30 Ekim 2021 Cumartesi

MERAL AKŞENER'İN YERİNDE OLSAM

Ben Meral Akşener'in yerinde olsam...

Ben Meral Hanım'ın yerinde olsam siyaset yaparken dini terim ve kavramlara atıf yapmam.
Türk milletinin kültürünün önemli bir birleşeni de dini inancı yani İslam'dır. Bu kültüre sahip insanlara hitap ederken insanın meramını anlatırken dini referanslara atıf yapması elbette doğal dır.
Amma vekilin; AKP milletin dini inançlarını o kadar suiistimal etti ki; bu suiistimal alanında yol verdiği fetö'yü devletin en küçük birimine kadar yerleştirdi ve sonucunu 15 Temmuz ihaneti olarak gördük. Dini vakıflar ve Kuran kursları vasıtası ile yapılan arsızlık, hırsızlık, suiistimal ve ahlaksızları geçiyorum.
Dolayısıyla suiistimallerle tüm değerleri ile içi başlatılan, değersizleştirilen İslami terim ve kavramlar birilerinin dilinden telaffuz edildiğinde insanların beyninde ilk çakan inandığı din değil, tasallutundan kurtulmak istediği AKP ve tek adam sistemidir.
Yani bugün için maalesef (Sebep olanlar ve onlara destek verenler utansın) siyaset yaparken dini referanslara atıf yapanlar insanlara sempatik değil aksine antipatik geliyor; çok acı olsa da.
Mesela "İnançlı kardeşlerim" yerine "Ahlaklı, erdemli kardeşlerim" şeklinde hitap edilebilir, siyasi hiç bir riski olamayacağı gibi hiç kimse de İslam'a niçin atıf yapmadığını sorgulamayı düşünemez. Yine "Yolumuz Ömer yolu" yerine "Yolumuz hak, hukuk, adalet yoludur" demenin de hiç bir riski olmayacaktır ama söylediği zamanda AKP ve siyasal İslam akla gelecektir.

Eğer 4. kuruluş yıl dönümü kutlamalarında kullanılan ''Yolumuz Ömer yolu'' afişiyle ilgili fikir AKP'den İYİ PARTİ'ye geçen kamuoyu araştırmacısı F.Acar'dan çıkmış ise geçen haftalarda yazdığım üzere şahsen benim için korktuğumun başıma gelmesidir ki; F.Acar'ın düşünce, fikir ve yönlendirmelerinin İYİ PARTİ'ye zarar vereceği dir.
AKP'ye olan öfke maalesef onu çağrıştıran her şeye karşı da oluyor; bunlar dini söylem ve kavramlar dahi olsa da. Bunun vebalinden sorumlu olanlar elbette Allah'a hesap verecekler ama O'dan önce millet sandıkta onların hesabını soracaktır.


Büyük elçileri istenmeyen adam ilan edemediniz

Siz kimseyi istenmeyen adam falan ilan edemezsiniz. Onlar her zamanki yaptıklarını yapıyorlar; getirdikleri gibi de götürmek istiyorlar.

Hani sizin bir C. Zapsu'nuz vardı; elinden tutup Saros dahil ABD'de kapı kapı dolaştırıp sonra da "Bu adamı kanalizasyona süpürmeyin kullanın" demişti. Ha işte; o zamanlar seni süpürmemeye karar vermiş olanlar bugün hedefte her ne kadar siz olsanız da maalesef sayenizde bedelini hepimize ödetmek istiyorlar.
Diğer bir husus "Çalma elin kapısını çalarlar kapını" demiş atalarımız.
Sana neydi, kime neydi, ABD'ye neydi; Suriye Devleti'nin demokrasi sorununu ülkeyi kaosa sürükleyerek çözme misyonuna soyunmak. Bir devlet başkanının katil olup olmadığına o devletin halkı karar verir, çözümü de halkı üretir. Niçin Suriye halkının kendi sorununu kendisinin çözmesine fırsat vermediniz.
Milletimizin bugün için %50 den fazlası seni istemiyor; ekonomik şartlar, insan hakları ve demokrasi sorunları nedeniyle. Senin BOP dahilinde Suriye'de üstlendiğin misyon mantığına göre "Türkiye'yi Erdoğan'dan kurtarıp sonrasında Ayasofya'da ibadet edeceğiz" diyen bir güç mü aramamız lazım. Hadi diyelim biz size karşıyız, her şey güllük gülistanlık; ya "Manisalı ağlak"ın sizden ve yönetiminizin şerrinden korktuğuna dair söylediklerine ne diyeceğiz; dava arkadaşın, yoldaşın hatta her türlü kumpaslarınızın aparatı değil miydi.
Suriye Devletini perişan eden projenin içinde oldunuz; o kadar da oldunuz ki; zaferi Emevi Camii'nde namaz kılarak tescilleyeceğinizi bile söylediniz. Sonuç; yüzlerce şehidimiz, 100 milyar dolar masraf ve devletine isyana teşvik edip sonra da ülkemize zorunlu göçe zorladığınız 5 milyon insanın yükü.
Demek ki dünya sadece Esat'ın yaptıklarını değil, başkalarının da yaptıklarını takip ediyormuş. Ne garip; oysa ki bunu en iyi bilmesi gereken sen olmalıydın.
Ha aklıma geldi, ne yalan söyleyeyim merak ettim; C. Zapsu seni elinden tutup ABD caddelerinde dolaştırırken hiç düşündün mü; "Kasımpaşa nire, ben kimim ki, burası nire" diye. İşte o zaman düşünmediklerini bugün sana düşündürmek istiyorlar ama maalesef bedelini Türk milleti ve devletine ödetiyorlar.
Ancak hiç bir emperyalist gücün seni ne kayırmasını ne de göndermesini istiyoruz aynen İstanbul seçimlerinde olduğu gibi sandıkta, kendi oylarımızla 800 bin değil 8 milyon oy farkı ile sizi sandığa gömerek göndermek istiyoruz.

Ne oldu şimdi...
Büyükelçiler hizaya mı geldiler yoksa ayarı kaçırılmış efelenmeden sonra işin vahameti anlaşılınca...
"Aman efendim, kendimizi çok müşkül duruma soktuk. Bizim geri dönüşümüz zor, halka izah edemeyiz ama siz sayın elçiler, malum duruma ayar çekecek tonda bir demeçle bizi içine düştüğümüz durumdan kurtarabilirsiniz" dendiği şeklinde bir kanaate sahibim. Zira rahip Brunson vakasını hatırlayınca hiç tereddüt etmeden aklıma ilk gelen budur.
Sanki büyükelçiler Viyana Sözleşmesi 41. maddesinin anlamını ve kapsamını bilmeden ortak metin açıklamışlardı da Türkiye olarak hatırlatılınca da "Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesine ‘riayet etmeyi teyit ediyoruz" beyanatını verdiler öyle mi.
Büyükelçilerden rica ve minnetle durumu kurtarma talebinde bulunulmuş onlar da yardımcı olmuşlardır. Mesele bundan ibaret.
Kavala falan bahane, meselenin aslı cumhur ittifakı iktidarının zafiyetleri tek tek test edilerek elde edilen sonuçlar üst üste konup yeri ve zamanı geldiğinde yine Türkiye'ye karşı kullanabilmektir.

İYİ PARTİ 4. Kuruluş Yıl Dönümü

2015 yılında "Türk siyasetine bir kadın eli değmeli" düşüncemi inanarak yazmıştım. Temelinde Meral Hanım'ın şahsında siyasette edep ve adap dilini kullanma hassasiyetinin kendini göstereceği ve dolayısıyla da kutuplaşmanın azalacağını ifade etmek istemiştim. Çünkü erkek egemen siyasette erkek jargonu üzerinden kullanılan dil milleti geriyor ve sonuçta kutuplaşmaya neden oluyordu.
MHP ve AKP birlikteliğinin adeta ezici gücü ile Türk milletine sunduğu sınırlı seçeneğe karşı İYİ PARTİ'nin Türk siyasetinde yer alması ile çoktan tercihe imkan sağlayarak Türk demokrasinin önü açılmıştır.
İYİ PARTİ'nin 4. kuruluş yıl dönümünde rüştünü ispat etmiş güçlü bir kurumsal yapıya şahit olduk. Bu sıkıntılı salgın sürecinde ülkenin dört bir tarafından kutlamalara katılma isteği coşkulu bir şekilde doruk noktadaydı. Aidiyet duygusunun verdiği heyecanla İnanmışlık ve adanmışlığı herkesin yüzünden okumak mümkündü.
Bana siyasi tercihim ve ona bağlı mücadelem sürecinde; "Başarmak ve kazanmak" gibi hislerle yaşamaya hasret kaldığım duyguları yaşatan partime ve onun genel başkanı Meral Hanım'a ve tabi ki tüm mensuplarına teşekkür ediyorum.
Partimizin 4. kuruluş yıl dönümü hayırlı ve uğurlu olsun.


Gazeteci Ahmet Takan'dan bir alıntı

2003 yılında başbakan Abdullah Gül, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan beraber Davos'da...
Başbakan Gül'ün baş danışmanı gazeteci Ahmet Takan o günü anlatan yazısından alıntı.
...
"Kasketli, kabanının yakalarını kaldırmış ve tanınmamak için kafayı da içeriye doğru bükmüş bir adam otel kapısından içeriye giriyor. Kısa bir tereddütten sonra o adamın Soros olduğunu fark edip, usulca peşinden gittim. Soros efendi, merdivenleri çıkıp Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan’ın kaldığı kata doğru giderken içimden “Allah Allah, benim bildiğim bu adamın Gül ile planlanmış bir randevusu yok. Ne iş acaba?” diye geçiriyordum. Soros, kata geldiğinde Erdoğan’ın korumaları ve adamları apar topar Erdoğan’ın odasına aldı. Arkada da beni görünce içlerinden biri işaret parmağını dudaklarının üstüne götürerek bana sus işareti yaptı. Gül’ü uyandırmaya vaktimiz vardı. Soros, Erdoğan ile otel odasında görüşmesini yaptı ve geldiği gibi sessizce otelden ayrıldı. Uyanınca sordum, Abdullah Gül’ün randevudan haberi yoktu."


Biraz da tebessüm

Allah'a şükürler olsun; AKP öncesinde her evin önünde bir öküz arabası, ahırların kapısında da eğelenmiş atlar vardı.
Cumhurbaşkanı, Çankaya at meydanında uygun bulduğu bir söğüt ağacına atını bağlar sonra makamına gider mesaisine başlardı.
AKP'den önce cep telefonu değil "Cep güvercini" kullanılırdı. Yalnız bir sıkıntı vardı; zamanın Cumhurbaşkanları çok eziyet çekiyorlardı; "cep güvercini" ishal olunca ceplerine sıçıyor, çalışmıyordu.
AKP geldi "Cep güvercini"n ishal olmasını önleyen müthiş bir ot buldu kullanıma sundu. Ondandır ki; sürekli bize "Yüzünüze gözünüze dursun, eskiden cebinize sürekli çıkan güvercinler vardı, bugün ise öyle bir sorun yaşamıyorsunuz, daha ne istiyorsunuz" diyorlar.
Nankörüz nankör.
Mehmet Soral
soralmehmet@gmail.com

20 Ekim 2021 Çarşamba

MERAL AKŞENER'İN TUTARLI SİYASETİ

Meral Akşener siyasi düşünce ve eylemlerinde oldukça tutarlı genel başkandır

Efendim neymiş; Meral Akşener sistemde olmayan bir makama, başbakanlığa talip olmuş, niçin cumhurbaşkanlığı adaylığından vaz geçmiş, çark mı etti, veto mu yedi.
Meral Akşener rakiplerine kalleşçe kumpaslar kurarak kazanma yolunu değil siyasi zekasını kullanarak bir strateji dahilinde siyasetini ortaya koyuyor. İnançları ve idealleri anlamında neredeyse çelişkiye düştüğü hiç bir husus yoktur.
İYİ PARTİ bu ucube sisteme hayır diyen Türk milliyetçilerinin bir projesi dir. Meral Akşener'in başbakan olacağım iddiası bu kuruluş meşruiyetine dayanan oldukça tutarlı bir davranıştır. Asıl sorgulanması gereken; parti genel başkanı olup da partisinin ülkeyi yönetmeye talip olmamasını misyon edinmiş bir liderin hem kendisinin hem de partisinin siyasetteki varlığının ne anlama geldiğidir.
Velhasıl kelam; Meral Akşener'in başbakanlığa talip olması, partisinin kurulması gerekçelerine dayanan meşruiyetten alıyor. Aslında bu tutarlılık siyasi mücadele tarihinde örnek gösterilebilecek kadar değerli ve anlamlıdır.
Mesela; Tayyip Erdoğan ve AKP'nin kuruluş gerekçesi...
Devlet Bahçeli ve MHP'nin kuruluş gerekçesi...
Ve sonra bu isimleri durdukları son nokta itibariyle tutarlılıklarını analiz edelim not alalım sonra da Meral Akşener'i teraziye koyalım; görelim bakalım, tutarlılıkta özgül ağırlık kimden yana çıkıyor.

MHP'nin cumhurbaşkanı adayı belli ya cumhur ittifakının...?

Dikkatinizi çekmek isterim; cumhur ittifakı cumhurbaşkanı adayını henüz açıklamamıştır.
Hiç bir zaman bir numara olmaya talip olup MHP'nin dolaysıyla da Türk milliyetçilerinin iktidar olabileceğine inanmamış olan Devlet Bahçeli; olur ya hala bu anlamda kendisinden bir beklenti olmasın diye ön almak için Recep Tayyip Erdoğan'ı MHP'nin 2023 seçimleri için adayı olarak açıklamıştır.
Her AKP'li de bu sözün arkasından gitmiş, kabul etmişlerdir. Kabul etmemek mümkün mü. Hangi yürek yemiş AKP'li "Hayır o Devlet Bahçeli'nin kendi düşüncesi, AKP'nin Erdoğan'ı aday göstermek gibi bir düşüncesi yoktur" diyebilirdi ki.
Hala Recep Tayyip Erdoğan'nın kendi ağzından "Ben adayım" dediğini duymadık. Pekala aynen Oslo'da PKK ile yapılan görüşmelerde olduğu gibi "O açıklamayı biz yapmadık Devlet yaptı" diyebilirler(!)
Olmayan çeşmeye suya gitmek ahmaklıktır. Hele seçim tarihi ortaya konsun, çeşme yapılsın testiyi alıp suya giden olur.
Seçim tarihi açıklandığı an Millet ittifakının adayını her türlü kumpas ve puştluklara karşı koruyacak doğal bir süreç başlayacağından; millet ittifakı son kerteye kadar yani seçim tarihi açıklana kadar adayını açıklamaz, açıklarsa tekrar ediyorum ahmaklık etmiş olur.
Dolaysıyla, cumhur ittifakının azatlık kabul etmeyen iflah olmaz biatcı besleme trolleri; yukarıda paylaştığım düşüncelerimi dikkate alın sonra millet ittifakının cumhurbaşkanı adayını niçin açıklamadığını sorgulayın.

Bu bir siyasi gaftır

Yok arkadaş; böyle bir şey olamaz, bunu hak etmiyoruz.
Bu hal Türk milleti ve devletine zul dür.
Muhterem kendi iç siyasetine dönük "Koalisyon hükümetleri başarısız olur, her zaman problemdir" düşüncesini kendi ülkesi yetmiyor, tutuyor Almanya'ya da dayatmak istiyor. Merkel'e "Koalisyonlarınız olmasaydı daha da başarılı olacaktınız" diyor.
Merkel de "Hayır, ben koalisyon ve ortaklarımdan şikayetçi değilim ki" deyince hani derler ya; muhteremi şapa oturttu.
Nezaket kurallarını oldukça aşan, fark eden için utanç duyulacak bir durum.
Şahsen böyle bir gaf yapacak olsaydım her halde yerin dibine girerdim. İrticalen konuşma yapana bir de diplomasiye ve diline dair cahil cesareti eklenince kaçınılmaz akıbet gaf üstüne gaf oluyor.
Şimdi bir hafta boyunca cumhur ittifakının biatcı besleme trolleri bu diyalogdan ne kahramanlıklar çıkarıp anlatacaklar; hep beraber göreceğiz. Bizler ise ülkemizin şanssız ve bahtsız insanları olarak utanmaya devam edeceğiz.

Dayatılmış liderler kurgulanmış liderler

Kılıçdaroğlu Merkez Bankası Başkanı ile görüşmesi başlıyor anında dolar gevşiyor.
Demek oluyor ki; Recep Tayyip Erdoğan muhalefet liderleri ile bir araya gelerek yapılacak toplantı sonunda ülkede birlik ve bütünlük adına ortak duygu ve düşünceleri içeren bir metni Tür milletine açıklasa dolar inişe geçer, siyasetçiye ve siyaset kurumuna güven artar.
Ama sanmıyorum; ne Recep Tayyip Erdoğan, ne de Devlet Bahçeli hiç bir zaman bunu yapamayacaklardır; böyle bir ortamda bulunmaya, rakipleri ile münazara için yeterli özgüvene sahip değiller.
İstenildiği kadar Erdoğan'a güçlü lider densin ama malesef kastettiğim anlamda bu özgüvene kesinlikle sahip değil. Dikkat ederseniz şimdiye kadar dahil olduğu tüm münazaralar kendi tertip ve dizaynı ile ısmarlama şeklinde, belirlediği mekanlarda yine kendisinin tercih ettiği kişilerle yapılmıştır. Hatta hep yandaşları ile olmuştur.
Bana göre mevkidaşları ile bir araya gelerek devlet ve millet meseleleri üzerine münazara yapmaya özgüveni olmayan siyasi "lider"ler ya "Dayatılmış" ya da "Kurgulanmış" liderlerdir ama asla halkın içinden çıkmış liderler değillerdir.
Unutmayın Recep Tayyip Erdoğan, kendisine okutulan bir şiir ile önceden liderliği "Kurgulanmış" birisidir. Bunun cevabı "Ben BOP eş başkanıyım" cümlesinde saklı değil mi.
Olağanüstü şartlarda dayatılan liderler vardır, bir de olağanüstü şartlardan doğan liderler vardır. Kurucu Başbuğumuz Mustafa Kemal Atatürk olağanüstü şartlardan doğmuş bir liderdir.
Bilmem anlatabildim mi.

Hesabı yapılmadan verilen demeçlerin bedelini ödemek

Durduk yerde TCMB yönetimde operasyonlar yapılmasının kur artışına neden olacağı aşikarken; belli ki kur artışını hükümet istiyor. Peki bile bile bu kötülük bu ülkeye niçin yapılır.
Bunlar hep ihracat artışının rakamlarını verirler he nedense. Aslında ihracatta artış falan yok, kur artışından (İhracat miktarı aynı kalsa da) ihracat artmış gözüküyor.
Kısaca göz boyama veya kur artışından yandaşa faizsiz kredi temini sağlanıyor. Öyle ya; bir yandaşa Ziraat Bankası'dan sağlanan kredi ile kendi cebinden bir kuruş koymadan bir basın devini satın alması sağlanabilmişse; elbette bir gece yarısı tek adam iradesiyle gereksiz bir operasyon ile kontrollü kur artışından maliyetsiz kredi temini sağlanmış olabilir.
Bu düşüncelerim hiç de uçuk kaçık tarafı yok. Fetö'nün devlet içinde yapılanması usul ve yöntemlerini aynen AKP'de görüyoruz Aralarındaki tek fark; AKP'nin (+MHP) aynı zamanda meşru bir hükümet olarak devlet içinde kendilerine ait paralel yapılanmasını yine devletin imkanlarını paşa gönlüne göre yaparak sağlıyor olmasıdır.
Sakına sakın cumhur ittifakının bileşenlerinin siyasi duruşlarının devletin bekası adına olduğunu düşünmeyin, bütün mesele siyasi ömürlerini uzatmak ve bu arada belki de yüz yıllık bir siyasal İslamcı vesayeti oluşturup, oturtmaktır. Bunun için; seçim zamanı gelse bile seçime uygun şartlar yok diye olağanüstü durumlar bile yaratabilirler; Suriye topraklarında bir savaşın içinde olmak gibi. Bu da hiç abartı değil; cumhur ittifakı seçim sonuçlarının aleyhlerine döneceğini anlayınca seçim günü öğleden sonra mühürsüz oyların seçim yasasına aykırı olmasına rağmen geçersiz sayılması için YSK'ya talimat vermedi mi. Sonra aynı YSK, yaratılan bu fili durumu kanuni hale getirmek için yapılan yasal düzenlemesine "Gerek yok" demediğine göre seçim günü yaptığı kanuna aykırılığı tescil etmiş olmadı mı.
Bu ülkede oyların sayımı sırasında trafoya kedi sokulup trafo patlatıldı yahu(!)
Velhasıl kelam; Fetö bunlara her şeyi öğretti. Zaten onlardan gerekli kopyayı aldıkları için AKP fetö'yü boşamıştır, 15 Temmuz da bunun Türk milletine ödetilen bedelidir.
Kendileri ile ilgili endişelerimizi başarabilecekler mi; her yolu deneyecekler ama kesinlikle başaramayacaklar.

Siyasi pıtrak
Destici, senin siyasi zekan Meral Akşener'in zekasının zerresi kadar olsaydı yıllardır pıtrak gibi AKP'ye tutunarak onun himmetinde değil kendi gücünle mecliste yer alırdın.
Destici Meral Akşener için ne diyor; efendim Demirtaş ile kahvaltı yapmayı niçin kabul etmiş.
Her şeyden önce teklifi Meral Akşener değil Demirtaş yaptı, o da bu coğrafyanın kadim kültürüne uygun olarak düşman dahi olsa kapısına gelen misafiri içeri alıp, ağırlayıp göndereceğini ama gerekirse düşmanlığını da sürdürebileceğini ifade etmiştir.
Sayın Destici sen bir "Siyasi pıtrak"sın. Meral Hanım için kullandığın ifadeler; siyasi ikbalin için paçasına yapışarak varlığını sürdürdüğün "muhterem" ve onun partisi için olduğu aşikar. Buna hep beraber şahidiz, biliyoruz ama zerre miskal siyasi zekan varsa Meral Akşener gibi siyaset üret, gündem oluştur hadi görelim.
Meral Akşener hendeklerde 793 şehit verilerek yapılan terörle mücadeleyi; hiç şehit vermeden HDP'yi Türkiyeleştirmeye zorlayarak uygun bir konjonktürün oluşmasına katkı sağlamak istiyor. Demirtaş'ın teklifini de bu minvalde değerlendirerek yorum yapmıştır. "Siyasi pıtrak"lar bunu akıl edemezler, düşünmezler bile zira o işi efendilerine bırakmışlardır.
Dökülen kandan siyasi rant umularak bunun üzerinden önce düşmanlaştırma sonra da kutuplaştırma ile iktidarda kalma gücüne pıtrak olmak hiç de onurlu ve ahlaki değildir.
Ne var yani; Meral Akşener daha onurlu, ahlaklı ve kansız olan yolu siyaset üreterek tercih ediyorsa bunun neresi suç ve kabahat. Siyasi pıtrak olmayın, zekanızı biraz daha zorlayın; bak göreceksiniz sizler de kendinizi Meral Akşener'in yanında bulacaksınız.

Muhalefeti iktidara talip olmaması için tehdit etmek...

Erdoğan millet ittifakı için "Ülke yönetimine talip olmaktan vazgeçmelerinin kendileri için daha iyi olacağını hatırlatmak istiyoruz" ifadesini kullandı.

Buradan anlaşılması gereken "Siz ne yaparsanız yapın, millet sizi iktidara getirse bile biz razı olmayacağız. Size o zaman ne yapacağımız kullandığım cümlemin içinde saklı olup aklınızı başınıza toplayın, başınıza gelecek olanı size şimdilik söylemiyorum" demektir.
Eğer bu ifade bilinçli ve düşünerek söylenmişse doğrusu ürkmemek mümkün değil ve açıkça endişeliyim. Bu noktada muhalefet milleti güven vererek benim gibi endişe duyanları rahatlaması gerekir. Evet, endişe duyuyorum ama ne derse desin korkmuyorum.
Muhalefet aynı cümleyi kullanmış olsaydı yandaşlar bunu darbe çığırtkanlığı olarak anlatıp ne de güzel yaygara koparırlardı değil mi.

Özdemir Bayraktar SİHA ve İHA'ları milli savunmaya kazandıran insan

Özdemir Bayraktar Milli düşünen birisiymiş. Ergenekon ve Balyoz süreçlerinde hapisteki askerleri ziyaret edebilme yürekliliğini göstermiş ise böyle birisinin arkasından ancak bolca dualar edilir.
Belli ki; çocukluk arkadaşının da anlattığı üzere model uçaklarla başladığı İHA ve SİHA projelerinin başarılı olabilmesi için Erdoğan gibi güçlü bir otoritenin kesintisiz desteği ile mümkün olacağını düşünerek bir strateji yürüttü ve başardı. Demek ki Erdoğan'ı ikna etmenin yollarını buldu hatta dünür bile oldular.
AKP ve Erdoğan adına hayırla hatırlayabileceğimiz belki de tek şey böyle bir insana projesini gerçekleştirebilmesine gerekli zemini sağlayıp, katkıyı yapmış olmasıdır.
Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun.
Mehmet Soral

5 Ekim 2021 Salı

İYİ PARTİ MUKTEDİRLERİNE

İYİ PARTİ muktedirlerine....

İlk seçim sonrası millet ittifakının iktidar olacağı ihtimali üzerinden kendilerine yeni konum belirleme düşüncesindeki yandaş ya da yanaşmalar harekete geçtiler.
Kim bunlar; F.Acar ve N.Alçı gibi isimler. Bunu
İYİ PARTİ'nin üzerinden yapmak istiyorlar.
Lütfen...!
Bu tür yandaşlara ihtiyacımız yok, biz bize yeteriz. Potansiyel enerjimiz, heyecanımız ve inancımız bize yeter. Her türlü çıkarcılığa teşne, kumpaslara aparat olmuş kırık dökük yandaşların kapımıza bacamıza uğramalarına müsaade etmeyin, efendileri ile müsebbibi oldukları pisliğin içinde beraber boğulup gitsinler.
Taban olarak emeğimize, göz nurumuza ortak olmak isteyen haramzadelerin partimize bir mikrop gibi bulaşmalarını istemiyoruz. Baştan söyleyeyim; böyle mikroplara benim dayanma gücüm olamaz.
Meral Hanım ile bir hastanede, daha sonra rahmetli olan Türk milliyetçisi abim Ahmet Kaleli'yi ziyaretimizde karşılaşıp, sohbet etmiştik.
Hastane cafe'sinde üç beş kişi sohbet halindeyken kendisine "Maral Hanım, sistem değişikliğine hayır kampanyasının Türk milliyetçileri tarafı olarak partileşmemiz gerekir, düşünceniz nedir" dediğimde...
"Siz isterseniz olur, benim istemem yeterli olmaz" şeklinde çok makul ve mantıklı bir yorum getirmişti.
Evet, Meral Hanım'ın hiç şüphesiz İYİ PARTİ'nin kurulmasında çok büyük emeği ve katkısı var ama partinin ete kemiğe bürünmesi bizler istediğimiz için başarılmıştır. Böyle olduğu içindir ki MHP'ye yansıması da bizler oradan ayrıldığımız için zayıflaması şeklinde olmuştur.
Dolayısıyla...
Sandık ve ona sahip çıkmanın ne kadar önemli olduğunu seçim günü "Yaş imzaların" takibi ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde millet ittifakı olarak gösterdik. Bunu motive eden sinerjinin farkında olmak çok önemlidir o da ne; partiye olan inanç ve aidiyet duygumuzdur. Faruk Acar gibi veya iktidara yürüyen millet ittifakı trenine son anda binmek isteyen, partimize haince kurgulanmış kumpaslara suskun kalmış, hatta o kumpasların arkasında onları motive etmiş isimlerin transferi veya onlara iş verilmesini kabul etmemiz mümkün değil. Neymiş efendim "Profesyonel iş anlaşması ile hizmet alınacakmış". Buna bir ihtiyacın olduğunu sanmıyorum. Parti bünyesinde bu anlamda yetişmiş vasıflı mensuplarının olduğunu düşünüyorum. Meral Hanım doğallığını devam ettirsin yeter. Faruk Acar benim gibi isimlerden daha mı çok akıl verip yönlendirme yapacakmış.
Lütfen, bilinmeli ki İYİ PARTİ yetkilileri motivasyonumuzu bozacak yanaşma düzeninden beslenmiş ama öyle veya böyle tanınmış isimleri partiden uzak tutmalıdır. Sinerjimizin dağılmaması, motivasyonumuzun bozulmaması için gerekli bir tedbir olarak görüyorum. Yazıma konu ettiğim isimler konunun önemine binaen sembolik anlamda seçişmiş isimlerdir. Meramımız tabanın ne düşündüğünü muktedirlerimize iletmektir. Bir anlamda bize sorulmadan ilgililere danışmanlık yapıyoruz. Dikkate alınmamız durumunda uyarılarımızın faydalı olacağını düşünüyorum.

Dindar bir anayasa(!)

Yine aynı cenahtan beyni sulanmış, helaya gidip yarısını üzerine ederek geri dönen aciz adam; cumhuriyet değer ve kazanımlarına olan kin ve öfkesini her defasında olduğu gibi dile getirmek için yeni anayasa "Dindar bir anayasa olmalı ilk 4 madde ise değişebilir" demiş.
Bu adam heves ve isteklerini her ne kadar din üzerinden anlatmayı tercih ediyor olsa da; asıl problemi soyu ile ilgili. Yani soysuzun teki. Adamın her eylem ve düşüncesinin arkasında Türk düşmanlığı yatıyor. Siz bakmayın sürekli dine atıf yapmasını; din argümanı ile beyinler uyuşturulur sonra algılarla yönlendirilen zom bileştirilmiş bu beyinlere her türlü eylem yaptırılır hatta oyları bile alınır.
Az kaldı nesilleri kuruyacak inşallah. Sabahları dinlediğimiz bazı sela'lar bana müjde gibi geliyor artık.

İslam'ın özgür vicdanlarda anlam ve değerini bulması için anayasanın "Dinsiz" olması en makul olandır.
Çünkü "Anayasaya konmuş ''Din''in anlayış, uygulanış ve yorumlanması o günün devleti yönetenlerinin keyfiyetine göre olabiliyorsa o zaman ne anlamı olur konmuş olmasının.
"İktidardan düşmemek için iktidarımızın arsızlık, hırsızlık, yolsuzluk ve namussuzluklarını gerekirse görmeyeceğiz, konuşmayacağız" diyebilen bir güruhun arzularına göre Türk anayasasına "Devletin dini İslam dır" tanımı konsa bu güruh bu tür şeytani düşüncelerden vaz geçerler mi; hiç sanmıyorum zira anayasaya din tanımının konmaması gerekliliğinin müsebbibi olan bizatihi bunların ''Siyasal İslamcılık'' adına yaşadıkları ve yaşattıkları kötülüklerdir.
Mehmet Soral