16 Mart 2017 Perşembe

BİR DAYI İLE HASBIHAL

İlk okul mezunu hemşehrim diyor ki;
"18 yaşındaki torunumu bakkala gönderdim. İki ekmek, bir kilo şeker alması için. İki ekmek, bir kilo çay ile geldi. 


Ulan oğlum ben sana şeker al demedim mi? Bu çay da nereden çıktı. Bir de senin gibiler milletvekili olup, devletin ve milletin başına bela olacaksınız, öyle mi.


Kızdım, bağırdım, çağırdım. Adamın umurunda bile değil. 
"Aman be dede! büyütme. Karıştırmışım işte". diyor.

Anladım ki aslında hemşehrim içinde biriken öfkeyi dağıtmak için bahane arıyormuş. Ve devam etti sözlerine...

"Yahu her şeye Cumhurbaşkanı karar verecekse; milletvekillerinin sayısının artması neyin nesi oluyor; sayının azalması gerekmez mi? Şuraya bak! aha biraz önce ödedim. Elli liralık faturanın yarısı vergi. Bu vergi şimdi 18 yaşında, üstelik de askerlikten muaf edilmiş, milletvekili olacak olan dürzüye maaş olarak mı ödenecek; ne lan bu?

Askerliğini yapmamışa kız verilemez diyoruz ama devleti teslim ediyoruz. Böyle rezillik olmaz arkadaş. Devlet ve millet işleri ciddi işler. Ne bu yahu! çoluk çocuk; tövbe estağfurullah... neyse, ağzımı bozmayayım."
Kabahat bizde. Adam millet olarak bizden ne istediyse verdik; hem de defalarca. O bir istedi biz iki verdik. Yahu atın önünden arpayı almazsan, üstelik de tutup bir de su içirirsen çatlayıp, ölecektir. Biz galiba biraz bunu yaptık. O kadar güç verdik ki; sıkıp canımızı çıkaracak hepimizin.

''Dayı çayın soğudu, tazelensin mi'' dedim, öfkesini dağıtmak istedim.
Bir ara ''Dayı yeni sistemde Cumhurbaşkanı isterse hanımını, çoluğunu çocuğunu yardımcısı olarak atayabilecekmiş'' diyecek oldum ''Ne diyon ulan sen'' deyince irkildim. Doğrusu peşinden bir tokat bekledim. Sohbeti devam ettirmeye cesaretim kalmadı ancak son bir konuda fikrini alayım istedim;

''Dayı bir de şu anayasa mahkemesinin üyelerinin seçimi ve atanmaları usulü var, ona ne diyeceksin''. Gayet mütevazi bir şekilde ''Yeğenim benim onlara kafam ermez, onları senin gibiler bilecek ancak''.
Dayı biz bildiklerimizi söyleyince karşımızdakiler de bize sizlerin yani milletin bileceğini söylüyorlar.
Ulan oğlum, ben onlara atın nalında kaç delik olduğunu soruyor muyum? Bana sorulacak şey var, sorulmayacak şey var. Bu devlet kurulurken sorulması gereken sorulmuş, alınması gerekli cevaplar alınmış.


Dayı bir ara kulağıma eğildi ''Oğlum bütün mesele bu topraklardan Türk mührünü kaldırmaktır, sen okumuş adamsın, tüm yönetenlerimizin şeceresine bir bak hele; kaç tanesi Türk çıkacak''
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com