31 Aralık 2017 Pazar

"SAĞ"IN İHANETİNE BİR DAHA FIRSAT VERMEMEK İÇİN...

Özelikle solun bireysel ihanetleri(Yetmez ama evetçiler), sağın da (Siyasal İslam odaklı) kadrolu ve kurumsal ihanetleri sayesinde; milletin aydın sınıfını oluşturan solun ulusalcıları ile Türk milliyetçileri tarihi geçmişlerine yönelik öz eleştirilerini yaparak, vatan sevgisi odaklı milli çizgide buluşma şeklinde bir mutabakata vardıklarını düşünüyor, hatta görüyorum.
...
Şimdi sağcılar hemen diyecekler ki "Ne yani sağın aydını yok mu". Yok elbette; ülkemizde olup, bitenlere muhalif olmayanın aydın olması mümkün değildir. Türkiye'de sağ, bir yerlere taşıdıkları isimlere trollük yapmanın dışında hiç bir halt edemezler ama çok iyi siyaset simsarıdırlar; dediğim gibi pek aydın sayılmadıklarından fikri mücadelenin içinde olmazlar ve ülkemiz üzerine; başta ABD olmak üzere herhangi bir projeyi devreye sokmak istediklerinde hemen "Sağ"a çengel atmayı düşünmüşler ve başarılı da olmuşlardır.
...
Ancak sağlanan başarıda daima Türk milliyetçileri ile ulusalcı solun geçmişten gelen kavgasını fırsat bilmişler; hatta Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında olduğu gibi her iki milli ve dinamik inisiyatifi devre dışı bırakarak aynı anda hapislere tıkayıp; 1999 yılında başlayıp, "Sağ"ın ihanet sürecinin katkıları ile devreye sokulan AKP projesinin önce iktidar, sonra muktedir olması sağlandı.
...
İşte bu nedenle ben hep şunu söylüyorum ki; bugün Türkiye bundan 17 yıl öncesine göre gerek kurumlarının aldığı son şekil itibariyle, gerekse yönetim şekli itibariyle aldığı son şekil; ABD-CEMAAT ittifakının projesi olan AKP ile varılmak istenen nihai durumdur. Sanırım ABD burada Recep Tayyip Erdoğan'ın kişisel ihtiraslarını dikkate alarak "Cemaat" ile beraber düşündükleri proje için çok uygun bulmuş olabilirler ama aynı ihtirasın bir gün dönüp kedilerini de vurabileceğinin hesabını yapamadılar.
...
Özellikle "Arap Baharı" sürecinde; BOP eş başkanı ilan edilen Recep Tayyip Erdoğan kendisini Obama ile eşdeğer görüp, Ortadoğu'daki gelişmeler üzerine kendi inisiyatifini "Yeni Türkiye" ve onun lideri olarak ortaya koymak istedi ancak ABD-CEMAAT projesinde kendisine ne kadar hareket alanı tanındığını bilmediğinden "Çizmeyi aştığını" fark edemedi; Libya'ya operasyonunu haksız buldu, Mısır'da Mursi'nin gönderilmesine razı olmadı, Esma'ya ağladı, Suriye operasyonunda eşbaşkanlığını unuttuğ, bağımsız hareket etti.
...
Ve gün geldi "Kainat imamı" olma hayalindeki sağın baş ihanetçi başı Gülen ile ABD; Türkiye üzerine projelerini güncelleme ihtiyacı duydular; kafa kafaya vererek "Biz bu adamı nasıl getirdiysek, öyle de götüreceğiz" diyerek yeni bir süreç başlattılar. Erdoğan'nın ihtirasları mantığının çok önünde olduğu için hiç bir zaman olup bitenler üzerinden muhasebe yapma ihtiyacı duymadı; dolayısıyla da Ergenekon-Balyoz süreçlerinde olup bitenler sadece ve sadece kendisi ve hükumetinin muktedir olmasını sağladığı için keyifle, hatta davaların savcısı olarak izlemeyi yeğledi. Aslında yeterli muhasebeyi yapabilseydi esas muktedirlerin başkaları olduğunu fark edebilecekti. Ve sonuç itibariyle 15 Temmuz süreci de dahil olmak üzere bugünlere geldik. 
...
Şimdi Aktroller diyecekler ki; "Bundan güzel ne var; Reis ABD'ye madik attı" ancak bunu rahatça diyebilmemiz için kendi yediğimiz madiğin hesabını iyi yapmamız lazım. Sadece Suriye'den gelen göçmenler için ödediğimiz bedel 30 milyar dolar. 
... 
Özellikle bugünlerde ABD muhtemelen yeni bir proje için yine sağcı bir ihanetçi başı arıyor. Şimdi gelelim özelikle bu yazıyı kaleme alma düşünceme; o da şu; milli düşünen ulusalcı sola ve Türk milliyetçilerine seslenmek istiyorum ki; haydin gelin "Sağ"ın bir daha bu devlete ve millete ihanet etmesine fırsat vermeyelim. Önümüzdeki yeni süreçte sanırım Erdoğan da olmayabilir. Dikkat ederseniz Abdullah Gül tekrar gündeme getirilmek isteniyor. Özelikle Gül kesin ifadeler içeren açıklamalar yapıyor ve muhtemelen yeni süreçte inisiyatifini ortaya koymayı düşünüyor. Erdoğan ABD'ye direniyor ama PKK ile üç defa anlaşıp, sonra vaz geçmesi; karşılıklı en ağır ithamlarda bulunduğu insanlarla bugün en yakın ve hatta güvene dayalı samimi ilişkiler içinde olması; en azından kendi adıma söyleyeyim ki yeterince güven vermiyor; hatta yeni bir ABD-Fetö-AKP projesinin devreye girebileceği ihtimali de muhataplarının aklından geçebilir. 
...
Ben sağın bir daha ihanetine fırsat vermemek için İYİ PARTİ'nin tam da zamanında kurulduğunu düşünüyorum. Ulusal yayın yapan bir tek TV kanalı dahi Meral Hanım'ı bir haber veya tartışma programına davet etmedikleri gibi İYİ PARTİ mensubu başkanlarını da davet etmiyorlar.
Bir de yıllar önce AKP'nin kuruluş sürecini, ABD seyahatleri, kirve Cüneyt Zapsu'nun gayretleri ve zamanın Doğan medyası ve diğerlerinin tutum ve davranışlarını hatırlamaya çalışalım.
...
Dolayısıyla kader bizi Cumhurbaşkanlığı seçiminde iki isimden oluşan seçeneğe mahkum ettiğine göre burada CHP ve İYİ PARTİ'ye büyük sorumluluk düşüyor. Şahsen bunun farkındalar ve o minvalde çalışmalarını sürdürdüklerini düşünüyorum.
Mehmet Soral

KHK ÜLKÜ OCAKLARI VE MİLİS KUVVETLER

Niyet baştan belli; "Terör olaylarını bastıran sivillere yargı muafiyeti hakkındaki KHK" pekala "Hükumetin iki kanadı" AKP+MHP'nin oyları ile doğrudan meclisten kanun maddesi olarak çıkması mümkünken; KHK ile düzenlenmiş olması metni ve kullanılan dili daha da önemli kılıyor.
Çünkü KHK konusunun mecliste tartışılması durumunda asıl hinoğlu hinlikleri ortaya çıkacak ve kendi yandaşlarının bile eksik buldukları metni değiştirmek durumumda kalacaklardı.
...
Şimdi metindeki eksiklik genel kabul görmüşken hala Bekir Bozdağ ve Binali Yıldırım taraftarından umursamayıp "Hayır metin üzerinde herhangi bir değişiklik yapmayı düşünmüyoruz" denmesi ve inatla metinin arkasında durulması; konunun meclisten kaçırılıp, OHAL yasasından yararlanılarak çıkarılmasının arkasındaki niyeti ortaya çıkarıyor ve bu durumda elbette endişe duyup, eleştirilerimizi daha yüksek sesle dile getirme ihtiyacı duyuyoruz.
...
İşine geldiği zaman "Kuşatılmış bir Türkiye var. Devletin bekası söz konusuyken muhalefet gereğini yapmıyor, işbirliği yapıyor" diyeceksin; işine gelmediği zaman da işte böyle metinler üzerindeki hilelerle bilinçli olarak suni gündem ile kaos yaratıp, korku salarak ortamı gerip, buradan da en çok haz duyduğun gıdanı tedarik edeceksin; yani oylarını konsolide etmeye çalışacaksın.
"Evet haklısınız; yanlış bir anlama var, düzelteceğiz" deseniz onurunuz mu zedelenir. "15/16 Temmuz da yaşanmış" dedikten sonra "Ve devam eden" şeklindeki ifadenin geçmesi, düzeltilmesinin de hala düşünülmüyor olması kaygılarımızı daha da artırmıştır.
...
Millete ekonomik olarak verebilecekleri hiç bir şeyi olmayan hükumet kızışmayı artırıp, karşıtlık psikolojisini yayarak oylarını konsolide edip, bu ülkede güvenlik dışında hiç bir şeyin tartışılmasına fırsat vermek istemiyor
...
Söz konusu KHK'deki kastedilen sivillerin güvence altına alınmasına hiç bir kimsenin itirazı olmadığı halde metin üzerinde gerekli düzeltmenin yapılmamasındaki ısrarın sonuç itibariyle iki nedeni olabilir. Birincisi, yani esas şüphemiz; AKP kendi milis kuvvetlerini teşkilatlandıracak ve sonra da bu teşkilata gerekli gördüklerinde, durumdan vazife çıkarma inisiyatifini tanıyacak. İkincisi ise mesela bir örnek; rakamların sihirli ile sağlanan %11 büyümenin aslında bir gerileme olduğunun tartışılmasına mani olmak; gerilimi tercih ederek, çatışmacı ortamda korku salıp, güvenliği konuşturmak.
...
Bu arada diğer bir endişem de; Sayın Devlet Bahçeli ve MHP'nin AKP hükumetine bu denli entegre olup, iç içe geçme hallerinin sonucu Ülkü ocaklarının yazımda kastettiğim "sivil yapılanma"ya bulaştırılması ihtimalidir ki; bu anlamda eski ülkü ocakları başkanı MHP milletvekili Atilla Kaya'nın malum çıkışını daha iyi anlayabiliyorum. Dolayısıyla tüm ülkücü camianın ülkü ocaklarına karşı ilgi ve alakalarını kesinlikle kesmemeleri gerekmektedir. 

...
Dikkat....
DİKKAT...
Kanunlar sizi ilelebet dokunulmaz kılamaz ama hukuk kılabilir.
Dolayısıyla, kanuni teminatlara değil, hukuki teminatlara itibar etmeyi, sığınmayı yeğleyin.
...
UNUTMAYIN...
Kenan Evren de 1982 anayasası ile kendi ve cuntasının geleceğini anayasanın teminatı altına almak istemiş bu da milletin gizli kullandığı oylama ile %92 kabul görmüştü.
Sonra ne oldu; Kenan Evren öldü ve mezarına er olarak gömüldü.


Yaralı askerin başında bozkurt işareti yapan iblis suratlı....?
Sayın Bahçeli "Yaralı askerin başında Bozkurt işareti yapan şerefsiz bulunup, anasından doğduğuna pişman edilmelidir" sözünüzün cevabını "Hükümetiniz"den bekliyoruz. Yeni KHK'nızda bu görüntüye atıf yapan ne var.
...
Sayın Bahçeli farkında mısınız; yeni çıkardığınız KHK da o kastettiğiniz görüntüde suç isnat ettiğiniz şahısla ilgili herhangi bir soruşturma açılmasına mani oluyorsunuz; kendi talebinizi şiddetle red etmiş oluyorsunuz. "Bu ne yaman bir çelişki"

Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

25 Aralık 2017 Pazartesi

AMAN DİKKAT...

KHK ile yapılmak istenen düzenlemeyle kendi milislerine "İktidarımızın devamı için yaptığınız ve yapacağınız her türlü karşı duruşunuzda resmi blr sıfatınız olmasa dahi, eylemleriniz nedeniyle soruşturma ve kovuşturmalara karşı sizleri koruyacağım; hiç endişeniz olmasın" denilerek, yandaşlara güvence verilmek istenmektedir. 
...
Aklı başında olan, üç satır yazıyı okuyup, anlayabilecek herkesin bu yeni KHK düzenleme düşüncesinin aynı zamanda gelecekte yaşayabileceğimiz toplumsal bir felaketin habercisi olarak görmek mümkündür.
...
Hep emperyalist güçlerden bahsedeceksin, hem de onların istediği kıvamda bir "Gezi" ortamı oluşturup, milleti birbirine kardıracaksın, sonra da burada rol alacak milislerini korumaya alacaksın öyle mi. Bu bir gözü dönmüşlüktür.
...
Çıkarılması düşünülen kanun hükmünde kararname ile bizim bilmediğimiz ama devleti yönetiyor olmaları nedeniyle iktidarın bildiği; yaşanacak muhtemel bir sürecin haberini vererek; özelikle benim gibi yazarak, çizerek, anlatarak toplumu iktidarın yaptıklarına karşı uyaran muhalifleri korkutma, dolayısıyla sindirmeye yönelik bir niyetin ifşadır. Bir psikopat milis yaratılacak bir bahane ile evlerimizi basıp, bizleri infaz ettiklerinde KHK ile korunabileceklerdir. Yani şu yazdıklarımızı yazamayacak hale getirilmek isteniyoruz.
...
"Milisler" sakına sakın Mavi Marmara'da ölenler için "Ne yapalım gitmeseydiniz, bana mı sordunuz" deyip, sahip çıkmayanlar size de sahip çıkmayacaklardır. Bugün için kanunlar seni koruyabilir ama her zaman için ilk fırsatta hukukun karşısına çıkarılırsın. Saddam'ın yaptıkları, Esad'ın yaptıkları, Kaddafi'nin ve Kenan Evren'in yaptıkları da kanuniydi ama hukuki değildi. Kanunlar yerel, hukuk normları ise evrensel dir. Dolayısıyla siz siz olun bu olağanüstü hal şartlarında davet edildiğiniz eylemlerin kanuna uygunluğundan ziyade hukuka uygunluğunu dikkate alın.
...
Bakınız; bir zamanlar hizmet, sonra cemaat, sonra paralel yapı, en sonunda fetö; arkasındaki en büyük gücü önce iktidar, sonra muktedir yaptığı AKP hükumetinden aldı; Ergenekon, Balyoz kumpaslarını kurdu. Bütün bunları nasıl yapıyordu; mevcut kanunlara göre. Ancak somut bir gerçek vardı; hiç birisi hukuka uygun değildi. Ve bugün fetö mensupları layık oldukları yerdeler, kuvvet aldıkları hükumet ise "Dışarıda" iktidarda.
...
Şimdi ey "Milisler" size sesleniyorum; o günlerde kanunlar suistimal edilerek, reisinizin savcısı olduğu malum süreçlerin bizi getirdiği akıbet belli. Yani demem o ki; zamanında "Cemaat"ten güç alan hükumet; fetö'nün yaptıklarının kanunların suistimal edilerek hukukun gözetilmediğini gördü ve savunmaya geçti, tedbirler aldı, yönetimde kaos oluştu ve maalesef 15 Temmuz ihanetine zemin oluştu. Yani demem o ki; kanunlara pek güvenmeyin, hukuku asla ihmal etmeyin. Bu sefer sadakatınızın suistimal edilmesine ve sizlerin azatlık kabul etmeyen köleler olarak görenleri "Bu kadar da olmaz yahu!" diyerek red edin ki; nizami çizgiye tekrar dönmeyi düşünebilsinler.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

GÜNDEME DAİR ''ORDAN BURDAN ŞURDAN''

PKK ile yapılan görüşmeler, fetö le de olur mu?
PKK ile üç kez sözde barış süreci için diyaloğa girildi; silahlar susup, KCK yapılanmasına fırsat verildi. En son ise Dolmabahçe mutabakatı, Apo'nun "10 emri" ile vali ve kaymakamlara; "Hele elleşmeyin, bir süreç başlattık, akamete uğramayın" talimatı ile malum bölgemizde PKK tarafından cadde ve sokaklar tutuldu, barikatlar kuruldu, bazı evler sığınak ve mühimmat deposu haline getirildi. Evler arası tüneller açılıp, hendekler kazıldı. Halk kendi evinde PKK tarafından esir alındı. Ev ahalisi militanlarla aynı odaları, mekanları paylaşmak zorunda kaldı.
...
Yüreği "Yufkalı" Bülent Arınç ise bu hali "Biz PKK'yı o kadar kendi haline bırakmıştık ki; militanlar ellerini kollarını sallayarak askerlerimizin önünden geçiyorlardı.
...
Bunlar hislerime dayanarak yaptığım bir çıkarsama olmayıp; bizatihi Cumhurbaşkanı ve zamanın Başbakan yardımcısı tarafından yapılan itiraflardır.
....
Şimdi sormak isterim; FETÖ ile de böyle bir süreç yaşanabilir mi; 16 yıllık geçmişe dönük olup bitenleri; neden ve sonuçları bakımından analiz ettiğimde; hükumetin çok değişken, İstikrarsız; çelişki dolu hükumet etme biçiminin yarattığı güvensizlik nedeniyle yaşanabilir diyorum. 


Önemine binaen yeniden hatırlatmak üzere.
Erken seçim ihtimali de dikkate alındığında; mevcut siyasi partiler yasası gereği kısa zamanda teşkilatlanmayı tamamlayabilme telaşı ile benim de tespitlerim olduğu üzere; İYİ PARTİ teşkilatlanmasında eleştirilebilecek atamalar elbette oluyor ancak sürecin doğası gereği bizlerin irademizi ortaya koyarak, seçme şansımız yoktur. Ancak bu atama yönetimler tamamladıktan sonra olağan kongreler başladığında artık seçicilik devreye gireceğinden o zaman eleştiri halkımızı kullanma imkanını bulacağız. Bu aşamaya kadar teşkilatlanma sürecini salimen atlatabilmek için Meral Hanım ve genel merkeze rahat çalışma ortamı sağlamak, tüm inisiyatifi onlara bırakmak lazımdır.
...
Dolayısıyla tüm eleştiri haklarımız saklı tutmak kaydıyla; notlarımızı alıp, olağan kongre süreçlerinde gerektiğinde onlara dönerek, parti tüzüğümüzde yazılı üyelik haklarımıza dayanarak, seçicilik hakkımızı sonuna kadar kullanıp, en liyakatli yönetici ve kadrolarımızı teşkilatlarımıza taşıyacağız.
...
Şu aşamada şahit olduğumuz eksiklikler, yanlışlar olsa bile önlem adına yapılacak müdahaleler partiye zarar verebilir. Doğal olarak bizlerin de olağan kongre süreçlerinde yaşanacak rekabet ortamlarına Genel Merkezce müdahalenin yapılmaması en doğal hak ve beklentimiz olacaktır. Bugünkü konjonktürde eleştirilerimizi, beğenmezükcü yaklaşımları bırakıp, daha sonraki parti içi demokratik haklarımızın takipçi olmayı düşünelim derim.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

22 Aralık 2017 Cuma

MHP'DEN İSTİFAM

19.12.2017 

İdeallerim ve ülküm için inanarak çalıştığım ve mensubu olmakla her zaman şeref duyduğum MHP'den bugün itibariyle istifa etmiş durumdayım.
...
Emek ve umutlarımın bir başka gücün iktidarı için suistimal edilmesine, payanda yapılmasına ancak bu kadar dayanabildim. Bu demek değildir ki; inanç ve ülkümden vaz geçtim; asla. Öfkem çok olsa da; onun esiri olmadan, mantığımın önüne geçmesine fırsat vermeden yine çalışmaya; "Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter sistem"e dönme ve paralelinde Türk milliyetçiliği ideolojisinin er veya geç iktidar olma mücadelesini vermeye devam edeceğim.
...
Sayın Devlet Bahçeli dahil kimseye kırgın değilim; zira o da görevini yapmıştır(!) Öfkem de, kızgınlığım da kendime. Kendimce miladi olarak belirlediğim 2006 yılından buyana tespit ettiğim gerçeklerin değil, keramet atfettiğim hislerimin peşinden sürüklendiğim için kendime öfkeliyim.
Hayırlı olacağına inandığım bir karar verdim, müsterihim.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

21 Aralık 2017 Perşembe

T. C DEVLETİ BİR PARTİ DEVLETİNE DÖNÜŞMÜŞTÜR

Klasik üçüncü dünya ülkelerinin klasik vatandaş anlayışı; her yürekli çıkışın ve başkaldırışın arkasında bir emperyal güç aramak.
Kendi yönetim ve otoritesinden şüphesi olanlar aydın kesimin sorgulamasını felaket algısına dönüştürerek, aydınları önce taciz, sonra da susturma yoluna giderler; bu da yetmez sorgulama yapanları "Satılmış güruh" olarak topluma lanse ederler. 
...
Ulan ahan da orada zulüm icrasına devam ederken; buna "Yeter artık" demek için ABD'nin şunun bunun suistimaline veya birilerinin satılmışlığına mı gerek mi var.
...
Adam zamanın TRT'den sorumlu bakanı Arınç'ın özel izni ile Canada'dan canlı telefon ile bağlanıyor; ismi Tuncay bilmem ne olan sahte hahamın iftiraları ile onlarca vatan evladı hapse atıldılar, yıllarca yattılar. O adamın o zamanlar söylediklerini delil kabul eden zihniyet bugün "Madalya ile şereflendirilmiş hayırlı iş adamı Zarraf"ın yine yurt dışında yaptığı itirafları zerrece umursamıyorlar bile. Şimdi biz bu zihniyeti sorgulamak istediğimizde; arkamızda birilerinin olduğu anlamına mı gelecektir. Adam 50.000.000.-EURO dağıttım diyor; ciddiye alınması için haham mı olması gerekiyordu. Veya bu "Hayırlı iş adamı" CHP'ye şu kadar yardım ettim veya Meral Akşener'i severim deseydi bu tepkisizliğiniz, sessizliğiniz gene olacak mıydı. 
...
MHP Genel Başkan adayının toplantı yaptığı mekan basılıyor, hiç bir şey yapılmıyor ama AKP teşkilatı basılıyor; muhataplarına ömür boyu hapis cezası kesiliyor.
...
Toplantı yapmak; demokrasilerde en kutsal demokratik hak olduğu halde bu hakkın gasp edilmesinin hafife alınması ile AKP teşkilatının basılmasını müebbet hapisle cezalandırılması şeklinde ciddiye alınmasındaki mantığı sorgulama düşüncesinin arkasında dış bağlantı mı aramak gerekir. 
...
Sanırım artık Türkiye'de "Yargı" şunu içselleştirmiş durumda; Türkiye'nin bir parti devletine dönüştürüldüğüdür. Dolaysıyla yargı, AKP ve teşkilatlarına yapılan taciz ve tecavüzleri devlete yapılmış gibi görüp, ona göre soruşturma açılıp, cezalar kesiliyor. Yani siyasi bir kişi ve onun toplantısına yapılan tacizi bireysel hakka yapılan taciz ama AKP teşkilatına yapılan saldırı ve tacizi ise devlete yapılmış gibi görüp, değerlendiriliyor.
....
İktidar kendi partisine mensup olup, suçlu gördüğü belediye başkanlarının istifalarını isterken diğer partilere mensup başkanları ise haklarında soruşturma açılmak üzere görevlerinden alıyor.
...
Fetö öğrenci yurdunda patates soyan kadın içeri atılıyor; fetö'nün bizatihi kurucusu, dibine su döküp yeşerten, gazı olduğunda geğirten, açık havada yellendiren Hüseyin Gülerce, Latif Erdoğan ve Nurettin Verel denen "Baş aktörler" ise adeta ödüllendirilerek elleri gö.tlerinde geziyorlar.
.
Ve gün geliyor bu millet, bu devlet; kendinizin de sızması ve yerleşmesinde; devlet ve millet üzerinde yeterince muktedir olabilmek adına "Ne isteyip de vermediğiniz" fetö denen aşağılık örgütün 15 Temmuz ihaneti ile karşı karşıya gelip, belayı atlatıyor ancak ülke bu kadar dert sarmalı içindeyken sistem değişikliğine gideceksin. Bu kadar vahim bir depresyon süreci yaşayan ve sağlıklı düşünmesi mümkün olmayan millete "Tek adamlı partili Cumhurbaşkanlığı sistemi"ni dayatmanın ne gereği vardı. Tek nedeni var; olağanüstü şartları fırsata çevirip, T. C Devleti'ni parti devletine dönüştürmek. 
...
Hitler millete kabul ettiremiyeceğine kani olduğu kararları geceleri alıp, uygulamaya koyuyormuş. Yani, gecenin kasvetli ortamında kimsenin aklına itiraz etme düşüncesi gelmeyeceği için. Dolayısıyla, otoriter iki kişi; Erdoğan ve kankası Bahçeli, sistem değişikliği için 15 Temmuz sonrası oluşan ortamı; kendi siyasi ikballeri için suistimal etmişlerdir.
...
Şimdi bütün bu olup, biten; devletin sitemi de dahil olmak üzere sayenizde meşruiyet kazanan itiraz hakkımızı kullanmak istediğimizde; bizim arkamızda birilerinin olduğu anlamımı doğacaktır. Şunu bilin ki bizim arkamızdaki en meşru güç; sizin hak, hukuk, adaleti yerle yeksan eden; ceberut, anti demokratik demokrasi anlayışınız dır. Sonra dönüp, İYİ PARTİ niçin kuruldu, arkasında kimler var; zıkkımın kökü var; işte bunlar var. Daha ne olacaktı ki. 


Tanrı'mıza hamd olsun; Allah'ımıza hamd olsun
Her şeye hakim ve muktedir olan; esirgeyen, bağışlayan yüce yaradana; anlayabilmesi için kolaylık olsun diye "Tanrımıza hamd olsun" sözünü, "Allah'ımıza hamd olsun" şeklinde değiştirmişler(!) 
...
Yaradan'ın gücünü, kudretini, "Dili" ve diğer sıfatlarını tasavvur edemeyenlerin ben imanlarından şüphe ederim arkadaş.
... 
Yaradan'ı (Tanrı, Allah, Mevla, Rab) bu kadar aciz ve eksik sıfatla tanımlamaya ve tanıtmaya ne hakkınız var. Yahu "Tanrı" nın "Allah", "Allah"ın "Rab", "Rab"ın "Mevla" olduğunu bilmeyen "Yardan" mı olur.
...
Mantığın, tasavvur ve tasavvufun ırzına geçen bu kafa bu ülkeyi maf etmiştir.
...
Tanrım, senin gücün ve kudretinden habersiz; eksik tanıyan, bilen bu cahillere hak etmedikleri mevki ve sorumlulukları verme ki; seni onların "Esaretinden" "kurtarabilelim(!)

Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

14 Aralık 2017 Perşembe

BUGÜNKÜ KONUMUMU TERCİH NEDENİM

Birileri delilsiz, mesnetsiz İYİ PARTİ'nin kuruluş amacını çarpıtmaya devam etseler de; bizler sabırla bu partinin kuruluşuna ve meşruiyetine gerekçe olan nedenleri ısrarla anlatmaya devam edeceğiz elbette.
...
Bugün için siyasi tercihimi İYİ PARTİ den yana yaparım, tıpkı geçmişte MHP den yana yaptığım gibi. Biz ülkücülüğümüzün havasını nerede teneffüs edebilirsek, siyasetimizi de elbette orada yapar, yerimizi alırız. Geçmişte nasıl ki Bahçelici olmadığım gibi bugün de Meral Akşenerci olmam gerekmez.
... 
Adamın adamı olmak; hatıra binaen insanın adil olmasını önler, "Vicdanın gözünü" önce perdeler, sonra da körleştirir; objektiflik ortadan kalkar, taraflı olmak öne çıkar. Dolayısıyla önemli olan birisinin yanında olmak değil, izah edilebilir fikir ve düşünce birliği, bütünlüğü olan kadronun içinde olmak, yani oranın adamı olmak.
... 
Aslında çağdaş demokrasilerde lider değil, koordinatör vardır. Koordinatör; başkalarının çalışmalarından elde edilen ve varılan sonucu toparlar, bir araya getirir, sonucu ilan eder ve uygular; lider ise daha çok istediklerinden bilgiyi toplar, çoğu zaman kararını kendisi verir ve uygulamaya koyar. Liderler; ortalama algı düzeyi düşük, yönetim anlamında bilgiye ve tecrübeye aç toplumlardan çıkar. Dikkat ederseniz son otuz yılda ülkemizde liderlik yapmış şahısların diyelim Avrupa da tanınma oranı ile bizlerin onların liderlerini tanıma oranımız arasında dağlar kadar fark var. Neredeyse Avrupa ülkeleri "Liderlerinden" hiç biri aklımızda kalmamıştır. Çünkü oralarda lider bildiğimiz kişiler aslında birer koordinatördür. 
...
Yukarıda izah etmeye çalıştığım görüşlerimi; MHP'den kopuşum ile YENİ PARTİ'nin kuruluş süresinde hasbelkader ortaya koyduğum "Bilinçli tavrımın" gerekçelerini açıklayabilmek adına anlatma ihtiyacı duydum.
...
Ve davam ediyorum... 
2006 yılında Sayın Devlet Bahçeli rahmetli Başbuğ'un "Ne mozaiği ulan Türkiye mermerdir, mermer! " haykırmasına inat; tuttu "Türkiye bir çiçek bahçesidir" sözünü söyledi. Bu ifadeyi birileri irdeleme ve sorgulama ihtiyacı duymamış olabilirler ama ben çok sorguladım. O gün bu gündür bu\\ minvalde icraatlarını devam ettirirken benim kendisine güvenim sarılmış, her geçen yıl da artmıştır. Ama biz her şeye rağmen MHP'li kalmak için sabır gösterdik; ta ki "Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi"nin kirli bir referandum ile dayatılmasına kadar.
...
16 Nisan'a kadar kesinlikle yeni bir partinin kurulmasına karşı olduğumu gerek yazılarımla, gerekse bulunduğum platformlarda ifade ettim. Ancak Erdoğan-Bahçeli ittifakının istedikleri sonuç gerçekleşince; cumhuriyet değer ve kazanımı olan "Demokratik Parlamenter Sistem"e tekrar dönebilmek adına kendimce İYİ PARTİ veya bu anlamda inisiyatif ortaya koyabilecek her türlü çaba ve oluşumun içinde olmam gerektiği benim ilk aklıma gelen düşüncem olmuştur; bugün de bunun gereğini yapıyorum.
... 
Değerli dostlar bize 15 Temmuzu yaşatanlar her ne kadar doğrudan fetö olsa da; dolaylı olarak da 2002 yılından beridir "Gayri hukuki fiili başkanlık sistemi"nin uygulanmasından kaynaklanmıştır. Fetö sızması yıllar öncesinden gelse de koordineli bir şekilde devlete yerleşmesi "Gayri hukuki fiili başkanlık sisteminin" Erdoğan iradesi ile uygulanmasından kaynaklanan zafiyet sayesinde gerçekleşmiştir. Şimdi bütün bu yaşanmış kötülüklerden, musibetlerden sonra bunca edindiğimiz tecrübeye rağmen yine devamının yaşanmasına vesile olacak "Tek adamlı partili Cumhurbaşkanlığı sistemi"nin kalıcı hale gelmesine mani olmak adına; bunun öncüsü Meral Akşener inisiyatifi olacaksa onun, başkası olacaksa da onun yanında olmak benim önceliğim olmuştur ve dolayısıyla bu doğrultuda düşünüyor, hareket ediyorum.
...
Batı standardında, çağdaş demokrasilerde "Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi" belki uygulanabilir; zira orada Cumhurbaşkanı denen kişinin rolü koordinatörlük seviyesinde olup, ülke yönetiminde görev riski dağıtılır, hata olsa bile az maliyetle telafi edilebilir. Koordinatör, yani devlet başkanı; gücünü demokrasinin halk tarafından içselleştirilmesinden alır. Allah aşkına söyler misiniz; fetö soruşturmasında miladı hukuk değil de "Tek adam" belirliyorsa; ve de; "Tek adamlı partili Cumhurbaşkanlığı sistemi" kalıcı olacaksa; istikbalimizle ilgili tüm hak ve hukukumuzu ipotek ettirmiş olmayacak mıyız? Otuz sene süresince fetö yapılanması içinde her türlü inisiyatifini ortaya koyup, kullanmış olan "Kafa adamlar" miladın dışında tutularak, bir anlamda kurtarılmışlardır. Burada ölçü ne; "17/25 Aralık itibariyle cemaat ile ilişkinizi kesin" talimatının verilmiş olması. Bu talimatı kim veriyor; tek adam. Oysa bu hükmü hukukun vermesi gerekmez mi. Bank Asya'nın faaliyetlerine izin veriliyor ancak para yatıran cezalandırılıyor; kıstas Cumhurbaşkanının belirlediği milad. 
... 
Bütün bunları fikren, zikren bulunduğum konumu izah edebilmek; birilerinin peşine takılıp, gittiğim şeklindeki ithamlara "Hayır hür ve bağımsız düşüncelerim takipçisiyim" diyebilmek adına anlatmaya çalıştım.


Kedi duyarlılığı
Kılıçtaroğlu'nun mesleği gereği denetimci olması, benim de bankada benzer şeyi yapmış olmamdan biliriz ki; o işle ilgili muhtemel tüm üçkağıtçılıkları biliriz.
...
Dikelim ki bir sohbette kendi adıma mesleğimle ilgili "Ben bankacılıktaki suistimalleri iyi bilirim" dediğimde hırsızlığımı mı dile getirmiş olurum.
...
Kılıçtaroğlu'nun ben hesap uzmanıyım para kaçırmayı, hırsızlığı iyi bilirim" demesini koskoca torun torba sahibi utanmaz bir güruh "Ben hırsızım" dediği şeklinde yorumladılar. Üstelik bunu meclis kürsüsünde yaptılar. Koskoca milletvekili bas bas bağırıyor "Sen hırsız olduğunu söyledin" diyor.
...
Ama aynı güruh, Zarraf'ın ABD mahkemelerinde bas bas bağırarak; Türkiye'de falanca, filancaya şu kadar rüşvet verdim; şununla şu namussuzluğu, şerefsizliği, hırsızlığı yaptık itirafında bulunduğunda hep bir ağızdan ve aynı yerden talimat almışcasına; "O söylediklerini ABD'de söylüyor, burada söylemiyor ki doğru kabul edelim"
....
Yani buna yuh mu diyelim; pes mi diyelim anlayamadım; aşikar olanı red etmek.
...
Şunu anladım ki; kediyi takip ettim, onun bile hayvansal iç güdüsünde ahlaki bir çekince var; çişini yapmak için tenha bir yer aradı; siyasette kedi duyarlılığı kadar bile bir ahlaki seviye yoktur.
Ne diyeyim ki; lanet olsun.


Senin ''İP'' dediğin ile biz ne güzel kazak örüyoruz
Senin o "İP" dediğin şeyi Erzurum'da attığın yerde arasana. 
Aslında o fırlattığın ipin manasını zamanında makul şekilde, millete nasıl anlatabileceğim üzerine "Bilge"liğini de refere ederek gerekçeler üretip, ne de güzel anlatmıştım ama kadir kıymet bilemediğin gibi; ben de fazla uçmuşum ki; sonra uydurduğum kendi yalanıma kendim de inanır oldum.
...
Ah Edebiyat hocam bir bile bilse! Gururla "Ne çocuk yetiştirmişim be!" derdi; hak edilmeyen sıfatlarla, olmayan "Gerçekler" üzerinden güçlü ifadelerle yaratılan sanal kahramana dair anlamlı, derin cümlelerime.
...
Vallahi biz o kastettiğin ip ile çok güzel nakışlı kazaklar örüyoruz. Sabır edip beklersen, sana da bir sürpriz hediyemiz olacak. Nakışla ilgili bilgi vereyim. Birbirine paralar dikine, dosdoğru çubuk desenler olacak. Kıvırtmalı, birbirinin altından girip, üstünden çıkan yılan desenin uygun alacağını kulağımıza fısıldamış olsalar da; şişler işlemedi, beceremedik muhterem

Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

9 Aralık 2017 Cumartesi

NE PANKARTMIŞ BE

Neymiş efendim Meral Akşener Diyarbakır ziyaretinde hem Türkçe hem de Kürtçe hoş geldiniz pankartı ile karşılanmış. İYİ PARTİ'nin MHP' nin muadili olarak kurulduğunu düşünenler sözkonusu pankarta İtiraz edip, İYİ PARTİ'yi eleştiriyorlar.
... 
Değerli MHP'li dostlarım merak etmeyin, çok da sakıncası olsaydı; Kürtçe bangır bangır yayın yapan bu "TRT Kürtçe"yi açan AKP ve Erdoğan hükümetine Sayın Devlet Bahçeli kayıtsız şartsız destek vermezdi; öyle değil mi(!)
...
İYİ PARTİ'nin bölge için misyonu; bölge insanımıza "Sen de bizimsin kardeşim" güvencesini verebilmektir. İYİ PART insanımıza bunu hissettirdi. Meral Hanım'ın ziyaretlerinde bunu görebiliyoruz.
Bölge de İYİ PARTİ'ye umulmadık, herkesi şaşırtacak bir ilgi ve alaka olacaktır, nasıl mı?
...
Gerek AKP gerekse HDP bölgenin etnik yapısı ve bölge mağduriyetini sömürerek siyasi rant elde etmeye yönelik siyaset ürettiler. AKP üç kez iyileştirmeye adı altında girişimlerde bulundu ancak her seferinde isteği desteği alamayıp, HDP'ye teveccühün ısrarla devam ettiğini de görünce; HDP ve PKK'yı vesile kılarak kendince tekrar yeni bir baskı; sonra tekrar bir vaad süreci; derken nihayetinde "Hendek" sürecine gelindi.
...
Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın itirafı olarak "Vali ve kaymakamlara, sürecin akamete uğramaması için PKK'a elleşmeyin dedik" derken, Bülent Arınç ise "PKK'lılar askerlere ellerini sallayıp, geçiyorlardı" demişti. Yani her iki isim de bir anlamda " PKK ne istediyse verdik" demeyeye getiriyorlardı.
...
Devleti yöneten iradenin PKK'ya elleşmemeyi politik manevra olarak benimsediği aynı zaman diliminde PKK ve siyasi uzantısı HDP ise şehir içi gerilla tarzı iç savaş hazırlıklarını; yer altında evden eve tüneller açarak, sokakları kesen hendekler kazıyarak, cephane yığınakları, savunma duvarları yapıp, halkın üç odalı evlerinin iki odasını mevzi ve sığınma yerleri şeklinde tanzim edip, sürdürüyorlardı. 
...
Böylece halk devletin güvencesine sığınayım derken, PKK'nın himmetine muhtaç hale getirildiler zira, bizzat ailece yaşadığı gasp edilen kendi evlerinde devletin PKK'ya elleşmeme taktiği yüzünden PKK'lı teröristlerle kucak kucağa günlerce yaşamak zorunda kaldılar. Yani yöre halkı kendi evlerinde PKK'a esir düşmüştü.
....
Sonra hükümet ne yaptı; doğal olarak devleti PKK karşısında uğrattıkları zafiyeti fark edip, bölgeyi PKK dan temizlemek üzere her türlü iskan maliyetini de göze alarak operasyon yaptı. Savunma ve sığınma amaçlı kullanılan evler de dahil olmak üzere tüm barınaklar, hendekler yerle yeksan edildi.
...
Bu süreçleri ve kendi evlerinde esareti yaşayan bölge halkı artık kendilerini "Kürtlerin" hamisi gören HDP'ye de, kendilerini PKK'nın merhametine terk eden AKP ve dolayısıyla hükümete de hiç güvenmemektedirler. İşte bu noktada bölge halkının aklına ilk gelebilecek alternatif seçenek şüphesiz İYİ PARTİ olacaktır. İşte bu alternatifin önünü kesmek için İYİ PARTİ'yi yukarıda bahsettiğim gibi MHP'nin aynısı gibi gösterip, bölge halkının teveccühüne mani olmak istiyorlar.
...
Meral Hanım bölge halkının anlatmaya çalıştığım ve yıllardır süregelen psikolojisini dikkate alıp, tam da zamanında onlarla kucaklaşmak ve daha sık görüşmek için Ahlat'da ev tutmuştur. Çünkü bölge halkının sahipsizlik ve Kürt oluşunun suistimali dışında ciddi bir sorunu yoktur. Artık oy vereceği partiyi belirleyecek unsurun korku ve tehditler değil; sırtını sıvazlayıp, başını okşayan şefkatli bir elin belirlemesini istiyor. İşte o şefkatli el Meral Akşener eli olacaktır.

...
12 Eylül rejimi ve malum Kürtçe pankarta gösterilen tepkide olduğu gibi hoşgörüsüzlüğün yarattığı ve yıllardır süren tahrik belki de terörü en çok besleyen unsur oldu. Kürtçe yıllar önce evlerde konuşulurken bugün artık devlet tarafından TV kanalında Kürtçe yayın yapılır hale gelinmiştir. Bunu HDP değil bizler başardık maalesef. Devletin, iki gözü olan birisine senin bir gözün yoktur dayatmasını yapmasından kaynaklanmıştır; daha da ısrar edince onlar da ''Madem ki benim bir gözümün olmadığını bana dayatıyorsun; öyleyse ben de senin bir gözünü yok edeyim ki; seninle aynı olayım'' noktasına insanları sürüklenmiştir.
...
En büyük risk Kürtçe yayın yapan TV'nin açılmasıydı. Şu anda bu TV'lerden yapılan Kürtçe yayın ile tüm Kürtlerin şive birliği, dolayısıyla dil birliği sağlanmış oldu, Peki çok mu iyi oldu. Yani bütün bunlar gerçekleştirilirken o zaman İYİ Parti ve Meral Akşener mi vardı. Kürtçe kurslar açılmasına rağmen rağbet görmediği için doğal bir süreç içerisinde kapanmışlardır. Hiç bir Kürt aile çocuklarının iyi eğitim alıp, yetişmesi için Kürtçe eğitim ve öğrenimi tercih etmeyeceklerdir. Oysa inkar ve red politikasına devam edildiği sürece kokulan gerçekleşecektir.
...
Türkçe ve Kürtçe olarak aynı pankart üzerinde ''Hoş geldiniz'''in manası bir anlamda ''Aslında bizler beraber başarabiliriz'' dir. Buradaki mesajı sadece İYİ PARTİ karşıtlığı üzerinden okuyup; kıldı, tüydü bahaneler ile Erdoğan'nın güçlü alternatifini ortaya çıkaramazsak kesin olan şu ki; Erdoğan 2019 yılında tekrar seçilip, iktidarını devam ettirirse anayasa değişikliği ile devletin ikinci resmi dilinin Kürtçe olması muhtemeldir. 

Siyasal İslamcıların eylemleri imandan mı geliyor; birine olan sadakattan mı?

"Siyasi İslamcılar" ifadesinde her ne kadar içinde "İslam" geçse de; eylemlerinin temeli imani değil bir "Adama" inanmışlığa ve adanmışlığa dayanır. İşte o nedenledir ki; Yunanistan tarafından işgal edilen 18 Ege adası için bir şey yapmak, düşünce belirtmek akıllarına gelmemiştir; zira işaret verecek "O adam" hala beklenen işareti vermemiştir de ondan. 
...
Yıllarca biz ülkücülerin de "Lider, doktrin, teşkilat'a "sorgusuz sadakat afyonu" ile düşünce ve eylem melekelerimiz dumura uğratılıp, siyasal varlık göstermemize ve fikir üretmemize mani olunmuştur. Ancak çok geç de olsa bu talihsiz süreci kırarak; alternatif arayışların, sorgulamaların yürekli öncüleri ile önü açılmıştır. Bunun sonu nereye varacak; elbette kestirmek zor ancak en azından "Fikrimin özgürlüğünü" kazandım. Şimdilik bu bile bana yeter.
...
Sol düşünce sürekli kendi içinde sorgulamasını yapa gelmiştir, Türk milliyetçileri bu alışkanlığı edinmeleri; Başbuğ'un güçlü liderliğinin sağladığı güvene dayanan rehavet nedeniyle hayli zor olmuş olsa da; özellikle son iki yılda bunu başardık. Şimdi sıra geldi "Siyasal İslamcı" ların kendilerini sorgulamaya ancak onlar için bu çok zor olacak; zira onları arada tutan maya rant paylaşımıdır. Liderleri kenara çekildiği an onlar için her şey bitmiş olacak, ve onlar da kenara çekilecekler, yeni bir kullanımlık için bekleyecekler. 


Ayasofya'yı camii yaparız ha...

Ne zaman Filistinlilere bir şey olsa; hemen  siyasal İslamcıların aklına Ayasofya'da namaz kılmak akıllarına geliyor. Şimdi de ABD Kudüs'ü Israil'in başkenti olarak tanıdı, bizim siyasal İslamcılar gene tutturdular; ''Ayasofya'yı ibadete açalım'' Yahu Ayasofya ilgilendirse ilgilendirse Hristiyan dünyasını ilgilendiriyor, Yahudilere ne ki.
...
Seccademi serecek yer bile bulamasam; Ayasofya'da namaz kılmak istemem. Güzelim camilerimizde huşu içinde namaz kılmak varken; Ayasofya'nın soğukluğunda neme gerek.
...
Ayasofya gibi kiliselerin camiye dönüştürülmesi ile övünmektense; üzerinde hiç bir tahribat yapmadan, orijinalinin korunmasını başarmış Türk milletinin mensubu olmayı yeğlerdim.
...
Tekfurun kızını al, Sırp ananın evladını devşir, falancanın kızını cariye yap, kiliseyi camiye çevir ve geldiğimiz son. Bu yapılanlar doğru olmamıştır.


İslam coğrafyasının başına geçirilen çuval
İslam coğrafyasının başına çuval gibi geçirilen BOP projesinin eşbaşkanı kendisine görev tevdi edildiğinde; "Ne münasebet, siz ne yapmak istediğinizin farkındamısınız" diyerek mümince bir tavır ortaya koymuş olsaydı; bugün Küdüs ile ilgili olup bitenler karşında göstermiş olduğu tavrın samimi olduğuna inanıp, güvenebilirdik. Sürecin müsebbibi olanların tavrı konjonktüreldir, hiç de sahici değildir. Tek sahici olan; iktidar gücünü koruyabilmek için durumu fırsata çevirerek, taraftarını konsolide edip, selden kütük kapma gayretidir. 
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

7 Aralık 2017 Perşembe

GÜNDEME DAİR ''ORDAN BURDAN ŞURDAN''

BOP eşbaşkanlığının Kudüs meselesi olamaz
İslam coğrafyasının başına çuval gibi geçirilen BOP projesinin eşbaşkanı kendisine görev tevdi edildiğinde; "Ne münasebet, siz ne yapmak istediğinizin farkındamısınız" diyerek mümince bir tavır ortaya koymuş olsaydı; bugün Küdüs ile ilgili olup bitenler karşında göstermiş olduğu tavrın samimi olduğuna inanıp, güvenebilirdik. Sürecin müsebbibi olanların tavrı konjonktüreldir, hiç de sahici değildir. Tek sahici olan; iktidar gücünü koruyabilmek için durumu fırsata çevirerek, taraftarını konsolide edip, selden kütük kapma gayretidir.

Siyastin Finansmanı ve rüşvet
Bu ticaret şekli ülkemizin kazanç elde etmesi için değil, malum partinin siyasi finansmanını sağlamak için düşünülmüş olduğu anlaşılıyor.
...
İşte o nedenledir ki; yüklü miktarda rüşvet aldığı söylenen bakanlar dahil kimse görüş belirtemiyor, suçlamalara cevap vermiyorlar. Masum olan insan taş olsa çatlar be. Peki bu ketumluk nedir; çünkü kendilerine "Konuştuğunuz an size sahip çıkmayız, bilesiniz" tehdidinde bulunulduğunu düşünüyorum.
...
ABD'de olup, bitenlerden korkulması da; işin siyasi finans kaynağının deşifre olacağıdır. Ancak ülkenin bekası hassasiyetini dillerine pelesenk ederek, milletin sorgulama yapmaması için kendilerine koruyucu kalkan oluşturmaya çalışıyorlar.


"aRSIZ HBR" kanalı
Zamanında "Zarraf'ın boynuna başarılı ve hayırsever iş adamı madalyonu takılmalı" haberini manşetten veren "aRSIZ HBR" kanalı, Zarraf konusunda gelinen son aşamada Kılıçtaroğlu'nun "Şimdi bakalım bu aRSIZ HBR kanalı boyunlarına ne takacak" deyince hemen "Kılıçtaroğlu yağlı urgan ile bize darağacını gösteriyor" diyerek, algı oluşturmak ve ozanların yaptığı gibi "yağlı urgan" ayağı vererek reislerine ve diğer trollerine siyasi malzeme sağlıyorlar.
...
Ancak EURO 50.000.000.- lık rüşvet dedikodusu üzerinden muhatabına tek bir kelime, yorum yoktur. "Boyna takılan" deyince hemen "Yağlı urgan"ı hatırlayanların her ne hikmetse; bu malum rakam üzerinden arsızlık, hırsızlık, namussuzluk; şerefsizlik ve haysiyetsizlik gibi sıfatların akıllarına gelmiyor olması aRSIZ HBR'in arsızlığı değildir de nedir.


İYİ PARTİ'nin teşkilatlanma sürecinde üyelerine şu mesajı vermesi gerekir.  
Sürecin doğası gereği atamalarda üyerlerin "seçme" iradelerine baş vurmak mümkün değil. Bu süreci salimen tamamlayabilmek için Meral Hanım ve görevlendirdiği ekibe rahat çalışma alanı açmak lazım.
...
Teşkilatlanmayı tamamlama sürecinde illa ki gönlümüzce onaylamadığımız isimler atanmış olsalar bile; olağan kongre aşamasına kadar eleştiri yapmayı düşünmeden, katkılarımızı olumlu sinerji oluşturmak adına kesintisiz devam ettirmek durumundayız.
...
Esas demek istediğime gelince; olağan kongreler başladığında süreç üyelerin özgür iradelerine bırakılarak tamamlanmalıdır. Süreç kendi haline bırakıldığında devreye üyelerin "Seçme iradesi" gireceğinden taşlar daha rahat ve yakışır şekilde yerine konacak, oturacaktır.
...
Bilhassa İYİ PARTİ adına inisiyatif sahibi olduğunu düşünen veya katkı sağlamayı içinden geçiren herkes tabana bu yönde telkinde bulunarak, üyerlerin rahatlaması sağlanmalıdır. Çünkü İYİ PARTİ hareketinin oluşmasına vesile olan güçlü nedenlerden birisi de; ayrılıp geldiğimiz partilerde bunların yapılmamasından kaynaklanan, yerleşmiş olan antidemokratik uygulama alışkanlıklarıdır. 


''Partili Cumhur Başkanlığı''nın mucidisin; peki adayı niçin değilsin?
''Tek Adamlı Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi''nin kaşifi olacaksın ama adayı olmayacaksın öyle mi. Samimiyet bunun neresinde. Sen Türk milliyetçiliği hareketinden ne istedin de bunu yaptın; kastın neydi.
...
Yeni sistemde cumhurbaşkanı tam yetkili ve sen ''Ben bu işte yokum'' deyip, ''İrademizi falanca için ortaya koyacağız'' diyeceksin. Peki kardeşim adama sormazlar mı ''Öyleyse siyasette niçin varsın; cumhurbaşkanı adayı olamayacağın partiyi niçin meşgul ediyorsun.''
...
Türk milliyetçiliği hareketinin durumu; kapısı Üzerlerine kilitlenip, anahtarı da dışarıya atılmış; etrafı ateşe verilen ev hali gibi. Bu hareket böyle bir sürece kasten sokulmuştur.
...
Bizler aynı zamanda kirli bir referandum ile gasp edilen demokrasinin itibarının iadesi; yani ''Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter Sistem''e dönmenin mücadelesini veriyoruz.
...
Tek adam iradesi fetöyü peydahlayıp, canavarlaştıran, sonra da başımıza musallat edendir.
Eğer parlamenter sisteme dayalı, (Birileri yamalı bohça deseler de) tek adam değil, ''Koalisyon iradesi'' olsaydı hükumet adına yapılan atamalarda illaki koalisyonun diğer kanadı fetöcü hakim, savcı ve diğer bürokratların devlete yerleştirilmelerine itiraz edeceklerdi. Anayasa mahkemesi üyelikleri ve yüksek yargı başkanları atanırken duyulan hazdan koalisyonun diğer ortağı ''Mevlam verdikçe veriyor'' demeyecek; ''Bir dakika beyler ne oluyor böyle, kim bunlar'' diyeceklerdi ama tek adamlılık buna fırsat vermedi. İşte bu nedenle İYİ PARTİ'nin verdiği mücadele ''Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter Sisteme''e dönüş mücadelesidir.


Has oğlanken hain oğlan olmak
Yirmi gün önce sağlığı hususunda endişe duyduğu vatandaşı için ABD'ye Nota veren devletimiz; aradan on gün geçtikten sonra aynı vatandaş için "Canın cehenneme" diyor; nihai olarak bugün de duyduk ki tüm mal varlığına el koyma kararı alınmış.
...
Demek ki; T. C Devleti için herhangi bir vatandaşının devletin en has elamanıyken; en hain elemanı olma evrimi için aradan yirmi gün geçmesi yetiyormuş.
...
Ve bu adamın hain, ahlaksız, namussuz, üç kağıtcı birisi olduğu özelikle bugün de olduğu gibi muhalefet tarafından geçmişte hükümete hatırlatıldığında; aynen zamanında Gülen için söyledikleri gibi "Bu hayırsever iş adamından ne istiyorsunuz" demişlerdi. Ve gelinen nokta ne acı tesadüf ki; aynen fetö meselesinde gelinen nokta ile aynı.
...
Acemice, eli ayağı dolaşan; sakarca devleti yönetme anlayışı onbeş yıl önce başladığı gibi maalesef kesintisiz devam ediyor. Doğal olarak bu sakarlığın ne zaman, başımıza ne belalar açabileceği de meçhul.
Ne diyelim; milletin dediği olur(!) muş. Allah devletimizi ve milletimizi korusun.


Cumhur ittifakı
Sayın Bahçeli ülkücünün bilinçli iradesine hükmedip, kendi seçmeninin oylarını istediği şekilde yönlendiremeyeceğini anlayınca; bu sefer Türk milliyetçilerinin "Üç Hilale kıyamamak" görüldüğü yerde altına mühürü basmak gibi sadakata bağlı duygusal refleksi suistimal ederek; AKP ile yapmayı düşündüğü, gönlünden geçen "Cumhur ittifakı"nı gündeme getirerek; Recep Tayyip Erdoğan'ı ve AKP'yi tekrar 2019 seçimlerinde iktidara getirebilmenin formülünü sunmaya çalışıyor.
...
Kırk yıldır kedimi ülkücü olarak tanımlayan birisiyim; diyebilirim ki Sayın Devlet Bahçeli'nin bu anlamdaki düşüncesi, ittifak formülü belki de MHP de kalan seçmenin istenildiği şekilde yönlendirilebilmelerini sağlanacak en kuvvetli formül ancak yeterli değildir. Yani demem o ki; burada amaç; kullanılan oy'un kimi Cumhurbaşkanı yapacağı değil, pusulada üç hilal görüldüğü an altına mühürün basılmasını sağlamaktır; çünkü aksi durumda hiç bir Türk milliyetçisi Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olması için oy vermeyecektir.
...
Ancak bu anlamda etki altına alınabilecekler; Türk milliyetçilerinin genelinin ancak %15 civarında olanları kadardır. Verdiğim yüzde 16 Nisan referandumda Türk milliyetçilerinin kullandıkları Hayır cephesindeki oy oranıdır. Bunu referandum sonrası kamuoyu araştırma şirketlerinin sonuçlar üzerine yaptıkları analizlerden elde ettikleri tesbit olup, şahsi tesbitim değildir.
...
Yine Sayın Bahçel'nin Türk milletinin "Ortalama Algı Düzeyi"nden bihaber olduğunu görüyoruz. Aynı pusula üzerinde, aynı anda tercih edilecek parti için iki defa mühür basılacak olunması kargaşaya sebep olacaktır. Ben sivil toplum örgütcü birisiyim ve Türkiye ortalama algı düzeyini kavrayıp, tanımlayanilmiş birisiyim; sayın Bahçeli'nin formülü hiç de pratik olmayıp, kargaşaya neden olacaktır. Benim ailemde dört seçmen var; Sayın Bahçeli'nin çizerek anlatmaya çalıştığı ittifak formülünü sadece ben anlayabildim. Onu da; anlatırken değil, daha sonra üzerinde biraz düşündükten sonra ancak anlayabildim.
...
Şimdiden söyleyeyim ki; eğer bu seçim ittifakı formülü ile seçim yapılırsa; yaşanabilecek bir kargaşa ile yine Yüksek Seçim Kurulu'nun öğleden sonra iktidarı kurtarma düşüncesine ilham kaynağı olabilecektir.
Mehmet Soral


Sorun yaslalarda değil ki; ahlaki
Harbi bir muhalif olarak söylüyorum ki; yurt dışında bilmem nerede şirket kurup, orada hesap açmak ve o hesap üzerinden para transferleri yapmanın yasalarımıza aykırı bir tarafı yoktur. Bu tür hesaplara duyulan ihtiyaç; kişinin parasal imkanlarının başkaları tarafından bilinmesinin istenmemesidir.
...
Peki böyle olduğu halde suçlamanın muhatabı olanlar niçin "Kardeşim size ne, biz ticaret yaptık, yasa dışı bir şey yoktur" demiyorlar.
...
Demezler, çünkü sorun yasal nedenlerden değil, etik olmayan nedenlerden kaynaklanıyor. Onlar nedir;

1-Devleti yönetenlerin bizatihi vatandaşın döviz ve altınlarını bankalarda hesap açarak ekonomiye kazandırmaları istenirken; aynı yetkililerin yakınlarının sermayelerini yurt dışına transfer etmiş olmaları.
2-Bu ülkede kazanılan paranın bu ülkede yatırıma dönüştürülerek kazançlardan vergi yolu ile ülke ekonomisine katkı sağlamak varken; vergi verme yükümlülüğünden kaçınmak için ülkemizin imkanları ile sağlanan sermaye üzerinden başka ülkelerin ekonomilerine katkı sağlamak.
3-En önemlisi de; milyonluk döviz meblağları üzerinden ifade edilen ve transfer edilen paraların ismi geçen insanların hangi iştigal alanında, ne zaman kazanmış olabilecekleri üzerine makul ve mantıklı bir açıklamasının olmayışı.
...
Galiba sıkıntı, bu paraların kaynağının izah edilemeyişinden kaynaklanıyor. Kişi anasının değil, büyük büyük daha büyük anasının rahmine düşmüş olsa bile; bahsi geçen rakamlarla ifade edilen servete sahip olamazlar. Dolayısıyla ortada suç yok ki; CHP de gidip savcılara belge verip, dava açsın.
 
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com

2 Aralık 2017 Cumartesi

MERAL AKŞENER ÜZERİNE GÖZLEMİM



Meral Hanım'ın Artvin ziyaretinde yaptığı konuşmayı izleyince; kişiliği ve liderliği üzerine gözlemlerime dair tespitlerimi paylaşmak istedim.
...
İrticalen yaptığı konuşma üslubundan anlıyoruz ki; son derece öz güven sahibi birisi. Belki birileri ''Ezberini tekrarlıyor'' diyeceklerdir ancak mümkün değil şöyle ki; arada söze giren, laf atanlara usulüne uygun hesaplı, kitaplı yani usturuplu şekilde ''Sesini duydum, benim için özelsin ve sana değer veriyorum bilesin'' diyerek cevabını parantez içi yaparak veriyor; sonra buradan yeni bir başlık açıp, devam edebiliyor; bir başkası hatırlatmada bulunuyor yine bir başlık altında konuşmasına devam edebiliyor. O kalabalıktaki herkese kendisini Meral Akşener nezdinde özel olduğunu hissettiriyor. 
...
Samimi ve sahici olduğundan; belki de öz güvenini besleyen ana kaynak burada gizli. Buyurgan bir yapıdan ziyade güven veren anaç yapısı var. Diğer liderler gibi ''Ben sizleri çekip, çeviren; hep buyuran seçkin bir insan olarak aranızdayım; ben olmasan sizler bir hiçsiniz'' ukalalığından kendini uzak tutan bir çaba içerisinde; doğal olarak ''Sen bizim ailemizden herhangi birisisin'' duygusu ile birileri bacısı, birileri anası, birileri teyzesi, birileri de kardeşi olarak görüp, adeta Meral Hanım'ın elinin omuzlarına dokunduğunu, sırtlarını sıvazladığını hissediyorlar. 
...
Belki de az önce bir vesile ile ya bina girişinde, ya cadde boyunca yürürken karşılaşıp, diyalog kurduğu kişinin bizzat ismini söyleyerek vesile kılıp, laf atarak kişi üzerinde farkındalık yaratıp, aidiyet duygusunun hem gelişmesini, hem de pekişmesini sağlıyor. 
...
Konuşurken bağırmıyor; dinleyeni hiç yormuyor; gezinerek konuşuyor ki; insanlarla daha çok göz teması kurabileyim diye. Kin ve öfkeyi dile getiren ''Diş sıkıp, çene kilitleme'' yok ancak nezaket cümleleri içinde siyasi hesaplaşmanın olacağınına dair ısrarlı, güven verici bir vurgu var ki; bu da elbette İYİ PARTİ'nin kuruluş gerekçelerinin temelinde nelerin olduğunun bir şekilde ifade edilmesi ihtiyacından doğuyor.
..
Tüm söylemlerinde işin odağına kendisini oturtmuyor; kader birliği yaptığı insanları anarak genel başkan olmasına rağmen ''Bakın Hasan ağabeyim, Ayla Hocam da buradalar'' gibi vefa duygusuna binaen hatırlatmalar yapıyor; gelinen noktada sahip olunan onuru tek başına sahiplenmek istemiyor. Özellikle son dönemin siyasi liderlerinin partilerini aileleri adına tescil edilmiş kurumlar gibi görmeleri karşısında Meral Hanım'ın kastettiğim mütevaziliği oldukça manidar değil mi.
...
Üzerine boca edilmek istenen algılara dayalı iftiralara meydan okuyor. Edep ve adap dahilinde siyasi olarak hesaplaşmak isteyenlere; ''Karşıma çıkın, ben buradayım; hepinize verecek cevabım var; geçmişimden gelen, gocunacak hiç kusurum yoktur ama işin içinde namertlik olmasın'' diyor.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com