30 Nisan 2016 Cumartesi

TÜRKLÜĞÜME MEZAR KAZIYANLAR

Sizleri bilemem ama eğer 18 senedir elle tutulur bir başarısı olmayan; kendisini belki de defalarca genel başkan seçen delegelerin yarıdan fazlasının özgür iradesinin imzasını yok kabul eden; hatta o delegeleri gayrimeşru, hain bir yapılanmanın güdümünde hareket edebilecek kadar geri zekalı, sünepe saflar olarak görüp, adeta aşağılayan Devlet Bahçeli'yi; iyi niyetli, hatta kahraman olarak görenlerle bir arada olup, kader birliği yapmamızı sağlayacak bir bağımız artık bundan sonra olmayacaktır sanırım; en azından kendi adıma söyleyebilirim
….
Devlet Bahçeli liderliğindeki MHP'nin bundan sonraki görevi 2018 yılına gelmeden yapılacak bir erken seçimde Başkanlık sistemine geçişte taşeronluk görevi ile Tayyip Erdoğan'ı Başkan yapmaktır. Başkanlık sisteminde amaç; özerk bölgelerin ilanı ile federal bir devlet yapılanmasına gitmektir.
...
Asırlardır adeta milletler mezarlığı haline gelen bu coğrafyaya ''Türklüğümüzü'' de gömerek, gayritürk yeni bir ''Federal Devlet''i inşa etmek istiyorlar. İşte bu nedenle iki de bir, durduk yerde Cumhurbaşkanı ''Öbür tarafa gittiğimizde hangi milletten olduğumuz sorulmayacak'' diyor.
...
Devlet Bahçeli Genel Başkanlığı kaybetmekten ziyade; yeni bir Genel Başkanlı MHP'nin (Adayların bu manada hiç birisinin ismi önemli değil) kesinlikle Başkanlık sistemine geçişe izin vermeyeceğinden korkuyor.
...
Eğer Devlet Bahçeli bugünkü demokratik Parlamenter sistemden yana ise, Türkiye'nin de içinden geçmekte olduğu süreci de dikkate alacak olursa; ilk önce kendisinin aday olmayacağı; kaybettiği saygınlığını tekrar kazanmak için üstleneceği ağabey veya ''Aksakallı'' rolü ile salimen MHP de talep edilen olağanüstü kongrenin yapılmasını sağlamalıdır. Yeni genel başkanını seçmiş bir MHP'nin yaratacağı sinerji kendisi etrafında çekim alanı oluşturarak; CHP ve AKP'li seçmenin %70'nin ikinci tercihi olan MHP'nin oyları %20-25 mertebesine yükselecek demektir.
...
%20-25 oy oranını yakalamış olan bir MHP karşısında AKP hiç bir zaman erken seçime veya referanduma gitmeyi düşünmeyecektir.
İşte bu nedenledir ki; MHP mevcut yönetimi, ''Aktroller'', adalet Bakanı ve daha niceleri sanki Ankara da ''Vicdanlı hakim'' yokmuş gibi Tosya da mahkeme açarak parti tüzüğünde tescilli olan bir hakkın gereğinin yerine getirilmesi engel oluyorlar.
...
Hainliğe doğru dolu dizgin giden böyle bir süreçte; vicdanı hür, irfan sahibi hiç bir ülkücünün hainlerle yol arkadaşı olup, işbirliği yapmak gibi bir mesuliyete ortak olabileceğini sanmıyorum. Engel olmak için de oluşabilecek her türlü inisiyatifin yanında yer alacaklarına, katkıda bulunacaklarına inanıyorum. Bu ''inisiyatifler'' arasındaki koordinasyonunu sağlamak da elbette mevcut adaylara ve kanaat önderlerine düşecektir. Akıbet öyle gözüküyor ki; mevcut yönetimi ile MHP'nin devamı ''kuruluş amaçları'' için çok tehlikeli olacaktır..
...
Bu cümleleri kaleme almak bana zul geliyor; nefesim daralıyor; kalbim sıkışıyor ama utanmıyorum. Bizi; kutsiyet atfettiğimiz değerlerimiz karşısında çaresizliğe mahkum edenler utansın.
Milletler mezarlığında mezarımızı kazıyanlar; bilesiniz ki biz sizin mezarınızı kazıyacağız.
Az kaldı.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com


28 Nisan 2016 Perşembe

VAH BENİM TURKLÜĞÜM VAH

Acizane bir tespitim var.
1980 öncesi içinde bulundukları siyasi konjonktür ve ailevi yaşam tarzları gereği kendilerini ülkücülere daha yakın hisseden veya onlarla beraber olmanın daha güvenli olacağı düşüncesi ile aynı davaya baş koyan; hatta ülkücülerle beraber hapislere girip, çile çeken bir grup var ki; bunlar 12 Eylül sonrası etnik kimliklerini sorguladıklarında; Türk milliyetçisi olmalarına mani olan ''Etnik kimliğe dayalı duygusal bir kopuş'' içerisine girdiler. 

Daha sonra bu duygu etrafında kümeleşerek; ''Hacı Alpaslan Türkeş''in liderliğindeki MHP de yeterince ''İslami referansların'' sahiplenilmediğini gerekçe gösterip, bir de yanına Başbuğ'un yaşlılığını bahane ederek  Büyük Birlik Partisinin zeminini oluşturdular.
 ...
 Parti kurulmadan önce yani hapisten çıkan Türk milliyetçilerinin etraflarına bakıp, olup bitenleri anlamalarına; anlayıp da organize olmalarına fırsat vermemek için herkesi bir ''tarikata'' doğru yönlendirmeye çalıştılar. Amaç, MHP kendi dinamikleri üzerinde doğrularak, korkulan gücüne kavuşmasın diye ve maalesef başarılı da oldular.
...
BBP de çok sevdiğim, değer verdiğim ağabeylerim, dostlarım var; onlara saygım sonsuz ancak ülkücü hareketin esaretten kurtulup da tam iktidara yürüyeceği zaman; 19 milletvekilini 20 yapıp, grup kurmak varken; 19 milletvekilini 13'e indirmek çok çok anlamlı olsa gerek. Yaşanan sürece bir de bu tarafından bakmak lazım diye düşünüyorum.
...
Her neyse bu mevzular çok tartışıldı ancak ''Etnik aidiyet duygusu'' nu Ülkücü Hareket'ten kopuş gerekçesi yapanlar hiç bir zaman bu duygularını itiraf etmediler; kendilerini ''İslamcı'' kimlikle tanımlayıp, özel de ''Etnik'' milliyetçiliklerini sürdürmeye devam ettiler. Bu tür, mazisi ülkücü olmakla bilinen kelli, felli insanlar her vesile ile MHP'nin kurumsal kimliğine saldırdılar.
...
Etnik kimliklerini saklamayanlar kadar ''Delikanlı'' olamayan ''Etnik özürlü'' ülkücü geçmişe sahip bir güruh var ki; bu aralar yine ağız birliği etmişcesine MHP'de gerçekleştirilmek istenen değişimin öncüsü kanaat önderlerine, adaylara Aktrollerin de yoğun desteği ile saldırı halindeler. Zaman zaman bunlar işi o kadar abartıyorlar ki; Osmanlıcılık yapıp, (çünkü o çok kimlikli yapıda kendisini bulabiliyor) cumhuriyet değerlerine hakaret dahi edebiliyorlar. Mesela bir tanesi var ki ''T.C Devletini Türk Milliyetçiliği iradesi değil, İngiliz iradesi kurmuştur'' demektedir.
...
Sonuç olarak...
Aslında MHP'yi hedefine alanlar Türklüğü hedef seçmişlerdir ve sürekli ''Vurun kafasına, sakın göz açtırmayın'' denilmektedir. Ve ne acıdır ki bunu daha çok ''İslami kimliğin'' arkasına saklanarak yapmaktadırlar.
...
Türk Milliyetçiliği’nden o kadar korkup, kin besliyorlar ki İslam adına ırkçılık diye yaftalayıp; aslında Kuran-ı Kerim'in Hucurret suresinde geçen ‘’Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık.’’ İfadesini dahi inkar edebiliyorlar.
... 
Biz kimsenin etnik kimliğini küçümsüyor, yadırgıyor değiliz. Karşı olduğumuz etnik kimliğini saklayarak Türk milletine düşmanlık yapmaktır. Ayette geçen bu ifadeye rağmen en sorumlu mevkide olan bir devlet adamı ‘’Türklük, Lazlık da neymiş, öbür tarafta kim olduğumuz mu sorulacak’’ diyorsa buradaki amaç Türklüğü refüze etmektir.
Vah benim Türklüğüm vah…
Ve ilaveten; Sayın Bahçeli'nin sanırım 2006 yılında söylediğinde not aldığım "Türkiye bir çiçek bahçesidir" sözünü de unutmadım, unutmayacağım.
Mehmet Soral

22 Nisan 2016 Cuma

YENİ KAVGAMIZ MİLLİLİK GAYRİMİLLİLİK ÜZERİNE OLACAK

Sanki ''Türkiye Cumhuriyeti Devleti'' adeta varlığından nefret edenler tarafından yönetiliyor. 
...
Bugün Cuma(22.4.2016) ve yarın milli bir bayramımız 23 Nisan Çocuk Bayramı kutlanacak ama milli bütçemizden en büyük payı alan Diyanet İşleri Başkanlığımızın bundan haberi yok. Haberinin olmamasından ziyade bir kastın olduğundan şüpheliyim
...
Cuma Namazını eda ettiğim caminin imamı Hutbe de Tevhit ve Vahdet bahsinden sonra, uzunca Peygamber Efendimiz(S.A) ve O'nun çocuk sevgisinden bahsederek hutbeyi bitirdi. Kendi kendime ''Bu kadar çocuk sevgisinden bahsedilip de niçin yarın kutlayacağımız 23 Nisan Çocuk Bayramı anılmaz'' diye düşündüm.

Namaz çıkışı müftülüğü aradım ‘’ Cuma hutbesinde bu kadar Hz. Pegamber ve O’nun çocuk sevgisinden bahsedildi; çok güzel; ancak niçin yarın kutlanacak olan 23 Nisan Çocuk Bayramından bahsedilmedi’’ deyince yetkili ‘’Beyefendi hutbe konusu tevhit ve vahdet üzerineneydi’’ demesi üzerine; Camii imamımızın vermiş olduğu gizli bir savaşı fark ettim.
...
Aslında hocamız kendilerine dikta edilen hutbenin konusunun Çocuk bayramımız üzerine olmayışını fark edip, yadırgamış; dikte edilen metnin dışına çıkarak, Hz. Peygamber ve çocuk sevgisi üzerinden; 23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı gibi bir cumhuriyet kazanımını görmezden gelen Diyanet'in kusurunu telafi etmeye çalışırken, aynı zamanda en azından benim nezdimde Cumhuriyet'e minnettarlığını göstermiştir. Daha da ileri gidemezdi ‘’Niçin metnin dışına çıktın’’ diyerek sürgün edilebilirdi. Dokunulmazlığı olan yüreksiz milletvekillerinin bir halt edemedikleri günümüzde bir cami imamının vereceği kavga ancak bu kadar olabilirdi.

Diyanet İşleri Başkanlığı her ne kadar dini bir kurum olsa da kendisini gayri milli olarak göremez. Sanırım gayri milli gördükleri içindir ; özbe öz Türk olan Alevi kardeşlerimize sahip çıkmamaları. Onlar da maalesef kendilerini ifade etmek isterlerken inanç ve iman konusunda kitabileşmiş alt yapısı olmayan grup veya zihniyetlerin kucağına savrulabiliyorlar. Bütün bunların müsepibi onların da ödedikleri vergilerden pay alan Diyanet İşleri Başkanlığıdır.
...
Artık anlaşılmıştır ki bundan sonraki çatışmalar, fikri kavgalar sağ, sol ideolojiler üzerinden değil; 'Millilik ve Gayri Millilik'' üzerinden olacaktır. Bu manada Cumhurbaşkanı'nın ''Ölünce öbür tarafta bize Türk veya Laz olup olmadığımız sorulmayacak'' demesine de özellikle dikkatinizi çekmek isterim.
Mehmet Soral

18 Nisan 2016 Pazartesi

MHP'Yİ ''PARALEL HORTLAK'' İLE BOĞMAK

MHP'nin kurumsal kimliğine; namusuna, şerefine haysiyetine tecavüz etmek için ''bulabildiklerinin'' uçkurlarına kamera takıp, suikast düzenleyen Hükümet ve Paralel'in üzerine gidilip, hesap sorulmamıştır. 
...
Hakikaten merak ediyorum MHP kurumsal kimliğine ''uçkur suikastı''nı düzenleyenlerin ortaya çıkarılması ve kanun önünde hesap vermeleri için dava açılmış mıdır.
… 
Paralel ve Hükümet'in o zamanlar MHP'ye düzenledikleri bu suikastın yarattığı itibarsızlaştırmayı mesele yapmayanlar, dert edinmeyenler ‘’Bunlar MHP’yi sandığa gömmek istiyorlar’’zannına kapılmayanlar her ne hikmetse MHP de değişim talepleri üzerine esen rüzgar karşısında koltuklarından olacakları ihtimali belirince, MHP'in Paralel marifeti ile bir tehlike ile karşı karşıya olduğu evhamına kapıldılar; daha doğrusu ‘’Paralel hortlağı’’ ile biz ‘’Safları’’ korkutup, uyutmaya çalışıyorlar.

Namusundan ve şerefinden emin olanlar yapılan iftiralar karşısında aynen Meral Hanım'ın yaptığı gibi ''Delikanlıca'' mücadelesini yapar, kavgasını verirler; emin olmayanlar ise bir kenara çekilip, daha kötü rezilliklerinin ortaya çıkmaması için susarlar.İnsanı itibarlı da yapan böyle durumlarda aldığı tavırdır. Dava açıp, suikastın müsebbibi olanları ortaya çıkarmayanlar üzerine olan şüphem hep devam edecektir. ''Paralel'in başı asıl kendisidir'' denilmesinden müthiş rahatsızlık duyanlar malum suikastın üzerine niçin gitmezler. Bu durum bizler için ciddi bir mesele değil mi dir Allah aşkına.
...
Dolayısıyla; tüm ülkücüler bu uçkur suikastının kahramanları üzerinden ''bunlar onların genel halidir'' şeklinde iftiraya uğradığımızda ''Hükumet ve Paralel yapılanması''ın dan hesap sorup, mesele yapmayanlar; nerede, ne zaman, ne şekilde ''Paralelci'' olduklarına dair hiçbir somut belge olmadan MHP muhalif hareketini nasıl olur da Paralel veya başka güçlerin MHP’yi dizayn operasyonu olarak görebilirler.

Dostlar geçelim bunları, somut gerçeklere dönelim derim.
Sayın Devlet Bahçeli bu partide özgüveni olan fikir ve düşünce sahibi herkese tahammül edememiştir. Tabiri caizse kafayı taktığı tüm isimlere baktığımızda sadece ülkücü camia da değil, tüm kesimlerde karşılıkları olan, sözü dinlenen, saygı duyulan isimler. Bu tür isimler partilerini de aşmış; fırsat verildiğinde partilerini ''sıçratacak'' isimlerdir. Mesela CHP de bir İlhan Kesici; AKP de bir Ali Babacan gibi vs. Mansur Yavaş'ın CHP'ye gitmiş olması da anlatmaya çalıştığım özellikten dolayıdır.
...
MHP de bütün bu olup bitenlerin tek nedeni; başta sayın Bahçeli'nin narsis duygularından kaynaklanan hal ve tavırları ile sadece ve sadece O'nun şahsında bir değerleri olan ancak ülkücü vicdanda herhangi bir müspet karşılıkları olmayanların konumlarını koruma ve kollama adına çevirdikleri entrikalar dır. 
...
Türk milliyetçisi Sinan Oğan Almanya da ''Karabağ soykırımı'' üzerine bir konferans vermişse suç bunun neresinde; Ümit Özdağ, Özcan Yeniçeri ve Yusuf Halacoğlu terör nedeniyle adeta yaşanılamaz hale gelen Sur ilçemizi ziyaret etmişlerse suç bunun neresinde; Koray Aydın, 11 üyeli Anayasa Mahkemesinin tüm üyelerinin tam mutabakatı ile Yüce Divan da yargılanıp aklanmışsa suç bunun neresinde ve yine Meral Hanım'ın üç yıl önce Rumeli Balkan Federasyonunun bir etkinliğinde ''bu bayrağa uzanan eller kırılacak, kırılacak'' dediğinde çok alkış alıp, yankı uyandırmışsa suç bunun neresinde. Yüce divanda aklanmış olmak en büyük siyasi güç iken Sayın Bahçeli hiçbir siyasi konuşmasında bu güce atıf yaparak MHP’nin söylemlerini güçlendirmeyi düşünmedi çünkü düşünseydi Koray Bey’i kendisi karşısında güçlü kılacaktı.

Görüyoruz ki bu ‘’Değerlerin’’ ortak özellikleri; her birsinin adeta özgüvenin zirvesinde olmaları, toplumun her kesiminde karşılıklarının olması ve Sayın Bahçeli’nin hiç sevmediği yönleri olarak da çok alkış almalarıdır.

Mesele kesinlikle MHP’nin geleceği ile ilgili olmayıp, tamamen MHP de inisiyatifi kaybetme korkusudur.
MHP’nin geleceğini, koltuk sevdasına ‘’Paralel Hortlağı’’ ile boğdurmak istiyorlar; mesele bu kadar açık.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

14 Nisan 2016 Perşembe

PARALEL İKİ ÇİZGİLİ... BİRİSİ NAMUSSUZ İSE YA DİĞERİ...

Sayın Genel Başkan MHP Genel Başkanlığına aday olan insanlara ''Paralel'in adamları'' diyeceksin sonra o paralelin eşdeğeri olan AKP'nin avukatını makamında kabul edip ağırlayayıp, hukuki yardım isteyeceksin.
...
Aslında bu görüntü değilmi dir; ispatlanan, belgelenen paralel yandaşlığı. Bu değilmi dir; zorda kalana yardım etme alışkanlığı. Öyle ya, demek ki bu sefer de sizin yardıma ihtiyacımız olmalı
....
Türk milliyetçileri olarak bizler vicdanlarımızda bu ''paralel''in iki muhatap çizgisine bakışımız aynı değilmiydi?
...
Bu paralelin her iki çigileri değil mi; başbaşa verip orduya kumpas kuranlar. Bunlar değil mi; Cumhuriyetimiz'in geçmişine söverek oy almak için ülkemizin bir kesiminin insanına ''bok yedirildi'' probagandası yapanlar. Bunlar değil mi; ''Milliyetçiler Fatiha'yı bilmezler diyen. Bunlar değil mi; milliyetçiliğimizi ayaklar altına alanlar. Bunlar değil mi; TV'lere çıkardıkları dönmelere mazimize atıfla, vafasızlığımız üzerine propaganda yaptırıp, mevcudumuza küfrettirerek referandumları aşıp, seçim kazandıranlar....
ve, ve...
Bunlar değil mi; uçkurlara kamera takıp MHP'nin kurumsal kimliğine suikast düzenleyenler ve peşinden de bu uçkur zaafiyetinin ''hepimizin genel hali'' olduğunu söyleyip, hepimizi seçim meydanlarında kitlelere yuhalatıp, alkışlatanlar.
....
Şimdi hiç yakıştı mı bu verdiğin fotoğraf; Sayın Genel Başkan. Biz 'Paralellin ''her iki çizgisi''nden darbe yemedik mi,
arkamızdan vurulmadık mı;
Hançerlenmedik mi;
Aşağılanmadık mı;
Horlanmadık mı;
Unuttuğum var mı.
....
Sormak isterim size paralelin ''eşdeğerinin'' hatırı sayılır hangi değeri kaldı ki; o değerin hatırına binaen AKP'den gelen PKK'ya yakınlığıyla bilinen bir derneğin genel yönetim kurulu üyesi birisini makamınızda karşılayıp, ağırlıyorsunuz.
...
Peki bu ''hercümerç'' haliniz ne zamana kadar devam edecek ve vicdanlara nasıl anlatacaksınız.

Bu ülkenin yetirştirdiği dört değerli evladına kin duyup, nefret edeceksin; kader birliği yaptığın halde şüphe duyacaksın ve Parelel'in eşdeğeri ile muhabbet kuracaksın.
...

Vicdanlar kabullenemiyor, çok rahatsızız Sayın Genel Başkan
Çok yordun bizi.
çok....
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

10 Nisan 2016 Pazar

SAKALI VAR MI... CAMİDE Mİ GÖRDÜN BIRAKIN GEÇSİNLER


Sakalı mı var...
Camide mi gördünüz...
Bırakın geçsinler...

önkabulü toplumu perişan etmiştir maalesef.

...
45 çocuğun istismarcısı şerefsizle ilgili bugün basından daha detaylı bilgiler edindik. Aslında 1999-2000'li yıllarda ne ''mal'' olduğu anlaşılmış. Bunu fark eden kişi; daha önce bu adamın bilgisayarını satın alan kişi. Bilgisayarın içinden porno içeren görüntüler çıkınca şikayetçi olmuş; adeta çırpınırcasına uğraşmış ve o yıllarda sapığın ilgisi dahilinde olan çocukların aileleri ile görüşüp, adamla ilgili şüphelerini dile getirmiş ama başta çocukların aileleri olmak üzere kimse bu adamcağızı anlamak istememişler. Yani birileri tamamen olayın açığa çıkmasını engellemek adına ''adamın önüne yatmış''lar.
...
Bütün mesele nedir biliyor musunuz değerli dostlar; eğer bu adam bir dini vakıfta çalışmıyor da; mahallenin kuytu bir köşesinde kendi halinde yaşayan, ara sıra da alkol alan birisi olsaydı sanırım o Karaman halkı sapığı çoktan linç ederlerdi ve suiistimalleri de bugüne kadar devam edemezdi.
...
Maalesef İslami’n şekli ritüelleri elbet de kişi hakkında ön kabul için önemli bir referans kaynağıdırlar ancak ne zaman ki bu şekli referanslar arsızlık, hırsızlık, namussuzluk ve şerefsizliğin üzerine örtülen kara bir şal yapıldı; işte o zaman insanlığın kurtuluşu için gönderilen bu din, adeta suiistimal edenler tarafından toplumu istediğin yere çekip, götürmeye zamanla vasıta kılındı.
...
Adamın rezilliklerini ilk fark eden şahıs berberde tıraş olurken berber ''Maşallah M.B. Hoca yine çocuklara ders vermeye başlamış, sakal falan koymuş'' demiş. Yani bırakmış olduğu sakal demek ki adamın muhtemel bütün negatif özelliklerini kamufle edebiliyor, arada sırada camide de görünürse işlem tamamdır, referans da kuvvetli; istediği vakıf da görev yapabilir.
...
Ne zaman ki İslam'ın iman-i tarafını terk edip, şekli tarafını önemser olduk; işte o zamandan beridir bahsi geçen pislik ve suiistimalleri duyar ve yaşar olduk. Yine malum vakıfta olduğu gibi özel dini eğitim veren yerlerde nasıl bir eğitim veriliyor ki; çocuklar kendilerine yapılan tutum ve davranışları gayri ahlaki bulamayabiliyorlar. İslam dini aynı zamanda ''Güzel ahlakı tamamlamak için gönderildi'' ise hiç mi genel kabul gören ahlaki değerler öğretilmez bu kurumlarda. Şahsi kanaatim dini bilgiler yanında ahlaki değerlerde öğretilmeye çalışılsaydı o masum çocuklardan illaki birkaç tanesi durumun anormalliğini fark edebileceklerdi.
...
Yahu bırakalım dinimizin şekli şartlarının gereğini yerine getirebilmeyi; adeta imanımızı koruyabilmenin mücadelesini verir olduk. Sebep olanların Allah belasını verene kadar anlaşılan aklımızdan kaynaklanan çelişkilerle nefsimize zulmümüz devam edecektir.
...
Özelikle Müslüman toplum olarak yaşadığımız bunca travma karşısında; camilerimizde imamla beraber aynı zamanda dini bilgiye sahip psikologlar bulundurulmalıdır. Nasıl olsa her namaz sonrası diğer vakte kadar geyik muhabbeti yapıp duruyorlar. İmanımızı kurtarmak adına psikologların da yardımına ihtiyacımız var. 

İslam'ın şekli ritüellerinin ''kara şal'' gibi gerek siyasi, gerekse şahsi emellerin iğrençliklerinin üzerini örtmeye başnanıldığından beridir bir felaketin içindeyiz ve ne gariptir ki bu rezilliklere pirim veren de halkın kendisi olmuştur. Uyarmak isteyenler bizler ise ''bire kafirler, bire zındıklar'' olduk.

Demem o ki; aslında halk bu yaşanan iğrençliklerin sorgulanmasının ''önüne yatmıştır'' 
...
''Sakalı mı var...
Camide mi gördünüz;
Bırakın geçsinler...''
önkabulü toplumu perişan etmiştir maalesef.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

5 Nisan 2016 Salı

EY ABD NE DİYON LEN SEN


Böylece MHP'nin yeni misyonunun Erdoğan'ın itibarına sahip çıkıp koruyup, kollama olduğunu bugünkü olağan Salı nutkunda öğrenmiş olduk. Öyle ya; Sayın Erdoğan’a sahip çıkmak lazım(!) çünkü son arzusu Başkanlık sistemini getirip, Başkan olduktan sonra görevini tamamlayacak ve muhtemelen daha sonra da torunlarını sevmeye gidecek. 

"Davet edilmediğim yerde benim ne işim var" diyemeyecek kadar milletin onurunu hiçe sayıp, yollara düşenler; Türkiye de adeta kanıksanan "ben istedim olacak" dayatmasına alışık olanlar gittikleri yerlerde "başüstüne efendim" seklindeki karşılığını görmeyebilirler. Davet edilmediği yere giden insanın maruz kaldığı "Ahlak dışı ve nezaket kurallarını aşan muamele"; 2000'li yıllarda Türk milletini temsil noktasında hiç bir vasfı yokken ABD"de CIA ve düşünce kuruluşları tarafından yere göğe sığdırılmayan insana yapılmıştır. T.C Devleti'nin; zamanın Cumhurbaşkanı ve Başbakanını "By pas" ederek bu insanı davet edenler, o zamanlar ne düşünmüşlerse şüphesiz bugünlerde de benzer şeyleri düşündükleri muhakkak. 
....
"Benim bir devletim var ve O'nun da bir Başbakanı, Cumhurbaşkanı var; onlara randevu vermeyenlerin benim gibi hiçbir vasfı olmayan insana ilgi ve alakalarının sebebi ne olabilir ki acaba" sorgulamasını yapmayanın veya bu ilgi ve alakadan onur duyanın; zamanın hükumetine karşı özellikle ABD-CEMAAT kurgulu suikasttan sonraki ‘’Yeni Türkiye’’nin başı olmayı kabul etmiş olan bir insanın; bugün görmüş olduğu muameleyi garipsemiyor, hatta Sayın Bahçeli gibi dert de edinmiyorum.
....
Dolayısıyla Sayın Bahçeli,
Bundan 14 yıl önce Başbakan olmayı ısrarla ahlaki nedenlere bağlayarak ret ettiğinde; aslında onurunu kurtarmayı dert edindiğin kişinin kılavuzluğunda ABD-CEMAAT kurgulu yeni bir Türkiye'nin temelini hep beraber atmış olduğunuzun farkında mıydınız. Bence çok iyi fark etmiştiniz ama Başbakan olmaya cesaret edemediğinizden Tayyip Erdoğan’ı birincilik ‘’rolü’’nü verdiniz ve o gün bugündür de desteğiniz devam ediyor.

Sormak isterim ki; ABD’de Sayın Erdoğan’a karşı yapılan muameleden rahatsız olan siz; bugün nerede ne yaptığından haberimiz olmayan Kemal Derviş’in bir ABD müfettişi gibi Türkiye’ye gelip, seçilmiş bir insan olmamasına rağmen aranıza alarak, bağrınıza basıp Bakanlar Kurulunda yer vermenizi nasıl anlayacağız ve yorumlayacağız Allah aşkına. Türkiye’ye o günlerde yaşatılan bu onursuzca muamele; bugün Sayın Erdoğan’ın ABD de gördüğü muameleden daha mı onurluydu. Sayın Cumhurbaşkanına yapılanlardan duyduğunuz rahatsızlığınızdan hareketle; o günlerde Kemal Derviş’i  ''çıktığı yere sokmanız'' gerekmez miydi.
...
Cemaatin en güçlü olduğu zamanlarda her türlü kurgusunda bilerek veya bilmeyerek rol alanların bugün yine cemaatin elinin, kolunun bağlandığı en zayıf anında; ''MHP'de başkalaşmadan değişim'' taleplerini dile getirenleri cemaatçilikle yaftalamanın artık ne kadar inandırıcı olabileceğini Başta Sayın Bahçeli olmak üzere etrafındakilere bırakıyorum. Bu kadar öngörüsüz ve bu kadar yaşanmışlıklardan sonra hala hiç bir tecrübe edinemeyenlerin ne MHP'nin, ne de Türkiye'nin geleceğini okumaları mümkün değildir; Dünya dan bahsetmiyorum bile.
Mehmet Soral

4 Nisan 2016 Pazartesi

SİYASETE PİJAMA GİYDİRENLER

Tayyip Erdoğan bu ülkede muktedir olduktan sonra belki bir çok inisiyatifi, gücü kendi kontrolüne alabilmeyi başardı; karşısında muhalif olan her düşünce ve kurumun alternatifini oluşturmayı başardı ancak bir şeyi başaramadı ve bu durum da kendisini sürekli rahatsız etti , etmeye de devam ediyor; o da ‘’kendi entelektüelini’’ yaratamadı. İnanın ki kendi yandaş yazarlarının dediklerini dikkate de, ciddiye de almıyor. O'nun için bir Taha Akyol, Enis Berberoğlu, Ertuğrul Özkök gibi entelektüel bilgi ve birikime sahip gazeteciler gerekli. Elbet de kendisini ölümüne desteklemiş başta ‘’yetmez ama evet’’çiler, sonra liberaller vardı ancak bunlar da bildiğimiz Erdoğan’ı taşımaktan yorulunca, desteklerini çektiler hatta eski muhabbetleri bugünlerde iyiden iyiye nefrete dönüştü.
Ne kadar uğraşsa, maliyeti sıfır paralarla yandaş medya oluşturmuş olsa da; bir Doğan Medya’sı kadar entelektüel zenginliği oluşturamadı. Çünkü bazı şeyler paranın gücü ile olmuyor işte. Ekranlarda sürekli çemkiren; savunma refleksi dışında karşısındakine inanırlık ve güvenirlik anlamında somut bir şey veremeyen; üç beş günde ''mal edilen'' gazetecilerle elbette Aydın Doğan Medyası ve yazarları ile rekabet etmesi mümkün olamazdı.
Erdoğan biliyor ki kendi yandaş medyası ''Dış Dünya'' da itibar görmüyor, yazarları okunmuyor; dolayısıyla referans olarak da değerlendirilmiyorlar.
Erdoğan baktı ki bu iş böyle olmayacak; Hürriyet Gazetesini ‘’Truva Atı’’ olarak değerlendirmek istedi ve ilk önce Akif Beki’yi bişekilde transfer etti; şimdi de Abdulkadir Selvi’yi. Biliyoruz ki daha önceki yıllarda da istemediği gazetecileri kovdurmuştu.
Erdoğan; Hürriyet Gazetesi gibi bir amiral geminin kendisine sahip çıkması, en azından kendisine yakın birkaç ismin orada olması için zaman zaman Doğan Grubuna geçmişe dönük petrol ithalatı ve vergi mevzularından kaynaklanan hatırlatmalar, sıkıştırmalar yaparak adeta Abdulkadir Selvi’yi transfere zorladı.
Eğer Aydın Doğan zamanında sermaye-siyaset ilişkilerini ''pijama ile karşılama'' ahlaksızlığı ve seviyesizliğine indirgemesi bugünkü baskı ve zulümle karşılaşmazdı. Anlaşılıyor ki patronlar sermayenin demokrasiye katkısını insana hizmet olarak değil; haksız kazanç ve kayırma için tehdit unsuru olarak değerlendirdikleri sürece sermayenin varlığını ve gücünü sürdürebilirliğinin garantisi yoktur.
Eğer bütün bunlar Erdoğan’a istediği sonuçları sağlamazsa Aydın Doğan Medya dan çıkana kadar baskı devam edecektir.
Vallahi ne diyelim; demek ki pijamalı kıyafetlerle hükumetler kurup, devirenler veya hileli yollarla yetimin hakkını gasp edenler ; bir gün gelir ilahi adaletin önüne çıkmadan bu dünyada da hesap verip, ettiklerini bulabilirler.
Mehmet Soral


2 Nisan 2016 Cumartesi

İŞTE BEN BÖYLE SANATIN İÇİNE TÜKÜRÜRÜM

Bir aktör, çevirdiği filimde kızının arkadaşıyla aşk yaşayan bir adamı canlandırıyor. Beraber rol aldığı bayan, gerçek hayatta bir arkadaşının kızı olup, onun için “ çocukluğunu bilirim, babası arkadaşım. Bu yüzden öpüşme/sevişme sahneleri beni zorladı” demiş.
...
Sormak isterim hangi ahlak, hangi değer yargısı, hangi mide veya hangi sanat dalı böyle bir kepazeliği icra etmeye müsaade eder.
...
Bu ahlaksızlık falanca dini vakıfta yaşanan rezilliğin ''sanata giydirilmiş'' hali diye veya entelektüal ukalalığın bize ait olmayan hoşgörüsünün kamufle ettiği bir şey olarak mı görüp geçeceğiz.
...
Utanmaz adam, yine utanmadan sevişme sahnesinden bahisle ''zorlandım'' diyorsun. Arkadaşlık adına, vefa adına içinde ne kadar kalabildiyse o ''şeref kırıntısı'' adına lütfen ve de ancak ''zorlandığını'' mı söyleyebiliyorsun.
...
Dağda askerimizi silah ile şehit edip; şehirlerimizde aramıza canlı bomba olarak sızıp katliamlar yapan terör örgütleri yanında; maalesef sanat adına, bilmem ne ucubeler adına gizli emellerini saklayarak evlerimize giren, ekranlarda karşımıza çıkarak ahlak, ar ve namus üzerinden yapılmak istenen teröre ne diyeceğiz.
...
Düşünelim lütfen, bir kız çocuğu, üç veya beş yaşlarında. Caddeye bakıyor ''a, bak baba!..... amca bize geliyor'' diye sevinip, mutlu oluyor. Ve zaman geliyor bu küçük kız büyüyor bir filimde bu amcası ile sevişme sahnesini paylaşıyorlar.
...
Kesinlikle bu filim izlenmemeli ve ''entellektüel mantığın'' ve ''sanat hoşgörüsünün'' ırzına geçilerek, yaşanan namussuzluğa pirim verilmemeli.
...
Be hey şerefsiz, beraber rol alabileceğin başka bir kız mı bulamadın veya senaryoyu hiç mi okumadın.
...
Tencereler, kapaklar nasıl olup da birbirlerini bulmuşlar; ''mezhebi geniş'' analar, babalar ve çocukları nasıl olup da aynı otobüse binmişler.
...
Yuh olsun size de, sanatınıza da e mi.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com