27 Ağustos 2018 Pazartesi

OLUP BİTENLER ÜZERİNE

''Men Atatürk'ün askeriyem''
Ebülfez Elçibey
Ruhun şad, mekanın cennet olsun; şair ruhlu romantik insan. Bir damla kardeş kanının dökülmemesi için hiç bir şekilde koltuk hesabı yapmadın. Eğer isteseydi, koltuğunu koruma uğruna kendisine bağlı "Azatlık kabul etmeyen, iflah olmaz köleler" ordusu kurabilirdi ama asla böyle bir şeye tenezzül etmedi.
...
Kendisine sorarlar "Ermenistan ile savaşta Türkiye isteseydi bize uçak, helikopter gönderebilirdi, niçin göndermedi" dediklerinde; "Özellikle böyle bir katkı istemedik; Türkiye Türklüğümüzün güneşidir; bu güneş sönerse Türk dünyasının güneşi de sönerdi, riske girmesine gönlüm razı olmadı" demiş. Rahmetli "Bir millet iki devlet" inancını iliklerine kadar hissederek yaşadı ve uçmağa vardı.
...
Bir Türk milliyetçisi olarak beni kahredip, utandıran ise; cenazesi ülkemizden can Azerbaycan'a götürülürken Türk milliyetçileri olarak kendisine yakışan şekilde uğurlayamadan; sabaha karşı adeta kaçırılarak gönderilmesi olmuştur. O gün iktidarda olanlar ise;... neyse.
...
Ruhun şad, mekanın cennet olsun; şerefli, haysiyetli, onur abidesi yüce Türk.


Garip bir döngü

Garip bir döngü; sol jargona ters değişimleri sol iktidarlarında; Türk milliyetçiliğine ters değişimleri de Türk milliyetçilerine yaptırdılar. Sağ iktidarlarda ise kime ne istedilerse yaptırdılar. 
...
Nasıl mı?
Sol denince insan hakları ve onun mücadelesi akla gelir ancak siyasal İslamın tezgahına gelip, başörtüsü yasağının en sadık savunucuları olup, savaşını da verdiler. Oysa insan haklarını savunan jargona bu yakışıyor muydu hiç. Böylece Siyasal İslam'ı zayıflatmak değil, aksine ona güç verdiler. O güç öyle bir hal aldı ki doların bugün yükselmesini dahi; birilerinin ezanı susturmak kastı ile yaptıkları şeklinde izah edebilmelerini sağladığı gibi inandırmıştır da.
İşçi hakları adına 1980 öncesi sosyalist devrime kalkışan DİSK, bugün sus pus olup, o da ığdış edilmiş durumda değil mi.
...
T.C Devletini kuran düşüncenin temelinde Türk milliyetçiliği olmasına rağmen; çok garip bugün siyasal İslam'ın hakimiyetinde iki partili başkanlık sistemine geçiş görevinin öncülüğü yine Türk milliyetçiliğinin sözde kurumsal kimliğine verildi. Mesela, idamın kalkması, tahkim yasası, azınlıkların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesi gibi yasa ile bile değil, anayasal düzenlemelerle yapılması. Mesela, Erciyes Kurultayı ve Antalya Türk devlet ve akraba toplulukları kurultayı etkinliklerinin yine Türk milliyetçilerinin "Kararı" ile kaldırılması gibi. Kime ne zararı vardı; cevabı yok.
...
Çok geniş bir konu. Küçük bir katkı ile düşünce ufkumuzu geniş tutmaya matuf bir paylaşım olsun istedim.
...
Aklımızı başımıza toplayıp güzel ahlak temelinde; tüm din, inanç ve mezhep taassubundan uzak, ideolojilerden azade; vatanseverlik ve millet severlik paydasında bütünleşerek bugünkü olumsuz konjonktüre alternatif duruş sergileyip, ortak sinerji oluşturabiliriz.


Yüreğinizi ferahlatacak bilgi vereyim

Yüreğinizi ferahlatacak müjdeyi ben vereyim size, hükumetten beklemeyin.
.... 
Aklı başında alacaklı alacağı olanın bitmesini, tükenmesini, batmasını beklemez; elinden gelirse yaşamasını ister ki; bir gün alacağını tahsil edebilsin.
...
Türkiye'den 500 milyar dolar alacağı olan özellikle batı menşeli firmalar Türkiye'nin batmasını isteyecek kadar ahmak olmaları mümkün değil. Ülkemizde sadece 6 bin küsur Alman firması var. Sizce Alman hükumeti ABD'ye mi destek olur, yoksa krizi atlatabilmemiz için ülkemize mi. Türkiye'yi yönetmesini becerebilseler; borçlu olduğumuz firmalarla öyle bir diyalog kurabilirler ki; gerekirse onları bile ülkelerine karşı kullanabilir, harekete geçirebilirler ama zırt pırt "Ey Almanya, ey Hollanda" da dememek lazım. Her ülkenin kendine göre milli hassasiyetleri vardır. İşte onun içindir ki diplomasi dilini bilmek lazım, bilenleri de "Monşerler" diyerek küçümsememek lazım.
...
Ancak hiç bir alacaklı da alacağından vaz geçmez. Dolayısıyla, ülke yaşasa bile halkın sürünmemesi için 500 milyar borcun ödenebilir şartların oluşması lazım. Saman ithali ihtiyacı üretimin tükenişinin dip noktasıdır.
...
Ülkenin üretim ekonomisine geçmesi ve diplomasi dilini bilen yetkin isimlerin istihdamına ihtiyaç var ancak bunun Cumhur ittifakı ile de gerçekleşmesi mümkün değil.
...
Ülkenin döviz rezervleri hastahane, pastane; yollar ve büyük inşaatlar için tüketildi. Bundan sonraki imkanların tarım ve sanayiye aktarılması lazım ama "Hüsamettin inşaat"lar veya "Abuzittin Hospital"lar ne yapacaklar; Allah korusun, havuz nasıl dolacak; öyle değil mi.
...
Dolayısıyla sakın inanmayın; kimsenin ezanımızla falan bir problemi yoktur. Bu olsa olsa; acizliğin, kudsiyetlerimizin suistimal edilerek gizlenmesi çabasıdır. 

...
Size bir şey daha söyleyeyim mi; bırakın ABD düşmanlığını veya papazını, ABD bize yardım edeceğini söyleseydi bile bu kriz olacaktı. Bu ülkenin 500 milyar dolar borcu var ve AKP iktidara geldiğinden beridir hizmet ve inşaat sektörü dışında katma değer üreten hiç bir sektöre yatırım yapılmadı.

Verdiğimiz ekonomik savaş ve Papaz olayı

Ve, anlaşılmıştır ki; Cumhur ittifakı, çok önceden beridir beklenen ekonomik krizi, ABD'nin papazı üzerinden yönetmeye çalışıyor.
...
Erdoğan'ın klasik yöntemi; "Kazanmak için düşman yaratacaksın". Haksız da değil hani; her defasında kazandı. Demek ki bu hal de bir başka yönetme şekli. İnsanlara; kendi mağduriyetlerini sorgulama fırsatı vermeden, milli bir düşman yaratarak ona saldırmayı yeğlemek ve "sorgulama" ihtimalini ortadan kaldırmak. 
...
Mesela İYİ PARTİ'nin adını anmazlar, sanki Taşnak partisiymişcesine; ona karşıtlığı, yok görmeyi devlet politikası haline getirdiler. Buna mukabil CHP'yi ise, görme engellinin elindeki değnek misali, her an yanlarında olmasını istiyorlar. Yeni yönetim şeklini iki partili sisteme oturtmak istiyorlar; CHP ve AKP eksenli. MHP zaten her yönüyle, hatta hararetle AKP'ye entegre sürecini yaşıyor. Fazla bir süreç geçmeden; muhtemelen mahalli seçimlerde tam entegrasyon tamamlanmış olacaktır. 
...

Size bir şey söyleyeyim mi; bırakın ABD düşmanlığını veya papazını, ABD bize yardım edeceğini söyleseydi bile bu kriz olacaktı. Bu ülkenin 500 milyar dolar borcu var ve AKP iktidara geldiğinden beridir hizmet ve inşaat sektörü dışında katma değer üreten hiç bir sektöre yatırım yapılmadı.
...
Başka daha neler...?
Niçin anlatayım ki; düşmanımızın bile tarifi ve kastı "Ezan" üzerinden yapılıyorsa ve de genel kabul görüyorsa; kime, neyi, nasıl anlatabiliriz ki.


İYİ PARTİ'ye gelenler olduğu gibi, gidenler de olacaktır.
İşte ben bunun için gidenlere; başta saygıdeğer büyüğümüz Yılma Bey olmak üzere "Ne aceleniz var, varsa birilerinin pislikleri; illaki zamanla kendilerini kusacaklar dır. Alın işte "Bahadırhan" denen adam; tüm İYİ PARTİ vicdanı "Def ol git" demiyor mu adama. 
...
Yaşanan süreç ayıklama ve ayıklanma için yeterli olmamıştır. AKP bile ilk önce cemaat ile bütünleşti, sonra ayrıştı; siyasi kanadının araştırılmasına AKP ve MHP tarafından izin verilmediği için de işin orasını bilmememize rağmen; şimdiye kadar AKP'den cemaat ile ortaklık ve beraberinde gelen yıkımları gerekçe göstererek "Biz ne halt etmişiz" deyip ayrılan bir tek istifa olayına rastlamadık. Peki İYİ PARTİ'de fellik fellik arızalı insan arama gayretinin amacı nedir Allah aşkına.
...
Cemaat ile işbirliği yapmış olup, ülkeyi bugünkü dar boğaza sokanlarla sözde devletin bekası için entegre olanlar utanmadan, sıkılmadan İYİ PARTİ'nin arkasında fetö'yü aramaya devam ediyorlar. Bir gün kendilerini bulacaklar ama İYİ PARTİ'yi bulamayacaklardır.
...
Ancak şu da bilinsin ki; İYİ PARTİ'nin kurumsallaşması için hala malum sürecini tamamlayamamış olup, sabırla bu sürece önce mensupları olarak bizler; sonra da vicdan sahibi olarak başkaları yardımcı olmamız gerekir.
...
Dikkatinizi çekerim; sistem CHP'nin varlığını kabul ediyor; MHP'yi AKP'ye entegre olmuş, İYİ PARTİ'yi de "Yok" hükmünde görüyor. Varılmak istenen hedef iki partili başkanlık sistemidir. İYİ PARTİ bu sürece mani olan tek unsur olarak görülüyor. Dolayısıyla, başta devletin imkanları da kullanılmak üzere İYİ PARTİ'ye karşı hem içerisinden, hem de dışarıdan algı operasyonları devam edecektir. 

...
Yılma Durak Bey "Siyasetin cüceleri ile siyasete devam etmeyeceğim" demiş. Bu sözleri kendisine söyleten haklı gerekçelerin olabileceğini tahmin edebiliyorum.
...
Yılma Durak Bey tüm milliyetçi camia içinde itibar konusunda ismi üzerinde mutabık kılınan üç beş isimden birisidir. Ancak giderken sarf ettiği cümleyi kendisine hiç de yakıştıramadım.
....
Sormak isterim, Meral Akşener ve arkadaşları bu kadar yapabiliyorlar, aynı dertten yıllarca muzdarip olmuş sizler; daha mükemmeli için ne yaptınız. İsimleri hatıralarımızdan silinmeyen Başbuğ'a en yakın sizler, koskoca kadim hareketin inisiyatifini Başbuğ'dan sonra niçin size göre hayli cüce olanlara terk ettiniz peki.
...
O cüce olduklarını düşündüğünüz ve sizlerin yetiştirdiği insanlar ve Meral Akşener'in yaptığını bundan 15 sene önce yapabilme yürekliliğini göstermiş olsaydınız; bugün Türk milliyetçiliği hareketini siyasal İslam'a entegre edenlere fırsat doğacak mıydı; elbette hayır.
....
Ülkemizin içinden geçmekte olduğu konjonktürü değerlendirdiğimizde; Meral Akşener ve arkadaşlarının ortaya koyduğu inisiyatif çok kıymetli ve değerlidir. Bu inisiyatifi; devlet başta olmak üzere tüm engellemelere rağmen Türk milliyetçiliği ideolojisinin siyasal İslam'a tam entegrasyonuna doğrudan müdahale eden unsur olarak görmek lazım.
...
Bildiğiniz ve inandığınız doğrularınız varsa; parti içinde mücadelesini vereceksiniz, ta ki ihraç olana kadar. Çok arzuluyorsanız, sessizce gidebilirsiniz ama kırıp, dökmeye gerek yoktur. 


İmam Maturidi ve akıl

"Ezanımız, Allah'ımız var" güvencesi akılcı imam Maturidi öğretisinin aksine; kaderci ve de nakilci Arap öğretisine uygun bir davranış biçimidir. Onun içindir ki; her geçen gün araplaşıyoruz.
... 
"Ezanımız, Allah'ımız var" hükmü akıl ile somutlanmış bir tespit ise; ülkeyi Bulgaristan'dan saman ithal eder hale getiren akıl/ların acizliğini "Akıl yolu" ile sorgulanmasından kaçmak için Allah ve ezanı aklın önüne set olarak koyanlar; aklın sahibi Allah, bu zihin hilenizi bilmeyecek kadar aciz mi sanıyorsunuz. 
....
"Onların Doları varsa, bizim de Allah'ımız var" diyebilmek hüner değildir. Asıl hüner; "Benim de aklım var" diyebilmektir.
... 
Haşa, Allah hesabını yanlış mı yaptı ki; aklı insana verdiği halde, hala insanlar sorumsuzluklarının bedelini Allah'a ödetmeye kalkarlar.
... 
İnsan oğlu nankör işte; boşuna cennetten kovulmamış. Senin eline akıl denen bir gücü vermiş. Be hey nankör; daha ne verecekti.
...
Haklı kavgamıza "Ezanımıza saldırı" nitelendirmesini ilave ederek; ne gerek var meşruiyet sorgulamasının yapılmasına neden olmaya.
...
"Siyasal İslam nedir" diyenlere; "İşte budur" diyorum. Allah aşkına, sormak istiyorum; ABD'nin bize yapmak istediği puştluğu "Ezan"ımız üzerinden tarif etmeye ne gerek var.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

18 Ağustos 2018 Cumartesi

BİR KAÇ SÖZÜM OLACAK

Macaristan'da Turan Kurultayı
Eğer bugün "Turan Kurultayı" Türkiye'de değil de Macaristan'da organize ediliyorsa; bu durum ülkemizdeki Türk milliyetçileri olarak utancımız olmalı.
...
Bu arada her yıl düzenlene benzeri ama iki farklı zamanda yapılan kurultaylarımız; "Erciyes Kurultayı" ve banisinin rahmetli Başbuğ Türkeş'in olduğu "Antalya Türk Akraba ve Toplulukları Kurultayı" da iptal edildi, artık yıllardır kutlanmıyor.
...

 

Anlaşılan o ki; her yıl düzenlenen bu tür organizasyonlarla Türklük şuurunun güncellenmesinden korkan, rahatsızlık duyan bedbahtlar varmış. Acaba hangi diaspora bunu yapmış olabilir ki(!)
...
Bu tür organizasyonlarda, dünyanın dört bir yanından gelen Turan ülküsüne sahip insanlar arasında müthiş bir sinerji oluşuyor, döndükleri yerlere de bu sinerjiyi taşıyorlardı. Acaba diyorum; fetö'nün kendi hareket alanlarına müdahil olunmasından korkup, bu organizasyonlara kumpas kurarak, kaldırılmasını mı sağladılar(!)
...
Eğer o günlerde belli bir bilinç ve şuur altında birleşen bu insanların en azından sene de bir defa kucaklaşmalarına mani olunmasaydı ve söz konusu geleneğimiz bugünlere taşınabilseydi; bugün ülkemizi Türk milliyetçileri yönetiyor olacaktı.
...
Ne diyelim, müsebbibi olanların....


İYİ PAERTİ'ye ambargo devlet politikası haline getirildi
Bakınız Meral Hanım basın açıklamasında ne demişti.
...
''Toplumsal mutabakat zamanının geldiği inancıyla, tüm siyasi partileri ortak çalışmaya davet ediyorum. İlk adım olarak da görüş ve önerimiz mahfuz kalmak kaydıyla, milli egemenliğimizin kalesi Türkiye Büyük Millet Meclisini “Milli Ekonomi Gündemi”yle toplantıya davet ediyorum''
...
Bu son derece yapıcı, kucaklayıcı; milli mutabakata çağıran mesaja herkes kör ve sağır kesildiler.
...
Bu basın toplantısının yapılmasından iki gün önce de İYİ PARTİ kurultayı yapılmıştı.
...
Gerek basın açıklamasına, gerekse Kurultaya ilişkin hiç bir haber, yorum, değerlendirme yapılmıyor. Aynı olayları bir başka; diyelim CHP, AKP veya MHP yaşasaydı veya söyleseydiler TV'lerde ana tartışma konusu olurlardı, gazeteler başlıklarını bunlara göre atarlardı.
...
Bundan anlaşılması gereken şu; İYİ PARTİ müthiş bir korku salmış. Varlığına kastedilerek; kendisine ''Yokmuş'' muamelesi yapılması kesinlikle bir devlet politikası haline dönüştürülmüş. 


A HABER haber kanalı mı, provokatör mü belli değil.
Allah aşkına birileri şu A haberi sustursun. Milli birliğimizi sabahtan akşama kadar dinamitliyor. 
...
Tehdit, santaj, yalan, iftira, kalleşlik; ne ararsan var. Sürekli tahrik, sürekli tahrik... Kafasının estiği kişi, şirket, kurumu neyse; yaftalıyor. Bu ülkenin kanun ve nizamı bunları bağlamıyor mu.
...
Kuş beyinliler bunlar, kafayı FOX TV'ye takmışlar. Geri zekalı adamlar, bu kanalı bugün satsalar parasını dolar olarak alıp, gidecekler. Oysa ki ülkemizin hararetle dövize ihtiyacı var. Artık nasıl bir kanalsa; bu ülkenin en iyi yetişmiş yürekli, vatanperver milliyetçi haber sunucu ve yorumcusu iki evladı bu kanalda çalışıyorlar.
...
Milli bütünlüğün inşası için ve de destekledikleri hükumetin hayrı için A Haberin tez elden susturulması lazım. Sadece olup, bitenlerle ilgili yandaşların düşüncesi nedir diye izleyeyim dedim, inanın ki devamını getiremedim. Elbette doğru söyledikleri de var ama sunuş şekli o kadar tahrikkar ki; spiker "Sizi seviyoruz" dese, biz de oluşan algısı sanki küfür gibi.
...
Belki de bu kasten yürütülen bir tarzdır. Biz muhaliflerin ne düşündüğümüzden ziyade; kendi taraftarlarını konsolide edip, zinde tutmak içindir. Ama bu üslup para getirmiyor, aksine ürkütür. 


Devlet Bahçeli ne zaman inisiyatifini ortaya koysa; peşinden kriz geliyor
Devlet Bahçeli her ne kadar "Devlete sahip çıkmak" adına inisiyatifini kullanıp, atraksiyonlar gelişirse de; her defasında ülkemiz kendisini yeni bir krizin içinde bulmuştur.
...
2001 yılındaki atraksiyonları yapmasaydı belki de AKP'nin kurulmasına bile ihtiyaç duyulmayacaktı. Parti içi demokrasiyi gasp etmeseydi, İYİ PARTİ de kurulmayacaktı. 
...
Ne kadar da ilginç bir tesadüf değil mi


Beceremiyorsun, hemen dış güçler...
Dövizin artmasını "Papaz"dan bilecek kadar saf değilim. Bulgaristan'dan alınan samanın dahi parasını dövizle ödüyorsak; doların artmaması için ancak ve ancak TL'nin dolardan değerli olması lazım.
...
Özelikle yine son 10 yıldır bağıra bağıra gelmesi beklenen ekonomik krizin göstergesi de; ülkemizde tüm yatırımların taşa toprağa ve hizmet sektörüne yapılıyor olmasıydı. İşte Ali Babacan buna itiraz ettiği için AKP de tasfiye edilmişti. Peki Şimşek; O da "Çatı su alabilir" demişti, o da tasfiye edildi. Kısaca aklı başında tüm AKP'lilerin başlarına hep aynı şey geldi. Siz hiç bacası tüten bir tane fabrika açılışının yapıldığına şahit oldunuz mu. 

...
Eğer bir tarım ve hayvancılık ülkesinde samanı Bulgaristan'dan, canlı hayvanı Afrika'dan, mısırı Arjantin'den, buğdayı ABD'den ithal ediyorsan; dövizin yükselmesinin nedenleri dış güçlerden ziyade bunlardır.
...
"Dış güçler" söylemi gelmiş geçmiş tüm başarısız hükümetlerimizin kedilerini geleneksel savunma biçimi olmuştur. 
...
ABD dış güç mü; sen de ona "Dış gücünü" göster bakalım. Mesela işe ilk önce Kürecik üssünü kaldırarak başlayabilirsin. Olmadı mı; Adana İncirlik üssünü kapatacaksın.
...
Efendim diyeceksin ki; "Kolay değil, yapamayız. Zira ordumuzun her türlü donanımı dahil ABD ile iç içeyiz" doğru, bizler de aynı şeyi düşünüyoruz ama devletimizi de bu bilinen gerçekler üzerinden yöneteceksin. Mesela BOP eş başkanlığı ne durumda, meçhul. Muhtemelen ABD de merak ediyor. Sahi ne durumda. Mesela "BOP denen şey aslında cehenneme giden yolmuş, yanlış yaptık" desene.
...
Velhasıl kelam, başımıza gelenlerin gerçek nedeni ülkeyi yönetememe sorunudur. 

...
Hamaset ile sonuç elde edemezsiniz. Somut  olarak yapabileceğin başka şeyler de var.
Sana dış güçlerin verdiği "Yahudi üstün cesaret ödülünü" iade ettin mi; hayır.
...
"Büyük Orta Doğu Peojesi" eş başkanlığını iade ettin mi; hayır.
...
Bu unvanlar üzerinizde aynen dururken; Türk milletine yaptığınız çağrılara dair samimiyetinize nasıl inanıp, güvenebiliriz ki.

...

"Onların Doları varsa, bizim de Allah'ımız var" diyebilmek hüner değildir. Asıl hüner; "Benim de aklım var" diyebilmektir.
... 
Haşa, Allah hesabını yanlış mı yaptı ki; aklı insana verdiği halde, hala insanlar sorumsuzluklarının bedelini Allah'a ödetmeye kalkarlar.
... 
İnsan oğlu nankör işte; boşuna cennetten kovulmamış. Senin eline akıl denen bir gücü vermiş. Be hey nankör; daha ne verecekti.

...
Bu arada anlaşılmıştır ki; Cumhur ittifakı, çok önceden beridir beklenen ekonomik krizi, ABD'nin papazı üzerinden yönetmeye çalışıyor.
...
Erdoğan'ın klasik yöntemi; "Kazanmak için düşman yaratacaksın". Haksız da değil hani; her defasında kazandı. Demek ki bu hal de bir başka yönetme şekli. İnsanlara; kendi mağduriyetlerini sorgulama fırsatı vermeden, milli bir düşman yaratarak ona saldırmayı yeğlemek ve "sorgulama" ihtimalini ortadan kaldırmak. 
...
Mesela İYİ PARTİ'nin adını anmazlar, sanki Taşnak partisiymişcesine; ona karşıtlığı, yok görmeyi devlet politikası haline getirdiler. Buna mukabil CHP'yi ise, görme engellinin elindeki değnek misali, her an yanlarında olmasını istiyorlar. Yeni yönetim şeklini iki partili sisteme oturtmak istiyorlar; CHP ve AKP eksenli. MHP zaten her yönüyle, hatta hararetle AKP'ye entegre sürecini yaşıyor. Fazla bir süreç geçmeden; muhtemelen mahalli seçimlerde tam entegrasyon tamamlanmış olacaktır. 


İYİ Pari milletvekili Hayati Arkaz MHP'ye geçti.
Çok isabetli oldu. Vitrinimizi; kaldığı sürece kırık dökük gösterecek olan, öz güven yoksunu "Fakir"; gitmesi gereken yere gitmiştir. Ancak onun için en yakışanı vekillikten istifa etmek olmalıydı.
... 
Son eylemini bir ilkeye, duruşa bağlayabilirdi. Mesela; "Siyasi aidiyet, insani ilişkileri bile derinden etkileyebiliyor. Benim mizacım bu anlamda siyaset yapmaya müsait değil" diyerek vekillikten istifa etmiş olsaydı; saygı duyulacak güzel bir davranış biçimi sergilemiş olabilirdi.
...
Şimdi sormak isterim; hangi "Bilgelik ahlakı" Bu transfere cevaz verir. Balgat müdavimlerine, yeni sisteme, AKP ve hükumetine sonuna kadar muhaliflik üzerine rezervi olan birisi için değişen ne oldu ki; her duruş, düşünce ve eylemini ters yüz edecek kadar kendini çelişkili bir sürecin içine soktu. Demek ki tüm keramet "Öpülen el"deymiş.☺️
...
Neyse, verdik gitti. Hayrını görsünler. 

soralmehmet@gmail.com
Mehmet Soral

14 Ağustos 2018 Salı

AKP BÖLÜNÜR MÜ YOKSA OĞUL MU VERİR

AKP Bölünür mü yoksa ''Oğul'' mu verir
Bu işlerin düzelmesi için tek bir olasılık var; AKP'nin kendi içinden çıkacak bir inisiyatifin "Evet, galiba biz bu ülkeyi yönetemiyoruz" diyebilmesi ve bu inisiyatif etrafında örülecek yeni bir siyasi ağ ve bu ağa destek olacak meclisteki diğer siyasi partiler. Erdoğan buna gerek kalmadan "Milli mutabakat hükumeti" şeklinde bir iradenin oluşmasına fırsat verirse; işte o zaman devlet adamlığına güvenebilirim. 
...
Bugün AKP hükumetine ne yapılmak isteniyorsa, bir benzeri Ecevit'in 57. Hükumetine de yapılmıştı. Ne tesadüf değil mi; o zaman da Sayın Bahçeli önemliydi, bugün de önemli.
...
ABD Türkiye'ye karşı uyguladığı klasik tarzının üçüncü aşamasına geçebilir. Önce yaptırımlar; Ortadoğu bataklığına çekerek yanlış yaptırmak. Sonra ne oldu; bugün yaşadığımız gibi ülkemiz döviz yoluyla ekonomik kıskaca alınıp, bankalar batırılmıştı. Şimdi sıra geldi AKP'yi kendi içinde bölmeye; aynen DSP'nin bölünmesinde olduğu gibi. (Yukarıdaki ifademde kastettiğim ile bu aynı şey değil)
...
Son aşama ise bundan sonra iktidara kimin hazırlanacağı dır. Bugün siyasi arenaya baktığımızda CHP'deki iç kargaşa mide bulandırıyor. İYİ PARTİ dün kongre yaptı; özellikle ana akım TV kanalları haber olarak bile geçmediler. Yani muhtemel ABD projesine teşne olabilecek hiç bir emare yoktur. Eğer zerre kadar olmuş olsaydı; Meral Hanım bugün ABD'de C. Zapsu gibi birisinin rehberliğinde ABD de Yahudi lobileri ve düşünce kuruluşları ile görüşmeler yapıyor olurdu.
...
Bugün çok iyi anlamış bulunuyoruz ki; fetö'nün siyasi kanadı kendini gizlemek ve üzerlerine gelinmesine mani olmak için hedef şaşırtarak, Meral Hanım'ın ismini bilerek fetö ile ilişkilendirme alçaklığına cür'et etmişlerdir. Bilinmelidir ki; bunu zamanında en çok dillendirenler bizatihi fetö'nün siyasi kanadının içinde olanlardır.
...
İYİ PARTİ'nin, Fetö'nün siyasi kanadının araştırılması ve ortaya çıkarılması için verdiği önerge AKP ve MHP tarafından red edildi. Eğer red edilmemiş olunsaydı, muhtemelen ABD' nin süregelen klasik tarzına göre AKP sonrası arkasında duracağı siyasi irade ortaya çıkarılabilirdi, maalesef engel oldular. Oysa ki; Erdoğan buna müsaade etmiş olsaydı bugün için işi çok daha kolay olacaktı.
...
Velhasıl kelam; ABD için sıra geldi AKP'ye "Oğul" verdirmeye. Eğer kibri; kendine muhalif olanlara karşı öfke ve kinini terk edip, muhalefetin de ne demek istediğini önemseyip, kucaklayıcı bir dil ile ülkeyi yönetmeyi başarırsa; Türkiye bizatihi Erdoğan'ın içine ittiği badireden çıkabilir.
Allah Türk milletini korusun ve yüceltsin.


Önemli konumdaysan, ağzından çıkacak sözlerin yaratacağı etkiyi de hesaplayacaksın.
"Döviz alma yoluna gitmeyin; yoksa B ve C planını uygulamak zorunda kalırım" cümlesini duyan ve zerre kadar yatırım yapma zekasına sahip herkesin aklına iki şey gelecektir; döviz alanın dövizine el konulacağı veya kurun sabitleneceği ihtimalidir.
...
Şaşıp kalmamak mümkün mü. İddia ediyorum ki; muhterem üç beş gün hiç konuşmasa, belki de piyasalar rahatlayacaktır. Hadi dış güçler işlerini yapıyorlar diyelim; be muhterem sen ne yapmak istiyorsun Allah aşkına.


Kendi zenginini yaratma ekonomisi
AKP kendi zenginini yaratmak için özellikle ithalatı cazip hale getirdi. Çünkü bunu ihracat yolu ile yapsaydı, ilk önce ihracat ürünü elde etmek için üretim gerekiyordu. Üretim için de sermaye olması ve yatırım yapması gerekiyordu. Buna gerek yoktu, çünkü bankalarda kullandırılabilecek kredi imkanları vardı. 
...
Bankalardaki hazır dövizler kredi olarak verilerek, özellikle başta Çin'den olmak üzere kalitesiz, üstelik de ülkemizde üretilen ürünlerin ithalatına izin verildi.
...
Bu ucuz ama kalitesiz ürünler ülkemizde kök salınca, aynı ürünleri yüksek maliyetle üreten yerli üreticiler tezgahlarını kapattılar. Bu durum ithalatı daha da cazip hale getirdi. Köyüne gitmesini beceremeyen bir takım insanlar Çin, Hindistan gibi ülkeleri adeta su yolu yaptılar.
...
Bir zaman sonra yerli üretimin kalitesine müracaat edilmiş olsa da; o tezgahlar kapanmıştı artık.
...
Demem o ki; bugün yaşadığımız döviz ve mali sıkıntı; AKP'nin üretmeden, tüketim yolu ile kendi zenginini yaratma düşüncesinden kaynaklanmıştır. İstediklerini de elde etmişlerdir ama ülkemizin son hali de belli.
...
Sizlere bir tek örnek vereceğim. Bu dünyadan bir AKP'li bakan gelip, geçmişti; Unakıtan. Sanırım cumhuriyet hükumetleri içinde sadece onun bakanlığı döneminde yüklü miktarda tavuk yumurtası pastörize şeklinde ithal edilmiş, yine sadece onun zamanında gene yüklü miktarda Arjantin'den mısır ithal edilmişti.
...
İthalatı yapan bizatihi bakanın aile şirketiydi. Onlar bu ürünlerin ithalatını yaptıkları günlerde mısır için  gümrük vergisi %20 idi. Bu aile şirketi ithalatlarını tamamladıktan sonra; çok garip, bana göre kurgu gereği aynı ürünlerin ithalatına kısıtlama getirilmiş; gümrük vergisi önce %45 sonra %70'e yükseltilmişti. Umarım bu örnekle ne demek istediğim anlaşılmıştır.
...
Sonra yine katma değer üretmeyen taşa toprağa yatırım yaptılar. Sormak isterim; siz hiç Sayın Erdoğan'ın bir sanayi kuruluşunun veya fabrikanın açılışını yaptığına şahit oldunuz mu. 


Yakışan transfer olmak değil, vekillikten istifa etmek olmalıydı.
Çok isabetli oldu. Vitrinimizi; kaldığı sürece kırık dökük gösterecek olan, öz güven yoksunu "Fakir"; gitmesi gereken yere gitmiştir. Ancak onun için en yakışanı vekillikten istifa etmek olmalıydı.
...
Son eylemini bir ilkeye, duruşa bağlayabilirdi. Mesela; "Siyasi aidiyet, insani ilişkileri bile derinden etkileyebiliyor. Benim mizacım bu anlamda siyaset yapmaya müsait değil" diyerek vekillikten istifa etmiş olsaydı; saygı duyulacak güzel bir davranış biçimi sergilemiş olabilirdi.
...
Şimdi sormak isterim; hangi "Bilgelik ahlakı" Bu transfere cevaz verir. Balgat müdavimlerine, yeni sisteme, AKP ve hükumetine sonuna kadar muhaliflik üzerine rezervi olan birisi için değişen ne oldu ki; her duruş, düşünce ve eylemini ters yüz edecek kadar kendini çelişkili bir sürecin içine soktu. Demek ki tüm keramet "Öpülen el"deymiş.☺️
...
Neyse, verdik gitti. Hayrını görsünler. 


Dövizin yükselmesi döviz ihtiyacını karşılayacak ihracatın olmamasıdır
Eğer bir tarım ve hayvancılık ülkesinde samanı Bulgaristan'dan, canlı hayvanı Afrika'dan, mısırı Arjantin'den, buğdayı ABD'den ithal ediyorsan; dövizin yükselmesinin nedenleri dış güçlerlerden ziyade bunlardır.
...
"Dış güçler" söylemi gelmiş geçmiş tüm başarısız hükümetlerimizin kedilerini geleneksel savunma biçimi olmuştur.
...
ABD dış güç mü; sen de ona "Dış gücünü" göster bakalım. Mesela işe ilk önce Kürecik üssünü kaldırarak başlayabilirsin. Olmadı mı; Adana İncirlik üssünü kapatacaksın.
...
Efendim diyeceksin ki; "Kolay değil, yapamayız. Zira ordumuzun her türlü donanımı dahil ABD ile iç içeyiz" doğru, bizler de aynı şeyi düşünüyoruz ama devletimizi de bu bilinen gerçekler üzerinden yöneteceksin. Mesela BOP eş başkanlığı ne durumda, meçhul. Muhtemelen ABD de merak ediyor. Sahi ne durumda. Mesela "BOP denen şey aslında cehenneme giden yolmuş, yanlış yaptık" desene.
...
Velhasıl kelam, başımıza gelenlerin gerçek nedeni ülkeyi yönetememe sorunudur. 

Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

12 Ağustos 2018 Pazar

GEÇEN HAFTAYA DAİR

Muhterem demiş ki; "Öleceksek, adam gibi ölelim"
Seni sevenlerle veya sevdiklerinle ölmenize hayır diyecek halim yok, paşa gönlünüz bilir. Bu sözünüzde kendime ait hiç bir ortak aidiyet hissetmiyorum. Çoluğumla çocuğumla kaybolan 17 yılımı geri kazanmadan (Allah C.C bilir amma) ölmeye niyetim yok.
...
Kim nasıl ölmek istiyorsa varsın ölsün. Ben, batı standartlarında insan haklarına saygılı, kamil demokrasinin hakim olduğu, "Dinin" değil, güzel ahlakın ortak payda olduğu, iradenin tek adama değil hak, hukuk, adalete teslim edildiği günlerin yaşandığı bir Türkiye'de ölmek istiyorum.

Damat ne demek istedi?
Damat Bey çok şey söyledi ama hiç bir şey anlatamadı.
...
"Yakın bir zamanda, geliştirilecek atraksiyonlarla; ön görülebilir sonuçların, umutlarla beslenmesinden hasıl olacak neticeler; ekonomiye güç verecektir"
...
Bu cümlemden ne anlaşılabiliyorsa, daha doğrusu anlaşılamıyorsa; damat Bey de benzer cümlelerle somut bir veri vermeyen, hedef göstermeyen cümlelerle konuşmasını tamamladı

İYİ PARTİ Hükumetin değil, devletimizin yanındadır
Hanımlar, beyefendiler bir dakika; bu devletin tapusunu hangi ara Erdoğan ve avanesine devrettik ki; adeta dayak yiyen hasmımızı izlemenin zevki ile olup bitenleri izlemekle yetineceğiz. İşte hainlik denen şey tam da budur. Devletimiz elimizden kayıp, giderken bu olacak iş değil.
...
Erdoğan, AKP ve tamamlayıcılarına rağmen devletimize, milletimize sahip çıkacağız. Çünkü bugün Türk devletini dize getirmek ve teslim almak için 2001 yılından beridir; başta BOP projesi ve diğer oyunları tezgahlayanlar; Türk Devleti ve milletinin yumuşak karnı olarak AKP'yi vesile kılmışlarsa şayet; biz muhaliflerin ise aynı anda vermemiz gereken mesaj; "Şunu bilmelisiniz ki; aklını çeldiklerinizden daha nitelikli inanmış ve adanmış Türk milletinin diğer evlatları olarak hiç bir projenize geçit vermeyiz, tezgahınıza gelmeyip; devletimize sahip çıkarız" olmalıdır.
...
Dolayısıyla bu kadim Türk devletinin geleceği sadece ve sadece AKP, yandaşları ve tamamlayıcılarının inisiyatifine terk edilemeyecek kadar hepimize aittir.
...
Meral Hanım'ın bu anlamda hükumetten ziyade devletimize sahip çıkma anlamına gelen destek mesajını "Ne gerek var, ne halleri varsa görsünler" şeklinde eleştirmek sığ bir düşüncenin ürünü olup devleti ciddiye alan, ne demek olduğunu bilen; bu manada tüm değer ve kavramları içselleştirmiş nitelikli yetişmiş Türk aydınına yakışmaz.

Tasarruf ilk önce ''SARAY''da başlamalıdır.
Millet vekillerinin fonksiyonlarını azaltıp, sayılarını artıracaksın; sonra da gelip benden devletin bekası için fedakarlık isteyeceksin öyle mi.
...
Benim fedakarlığım daha ne olacaktı ki. Kişi başına milli gelirimizden payıma düşeni, sadece senin BOP eşbaşkanı olmak gibi egonu okşayan bir hatanın bedeli uğruna 4 milyon Suriyeli ile paylaştım.
...
Bana güvenerek sakın meydan okuyup, şişim çişim şişme. Benden bu kadar. Zaten senin dantel kefenli hazır kıt'aların varken bize iş mi düşer. 
...
Vatandaşa deniyor ki "Yastık altındaki altın ve dövizlerinizi bozdurun".
...
Peki sen tasarruf adına ne gibi önlemler aldın muhterem. Saraydan başlamak üzere, "şu şu tasarruf önlemleri alındı" haberlerini duysak fena mı olur.
...
İki de bir muhtarlar toplantısı, AKP Kadın kolları toplantısı, AKP gençlik kolları toplantısı. Nutuk atmaya bahane olsun diye az kaldı; AKP sübyanlar toplantısı da yapılabilir. Her vesile ile o toplantısı, bu toplantısı, şu toplantısı. Bunların hiç birisi icraat toplantısı değil, nutuk için ego tatminine yönelik bahane toplantıları☺️
...
Enflasyonla savaş için vatandaşın birikimini bile bile erimesi pahasına, canavarla savaşa süreceksin ama kendi lüks yaşamından taviz vermeyip, saraya en yakın yere dahi en az elli tane lüks mercedes makam araçları ve tamamlayanları ile gideceksin.
....
Evet, açıklayacağın tasarruf önlemlerini bekliyoruz. Başta Cumhur ittifakının tüm vekillerinin döviz ve altınlarını; banka önünde kuyruk yaparak, bozdurmalarını bekliyoruz.
...
Bu işler; gazozu içip, geğirmeye benzemiyor. Eğer bu ülkenin bir beka sorunu varsa; yapılacak olan fedakarlık önce yöneticilerle başlar.
...
Haydi bire yiğitler, görelim sizleri.

Evangelistler olmasaydı düşmanımız olmayacak mıydı.
Bu millet bir cemaati kırk yıl "Hizmet hareketi" olarak görüp, hatta devlet tarafından da görülmeye teşvik edildiği bir süreçten sonra; "Hizmet Hareketi"nin aslında bir fetö hareketi olduğuna şahit olduktan sonra; mevcut cemaatlerin benzer akıbete doğru sürüklenmemesi için ne gibi önlemler alınmalıdır veya alınmıştır.
...
Evangelistlerin ne yaptıklarından ziyade; ülkemizdeki cemaatlerin veya tarikatların ne yaptıkları çok önemlidir. Cemaat ve tarikatların tehlike arz etmemeleri için sahip oldukları sermayelerin bir şekilde tasfiyeleri sağlanmalı veya kontrol altına alınmalıdır.
...
Evangelistler olmasaydı ülkemiz için dış güçler tehlikesi olmayacak mıydı. Bu coğrafyada var olduğumuz sürece, dış güçler tehlikesi devam edecektir. Bu durum, her zaman için ilelebet ön kabulümüz olarak devam edecektir.
Adam İYİ PARTİ'den istifa ettiği günün ertesinde TV'ye davet edildi.
Adamlar İYİ PARTİ'li olduklarında bir gün dahi TV programlarına çağrılmıyorlarken; istifa edeli daha dün bir, bugün iki; hemen aynı TV'lerden davet almaya ve çıkmaya başladılar.
...
İYİ PARTİ'yi destekleyen Yeniçağ Gazetesinden hiç bir yazar davet görmezken; onun ancak ondabir kadar tirajı olan Ortadoğu Gazetesinden bir yazar da adeta kadrolu eleman olarak çağrılıyor.
...
Bu arada üst akıl mı, Cumhur ittifakı mı veya hangi güçse karar veren; CHP ve soldan kesinlikle çekinmiyor, hatta ondan faydalanarak güç topluyor olmalılar ki; söz konusu TV'lere CHP ve sol tandanslı yazarlar, gazeteciler, kanaat önderleri sürekli çağrılıyor.
...
Buradan çıkardığım sonuç; İYİ PARTİ tamamen orijinal milli bir projesinin eteğe kemiğe bürünmüş halidir. Her vatanseverin bu partiye katkısı olmalıdır.
...
İnşallah kurumsal eksiklik de aşılıp, samimi aidiyetler de oluşunca; o zaman İYİ PARTİ'nin işi çok kolaylaşacaktır. Kadıncağıza yeterince bedel ödettiler, işin o safhası da tamam. Hiç bir dış güce ve kendisi için bilerek oluşturulan herhangi bir konjonktüre de ödeyeceği borcu olmadığından; önü açık, istikbali parlak belki de en rahat partidir. Bugün için elzem olan tek şey; sabır. 

Rahmetli Kemal Sunal
Rahmetli Kemal Sunal'ın oynadığı filmlerde sanattan ziyade, hoşça vakit geçirmek için eğlencenin olduğunu aşikar. Sanki yaramaz çocukların sükunetini sağlamak için çekilmiş filmler de diyebiliriz. ''Efendim bu filmler çocuklara çok şey kazandırmıştır'' demek; o da mümkün değil.
...
Eğer filmdeki aynı kareye yedi yaşındaki çocuk ile yetmiş yaşındaki amca yine aynı anda, aynı kahkaha ile gülüyorlarsa; o karede sanattan ziyade basit bir eğlence vurgusunun olduğunu düşünebiliriz.
...
Kemal Sunal'ı; oynadığı filmler dışında, güncel hayatta hiç görmedik, duymadık, bilmedik, hissetmedik. Hiç bir zaman yaşanan olaylara ilişkin duygu, düşünce ve hislerinin ne olduğuna ilişkin ''Sanatçı duyarlılığı''na dayanan ifadeleri ile yorumlamasına şahit olamadık. Belki de bu bir yaşam biçimiydi.
...
Sanatçı dediğimiz insanın toplumun bu kadar dışında bir yaşamı olamazdı veya olmamalı. Oysa ki; her sanatçının, toplumu ilgilendiren türlü türlü yaşanmışlıklar karşısında söyleyebileceği üç beş kelamı olmalıdır; öyle değil mi.
...
Kemal Sunal, az sermaye ile çok iş yapmak isteyen kurnaz iş adamının(Yönetmen, film yapımcısı) verdiği işini iyi yapmış, şansını iyi değerlendirmiş başarılı bir emekçi dir, mesele bundan ibarettir. 

Nurettin Veren'in bu açıklaması çok çok önemli.

Akit gazetesi yazarı Nurettin veren, bugün kaleme aldığı yazısında FETÖ ile ilgili verdiği bilgilerin hala ortaya çıkarılmadığını söyledi. Veren, "Benim Genelkurmaya vermiş olduğum kaset bulunduğu halde, yine ortaya çıkarılamaması ve üzeri örtülmek istenmesi, kimleri, hangi bürokratları ve hangi siyasileri korumak için yapılmaktadır?" derken, "Bu kasetin içeriği çözümlenerek, sayın Başkanımıza ve ilgili bakanlıklara bu kaset iletilmedir" diye belirtti.

"Daha önceki yıllarda Genelkurmayda vermiş olduğum FETÖ ile ilgili çok önemli bilgiler olmasına rağmen, 8 saatlik bu görüntülü ifadem 2006’dan 2017 yılına kadar, yani 11 yıl ortaya çıkmadı" diyen Veren, ifade kasetinin Ankara Cumhuriyet Savcılığının adli emanetinde bulunduğunu belirtti.
Veren, "Benim Genelkurmaya vermiş olduğum kaset bulunduğu halde, yine ortaya çıkarılamaması ve üzeri örtülmek istenmesi, kimleri, hangi bürokratları ve hangi siyasileri korumak için yapılmaktadır?" derken, "Bu kasetin içeriği çözümlenerek, sayın Başkanımıza ve ilgili bakanlıklara bu kaset iletilmedir" diye belirtti.
Veren, Genelkurmaydaki kasete el konulmasını isterken, "Kaset yine aynı şekilde yok edilebilir ve üstü örtülebilir. Yeni kurulması gereken Meclis Araştırma Komisyonu, ilk iş olarak bu 11 yıl gizli kalmış olan Genelkurmaydaki kasete el koyarak, pek çok gizli olayları ortaya çıkarabilir" diye ifade etti.
Kaynak; www.haber3.com
...
Not: Meral Hanım için verdiğimiz imzamızın sicil kaydının yapılmasını isteyen muhterem; haydi görelim seni; sözde devletin bekası için sana hayır diyen Türk milliyetçilerine yaptığın iftiralar tarihe kaydedildiği yede dursun; sen yukarıdaki iddiaların gidebildiği yere kadar araştırılmasını ve takibinin de bizatihi tarafınızca yapılacağını kamuoyuna açıklamanızı bekliyoruz.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

7 Ağustos 2018 Salı

DERT SAHİBİ OLMAK MI SERVET SAHİBİ OLMAK MI

Merdivenlerden hızlı adımlarla indi, ruhsat işlemleri henüz devam eden, yeni aldığı son model makam aracına yöneldi; kendisini bekleyen şoföründen anahtarı alıp, çalıştırdı.
... 
Aynı anda, tüm yaşamı boyunca şanssız ve bedbaht birisi olduğunu düşünen birisinin imrenen gözlerinin takibinden çıkıp, sahile doğru direksiyonu kırdığı an; olanca hızı ile gaz pedalına yüklenip, denize doğru yöneldi.
...
O gün kendisini imrenen gözlerle takip eden "Bedbaht", acı haberi duyduğunda; "Oysa ki; her şeye sahipti" demek geçti içinden.
...
Herkes merhumun çok şeye sahip, zengin birisi olduğunu düşünüyorlardı ama kimse derdinin ne olduğunu bilmiyordu.
...
Öyleyse, olana şükredeceğiz, imrendiklerimiz için ise; "Bir gün denk gelirse sahibi oluruz veya kabul ederiz" deyip, geçeceğiz.
...
Oturma halindeyken; ağrıyan başımız, sızlayan bir yanımız yoksa; hayat mükemmel demektir. Kalan sıkıntıların çoğu kendi kendimize yaptığımız eziyetten kaynaklanıyordur, bilmeliyiz.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

OLUP BİTENLER ÜZERİNE

Trollerin arsızlığı
TV programında tartışma aynen şöyle; trol diyor ki;
-Dolar dışında kullanım aracı olmalı, alternatif argümanlar geliştirilmeli.
-Mesela ne olmalı, bir öneriniz var mı?
kem küm; zart zurt....
... 
Adeta "Benim işim bu, trolcülük yapmak" adına diyor ki;
-Onu ben bilemem, ekonomistler bilmeli derken; bi yandaki ikinci rektör trol ise "Ulan sıçtın batırdın" der gibiydi.
...
Bu tipler, hep aynı tür programların kadrolu elemanları olduklarından; saçmalamaları karşısında yapımcılar "Alo Fatih" emri gereği sadece çaresizce tebessüm edip, tahammül etmek zorunda kalırlarken; onlar da beraber tebessüm edip, arsızca saçmalamaya bilhassa "Bilerek" devam edebiliyorlar. 

Projelerle gelenler projelerle mi giderler?
ABD bütün bu yaptıklarını; bir "İsim" üzerinden Türkiye üzerine yaptığı yatırımından umduğu sonucu elde edememenin öfkesi ile yapıyor. Kandırıldığını hissediyor. "Oysa sana BOP eş başkanlığını dahi vermiştik. Daha ne istiyorsun, kurduğumuz oyunu niçin bozdun" diyor.
...
1999-2001 yılları arasında ABD lobileri ve düşünce kuruluşları ile al gülüm ver gülüm muhabbeti dış güçlerle işbirliği değil de neydi. Cüneyt bilmem "ne su" denen adamın kirveliğinde yapılan seyahatlerı ve lobi görüşmelerini bilmem hatırlayanınız var mı.
...
Sahi, rahmetli Bülent Ecevit hastahanede rehin tutulup, sonra eşi durumu anlayınca hastaneden kaçırmadı mı. Yazar kasa fırlatmalar, polisin silahlarını kılıflarından çıkarıp, yaptıkları protesto yürüyüşleri; saymaya devam edelim mi. Bunlar olup, bittikten sonra kim geldi iktidara.....?
...
Soy ismi Kurt olan eski bir AKP milletvekilinin "İktidar olmuştuk ama muktedir olamamıştık. Muktedir olmak için itiraf ediyorum; ABD ve cemaat ile o dönem askeri vesayete son vermek için işbirliği yaptık" Bu da çok çok önemli bir itirafıdır; unutmayalım.
...
Anlaşılan ülkemizin kaderi oldu; projelerle gelenler, projelerle gidiyor. Aslında bugün muktedir olanlar, nasıl geldiklerini bildikleri için nasıl gidebileceklerine karşı önlem amaçlı mücadele veriyorlar. Bizler elbette "Ne haliniz varsa görün; onlarla işbirliği yaparken bize mi sordunuz" diyemeyiz. Millet olarak devletimizin yanındayız ama yukarıda bir dönemin yaşanmışlıkları olarak ifade etmeye çalıştığım gerçekleri de unutmayacağız.
...
Umuyor ve sabrediyoruz ki; inşallah ABD'ye karşı verdiğimiz mücadelede Atatürk'ün Türk milliyetçiliğinden ilham aldığı ruh hali ile milletimiz ve devletimiz galip gelecektir.
...
"Başımıza gelenler" deyince; bir anda aklıma bunlar geldi. İşin iyi bir tarafı AKP ve Erdoğan; özelikle kendisi ve partisinin yapmış oldukları hata silsilesi nedeniyle eninde sonunda Atatürk'ün bu devleti kurarken verdiği savaştaki ruh halini keşfedip, sonra da takdir etme noktasına geleceklerine dair umudun; en azından kendi adıma doğmuş olmasıdır.
İnşallah. 

Erdoğan her zamanki yaptığını yaptı ''İdam yasasını getirin meclis imzalayayım''
Biz AKP seçmenin profili üzerine davranış biçimlerini analiz ederken; kendilerini küçümsediğimiz şeklinde yorumlar yaparak, bunun üzerinden mağduriyet psikolojisi yaratıp, oy devşirme derdine düşüyorlar.
....
Mesela aynı şeyi Erdoğan yapıyor; aynı seçmende tık yok. Aynı seçmen, tek adamlı partili Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmesine, yani "Tek adam"a oy verdiği halde; halen idamın geri getirilmesini, yasama sınırı Cumhurbaşkanının yetkileri ile sınırlandırılmış meclisten bekliyor. Yani şunu diyemiyor "Yahu ne top çevirip, duruyorsun; sana yetki verdik, hazırla anayasa değişikliğini, getir meclise ki; senin de meclistekilerin de gerçek yüzünü görelim.
...
"AKP seçmeni bu eleştirisel bakışı sergileyebilecek demokratik kültüre sahip değil" desem gene aynı şeyi yapacaklar; "Sen bizi küçümsüyorsun" yaygarası. Oysa, bizatihi Erdoğan sizin aklınızla dalga geçiyor; "Meclise getirin imzalarım" diyor. Ne gerek var; sen meclise getir, milletvekilleri imzalasın. Öyle değil mi. İşte bu soruyu sorabilenler demokratik siyasal kültüre sahip olabilenlerdir. Soramayanlar da biat kültürüne sahip, ezikler dir. Şimdi varın, ne diyecekseniz deyin. 

Koray Aydın'ın dil sürçmesi
Koray Aydın Bey için bir talihsizlik olsa da; dil sürçmesi olduğu aşikar. Ben de zaman zaman aynı durumu yaşıyorum; İYİ PARTİ diyecekken MHP diyorum.
...
Bunun nedeni; bir kurumsal kimliğe duyulan aidiyet uğruna onca yaşanmışlık varken; elbette dil sürçmesi olacaktır, olmuyorsa da; o zaman o kuruma aidiyet duygusunun geçmişteki samimiyeti sorgulanır.
...
Yuhalama meselesine gelince; İYİ PARTİ kurulduğundan beridir bir defa olsun açık ismini telaffuz etmeyip, adeta iplemeyerek "İP" diyen muhterem, eğer tepkinin kendisine yönelik olduğunu düşünüyorsa "İP" telaffuzundan mahsup ederek, düşebilir. Gene borcumuz kalırsa özür dilemesini de biliriz.

Meral Hanım'ın dönüşü
Kanaatim o ki; Meral Hanım malum süreci gitmek için değil, kalmak için başlattı. Çünkü birileri onu "Eğreti Genel Başkan" görüyordu. Şimdi onlara öyle olup olmadığını göstermek istiyor.
...
Hep birilerinin mi, kendilerine özgü liderliği olacak. Meral Hanım da kendine özgü bir liderlik inşa ediyor. Seçimin ertesi günü el öpenler ve türevlerini kesin ihraç ile partiden uzaklaştırabilirdi ama demokratça olmazdı. Ne denecekti; karşı olduğunun tekrarı. Yani bir başka liderin kötü taklidi.
...
Şimdi liderliğini, demokratik yol ve yöntemle eğretilikten kurtarıp, nevi şahsına münhasır hale getirmeye çalışıyor. Dolayısıyla; olup bitenleri diğer liderlerin huyları, davranış biçimleri üzerinden değil, Meral Hanım'ın kendine özgü liderlik anlayışı üzerinden değerlendirmek lazım.

82 yaşında bir ihtiyarı yerlerde süründürmek
Bir tek polisin dahi üflese yere düşürebileceği 82 yaşındaki ihtiyar amcayı yere yatırıp, tekmeleyip sonra da dizlerini sırtına dayayıp, ters kelepçe ile bileklerini bağlarlarken; aşırı güç kullandıkları, hatta zorbalıklarına rağmen hiç tereddüt etmeyen polislere; son derece öz güven dolu ruh halini bahşeden nedir/kimdir.
...
Bir polis gider, on polis gelir. Hatta onları ihraç edip, gazımızı da alabilirler ama polis veya devlete karşısı hakkımızı aramak için sorgulama yapıp, itiraz ettiğimizde; sonumuzun ölümümüze kadar gidebileceği gibi yaşanan gerçekler karşında; kendimi ömrüm boyunca kutsadığım devletimin tehditti altında hissediyorum. Ama boşuna; huyum kurusun, haksızlığı gördüğüm an elektrik çarpması gibi bir şeyler oluyor bende; tepki gösteriyorum. 

Ahmaklığın bedelini Allah'a mı maal edeceksin
Önce ihmalkarlık yaparsın, sonra bela gelip başına musallat olunca da; doğal afet, şu bu deyip Allah'tan bileceksin öyle mi.
...
Ey ahmak, her musubeti Allah'a havale edeceksen şayet; aklın ne işe yarıyor söylermisin.
...
Adam parkinson hastası ama direksiyonun başına geçiyor, kaza yapıp eşi ile beraber ölüyorlar. Yakınlarını teselli edenler de "Allah'tan gelene ne diyebiliriz ki" derler. 
...
Bunlar "Namazında niyazında, imanlı insanlar" güya ama hiç sıkılıp, utanmadan "Suçu" da Allah'a yüklerler. Sormak isterim; gerçek iman bunun neresinde. 

''Yer çekimi kanunu çıkarılsın mı''
Sokak röportajında; 'Yer çekimi kanunu'' çıksın mı, çıkmasın mı'' sorusuna; ''Devletimiz büyüktür, ihtiyaç duyuyorsa elbette çıksın'' şeklinde cevap veren cehaletin beslediği siyaset ülkemizi hiç bir zaman çağdaş ülke konumuna yükseltemez. Çünkü böyle bir durumda siyaset cehaleti, cehalet de siyaseti besleyeceği için; her ikisinin karşılıklı menfaatleri gereği, bu hal bir kısır döngü şeklinde devam eder gider.
...
Dangalak adam mütevazi bile değil, ''Bu bahsettiğiniz şeyin içeriğini bilmiyorum; dolayısıyla yorum yapamam'' demiyor ki; hatta ukalalık yapıyor; ''Hemen çıksın'' diyebiliyor. Yani bilgisiz olmak bir insan için eksiklik olabilir ama kusur olamaz. Bilgisiz olanın aynı zamanda ukala olmasıdır; esas tehlikeli olan.
...
Nitelik olarak hiç bir değer ifade etmeyen, dibine kadar cehalete batmış bir zihniyetin verdiği kararla sandığa giren, ancak nicelik olarak çıkıp, tüm toplumun ve ülkenin kaderine tesir eden bu hale
''Demokrasinin yırtığı'' deyip, kabullenecek miyiz. Peki bu yırtığı yamamak için ne yapacağız; ''Eğitim şart'' diyeceksiniz. Peki ülkemizde en çok değişen bakanlık hangisi; Milli eğitim bakanlığı değil mi. 
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com