22 Ağustos 2014 Cuma

AMBERİN ZAMAN NE DEMİŞ?


Amberin Zaman'nın Taraf Gazetesinde argo kelimelerle; isyanını, feryadını dile getirmesi; tamamen son oniki yıl içinde özellikle Tayyip Erdoğan'ın iletişim tarzının kitlelere dayattığı usluptur. Ben de özür dileyerek almak durumundayım.
Ne demiş Amberin Zaman;
''“Bu güruh ilk ‘savaş tecrübelerini’ Musul’da değil Gezi Parkı’nda edindiler. Başta Melis Alphan, Şirin Payzın, Selin Girit, Tuğçe Tatari, Banu Güven, Nuray Mert, Ece Temelkuran ve düşman belledikleri nice ‘or.s.uyu’ sosyal medya aracılığıyla hedef tahtasına oturttular. Bizleri ‘s-ke, s-ke’ öldüreceklerini ilan ettiler” dedi.
Maalesef bu millete birşey anlatmak ve dinletmek istiyorsanız; cümleler içinde zeka ve fikir ürünü vurucu kelimelerden ziyada sinkaf''lı kelimelerin seçilmesi gerekiyor ki akılda kalabilsin. Amberin; apış aralarını hatırlatan, cinselliği çağrıştıran bu sözcükleri kullanmasaydı bugünkü yazısı dikkatimizi çekecekmiydi, bence hayır.
Türkiyede en çok satan gazeteyi fikir yazılarından ziyade her türlü ''dümeni'' çeviren ve hergün aynı cinsel sorunları tekrar tekrar yayınlayan yazarın yazıları değilmidir? Kahvehanelerdeki parasız, pulsuz ve aç insanlar bu malum gazeteyi alıp, okuyarak vakit geçiriyorlar. Belki de bastırılmış duygularını; bu gazateyi okuyarak tatmin oluyorlar.
Amberin Zaman'ı hiç tasvip etmem, çünkü bizlerin feryatlarına rağmen bu yazarlar, çizerler, özellikle liboş takımı Tayyip Erdoğan'a ve AKP hükümetine çok destek verdiler. Aslında biraz da günahlarının bedellerini ödüyorlar.
Neyse gelinen nokta itibariyle görüyoruzki miletin yazar çizer takımı ve aydını meramını anlatabilme konusunda keşfini yeni yaptı; ''KASIMPAŞA DİLİ, TAYYİP ERDOĞAN ÜSLUBUI'' Amberin de bunu keşfetti ve şimdi gereğini yapıyor. İnanıyorum bu tarzı benimseyip, meydanlara da inerse işte Tayyip Erdoğan'a karşı muhalefet lideri, kendiliğinden ortaya çıkmış olacaktır. Peki bu ideal bir tarz mı; elbetteki hayır ama ''MİLLET ÖYLE İSTİYOR'' söylenecek bir şey yok.
Mesela Amberin meydanlara inecek olsa ''erkeğim diye dolaşanları tekrar sünnet ettireceğim, zira sünnetlerinden şüphem var'' dese hatırı sayılır oy patlaması olmaz mı; olur, olur.
Meral Akşener Hanım kendisne laf atan AKP'li erkek vekile ne demişti ''fazla konuşma, ne söyleyeceksen arka odaya gel'' dediğinde kimse kendisine ayıp etti demedi; hatta liderlik payesi biçildi.
Türkiye de özlenen, tasvip edilen lider profili böyle. Daha doğrusu milletin halledilmemiş cinsel sorunları ve buna paralel dinsel sorunları var. Maalesef siyaset de bu iki kavram üzerinde şekilleniyor neredeyse.
Dolayısıyla Amberin Zaman'ın çıkışını ve üslubunu çok yadırgamadım.
Siyasette edep, çok uzun yıllar oldu ortadan kalkalı.
Mehmet Soral
22.8.2014

EL BEŞİR, EL ESİR, EL İNSAF...

Beni ahmak sanan ahmakoğlu ahmak;
Çözüm süreci adına heykeli beraber dikmeye karar verirsiniz milletin tepkisini ölçüp, sonra sürecin yeni bir aşaması için yol haritası çizmeye kalkarsınız değil mi? Seni gidi ahmak bu sinsi emelini;seni iktidar yapan bilmem şu kadar ''özgül ağırlığı'' olan seçmenine yutturabilirsin ama sayısal olarak az ama nitelik olarak ''özgül ağırlığı'' hayli yüksek ve sizce marjinal olan bir başkalarına yutturamazsınız. Çark ettiniz değil mi?
Harbur rezaletini tekrar yaşayarak, devletin ve ordunun itbarını beşparalık yaptınız, bölgeden kaçtınız; yapılması gerekenin devamını getirmediniz. Arsızlığın, pişkinliğin fiyatı mı olur; sonra kameralara ''bu yapılan süreci sabote etmektir'' diyeceksiniz.
Harburda ilk rezalet yaşandığında önce ''güzel şeyler olacak'' bir başka akıldaneniz ''ne güzel görüntüler'' diyecek sonra işler programlandığı gibi gitmeyince yani milleti yeterince uyuşturamdığınızı anlayıp (en azından benim gibileri) ''bu eve dönüşü sabote etmektir'' diyerek rezalete kılıf bulmaya çalışacaksınız.
Oysa her iki eylemde de işi danışıklı götürdünüz ama İmralı/Hükümet ittifakına Kandil uymayınca kurulan tezgah hemen deşifre oldu, sizin de ''çadır devleti hükümeti'' kadar ciddiye alınabilecek bir tarafınız olmadığı; muhatap olduğunuz ''taraf'' kanalıyla anlaşılmış oldu.
Evet, Hükümet/İmralı olarak sanırım zamanın ve zeminin henüz istediğiniz kıvama gelmediğini düşünerek, biraz daha sabrımızı denemeye devam edeceksiniz. Doğrusu sabrınıza hayranım. Ne yapıp edip, muhalefeti kafanızdaki çözüm sürecine de alıştırıyorsunuz; CHP'yi yanınıza aldınız sanırım sıra diğerlerinde.
Türk milliyetçileri olarak, bu devletin kuruluş felsefesinin kitabını yazıp icraata dökenler olarak; bugün veya yarın; er veya geç; bütün bu olup bitenlerin hesabının sorulacağını, parmaklarımızla boynunuza... (neyse) boncuk dizeceğimizi unutmayınız.
Seni gidi ahmak; önce heykeli dikeceksin, sonra yıkacaksın he...
Seni gidi;
El beşir, El esir, El insaf....

Mehmet Soral
20.8.2014

KENDİMLE YÜZLEŞME


Beni, Türk İslam ülküsüne gönül vermiş, Türk milliyetçisi olarak tanıyan dostlarıma;
Kişiliğimin oluşmasında ailem kadar, inanmış olduğum ve hayat felsefemin ana referans kaynağı olan Türk-islam ülküsünün kurumsal manada temsilcisi, taşıyıcısı ve siyasi manada uygulayıcısı kabul ettiğim MHP'nin; kuruluş ve varlık sebebi olan değerlerinin yaşanması, yaşatılması hususunda neler yapılıp, neler yapılmadığı şeklindeki son 12 yıllık süreci siyasi bakımdan analiz ettiğimde; "MHP'nin mecliste olması Türkiye'nin birliği, bütünlügü ve bekası açısından hangi şerlerin define veya hayırların vukuuna vesile olmuştur" sualini sorup, sorgulamasını yaptığımda; vicdanen kendimi rahat hissedemiyorum.
Şunu fark ettim ki sonsuz sadakatım birileri tarafından peşin satış gibi algılanıp, kendilerini rehavete sokmuş.
Aksiyoner bir hareketin zamanla durağan hale dönüşmesine kendi iradem dışında değirmene su taşıyarak vesile olduğumu fark ettim. İşte bu nedenle biat kültürünü terk ederek, özgür düşünmeyi seçtiğimi dostlarım tatafından bilinmesini isterim.
Bundan sonra günlük yaşamımın hiç de azımsanmayacak bir bölümünü meşgul eden ''MHP ve meclisteki temsilcileri''nin siyasi eylem, tarz ve duruşları üzerine; savunma amaçlı nefes tüketmekten vazgeçiyor, artık siyasi manadaki fikri mücadelemi ''hür düşüncem' 'ile yapacağımın bilinmesini isterim.
Siyaseten ''oyumu''; rehin aldıklarını sanan koltuk mahkümlerinin ellerinden kurtardım, güvercinimin kanatlarında, özgürlüğe uçurdum.
Tekrarlıyorum ki;
Sitemim kurumsal kimliğe değil; sadakatımı kayıtsız şartsız biat olarak görüp; beni kul, kendisini efendi sananlaradır.
Bir türlü tatmin olmayan ''egoların'' nefis terbiyesinden geçirilip; kurumun sultanı olmaktan ziyade, inanmış ve adanmışlığın sultanı olmak isteyenlerle kucaklaşmak üzere, inandıklarımı söylemeye, anlatmaya ve yaşamaya devam edeceğim.
Artık gelinen nokta itibariyle herkes birşey düşünmeli, yapmalı. Ben işe buradan başladım.
Ya siz...
17.8.2014
Mehmet Soral

FİKRİMİN, ZİKRİMİN EKMEK TEKNESİ'NE


Merkezin çekim alanında olanlar veya bişekilde merkezin dikkatini çektiklerine kanaat getirenler, ''şunun şurasında ne kaldı ki'' deyip inanmasalar bile dikkat çekmiş olmanın yaratacağı ''ahde vefa''ya güvenerek çemberin içine girebilme ihtimalini değerlendirerek, sadakata devam diyorlar. Diğerlerimiz, yani benim de dahil olduğum, çembere dahil olmayı hiç düşünmeyip ama plotenik aşkla ''hareketin kendisine has heyecanını'' yaşamak isteyenler ise sanki onuncu defada söyleyeceklerimiz dikkate alınacakmış gibi birşeyleri izah etmek için hala canhıraç çalışıyor, sadakatımıza da devam ediyoruz..
Her iki taraf olarak, iflah olmaz bir yanlışın içindeyiz. Aslında birbirimizin yakasını bir bıraksak sorun çözülecek; bunada fırsat tanımıyoruz ve bu kısır döngü bir şey üretmeden devam edip gidiyor, elbetteki yazık oluyor. Bizler birşey yapamıyoruz ama başkaları çok şey yapmayı başarıyorlar ve hayli de yol aldılar.
Yazmasam, çizmesem, söylemesem;
bir yararı olurmu acaba?
Bir de böyle mi denesek...
Oğlum bağırıyor ''baba deminden beridir sana sesleniyorum, beni duymuyorsun''
Evet oğlum, ben de birbaşkasına sesleniyorum; o da beni duymuyor.
Mehmet Soral

KADININ İFFETİ SENİ Mİ GERDİ?

İşledikleri günahların vebali altında kıvrım kıvrım kıvrananların katran ziftli vicdanları; yüzlerine dahi bakamadıkları hanımlarının, eşlerinin somurtkan çehrelerini; başkalarının hanımlarında da görmek istediklerinden; ''bayanlar iffetleri gereği kahkaha atmamalılar'' diyerek; kadını ilelebet mutsuzluğa itip, coşkusuna gem vurmak istiyorlar. Bari bunu demişken, bütün kadınların sünnet olmalarını da tavsiye edin, hatta kanuna bağlayın. Bu tavsiyelerinizi bilmem nerelerinize kıl olmak isteyenlerinize yapabilirsiniz, onlar size yeter de artar bile ama benim ailemin derdi, senimi gerdi? Kadının kahkahası seni rahatsız ediyor da, yüzlerce evladımız bonzai denen illetten ölüp gidiyorlar, birşeyler söyleyeceksen bunlar için söylesene.
Behey dangalak, sen nereden bilirsin ki; eşimin kahkahası benim hayat iksirimdir. Ailenizi sarmış karabasan, milletide mi sarsın istiyorsunuz?
İçten gelen bir kadının kahkahası, senin akıttığın sahte gözyaşlarından dahamı basit?
Ulan sana inat her günün sabahında hanıma kahkaha attıracağım, sarılacağım ve haykıracağım; iyiki varsın diye.
Sizler bütün bunları yapamamanın kıskançlığı içinde maf olup gideceksiniz.
Zavallılar.....
Mehmet Soral

ANNEM İÇİN...


Bir aydır hastahanedeyiz. Annem ile beraber; O cani ile ben sabrım ile mücadele ediyoruz; keza kardeş ve akrabalarimiz; hep beraber.
Annemin iki doktoru var. Birtanesi; beyaz gömlekli, bilinçli ve sorgulayıcı soru sorduğumda, "siz ne iş yapiyorsunuz" diye bana soru soran, diğeri ise; annesinin kuzusu, ciğeri olan ben.
Hastahane personelinin hiçbirisi hasta için ne can ne de Canan dir. Hastahane de özellikle yatarak tedavi görenler için özellikle günbe gün yakinlari tarafindan bilgilerinin arşivlenmesi ve gerektiğinde "ahanda işte" deyip, kendilerine vermemiz gerekebilir.
Hastahane personeli belli bir programa kurgulanmışlar, rutinleşmişler; şefkat, mehamet en önemlisi Allah korkusu ve rızası; proğramin mayasında dikkate alınmamış.
Bir ay boyunca hastahanedeyiz bütün teknik imkanların olmasina rağmen kasdettigim mayadaki eksiklik bunca teknik imkani maf ediyor. Özellikle operasyon sonrası bakım ve takip kadrosu çok önemli olmasına rağmen en büyük aksaklıklar bu yakin takip kadrosunda. Öyle ya, hastanin koluna bağlı vakum cihazının çalışmadığını; kullanilmasina karar veren hoca nereden bilebilir ki. Face de sevgilisine mesaj gönderme derdinde olan hemşire başka dünyalarda seyahate çıkmış. Dosyayı kendisine verirken yüzüme bakmadan aldığı için beni hatırlamıyor ve dosya kayıp, bulunamıyor.
En çok nefret edilen de korkulan da; hasta hakkinda sorguzlayici olmamız.
Sonuç olarak bütün bu olup bitenlerden şunu çıkardım ki, yazılı olan hak ve hukukumuzun takipçisi ve sorgulayicisi olduğumuz sürece ancak muhatap olduğumuz kişi ve kurumlardan beklediğimiz hizmeti alabiliriz. Hiç bir hastahane personeli anamiz, bacimiz, ciğerimiz olamazlar.
Mehmet soral

15.7.2014