2 Aralık 2014 Salı

BARAJ MESELESİ

Siyaseti ''ahlakla bezemek'' için %10 barajına razı olmak mümkün değil. Hani zaman zaman dilimizden dökülür; '' Allah doğrudan yanadır'' deriz ya; %10 barajının kaldırılması da siyasi ahlakın gereği; Allah'ın doğrudan yana olduğu kadar doğrudur.
%10 barajı demek, seçmenin %10'nu yok farz etmektir, insan yerine koymamaktır. Güya yönetimde istikrar adına %10 barajı konmuş. Bu olsa olsa makamları gasp edenlerin, gasplarının devamında istikrarı sağlamaktır. Kanaatimce en kavrayıcı ve en katılımcı yönetim, parlamenter sistemlerde koalisyon hükumetleridir. 12 Yıldır yönetimde istikrar sağlandı ama bir defa olsun siyasi parti liderleri bir araya gelip, medenice el sıkışıp, muhabbet ettiklerine şahit olmadık. Oysa koalisyonlarda en azından bu özlenen tablo gerçekleşecektir.
Falanca, filanca partinin önü kesilmek istense de; BDP'nin meclis içinde olsa da, olmasa da; yapmak isteyip de yapamadığı ne kaldı Allah aşkına. Yine MHP'nin %3 seviyelerindeki oy oranına sahipken Türk siyasetindeki ''etkinlik'' gücünün ne olduğunu çok iyi hatırlıyorum.
%10 barajına değil, siyasi ahlaka sığınmak ve gereğini yapmak gerekir. AKP hiç bir zaman barajın kalkmasını istemeyecektir; zira diktatörlüğün ruhuna aykırı. Bence MHP bunda da ''hodri meydan'' demeli
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

ATATÜRK KOMPLEKSİ

Başbakan Davutoğlu bugünkü grup toplantısında; "kongrelerimize başladık. İlk kongremizi 23.7.2014 de Erzurum'da yani Erzurum kongresinin yapıldığı; dadaşların milli mücadeleyi ateşledikleri diyarda yaptik; sonra Balıkesir'e yani Vehbi Bey'in Atatürk den önce başlattığı Kuvvai milliye hareketinin başladığı şehre geçtik" diyor.
Dikkatimi çeken yine hükumet ehlinin malum Atatürk kompleksi; Erzurum kongresinden bahsediyor; kongreyi milat kabul ediyor ama Atatürk ten hiç söz etmiyor; Balıkesir'e geçiyor ve yine bu sefer Atatürk den bahsediyor ama negatif anlamda vurgu yaparak "daha Atatürk Samsun'a çıkmadan önce" ifadesini kullanıyor, aklı sıra bilinenin dışında farklı bir istiklal mücadelesi kronolojisi belirlemeye çalışıyor.
Nihai olarak gelmek istediğim nokta şu ki; Türk'ten öte her şeyin içine boca edildiği kimliğe dayalı yeni devlet inşası düşünülüyor ve bunu yaparken de kendi uydurdukları "Kürt sorunu"nu kullanarak Kandil, BDP ve PKK ile ''sen oradan ben buradan'' taktiği ile işbirliği yaparak gerçekleştirmek istiyorlar. Yani Türk milletine kalleşçe bir oyun tezgahlanıyor. Ve yine kalleşçe, kendilerine anlayacakları dille cevap veremeyen merhum Atatürk'ten intikam almak istercesine, her vesile ile onu değersizleştirmeye çalışıyorlar.
Bütün bu kompleksin nedeni; Türkiye'nin 'Milli Türk Devleti'' olarak kurulmasının baş mimarının Atatürk ve onun gibi Türk milliyetçilerinin olmasıdır.
Papa'nın; onun, bunun, şunun elini eteğini öperlerken rahatsızlık duymayanlar; Atatürk'ten rahatsızlık duyup; Atatürk referanslı her türlü varlığı ve değeri küçümseyip, etkisizleştirip hatta ortadan kaldırmak istemektedirler. Papa kendilerine Atatürk'ten daha mı yakın.
Çözüm süreci denen şey sanıldığı gibi sadece PKK'nın devlete karşı sürdürdüğü silahlı mücadele ve terör ile gelinen süreç değil; AKP hükumeti ile başlayan ve bunun için de meşhur Ergenekon ve Balyoz davalarının da dahil olduğu bir süreçtir. Çünkü sözüm ona ''Barış süreci''ne gelinebilmesi için buna engel teşkil edebilecek muhtemel milli duruşların pasifize edilmesi gerekiyordu; bunun için de ilk önce işe ordudan başlandı, komutanlar içeri alındı; ''güçlü Türk Ordusu'' algısı yerine sessiz ve tepkisiz ordu algısı oluşturuldu; öte yandan siyaset de dizayn edilmek istendi; MHP'ye ve ulusalcı CHP genel Başkanı Deniz Baykal'a kaset tuzakları tezgahlandı ve böylece önce açılım, sonra barış süreci denen sürecin önü açılmış oldu.
Açılım sürecinin vebali tabi ki her zaman olduğu gibi önce ABD, sonra AKP ve Cemaat'dir. Peki niçin kavga ediyorlar; Türk milleti için mi; elbette ki değil. Bütün olup bitenler iktidar mücadelesidir.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com