ben gene; Ergenekon ve balyoz kumpaslarına dair algı operasyonlarına teslim olmayıp nasıl ki direnmişsem, bu gün de benzer algı operasyonlarına karşı direnmeye devam etmeyi düşünüyorum. Çünkü o zaman ki iktidar hala devam ediyor. Güven duymam için muktedirin değişmesi lazım.
Ben şüphelerimde tutarlıyım. Çok basit; mantık yürütüyorum hepsi bu kadar.
İlker Başbuğ'un hapse atılması hangi düzmece belgelerler ve hangi iktidar zamanında sağlanmışsa; ne malum; yine aynı iktidar döneminde Enver Altaylı için de benzer bir sürecin devreye sokulmadığı.
Yine birileri, birilerini kandırıyor olamaz mı. İdamla yargılanan askerler şimdi Türk ordusunda kahramanlıklar yaratıyor. Bir zaman sonra Enver Altaylı'yı kahraman olarak karşımıza çıkarmayacakları ne malum.
İrfan Çep Beyefendi bakın ne diyor; ''Cep telefonu rehberine, emanette iken numara yükleyip onunla yüzlerce kişiyi Ergenekoncu yapanlar, hangi hurda bilgisayara, ne yükleyemezler ki'' veya Ümraniye'de bir gecekondunun çatısına el bombalarını koyup, sonra da aynı adamların ''Bakın neler bulduk'' demeleri gibi. 
Ne garip değil mi; haine hain, kahramana kahraman diyemiyoruz. Gördüğümüze, duyduğumuza hatta şahit olduklarımıza bile inanamıyoruz. Şüphecilik üzerimize o kadar sirayet etti ki; tek tek her birimiz davranış bozukluğu yaşıyoruz.
Müsebbibi kimler; fetö diyeceksiniz değil mi. Hiç de öyle değil, o bir sonuç, devleti yönetenlerdir.

Fetö denince aklıma ilk gelen isim Fethullan Gülen, ikinci isim; bilin bakalım kim....?
Hüseyin Gülerce...
Peki Hüseyin Gülerce niçin bir kez olsun hakim karşısına çıkmadı veya çıkarılmadı.
Enver Altaylı Fethullah Gülen'e mektup yazmış da Hüseyin Gülerce hiç yazmamış mı. Ne yazması; gerek yoktu ki; zira hep kucak kucağaydılar. Peki böyle bir çelişkinin tiyatrosunu niçin bizlere sorgusuz sualsiz izlemeyi dayatıyorlar.
Enver Altaylı'nın kim olduğu niçin bugün merak edilip keşfedildi. Çünkü ölmüş Mao'nun yaşayan metresi öyle istiyor da ondan. Türk milliyetçilerinin Rahmetli Başbuğ'u Enver Altaylı ile ilişkilendirilerek zihinler bulandırılmak isteniyor.
Ben yasama, yürütme ve yargının tek adam iradesinde toplandığına inanıyorsam; niçin Hüseyin Gülerce'ye hürriyet, Enver Altaylı'ya hapis diyen iradenin hükmüne güveneyim ki.
Eğer birilerine karşı mücadelesini ettiğimiz, kavgasını verdiğimiz bir davamız varsa; kurduğumuz hiç bir cümlenin verdiğimiz kavgamız ile çelişkiye düşmemesi gerekir.
Tüm eylem ve düşüncelerimi tek adam sistemine karşı koymaya ve onunla kavgaya konumlandırmış sam; dolayısıyla yasama, yürütme ve yargının talimatla şekillendiğine de kani isem; bu ahval içinde adaletin verdiği hükme itibar etmem duruşumu inkar anlamına gelmez mi.
Demem o ki; tek adamlı rejimde sazan gibi her algıya atlamamak lazım; ola ki tek adamın paşa gönlünün isteği üzerine kurulmuş bir tuzak olabilir.

Niçin milletin sorgu ve sualinden korkuyorsunuz.
Ne zaman olağanüstü bir durum yaşansa ilk aklınıza gelen; muhtemel eleştirilere karşı milleti tehdit ederek ön almak oluyor. Neymiş; Sosyal medya hesapları takip edilecekmiş.
Türk milletinin merhametine sığınmış bir takım "Beleş yaşam"cı kaçkınlar depremzedelere dağıtılan giyecek, yiyecek ve barınma eşyalarını toplayıp çadırlarına götürmüşler.

Şimdi ciğerimiz yanarken yapılan bu şerefsizliği, inanç ve ahlak yoksunu alçaklığı dile getirmeyecek miyiz.

Niçin tehdit ediyorsun; haklı gerekçelerin varsa bizatihi suç işleyeni yakala, deşifre et biz de millet olarak size helal olsun deyip, yanınızda olalım.
Bu arada Suriyeli bir gencin parmakları parçalanırcasına, enkazı kazıyarak insanları kurtarma çalışmasına katılmış olması takdire şayandı. Kendisine tüm haklarımız helal olsun.
Bunlar böyle olurken bakın aynı anda başka neler oluyor.
Rahmetli Ozan Arif işte böyleleri için "Zira bizim itikadımızca bunlara sövmenin sevabı var" demiş.
Şeref yoksunu alçaklar; yukarıya mesaj göndermek adına yalağa uzanan hayvan gibi kafayı çıkarıp diyor ki; "99 depreminde devlet yoktu ama şimdi var"
Allah sizi de bir enkazın altına alsın, sonra da bugünkü devletin gelip seni kurtarmasını bekle e mi.
Allahsızlar, kitapsızlar; bire vicdansızlar, o 99 depremi Türk tarihinde yaşanmış en büyük felaketlerden birisiydi. Kuş beyinli yavşaklar neyi ne ile kıyaslıyorsunuz.
Bekleyip göreceğiz; başkalarının sosyal medya hesaplarını takip edenler bu alçaklara ne yapılacaklar.

Ne İmamoğlu yahu...!
Bu kadar siyasi hatayı peş peşe sıralamak ancak özel çaba ile olurdu herhalde.
İmamoğlu'nun cüretkar şekilde harcadığı süreç; görünen o ki kendisini cumhurbaşkanlığına taşımaya yetmeyecektir.
Hala Erdoğan'nın kendisi karşında rakip olarak görmekten en çok korktuğu kişinin Meral Akşener olduğu gerçeğini cumhur ittifakı kabul edip, tedbirlerini de ona göre almaya çalışırken; muhalif kesimin hala yeterince fark edememiş olmasını anlamak mümkün değil.
Halim Küçükali kardeşimin de dediği gibi Erdoğan "Ben karşımda Muharrem İnce'yi istiyorum" dedi, CHP de tamam deyip, istediğini yaptı.
Meral Hanım hakkında açılan, kendisinin de "Çağırın beni ifade vermek istiyorum" dediği ama nedense bir türlü aktif hale getirilmeyen dava sizce niçin o halde tutuluyor. Benim kanaatim o ki; kendisine kalleşce yapılacak muhtemel bir kumpas için.
Bugünkü ve bundan sonra daha da sertleşeceği aşikar olan siyasi konjonktürün ancak ve ancak bir kadın elinin değmesi ile normalleşebileceğine kaniyim.
Dolayısıyla, bütün siyasi tahrik ve kalleşçe kumpaslar rağmen, sükunetini muhafaza ederek edep ve adap dilini zorlamadan bir hanımefendi zarafeti ile istikrarlı ve aynı zamanda tutarlı siyasi çizgisini özenle muhafaza ediyor.
Ben bu düşüncemi İYİ Partili olduğum için dile getirmiyorum. Dört sene öncede de "Türk siyasetine bir kadın eli değmeli" diye yazılar yazmıştım. O zaman da aklımdaki isim Meral Akşener di. Ve ben gene o zamanlar ne yapmak istediğini anlamadığım Devlet Bahçeli'nın tutum ve davranışlarına keramet atfetmeye devam ediyordum.
Evet, Türkiye'de siyaseti bu denli itibarsız hale getirip, kutuplaştırarak ayrıştıran erkek siyasetçiler olmuştur. Ben kadının siyasetteki anaçlığına da çok inanıyor ve güveniyorum. Bu fotoğrafı da şimdilik Meral Akşener'in şahsında görüyorum.
Türk kadınlarına sesleniyorum; hemcinslerimizden bıktık usandık. Lütfen artık inisiyatifinizi ortaya koyarak "Çekilin oradan, sizin bir halt edeceğiniz yok" deyin tülbenti meydana atın, tavrınızı gösterin. Sizleri Meral Hanım yanında, saf tutmaya davet ediyorum.

Benim de guru duyduğum bir tarafım var elbette
Bugünlerde en gurur duyduğum tarafım nedir biliyor musunuz; emrivaki ile beni Türk milliyetçiliğine memur atayarak "Memur milliyetçi" olmayı dayatanlara "Hadi lan oradan" demiş olmamdır.
Kanatları koparılmış hangi güvercin uçabilmiş; sorarım.
Yerlerde sürünen deve kuşunun heybeti var diye hangi gönül göklerde süzülen "Güvercin özgürlüğü"nden vaz geçebilir. İşte benim Türk milliyetçiliğim de böyle bir şey.
"Türk milliyetçiliğine memur edilmiş" üç beş kişinin paşa gönülleri istiyor diye Türk milliyetçilerinin kardeş olduğu gerçeği hiç zaman değişmeyecektir.
Memur edilmişlerin milliyetçiliği er veya geç sona erecek ama bizim milliyetçiliğimiz asla.
soralmehmet@gmail.com