28 Ağustos 2021 Cumartesi

KONTROLLÜ DEMOKRASİMİZİN BİZE YUTTURDUKLARI

Kontrollü demokrasimizin bize yutturdukları

Önce, 28 Şubat sürecinin öncü generalleri ve onların brifing verdiği bürokrat ve kurumların başörtülü öğrenci ve memurlara karşı abuk sabuk, dayatmacı keyfi uygulamaları ile intikamcı kindar bir seçmen kitlesi oluşması ve bunların kurulacak bir partide konsolide olmaları yoluna gidildi. Okullarda okutulan kitaplarda müfredata alınan, Atatürk'ün fikri ilham kaynağı olan Ziya Gökalp'ın şiirini okuyacak cesur birisi bulunuyor, sonra cezalandırılıp dört aylığına hapiste istirahate alınıyor(!)
Generallerin bu uygulamaları devam ederken akabinde siyasi arenanın da dizayn edilmesi yoluna gidiliyor. Kurulacak olan yeni parti, yani AKP için siyasi arena boşaltılıyor ANAP, DYP, MHP, HDP baraj altında bırakılıyor. AKP'nin genel başkanı milletvekili olamadığı için, olsun diye Siirt seçimleri iptal edilerek ara seçime gidiliyor ve vekil oluyor ama yenilenen bu ara seçime baraj altı kalan partiler sokulmuyor. Çünkü sokulurlarsa ezkaza 9.9 ile baraj altında kalan DYP olur da barajı aşarsa ne olacak; meclis aritmetiği tamamen değişerek ve Türk milletine takdimi yapılan lidere dair tüm senaryolar boşa çıkacaktı.
Ne garip değil mi; bu generallerin yarattıkları mağduriyetler üzerinden (28 şubat süreci) siyasi oluşumları için (AKP'nin kurulma süreci) güç devşirenler, bugün müteşekkir oldukları generalleri cezalandırarak tekrar aynı malzemeleri kullanarak bir başka güç devşirme çabasındalar. Nedir o; "Biz 28 Şubat'cıların cezasını böyle keseriz" diyebilmek. "Başörtüsü bitti, generallerden verelim abi" der gibi.
ABD, işte böyle "Benim çocuklarım" dediklerini çift taraflı keskin bıçak gibi kullandığına, yaşananlardan hareketle daha açık şekilde tanık oluyoruz. Atatürk, cumhuriyet değer ve kazanımlarına atıf yapılarak ordunun genel tutumuymuş gibi generaller tarafından dindar ve muhafazakarlara dayatılan bireysel davranışların aslında ABD/Nato yönlendirmesi olduğunu anlamamak kusura bakmayın ama biraz da saflık değil mi.
Tesadüf mü yoksa bilinçli mi, ben bilinçli olduğunu düşünüyorum zira benzer hatalar her zaman aynı sonuçları vereceğine göre; Suriye bataklığına ABD'nin güdümünde saplanmışken, yine aynı ABD'nin Afganistan'da yarattığı bataklığın içine aynı sonuçları elde etmek için çekiliyor olmamız; yaratılan sorunlar içinde boğularak yine dönüp dolaşıp ABD'nin her istediğini alabileceği bir konuma sürükleniyoruz. Bu nedendir ki; Erdoğan-Biden görüşmesinin mahiyetinin bilinmemesi için temayüllere aykırı olarak çocuk yaşta aileden birisinin kızı tercüman olarak tercih ediliyor.

Kılıçdaroğlu'na yapılan saygısızlık

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Çorum'u ziyaret etti ve vatandaşların halini hatırını sorduğu sırada vatandaşın tepkisi ile karşılaştı. Vatandaş, Kılıçdaroğlu'na önce "Çocuğuma dokunma", sonra da "Hadi yürü, yürü" tepkilerini gösterdi.
Bu çirkin, insanın içini acıtan, AKP'nin Türk siyasetine soktuğu görüntü "Karşıtından nefret edeceksin, kin ve öfke duyacaksın. Karşıtını ne kadar aşağılayabilirsen o kadar muzaffer bir asker gibi itibar göreceksin" minvalinde kendi seçmenini motive etme usulü ve yöntemi milletimizi olabildiğince ayrıştırdı.
Sayın Kılıçdaroğlu'nun ne kadar olgun bir insan olduğuna hep beraber şahit olduk. Ezkaza aynı muamele ile Erdoğan karşılaşmış olsaydı; düşünmek bile istemiyorum.
Dolaysıyla, o malum görüntü ve diyalog karşısında içinin acıdığını söyleyen bir Meral Akşener, hiç hak etmediği bir muamele ile karşı karşıya kalan olgun ve sabırlı insan Kılıçdaroğlu ve Karamollaoğlu bilgeliği ile inşallah bu ülke düzlüğe çıkacak, insanların ayrışması sona erecek, psikolojisi normalleşecek, müreffeh ülke Türkiye tekrar cumhuriyet değer ve kazanımları üzerine inşa edilecektir.

Rakamlarda keramet aramak

Devlet Bahçeli her daim kendisini hep rakamların sihrine kaptırıp matematiksel oyunlarla meclisin vekil dengesini de kullanılarak siyasi varlığını sürdürebilme yollarını aradı, muvaffak da oldu. Hiç bir zaman MHP'nin kurumsallığının büyümesine, birinci derece yetkinliğe yükselmesine ne niyetlendi ne de mücadelesini vermeyi göze alabildi.
Peki o öyle istedi diye bizler razı olduk mu; elbette hayır. İtirazımızı dile getirip ideolojik taassubu terk ederek sonuç almaya yönelik, başarıya odaklı ve en önemlisi yönetmeye talip inanmışlık ve adanmışlık ile Türk milliyetçileri ve onların ülküleri için alternatif bir çıkış yolu aradık; vatan ve millet severlik paydasında bütünleşen diğer siyasi kesimlerin katılımlarının da sağlanması ile Demokrat Türk milliyetçileri olarak İYİ PARTİ projesini geliştirdik ve başardık.
Sonuç mükemmel; İYİ PARTİ, varlığı ile 19 yıllık ihvancı ruhlu siyasal İslamcı AKP ve onlara sonradan eklemlenmiş siyasal İslamcılığa evirilmiş ülkücülerin ortadan kaldırdığı cumhuriyet değer ve kazanımlarını tekrar yerlerine koyabilecek siyasi bir gücün alternatif olması için "Vatan ve millet severler" arasında katalizörlük görevini ifa ederek Türk milleti için umut olmuştur.
Yani demem o ki; Devlet Bahçeli yine her zaman olduğu gibi kendisini rakamların sihrine kaptırarak seçim barajı değişikliği ile iyice küçüldüğünü kabul ettiği MHP'nin en azından kurumsal varlığının devamı için seçim barajı rakamını aşağıya çekerek sonuç almayı murad ediyor. İttifakla seçime girme barajı %10, tek başına girme barajı %5 olsun istiyor. Oysa ki; güya devletin bekası üzerinden siyaset yapan Devlet Bahçeli'nin çalışmasını yaptıkları yeni seçim yasası düzenlemesiyle; HDP ile ittifak yapanları hainlikle suçlarken aynı zamanda HDP'nin her şart altında meclise girmesini garanti altına almış oluyor.
Anlaşılan, bu sefer çıtayı aşabileceği şekilde ayarlasa da; sorun sadece yükseklik değil koşarak hız alabileceği yeterli mesafenin olmayışı dır.

Örnek vatansever bir hukukçu Prof. Dr. Ersan Şen

Bu ülkeye hizmet ille de siyasetten geçer gibi bir zorunluluk söz konusu değil.
Şu anda Prof. Dr. Ersan Şen'in anlattıkları gerek CHP'nin gerekse İYİ PARTİ'nin aynı minvalde söylediklerinden inanın ki daha çok dikkat çekip, yankı uyandırıyor. Çünkü siyasetin ve siyasetçinin yarattığı bıkkınlığın insanlarımız üzerinde oluşturduğu yorgunluk artık siyasileri dinlenmez hatta ciddiye alınmaz kıldı.
Hizmet anlamında bu ülkeye tek başına daha sonuç alıcı hizmetler yapılabileceğine dair Ersan Şen hoca bence güzel bir örnektir.
Ayasofya'da rahmetli Atatürk'e atıf yapılarak yapılan hakaretlere dair siyasiler büyük eleştiri yaptılar ama hepimizin aklında kalan Ersan Şen hocamızın yaptığı; yüreğimizi ferahlatan, muhataplarını tokatlarcasına perişan ettiği konuşmalarıdır.
Bir kaç gündür; gerek Suriyeli gerekse Afgan göçmenler konusunda insan hakları ve buna bağlı uluslararası antlaşmaları dikkate alarak bir hukukçu bilgisi ile milliyetçi refleksini ortaya koyup, yapılan hataları Türk milletine hatırlatarak müthiş bir mücadele veriyor.
Kendisini tüm kalbimle tebrik ediyorum.

Doğu Perinçek
“Taliban, Mustafa Kemal Paşa'nın Türkiye'de yaptığı gibi Afganistan'ın Kurtuluş Savaşını başardı” demiş.
Tamam artık; başına bir sarık, çenesinde üç tel kıl, yanına da cumhur ittifakı bileşeni vekillerini alarak şeyhliğini ilan edip siyasetteki finalini de bu son değişim ve dönüşüm ile yapacak anlaşılan.
Sıyrık adam, beyni sulanmış bunak...
Boşuna değilmiş; siyasal İslamcı, ihvancı AKP'ye yanaşma olması.

Bizim şeriatçılar

Bizim şeriatçılar var ya; hani "Cumhuriyet kuruldu, şeriat gitti, bunun müsebbibi de Atatürk tür" diyenler; niçin Afganistan sınırlarına yığılıp "Biz bu ülkeye iltica etmek istiyoruz" demiyorlar.
Demezler, çünkü bunların alayı siyaseten kazanmak için şeriat istiyorlar. Yani, iki yüzlü riyakar sahtekarlar. Samimi değiller.
Mehmet Soral

14 Ağustos 2021 Cumartesi

ŞİMDİ DE ''BÜYÜK ASYA PROJESİ'' Mİ

Muharrem Sarıkaya önüne gelen bir metni katıldığı TV programında paylaştı. Almanya'nın bir bakanı Afganistan'da 3 milyon civarında bir göçmen kitlesinden bahsedersek; Türkiye'nin "Protokol" gereği gerekenin yapılmasını hatırlatmış.
Muharrem Sarıkaya sordu, Türk milleti olarak biz de soruyoruz; bahsi geçen protokol nedir. Biden ile yapılan görüşmede Afganistan'dan gelecek göçmenleri karşılamak için protokol mü imzalandı.
Türk milletinden gizli saklı; ülkemiz yeni bir ihanetin içine çekiliyor. BOP gibi ABD'nin yeni bir "Asya projesi"ne dahil edilerek bir başka 15 Temmuz ihaneti sürecine doğru mu gidiyoruz. ABD, ülkemizi kendi kontrolünde tutmak için bugün olduğu gibi eninde sonunda kendi istediğini yaptırdığı bugünkü iktidarın ömrünün uzatılması senaryosu mu devreye sokmak istiyor.

Sonuç olarak anlıyoruz ki; ABD önce gizli emperyalist projelerine birazda ülkemiz açısından cazibe teklifler sunarak ülkemizi dahil ediyor, sonra yarattığı pislik içinde uğradığımız mağduriyetler nedeniyle yaşadığımız sıkışmışlıktan kurtulabilmek için tekrar kendisinin sunduğu yeni bir cazibe tekliflere tav olup böyle bir kısır döngü kaderimizmiş gibi kesintisiz devam ediyor.

Meral Akşener'i yıldıramayacaksınız

Yine benzer şeyler; Meral Akşener'in gezi programları önce Rize, dün de Zara'da sabote edilmeye devam ediyor.
İtinizi köpeğinizi Meral Akşener'in gittiği her yere salarak yıldırabileceğinizi sanmayın. Hatta "Bunlar ne ki; daha neler göreceksin neler" itirafınız ile bunu önceden ifade etmiş olsanız bile.
Evet, sizi anlıyoruz Meral Akşener'in bir genel başkan olarak siyasette yer alması; sizin MHP ile tüm Türk milliyetçilerinin iradelerinin peşin satın alınarak o an itibariyle artık her istediğinizi yapıp her istediğiniz sonucu alabileceğiniz şeklinde kendinize ait bir dünya kurduğunuzu düşünmüştünüz. Empati yapınca sizi anlamak mümkün; Meral Akşener arkadaşları ile beraber Türk siyasetinde siyasi zekası, inanmışlığı ve adanmışlığı ile yer alınca o kurduğunuz dünyanızın kıyameti oldu.
Sizler sokağa çıkıp milletin yüzüne bakamama utancını ve ezikliğini yaşarken aynı anda Meral Akşener'in bunun tam aksini yapıp milleti ile kucaklaşmasını perdeleme ve yıldırmaya matuf haince planlarınız muradına eremeyecektir bilesiniz.
Aslında buna dair benzer manzarayı daha önce izlemiştik; sizler 28 Şubat postallarından kaçıp evlerinizin münasip yerlerine sinmişken, Meral Akşener o postalcılara "Kazıklı Vayvodo"nun i.bneliğini hatırlatma yürekliliğini gösteriyordu.
Fetöcü öyle mi;
Siz fetö'ye rahminizde taşıyıcılık yapıp sonra Türk milletinin başına bir p.iç olarak bela olmasına vesile olacaksınız ama kendinizi bunun müsebbibi olmaktan azat edeceksiniz, fetö'cü de olmayacaksınız öyle mi...?
Yirmi yıllık iktidar gücünüzü elde tutabilmenizin tek güç kaynağı, zamanında devletin her kurumunu fetö gücü ile mayalamış olmanızdır. Siz hala o mayayı kullanarak ayakta kalmaya devam ediyorsunuz. Fetö sizin için öylesine bir güç kaynağıydı ki; aranızda imamın kim olacağı kavgasına gelinceye kadar iktidarınız onlarla beraber başarılıydı.
Ne kadar da arsızsınız be; fetöcü olmakla itham ettikleriniz, başta Meral Hanım ve İYİ PARTİ olmak üzere fetö'nün siyasi ayağının ortaya çıkarılması için önerge veriyor ama itham ve iftirada bulunan sizler bundan kaçıyorsunuz, tek nedeni; iftiracıların fetö'nün siyasi ayağının tam da odağı olduğunun tamamen ortaya çıkma ihtimalidir.

Sizi yönetici seçtik devletin sahibi kılmadık

Ben elbette ülkem için gerektiğinde yardım isterim, ahmak ahmak sizin ne düşünüp ne yapacağınızı beklemem. Ayrıca size güvenmek gibi bir mecburiyetim mi var veya yeterince güvenilir olduğunuza kim karar verecek. Cumhuriyet tarihin en büyük kandırılma vakası size ait olup, ülke ve millet olarak ödettiğiniz bedelin tazeliği henüz kendini korurken yaşanan olağanüstü durumlarda aklımın çizdiği yolda yürümek benim için en makul olandır.

Sonra kaldı ki; millet sizi yönetmeye yetkili kıldı, ağacımızı ormanımızı, dağımızı taşımızı, denizimizi suyumuzu ihale edip sizi de sahibi kılmadık ki; "Mal bizim, mülk de bizim; yardım istemek size mi düştü" diyebilesiniz.
Kendinize gelin bu ülkenin sahibi Türk milleti; devletimizi zaafa uğratma sonra da yutma projesi BOP'un eşbaşkanlığı ile vazifelendirilmiş bir partinin güdümünde devletin içinde palazlanmış bir fetö ihanetine uğramışlığımız yakın geçmişimizde hafılarımızda yerini korurken, doğal refleks halinde milli bir hissiyat ortaya koymak için talimat veya olur beklemek için yeterli güveni vermiyorsunuz.
Dolaysıyla, orman yanınca canım yanar, canım yanınca da hem kurtulmak, hem de kurtarmak isterim, gücüm yetmezse yardım isterim ama sessiz kalarak ahmakça beklemeyi tercih etmem; hele ki bunu size güvenerek; asla...
Ben doğru bildiğimi söylerken seni kandırmış bir ihanet örgütünün ne düşündüğünün hesabını yapamam, velev ki; niyetler olmasa bile cümleler örtüşse bile. Ama siz o ihanet örgütünün her tülü niyetini elbette sorgulayın zira onlar sizi kandırdı bizi değil.
Mehmet Soral
soralmehmet@gmail.com

5 Ağustos 2021 Perşembe

NEDEN Mİ THK; ÇÜNKÜ O BİR CUMHURİYET DEĞERİ

Çünkü Türk Hava Kurumu Cumhuriyet Değer ve Kazanımı da ondan

Türk Hava Kurumu'nun en bilinen belirgin özelliği nedir; bir cumhuriyet değer ve kazanımı kurum olmasıdır.
Daha başka; ne kadar siyasal İslamcı cemaat, tarikat varsa, yıllar boyu milletin kurban derilerini kendilerine değil de bu kuruma bağışlamış olmaları nedeniyle kin ve öfke beslediler, intikam almak için de hep fırsat kolladılar. Hatırlayın lütfen, AKP'den önce (Hangi hükümet zamanında hatırlamıyorum) kurban derilerinin sadece THK tarafından toplanabileceğine dair genelge yayınlanmıştı.
Önce gelir kaynaklarının kurutulması yoluna gidilerek zarar etmesi için zemin hazırlandı. İstenen kıvama getirildikten sonra da kayyum atandı. Gelinen nokta; Manavgat'ta orman yangını çıktığında yardım istemek için ilk akla gelen kurum olan THK'nun atanmış başkanının telefonları kapalı, kendisine ulaşılamıyor.
Süspanse etmedikleri yandaş dernek, vakıf ve kurum kalmadı. Bunu nereden biliyoruz; İstanbul Belediyesi el değiştirince merkezini Konya'ya taşıyan yandaş besleme "Vakıf"tan
Peki bu kurumun zarar ederek itibarsızlaştırılması bir sürece bağlanarak beklemek yerine hazır, aynı zamanda uzmanlık alanı olan pilot yetiştirilmesine ilaveten gerekirse süspanse edilerek mevcut yangın söndürme uçakları modernize edilip ilave uçak takviyesi ile bugünler için elzem olan hazır kıta bekleyen bir sistem oturtulamaz mıydı.
Velhasıl kelam, meselenin aslı; hiç bitmeyen cumhuriyet değer ve kazanımlarına olan kin ve öfkedir. Ormanlar yanmış kimin umurunda; kin ve öfke tatminini yaşamak daha güzelken(!)


Fetö fobisi ile ülkeyi yönetmek...?

Yahu bırakın Allah aşkına. Yeter artık bu fetö fobisini her şeye vesile kılmayı.
"Türkiye'ye yardım" kampanyasının arkasında kim var bilemem ama velev ki bir ülke veya yabancı insanı kuruluş tuttu bize bu çağrı üzerinden yangın söndürme ekibi veya alet edevatı gönderdi, bunlar ülkeye girerken ülkemiz o kadar sahipsiz mi ki; gelen girecek, takip edilmeyecek ve bize zarar verecekler.
Her niyetin arkasında bir fetö tezgahını aramak ülkeyi korkarak yönetme anlamına gelir ki; korku doğaldır ama sürekli olunca da insanın elini kolunu bağladığı gibi devletin de elini kolunu bağlar.
Uğradığımız bir doğal afet için gelecek yardımların arkasında her defasında bir fetö parmağı aramak, fetö evhamının esareti altında olmak gibi garip bir durum söz konusu olur ki; kabul etmek mümkün değil.
Ama biz biliyoruz ki asıl mesele iktidardan olma korkusudur. Bunun psikolojik yansıması size çok garip gelecek ama ülkemize gelebilecek yardımlara bile mani oluyor. Suriye bataklığı ve BOP projesi içinde olanların akıllarına böyle korkuların gelmesini aslında normal görmek lazım, zira içinde bizatihi kendileri vardı.
"Türkiye'ye yardım" mesajını velev ki iblis Gülen atmış olsun; umurunda bile olmaz. Buradaki gerçek sorun bir korkunun esaretinde devletin yönetiliyor olmasının yarattığı sonuçlar.
Yeter, bırakın artık fetö'yü içine düştüğünüz her zorluğa vesile kılmaya. Yanan ormanlarımız üzerinde on tane yangın söndürme uçağı uçurdunuz da buna fetö mü mani oldu.
Fetö üzerinden değiştirip dönüştürmediğiniz hiç bir cumhuriyet değer ve kazanımı bırakmadınız, şimdi de yönetimde kalabilmek için fetö fobisini milletin üzerinde hakim kılma çabasındasınız. Adama sormazlar mı; mademki bu kadar korku söz konusu niçin siyasi ayağının açığa çıkarılmasına mani oluyorsunuz.
Evet, niçin engel oluyorsunuz.
Şimdi diyecekler çıkacaktır; "Senin yaptığın da fetö taktiği"
Hadi oradan; aklını, fikrini, vicdanını kiraya vermiş

Fetö'nün tohumu rahminize zerk edilirken muradınız neydi; cumhuriyet vesayetini kaldıracak bir piçin peydahlanması değil miydi.
Peydahladığınız piç dönüp size musallat olmuşsa bizden değil kendinizden bileceksiniz. Rahminizde peydahladığınız hainin aklına gelen her türlü puştluk ile aramızda bağ kurma iblisliğinizi daha nereye kadar devam ettireceksiniz.
Ne kadar da arsızsınız be; izdivacınıza gelene kadar günlük bile tutmuştunuz. İsimlerinizi mahreminizde dövme yapıp saklayabilirsiniz ama unutmayın er veya geç gasilhanede de olsa o karşılıklı içselleştirdiğiniz halinize gözlerimizle şahit olacağız.
Birbirinize ihanetinizin intikamını almak için adımızı ilişkilendirme şeytanlığınıza gelmeyeceğiz. O kadar iğrençsiniz ve o kadar da pis kokuyorsunuz ki; yanınıza yaklaşmak bile mümkün değilken nasıl olabilir ki aynı yatağa beraber uzanmış olmak.
İnşallah, Allah'ın izniyle cumhuriyet değer ve kazanımları tekrar hakim kılınıp ilim ve irfanın bereketli yağmurları tek tek üzerine düştüğünde; yeniden filizlenen moral değerler ve tahakkümünüzün gaspından kurtarılmış İslam ile coğrafyamız üzerinde ihanetinizin tecrübelerinden de yaralanarak öyle bir şantiye kurulacak ki; geleceğin Türkiye'sinde esameniz bile okunmayacaktır; bilin ve buna hazır olun.


Hem şakın hem de ahmak olmak böyle bir şey olsa gerek

"Tek muktedir "in belediye başkanı evi yanan yurttaşlara TOKİ tarafından 20 yıl ödeme ile evler yapılacağını duyururken evi eski olan vatandaşlar için "Keşke bizim de evimiz yansaydı diyecekler'' demiş.
Ey kurban olduğum Allah'ım senden gelene razı olalım; hayır da şer de sendendir amenna; peki bu aklı ile zoru olan garip garip adamları tek tek bir araya getirirken muradın neydi çok merak ediyorum(!)
Hani bir ayetinde diyorsun ya; "Hayır bildikleriniz sizin için şer, şer bildikleriniz hayır olabilir". Tahammül sınırımıza pervasızca tecavüz edip, sırıtarak aklımızla da alay eden ve etrafımızı hatta devletimizi çepe çevre sarmış bu "Şerler"den "Hayır" bekliyoruz, sen nasip eyle Allah'ım.


Ülkemde mülteci istemiyorum.

Her kim ki; ülkesinde olup bitenlerden memnun değilse ülkesinde kalsın, düzeltmek için kavgasını versin. Onların vermesi gereken kavgayı Mehmetçiğime verdirerek bedelini evlatlarımıza ödetemezsiniz.
Mehmetçiğin varlığı ekonominin çarkını döndüren bir sanayi ürünü değil, varlığı ile Türk milleti ve devletinin güvenliğini sağlayan ana unsurdur.
Bedeli başkalarına ödeterek hak etmeden sağlanan menfaatler de bana göre haramdır. Rızamız olmadan dağıtılan ülkemiz imkanları da menfaatle nenler açısından aynı hükümdedir, haramdır.

Suriyelinin ülkemin sokaklarında dileneni bile birisi elinde, birisi kucağında ve bir diğeri karnında çocuklarla ortalıkta dolanıyor.
Benim insanım karı koca çalışınca ancak bir çocuk bilemediniz iki çocuk sahibi olabiliyor. Çünkü çalışma şartları ve nitelikli evlat yetiştirme bilinci fazla çocuk sahibi olmaya mani.
Suriyeliler ile bizler arasındaki bu üreme orantısızlığı bu şekilde devam ettiği sürece; muhtemelen otuz sene sonra ne bu milletin tarifinde ne de devletin yapısında Türklüğe dair hiç bir vurgu kalmayacaktır.
Mehmet Soral