23 Ekim 2022 Pazar

TÜRKÇE DÜŞMANLIĞI

Türk düşmanlığından sonra Türkçe düşmanlığı mı?

AKP'li Mahir Ünal "Maalesef bir kültür devrimi olarak cumhuriyet bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hasılı bütün düşünmemizi yok etmiştir.

Bugünkü Türkçe ile düşünce üretilemez”
Hadi oradan derler adama. Kendini takdim edecek kadar bile Türkçeye hakim olamayan zavallı birisi olarak Türkçenin gücü üzerine ahkam kesip hüküm vermek hangi uzmanlık alanınızdan geliyor. O zaman bildiğiniz dilde anlatın bakalım, sizi anlayabilecek bir halk bulabilecek misiniz. Sadece saray ve onun etrafında öbekleşmiş seçkinlerin kendi aralarında konuştukları; üç beş Türkçe, üç beş Arapça, üç beş Rumca, Ermenice, üç beş Farça'dan oluşan suni uydurma bir dil Osmanlıca ile Anadolu Türk coğrafyasında yaşayan Türk milletine neyi anlatıp, neyi konuşturup, neyi düşündürebilecektiniz. Osmanlı sarayının kendi inisiyatifine, kendi kaderine terk ettiği Şebinkarahisar'ın Gürçalı Köyü mensupları; Osmanlıcanın arkasından ağıtlar yakıp dil devrimine de söverken Osmanlıca dediğin dil ile ne bağlantısı vardı ki; onunla konuşup onunla düşünce üretebilecekti. Osmanlıca azınlıkların işini kolaylaştırıyordu, asli unsur Türk milletinin işini kolaylaştırmıyordu. Zaten size göre Anadolu Türkünün aslı görevi hayvan gütmek, çiftçilik yapmak ve asker olup savaşmaktı.

Yunus Emre, Aşık Veysel'in günümüze kadar gelen ve devam etmekte olan düşünce derinliğine hangi dili konuşarak vakıf olmuşlardır.
Türkçe konuşup düşünebilmek için önce kendisini Türk hissetmesi lazım. Ömrünü ve siyasi hayatını cumhuriyet değer ve kazanımlarından intikam almak üzerine dizayn etmiş bir insan hangi motivasyon kaynakları ile Türkçeyi konuşup, Türkçe düşünüp Türkçe hüküm verebilir ki.
Evet, sadece kendileri için bir tespitleri var ki doğru; Türkçeyi iyi konuşup düşünemedikleri için sadece kendileri pişirip kendilerinin yedikleri ortamlarda ahkam kesiyorlar, etkinlikler yapıp, TV programları düzenliyorlar.
Yürekleri yetmediği için Türkçe konuşup düşünce üretememe acizliklerinin en iyi kendileri farkında oldukları için hiç bir AKP yöneticisi muhalefet ile TV'lerde karşı karşıya gelmek istemiyorlar.
Bundan yirmi veya yirmi beş yıl önce liderler arasında yuvarlak masa toplantıları yapılırdı. Türkçe konuşup Türkçe düşünerek liderlik vasıflarını konuşturup ne kadar özgüvene sahip olduklarını izler notumuzu verirdik.
Ne garip ki Mahir Ünal ve liderleri zat-ı muhterem, benzer şekilde diğer liderlerle bundan yirmi sene önceki gibi demokrasi inancı ve düzeyinde "Liderler tartışıyor" masasında bir araya gelmeye hiç bir zaman yürekleri yetmedi zira bilgi yok, birikim yok, dilleri olmadığı için düşünce de yok, ne konuşacaklar.
Bizler Türkçe konuşup, Türkçe düşünüp, Türkçe hüküm verebiliyoruz. Türklüğe ve Türkçeye düşmanlığınızı ifade etmek için Türkçe'mizi itibarsızlaştırma gayretinizi yutacak ahmaklarınız olabilir onlara hitap edebilirsiniz ama şunu çok iyi bilmelisiniz ki; biz cumhuriyet aydınlarını ile baş edemezsiniz zira Türkçe konuşup Türkçe düşünüyoruz ve bunun temel güç kaynağı da Türk olma şuur ve bilincinde olmamızdır.

İnanç temelli değişimler referanduma götürülemez

Erdoğan "Başörtüsünü referanduma götürelim" diyor. Oysa ki kanuni düzenleme ile toplumda tam mutabakat sağlamak mümkünken niçin ille de referandum isteniyor, çünkü bu mesele üstünde trollerini tepindirerek yaratılacak ayrışmayı din sosuna bandırarak siyasi randa dönüştürmek istiyor.
Olması gereken; ister kanuni düzenleme ile isterse anayasa değişikliği ile başörtüsü serbestliği sağlansın ama beraberinde Cem evlerinin kurumsal olarak kültür ve turizm bakanlığına değil Diyanet işleri bakanlığına bağlı bir kurum statüsüne getirilmeleri, cami kadrosu imam ve müezzinlerde olduğu gibi maaşlı kadro tahsis edilmelidir.
Hangi ukalanın haddine düşmüş, Aleviliği bir inanç meselesi olmaktan çıkarıp gösteri amaçlı kültür etkinliği düzeyinde görüp değerlendirmeye. Aleviliğin inanç ve etkinlik özgürlüğü kurum ve kadro tahsisi ile en az başörtüsü kadar önemsenerek anayasanın teminatı altına alınmalıdır.

''Kader'' vardır amenna ama Allah yanında bir de akıl vermiş...

Milletin imanına kader yüklemesi yaparak acizliğinize, liyakatsızlığınıza perde yapıp günahınızı, vebalinizi görünmez, bilinmez, hissedilmez kılamazsınız.
H A Y I R...
Size inanmak, güvenmek yalanınıza kanmak kaderimiz olamaz. Kaçınılmaz olan, bilinen kaderimiz/kaderiniz sizi sandığa gömmek olacaktır.
İnşallah yakın gelecekte ilk seçimde sizin akıbetinizi de tevekkülle karşılayıp
"Yapacak bir şey yok, bu da sizin kaderinizmiş" diyeceğiz.
Unutmayın, Karbela'da Hz. Hüseyin'in başını gövdesinden ayıran Yezid de katilliğini kader kavramına sığınarak masumlaştırmak istemiş "Bu olup bitenlerde benim suçum yok, o kaderinde ne varsa onu yaşamıştır" demişti.
Mehmet Soral

5 Ekim 2022 Çarşamba

KILIÇDAROĞLU'NUN TÜRK OLDUĞUNUN TEMİNATI ALEVİ OLUŞUDUR

Bu yazı Kılıçdaroğlu'nun adaylığı üzerine değil, bir faninin Kılıçdaroğlu'nu kimliği için gen testine çağırması nedeniyle kaleme alınıp, Türklüğe vurgu için yazılmış bir yazıdır. Kaldı ki ben en az 5 ayrı yazı yazdım, millet ittifakının adayı Mansur Yavaş olmalı diye.

Kılıçdaroğlu'nun yüzde yüz Türk olduğunun teminatı alevi oluşudur.
Elbette her insan aidiyet duyduğu kimlik ne ise o dur. Toprağı bol olsun, Ermeni asıllı Türk vatandaşı Levon Panos Dabağyan, rahmetli Alpaslan Türkeş'in yakın arkadaşı, Türk tarihi araştırmacısı Türk milliyetçisi birisiydi ama Ermeni olduğunu da gururla söylerdi. Ve yaşıyor olsaydı kesinlikle andımızın okunmasının kaldırılmasına itiraz ederdi.
Bir sünni olarak Türklüğüme dair hiç bir şüphem yoktur ama keşke Kılıçdaroğlu kadar emin, özbeöz Türk olduğumu da ifade ederken onun taşıdığı heyecanı taşıyabilsem.
Sünniliğin mezhep taassubu etnik aidiyet hassasiyetini ortadan kaldırmıştır. O nedenle garip gelebilir ama Türklüğün istikbali için Aleviliğin varlığını çok kıymetli bulurum.
Dolayısıyla değil Kılıçdaroğlu, herhangi bir Alevi ile gen tahlili yarıştırmaya kimse kalkmasın mahcup olabilir.
Şimdi ülkücü olup da solcu Kılıçdaroğlu'na sahip çıkmamı eleştirenler çıkacak, alayınıza cevabım; Andımıza sahip çıkan her kim olursa olsun kanaatim o ki çıkmayana göre daha Türk dür.
Sağ sol kavramları bugünkü çağda değer yargılarıma göre kirlilik yarattığı için süpürüp çöplüğe atıp, her iki kavramın vesayetinden kurtuldum. Belki de bunu başardığım için Devlet Bahçeli'yi unutup Kılıçdaroğlu'nu fark edebildim. Bu fark edişler yekünü yirmi yıllık siyasi tasallutun girdabından Türk milleti ve devletini çekip kurtaracaktır inşallah.
Not: Aleviliğe sığınıp orayı da inançsal olarak tahrip eden, DHKPC'li kripto Ermeniler bizim hesabımız kitabımız dışında olup ne alevlerin ne de benim gibilerin muhatabı değillerdir.

Acele etmeye gerek yok...?

Muhalefet, Recep Tayyip Erdoğan ve AKP'nin yeni bir anayasa düzenleme tuzağına düşmemeli.
Kesintisiz yirmi senedir peyderpey uygulana gelen anayasa değişiklikleri 2010 yılına kadar kısmen AKP/fetö arzu ve özlemleri doğrultusunda daha sonra da cumhur ittifakının kendi tahakkümlerini devlet ve millet üzerinde hakim kılma üzerine yapıldı.
Mevcut anayasadaki cumhurbaşkanı yetkileri ile devletin her türlü kılcal damarlarına nüfuz etmiş yerleşmiş olan Recep Tayyip Erdoğan ve siyasal İslamcı vesayetin en az iki gerekirse üç yıl oturduğu yerden kaldırıp yerle yeksan edene kadar AKP'nin önerdiği yeni anayasa teklifine geçit verilmemelidir.
Eğer yol karıştılmışsa, akşam karanlığı da başlamışsa; düzlüğe çıkmak için en kestirme yol gelinen yol üzerinde aynen geriye gitmek sonra doğru güzergahı tayin için durup düşünmek lazım.
Tabi ki bu özlem ve arzularımızın tecelli etmesi için gerekli olan millet ittifakı galibiyetinin gerçekleşmesi gerekiyor. Gerek Kemal Kılıçdaroğlu, gerekse Meral Akşener Türk milleti ve devletinin geleceği için aynı samimi duygularla aynı endişeyi taşıyarak her türlü nefsi arzulardan ari sürdürdükleri çabaya tüm samimiyetimle inanıyor ve güveniyorum. Sizlerin de bu iki insanın duydukları endişelerden mütevelli bir şeyler yapılması gerektiğine dair inanmışlık ve adanmışlıklarının arkasında durarak destek olmanızı öneriyorum.

''Kökten Kemalist'' CHP'liler diyet istiyorlar

CHP'nin bir türlü %25 oy bandını aşamama sendromunun yarattığı bıkkınlık ve yılgınlık sempatizanlarını o günlerde yeni kurulmuş, teşkilatlanma süreci devam etmekte olan İYİ PARTİ'ye yönlendiriyordu. O sürecin heyecanını bizatihi yaşayanlardanım, olup bitenleri çok iyi hatırlıyorum.

Yine aynı süreçte Kılıçdaroğlu herkes gibi cumhur ittifakının İYİ PARTİ'nin seçime girememesi için çevirdiği her türlü kumpas ve engellemelere şahitti. Tam da bu noktada Sayın Kılıçdaroğlu, Meral Hanım'ın İYİ PARTİ'nin seçime girebilmesi için CHP'den 15 vekilin İYİ PARTİ'ye geçmesi teklifini kabul ederek büyük bir jestte bulundu. Bu jest CHP tabanında takdirle karşılandı, CHP'den kopup İYİ PARTİ'ye geçme sürecine girmiş binlerce mensubu tekrar partilerini sahiplenmeye yöneldiler. O nedenle kurulduğu günlerde anketlerde % 18-21 bandında olan İYİ PARTİ'nin oy oranı yapılan ilk seçimde %9.9 düşmüştür. Düşme nedeni tamamen ve tamamen o günkü süreçte CHP'den İYİ PARTİ'ye geçmeye niyetlenmiş olanların bundan vaz geçip partilerine dönmeleridir.
Kısaca Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener'in demokrasimize sahip çıkma niyetiyle ortaya koydukları onurlu duruşun sonuçları CHP seçmeninin partileri ile barışık olmalarına motivasyon kaynağı olurken, İYİ PARTİ'nin de önünü açmıştır. CHP, İYİ PARTİ'ye el atması ile güçlenmiş, İYİ PARTİ'nin de CHP'nin katkıları ile sorunsuz doğumu gerçekleşmiştir. O gün İYİ PARTİ seçime giremeseydi bugünkü kurumsallaşmasını gerçekleştiremeyebilirdi. CHP de malum jesti yapmasaydı kan kaybı devam edecek, bugünkü kadar etkin ve yetkin olamayacaktı.
Dolaysıyla CHP'nin ideolojik taassupla hareket eden "Kökten Kemalist" bir damarı dolaylı yollarla hatırlatmalarda bulunarak sürekli İYİ PARTİ'den diyet istemek gibi etik dışı davranışlarda bulunuyorlar. Meral Akşener CHP'nin yapmış olduğu jesti karşısında başta Sayın Kılıçdaroğlu olmak üzere kurumsal olarak da CHP'ye sürekli müteşekkir olduğunu dile getiriyor. Ancak ideolojik taassupla hareket eden CHP'li dostlar da şunu bilmeliler ki; Recep Tayyip Erdoğan tüm seçimleri İYİ PARTİ'ye karşı değil CHP'ye karşı kazanmıştır. CHP, İYİ PARTİ ile güçlenmiş, İYİ PARTİ ile kazanmaya başlamıştır. İYİ PARTİ'yi siyasi arenadan çekin çıkarın CHP'yi cumhur ittifakı ile başbaşa bırakın, her şeyi ile AKP'leşmiş bir devlet ile karşılaşacaksınız.
Umuyor ve ümit ediyorum ki; Meral Akşener ve Kemal Kılıçdaroğlu şimdiye kadar demokrasimiz ve ülkemizin geleceği için ortaya koymuş oldukları mantalitenin gereği yine gerekeni yapacaklar, kazanabilecek bir adayın ismini açıklayacaklardır.
Mehmet Soral