15 Şubat 2021 Pazartesi

MÜJDEYİ HABER VERİP ACIYI GÖSTERMEK

Müjde beklerken acılarla karşılaşmak

Güçlü bir istihbarat ile bu katliama mani olunabilirdi. Ama öyle ya; cumhurbaşkanı 15 Temmuz ihanetini milli istihbarat teşkilatından değil de eniştesinden öğrenmişse (Ben kabul etmiyorum tabi ki) daha fazlası beklenemezdi.

Oy için Apo'ya ısmarlama mektup yazdırıp, kardeşini TRT'ye çıkarma cüretini gösterip bunun bedelini göze alanlar aynı çabayı niçin 13 şehidimiz için göstermediler.
Siyasi hasımlarına kara çalmak için iğrenç ve kalleşçe yöntemlerle on yıl önce o günkü konjonktürde atılmış twit'lerden, yazılmış yazılardan itibar suikastı için malzeme çıkarma amaçlı tarama ordusu kuranlar, keşke bu istihbarat gücünü şehitlerimizi kurtarmak için kullanmış olsalardı.
Çocukları PKK tarafından kaçırılan anneleri organize edip HDP'nin kapısında onun himmetine terk eden, muhalefet partilerini bu annelerin yanında yeterince olmamakla itham edip siyasi rant elde etme hesabını yapan muktedirler; devletini güçlü bir baba bilip günlerce, aylarca kendilerini kurtaracağı günü bekleyen bu şehitlerimiz ve ana babaları için ne yaptınız.
Allah'ım ne olur yaşadığımız bugünkü acımızın arkasında; bir kahramanlık yaratıp sürekli bunu konuşturarak, sıkıntıları unutturup gerçekleri görünmez kılma düşüncesi gibi kahredici bir niyetin olduğu gerçeği ile bizleri karşı karşıya getirme. Yoksa, yine bir kez daha kandırılmış bir muktedirin "Sizlere müjdelerimiz olacak" haberinin aslında hüsrana dönüşmüş gerçeği ile mi karşı karşıya kaldık.
Şehitlerimize Allah'tan rahmet dinliyorum, ruhları şad mekanları cennet olsun, Türk milletinin başı sağ olsun.


Türk milliyetçiliği inisiyatifi hiç bir kişi ve kurumun inisiyatifinde değildir

Yazıklar olsun ne diyelim. AKP'nin TV'lere çıkmaya yürekleri yetmeyen vekil ve yetkilileri yerine, MHP kontenjanından TV programlarına çıkan avukat, gazeteci, akademisyen görünümlü ama güdümlü isimler yine AKP'li yetkili ve sorumlularının kurucu anayasadan bahisle yeni devlet inşa etme ve laikliği tartışmak gibi haddi aşan söylem ve demeçlerine karşı Türk milliyetçiliği doğal refleksini göstermeleri beklenirken, hadsizlerin sözlerini "Aman efendim ne münasebet, muhterem efendilerimizi yanlış anladınız" refleksini ortaya koyarak, onları koruma ve kollama çabasını gösterirlerken Türk milliyetçisi camiayı da bir utanca paydaş yapıyorlar.
Yahu ne yaparsanız yapın ama hiç olmazsa Türk milliyetçiliğinin kurumsal temsilcisi biziz demeyin. Türk milliyetçiliğinin doğal refleksini hangi kişi veya kurum ortaya koyma yürekliliğini gösteriyorsa onuru da şerefi de o kişi veya kuruma aittir.


Aynı maya ile yoğrulmuş hamurdan farklı ekmekler çıkmaz

Yeni partiler kursalar da maya aynı maya olduğu için değişen bir şey yok. Deva Partisi genel başkanı Ali Babacan bir söyleşide bugün olmasa da ileriki yıllarda konjonktürün uygun olması halinde anayasanın ilk dört maddesinin tartışılabileceğinden bahsediyor. Bugün konjonktürün bu ifadeler için hiç de uygun olmamasına, hatta siyasi intihar olabileceğine rağmen cüret edebiliyor olmaları; fırsat bulmaları halinde neler yapabileceklerinin açık bir delili değil mi.

Yine AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Cahit Özkan'ın "Yeni anayasa yeniden kuruluş anayasası olacak" demesi ve bunu söyleme cüretini gösteren siyasi iradenin atamış olduğu Ayasofya Baş İmamı Prof. Dr. Mehmet Boynukalın'ın yapılacak yeni anayasaya laiklik ilkesinin konmamasına atıfla ''AnayasadaİslamOlsun'' etiketiyle yaptığı paylaşımında ''1921 ve 24 anayasalarında devletin dini İslam'dı ve laiklik yoktu. Cumhuriyet fabrika ayarlarına dönsün'' ifadelerini kullandı. Oysa ki; baş imamın savaş şartlarında veya savaşın henüz sona erdiği jantlarda konjonktürün dikkate alınarak laiklik vurgusu yapılmadan düzenlenmiş 1921 ve 1924 anayasalarına atıf yapması, bugün için gerçekleşmesi mümkün olmayan gizli bir niyete meşruiyet arama çabasından öte bir şey değildir.

Tamam bu insanlar mayalarındaki özellik nedeniyle pekala bunları düşünüp söyleyebilirler, çok da yadırgamadım doğrusu ama MHP kurumsal kimliği adına hala doğru dürüst bir tepkinin ortaya konmamış olmasını nasıl izah ediyorlar acaba.

Aynı siyasi maya ile yoğrulmuş bu kişi ve kurumların alenen dışa vurma cüretini gösterdikleri, cumhuriyet değer ve kazanımlarını yerle yeksan etmeye dönük talepleri karşında, bilinç düzeyi ve özgül ağırlığı oldukça yüksek muhalefet onların siyasi varlıklarını yapılacak ilk seçimde yerle yeksan edecektir. Hele ki bugünkü konjonktürde, bu kadar kutuplaşmış siyasi ortamda yeni anayasa için ortak çalışa yapmanın mümkün olmadığını düşünüyorum.

Anayasa metni; uzlaşı kültürüne sahip insanların ortak aklı ile inşa edilebilecek ortak mutabakat metnidir.
19 yıldır ülkenin kaderine hükmetmiş bir insan eğer bir defa olsun acı günümüzde, mutlu günümüzde veya kendi inisiyatifinde özel bir gündem ile siyasi parti liderleriyle bir araya gelmeyi becerememiş veya istememiş ise; hangi uzlaşı kültürü ile ortak anayasa çalışması yapılacaktır; mümkün değil.
Bu öneri patlak balona üfürmek olur ki; zerre miskal bana inandırıcı gelmiyor.
Meral Akşener "Memleket masası" önerisi ile aslında muktedire kibrinden vaz geçip kendisine bir kapı aralama şansı vermişti ama kolay değil 19 sene hep buyurgan olunca kibirden bu fırsatı değerlendiremedi.
Dolaysıyla hiç bir iddiası olmayan basit bir muhabbet için liderlerin bir araya gelmesine mani olmuş kibrin anayasa çalışması gibi ciddi bir mesele için ortak çalışma yapması mümkün değildir.
Ciddiye almıyorum bile. Cumhur ittifakı istediği çalışmayı yapsın, tek kale maça devam etsinler. Kaldı ki mevcut anayasaya fiili durumlar yaratarak uymayanlar yeni anayasaya yapılsa ne yazar ki. Bizim ihtiyaç duyduğumuz yeni anayasa değil, mantalitede devrim yapmaktır.

Mehmet Soral
soralmehmet@gmail.com



7 Şubat 2021 Pazar

BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ'NDE VESAYET SAVAŞI

Boğaziçi üniversitesinde olup bitenler aslında tamamen bir vesayet savaşıdır. Nedir o; öğrencisinden akademisyenine, duvarındaki tuğlasından onu orada tutan harcına, bahçesindeki ağacından terasındaki Boğaz'ın seyrine kadar efil efil esen cumhuriyet değer ve kazanımlarına karşı, AKP'nin siyasal İslamcı söylemler üzerine inşa etmek istediği "Yeni Türkiye" vesayetini bu nadide kurumun üzerinde de hakim kılma özlemi yatıyor. Nitekim Boğaziçi Üniversitesi'ne bağlı iki fakültenin açılmasının gündeme getirilmesinin temelinde üniversitenin kurumsal genetik yapısını değiştirme düşüncesi vardır. Kurumsal mukavemeti aşamama durumu söz konusu olunca bu sefer surda gedik açmayı ilave fakülte ve oralara atayacakları kadrolar ile başarma düşüncesindeler.

Üniversitenin geçmişten bugüne siyasal İslamcılar üzerinde yarattığı ezikliğin intikamını alma gibi garip bir duyguya sahipler. Ortadoğu Teknik Üniversitesi için de aynı şeyler söz konusu olmuştu. Kendilerine göre bu üniversitelerde son derece başarılı seçkin akademisyen ve bilim adamlarının elinde yine kendilerine doğrudan karşıt olan modern mantalitede cumhuriyet değer ve kazanımlarına son derece bağlı binlerce öğrencinin yetişmesini içlerine sindirememek gibi bir durum söz konusu. Mezuniyetleri sonrası kendilerine karşıt olan özgüven sahibi, nitelikli meslek sahibi insanların özel veya kamu kurumlarında görev alıyor olmaları; kurgulamış oldukları "Yeni Türkiye" için büyük bir engel ve bu yapının öyle veya kırılması gerekiyor.
Bu savaşın, daha doğrusu intikam alma duygusunun bir başka örneğini Enis Berberoğlu konusunda görüyoruz. Anayasa Mahkemesi'nin Enis Berberoğlu hakkında verdiği kararın bağlayıcı olmasına rağmen bir alt mahkemenin hala gereğini yapıp vekilliğinin iadesini vermemesi veya meclise de gönderilen Anayasa mahkemesi kararının meclis başkanlığınca gereğinin yapılmaması "367 garabeti"nin intikamını almaktan öte bir şey değildir. Çünkü onlara göre 367 garabetini dayatan cumhuriyet vesayetiydi(!)
Lütfen unutmayalım. Her vesile ile hatırlatıyorum ki; Recep Tayyip Erdoğan ve AKP'yi iktidardan düşmek değil, kendi siyasal İslamcı vesayetlerini yeterince devletin her unsuruna hakim kılmadan gitmek endişelendiriyor. Öyle bir Türkiye tasavvur ediyorlar ki; ilk iktidar değişiminde devletin özellikle yargı ve bürokrasisinde her kim olursa olsun, dönemlerine ilişkin hiç bir şekilde geriye dönük zerre miskal sorgulama yapılamasın, yapılsa bile otomatik olarak devreye girecek kendi vasiyetlerine dayalı koruma kalkanı oluşsun istiyorlar.
Polisin, eğitim camiasının, yargının ve kamu üst düzey yöneticilerin yapısını değiştirmenin istedikleri vesayeti oturtmak için yeterli olmayacağını düşünüyorlar. Boğaziçi Üniversitesi, Ortadoğu Üniversitesi, Kuleli Askeri Lisesi, Harp okulları ve akademileri, Askeri Hastaneler gibi kurumsal kimliklerin tarihi geçmişleri ile bünyelerindeki her canlı cansız varlığın üstün niteliklerinin ezici psikolojik üstünlüğünü ömürleri boyunca üzerinde hisseden siyasal İslamcı zihniyet ve onun siyasallaşmış hali AKP; "Hemen şimdi güç bizdeyken operasyonumuzu yapalım, damgamızı vuralım yapıyı değiştirelim" duygusu ile hareket ediyorlar. İşte bugün, Boğaziçi Üniversitesi'nde bu dayatma ile bu dayatmaya teslim olmak istemeyen güçlü kurumsal kimliğin mücadelesini görüyoruz.
Yine meşhur "Kabataş Yalanı"nda olduğu gibi Boğaziçi Üniversitesi eylemlerinde de heybelerinde sürekli taşıdıkları hazır silah dinimizi devreye sokarak "Kabe resminin yere serilmesi" şeklindeki bir tahrik ile güya muhafazakar ve dindar insanlarımızın desteklerini alarak ancak bizlerin fark edebildiğimiz ciddi bir provakatif niyetin olduğunu görünmez kılmaya çalışıyorlar.
İşsizliğin beraberinde getirdiği ekonomik kriz, corona salgını sürecini yönetememe, gençlerin yarınlara ilişkin umutsuzluğu ve ülkeyi terk etme isteği, iltimas ve kayırmacı yönetim anlayışı, aşırı kutuplaşma ile siyasal bölünmüşlüğün çatışmaya dönüşmesi riski gibi ülkeyi ablukası altına almış olağanüstü şartlarda elbette takdir görmeyeceği aşikar olan cumhur ittifakı; muktedirliğini Türk milletinin son derece bağlı ve hasas olduğu İslam inancından gelen iman-i refleksini kalkan olarak kullanıp, korumak istiyor. İşte bundandır ki; yaşanan sosyal olayları yatıştırmak için her seferinde dini bir referansa hakaret yapıldığı şeklindeki kurgunun devreye sokulmasının yarattığı bıkkınlık deizm' in özellikle gençler üzerinde etkili olmasına ve tercih edilmesine neden oluyor.
Sonuç itibariyle tebaa bilincinden millet bilincine geçme sürecinin mimarı kurucu Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk ve kadrosunun Türklük bilincinden beslenen ruh hali ile inşa etmiş oldukları "Türkiye Cumhuriyeti Devletinin "Kurucu değerler vesayeti "ni ortadan kaldırarak yerine "Siyasal İslamcı" yoz bir vesayeti getirmek istiyorlar. Boğaziçi Üniversitesi bu niyete karşı kahramanca duruşunu ortaya koymuştur. Tebrik ediyorum.

Yeni anayasa dedikodusu üzerinden sosyal çalkantıları perdeleme

Vallahi geçmişte yarattığın bütün fiili durumlar mevcut anayasaya da aykırıydı. Devlet Bahçeli çıktı anayasaya uy demedi "Bu anayasaya aykırılıkları meşrulaştıralım" dedi ve sizi bulunduğunuz yere taşıdı. Belki millet taşıdı diyeceksiniz ama hem yangını çıkarıp, hem de tek çıkış kapısı göstermişseniz yapabilecek başka seçenek yok demektir.
Şimdi yeni anayasa yapılsa bile; ve de işler istediğiniz gibi gitmezse yeni bir Devlet Bahçeli ile yeni bir fiili durumu yaratmayacağınız ne malum. Üç beş günlük Yargıtay üyesinin anayasa mahkemesi üyeliğine atanması meşru ama vicdani mi. Sen, sen kaldığın sürece anaysalar değişse ne yazar ki.
Bazı şeylerin yaptırımları sadece anayasa veya ona bağlı hukuki gerekçelere dayanması gerekmez. Osman Gazisi Köprüsü inşaatında ölen bir işçinin amiri konumundaki Japon mühendis intihar etmişti. Oysa ki ne Japon anayasasında ne de bizim anayasamızda böyle bir olay karşısında intihar edilmesi gerektiğini yazmaz değil mi.
Kâğıt üzerine yazılmış anayasal metinlerin tek başına hiç bir gücü olmaz. Önemli olan, anayasaların genel kabul gören güzel ahlak anlayışına sahip eğitilmiş ve öğretilmiş yönetici insanların vicdanlarına emanet edilmiş olmasıdır.

Mehmet Soral
soralmehmet@gmail.com