10 Ekim 2014 Cuma

SAYIN BAŞBAKAN


Az önce Kürt damadımıza ‘’Selamün aleyküm, gel seni öpeyim, kucaklayayım’’ dedim; çocuk şaşırdı; ‘’hayırdır dayı’’ dedi.
Vallahi bana göre anormal bir durum yok ama sınırlı sorumlu; ‘’Cummadabaşbakan’’ Davutoğlu’na göre ben Türk , sen Kürt olarak birbirimize düşmanmışız da haberimiz yokmuş.
Bugün Başbakan son günlerde olup biten anarşik olaylara atıfta bulunarak; yarından itibaren hepimizin güne başlarken‘’selamünayleyküm, aleyykümselam’’ deyip, kucaklaşmamızı öneriyor, hatta ‘’yalvarıyorum’’ diyor.
Sayın Hocam, tavsiye ve temennilerinizin çok güzel, bir o kadar da samimi olduğuna inanıyorum ancak şifa niyetine yaptığınız tavsiyenin muhatabı ben, sen, bakkal amca veya bizim Kürt damat değil; akıttığı kanı, aldığı canı varlık sebebi sayan terör örgütü PKK dır.
İlk düğmeyi yanlış iliklediğiniz için diğer düğmeleri de yanlış iliklemek zorunda kaldınız; yani yaptığınız ilk hata; malum soruna birilerinin kırk yıldır hatta belki de yüz küsur yıldır Türkiye Cumhuriyeti Devleti hükumetlerine söyletmek isteyip de söyletemediği ‘’Kürt sorunu’’ sözünü sihirli bir lafmış gibi söyleyip, kabul edişinizdir. Oysa bütün mesele, yaratılmak istenen sorun için Kürt kardeşlerimizin seçilmiş olunmasıdır. Bunun kararını yıllar önce verenler vermiş. ‘’Derin strateji’’ kitabını yazan birisi ve bilim adamı olarak kurgulanan tezgaha gelmeniz için Allah aşkına malum kitabı yazmanız mı gerekiyordu?
Sayın Hocam, sorun Kürt sorunu ise, Türk milliyetçisi birisi olarak ben yeğenimi hangi akılla bir Kürt’e gelin verdim. Eğer sizin iddianız doğru ise biz her iki aile olarak birbirimizi düşman mı edindik? Eğer ben Vanlı Kürt Mehmet ağabeyimin düşmanı isem, gece yarısı eşini hastaneye yetiştirmem için hangi akılla benim kapımı çaldı.
Sayın Başbakan hangi kitabı yazmış olursan ol bu ülkede Kürt kardeşlerimiz üzerinden yaratılmak istenen kargaşa ve terörün adına ‘’Kürt sorunu’’ dediğiniz sürece ancak ve ancak beni Kürt damadımızla, yeğenlerimle, Vanlı Mehmet ağabeyim ile hasım kılar düşman edersiniz.
Sizlere akıl vereceklerini sandığınız, sorunun şöyle veya böyle tarafı ve hatta yönlendiricileri, kaşıyıcıları olan 63 akılsız adamın gazına gelerek yaptınız bir hata ama bundan vazgeçmeniz de mümkündür.
Okulumuzda, semtimizde, trende, vapurda, işyerimizde beraberken; aşımızı, işimizi, sevgimizi paylaşırken; aramızda bir sorun yokken; birileri dayatıyor veya istiyor diye sorun mu yaşamamız gerekiyor Allah aşkına.
Kusura bakmayın, malum soruna ‘’Kürt sorunu’’ dediğiniz sürece sizin hatırınız için kimseye istediğiniz selamı vermem de almam da. Sizin aklınıza uyarak Kürt akrabamla hasım olamam. Gelin şuna ‘’Kürt kardeşimizin muhtelif mağduriyetlerini suiistimal ederek, bir kısmının aklını çelip, onları devletine milletine hatta kendi kardeşine düşman etmek isteyen; geçmişten günümüze kadar devam eden emperyalist egemenlerin niyetleri var’’ deyin ve böylece tüm kesimlerin desteğini alın.
Hangi akla hizmet ‘’gelin yarın birbirimize selam verelim, kucaklaşalım’’ demek; kim kiminle kavga etti ki.
İradenizi tutsak almış olan ve size göre bir sorunun başı kabul ettiğiniz muhatabınızın esaretinden kurtulmanız; Türk-Kürt kardeşliğini şiar edinerek; devlet adına ülkenin her yerinde hak, hukuk ve adaleti temin etme gayretinde olup, bunu ülkü edinirseniz; ondan sonra yazacağınız kitapların bir manası olacaktır şüphesiz.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

HEY LİBOŞ! BURDA BİR KEMİK KALMIŞ


Son günlerde; hani şu kemik yalayıcı, arsız köpekler gibi defalarca kovuldukları kapılara bir şekilde yanaşmayı becerebilen kaypak ''yanaşmalar'' yani liboş takımı var ya;
AKP 'nin kurulması ve kurumsallaşması süresince millete ümit dağıtıp iktidara gelmesine kadar her türlü desteği sağladılar. Bu süreçte özellikle Cumhuriyetin kurulması ve seksen küsur yıllık tecrübe ve kazanımları süresince yaşanmış ve yaşanması doğal olan olumsuzlukları sürekli işleyerek adeta AKP ve onun güçlü iktidarını ayakta tutabilmek adına geçmişimizle hesaplaşma ve yüzleşme adına her türlü acımasız eleştirileri yapmışlar daha da ileri giderek; sözde Ermeni soykırım suçlamasını bile kabullenmemiz gerektiği konusunda gündem oluşturarak; Ermeni diasporasına yalakalık yapıp, onların uluslararası siyasi ve ekonomik lobilerinden destek almak ve iktidarını muktedir hale getirmek isteyen AKP'ye açık çek vererek, uzun vadede kendilerine yetecek miktarda erzağın, kemiğin teminini sağlamışlardır.
Bütün bu haltları yaparlarken Türk'üm demekten adeta imtina ettikleri gibi, bu şerefli kimliği sahiplenenleri de aşağılayarak, çağdışı gösterip, yeni Türkiye de yeni bir kimlik icat etmeye kalktılar. Geçmişten AKP iktidarı dönemine kadar antidemokratik uygulamaların yaşanmışlığından tutun da; belkide hiç birisinin dindar olmamasına rağmen dini özgürlüklerin olmadığından hareketle, adeta dinsiz imansız bir tarihi geçmişimizden bahsederek; önlerine konan kemiğin hesabını yaparak, AKP'ye hiç de hak etmediği desteği sağlamışlardır.
Bugünlerde ''yala'' koşan bu takım çok şaşkın. ''Yal''larının teminatı olan kapıda bir sıkıntı var ve akıbetleri konusunda tedirginler. Yırtık büyük, yama küçük; böyle bir donu giymeleri de mümkün değil; zira kıçları gözükecek.
AKP'ye omuz verirken refere ettikleri, kullandıkları bütün değerlerin tam tersinin icrasını gördükçe, güzelim ''yal'' da kapıda hazır olunca çaresizlik girdabında şaşkın vaziyette dönüp duruyorlar. İnşallah merkezkaç kuvveti ile yalın çekim alanından sıyrılıp, savrulacaklar ve def olup gidecekler.
Vah zavallılar vah.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

DERİN STRATEJİNİN SIĞLIĞI

Dış işleri Bakanı iken "derin strateji" deyip, adeta elindeki ipin uzunluğunun hesabını yapmadan ülkemizi dipsiz bir kuyuya iten Davutoğlu'nun; bugün özellikle dış politikada yaşadığımız hüsran ve tükenmişliğin müsebbibi olarak görülmesi gerekirken beyefendi Başbakanlığa terfi ettirildi.
Sürekli çırpınıp, anlatmaya çalıştık ki; mesele Kürt meselesi değil, terör meselesidir ancak karşılığı, bu iddiayı ileri sürenler olarak "kan içiciler" olarak nitelendirildik. Mesele Türkiye deki Kürtlerin meselesi ise Türkiye disindaki Kürtlerin sorunları nedeniyle niçin bizim ülkemizde yakıp, yıkmalar ve can almalar oluyor. Esat'ın veya ISID'ın zulmünün hesabı niçin bizden soruluyor.
Anlaşılıyor ki mesele Turkiyede ki Kürtlerin hak ve hukuklarini arama neselesi değil, tamamen terör meselesidir. Hükümet de aynen PKK'nın siyasi oyununa gelerek soruna "Kürt sorunu" olarak bakıp teşhisi de yanlış koyduklarından bugünkü vahim noktalara geldik.
Türkiye, Suriye de rejimi değiştirme kahramanlığına soyunarak; başta ISID olmak üzere birçok Esat karşıtı örgütlere kontrolsüz silah yardımın da bulunması ülkemizi bugünkü Ortadoğu bataklığına sürüklemiştir. Bugün belli ki gerek PKK gerekse PYD ISID'ın zulmunden ISID'a silah yardımı yapan Türkiye'yi sorumlu görüyor; ülkemizi yakip, yıkıyorlar. Bütün bu hesapsız kitapsız hükumet politikalarının nedeni BOB eşbaskanı olduğunu kendi ağzı ile söyleyen Recep Tayyip Erdoğan ve ''sığ'' politikacı Davutoğlu dur..
Maalesef bir nal gerektiğinde bir orduyu kurtarırken; bir komutan bir orduyu maf etmiştir.
Muhalefet özellikle Esat ve Suriye konusunda hükümeti uyardıkları zaman hükümet surekli yapılan çift yönlü yolları hatırlatarak, başka bir unsurla kabahatlerini örtmeyi yeğlemişlerdir.
Yani demem o ki; Arab'ın derdi, seni mi gerdi ki onlar için kahramanlığa soyunup, ülkemizi bataklığa çekmek isteyenlerin tuzağına düşüyorsun. Sınırlarımızı açmışız, aşımızı paylaşmışız ama kusura bakmasınlar, canımızı da vermeyiz artık. Otuz yıldır ülkemde terörün nenden olduğu (üstelik de bu Arap ülkelerinin yataklık yaptığı) kan ve göz yaşı karşısında, hangisi acılarımıza ortak olup da müsebbibi olanlara ''yapmayın, etmeyin'' demişlerdir.
Yetti gayri;
Bir insanın ilk önce parti lideri, sonra başbakan, sonra cumhurbaşkanı olması; egosunun tatmini için yeterli bir süreçtir. Tatmin olamayan bu egonun arzuları için bu millet, bu devlet başka riskleri kaldıramaz artık; adabı usulünce birileri bunu hatırlatmalıdır; özellikle kendisinin yürüyüşüne meftun olanlarca...
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com