22 Nisan 2024 Pazartesi

İYİ PARTİ KONGREYE GİDERKEN...?

Bizler İYİ PARTİ'nin kuruluş serüvenine; hele ki yıllarca MHP içinde bastırılarak köreltilen siyasi duygularımızın Meral Akşener farkındalığıyla yanardağ gibi aktif hale gelmesi; her birimiz için tarifi zor siyasi heyecanımızla sürece dahil olmamızı sağladı.

Amma velakin; iki kutuplu olarak dizayn edilen sözde demokrasimize bu denli heyecan yüklü bir siyasi yapılanmaya öyle veya böyle müsaade edilemezdi ve nitekim o minvalde de partinin hem içinden hem dışarıdan müdahalenin her türlüsü denendi, başarılı da oldular ama istedikleri sonuca hala ulaşabilmiş değiller.

İYİ PARTİ'yi düştüğü yerden kaldırıp büyütecek olan misyonundan vaz geçmemekte ısrar etmesi olacaktır ki; o da olağanüstü kongrede partinin kurulmasının meşru alt zeminini oluşturan gerekçeleri içselleştirip olabildiğince MHP'nin izdüşümü olmaktan uzak, vatan ve millet severlik paydasında bütünleşme ana ekseninde diğer farklılıkları ana ekseni zenginleştirici detaylar olarak gören bir genel başkanın seçilmesine ihtiyaç vardır. Meral Akşener de pekala bunu başarabilirdi ancak zaman, hakkında oluşmuş negatif algıları yıkıp düzlüğe çıkması için yeterli değil. İYİ PARTİ'yi dışarıdan takip etmesinin saygınlığını artıracağını, zedelenen itibarını tekrar kazanacağını düşünüyorum. Kendisini hep eleştiriyoruz ancak hangimiz aynı kumpaslara ve linçlere maruz kalmış olsaydık psikolojimizi muhafaza edip sağlıklı düşünebilirdik.
Yukarıda kendi duygu ve düşüncelerim doğrultusunda ifade etmeye çalıştığım İYİ PARTİ misyon ve vizyonuna ilişkin en anlaşılır açıklama duygu ve düşünceleri şimdiye kadar Meral Akşener'den bile değil Tolga Akalın'dan dinlediğimi düşünüyorum. Mehmet Tolga Akalın'ı yakinen tanımam ancak kendisini İYİ PARTİ'nin kuruluşuna meşruiyet kazandıran gerekçelere son derece vakıf olup içselleştirerek İYİ PARTİ misyonunu ve bundan hareketle vizyonunu en anlaşılır şekilde ifade edip anlatan birisi olduğunu gözlemliyorum. Tanıdığım adaylar arasında Tolga bey gibi cümleler kuranı görmedim, statükonun devamından öte partiyi iddialı bir konuma taşıyabilecek vizyona sahip olmadıklarını düşünüyorum.
"Güvenlikçi değil üretken ve inşa eden milliyetçiliği savunuyoruz" cümlesi ona ait olup yine kendisi adına farkındalık yaratan, beğendiğim bir ifade. Yine bir başka önemsediğim tarafı, milletvekili olmamasına rağmen olanların istifa ettiği bir süreçte yandı, bitti, kül oldu denilen partiye genel başkan olma isteğini külfete talip olan bir inanmışlığın ve adanmışlığın ifadesi olarak görüyorum. Şahsen tasavvur ettiğim İYİ PARTİ ve onunla hedeflenen Türkiye için farkındalık yaratabilecek, özgül ağırlığı yüksek "entelektüel milliyetçi" birisi olarak görüyor, beğeniyorum.

Müsavat Dervişoğlu taşra siyasetçisi görünümünü bir türlü aşamadı; hep buyurgan, asabi ve dominant. Koray Aydın, bulunduğu her yerde özgül ağırlığını hissettiren ancak birinci adam olup istediği neticeye varamamayı istikrarlı şekilde sürdürmüş birisi olup bundan sonra da farklı bir şey olmayacaktır. Gerek Koray Aydın, gerekse Müsavat Dervişoğlu'nun genel başkanlığındaki İYİ PARTİ'nin kurumsallığı statükonun devamı mahiyetinde olacağından hazine yardımının sürmesi ile bir süre daha varlığı devam eder sonra ömrünü tamamlar. İYİ PARTİ böyle bir akıbeti kesinlikle hak etmiyor.

8 Nisan 2024 Pazartesi

ŞİMDİ NE OLACAK

Geldiğimiz nokta itibariyle Meral Akşener tespitlerinde haklı olmasına rağmen ki; bunun en önemlisi Kılıçdaroğlu'nun kazanamayacak aday olmasını öngörmüş olmasıydı ancak bu öngörüsü üzerinden belirleyip sürdürdüğü her türlü stratejiyi yanlış kurguladı maalesef.

Kılıçdaroğlu ve CHP'nin egoistçe ısrarlarının aday tespitinde belirleyici olması; DEVA, GELECEK, SADET ve DP'ye kırka yakın rüşvet mahiyetinde vekil verilerek yanlarına alırken ittifakın ana birleşeni İYİ PARTİ'nin de kumpasla masa dışına atılması ve sonrasında seçimi kaybetmek de dahil yaşanan tüm olumsuzlukların 6'lı masanın dağılması üzerinden Meral Akşener'e bağlanması, bundan Kılıçdaroğlu'nun azade kılınarak gerek CHP gerekse cumhur ittifakı trol ordusunun linçine maruz kalması; bu vahameti istediği şekilde topluma anlatıp ikna edemeyip üstelik de mağdur olması Meral Akşener'in tabiri caizse kimyasını bozdu.
İşte bu noktadan sonra öfkesinin esiri olup duygularını kontrol edemeyerek intikam arayışına girdi ve her yere kılıç salladı. Bu kılıç sallama sadece CHP, İmamoğlu veya Mansur Yavaş'a karşı değil kendi partisindeki insanlara karşı da oldu. Ortaya koyduğu çelişkili davranışlarla büyük ölçüde güven kaybına uğradı ve bu güvensizlik kendi kayıtlı üyelerinin bile partisine oy vermemelerine neden oldu. CHP yönetimi ve Kılıçdaroğlu'nun millet ittifakının kazanması için 2023 genel seçimlerinde ortaya koyamadıkları sağ duyuyu İYİ PARTİ tabanı ortaya koyarak partilerinin genel seçime "tek başına ve müstakil" girme kararına rağmen cumhur ittifakına kaybettirme stratejini benimseyerek tercihlerini CHP'den yana kullanmışlardır. CHP'nin başarısında İYİ PARTİ tabanı büyük oranda belirleyici olmuştur. Mahalli seçim sonuçlarını CHP'nin başarısı olarak değil, cumhur ittifakı birleşenleri MHP ve AKP'nin kendilerine karşı oluşan kin ve öfkenin konsolide olabileceği en güçlü parti CHP olduğu için İYİ PARTİ seçmeni büyük ölçüde CHP'yi tercih etmiştir.
Ben şahsen CHP kazansın diye İmamoğlu'na oy vermedim, cumhur ittifakı kaybetsin diye CHP'ye oy verdim. Umarım CHP bunun farkında olarak hareket eder; "Aslında İYİ PARTİ'lilerin desteğine hiç de ihtiyacımız yokmuş" havasına girmezler.

Meral Hanım'ın seçimli olağanüstü kongrede aday olmaması doğru bir karardır. Aday olmayarak partisinin tekrar toparlanması için önünü açmıştır. İki kutuplu ucube sistemin def edilmesi için üçüncü yol arayışına ihtiyaç vardır ki; bunun da ilk talibi İYİ PARTİ olmuştur, yeni bir genel başkan yeni bir yapılanma ile taleplerini genel siyasete taşıyarak yeni bir farkındalık yaratıp tekrar çekim merkezi olabilir.

20 Mart 2024 Çarşamba

''BİZİ BIRAKIP GİDEMEZSİN''

''Bizi Bırakıp Gidemezsin Sen Bir Kurtarıcısın''

MHP bir parti, Devlet Bahçeli de onun genel başkanı öyle mi. Siz öyle sanın.
DSP ve Ecevit için aynı şeyi yaptı şimdi de AKP ve Erdoğan için aynı şeyi yaptı, yapmaya devam ediyor; sonsuz itaat, "hükümetleri koruma ve yaşatmadan sorumlu siyasi güvenlik kurumu".
Devlet Bahçeli Erdoğan için "Bizi bırakıp gidemezsin" diyor. Bu ifade kendini ve partisinin varlık nedenini inkar değil de nedir. O nedenle Türk milliyetçileri olarak orada olalım, burada olalım ama MHP'de olmanın hiç bir anlamı yoktur.
Oldu olacak her MHP'li devlet memuru olsun, MHP de "Siyasi güvenlik müsteşarlığı" şeklinde isim değişikliği ile bugünkü varlık ve icraatı ile uyumlu konuma getirilsin, Devlet Bahçeli de doğal olarak idare amiri olsun.
Başımıza taş mı yağacak, nedir bu; bir parti bir başka parti lideri için "Bizi bırakıp gidemezsin" diyor. Madem ki muhabbetiniz bu minvalde devam edecek, o halde haneleri birleştirin masraftan tasarruf olur.

Kılıçdaroğlu Ülkede Seçime Gidiliyor Sen Neredesin...?

Kılıçdaroğlu'nun dürüstlüğü üzerine çok yazdım ancak sinsiliği üzerine hiç yazmamıştım, şimdi yazıyorum; olabildiğince içten pazarlıklı, sinsi birisi olduğunu hep beraber yaşamakta olduğumuz mahalli seçim sürecinde daha iyi anlayabiliyoruz. Partisinin eski genel başkanı olup hala bürosundan dışarı çıkıp sahaya inmemesini nasıl yorumlayacağız. Kesinlikle iyi niyetli değil. Muhtemeldir ki; partisinin başarılı olmasını istemeyip 1 Nisan sonrası CHP de yapılacak muhtemel bir olağanüstü kongreye hazırlanıyor.
Böyle, içten pazarlıklı sinsi bir karakterin 6'lı masada masanın dört birleşeni ile gizli WhatsApp grubu kurup beşinci birleşeni kumpasa getirmiş olduğu şeklinde tespitte bulunmak hiç de zor değildi. Yaşanan vahametin müsebbibi olarak kumpasa getirilen Meral Akşener olarak bilinir, söylenir ve sürekli de tekrarlanır ancak asıl içten pazarlıklı sinsi Kılıçdaroğlu'nun rolü hiç dile getirilmez, bu da ayrı bir garabet durum.
Meral Akşener kalktığı masaya dönmeyerek cumhurbaşkanı adayı olduğunu ilan edip
uğradığı kumpası, müsebbibi olanların başına geçirebilirdi ama yapamadı, beceremeyerek belki de telafisi mümkün olmayan, büyük emekler vererek kurduğu partinin elinden kayıp gitmesine neden olacaktır.
1 Nisan sonrası siyasi kartların yeniden karılacak olması belki de üçüncü yol arayışını öne çıkaracak, Meral Akşener ve İYİ PARTİ'nin öngörüsü konuşulacak, bu da ayrı bir olasılık.

Sen Neymişsin be DEM

Millet ittifakının üzerine düşen gölgenden kaçmak için ayrıca bir efor sarf eden, sana da buyur geç demeyip karşı durarak siyaset yapan İYİ PARTİ'nin başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmedi.

Anlaşılan o ki; sizin ilk siyasallaşmış yapınız olan HEP'i rahminde meclise taşıdığında CHP(SHP) Atatürk'ün hatırasına ihanet etmişti; o gün bu gün abad olamamış CHP'nin bundan sonra da olması mümkün değil.
Bu devletin kurucu kadrosu olan CHP'nin DEM güzellemesi ve sahiplenmesinin her zaman DEM'e sağladığı konjonktür onun her türlü siyasi pazarlıklarda kilit taşı olmasının önünü açarak eş zamanlı, zihinlerde "Kürt halkı" ve diğerleri ayrışmasına vesile olunmuştur. Yukarıda dedim ya; bu günahın belki de tek sorumlusu CHP dir.
CHP'nin Afyon Belediye Başkanı adayının DEM'in kendi siyasi konjonktürünü pazarlık konusu yapmasını protesto ederek "Size kapımız kapalı olacak" demesine DEM'in tepkisini anladık da CHP'nin topyekun DEM zihniyetli refleksini anlamak mümkün değil.
Ne kadar çelişkili durum; bizler DEM'in CHP değerleri ile bütünleşmesini beklerken aksine CHP, DEM ile aynileşme sürecine girdi. CHP Afyon Belediye başkan adayı Burcu Köksal'ın DEM çıkışı CHP'nin bu değişim ve dönüşümüne bir anlamda isyandır. Kendisini tebrik ediyorum; Türk milletinin ortak hissiyatını dile getirmiştir.

Siyasetten soğumak

Bizim siyasetin içinde olmamız veya takip etmemiz kirlenmek için değil; ülkemiz ve milletimiz için ülkü edindiğimiz değerler minvalinde fayda sağlamaktı.
Siyasetin belirleyici aktörlerinin ahlak, etik değerler anlamında asgari insani ve vicdani davranışlarının bile sıradan bir hayvanın refleksi/güdüsü kadar bile istikrarı söz konusu değil; köpek hep kediyi kovalar, kedi ise hep fareyi değil mi, ya siyasetçi; kendisine şerefsiz, alçak diyene koltuğunu korumak için bir süre sonra "Ne vereyim abime" arsızlık ve yüzsüzlüğü genel hal oldu. Doğal olarak bu tür seviyesizlik ve mezhep genişliği nedeniyle ilgi ve alakamız her geçen gün nefrete dönüştü.
Çamura bulaşmamak, kirlenmemek için paçalarımı kutlayıp koşarak kaçmak istiyorum. Zaten siyaset kurumu bizi kursağından dışarıya safra olarak atalı epey zaman oldu; yaramadık, midelerine dokunduk.

Bir tavuk besliyorsun, yemini verip folluk yapıyorsun ama o hep gidip başkasının folluğuna yumurtluyor. Parti kuruluyor tüm iradesi birileri tarafından gasp edilip bir başka partinin emellerine peşkeş çekiliyor.
Aynı duygu ve düşünceler ortak paydasında birleşip bir parti kurup kurumsal kimlik kazanılıyor ama ucube sistemin dayattığı kendine has yapısı gereği kendisi dışında her şey olmaya zorlanıyor; çocuk olsun da kimden olursa olsun der gibi insana dair ahlaksızlığı bu ucube sistemin genel ahlaksızlığına dönüşüyor. İşin garibi bu siyasi ahlaksızlığa karşı argüman geliştirme duygu ve düşüncesi de linç ediliyor.
O tavuğu besleme ahmaklığında ısrar etmek değil, kafasını koparmak nasıl ki elzemse aidiyet duyularak dahil olunan parti bir başka partinin aparatı olmayı değişmeyen bir gerçeğe dünüştürüp kaderi haline getirmişse o aidiyeti hemen terk ederek uzaklaşmak lazım. Bunu, dayatılmak istenen ucube sisteme karşı verilen erdemli bireysel bir savaş olarak görmek lazım.
Kurumsal kimliği, bir partinin eteğine tutunarak görünür kılıp korumak mümkün değil; eteğin altı hoş ve güzel bulunmuşsa şayet gayri meşruluğa ne gerek var; siyasi nikah kıyılıp birleşilir, böylece sistemin ruhuna uygun olarak ittifak usulüne namus duvağı giydirilmiş olur. Bence bunu yapmak daha namusluca olur.

28 Şubat sürecine dair

28 Şubat malum süreçte yapılanları hiç bir zaman tasvip etmediğim gibi bu sürecin mimarlarının murad ettiklerinin tam aksine muhafazakar ya da dindar başörtülü öğrenciler ile modern veya seküler öğrencilerin öğrenci olma ortak paydasında bir araya gelerek ortak sosyoloji oluşturmalarının karşılıklı çok faydasının olabileceği görüşümü hem anlattım hem yazdım. Çünkü aynı anda, aynı mekanda her iki ama farklı sosyolojiye ait insanın beraber alacakları aynı çağdaş eğitim ve öğrenimin yaratacağı empati yapma imkanı hiç şüphesiz zamanla karşılıklı sempatinin oluşmasını da sağlayacaktı.

Ancak amaç tabi ki bu değildi... !
28 Şubat süreci, ABD'nin BOP projesi için gerekli olan şartların oluşması yani "kadayıfın altının kızarması" için düşünülmüş olup; Erdoğan'ın liderliğinde, Fetö'nün organizasyonu ile kurulacak olan AKP için zemin oluşsun diye muhafazakar ve dindar kesimin tahrik edilerek oylarının bir kutupta konsolide edilmesi düşünülüp uygulamaya konulmuş bir süreçtir.

13 Şubat 2024 Salı

ANILARDA GEZİNTİ

İlk gazlı içecek deneyimim

Muhtemelen yedi sekiz yaşlarımızda üç kafadar köy pazarındayız. Sıra sıra dizilmiş dükkanlardan birisinin önünde bize göre sandıklara (Kasa kelimesi ile henüz tanışmamışız) sıra sıra dizilmiş renkli şişeler dikkatimizi çekmişti. Ne olabilecekleri üzerine karşılıklı tahminlerimizi yürüttük; şeffaf olanı gaz yağına, birisini pekmeze, sarımtırak olanı ise sıvı yağa benzettik. Ancak merakımız o kadar artmıştı ki; kesin bilgiyi almak için bakkala sormaya karar verdik.

-Dayı bunlar nedir
-Onlar içiliyor çocuklar
-Peki adamı sarhoş ederler mi
-Yok etmez
-Kaç kuruş
-Elli kuruş
Ortaklaşa almaya karar verdik.
-Bir tane versene dayı
-Hangisinden
-fark etmez, şu karaca olan var ya; ondan olsun
Bir adet şişeyi aldık, her nedense, çocuk aklı işte; büyüklerimizin garipseyeceklerini belki de ayıplayacaklarını düşünerek tenha bir yere, dere yatağına gittik.
Peki şimdi bunu nasıl içecektik. Şişeyi evirdik çevirdik nihayetinde ağzındaki kapağı taşla vurarak açmanın dışında bir başka formül aklımıza gelmedi. Şişenin ağzını kırınca foş diye fışkıran su dere yatağındaki kum üzerine dökülüp kumda bir kaynamanın olduğuna gözlerimizle şahit olunca "Yok arkadaş kumu bile kaynatıp köpürten bu her neyse; içince ne yapmaz ki; içmeyelim" dedik vaz geçtik.
Ne zaman gazlı bir içecek içsem o gün ziyan olan cola ve saf köy çocukluğum aklıma gelir.

Bizler de öğrenciydik ama...

Ortaokul son sınıftayız. Türkçe öğretmenimiz benim de dahil olduğum üç kişilik grubumuza dönem ödevi verdi; Ömer Seyfettin'in "Perili köşk" adlı hikayesini dramatize edilp, tiyatro oyununa dönüştürecektik.
Mevsim kıştı, dışarısı soğuk ve okulumuz çevresinde ortak çalışma yapabileceğimiz kapalı bir mekan yok. Beylerbeyi iskelesini mekan edindik. Sadece belirli saatlerde yolcu yoğunluğu olduğundan çalışma yapmamıza mani bir durum sözkonusu olmadı. Okul çıkışı üç günlük ortak çalışma ile tam not olmasa bile zor beğenip takdir eden Türkçe öğretmenimizden geçer not almayı başarmıştık.
Düşünüyorum da nereden nereye; bir ortaokul öğrencisine okuduğu bir hikayeyi tiyatro oyununa dönüştürmesi ödev olarak veriliyor. Günümüzde nerede kendini adam yetiştirmeye adamış öğretmen, nerede buna yönelik müfredat ve maalesef nerede kitap okuyan, okuduğunu anlayıp, anlatabilen o eski "ortaokul" öğrencileri.

NE ANAYASASI FİİLİ DURUM YETERLİ

Fiili durumlar yaratılarak bu günlere gelmişsek yine fiili durumlarla bu günlerden kurtulabiliriz

AKP ve Erdoğan, daha sonra cumhur ittifakı şeklinde devam eden yapı fiili durumlar yaratarak Türk milleti ve devletini bu günkü ucube sisteme taşıdılar.

Nasıl mı...?
Mesela; seçim günü öğleden sonra mühürsüz oyların geçerli sayılması. Sonradan seçmen yapılmak üzere BOP dahilinde Suriye'den ülkemize kontrollü göçün olması; demografik yapının dolayısıyla seçmen profilinin de değişmesi için Türkiye katalizörlüğünde Suriye iç savaşının çıkarılması. Yakın zamanda cumhur ittifakının motivasyon takviyesi ile Can Atalay davasında Yargıtay'ın Anayasa Mahkemesi'ne karşı yaptığı yargı darbesinin meşrulaştırılması gibi fiili durumlar.
Dolayısıyla,
Yine bu ucube sistemden kurtulmak için aynı şekilde muhalefetin de kendince fiili durumlar yaratarak sisteme karşı savaş vermesi gerekir.
Nasıl mı;
Mesela Can Atalay davasının bundan sonraki yargı sürecinde muhalefetin ittifak halinde yüzbinlerce insanın katılımı ile adliye önlerinde protesto eyleminde bulunulması, bunun günlerce sürmesi.
Yerel seçim ve yönetimlerinin bu ucube sistemin ruhuna ve mantığına aykırı olması nedeniyle sistemin işleyişine çomak sokmak ve üçüncü yol arayışının önünün açılması için yerel seçimlere katılmayarak protesto edilmesi...
Tek adam iradesinin bir gece yarısı verdiği kararla nasıl ki ülke olarak "İstanbul Sözleşmesi"inden çekilebiliyorsak bu durumda meclisin de, vekillerin de, meclis komisyonlarının da varlığının bir önemi ve anlamı kalmadığından muhalefet partilerinin meclis komisyonlarından çekilmesi...
Fiili duruma karşı fiili durum yaratma alışkanlığı Erdoğan ve Cumhur ittifakının geleneksel alışkanlığa dönüştü. En son on ilimizde yaşanan deprem felaketinde insanlar enkazalar altında acılar içinde yardım beklerken Mehmetçiğin kışlasından çıkarak müdahalede bulunmasına müsaade edilmedi; tekrar kışlasına sokulamayacağı endişesi ile. Oysaki ki; yaşanan her türlü milli felaketlerde Mehmetçiğin anında sahada olması Türk Ordusu'nun gelenekselleşmiş refleksiydi; fiili keyfiyet ile yerle yeksan edildi.
Efendim bu örneklerim için "mümkün ve mantıklı değil" denebilir; evet ben de farkındayım ancak unutmayalım ki; aynı zarf içine konmuş dört oy pusulasından birisinin geçersiz sayılması da mümkün ve mantıklı değildi ama muhalefetin basiretsiz, iddiasız ve inançsızlığının iktidara verdiği cesaret ile iktidar fiili durum yaratarak sürekli bu tür fiili durumları kabul ettirdi.
Muhalefet de en azından fiili durum yaratma konusunda iktidar kadar yürekli olursa Erdoğan'sız ve bu ucube sistemsiz bir Türkiye'ye erişmek mümkündür aksi durumda cumhuriyet vesayeti yerine Erdoğan ve tek adam vesayeti hakim kılınıp, kalıcı olacaktır.
Her kim veya kurum olursa olun, kabul ettirilip vesayeti oluşturulmak istenen iki kutuplu bu ucube sisteme karşı üçüncü yol arayışından şu aşamada somut bir sonuç beklenmese de çabası içinde olma günü yani fiili durum yaratma günü bu gündür; uzun vadede olumlu sonuçlarını göreceğimizi düşünüyorum.

Artık istifa etmek yok af dilemek var

Tek adamın atadıkları görevlerinden istifa ederlerken kendilerini hangi tehdit altında nasıl suçlu hissediyorlarsa; ayrılmaları af dilemek şeklinde oluyor.
Türkçemiz de katledildi; fiilen yaşanan olay istifa ancak bunun için kurulan cümle "af" istemek şeklinde oluyor. Türkçemiz' de böyle bir cümle kurma ihtiyacı suçlu olma durumunda kullanılır. Af dilemek suçlu olmayı gerektirir. Peki suç işleme fiili söz konusu ise yapılması gereken görevden el çektirmek değil midir.
Velhasıl kelam Türkçemiz de tek adamın tehditti altında; "istifa ediyorum" talebi arz edildiğinde tek adam bu irade beyanını kendisine "posta koymak" şeklinde algıladığı için istifaları af talebi şeklinde kabul ediyor. Narsist kişilerde bu tür davranış bozukluğu her daim söz konusu olabilir.

İşte bu nedenle ucube sistemde yerel seçimlerin tek kazananı her daim tek adam iradesidir

Recep Tayyip Erdoğan "Hizmetin olması için merkezi hükümet ile yerel yönetimlerin aynı partiden olması gerekir, olmadığında ne olduğunu Hatay'da gördük" dedi.
Niçin garipsediniz ki; adam getirdiği sisteme uygun görüşünü belki de şimdiye kadar olmayan, şaşılacak derecede "dürüstçe" ifade etmiş.
Artık yeterince bilip tanıdığımız Erdoğan bu anlamda eylem ve düşüncesinde tutarlı; tutarsızlık biz muhaliflerde; Erdoğan'dan bunun tersini ummak, beklemek...
Sürekli "Mahalli idarelerin varlığı bu ucube sistemin ruhuna aykırı" şeklindeki tespitimi yaparken Erdoğan'ı yeterince tanımış birisi olarak yapmıştım ancak muhalefet bu gerçeği bir türlü görmek istemiyor.
Tek adam iradesine bağlı ucube sistemde halkın belediye yönetimini muhalefete vermesi kendi kendine cezalandırması demek olur ki; bunun örneğini gerek Erdoğan'ın verdiği Hatay örneğinde, gerekse İmamoğlu'nun beş yıl boyunca İstanbul'da mevcuda ilave olarak on adet taksi plakası bile çıkaramamış olmasında gördük. Tabi ki oyunuzu cumhur ittifakına verin demiyorum ancak çelişkilerle dolu muhalefet, iktidar ve demokrasimizin de farkında olalım.
Asıl meseleye gelelim; mahalli seçimler etrafında tezgahlanmakta olan oyun nedir; BOP'un (Büyük Ortadoğu Projesi) Türkiye ayağında güncellemeye gidildiğini düşünüyorum. Erdoğan'nın hem kendisi yoruldu hem de BOP mühendislerini yordu; muhalefet İmamoğlu etrafında konsolide edilerek Erdoğan sonrası Türkiye için hazırlık yapılıyor. Şunu da not alalım lütfen; Erdoğan İmamoğlu'nu çok seviyor; kendi vesayetinin tek takipçisi o olacak da ondan.

28 Ocak 2024 Pazar

CHP'NİN OKLARI PEMBELEŞTİ

CHP'nin okları artık kızıla değil pembeye boyanmıştır.

Sosyal demokratların dolayısıyla CHP'nin doğal refleksi olarak bilinen NATO karşıtlığı İsveç'in NATO üyeliğine olumlu oy kullanması ile yerle yeksan olmuştur.
BOP(Büyük Ortadoğu Projesi) aparatı AKP ve Erdoğan sonrası için bu ucube sistemi meşrulaştıran ittifak usulünün iki birleşeninden birisini olan CHP, sistemden memnun olmalı ki sistemin mucitlerinin kendisinden beklenenleri yapıyor; İsveç'in NATO'ya kabulü gibi.
BOP'un Türkiye ayağı AKP ve Erdoğan sonrasında İmamoğlu'nun genel başkanlığında CHP ile devam edeceği şeklinde bir öngörüm var.
BOP'a İslami söylemlerle Türkiye sosyolojisini kullanıp AKP'yi kurdurup Erdoğan'ı aparat yapanlar, sonra Devlet Bahçeli'yi sigorta unsuru olarak yanına ekleyip devamını sağladılar, "Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi"ni hakim kıldılar.
BOP'un mimarları, İslami söylemlerle, AKP, MHP ve onların genel başkanları olan aparatlar ile yorgun düşen Büyük Ortadoğu Projesi Türkiye yapılanmasını güncelleme ihtiyacı duydular. Bu güncellemenin en somut işaretini CHP'nin İsveç'in NATO'ya üyeliğine olumlu oy kullanmış olmasından ve CHP'nin artık hiç bir şekilde "Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem"den bahsetmemesinden anlıyoruz.
Bundan sonraki süreç ekonomik krizin öne çıkardığı sosyal demokrat söylemlerle İmamoğlu'nun tekrar seçilmesi sağlanacak, Erdoğan-İmamoğlu halef selefliğinde BOP dahilinde bu ucube sistem aynen devam edecektir; mahalli seçimler yapılıyor ama yarış sanki Erdoğan-İmamoğlu arasında geçiyor; CHP'de kurultay yapılıyor "değişim" sloganı Özgür Özel'e değil İmamoğlu'na attırılıyor
İmamoğlu'nun dediği oluyor ama genel başkan Özgür Özel oluyor...?
Ne kuşatılmışlık bu be; "en milliyetçi" bilinenle milliyetçiliğimizi, "en dindar" bilinenle dinimizi elimizden aldılar. Dalından düşün yaprak misali, her birimiz rüzgarın belirlediği akıbete göre oradan oraya savrulup duruyoruz; tarumar olduk. Hiç birimiz ikametgahımızda değiliz.
Yine ne gariptir ki; milliyetçiliğimiz ve dinimiz üzerinde tahakküm kurmuş her iki güruhun ittifakında bütün bu savrulmaları yaşayıp aslımızı inkar noktasına taşımış olmamıza rağmen hala "Yetmez daha da lazım" dercesine bu ucube sistemi meşrulaştıran ittifak usulünün iki kutbundan birisini tercihe zorlanıyoruz, tercihte bulunmak istemeyenler ise ihanet derecesinde linçe uğruyorlar.
Ben de onların dayatmaları bu ucube sistemi tekmeleyerek ret ediyorum, oyumun gücü nispetinde bu sistemi linç edeceğim; her iki kutbu da tercih etmiyorum, zira biliyorum ki; oy kullandığım an nefret ettiğim sistemin dayattığı ittifak usulünün aparatı olacağım.
Unutmayalım ki; fiili durumlarla başımıza musallat edilmiş bu ucube sistemi yine fiili durumlarla işlemez hale getirmek lazım. Bunlardan birisi ve en basiti sisteme katılmamak, yani oy kullanmamak, diğeri ise ittifak denen usulün utanç duyulası bir ayıp olduğunu kabullenmektir.
"Hele şu kızın ırzına önce beraber geçelim, zevkimizi alalım, sonra çocuk doğduğunda kimden çıkarsa onun olur" der gibi siyasi dolandırıcılık ve entrika dahil her türlü sonucu siyasi ahlaksızlığa çıkan böyle bir sistemin ret edilmesi gerektiğine inanıyorum.

11 Ocak 2024 Perşembe

MAHALLİ İDARELER UCUBE SİSTEMİN RUHUNA TERS

Bu tek adamlı ucube sistem, Büyük Ortadoğu Projesi dahilinde Erdoğan ve Devlet Bahçeli'nin aparatlığı ile Türk milletinin başına geçirilmiş bir çuvaldır.

Aparatların gözetimi, denetimi ve kontrolünde çuvalın ağzı bağlanmıştır. Hepimiz çuvalın içinde esiriz; hainimiz, puştumuz; ırz düşmanımız, namuslumuz; ahlaklımız, şerefsizimiz; idealistimiz, hümanistimiz... hepimiz de çuvalın içinde rahat bir pozisyon almak için sürekli hareket halinde cebelleşip duruyoruz.
BOP'un İki aparatı tarafından iğdiş edilmiş beyinlerimiz çuvalın içinde rahat bir pozisyon aramanın dışında ağzına atılmış düğümün nasıl çözülebileceğine dair kafa yormuyoruz. İki tek adamın kaderimiz haline getirip, alayımızı alıştırdıkları çuval esaretini kanıksamış durumdayız.
"İki aparat" zaman zaman çuvalın yerini değiştirseler de bizlerin çuval içerideki pozisyonlarımız üç aşağı beş yukarı hep aynı; ya sesimizi kullanacağız, ya da gücümüzü kullanacağız; ayaklarımızı aynı istikamete alıp topuklarımızın gücünü birleştirip çuvalı patlatacağız, ya da; seslerimizin gücünü birleştirip hep beraber efkarı umumiyeye sesleneceğiz; "sesimizi duyun, bizi fark edin; hepimiz burada azar azar ölüyoruz" diyeceğiz.
İmamoğlu ve sözcüleri "dört yıldır kamu bankalarından talep ettiğimiz kredileri hiç bir bankadan alamadık. Merkezi hükümet tarafından onaylanmadığı için uluslararası kredi taleplerimiz onaylanmadı" diyorlar. Yani bir anlamda şunu demiş olmuyor mu; "Bu ucube sistemde halk yerel yönetimlerde muhalefet adayını kazandırırsa bizatihi kendisini cezalandırmış oluyor". O zaman soruyorum ; "Sayın İmamoğlu, seni bir daha niçin seçeceğim. Bu şikayet ettiklerinin olmaması için sistem değişikliği gerekiyordu, millet senin ve Mansur Yavaş'ın cumhurbaşkanı olmanızı istedi ama korktunuz, talebini ret ettiniz, aksine ucube sistemin vesayetini kabul ettiniz, aparatı oldunuz"
Sistemi ret ettiğim için ona bağlı "iki tek adam" iradesine bağlı her türlü seçimi de ret ediyorum. Çuvalın içindeki pozisyonumuzda yer değişikliğine değil, ağzındaki düğümün çözülmesine ihtiyacımız var. Tek adam iradesindeki bir ülkede mahalli idarelerin de seçimlerinin de sonuçlarının da bir anlamının ve öneminin olmadığını düşünüyorum.

Artık şunu fark edip bilincinde olmalıyız ki; bu ucube tek adam sisteminde mahalli idareler (belediyeler) parlamenter sisteme göre tanımlanmış olan misyonlarını ve işlevlerini yitirmişlerdir. O nedenle, bu ucube sistemde mahalli idarelerin filen işleyişi istavrit iğnesi ile orkinos avlamak olur ki; nah tutarız. Aslında mahalli idareler yasasının bu ucube tek adam sistemine göre güncellenmesi veya tamamen mahalli idarelerin de merkezi hükümete bağlanması gerekir. Avrupa'nın bir çok ülkesinden daha fazla nüfusa sahip İstanbul'da neredeyse geldiği günden beridir taksi sorununu çözememiş İmamoğlu hangi sorunu çözebilecektir; gerçekçi olalım lütfen. Bu durum tatbiki İmamoğlu'ndan kaynaklanmıyor; tamamen ve tamamen sistemin doğal işleyişinden kaynaklanıyor.
Efendim "Öyleyse cumhur ittifakına teslim mi olalım" diyenlere sözüm " sonuç itibarıyla seçmekle taksi sorununu çözebilecek bir gücü ve yetkiyi bile kendisine kazandıramadığımız belediye başkanı ile devasa sorunlar nasıl aşılacak, nasıl başarılı olunacaktır.
Bu ucube sistemde tek başına en güçlü irade tek adam iradesi ise muhalefetin başarılarına kesinlikle yol vermeyecek, mümkün oldukça da engel olacaktır. O nedenle eğer verilmesi gereken bir mücadele, yapılması gereken bir kavga varsa önce sisteme karşı olmalı onun da başlama vuruşu "her türlü ittifaka hayır" diyerek yapılmalıdır.
Yahu şunu itiraf etmek çok mu zor; merkezi hükümete rağmen mahalli idareleri muhalefetin kazanması bu ucube sistemde halkın kendi kendisini cezalandırması değil de nedir.

Türk milliyetçiliğinin yakasını bırakın

Dinden azade Türk milliyetçiliği hareketi fikir üretebilmiş, senaryo yazabilmiş, iddia ortaya koyabilmiş ta ki; önce "Türk İslam sentezi" sonra din ile daha barışık olsun, "proje" tutsun diye "Türk İslam ülküsü "ne evirilene kadar. Zamanında bu şekilde güncellenmiş "Türk milliyetçiliği hareketi" siyasal İslamcıların kontrolünde BOP'a aparat yapılarak fikir, düşünce ve her türlü eylemlerden, doğal reflekslerinden vaz geçirilmiştir.
Devamında "Lider, doktrin, teşkilat tartışılamaz" dayatması ile Türk milliyetçisi olup da özgül ağırlığının farkında olan her bireyin duruşunun iğdiş edilmesini talep eden bu söylem ile tamamen siyasetin tahakkümü altına sokulan Türk milliyetçiliği hareketi ne düşünce üretebilmiş, ne de adam yetiştirebilmiştir.
Türk milliyetçiliğinin iddialı ve üretken olabilmesi için amasız, fakatsız siyasal İslamcılar ile her türlü ilişkili ve iltisaklı olma haline son vermeli, ümmetçiliğe doğrudan karşı olmalıdır. Milliyetçiliğin dini inançlardan etkilenmesi başka, tamamen onun tahakkümüne girmesi çok farklı şeyler.
Dini İnanç, sorgulaması yapılmayan baskın bir kültür olduğu için her zaman özel kültür olan milliyetçiliği ezmek, etkinliğini kırmak ister. Nitekim bugün için olan da budur; BOP dahilinde ümmetçiliğin tahakkümü altına sokulan "Türk milliyetçiliği "ne Türk çocuklarının körpecik yüreklerine Türk olma onur ve şuurunu aşılayan "Ant'ımızın okullarda okunmasını ret ettirmişlerdir.

Devlet Bahçeli'nin meclisi terk etmesi ...?

CHP genel genel başkanının konuşması sırasında meclisi terk eden Devlet Bahçeli, HÜDAPAR genel başkanının konuşması sırasında ise kesinlikle yapması gereken aynı davranışı yapmayarak "Özerklik ve eyalet sistemine geçişi konuşup tartışalım" cümlelerini dinleme gafletinde bulundu bile demeyeceğim bilakis bilerek ve isteyerek dinlemeyi tercih etti.
Devlet Bahçeli'nin bu denli aymazlığının nedeni ne olabilir; cumhur ittifakının iki birleşeni danışıklı olarak yol olsun diye, söz konusu cürete karşı Türk milletinin mukavemetini mi test etmek istediler.
Lütfen, Devlet Bahçeli'nin HÜDAPAR genel başkanının malum ifadeleri karşısındaki kasıtlı sessizliğine büyük anlamlar yükleyerek nedenlerini sorgulayalım. Herkes belediyeleri konuşuyor, belediyelerin canı cehenneme asıl konuşulması gereken istikrarlı şekilde AKP ve Erdoğan'ın sürekli arkasında duran, belki son yirmibeş yılda gerek özelde Türk milliyetçiliği hareketi gerekse genelde en son sistem değişikliği olmak üzere her değişim ve dönüşümün arkasındaki güç olan Devlet Bahçeli'nin ne yapmak istediğini çözmek ve anlamak lazım diye düşünüyorum.
Türk milliyetçiliği açısından baktığımızda, banisinin rahmetli Alpaslan Türkeş'in olduğu "Antalya Türk ve Akraba toplulukları Kurultayı''nı kaldıran, özerkliğe kapı açan ikiz yasaları imzalayarak geçit vermesi, AKP ve Erdoğan ile bir olup Türk çocuklarının körpecik yüreklerine Türklük gurur ve şuurunu aşılayan Ant'ımızın okunmasının kaldırmasını sağlaması, tek millet, tek dil, tek din diyerek milletin tamamlayıcı tarifini yani Türklüğe atıf yapan isim ve sıfatları kullanmamak için özel bir çaba sarf eden Recep Tayyip Erdoğan'ın niçin kesintisiz arkasında oluyor da; Türk milliyetçilerinin bir projesi olan İYİ PARTİ ve onun mensuplarına illet zillet diyerek hakaret edip aşağılamaya devam eder.
Devlet Bahçeli'nin HÜDAPAR genel başkanının bu cüreti karşısındaki suskunluğunu aynen sistem değişikliğindeki rolü ve gücünü dikkate aldığımızda çok planlı ve projeli olduğunu düşünüyorum. HÜDAPAR genel başkanının adeta Devlet Bahçeli, MHP koruması, güveni ve gözetiminde meclis kürsüsünde özerklik ve eyalet yapılanması gibi ifadeleri kullanmaya cüret etmesinden son derece ürktüm ve tedirgin oldum. Bu bir "Yol olsun" cüreti dir.
Dolaysıyla, İYİ PARTİ'nin varlığını yukarıda ifade edip sorgulamaya çalıştığım ürperti ve endişelerimi dikkate aldığımda çok önemsiyorum. İYİ PARTİ'nin varlığına kendisi hariç başkaları tarafından CHP'ye hep kazandırmak gibi bir misyon yüklendiği için kendi iradesi ile belirlediği tek başına ve özgür siyasi duruşu ile ne yapmak istediğini anlamaya çaba gösterilmeden haksızlık yapılıp takdir edilmemekte. Kaotik bir ortam yaratılarak ne yapmak istediği anlaşılmaz kılınmak isteniyor.
Yerel seçim süreci bittiğinde İYİ PARTİ'nin daha iyi anlaşılıp takdir göreceğini düşünüyorum.

21 Aralık 2023 Perşembe

ETİK KAYGISI MI KORKAKLIK MI

Hayır Mansur Yavaş, sen ya özgüven eksikliğinden ya da korkaklığından cumhurbaşkanı adayı olmadın. Türk milliyetçileri aday olmanı çok istediler, üstelik CHP tabanı de bunu kabullenmişti, fark etmemiş olman mümkün değil. Türk milliyetçilerinin beklentilerini boşa çıkarman yüzünden o samimi insanlar siyasi dolandırıcıların oyununa geldiler, ülkücü hareketin hafızası konumundaki saygın bir çok Türk milliyetçisi sebep oldukları yönlendirmelerden dolayı da özür dilemek zorunda kaldılar.

Sokak bas bas "Millet ittifakının adayı Mansur Yavaş olmalı, daha ne aday arayışındasınız" derken Meral Akşener de seni çok istediğinden değil bu gerçeği gözlemlediğinden dolayı aday olman gerektiğine inandı ve adaylığın üzerine siyaset üretmeye çalıştı. İYİ PARTİ sözcüsü, zamanın İstanbul İl başkanı bizatihi isminizi vererek aday olmanız doğrultusunda bir anlamda İYİ PARTİ'nin tercihini ima yoluyla kamuoyuna duyurdular. Ancak bir defa olsun "Olur mu efendim, benim genel başkanım aday olmak istiyor, lütfen ismim üzerinden siyaset yaparak partimle aramda sıkıntı yaratmayın" deyip net bir tavır ortaya koymadınız, ta ki; 5'li WhatsApp kumpas grubunun İYİ PARTİ'yi 6'lı masanın dışına atana kadar.
Meral Hanım masadan ayrıldığının ertesi günü veya sizin henüz cumhurbaşkanı yardımcılığınız gündeme gelmeden az önce gerek siz gerekse İmamoğlu "Cumhurbaşkanı adayı olmayı düşünmüyorum" şeklinde ayrı ayrı net ifadelerle twit mesajı attınız. Peki aynı netlikte aynı mesajı niçin Kılıçdaroğlu'nun adaylığı kesinleşmeden önce atmamıştınız.
Kılıçdaroğlu, İmamoğlu, Mansur Yavaş ve diğer 5'li WhatsApp kumpas grubu danışıklı olarak Kılıçdaroğlu'nun adaylığı konusunda önceden mutabık kalarak son güne kadar Meral Akşener'den gizli tuttukları bir süreci beraber yönettiklerini düşünüyorum. Çünkü Meral Akşener adaylık konusunda Kılıçdaroğlu'nun kararlı olduğunu fark edecek olursa kendisi de aday olabilirdi. O nedenle bilinçli bir süreç yürütülerek ön aldılar, Akşener'in muhtemel adaylığına fırsat vermediler, o nedenledir ki; yukarıda ifade ettiğim gibi masadan kalkıldığının ertesi günü İmamoğlu ve Yavaş aynı saatlerde "Cumhurbaşkanı adayı olmayı düşünmüyorum" twit'ini atarak bilinçli şekilde Kılıçdaroğlu'nun adaylığını önce dayatıp sonra da tescillediler.
Meral Akşener'in genelde tespitleri doğruydu, nitekim sonuçlar bize onu gösterdi ancak tespitlerine ilişkin kurguladığı stratejiler yanlıştı. İşte o yanlışların getirdiği sonuçlar bugün partiye yapılan kumpaslar için malzeme olarak kullanılmak isteniyor.

Ne tuhaf şey; İYİ PARTİ Ankara milletvekilleri, Türk milliyetçileri ve CHP'lilerin ortak mutabakatı ile kazanabilecek adayken; kendisine olan bu teveccühü ret ederek cumhurbaşkanlığını Edoğan'a armağan eden, Erdoğan karşısında konsolide olmuş muhalefetin beklentilerini boşa çıkaran Mansur Yavaş'a öfke duymaları gerekirken, aksine partinin tek başına seçime girmesine yönelik GİK kararını kabul etmeyip itiraz ederek Mansur Yavaş'a desteklerini açıklayıp istifa ediyorlar.
Vay be; İYİ PARTİ'nin misyonu CHP'ye ve Mansur Yavaş'a seçim kazandırmakmış da haberimiz yokmuş.

İki kutuplu bu ucube sistemde her yapılan seçimde partileri ittifaka iterek onları iki büyük parti etrafında konsolide etmeye zorlamak; anasını babasını bildiği halde bir çocuğa menfaati için "Ben pçm" dedirterek aslını inkar ettirmektir.
Siyasi dolandırıcılıklara teşne, aşağılık süreçlere gebe böyle bir yapıya teslim olmak değil karşı koymak için verilen her türlü mücadelenin içinde olmak gerekir.

Belediyeler, kazanan partilerin ileri uçlarının rant paylaşımı dışında, hele ki tek adam rejiminde biz sıradan vatandaşlar için hiç bir anlamı yoktur. Hatta tek adam rejiminde, belediyeyi muhalefetin kazanması açıkça söylemek lazım; bir yerde o yerel halkın kendi kendisini cezalandırmasıdır. Eğer yandaş güruh İzmir'de, İstanbul'da, Ankara'da yağmur yağıp, sel basınca sevinip mutlu oluyorlarsa, düşünün; onların ağa babaları merkezi hükümet kendisine ait olmayan belediyeler için ne düşünür, ne yapar...
Ülkemizin asli sorunu tek adamlı keyfi yönetimdir. Yapılması gereken bu keyfiliğe karşı ittifak oluşturmaktır. CHP bunun arayışında değil, çünkü bu ucube sistemi meşrulaştıran iki kutuplu siyasetin bir tarafı kendisi de ondan. O nedenledir ki; Recep Tayyip Erdoğan'nın üçüncü kez cumhurbaşkanı olamayacağına dair bir itirazı olmamıştır.
CHP ile yapılacak her türlü ittifak bu tek adamlı ucube sistemin meşrulaştırılmasına yarayacak, daha da öteye gidemeyecektir. Samimi muhalefet bu iki kutbu dağıtacak üçüncü bir yolu bulmak zorundadır. Bu ülkede Anayasamıza, yargıya darbe yapıldı ve maalesef kanıksandı; kan akmadığı için mi...böyle bir hal içindeki ülkede her türlü seçimin galibi tek adamdır vesselam.

İYİ PARTİ gerekirse bir tane dahi belediye başkanlığını kazanmasın buna razıyım ve hazırım yeter ki tarifi belli kurumsal kimliği ile örtüşen siyaset yapabilsin.
İYİ PARTİ belki de aldığı kurumsal kararlarla bile bile kısa vadede kendisini yıpratan bir sürece sokmuş olabilir ama niyet başarılı olursa uzun vadede siyaset kurumuna çok faydaları olacaktır.
50+1 gibi kazanma barajının neden olduğu "Siyasi dolandırıcılık"ların doğal gereği parti kimliklerinin inkar edilerek ittifak usulü ile elde edilen sonuçlar için "Bu çocuk kimden oldu" şüphesine yer vermeyecek bir güncellemeye ihtiyaç var. İYİ PARTİ böyle bir şüpheye yer vermeyecek namuslu bir siyaset kurumunun inşasında öncü olmak istiyor. İdealler böyle olunca kimlik inkarı ile doğan çocuğun/siyasi sonuçların kimden olduğunun sorgulanacağı bir akıbete hayır denmesi kadar doğal ne olabilir ki.
Anladığım o ki; İYİ PARTİ kurulduğundan bu güne CHP'ye eklenme, ona sürekli kazandırma gibi seçim süreçlerinde siyasi konjonktürlerin kendisine dayattığı fiili durumlar nedeniyle anlatmaya ve tanıtmaya fırsat bulamadığı kurumsal kimliğini yeniden yapılanma ile inşa ederek hür ve tek başına hareket etmeyi benimseyerek siyaset yapmaya karar vermiş, o minvalde siyaset üretiyor.
Peki bu usul ve tercih mahalli seçimlerde başarı getirir mi; yine anladığım o ki "Hür ve tek başına" olmak adına muhtemel başarısızlık riski de göze alınmış durumda.


6 Aralık 2023 Çarşamba

ETEĞE TUTUNMAYA HAYIR

Daha düne kadar HDP'yi İYİ PARTİ'nin ön adı görüp haksızca ve arsızca ithamda bulunanlar yine ayni akıbetin uzantısı ve benzeri olacak ittifakın tekrarının dayatılmasına İYİ PARTİ hayır dedi diye Meral Hanım ve onun şahsında partisini linç etmeleri anlaşılır gibi değil.

Böyle düşünenlere sesleniyorum gidin CHP'ye; bundan böyle HDP ile aşikar veya örtülü hiç bir ilişkili veya iltisaklı olma hallerinin söz konusu olmayacağının, HDP'nin PKK'nın meclisteki siyasi uzantısı olduğunun açıklanmasının sözünü alsınlar, böylece İYİ PARTİ de HDP'nin "O sıralara bizim sayemizde oturuyorsunuz" ithamına maruz kalmayacağı yeni bir ittifak süreci başlatsın. Var mısınız Özgür Özel, hodri meydan.
Bakar mısınız ortak kin ve öfkeye; şimdiye kadar HDP üzerine bile bu denli tam mutabakat sağlanamamıştı; İYİ PARTİ üzerine olduğu kadar. Sahi hem iktidara hem muhalefete korku salan, her iki tarafça da linç edilen bu İYİ PARTİ korkusu nedir; ucube sistemi meşrulaştıran ittifak usulünü ret edip, çomak sokarak cazibesini ortadan kaldırdığı için olmasın... tabi ki öyle; aşikar değil mi.
Şahsen beni Meral Akşener veya başkalarının siyasetteki varlıkları değil bu ucube sistemi meşrulaştıran ittifak geleneğinin ümüğünü sıkan, BOP projesi dahilinde dayatılıp başımıza musallat edilen iki kutuplu siyasete karşılık üçüncü yol arayışına kapı aralayan İYİ PARTİ kurumsal kimliği ilgilendiriyor, bu nedenle de varlığını önemsiyorum.
Şimdiye kadar İYİ PARTİ'den istifa etmem için çok gerekçem oldu; mesela Meral Hanım'ın altılı masadan kalkıp sonra dönmesi, 103 generale zevzek denmesi gibi ancak CHP ile ittifaka hayır denmiş olması hiç bir şekilde istifa gerekçem olamaz.

İYİ PARTİ kuruluşuna meşruiyet kazandıran ilkelere, özellikle yaptığı hatalardan da çıkardığı derslerle dönmek istiyor. Bizler rant paylaşımı olan belediyeciliği değil ülkenin ve milletin istikbali için yapılmak istenenin yanındayız. İttifakların dayattığı iki kutuplu siyasetin cazibesi kalıcı kılınırsa bu ucube sistemin tasallutundan nasıl kurtulacağız. İYİ PARTİ bir anlamda bu dayatmaya hayır diyerek demokrasimize nefes aldırma misyonunu üstlenmiştir.

30 Kasım 2023 Perşembe

MERAL ABLAYA ÇAĞRIM...?

Meral Akşener abla sizden şahsi hiç bir beklentim olmadığından edep ve adabıma özen göstererek hatalarınızı da sevaplarınızı zaman zaman yeri geldiğinde dile getirmeye çalışıyorum ve çok da iyi biliyorum ki; bu yazılarımı size en yakın birinci halkanızda da yer alan birileri tarafından da okunuyor.

Bugün de yine bir eksikliğinizi hatırlatmak istiyorum o da şu; Yargıtay, son karar mercii Anayasa Mahkemesi'nin verdiği hak ihlali kararını tanıyıp gereğini yapmadığı gibi kararın altına imza atan üyeleri hakkında da suç duyurusunda bulunarak anayasamızda çerçevesi çizilmiş Türk yargı sistemine darbe yaptı. Ancak muhalefetin bir tarafı olarak bu olağanüstü durumu adeta kanıksamış olmalısınız ki; hiç bir karşı etkinliğinizi göremiyoruz. Tek adam sistemi Yargıtay darbesi ile mukavemetinizi test etti ve maalesef siz de dahil olmak üzere muhalefet teste başarısız olup, sınıfta kaldınız. Siz ve diğer muhalefet partilerinin bu durumu, cumhur ittifakını fütursuzca daha da vahim antidemokratik uygulamalar için yüreklendirecektir.
Belki çok danışmanınız vardır, ben gene de bu ülkenin hem vatansever bir vatandaşı, hem de İYİ PARTİ'nin kurumsal kimliğinin oluşmasında, tanıtımında emeği geçen birisi olarak diyorum ki; ülkemizin ve milletin istikbali için sonuçları her ne olursa olsun çok da elzem olmayan yerel seçimlere odaklanmayı bırakın, başta yargıya yapılan darbe olmak üzere cumhuriyet değer ve kazanımlarına karşı yapılan planlanmış ihanetleri gündemde tutarak, asıl karşı mücadeleyi vermenin öncüsü olmanın gerekliliğinin hem İYİ PARTİ hem de ülkemiz için elzem olduğu bilinci ile hareket etmelisiniz. Unutmayalım ki; İYİ PARTİ kuruluş meşruiyetini bu ucube sisteme hayır deme üzerine oturtmuştur.
Anayasal teminatları koruyup kollayan yargımıza darbe yapılıp yerle yeksan olduğu bir süreçte falanca filanca yerin belediyesini kazanmış olmanın hiç bir anlamının olmadığına dair şahit olduğumuz fiili gerçeklerle karşı karşıyayız.
Velhasıl kelam, demem o ki; gerekirse "Belediyeler sizin olsun" deyip isteyenlere verin. Başta yargıya yapılan darbenin savuşturulması ve sorgulanması olmak üzere atalarımızdan bizlere hak olarak aktarılan; dökülen kanlar karşılığı elde edilmiş Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının işporta fiyatına hiç bir ortak değerimiz olmayanlara satılması gibi daha nice sorunların dile getirip mücadelesini vermeyi misyon edinmeniz sizden olan asli beklentimizdir.
Bugün CHP ile yaptığınız toplantıda mahalli seçimler için seçim işbirliği konusunu GİK'e götüreceğinizi ifade ettiniz. Bence GİK'de daha önce aldığınız "Her ilde seçimlere tek başımıza gireceğiz" kararınızı, yukarıda dile getirdiğim öncelikleri dikkate alarak değiştirmeyiniz aksi takdirde gerek parti olarak gerekse şahsen itibarınız sarsılır, güven kaybedersiniz. Şahsen ben kendi ilkelerim doğrultusunda hareket ederim, ittifaka değil marjinal de olsa kurumsal kimliğini koruyarak seçime giren bir başka partiye oyumu veririm. Bu ucube sistemi meşrulaştıran ittifak usulüne payanda olmayı kesinlikle düşünmüyorum.

24 Kasım 2023 Cuma

İYİ PARTİ DİRENMEK ZORUNDA

Meral Akşener 'in en büyük hatası 6'lı masadan kalktıktan sonra tekrar o masaya dönmesi olmuştur. Eğer psikolojik tacizlere mağlup olup tekrar ittifak usulüne dönerse hayatının en büyük ikinci hatasını yapmış olacağı gibi hiç bir itibarı ve saygınlığı da kalmayacaktır.

Neymiş efendim; İYİ PARTİ İttifak yapmazsa özellikle CHP büyük şehir belediyelerini kazanamazmış. Kazansa ne olacak; bir süre sonra cenaze, atık su, park bahçeler, sokak hayvanlarını koruma ve kısırlaştırma işleri hariç diğer yetkileri merkezi hükümete yani AKP'ye devredilmeyeceğine dair bırakın Erdoğan'a güvenmeyi, ortada anayasal teminat bile kalmamıştır. İYİ PARTİ ve Meral Akşener bunu en iyi fark edip bu minvalde siyaset yapmaya çalışıyorlar.
Bugünkü konjonktürde herkes bulanık suya elini daldırıyor; eline gelen balık mı, ağaç kökümü belli değil; biraz arkamıza yaslanıp Meral Akşener'i anlamaya çalışmak lazım galiba. Nitekim anlayan birisi çıktı; Recep Tayyip Erdoğan, "İttifak sisteminde kimin eli kimin cebinde belli değil" dedi.

Siyaset kurumu denen şey öyle bir ilkesizlik girdabına kapıldı ki; daha önce Mansur Yavaş'ın cumhurbaşkanı adayı olması için her yolu deneyen ama başarılı olamayan Meral Akşener 'e bu sefer de Mansur Yavaş'a belediye başkanlığını kazandırmak için İYİ PARTİ ve Meral Akşener'in kapısında kıvrım kıvrım kıvranıyorlar.
Meral Akşener'e adeta "Senin ve partinin misyonu bizim siyasi geleceğimiz ve başarımız için aparat olmaktır, bundan öte bir misyona soyunma hadsizliğinde bulunamazsınız" denmektedir.
"İYİ PARTİ ve Meral Akşener'in doğrularının hiç önemi yoktur, bizim doğrularımızın önemi vardır." dayatmasını kabul etmeyen Meral Akşener'i anlayabiliyorum. Anlamaya çalışırken de İYİ PARTİ'ye kurulduğundan beridir içten ve dıştan düzenlenen kumpasların sonu gelmiyor, belli ki gelmeyecek de. Meral Akşener in de bu kumpaslarla baş edemeyip içten ve dıştan düzenlenen oyunlara düşe düşe yönetme kabiliyeti tamamen zafiyete dönüştü ve maalesef başarısız oldu.
Şimdi partinin kurumsal kimliğini öne çıkararak diğer partilerle ilişkili iltisaklı olmadan, kendi var oluş meşruiyetini bu ucube sistemin def edilmesine dayandıran inanmışlık ve adanmışlık minvalinde mücadele etmeye kararlı olan, belediye başkanlığı seçimlerini de hiç önemsemeyen bir Meral Akşener'i görüp, izliyoruz.

Tamam, İYİ PARTİ'de başta genel başkanı olmak üzere çok yönetim hatası oldu, yanlışlıklar çok yapıldı ancak bir parti bu denli organize edilmiş hainlik ve puştluğa maruz kalıyorsa akla ilk gelen husus varlığının "otoriter egemen güç"ü rahatsız ettiğidir.
Dolaysıyla İYİ PARTİ düşsün diye itme değil, kalksın ve kalsın diye tutma zamanı. Mesele Meral Akşener ve onun etrafını kuşatmış yanlışlıklar değil yukarıda ifade ettiğim egemen otoriteye karşı belli ki varlığı önemsenen, tehdit görülen İYİ PARTİ'ye sahip çıkma zamanı.

9 Kasım 2023 Perşembe

YARGININ YARGIYA DARBESİ

Yargının Yargıya Darbesi

En yüksek mahkeme olan anayasa mahkemesinin kararları tanınmaz ise bunun anlamı anayasa Mahkemesi yok hükmünde olur ki; bu da bir darbedir. Oysa biliyoruz ki Anayasa Mahkemesi en üst mahkeme olup, kararları belki tartışılabilir ancak aldığı kararlara uyulmaması söz konusu olamaz.
Anayasa Mahkemesi'nin kapatılmasına cüret edemeyenlerin fiili durumlar yaratarak işlevini iyiden iyiye yitirmesi gibi kasıtlı bir sürecin takip edilmesi gibi fiili bir durum söz konusu.
"Montö'yü deldirtmeyiz" diyen vatansever emekli Türk subaylarını "darbeye çağrı" ithamı ile yargılayan keyfiyet, Anayasa Mahkemesi'nin kararını geçersiz sayıp kararı alan üyelerini de suçlu ilan edip cezalandırılmalarını talep eden "düşünce, kasıt, niyet" için ne talep edecekler acaba.
Anayasa Mahkemesi'nin kararını uydurma bahanelerle tanımama hali bana Ergenekon ve Balyoz kumpaslarının "kahramanı" fetö'yü hatırlattı.
Yargıtay'ın Anayasa Mahkemesi'nin Can Atalay hakkındaki kararını tanımaması, o da yetmeyip üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmaları AKP içinde ilk defa bu denli farklı görüş ayrılıklarına neden oldu.
Can Atalay üzerinden yaşanan yargı sürecinin geldiği nokta AKP'yi ikiye bölen bir gelişmeye yol açmış olması demokrasi, insan hakları ve özgürlükler anlamında hayırlı gelişmelerin önünün açılmasına vesile olur inşallah.

Ne Yapılırsa Yapılsın Sistem cumhur İttifakının kazanması Üzerine Dizayn Edilmiş

Cumhur ittifakına karşı hangi ittifakı yaparsanız yapın yaşadığımız tecrübelerden çıkardığımız sonuç; cumhur ittifakı istediği yerleri kazanacak, istemediği yerleri de kazanmayacaktır.
Muhalefet partilerinin hiç umurunda olmadığı ancak benim çok önemsediğim bir gerçeğe dikkatinizi çekmek isterim o da; 2011 yılından beridir ülkemize gelen ve bugün aşağı yukarı sekiz milyon oldukları tahmin edilen göçmenlerin en azından üç milyonunun önce vatandaş sonra seçmen yapılmış olmaları ihtimali. Bu tür seçmenlerin tercihleri sizce hangi parti olur...?
Muhalefet partilerinin somut şekilde böyle bir ihtimalin mümkün olmadığını dillendirip sağlamasını yapamadıkları sürece her türlü seçim yapılır bizler de aparat olmaktan öteye gidemeyiz.
Suriye'de savaş olduğu için göç olmadı; ülkemize göç olması (AKP'ye seçmen kazandırmak) için BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) dahilinde Suriye'de savaş çıkartıldı.
Kılıçdaroğlu'nu Karayılan'ın görüntüsüne montaj yapıp utanmadan aşikârken "Bunlar aynı idealin paydaşları" diyenlerin; bu edepsizlik, ahlaksızlık ve yüzsüzlüğe cüret edenlerin üç milyon göçmenin milletten saklayarak önce vatandaş sonra seçmen yapmış olmaları ihtimaline bunların "montaj ahlakı" mı engel olacak, yapmayın Allah aşkına.

CHP Kongresinin sonuçları ve İYİ PARTİ

CHP'liler, Meral Akşener 'in kazanamayacak aday olarak görüp cumhurbaşkanlığı adaylığına karşı çıktığı Kılıçdaroğlu'nu CHP'ye tekrar genel başkan seçmediler.
CHP'nin bu kurultayı, aynı zamanda Meral Akşener ve İYİ PARTİ'nin millet ittifakının adayının belirlenmesi sürecinde ve seçim sonrasında yaşananlar üzerine maruz kaldıkları ithamlar ve uğradıkları linçler nedeniyle aklandıkları bir kongre olmuş oldu. Öyle ya; cumhurbaşkanlığına layık görülen isim CHP genel başkanlığına layık görülmemişse buradan çıkarılacak sonuç Meral Akşener ve İYİ PARTİ'den zımnen özür dilenmiş olmasıdır.

CHP genel başkanı her ne kadar Özgür Özel seçilmiş olsa da; "Değişim" sloganını ilk kullanan ve devamında bütün sürecin bu sloganın etrafında konsolide olmasını sağlayan Ekrem İmamoğlu olmuştur.
Unutmayalım ki; Ekrem İmamoğlu'nun partisi yoktur, çünkü kendisi vardır ve de o aynı zamanda Karadenizli bir müteahhittir. Bilmem anlatabildim mi siyasi mantalitesini.
İYİ PARTİ ve Meral Akşener'in İmamoğlu ve Yavaş'ın kendilerini nasıl boşa çıkardığını unutmayacaklarını düşünüyorum. Masadan kalktığınız güne kadar gerek İmamoğlu gerekse Yavaş sürekli "Meral Akşener beni aday gösterecek ben de kabul edeceğim. Şimdi bunu belli edemem zira partim ve Kılıçdaroğlu ile ters düşmemem lazım" görüntüsü vermişlerdi. Siz masadan kalktıktan bir gün sonra her iki belediye başkanı "Cumhurbaşkanı adayı olmayı düşünmüyorum" twit'ini atarak sizi boşa çıkarıp kendi planlarını yeniden güncelleyip halen o minvalde devam etmekteler.
Şimdi demem o ki; bir insan aynı delikten iki kere sokulmaz; ola ki CHP'den mahalli seçimlerde ittifak teklifi gelebilir, kabul etmeyiniz. Olur da kabul ederseniz gerek şahsen gerekse İYİ PARTİ olarak tüm inanır lığınızı ve güvenirliğinizi kaybedeceksiniz, bilesiniz.
Kısaca İYİ PARTİ'yi kuruluş ayarlarına getirmeniz diğer her türlü ittifaktan daha hayırlı olacaktır.

Partiden İstifa Edip Vekillikten Etmemek...?

İnanmış ve adanmışlığına değil de parasal güce göre aday belirlenirse o adayın partiye değil, paraya sadakati olacağı doğaldır.
İYİ PARTİ Eskişehir milletvekili de bu minvalde hareket etmiş; paranın gücü ile geldi muhtemeldir ki yine kişisel menfaati için çekip gitti.
Adam seçilir seçilmez "Cumhur ittifakına katılabiliriz" demişti. Bu ne demek; adamın İYİ PARTİ'nin kuruluş meşruiyetini hangi ilkelere dayandırdığından hiç haberi yok veya haberi var ama onu partiye dahil edenler "Ne düşündüğünün hiç önemi yok parası varsa buyursun gelsin" denmiş gibi. Keşke bu lafı ettiğinde anında istifası alınsaydı ve bizler de "Oh, iyi oldu" diyebilseydik.
Türk milliyetçiliği hareketinin hafızası konumunda sayılı üç beş kişiden birisi; ahlakı, efendiliği, entelektüel birikimi ve partiye hizmeti ile camia içinde en tanınır değerli bir isim olup ön seçim adı altında, parası olan daha dünkü çocuklarla yarıştırıp madara ettirip hizmet dışı bırakırsanız tabi ki Eskişehir'li vekil gibi daha bir çokları patlak vereceklerdir.
Partinin kurulması sürecinde isimleri, fikir ve düşünce dünyasındaki tanınırlıkları ile sinerji yaratan çok değerli insanların daha sonraki süreçte yarattıkları sinerji unutulup paranın gücü tercih edildi ama o tercih edilen para ile kaybedilenlerin geri kazanımı sağlanamadı, vitrin gittikçe boşaldı; üzüm salkımından tek tek dökülen daneler misali geriye kalacak olan bir kuru sap. Yazık, çok yazık.

Partisinden istifa edip bir başka parti kurmak meşrudur; özgüven ve iddia işidir; cesaret ister, yürek ister.
Ancak bir partiden seçilip aynı yasama süreci içinde bir başka partiye geçmek; hele ki bunu seçimden üç beş ay sonra yapmak, babasının kimden olduğunu bildiğin gayri meşru çocuğu babası olmadığından emin olduğun birisinin üzerine yazmak olur ki; bu bir siyasi dolandırıcılıktır, ahlaksızlıktır.
Bunu yapanın ahlaksız ve alçak olmaması, seçilirken gördüğü takdiri istifa ederken de görmesi için aynı anda seçildiği partiden de istifa etmesi lazım.
Peki bu adamlara meşruiyet kazandıran, önlerini açan, fırsat tanıyanlar kimler; özellikle siyasi parti liderleri ve beraberindeki yöneticilerdir.
Ülkemizde siyaset kurumu "siyasi dolandırıcılığa" evirilmiş bir müessese halini almıştır, demokrasimize geçmiş olsun.