24 Eylül 2017 Pazar

OLUP BİTENLER ÜZERİNE HASBIHAL

Göndere Çekilen Barzani Paçavrasından Bağımsızlık Referandumuna
Daha dün Barzani'nin paçavralarını ülkemizin iki güzide şehrinde göndere çekip, dalgalandırıp sonra da altında saygıya geçen ve aynı zamanda devleti yöneten bu mantalitenin samimi olduğuna inanmıyor, güvenmiyorum.
...
Benim aklıma PKK ile mücadele etmek varken; hendekler açılıp, yığınaklar yapılırken; vali ve kaymakamlara "Hele elleşmeyin, açılımı akamete uğratmayın" diyen; PKK'ya müdahale etmeme talimatlarını hatırlattı. Yani yüzde yüz karşı çıkılacağını sandığımız bir tavır yerine; aksine davranışın gerçekleşmesine göz yummak gibi bir durum söz konusu. 

...
Dikkatinizi çekerim, adam Türkiye'nin niyetini test etmek için ilk önce bayrağını ülkemizde göndere çektirdi, daha sona referanduma gitme kararı aldı. Şimdi Türkiye olarak ne yapmış oluyoruz; adamın çeşmemizden damacanasını doldurmasına izin veriyoruz ama sonra da; içindeki suyu içemezsin diyoruz. 
...
Sonuç olarak; Barzani nezdinde Türkiye'nin zerrece caydırıcılığı yoktur. Hatta Mehti Eker "Bu Tezkere Asla Bölgede Yaşayan Kardeşlerimize Dönük Değildir" diyerek Kuzey Irak'a ''Hayat öpücüğü'' garantisi veriyor. Adeta, Barzani'ye; ''Bizden bir sıkıntı çıkmaz, siz İran ile ilgilenin'' demek istenmiştir.
...
Çelişkilerle dolu dış politikamız bizlerle dost olmak isteyenin de, düşman olmak isteyenin de kafasını karıştırıyor. Şu anda dünya üzerinde, hakkımızdaki dış politika algısı; "Gün be gün dış politikası değişen ülke; istikrar yok, hele ki bide seçim arifesi ise; iç siyasete dönük pirim elde etmek için ilişkisi olan tüm ülkeler ile gerilim yaratabilir ama bu kalıcı olmaz, kalıcı olan tek şey istikrarsızlıktır" 


TEOG Operasyonunun Düşündürdükleri
Tüm bakan, müsteşar ve bunlara bağlı birimler; eğer bir kişi emredip, siz de tamam efendim diyerek icraatta bulunacaksanız; niçin varsınız yahu. İçinizden hiç mi bir herif de çıkıp; "Efendim düşündüğünüz anlamda bir hazırlığımız yoktur; çalışma yapıp, alternatifini oluşturmamız lazım'' diyemez mi? Abdüllatif Şener bunu yaptı; siyasi düşüncesinde olmayanlar da dahil olmak üzere" Dürüst siyasetçi" denilince ilk akla gelen isimlerden birisidir. Bu algı bir siyasetçinin taşıyabileceği en büyük onurdur. 
...
Bir gün önce birinci derece sorumlu milli eğitim bakanının basın toplantısında hiç bahsetmediği TEOG'un kaldırılmasını Cumhurbaşkanından öğreniyoruz; çünkü bakanın haberi yoktu. İşin daha ilginç yanı; bakan talimatla gelen değişime öyle bir ayak uyduruyor ki; daha dün övdüğü sistemi yerden yere vurarak Cumhurbaşkanının verdiği kararın isabetli oluşunun propagandasını yapma telaşında. Oysa veliler kaldırılan sistemin alternatifinin ne olduğunun cevabını arıyor.
Yine coğrafya kitabında "Demokrasi ve tek adam idaresi" üzerine doğru yapılmış tarifi, bugün için kendilerini çağrıştırıyor diye kitapları toplatma kararı alarak imha edeceklermiş. Yazıktır, günahtır; bu kitaplar basılmadan önce kırk düşünüp, bir biçilmiyor mu.
... 
Türkiye'de günü kurtarmaya yönelik bir yönetim anlayışı var. Bunun nedeni yönetenlerden endişe edip, panikleyenler ile bu psikolojik halin müsebbibi olanların iç içe olmasıdır. Bir altındaki insanın fetöcü olma ihtimali veya kendisine gelen bir iş emrinin fetö menşeli olması olasılığı gibi haller endişe, panik ve korkuya neden oluyor ; dolaysıyla hata yapmamak adına herkes sahip olduğu yetkinin icraatını bir üst yetkiliye devrederek, resmen inisiyatif kullanmaktan kaçıyor. Bu yetki devri Cumhurbaşkanına kadar gidiyor; nihayetinde cumhurbaşkanı, müsebbibi kendisi olsa da "Tek adamlı demokrasi''nin ''Superman''i oluyor.
... 
Doksan dört yıllık cumhuriyet kazanımlarının bizi çoklu demokrasiye taşıması gerekirken, tek adamlı demokrasiye indirgemiş olması çok acı bir durumdur. Bunun müsebbibi olan nesilden olmaktan kendi adıma utanç duyuyorum.


Türk Milletinin Sosyolojisi Yok 
Kadim Türk milletinin en güçlü iki referansı; ordu millet oluşu, kendine özgü, tüm İslam alemince takdir edilen Anadolu müslümanlığı.
...
Ordumuza güven %90'lardan %30'lara indi,şimdilerde %60 da toparlandı. 2011 yılında dindarlığımız %65'ler mertebesindeyken 2016 verilerine göre %45 seviyelerine düşmüş. Son 15 yıldır Türkiye "Siyasal İslamcı evlatları" tarafından yönetiliyor ve her seçimde gene kazanıyorlar.
... 
Dini söylemlerle oy kazanan iktidar; döneminde, nasıl oluyor da dindarlık azalabiliyor peki. Türk ordu geleneğinin içine hangi ihanet şebekesinin sızdığı, buna taşoranlık yapanların kimler olduğu belliyken; ve de 15 Temmuz darbesine esas mani olanların, darbeye katılmayan, geri kalan %98'lik Türk ordusu mensupları olduğu halde; niçin siyasetsen ülkeyi yönetenlere güven azalmaz da Türk ordusuna güven azalır. Mesela millet niçin siyasal İslamcı yönetime "Sen hep ordu vesayetinden bahsettin, oyumuzu aldın ama 15 Temmuz da vesayetici dediğinin ordunun %98'i nasıl oldu da demokrasiye sahip çıktı, darbecileri derdest ettiler." diye sormaz. 
...
Tekrarlıyorum, Türk milletinin sosyolojisi yoktur; varsa da; sosyolojisi kavramlarını ters yüz ederek düşünmek lazım. 



Devletin Büyüklüğü Özgül ağırlığına bağlıdır
Devletlerin büyüklüğü; dünyanın her türlü nizamını etkileme gücün ile doğru orantılıdır. Dünya da üretilen fındığın %80'i bizim ülkemizde yetişiyor ama değerini fiyatlandıran bizim dışımızdaki unsurlar. Senin sahip olmakla şanslı ve en güçlü olduğun ve Allah'ın sadece sana bahşettiği bir nimetin kontrolüne bile sahip olamamışken; ''Dünya beşten büyüktür'' çıkışı bir anlam ifade etmez. 
...
İlk önce dünya da üretilen fındık üzerine olan he türlü inisiyatifini kendi üzerine alacaksın; sonra da sen başkalarını sana karşı bağırtacaksın; ''Dünya Türkiye'den büyüktür'' diye. O ülkeleri ilk beşin içine sokan; sahip oldukları güçtür. Bu aynen OHAL şartlarında senin muhaliflere yapmak istediklerini yaptığın gibi bir şey.
...
Bir çok insan hak, hukuk, adalet konusunda size ve hükümetinize dönüp, mağduriyetlerini dile getirerek haykırıyorlar; ''Senden büyük Allah var; Allah büyüktür, her şeye kadirdir'' dediklerinde aynen dünyanın ilk beşinin içindeymişsin gibi kimseyi umursamıyorsun değil mi; niçin, çünkü güç sende.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

21 Eylül 2017 Perşembe

''GÜNDEME DAİR ORDAN BURDAN ŞURDAN''

Lider dediğin....?
Lider denen insan gerçek anlamda lider olabilseydi; kendisine inanan ve güvenen insanların iki yıl içinde %85'nin sadakatını kaybetmezdi. Kendisine bir dönem için "Lider" denmişse nedeni; kendisine olan güven ve sadakattan değil, önceden süregelen bir davaya inanmış ve adanmışlık kültürüne sadakattan dolayıdır. 
...
Bu inanmış ve adanmışlık kültürünü ortadan kaldıranlar elbette neticelerine de katlanacaklardır. Bir davanın geleneksel kültürüne ihanet genel hale geldiği an; o davanın bir liderinin olduğundan bahsedilemez.
...
MHP Rahmetli Başbuğ zamanında Sayın Bahçeli döneminde olduğu kada hiç oy alamadı belki ama Başbuğ'un Türk milliyetçiliği ideolojisi doğrultusunda geleneksel duruş ve mantaliteye aykırı icraatı hiç olmamıştır. İşte olmadığı içindir ki; liderliği hiç tartışılmadı ve iki milyon kişi o kar kışta cenazesine katılmak istemişlerdir.
...
Rahmetli Başbuğ Türkiye bir mozaiktir diyenlere "Ne mozaiği ulan, mermerdir mermer" derken; Sayın Bahçeli 2006 yılında sanki rahmetli Başbuğ'a inat "Türkiye bir çiçek bahçesidir" diyordu. Benim de şahsi muhalifliğim de bu kırılma ile başlamıştı.
...
Yine Sayın Bahçeli banisinin Rahmetli Başbuğ'un olduğu "Geleneksel Antalya Türk devletleri ve akraba toplulukları kurultayı" organizasyonu kaldırmıştır. Niçin kaldırıldı; kimleri rahatsız etmişti veya kimler savaş nedeni gördüler ki; belayı başımızdan def etmek için kurultay kaldırıldı. 


Cemaatin vitrin süsü eli götünde geziyor
Görüntünün olası içeriği: 3 kişi, ayakta duran insanlar
Gülen-Hüseyin Gülerce
Bu adam masum; çaycı, çorbası şüpheli öylemi. Güldürmeyin insanı. Utanmadan muktedirlere yaranmak, kendi üzerine olabilecek odaklanmayı bertaraf etmek için sürekli fetö'nün ne kadar tehlikeli bir örgüt olduğunu anlatıyor. Her ne hikmetse devletin kararlılığını fark edince; kurnaz ya; arkadan dolanıp, itirafcı oluyor. Peki bu adam kırk yıldır cemaatin içinde olup da son beş yıl içinde mi niyetini fark edebildi
... 
Muktedirler ne düşünürse düşünsünler; toplum vicdanı kırk yıl cemaatin vitrinini oluşturan, süsleyen bu tip insanların ellerini, kollarını sallayarak ortalıkta dolaşmasını hazmedemiyor.


Tekrarın yaratacağı bıkkınlık
Evimize gelen herkes "A, ne güzel mobilyalarınız var. Koltuklarınız, TV ünitesi ve yemek odanız ne kadar da uyumlu ve şahaneymiş" diyorlar. Gelin görün ki; bu takımları aldığımızda henüz 13 yaşında olan oğlum şimdi 28 yaşında ve her vesile ile "Yahu baba, bunları sürekli görmekten bıktım, usandım artık. İlk okula giderken de aynı eşyalar, üniversiteyi bitirdim yine aynı eşyalar" diyerek evin içinde değişim istiyor(!)) 
....
Oğlum "Gören herkesin beğendiği, hatta belki de imrendiği eşyalarımızı niçin değiştirelim ki" dediğimde; "Baba bıktım, usandım anlasana beni" diyerek noktayı koydu(!)) 
...
2019 seçimlerinde seçmen tercihlerinde bizim evimizde yaşadığımız durum gibi bir hal zuhur edebilir.
2002 yılında 13 yaşında, 2019 yılında ise 33 yaşında olacak birisi için iktidarda hâlâ AKP ve Erdoğan'ın olması bir bıkkınlık ve usanmışlık yaratması söz konusu olamaz mı. 
...
Böyle bir bıkkınlık ve usanmışlık yeni kurulacak parti için hesabı yapılmayan büyük avantaj sağlayacaktır diye düşünüyorum. Zira Sayın Erdoğan'ın metal yorgunluğu dediği şeyin biraz da aslı budur. Yeni partinin bu kitlenin duygu ve düşünceleri üzerine projeler geliştirip, heyecan verici söylemlerle dile getirmesi gerekecektir. 


İmam hatipler isteneni vermeyince TEOG kaldırıldı
Yahu artık peşin olarak genel kabulümüz artık. Tüm AKP'li ailelerin çocuklar her dönem istedikleri okulu seçebilsinler, hatta okula bile gitmesinler, istedikleri diplomalar verilsin. Ne öyle, niyetiniz anlaşılmasın diye zart, zurt sistem değişikliğine gidiyorsunuz, ne gerek var.
...
Ama ne yapsanız evdeki hesap, çarşıya uymuyor. Millet anasının gözü; hamasete oyunu veriyor ama hamasetin dolduruşuna gelerek evladının istikbaline yön vermek istemiyor. Dindar olmak için çocuğunu imamhatibe göndermesi gerektiğine inanmıyor. Kısaca "Ne gada oy, o gada imam hatip" hesabını yapanların "Dindar nesil yetiştirme projesi" iflas etti. Bu sefer de; kader onları kandırdı. Kader utansın.


Ülkücülük MHP'de olurmuş; hadi oradan...
Neymiş efendim; Ülkücülük sadece MHP'de olabilirmiş. Haydin oradan, halt etmişsiniz. Ülkücülüğüm ile "MHP Balgat inisiyatifi" dışında her yer ve zeminde itibar gördüm elhamdülillah.
... 
Bizlere itibar edenlere karşı mahcup olmamak için yükledikleri misyon gereği; Balgat yel değirmenlerine karşı savaşmanın anlamsızlığını fark edip, yeni bir ruh ve heyecanla yola çıkarak; alışılmış siyaset anlayışını terk edip, sağ sol kavramlarını tedavülden kaldırarak; "milli çizgi" de buluşanların kucaklaştığı yepyeni bir inisiyatifi hakim kılacağız.
...
Dolayısıyla, nerden gelirse gelsinler; eski alışkanlıklarını devam ettirmek için siyasetten güç alarak, rant peşinde koşan, yeni bir oluşumun siyasi kaymağından faydalanabilmenin hesabını yapan komitecilerin kurulacak partiye sızmalarına fırsat verilmemelidir. 


Ayının gönlünden geçen seneye armutların iyi olacağıdır.
Nagihan yırtınıp durma. Neymiş efendim; Kürtler Meral Akşener'e oy vermeyecekmiş. Ne yani; PKK'nın kazdığı hendekleri, yığdığı bombaları valilere, kaymakamlara talimat verip, görmezden gelmelerini sağlayarak; şehirleri PKK'ya teslim edip, bölge halkını kendi evlerinde çaresiz bırakıp, PKK'ya esir düşürenlere mi oy verecek.
...
Bak Nagihan öyle bir rüzgar esecek ki; sen de serinliğinden faydalanabilmek için fiyatını bile değiştireceksin ama kullanımlık ömrün tükenmiş olacağı için yüzüne bile bakan olmayacak.
......
Sizler için Kürt demek; seçimlerde oylarını alabilmek için mağduriyetleri ajite edilerek, devlete karşı çok kolay kışkırtılabilecek insanlar demektir. Bizim için ise Kürt demek; binlerce yıllık kardeşliğimizi dinamitlemek isteyenlere karşı, bu kalleşliği yapmak isteyenlerin suistimallerinden kurtarıp, bağrımıza basmak istediğimiz insanlar demektir.
...
Bir anaç elin bu insanların sırtını sıvazlaması "Bayram sofralarında" yan yana bağdaş kurup, oturması ile her şey değişecektir.

Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

16 Eylül 2017 Cumartesi

TEOG'MU; O DA NEYMİŞ...

15 yıl boyunca hiç bir AKP'li bakanın; temelinde kendi iradelerinden hasıl olan hiç bir icraatın sahibi olduklarına inanmıyorum. 
...
Milli Eğitim Bakanı bir gün önce basın toplantısı düzenliyor; TEOG sistemi üzerine hiç bir kelam etmiyor ancak ertesi günü Cumhurbaşkanı ''TEOG da neymiş, eskiden TEOG'mu varmış, içime sinmiyor, kaldırılmalıdır'' diyor. Sayın Cumhurbaşkanı, madem ki böyle bir düşünceniz var; hiç olmazsa bir hafta falan bekleyin de sonra açıklama yapın. Koskoca Bakanı niçin bu kadar refüze ediyorsunuz ki. Sayın Bakanın buna tepkisi istifa etmek şeklinde olmalıydı ama kesinlikle bunu düşünemezler; zira bu tür muameleyle karşılaşabilecekleri ihtimali onların ezelden beridir genel kabulleri zaten. Tek istisna; o da Abdullatif şener dir; ona da bedelini ödettiler zaten.
...
CHP TEOG sistemini getirmiş olsaydı; Sayın Cumhurbaşkanı belki de ancak bu şekilde memnuniyetsizliğini ifade edebilirdi.
...
Gerçekten müthiş bir kişilik. Her konuda baş sorumlu olacaksın, sonra da bir şeyler umulduğu gibi olmayınca; ''Kim demiş; kim istemiş; ben mi demişim; ne zaman demişim; nasıl demişim'' şeklindeki suçüstü halinin dışa vuruluşundan hiç sorumluluk hissetmeme haline sık sık şahit olabiliyoruz.
...
''Eskiden TOG'mu vardı'' diyeceğinize; ''Biz bu işi beceremedik'' deseniz de; itirafın erdemliğinden faydalansanız olmaz mı?
...
Düşünebiliyormusunuz ''Cemaati tüm devlet kurumlarına siz yerleştirdiniz'' dendiğinde bile ''Kim yerleştirmiş, ne zaman yerleştirmiş, nasıl yerleştirmiş, bunu diyenler halt etmiş'' diyebiliyorlar.
...
Adam Gülen ile sofra da kebap yiyor; ağzının kenarından kebap sosu akıyor; ''Ahan da bu resimde ne yapıyorsunuz'' dendiğinde ''Cemaat kırk yıldır var'' savunmasına geçiyorlar. Hiç bir mazeret bulamasalar bile ''CHP camileri ahır yaptı''ya getirip şirretçe bir provokasyonla savunma yapabiliyorlar. Tamam da; be muhterem, sizden başka hiç kimse cemaatin aklına karpuz kabuğunu sokmadı veya sokmaya cür'et edebilecekleri bir ortamı sağlamadı ki. Artık şunu itiraf edin ki; ABD'nin pezevenkliğinde gerçekleşen bir izdivaçtan peydahlanan neticeler ülkemizi bugünkü haline getirmiştir.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

DİNDAR İNSAN MI GÜZEL AHLAKLI İNSAN MI...

İnsanlığın mutluluğu için esas prensip; müşterek değer olan ''Güzel ahlakta bütünleşebilmektir''. Yani demem o ki insanlığın müşterek "Dini"; ''Güzel ahlak''tır. 
...
Din veya herhangi bir inanca dayalı mutluluk reçeteleri hiç bir zaman dünya insanları arasında ortak, istenen mutluluğu,huzuru sağlayamamıştır. 
...
Bırakalım dinler arası farklılığı, dinlerin kendi mezhepleri arasındaki farklılıklar bile dünya var oldukça kavga nedeni olmuş, olmaya da devam edecektir. İnsanlığın kalplerinin toplu vurduğu değer; güzel ahlak üzerine olduğu an ancak beynelmilel mutluluk sağlanabilir. Çünkü güzel ahlak her türlü din ve mezhebin üzerinde müşterek değeridir. 
...
Çok özür diliyorum; yukarıdaki cümlelerimi abdestli halimle yazıyorum; buna işaret etmemin nedeni de birilerinin ''Farklı şeyler söylüyor olmamı; abuk sabık nedenlere bağlayabilecekleri'' peşin hükmü ile zan yürütenlere karşı tedbir amaçlı belirtme ihtiyacı duydum. 
...
Bu ülkeye sevdalı Türk milliyetçisi birisi olarak; zamanın birinde, takriben yirmi beş sene önce bu ülkenin gerçeği olan alevi insanlarımızı yakinen tanıyabilmek adına bir cem evini ziyaret edip, yapılan ritüelleri takip ettim; kendi kendime ''Yahu hangi dayatma, insanları şu aşk ile yapılan seremoniden vaz geçirebilir; veya yanlış olduğuna ikna edebilir. Dolayısıyla, bir sunni olarak bunu bir zenginlik olarak görüp, bu zenginliği izlemenin zevkini yaşamanın dışında başka bir sorgulamayı yapmaya hakkımız da olamaz; haddimiz de olamaz diye düşünmüştüm. Kendimce yapmış olduğum bu tesbitlerim ufkumu çok açmıştır. 
...
Peki beni bu noktaya taşıyan ne olmuştur; ''Alevi kardeşlerimize mezhep taassubu ile değil, ''Güzel ahlak sahibi'' insan olarak yaklaşıp, onları empati yaparak, anlamaya çalışım. Bugün alevi dostlarımın beni çok iyi anladıklarını iliklerime kadar hissediyorum ve şahsen kendileri ile çok iyi bir diyaloğum var. Elbette onlar da benim mezhebi kişiliğim üzerinden çıkarımlar yaparak, hiç de tahmin edemedikleri kanaatlere ulaşmış olabilirler. 
...
Bu arada sunnilerin alevilere, alevilerin sunnilere inanç üzerinden görüş dayatmaları, birbirlerini dizayna kalkışmak kadar saçma bir şey olamaz. Bunu yapanlar aslında çözümü olmayan bir problemi ortaya atıp, tartışılmasından ego tatmini sağlayan kimselerdir. 
...
Mezhepler oto kontrol ile kendi aralarındaki tartışmalarla kendi düzenlerini kendileri sağlayıp, standartlarını belirleyebilirler. Dolayısıyla, insanları aynı dinde(Gönlümüzden herkesin Müslüman olması geçse de) bütünleştirmekten ziyade; ilk önce güzel ahlakta bütünleştirmek insan mutluluğuna giden yolda daha pratik bir çözümdür. İnanın ki şu anda tüm Müslümanım diyenler olarak ilk önce ''Güzel ahlaklı'' olabilmeyi başarabilmiş olsak; belki de tüm insanlık akın aakın İslam'a gelecek
...
Allah'ın rızasını kazanmak için iyi Müslüman olma çabamız kendimiz için olması gereken bir çabadır. Ancak Müslüman bir birey olarak kendimizin haricinde dünya insanlığının mutluluğu için katkımız olsun istiyorsak; ilk önce güzel ahlakımızla ne yapabiliyorsak onu yapalım; sonra devamında da ''Güzel ahlaklı, dindar insan'' olarak ne yapabileceksek onu yapmanın çabası içinde olalım ama illede ilk önce ''Güzel ahlaklı insan'' olmak gerekir.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

CENAZEYİ SÜRGÜNE GÖNDERMEK....

Aysel Tuğluk'un annesinin cenazesine yapılan muamele insanlık adına utanç vericidir. Hiç kimseye, bir yakınının günahlarının bedeli ödetilemez. Alevi Zaza halkı adına sözde Dersim katliamını kabul edip, devlet adına Tunceli halkından özür dileyenler; bir anneye evladının hatasının bedelini, ülkesinin Ankara denen bir ilindeki mezarından alınarak, Tunceli iline sürgün edilmesi şeklinde ödetilmesini nasıl izah edebilirler acaba. 
...
Bu işin içinde çok kirli bir hesabın ve provokasyonun olduğu aşikar. Ülkemizde "Dışlanan ve ötekileştirilen Kürt halkı" algısı oluşturularak, Kuzey Irak'taki referandum için oyların konsolide edilmesi ve nihayetinde Kuzey Irak'ın doğal uzantısı olan malum bölgemizin sözde "Kürdistan" bölgesi için entegrasyon sürecinin başlatılması niyeti vardır.
...
Cenazeye karşı bu iğrenç muameleyi yapan güruh, nereden cesaret almış olabilirler. Biz muhalifler, OHAL şartlarında bırakalım eylem yapmayı; yazarken ve söylerken bile kırk düşünüp, bir biçerken bu çete nereden beslenerek varlıklarını sürdürebiliyorlar anlamak mümkün değil.
...
Yine bir başka ayrıntı ise; özbe öz Türk olan alevi Zaza kardeşlerimiz üzerinde baskı yaratılarak, onları "Etnik ayrımcı Kürt hareketi" ile bütünleştirerek eylem ve amaç birlikteliğine itilmek isteniyorlar. Türk milliyetçileri olarak Türk milletinin Araplaşmasına karşı tek teminatımız olan Alevi kardeşlerimize sahip çıkmak, dertleri ile dertlenmek, mağduriyetlerini gidermek için yardımlaşma ve dayanışma halinde olmak zorundayız.
...
Ayrımcı olmayan, bu ülkeyi vatan bilmiş, sevdalısı olmuş; dini, cibilliyeti, mezhebi ne olursa olsun herkes ile kucak kucağa yaşamak bir Türk milliyetçisi olarak benim en büyük heyecan kaynağımdır. Siyasi oylar uğruna bir oraya, bir buraya savrulan etnik kimlikler bu ülkenin birinci sınıf vatandaşları olduğu güvencesi sağlandığı gün iç barış ve huzur sağlanacaktır.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

13 Eylül 2017 Çarşamba

''KÜRDİSTAN'' REFERANDUMUNA TEPKİSİZLİK

Ben ''BOP eş başkanıyım'' diyen muhterem, hala görevinin başında olmalı ki; herhangi bir güncelleme yapmış değil. Yani anlaşılıyor ki; bu görevi bir şekilde devam ediyor. Dolaysıyla, BOP projesi dahilinde kurulması hedeflenen ''Bağımsız Kürdistan Devleti''nin geçekleşme süreci planlandığı gibi dolu dizgin devam ediyor.
...
Türkiye Kuzey Irak'ta ''Bağısız Kürdistan'' için referanduma gidilmesine gerçekten karşı çıktığından emin değilim; çıkılmış olsaydı Erdoğan'dan ''Ey Barzani'' nidası ile başlayıp, devam eden öfke dolu cümlelerini duymamız gerekirdi. Sayın Cumhurbaşkanı '' Ey Barzani Aklını başına al, senin nefesini keseriz, bir bardak suya muhtaç eder, kuzular gibi meletiriz. Kuracağın devlet bir kelebeğin ömrü kadar bile olamayacak, onu bilesin'' demeliydi ama yok böyle bir şey.
...
İsrail Genel Kurmayı ve dış işleri mensupları ''Kürt Devleti''ne sıcak baktıklarını ve PKK'yı terör örgütü görmediklerini; sözde kişisel görüş altında aslında devletin resmi görüşü olarak açıklıyorlar. Ancak, çok gariptir ki; Almanya ile yatıp, Almanya ile kalkan hükumetimizin Ortaoğu'daki bu olup bitenlere karşı ilgisi ve tepkisi oldukça zayıf hatta yok gibi. İster istemez bunun nedeninin hala istifa edilmemiş olan BOP eş başkanlığı olabilir mi diye de aklımızdan geçmiyor değil.
...
Kişisel kanaatim odur ki Türkiyeyi hükumetimizin hal ve tavırlarından dolayı kurulmak istenen Bağımsız Kürdistan'a giden yolda engelleyici bir tavrına şahit olamıyoruz; hatta muhtemel tepkileri yatıştıracak, gaz alma seanslarına dönük demeçler ile yol açıldığı kanaatindeyim.


Ya da....
2019 seçimlerinde AKP ve Erdoğan açısından istenen sonucun alınabilmesi; Türkiye'nin kendi iç unsurları üzerinden mümkün olmayacağı ihtimali dahilinde bir senaryo yazılmış olabilir mi? 
... 
2019 seçimlerine günler kala ABD Fethullah Gülen'i iade ederek suni oy patlaması ile AKP ve Erdoğan iktidarının devamı sağlanabilir mi? Malum referandumun karşısındaki T.C Devleti'nin yetersiz tepkisinin nedeni bahsettiğim senaryonun şimdiden ödetilen diyeti olabilir mi?
...
Dikkatinizi çekerim, ABD APO'yu iade etti, kimi aldı; sonra neler oldu ve ne kazandı. Şimdi de tersini yapmayacağı ne malum. Bu arada küçük ABD İsrail, kurulacak "Kürdistan Devleti"ne sıcak baktıklarını açıkladı.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

11 Eylül 2017 Pazartesi

DEMOKRASİ MEMOKRASİ ZARTROKRASİ, ZURTROKRASİ

Bir grup Türk milliyetçi bayramlaşma nedeniyle beraberdik. Günün hatırasına toplu resim çektirelim dedik. Devlet memuru arkadaşımız hemen "Ben çekeyim" diyerek toplu karenin içine girmek istemediğini ima etti. Hep beraber toplu halde "Ha, anlaşıldı! " diyerek kendisine hak verdik. 
...
Dolayısıyla bilmem "Kimin" kıçında kıl olanların ne düşündüklerinden ziyade; üniversite mezunu, devlette önemli bir görevi ifa eden devlet memurunun ne düşündüğü çok daha önemlidir.
...
Böyle bir psikolojinin yaygın olduğu ortamda, demokrasi ve onun adına yapılan her türlü icraat sahici değil, aldatıcıdır; aynen 16 Nisan referandumunda olduğu gibi seçim sürerken gün ortasında kural değiştirilip, istenen sonucun elde edilmesinde olduğu gibi. Veya, bir muhalefet partisinin kendi içindeki değişim talebi muvaffak olursa "Başımıza bela olurlar" düşüncesiyle, devletin tüm imkanlarını kullanarak söz konusu partiyi devlet ve hükumet imkanları ile dizayn etme, değişime mani olma çabaları vs.
...
Demokrasinin nefes aldığı tüm delikler tıkanırsa; Oğlu kızı; gelini damadı; torunu akrabası devlet memuru olanlar ve tabii ki tüm devlet memurlarının kendilerini en rahat hissettikleri mekanlar "Ak Parti Devleti"ne bağlı mekanlar, birimler ve sivil toplum örgütleri ise, demokrasinin neyinden bahsedebiliriz ki. Ya devlete vergi ödeyen iş adamları, sermaye sahipleri bu psikolojik ortamda hangi şikayeti dile getirip, neyi talep edebilirler ki.
....
Efendim neymiş; "Millet seçiyor ya, size ne". Millet senin belirlediğin şartlar dahilinde düşünmek ve karar vermek durumunda bırakılıyorsa; elbette netice de senin istediğin şekilde çıkacaktır. Yahu sandıklarda görev yapan devlet memurları hükumete muhalif bir grubun resim karesinde, hükumet tehdidinden çekinerek yer almak istemiyorlarsa; bu hal demokrasi adına sözün bittiği anlamına gelmez mi.
...
MHP de 2/3 delegenin noter tasdikli imzaları ile olağanüstü kongre gerçekleşmiş olsaydı ve yüzde yüze yakın ihtimalle parti yönetimi değişe bilseydi; AKP Kasım seçimlerinde azınlığa düşmeyecek miydi. Dolayısıyla yönetimi değişmiş yeni MHP referanduma gidilmesini istemeyecek ve parlamenter sistem de değişmeyecekti.
...
Vallahi sizleri bilemem ama ''Türkiye de demokrasi'' denenince; Demokrasi, memokrasi, zartrokrasi, zurtrokrasi gibi şeyler geliyor aklıma.


Liderlik ve Ögüven
Bir ülkede demokrasinin gelişmişliği; seçimler arifesinde o ülkenin siyasi parti liderlerinin TV programlarında bir araya gelerek parti programları üzerine veya gündeme dair karşılıklı tartışabilme "Özgüvenini" gösterebilmeleri ile anlaşılır.
... 
Meclisteki mevcut parti liderleri arasında buna hazır olanın sadece Sayın Kılıçtaroğlu olduğunu görüyoruz. Mesela her şeyi; hatta Kılıçtaroğlu'nun atletini bile vesile kılarak eleştiri yapan Sayın Erdoğan niçin sürekli olarak Kılıçtaroğlu'nun herhangi bir TV kanalına çıkıp, karşılıklı tartışalım teklifini cevapsız bırakır. Sizce garip değil mi? Öte yandan T.C Devleti'nin sistemini değiştirmeye cür'et edip, bunda başarılı da olan malum iki lider kendilerini bu kadar güçlü hissetmelerine rağmen niçin TV'ye çıkarak karşılıklı tartışabilecek özgüvene sahip değiller, bu bir çelişki değil midir.
...
Ama bundan otuzbeş sene önce ülkemizde siyasi liderler bu medeni cesarete sahiptirler. Bir araya gelip parti programlarını hem tanıtıp, hem de tartışabiliyorlardı. 15 senedir kesintisiz aynı partinin iktidarının sürmesinin temelinde; aslında yukarıda ifade etmeye çalıştığım zafiyet olabilir mi; yani izleyenleri ikna edememe endişesi.
...
Şöyle tüm dünya ülkelerini gözden geçirelim. Kesintisiz iktidar süreçleri bizimkine benzeyen ülkeler; Ortadoğu, Güney Amerika ve Afrika ülkeleri. Bundan çıkaracağımız sonuç; otoriter insanlar yüzleşmekten, dolayısıyla tartışmaktan kaçarlar. Niçin; çünkü bütün kurgunun kendi düşündükleri ve planladıkları üzerinden olmasını isterler de ondan. Kendi kontrolleri dışındaki hiç bir ''Oyunun'' içinde olmak istemezler.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

9 Eylül 2017 Cumartesi

BİR İHANETİN ANATOMİSİ

Geçmişte cemaat ile falanca görüştü, filanca görüştü diyerek namuslu ve şerefli insanlara suç isnadı çabaları gayri ahlakidir. Hümanist duygular ve dini hassasiyetler nedeniyle muhafazakar sağ cenahtan herkes cemaate yakın durmuşlar, devşirilenlerden emin olunanlar ise çarkın dişlisine eklenmişlerdir. Yani cemaat "Sağın rahminde büyüyüp, siyasal İslam'ın öncülüğünde tarihi ihanetini gerçekleştirmiştir".
...
Cemaat "Sağcı olmayan Türk milliyetçilerini'' hiç sevmemişler, aralarına bile almak istememişlerdir. (Sağcılık tamamen başka bir şey. Kendimi hiç bir zaman sağcı olarak tanımlamadım) Çünkü Türk milliyetçilerinin "Turan ülküsü" misyonları doğrultusunda; ''Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı'' aynı coğrafya üzerinde benzer çalışmaları yapıyordu. Yani Türk Milliyetçilerinin bu manada duygularını tatmin edip, kendilerini ait hissedebilecekleri bir sivil toplum örgütleri zaten vardı. Dolaysıyla, Türk milliyetçilerine karşı hasım olmalarının temelinde biraz da aynı coğrafya üzerinde etkin olma misyonundan kaynaklanan kıskançlık söz konusuydu. Bu anlamda cemaat bazılarını yeni mağdur etmiş olsa da; Türk milliyetçilerini kırk yıldır mağdur ediyorlardı. ''cemaat medyası''nda kendisini Türk milliyetçisi olarak tanımlayan hiç bir kimseye iş verilmemiştir. Sol veya CHP ise sadece siyasi rant için cemaatin o anki potansiyel gücünden yararlanmak istemiştir. Ecevit'in cemaat ile ilişkisi ise tamamen ''Hümanist düşüncelerinden kaynaklanan, şairane hislere dayanır''. Aslında o aralar rahmetli Ecevit'in ''Ortamı bulmak'' gibi de bir çabası vardır. Merve Kavakcı'ya karşı tutumu da; din karşıtlığı veya mağduriyetine karşı duyarsız oluşu değil; bugün de çok iyi gördük ki Siyasal İslamcılara geçit vermemeye yönelik bir tepkiydi.
...
Dolayısıyla cemaat üzerinden doğrudan yaşanan ihanetin müsebbibi olarak görebileceklerimiz; Türk devleti ve milleti yaşadığı sürece hesabını illaki sormamız gerekecek olanlar; cemaatin "Ticaret ve ihanet" kategorisinde olanlar ile cemaate 28 Şubat sürecinden sonra "Gelin beraber olup önce iktidar, sonra muktedir olalım; askeri ve cumhuriyetçi vesayeti ortadan kaldıralım, her ikisinin de defterini dürelim" şeklideki; eşeğin aklına karpuz kabuğunu sokanlardır.
....
Yani demem o ki; asıl milad "Eşeğin aklına karpuz kabuğunun sokulduğu; yani cemaatin fetö sürecine davet edildiği, evrildiği tarihtir". Bu da takriben 2001-2002 yıllarına tekamül eder. Özellikle 2002 yılından 2013 yılına kadar kandırılanların vebali AKP hükumetlerine aittir. Çünkü devlet ve yönetenlerinden teşvik gören her kurum, kuruluş, cemaat en güvenilir ve sağlam demektir. Eğer sıradan vatandaş çocuğunu Anadolu'da özel bir yurda kayıt ettirmek üzere yola çıkmışsa ve o arada da TV'den "Hocam bitsin bu hasret, artık gel gayri" diyen övgüleri dinliyorsa; elbette ve hiç tereddütsüz çocuğunu ''cemaat'' yurduna kayıt ettirecek; belki daha sonra toplantılarına katılacak, kurbanlarını bağışlayacak, bağış yapacaktır. Şüphe etmek ne mümkün; boru değil bakan, başbakan hatta cumhurbaşkanı teminatı var ortada; A Haber spikeri de bangır bangır ''Muhterem Hoca efendi'' başlığı ile haberleri sunuyorken...
...
2013 yılında "Kutsal ittifak"ın kendi aralarındaki ''Muktedir olma'' savaşından sonra cemaat ile ilişkisini sürdüren herkes bilerek ve isteyerek sürdürmüşlerdir ve hepsi de haindir.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

GÜNDEME DAİR ORDAN BURDAN ŞURDAN

Birisi bana ''fetöcüsün'' demiş.
Bazılarının kafalarına çaka çaka ''Fetö kirletmesi'' olduklarını söyleyince; hemen dönüp bana ''Sen ''fetöcüsün'' diyorlar. Biliyorum, acının verdiği can havliyle söylenen sözler bunlar. Vallahi onlarla sevişme tarzı bize uymaz; kulağınıza fısıldamışlar zamanında; işe nereden başlanacağını. Kim ne yapar ki benim gibi acemiyi, kara cahili; uçkur denince gemi halatını hatırlayanı

Devlet Bahçeli Cumhurbaşkanı yardımcısı olacakmış.
Sayın Bahçeli'yi yirmi yıldır başbakan yapmak için uğraşıyoruz oy alamıyoruz da; Recep Tayyip Erdoğan'ın yardımcısı olacağı için mi oy alacakmış.Tamam işte ait olduğu yeri bulmuş. Biz Türk milliyetçileri olarak "Recep Tayyip Erdoğan'ın yardımcısı" olacağım diyene değil, "Ben Cumhurbaşkanı olacağım" diyene, Sayın Meral Akşener'e oyumuzu vereceğiz.

Atatürk'süz müfredat
MHP yetkilisi muhterem "Atatürk'süz müfredat olamaz" demiş. Olur, olur; hem de sizin desteğinizle bal gibi de olur.
... 
Yaptırım gücünüzü AKP'nin selameti için kullanacaksınız, sonra da hiç yaptırım gücünüzün olmadığı bir durumda milletin gazını almak için yel değirmenine savaş açacaksınız; ve sonra biz saflar Atatürk'e sahip çıktınız diye size alkış tutacağız öyle mi. Geçiniz bunları. 7 Haziran sonrasından günümüze kadar hükümet ve Tayyip Erdoğan'ın yapıp ettiklerinin vebalinden siz de sorumlusunuz.


Cihat üzerine...
"Cihat" denen şey; değerleri üzerine ulvi kıymetler atfettiğimiz şeyler için verilmesi gereken mücadelenin adıdır. "Çocuklarımıza Cihad'ı öğreteceğiz" demekle, benim tarifini yaptığım "Cihat" arasında hiç bir benzerlik yoktur. "Çocuklarımıza cihadı öğreteceğiz" diyenlerin tek amaçları; Siyasal İslamcılığa gönüllü yetiştirmektir. Kimse bana bu ard niyetli hikayeyi yutturamaz. Sonuçta bu sözün sahiplerini tanıyoruz. "Allah bizi affetsin" pişmanlığını bir daha yaşamamak için "Cihat" yerine "Kutsalımız uğruna savaşmayı öğreteceğiz" tarifini yapmanız devletimizin ve milletimizin bekası için elzem olandır. 

Kuzey Irak'da yapılacak olan referandum
T. C Devleti olarak Kuzey Irak'da malum referandumun yapılması durumunda; Kuzey Irak'a gerek hava yolu ile gerekse sınırdan bir kedinin geçişine dahi izin verilmeyeceğini; Kuzey Irak'ta, gerekse Türkiye'de karşılıklı tüm temsilciliklerin kapatılacağını, Kuzey Irak menşeli tüm firmaların faaliyetlerinin durdurulacağını ve belli bir süre sonra ülkemizi terk etmeyenlerin mal varlıklarına el konulacağını niçin dünya kamuoyuna deklare etmiyoruz.
...
Hükumetin Kuzey Irak'ta olup bitenlere dair yaptığı açıklamaların samimi olduğuna inanmıyorum.
Kardeşim eğer sen onların "sembollerini" yani paçavralarını ülkemizin en önemli iki güzide şehrinde göndere çekersen; kusura bakma,, elbette samimiyetinizden şüphe ederim. Nitekim T.C Devletinin bu tavrı muhtemelen Barzani tarafından malum oldu bittiğe razı olacağımız şeklinde yorumlandı veya kendisine öyle vaad edildi ki; hemen sonrasında Barzani gizli ajandasını açıkladı.
...
İran'ın, merkezi Irak hükumetinin ve Türkiye'nin rızası olmadan oradaki bir "Devletçik"in yaşama şansının olmayacağı aşikarken; Barzani buna nasıl cür'et edebiliyor; biraz düşünelim lütfen.
Arkasında ABD var diyenlere de sözüm; madem öyle, yukarıdaki kaleme aldığım deklarasyonu dünya kamuoyuna ilan edelim ki; ABD de hissesine düşeni alsın. Hükumetimiz bunu da yapamaz; zira devletin ve milletin bekası için değil, intikam duyguları ile sürdürülen fetö ile mücadele için ABD'nin kesinlikle desteğine ihtiyaç olunduğunu belki de en iyi bilen Erdoğan'dır. Dikkatinizi çekerim, yetkili hiç bir AKP'linin 15 Temmuz darbesinin arkasında ABD vardır dediklerini duydunuz mu; duyamazsınız Çünkü her şeye rağmen Erdoğan ABD ile ilişkilerini iyi yürütmek ve ABD'ye "Sen fetö'den vazgeç, senin için lazım olanı biz de sağlarız" diyen gizli bir ajandanın olduğunu düşünüyorum. Her ne hikmetse her gün Almanya ve yetkililerine laf sokuşturan hükumetimiz fetö'nün karargah kurduğu ABD'ye aynı üslupla soru sorup, gerekeni yapmıyor.
...
Lütfen zihnimiz zorlayarak biraz düşünelim; siyasi yasaklı ve hiç bir görevi olmayan İstanbul eski bir belediye başkanı nasıl oldu da son 15 yılın tek hakimi oldu. Aman Cüneyd Zapsu'yu da unutmayın. Hala şu anda ABD de olup da; "Erdoğan'ı kanalizasyona süpürmeyin, kullanın'' telkininde bulunuyor olabilir.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

2 Eylül 2017 Cumartesi

SAYIN CUMHURBAŞKANINA TAVSİYEM O Kİ...


Sayın Cumhurbaşkanı bu ayrıştırıcı ve tahrik edici dili kullanmaya ve hala "Camiler ahır yapıldı" demeye devam ettiği sürece iç barışın olması hayalden öteye gidemez. Bir muhalifi olarak her geçen gün kendisi ile rabıta kurabilmem için hiç bir ortak değer bırakmıyor.
...
Korkum o ki Erdoğan ve karşıtları şeklindeki bir ayrışma, dolayısıyla kutuplaşma kin ve nefreti körükleyecek, oluşacak ortamın da; dış mihrakların çok iyi suistimal edebileceği bir kıvama erişebileceğidir. Yani demem o ki; ayrışmanın terörize edilebileceği ihtimalidir. 
...
Fethullah Gülen'i ABD de iskan ettiren ve sonra da cemaatinin de içinde olduğu, BOP projesi üzerinden gerçekleştirilmek istenen; ABD'nin 15 Temmuz işgal girişimine kadar geçen süreci besleyen en büyük argüman ne olmuştur; siyasal İslamcıların gizli emellerini gerçekleştirmek için başta başörtüsü gibi sembolik mağduriyetleri atlama taşı olarak kullanılmış olmasıdır. Kökten laikçi resmi kurumsal yapıların ve bunlar adına hareket eden işgüzar bireylerin aşırı ve dayatmacı tutumları siyasal İslamcılara mazeret oluşturarak, güç vermiştir. İşte 15 Temmuz cüreti de; cesaretini bu sosyolojiden almıştır; yani ayrışmaya neden kutuplaşmadan.
...
Şimdi de Erdoğan rejimi ve kullandığı dilin karşıtlarında yarattığı öfke ve travmanın sebep olduğu mağduriyeti terörize etmek isteyen emperyalistler ayrışmanın doruğuna erişildiğinin düşünüldüğü bir anda pekala devreye girebilirler. 
...
Biz 1980 öncesini yaşadık ve şunu çok iyi biliyor ve hatırlıyorum ki; aynı anadan doğma iki kardeş ideolojik kavgada birbirlerine kurşun sıkmışlardır. Karadeniz'de ise bir evlat kendi ideolojik inançları gereği, sözde kurulan mahkeme kararı ile yanlış hatırlamıyorsam babasını veya annesini infaz ettiğini hatırlıyorum.
...
Bunları anlatmamın nedeni; milletin ayrışmasının, tarafları anne, baba, kardeş katili olmaya kadar götürdüğüne dikkat çekmek içindir. Ben CHP'li değilim, birileri CHP'ye laf sokuşturacak diye bu kimse Cumhurbaşkanı dahi olsa; Müslüman Türk milletinin mazisinde "Camiler ahır yapıldı" denmesini kabul edemem. Müslüman Türk milleti buna izin verecek kadar ahmak olsaydı; Fransız işgalci askerin bir Türk kadının başörtüsünü çekip alması nedeniyle Maraş'ın adı Kahramanmaraş olmazdı.
...
Cumhurbaşkanı sürekli Fetö ile mücadelede yalnız kaldığını söylüyor. Sayın Cumhurbaşkanı, siz sadece Fetö ile değil, milletin diğer yarısı ile de kavga etmeyi göze almışsınız. Bu anlamda yalnızlığı siz tercih ediyorsunuz; yardımı değil, sürekli tasdik edilmeyi istiyor ve bekliyorsunuz. Bir muhalifiniz olarak hiç bir zaman elinizin sırtımı sıvazladığını, okşadığını hissedemeyeceksem; biz ne zaman seninle aynı yola baş koyabiliriz ki. Benim geçmişim, hatta hepimizin geçmişi için ''Camileri ahır yaptılar'' diyorsun; bundan daha ötesi var mı Allah aşkına; ve bunu mübarek bir günde, bayram gününde yapıyorsun.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

GÜNDEME DAİR ORDAN BURDAN ŞURDAN

Ümit Özdağ diyor ki...
Saray, yeni kurulacak bir üniversiteye kampüs olarak verilecek. Cumhurbaşkanı'na ait 13 uçak satılacak. Sayın Akşener, Atatürk'ün mirası olan Köşk'te kalacak. Bütün israfa sert ve kesin bir şekilde son verilecek. Devlette tasarruf ana ilke olacak. Sonra üretim ekonomisi başlayacak."
..... 
Not:
Beştepe faliyete geçtiğinde ve o zaman Devlet Bahçeli'nin de tasvip etmediği sarayın; MHP iktidarında Üniversiteye dönüştürülmesinin çok uygun olacağını yazmıştım. Sayın Devlet Bahçeli tamamen değişse de; inanmış ve adanmış Türk milliyetçilerinin düşünceleri değişmeyeceği için "Saray" ile ilgili arzumuzu yeni partimiz ile gerçekleştireceğiz inşallah. Meral Hanım Cumhurbaşkanı olduğunda, "Saray"a yerleşmek için değil, Üniversiteyi ziyaret amaçlı gide


A Haber klasiği
A Haber diyor ki; "27 Nisan E-Muhturası'na posta kondu" tamam anladık da; "Cemaatin" öğrenci yurdunda soğan doğrayan ilk okul mezunu kadın bugün tutuklanırken, 27 Nisan muhtırasını verenlere ne yaptınız; hiç bir şey yapmadınız zira sonuçlarından yaralanan sizdiniz. Sonra muhtıranın baş kahramanına özel korumaya yönelik araç tahsis ettiniz. Peki aranızda bu kadar kankalık varken; kasdettiğiniz, posta koyduğunuz muhtıranın "Essahlığı" nerede. 

Bayram namazındayız ve....
Camideyiz, bayram namazı vaktini bekliyoruz. İmam zamanı değerlendirmek üzere sohbetine başladı; sözüne Atatürk ve silah arkadaşlarını hayırla anarak başladı. Caminin ismini vermeyeceğim. Namaz sonrası bayramlaşma sırasında Sayın Hocamın kulağına eğilerek, özellikle teşekkür ettim "Öyle yapmamız gerekiyor" dedi. Dolayısıyla, eleştirdiğimiz gibi takdiri de teşekkür etmesini de bilmemiz lazım. Herkesin bayramını en kalbi duygularımla kutluyorum.

CHP sorumluların sorumsuzluğu
Yahu acaba CHP'liler benim üzüldüğüm kadar partilerine üzülüyorlar mı? Sorumlular, yapıp ettiklerine özen gösteriyorlar mı? Adalet yürüyüşü ve adalet kurultayı gibi gerçekten çok emek verilerek hazırlanan etkinlikler bir iki densizin yüzünden heba, olup gidiyor. Adam diyor ki "İçki içmek sosyal bir etkinlik, içerim kime ne ki". Bu cümleleri kullanırken sen hala ayık değilsin bilader. Bu toplum senin "Sosyal içiciliğini" kabullenecek kültüre ulaşmış da bunu sadece sen mi fark edebildin. Yapmayın, etmeyin; bu kadar verilen emeğe yazık, günah değil mi. O zaman çekilin kenara, özlemini duyduğunuz iktidara talip olmak için milletin "Sosyal içiciliğinizi" hoş görecek seviyeye gelene kadar bekleyin. Yazık, çok yazık

Devlet Bahçeli'nin tebessümünün düşündürdükleri
Ne kadar "maraba" görüldüğümüzü; "taşoranın" muhtereme bakan gözlerinin ışıltısından ve iyice içeri çekilen gamzelerinden anladım. Çünkü hiç bir zaman üzerimizde böyle bir bakışı, kendinden geçen gamzeleri görmemiştik. Ne yalan söyleyeyim; kıskandım

İhanete pirim vermek.
"Cumhuriyet tarihinin en hain iki örgütünden birisi ile defalarca işbirliği yapan, diğerini ise devletin her kademesine yerleştiren bir siyasi partiyi tekrar tekrar ihya eden, iktidara taşıyan bir halkın "sosyolojisi yoktur" dediğimde, sen ne demek istiyorsun diyorlar. Ne demek istediğim belli değil mi; 2019 yılında da aynı partiyi gene ihya ederler mi(!) 

"Turan eller var olsun, düşmanlar kahrolsun" 
...
Bu sözler A Haber'de fon müziği olarak konmuş bir eserde geçiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın görüntüleri eşliğinde veriliyor. Bir ara kendimi kontrol ettim; acaba başka blr kanalımı açtım diye ama doğruydu; A Haber kanalıydı. 
...
Bu şarkıyı da, sözlerini de çok beğendim; bestesi de çok güzel olmuş. Ancak, ''Sözlerin mana ve önemine'' inanç konusunda bu eserin hazırlayıcılarının ve talimatını verenlerin samimiyetlerine inanmıyorum, güvenmiyorum. Sanki bugünler de Türk milliyetçilerinin yaşamakta olduğu birilerine göre ayrışma, bir başka anlamda belki de bütünleşme sürecine algı operasyonu ile müdahale edilerek; "Ne gerek var oraya, buraya gitmeye; ne arıyorsanız bizde var" demek isteniyor gibi bir niyetin olduğunu seziyorum. Yine diğer bir kanaatim de odur ki; MHP yönetimi Türk milliyetçiliği adına kontrolü iyice kaybettiğini anlayınca; tedbirini de AKP ve hükumet imkanları ile almak; ilgililere akıl hocalığı yaparak milliyetçi kavram ve temalar üzerinden söylemler geliştiriyorlar. Amaç, yeni oluşuma akan suyun yönünü değiştirmektir.
...
Çok profesyonelce hazırlanmış bir müzik parçası. Milliyetçiliği ayaklar altına alan hissiyatın Turan ellerine selam göndermesi ne kadar samimi ve inandırıcı olabilir ki. Ama şarkıya itirazım yok, tekrar tekrar dinletin lütfen.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com