19 Ocak 2020 Pazar

MUHALEFETİN BAŞLATTIĞI AÇILIM

Malum fotoğraf ve muhalefetin açılımı
Devlet denen şeyin bileşenlerinden birisi de muhalefet dir.
Dolaysıyla muhalefet demek; sadece beklenen gün geldiğinde iktidar olacağı hayalini kuran, bunun dışında hiç bir şeyden sorumlu olmayan kurum demek değildir.
Muhalefetin en büyük görevi; iktidarı denetlemenin yanında ülkenin mevcut şartlarına ilişkin çözümleyici argümanlar geliştirip, adeta gölge iktidar şeklinde her türlü takip ve denetimlerini yapar, önerilerini kamuoyuna sunar.
Demokrasiyi içselleştirememiş ama ne yazık ki yine demokrasinin sağladığı imkanlarla iktidara gelmiş olan AKP; geldiği günden beridir her geçen gün demokrasiyi değil, devlet denen şeyin kendileri demek olduğunu içselleştirdiler. Muhalefetin bırakın denetleyici misyonunu, varlığına bile tahammül edemiyorlar. Yani muhalefeti tanımlamak için "İllet, zillet" gibi kavramları kullanıyor olmaları aynı zamanda anti-demokratik tek adam zihniyetini, yani kendilerini tarif etmiş oluyorlar.
Hükumet olarak bir halt işlerler sonucu kötü olunca "Ne yapalım, o bir devlet kararıydı" derler, sonuç olumlu olunca da; cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllara kadar giderler, cumhuriyet kazanımlarını küçümseyerek cahilce kıyas yapıp, elde ettikleri sonuçlarla övünürler. Bunların içinden "Atatürk niçin interneti getirmedi" diyenlere bile rastlarsanız hiç de şaşırmayın, artık bu cehalet onların genel hali oldu gibi.
AKP; açılım süreçleri ile PKK inisiyatifine terk ettiği şehirlerimizde PKK; şehir yapılanması(KCK) ile adeta özerklik ilan etmişti. Mahkemeler kurup, vergiler toplayarak şehir merkezlerinde trafik denetimi yapıp sözde asayişi sağlıyordu.
PKK'ya tanınan bu inisiyatifi savunan en yetkili hükumet sorumlusu "Valilere talimat verdim, onlara elleşmeyin. Bir süreç başlattık, akamete uğratmayın" derken "Devlet benim" duygusu içinde, hesap verme endişesi taşımadan konuşuyordu . Sanki "Mal da benim, mülk de benim; kime hesap verecekmişim" öz güvenine sahip olarak konuşuyordu.
Onların bir ağlak adamları ise; "Artık Öcalan'ın isminin başına "Sayın" sıfatı konabilecek" derken aynı zamanda PKK'ya tanıdıkları bölge hakimiyetini de tarif ederken "PKK'lılar askerlerimizin önünden zafer işareti yaparak geçiyorlardı" diyordu.
Daha neler neler; sınırda çadır mahkemeleri kurarak teröristlerin ayağına gidildi. Yargılama sırasında teröristler gördüklerinde tahrik olmasınlar diye Türk bayrağı ve Atatürk posterlerini kaldırdılar. Mahkeme teröristlere adeta yalvarır gibi "Siz pişman olduğunuz için teslim oldunuz tamam mı. İfadenizi böyle verirseniz devletin şefkatli kolları size kucak açacak" deniyordu. Ancak PKK'lılar "Hayır, pişman değiliz. Biz önder Apo'nun talimatı gereği barış adına burada bulunuyoruz" diyorlardı.
Peki PKK'ya tanınan bu alan hakimiyeti inisiyatifi nelere maal oldu. Sadece kazılmasına seyirci kalınan, göz yumulan hendeklere sığınmış teröristleri oralardan çıkarmak için verdiğimiz şehit sayısı 800 civarındadır.
Tabi, bugün bunları AKP'ye; daha sonraki süreçte yeni birleşeni MHP'ye hatırlattığımızda hiç sorumluluk almayarak; "O bir devlet kararıydı" gibi insafa sığmayan arsızca bir cevabı verebiliyorlar. Muhalefeti suçlamak için muhalefetten her kim olursa olsun; anasından düştüğü andan itibaren geçmişinden sorumlu tutulurken kendilerinin takıldıkları, çuvalladıkları her durumda sorumluluğu devlete yıkıyorlar.
Şimdi esas söylemek istediğime gelince; madem ki muhalefet de devletin bir bileşeni; öyleyse AKP'nin düşünüp de uygulamaya koyduğu ama kendisinin rezil rüsva olduğu, devletin de başarısız kaldığı açılım süreçlerinin benzerini muhalefet kan dökülmeden, devlete zarar vermeden yapmayı deneyemez mi.
Dolayısıyla, Demirtaş'ın bir kitabı üzerinden tiyatroya uyarlanmış gösteride; CHP ve HDP genel başkan eşlerinin şahsında bazı siyasi kimliklerin bir araya gelip gösteriyi izlemiş olmalarını; kan dökülmeden iç barışın sağlanmasına yönelik bir gayretin resmi olarak görmek lazım.
Bu verilen resimler sayesinde pekala; CHP üzerinden sağlanacak diyalog ile HDP'ye kazandırılacak öz güven; PKK ile kendisi arasına mesafe koyma güven ve cesaretini verebilir.
Peki cumhur ittifakı bundan niçin rahatsız oluyor. Çünkü cumhur ittifakının her iki bileşeni de; demokrasimize çelme taka taka attıkları gollerin bir benzerini, bizatihi Türk milletine oldu bitkilerle dayatmış oldukları sistem sayesinde artık mümkün olamayacağına kanaat getirmiş durumdalar. Cumhur irtifakı, hiç bir şart altında kendilerine yönelmeyecek HDP seçmeninin oylarının muhalefete de gitmesini istemiyorlar. Dolayısıyla, muhalefetin kendi inisiyatifinde, çatışmasız olarak ortaya koyduğu "Açılım" için verdiği toplu tiyatro izleme fotoğrafını; Taksim meydanında yapılmış toplu katliam gibi görüp, okumaya çalışmak; aslında cumhur ittifakında kaybetme kokusunun yarattığı panik halidir diye düşünmek mümkün.
Devletin bir birleşeni olan hükumet denedi; eline yüzüne bulaştırdı, başarısız oldu. Şimdi aynı şeyi farklı usulle muhalefet deniyor olamaz mı. Şans vermek, desteklemek lazım. "Benim iktidar olmadığım Türkiye'den bana ne" hissiyatı içinde muhalefetin olumlu çalışmalarına dair görüntülere kin ve öfke kusma tavrı orta doğu bataklığını ve istikrarsızlığını besleyen kültür anlayışı dır ki; asil Türk milleti bunu hak etmiyor.
Benim o malum fotoğraftan anladığım; kan dökülmeden, Türk milletinin ayrılamaz birleşeni olan Kürtleri; PKK suistimalinden yine siyasetin gücünü kullanarak kurtarmaya matuf muhalefetin geliştirip, uygulamaya koyduğu "Açılım" olmasıdır. En azından böyle olması benim bir temennimdir.

Asil Türk milletinin mayasındaki formül
Asil Türk milletinin mayasındaki formülü tutturan iki önemli unsur; İslam ve Türklük.
Siyasal İslamcı ve "Memur" milliyetçi malum
İki ismi kim veya kimler bulup buluşturup yanyana getirdiyse; birisine İslami değerleri ve ona bağlı doğal refleksleri, diğerine ise Türklük değerlerini ve ona bağlı doğal refleksleri ığdış etme misyonunu yüklemişler sanki.

Birisi siyasi ikbali için ısmarlama fetva ile "Hayır işleri için rüşvet vermek caiz dir" der. Ya da; Devletin kamu adına aldığı veya verdiği faiz caiz dir" fetvasını ısmarlar.
Diğeri ise milliyetçiliğini yaptığı şerefli Türk milletin adını ayakları altına alanla hesaplaşmayı değil, onunla dost olmayı tercih eder, onu da yeterli görmeyip uzun vadede sadakatini ilan eder. Veya her sabah küçük yürekleri ile heyecan dolu şekilde andımızı okuyup, Türklüğünü hissederek derslerine başlayan çocuklarımıza bunu çok görüp mani olur.
Ve nihayetinde; bu iki isim beraber olup, siyasi ikballeri için hiç bir siyasi lider ve hükumetin muhatap almadığı teröristi, katili TC Devleti adına muhatap alarak, kendi ağzından ısmarlama mektup yazdırıp, himmetine sığınarak yardım dinlenmek gibi bir acziyeti de ortaya koydular.
Bu hatları edenlerin yanyana gelmiş üç beş kadının resmini tartışması ne kadar komik değil mi.
Yahu siz seri katliamların sorumlusu terörist ile beraber belgeye dayalı iş tutarken; yine onun bir benzerini milletin televizyonunda şeref konuğu yaparken; hangi yüzle belki de kadın elinin değmesi ile umut ve barış adına ortak bir sinerji oluşturma umudunun resmini katliam meydanından bir resim karesi gibi verirsiniz.
Boşuna uğraşmayın. Yapageldikleriniz bundan sonra yapacaklarınızın teminatı olup artık istediğiniz yere sürüklenen istediğiniz ahmaklar değiliz. Algı mühendislerinize söyleyin s.tir olup gitsinler; zira onlara bir ihtiyacınız kalmadı.
Tanrı Türkü korusun ve yüceltsin.

Camide engelli cemaate zulüm devam ediyor
Bugün cuma namazında; oldukça yaşlı ve aynı zamanda felçli bir amca oturduğu taburenin kırılması sonucu aniden düştü ve şok hali yaşadı.
Oysa bu tabureyi koyup, oturarak namaz kıldığı yerde, cami yapılırken düşünülmüş olan; aynı anda on veya on beş engelli kişinin namaz kıldığı uzun ve sabit tabure vardı.
Bu sabit oturaklar; kilisedeki sıraları andırıyor diye sadist ve yobaz ruh hali camilerden söktü attırdı. Sadist ve aynı zamanda yobaz softa adam sözüm sana; kiliselerde kapı var, pencere var, duvarlar var. Bunlar camilerde de var. Şimdi camileri çadıra mı dönüştüreceğiz.

Yani biz engellilerin müşkül durumunu dikkate almadan; adeta "Hepiniz de kırık dökük insanlarsınız. Burada ne işiniz, göz estetiğini de bozuyorsunuz. Namazınızı evinizde kılın" diyerek; "Ya bunu yapacaksanız ya da düşüp kolunuzu, bacağınızı kıracaksınız" diyorlar.
Esas üzüldüğüm; bu amcaya ayağa kalkması için yardim ettim ve kendisine "Burada sabit oturak olsaydı düşmezdin değil mi. Mağduriyetini diyanete yaz, niçin sabit oturakları kaldırmışlar" deyince; amcanım bana teşekkür etmesini beklerken "Bırak şimdi canım" diyerek Diyanet'e sahip çıktı. Amcanın koltuk değneğini kafama patlatmadığına şükür ederek camiden çıktım.
Sonra düşündüm; aklın ve mantığın sokulmadığı hatta kovulduğu; cehaletin ve mantıksızlığın davet edilip, aydının saygı görmediği, ondan korkulduğu cami bildiğimiz mekandan "Akıl dini İslam'a" göre alacağım ne olabilir ki.
Bu kararda irade sahibi hangi kuş beyinliler ise; muhtemelen engelli değiller ki engelli ve engelsiz cemaatin aynı safta beraber namaz kılmaları durumunda fiziksel zorlukları ve saf estetiği görünümünün hesabını yapamamışlar.

Şöyle ki; engelli birisi tabureyi ayak çizgisine koyduğunda safın hizasında olamıyor öne çıkıyor, kendisi saf hizasında dursa bu sefer de oturacağı tabure arka saftaki cemaatin secde yapacağı yere denk geliyor. Velhasıl eğik, bükük bir saf oluşuyor.
Bugün hutbeden önce imam bu sıkıntıya dikkat çekerek; engelli cemaate ceza kesmesi için engelsiz cemaate yetki vererek; "Eğer senin secde edeceğin yere tabure konursa altından çek al" dedi. Resmen engellilere zulüm edin der gibiydi.

soralmehmet@gmail.com

CUMHUR İTTİFAKININ ALGI TUZAĞINA DÜŞMEYECEĞİZ

Cumhur ittifakının algı tuzağına düşmeyeceğiz
Devletin her türlü gücüne; hakimine savcısına sahip olacaksın hatta onları yönlendireceksin; inlerine çekilmiş her hainden puşttan bilgi sahibi olacaksın ama bu devasa yetki ve güçle terör ile iç içe olduğunu her vesile ile dile getirdiğin, millet olarak da vakıf olduğumuz bir partiyi kapatamayacaksın öyle mi. Sizin bu gıpta edilecek "Tahammülünüzü" demokrasi aşkınıza bağlayacağız öyle mi. Geçiniz onu.
Bazı şoförler arabada sopa bulundururlar. Asıl amaçları ihtiyaç duyduklarında kavgada kullanmak içindir ama sorunca da "Arabada bulursun istedim" derler. HDP'nin de; üzerine boca edilen tüm haklı suçlamalara rağmen kurumsal olarak kapatılması da dahil cezalandırılması yoluna gidilmiyor. Çünkü HDP, başkalarına dayak atmak için arabada bulundurulan beysbol sobası gibi cumhur ittifakının elinde diğer partilere dayak atmak için kullanılan bir enstrüman durumunda.
Şu ikiyüzlülüğe bakın; HDP orada, mensubu olup suç işleyenleri sokakta, devletten maaş alan, Avrupa seyahatlerinde ve çalıştaylarında ülkemizi temsil eden, her türlü vekil ayrıcalığından yararlanan vekilleri mecliste ama cumhur ittifakının tarafları cezayı hak edenlere değil, HDP üzerinden tiyatroda bir araya gelmiş parti genel başkanlarının eşleri üzerinden partilerine kesiyorlar.
Bu eşlerin bir araya gelmesinde siyasi bir mesaj verme düşüncesi olmadığını iddia etmek ne kadar ahmakça bir düşünce ise; sizin de HDP'yi kapatmak için yeterli yetki ve gücünüzün olmadığına inanmamızı bekleyerek, seçmen iradesini HDP sopası ile kendinize yönlendirme tezgahına gelerek diğer partileri oylarımızla cezalandıracağımızı beklemeniz de o kadar ahmakça bir düşüncedir.
Cumhur irtifakı HDP sopası ile millet ittifakını dizayn etmek istiyor. Çünkü HDP kapatılsa HDP nin bütün oyları doğrudan CHP ye kayacaktır. Bu da ne demek; cumhur ittifakının gireceği ilk seçimde istediği sonucu kesinlikle alamayacağı anlamına gelir. CHP'nin hiç bir şekilde HDP'yi refüze edecek söylemlerde bulunması mümkün değil. Nasıl olsa oylar sayılırken niteliği; yani kimden geldiği değil niceliği dikkate alınıyor. Dolayısıyla CHP'nin HDP seçmenini küstürecek bir görüntü vermesi mümkün değil, sürekli kaçınacaktır.
17/25 Aralık sonrası Bank Asya'ya belki de iyi faiz veriyor diye para yatıran devlet memuru kodese tıkanırken, PKK'nın arka bahçesi olarak devlete ve millete bu kadar zarar veren HDP'ye dokunamayacaksınız öyle mi. Millet bunu yutmuyor tabi ki. İşte millet bu aptal yerine konma saygısızlığına tepkisini 813 bin oy farkını çakarak gösterdi.
Biz İYİ PARTİ mensupları olarak CHP için "Niçin onu yapıyor, bunu yapıyor veya yapmıyor" sorgulamasını yapmamız durumunda; işte tam da bu noktada cumhur ittifakının algı tuzağına düşmüş oluruz.
Şunu hiç unutmayalım ki; AKP'nin siyasi gücünün ve varlığının devamı Türk milleti ve devletinin istikbali açısından HDP'nin siyasi varlığından daha risklidir. HDP'nin hiç bir zaman Türk milleti ve devletini yönetme gücüne erişme ihtimali olamayacaktır. AKP nin 18 yıllık varlığının nelere maal olduğuna hep beraber şahit olduk. Bu bilinç ile HDP varlığı üzerinden millet ittifakının hırpalanmasına fırsat vermemek lazım.

Bir poz resmin yarattığı sansasyon sayesinde Demirtaş'ın kitabı satış rekoru kıracak gibi(!)
Zaten Sayın Bahçeli siyasi sponsörlüğe alışıktır(!) Erdoğan ile olan muhabbeti karşılıklı nefret derece sindeyken nasıl ki sonradan siyasi sponsörlüğe dönüşmüşse, Demirtaş'ın kitabının reklamını yapmasında da yadırganacak ne olabilir ki(!)
Her ne hikmetse ASSAM koordinatörü, SADAT Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Tanrıverdi'nin hezeyanları Devlet Bahçeli'nın hiç de dikkatini çekmiyor, rahatsız etmiyor, öfkelendirmiyor.
AKP hükumetinin finansörlüğü, yönlendirmesi ve katkıları ile ASSAM seri toplantılar düzenliyor. THY, Esenler, Sancaktepe gibi kamu kurumları ve onun temsilcileri katılıyor. Yurt dışından, İslam ülkelerinden yüzlerce katılımcı iştirak ediyor.
Ne yapıyorlar bunlar; İslam ülkeleri konfederasyonunu kurma çalışmalarını yürütüyorlar. Konfederasyonun anayasası hazırlanıyor, bayrak şekli belirleniyor, İstanbul başkent seçiliyor; daha neler neler...
Türk milliyetçiliğinden beklenen doğal refleks; doğrudan karşı çıkmak değil mi dir. Yok; ille de İmamoğlu, Kılıçdaroğlu ve Demirtaş'ın eşleri niçin beraber toplu resim vermişler efendim.
Peki soruyorum; bahsi geçen o resim karesinin mi Türkiye'yi bilinmeyen bir akıbete sürükleme riski vardır yoksa devletin finansörü olduğu, Erdoğan'nın koruyup kolladığı SADAT ve ASSAM başkanı Adnan Tanrıverdi'nin hezeyanları mı.
Sizleri bilemem ama ben cumhur ittifakının algı suikastına uğramamak için CHP+HDP ortak resim sergisine gitmeyeceğim.

15 Temmuz'un diğer bir birleşeni de AKP dir.
Bugün 15 Temmuz ihaneti deyince aklımıza ilk gelen fetö ama sakın yanına AKP'yi eklemeyi unutmayın. Cemaat kırk yıldır vardı da niçin son on yılda puştluk aklına geldi.
Dolayısıyla yazılarımın bu hissiyatımın ve hassasiyetimin göz önünde bulundurularak okunmasını ve yorum yapılmasını istirham ediyorum.
PKK veya onun arka bahçesi HDP kırk yıldır her türlü oyunu deneyip, ihanet provaları ve kalkışmaları yaptılar ama Türk devletinden AKP dışında kimseden zerre taviz alamadılar. Aynı AKP olmasaydı fetö de o ihanet sürecini programlayamayacaktı. Kandırıldık mazeret olamaz, olsaydı içeride fetö tutuklusu kalmazdı.
Peki bu gerçekler ayan beyan ortadayken ben ne diye HDP'yi mesele yapıp ona odaklanayım ki. İşte ben bu vahim tespitlerim nedeniyle CHP'nin veya HDP'nin onunla bununla şununla yanyana gelmiş olmasını hiç de umursamıyorum. Ya AKP ile yanyana gelirse; maazallah, Allah korusun. Ne çubuk unuttuk; PKK hendek kazıyıp, AKP "Aman elleşmeyin" diyerek nöbet tutmadı mı. AKP Apo'ya mektup yazdırıp okuttu, yarın Apo ile ne yapıp yapmayacağından emin miyiz.

Dolayısıyla;
Öyle yağma yok. Bu sistemde, önce AKP hesap vermeli, sonra Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçilmelidir.

Tek adamlı partili cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi ile demokrasimizi ığdış edeceksin sonra tekrar döneceğimiz aşağı yukarı kesin olan parlamenter sistemin nimetlerinden faydalanacaksın...

Olmaz öyle şey.


Cumhurbaşkanı gençlerimizle dalga mı geçiyor...?
Hani bazı insanlar vardır, sadist ruhludurlar. Senin derdinle dalga geçerken, aslında yaşamaktan zevk aldığı bir duygunun tatmini ile meşguldür. Söylediği sözün akabinde; muhatabının çaresizliğine binaen oluşan tepkisini büyük bir hazla izlemek ister.
Mesela bir örnek; bu tipler bataklıkta çırpınan birisine seni kurtaracağım diye ağaç dalını uzatırlar ama bir türlü dala da tutunma fırsatını vermezler. Kurtulmak isteyen büyük çaba harcar ama diğeri sadist duygularını tatminle meşguldür.
Evet çocuklarımız okudular öğretmen oldular mühendis oldular, evlilik yaşına da geldiler. Ancak onlar hala biz emekli anne ve babalarından utana sıkıla istedikleri harçlık ile iş aramaya devam ediyorlar. Eğer bizler devletin muktedirleri arasında olup ayırma ve kayırma ile vakıflar kurabilseydik, çocuklarımızı da oralarda istedikleri maaşla istihdam eder, evlendirebilir dik ama öyle imkan ve gücümüz yoktur. 

Dolayısıyla bu psikolojik halde aylardır, bazıları ise yıllardır iş arayıp da bulamayan gençlerimize (Cumhurbaşkanının; gençler niçin evlenmiyorlar sözüne binaen) "Niçin evlenmiyorsun" diye sorulan bir sorudaki amaç olsa olsa çaresiz bir insanın tepkisinden haz almaya yönelik sadistçe bir düşüncedir. İyi niyetli bir soru; "Delikanlı senin için ne yapabilirim" olmalıdır. 


Hatıralarımın dile gelişi

Çok üzgünüm. Olup bitenlere şahit oldukça kahroluyorum. Çünkü bugün, eğer kendimizi adam sayıyorsak bu kuruma yani MHP'ye aidiyetimizin kazandırıldığı edep, adap; bilgi ve birikim sayesinde olmuştur.

Bizim MHP'liğimiz okuyarak, anlatarak, dinleyerek hatta çoğumuz için yazarak olmuştur. Bizden sonra MHP'li olmak için bozkurt işareti yapmak yeterli görülmüştür.
Nasıl ki; zamanında Erdoğan ve AKP denilince dini hassasiyetler ve öncelikleri akla gelirken; bugün ise siyasal İslamcılığa evrilmiş bir AKP'nin aynı din üzerinde yarattığı imani tahribatlar akla geliyor.
Nasıl ki; zamanında Türk milliyetçiliği denince MHP kurumsal kimliği ve 1980 öncesi inanmışlık ve adanmışlık üzerine verilmiş şanlı bir mücadele akla gelirken; bugün ise üç beş biatcının uhdesinde, iktidarın gücüne ram, hizmetine ise amade olmuş, aritmetiksel oyunlarla inanmışlık ve adanmışlıktan öte sadece siyasi konumunu muhafaza çabasında olan bir yapı akla geliyor.
Yazık; çok yazık.
soralmehmet@gmail.com