30 Ocak 2013 Çarşamba

BAŞBAKAN TUTUKLU ASKERLER KONUSUNDA NEDEN ‘’U’’ DÖNÜŞÜ YAPTI



Değerli dostlar,

Başbakan tutuklanan askerler konusunda neden 180 derece çark etti ve onları savunmaya geçti?
Çünkü;
Türk ordusu aynı zamanda NATO ordusu ve NATO’nun emirleri gereği, NATO’nun çıkarları ve varlığını, faaliyetlerini sürdürmesi gerekmektedir.

2007'li yıllarda aşırı milliyetçi (sosyal demokratlara göre de ulusalcı, aslında ikisi de aynı manayı taşıyor) bulunan Türk ordusu ABD ve NATO çıkarları doğrultusunda dizayn edilmek istendi. Bu arada ordu mensubu bir paşa ‘’İran-Hindistan-Çin-Rusya-Türkiye işbirliği ve güvenlik anlaşması alternatifi de düşünülmelidir’’ görüşünü dile getirmişti . Ordu’nun bu görüşü de yapılacak operasyona bahane oldu ve ABD-NATO’nun işini kolaylaştırdı.

İlk önce 2007’li yıllarda %80’li civarlarda orduya olan güven ve bağlılık söz konusuyken, bu ‘’güven’’den kaynaklanan itibarın sarsılması, bu da sağlandıktan sonra düşünülen operasyonun yapılması aşamasına gelindi. İlk önce ne yapıldı? Ordumuzun NATO ordusu olması nedeniyle Türkiye de görevli NATO asker ve uzmanları kanalı ile ordumuzun her kesimine girildi. Beklide Türkiye’ye hiç girmemiş ve hiç kullanılmamış dinleme ve izleme cihazları ile askerimizin özellikle suiistimale belge olarak kullanılabilecek etkinlik, konuşma ve düşünceler kayda alınarak istiflendi ve valizlere yerleştirilerek sözüm ona çok büyük bir gasteci olarak lanse edilen (iki sene içinde nasıl büyük gazeteci olunabiliyorsa) beklide iyi ve sadık bir kurye olan birisinin eline verilerek savcılara teslim edilmesi ile operasyon başlamış oldu.

Bugüne kadar devam eden operasyonlar amacına ulaştı ve başta başbakan olmak üzere tüm hükümet mensupları aynı duygu ve düşünceler içerisinde tutuklu askerleri savunma refleksine girdiler. Aslında bu tutuklu 400 askere acıdıklarından yada haksızlık yapıldığından değil, ABD-NATO operasyonunun başka bir sürece girmiş olmasıdır.
Çünkü;
Yukarıda da ifade ettiğim gibi Türk ordusu aynı zamanda NATO ordusu ve bu ordu ABD ve NATO’ya da lazımdır. Morali son derece yıpranmış, halkı nezdinde itibarı sarsılmış ve mevcut moralle savaşması mümkün olmayan, en azından bu manada güven veremeyecek ordu’nun NATO’nun emir, komuta ve görevlendirmelerine sadık olmayacağı düşüncesinden hareketle şimdide ‘’Türk Ordusu’’na iadeyi itibar operasyonu başlatıldı ve bugün işin bu aşamasındayız.

Türk milletinin gelenek, görenek ve inançlarından kaynaklanan düşünce ve yaşam tarzlarını iyi analiz edemeyen ordu mensuplarımız maalesef işin bu tarafını iyi değerlendiremediler, başörtüsü ile kışlaya gidip evladını asker ocağına teslim eden anne kırbeşgün sonra yine aynı kışlaya yine evladını ziyarete gittiğinde başörtüsü gerekçe gösterilerek kışlaya alınmadı. İşte bu kadar ahmakça prensip ve uygulamalar özellikle ABD-NATO tarafından da desteklenerek geleneksel hale getirildi. Elbette ki bu tarz ve uygulamalar sürekli gündemde tutularak millet nezdinde ordu itibarsızlaştırıldı yani ‘’kadayıfın altının kızarması’’beklenildi. Ya paşalarımız ne yaptılar? Gene NATO askeri olmaları hasebiyle Türk milliyetçileri üzerine yürütüldüler.. Genel Kurmay tarafından o zamanlar her sene düzenlenen ‘’Siyaset belgesinde’’ Türk milliyetçiliği irticadan sonra ikinci tehlike olarak gösterildi. Düşünebiliyor musunuz, Türk ordusunu Kurmuş olan ‘’Türk Milliyetçileri’’ kurmuş olduğu ordu tarafından bu ülke için tehlike olarak görülüyordu. Evet, çok acı ve çelişkili bir durum. Orduda yerleşmiş olan geleneksel ihtilal ve gerektiğinde hükümetlere ‘’elense çekme’’ özgüveni ile siyasilerin ‘’işkembelerinin’’ büyüklüğü dışında hiçbir meziyetlerinin olmayışı bütün bu, yolunda gitmeyen ordu-siyaset-millet ilişkilerini esas mecrasından alıp, tamamen amacı dışında, farklı yollara yönlendirmiştir. Daha sonra ABD-NATO bu çelişkiler ve tezatlar üzerinde gelgitleri yaratarak operasyonları için zemin hazırlayıp, icraata sokmuştur. Bu ne demek; bir zamanlar aşırı laikçi ordu desteklendi. Bunun aşırı uygulanışı ile milletin dini değerleri ile çelişkiler yaratıldı ve öfke yığını oluşturuldu ve 28 Şubat ile operasyon tamamlandı. 400 askerin tutuklanması ile de büyük operasyon gerçekleştirildi. Bugünlerde tersi uygulamalar yapılmaya çalışılıyor. Cumhurbaşkanı muhafız alayına mensup askerle ile Cuma namazı kılıyor. Başbakan ve hükümet 400 tutuklu asker için yargıyı eleştiriyorlar. Aslında askerin namaz kılıp kılmaması kimsenin umrunda değil. Burada önemli olan askere, dolayısıyla orduya tekrar itibar sağlanması operasyonudur.
Yani;
ABD VE NATO; her an kendisi için savaşabilecek, moreli düzelmiş, kendisi üzerine yapılmış olan ayıklama ve ayrıştırma ve bunların yarattığı öfkeyi unutacak Türk ordusuna ihtiyacı var. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde APO’ya sağlanacak bazı haklar sayesinde tutuklu 400 asker serbest bırakılacak. Belki birkaç asker içeride kalacaklar, kalmalıdırlar da. Zira tüyü çıkmamış yetimin hakkı ile okuyup, asker olacaksın ama aynı zamanda SÜPER AHMAK olacaksın. Hiç kimse bu lükse sahip olamaz.

Mehmet Soral 30.01.2013

8 Ocak 2013 Salı

TARİHE NOT DÜŞÜYORUM

Bu gariplikleri daha ne kadar yaşayacağız. Yıllar sonra sohbetlerimizde bugünleri anarken yani bugün olup biten, saçma sapan olağanüstü olayları anıp, tartışırken kahkahalarla gülüp eğleneceğiz. İçlerinde genel kurmay başkanı da olmak üzere 207'si tutuklu toplam 404 muvazzaf asker tutuklu. 207'si tutuklu personelden 58'nin general/amiral, 140'nın subay, 7'sinin astsubay, 1'nin uzman erbaş 1'nin de sivilmemur. .

Otayandan yanlış hatırlamıyorsam 28 Şubat sürecinden önce olsa gerek. Genel Kurmay başkanlığının yayınladığı ''siyaset belgesi''nde birinci tehlike irtica, ikinci tehlike Türk milliyetçiliği olarak gösteriliyordu. Ne acı bir durumdu. Koskoca ordu kendi varlık nedeninin Türk milliyetçiliği olduğunu, kendisini kuran iradenin Türk milliyetçiliği iradesi olduğunu, korumak ve kollamak zorunda oldukları devleti de Türk milliyetçiliği inancının kurduğunu ne öğrenmişlerdi ne de öğretmişlerdi. Belki şimdi daha iyi anlamış olacaklar; esas tehlikenin ne olduğunu. Ama elbette ki oh olsun diyecek halimiz yoktur. Bu ordunun adı ''Türk ordusu''. Bir Türk milliyetçisi olarak her şeye rağmen ''Türk Ordusu''nun bu derece yıpratılmasına gönlüm razı değil, kabullenemiyorum.

Düşünebiliyor musunuz bu devlete genelkurmay başkanı olarak hizmet vermiş bir kişi sabahın köründe saat 6 da evinden alınıyor, başka bir ile götürülüyor, sorgulamak için. Öte yandan PKK ya karşı ve liderine karşı askerleri ile mücadele veren bu paşa bu muameleye layık görülürken maalesef hükümet her türlü rica ve minnetle Apo denen paşa(!) nın ayağına gidiyor. Bütün bu olanları gözlerini kapatıp, kulaklarını tıkayanlar, vicdansızlar; sayınız ne olursa olsun, bu devleti kuranlardan Rahmeti Rahmana kavuşanlar, şehitlerimiz, yaşayan gazilerimiz ve diğer devleti için mağdur olmuş insanlar sizleri affedecekler mi? Ey iman edenler, imanızdan şüpheniz yoksa bu olup bitenlere göz yummak, duyarsız kalmak imandan mıdır?

NOT:
Sevgili dostlar, Benim Türk milliyetçiliğim; mensubu olmakla şeref duyduğum ırkımın insanlığa sağladığı insanlık adına değerlerden kaynaklanan övünç kaynağı kültürümüz ve beslendiği kaynaklardır. Bu konuda iddiası olan milletlere hodri meydan. Dolayısıyla bizler milliyetçiliğimizi ifade ederken ''kafaları birer tas'' olanlar bizlere kafatasçı diyorlar. 1944 den beri kabullenmediğimiz bu nitelendirmeyi ısrarla yakıştırmaya çalıştılar ama başaramadılar. Milliyetçiler aynı zamanda birer ''alperen''dirler. Bu da nedir diyenler buyursunlar okusunlar. Sevgi ve muhabbetle... Mehmet Sora 8.01.2013