1 Ocak 2022 Cumartesi

EKREM İMAMOĞLU CUMHUR İTTİFAKININ DAYATMASI DIR


Ekrem İmamoğlu, ''Cumhur ittifakının'', ''Millet ittifakı''na dayatmak istediği isimdir

Mansur Yavaş'ın millet ittifakının kazanabilecek en güçlü adayı olabileceği ihtimali iyice belirginleşince; cumhur ittifakının osu, busu, şusu; tüm birleşenleri aynen Muharrem İnce'nin adaylık sürecinde olduğu gibi muhalefetin de adayını belirleme ve ortaya sürme sürecini başlattılar. Kim o aday; Ekrem İmamoğlu.
Cumhur ittifakı, bugünlerde İmamoğlu'nu önce yıpratıp sonra mağdur ederek, Muharrem İnce'de olduğu gibi CHP'leri İmamoğlu'nun adaylığı üzerinde konsolide olmalarını sağlamak istiyorlar. Sonra da HDP ve PKK üzerinden linç ederek kendilerinin malum adaylarının önünü açmak istiyorlar.
Meral Akşener 'in siyasi zekasına güvendiğim için daha MHP'de bile genel başkan adayı olmak istediğini ifade etmeden ben aday olmasını dileyerek, "Türk siyasetine bir kadın eli değmeli" başlıklı yazılar yazıp, paylaşımlar yapmıştım. Sonuç itibariyle dileğim gerçekleşti, Türk siyasetine bir kadın elinin değmesi ile nelerin de değiştiğini hep beraber gördük. En azından iki kişinin kontrolüne geçmiş Türk demokrasisi hala kısmen de olsa genele yayıldı. Bir an için Meral Akşener ve İYİ PARTİ'nin olmadığı bir siyasi arenayı düşündüğümüzde 2023 seçim sonuçlarının ne olacağını tahmin etmek hiç de zor değil.
Dolayısıyla, Meral Akşener'in "Kadın eli"ne güvenim ile az da olsa demokrasimizin rahatlayarak kısmen de önünün açıldığını gördüm. Bundan sonraki süreçte "Siyasi zeka"sı ile de 13. Cumhurbaşkanının millet ittifakının adayının olmasını sağlayacağına inanıyorum.
Ekrem İmamoğlu'nun millet ittifakının adayı olabileceğini tahmin etmiyorum ancak cumhur ittifakının, millet ittifakı için belirlediği aday olduğunu düşünüyorum. Niçin Mansur Yavaş için dedikodu üretmeye yürekleri yetmiyor, çünkü sebep olacakları mağduriyet ile daha da büyüyeceğini çok iyi biliyorlar da ondan.

AKP ve Fetö tecrübesinden sonra daha güçlü bir Türkiye

Geçmişten günümüze, laikliğin sosyal dokumuz için ne derece kıymetli bir nimet olduğunun kurucu başbuğumuz rahmetli Atatürk tarafından doğru tespitinin yapıldığı kadar maalesef aynı şekilde doğru anlatımı ve uygulaması yapılamadığı için cumhuriyet değer ve kazanımlarına karşı düşman bir güruhun taban bulmasına vesile olundu. Ülke ve millet olarak talihsiz bir akıbete doğru sürüklendik. Bugünkü halimiz o akıbetin bir anlamda tezahürüdür, nedir o; dini bir "Cemaat"in (Fetö) taban bulup siyasi zeminde karşılığı AKP ile ele ele vererek devleti değiştirip dönüştürmüş olmalarıdır. Efendim şimdi denebilir ki; fetö bir terör örgütüdür, amenna, peki fetö'ye atfen "Ne istediniz de vermedik" şeklinde ifade edilen hatta itiraf edilen Fetö-AKP ilişkisine ne diyeceğiz, nasıl tarif edeceğiz. Bu sorunun cevabı biliniyor ama tek adam rejiminde olunduğu için derin dondurucuya konularak bekletilmektedir. Muhtemelen günü geldiğinde çıkarılıp açıklanacaktır.


Ancak yine gün itibariyle bütün bu yaşanmışlıklardan çıkarılabilecek, mutluluk verici bir başka sosyolojik taban ve buna bağlı bilinç düzeyi oluşuyor o da; dini argümanlar, söylem ve kavramlar üzerinden elde edilen gücün; aslında herhangi bir zamanda bir kalleşin elindeki hançer gibi arkadan sessizce yaklaşılarak milletin sırtına saplanabileceği gerçeğini yaşayarak tecrübe edinmiş bir toplum yapısı. 

Bireyler, şahit oldukları bu sosyolojik gerçekler üzerinden prensiplerini güncelleyerek şimdiye kadarki benzer olaylar ve durumlar karşısında artık farklı kararlar verme sürecine evirilmişlerdir. Siyasetin dilinde kirletilmiş olan dini kavramlara atıf yapmak sempati değil artık antipati hatta nefret oluşturmaya başladı. O nedenle İslam'i bir kavram "Nas"tan bahsedildiğinde vatandaş Kasımpaşa jargonu ile "Yemişim senin Nas'ını" diyerek tepki gösteriyor. 

İşte yukarıda ifade etmeye çalıştığım, özellikle de son yirmi yıldır toplum olarak edindiğimiz tecrübelere bir de "Z kuşağı"nın tercihlerinin de eklenmesi ile laiklik daha da temellenerek, olduğundan çok daha genel kabul görerek ne dini cemaatlerin tahakkümüne fırsat verecek sosyolojik tabana, ne de bu tabanların AKP gibi siyasi partilerin arka bahçeleri olup varlıklarını sürdürmelerine izin verecektir.

Velhasıl kelam; önce AKP-Fetö, sonra cumhur ittifakı birlikteliklerinin Türk milleti ve devletine yaşattığı tecrübeler, laikliğe inanç ve güvenin artmasına neden olurken, bir iktidar değişimi ile cumhuriyet değer ve kazanımları anlamında devletin daha da temelleneceği gibi sürecin önünü açacaktır.

Kem küm cart curt...?

Kem küm, cart curt...bırak bunları gereğini yap.
İstanbul Belediyesi'nde muhtelif terör örgütlerine mensup teröristler çalışıyormuş; peki sen ne halt ediyorsun; İmamoğlu'na veya millet ittifakına zarar verecek kıvama gelinmesi için yani "Kadayıfın altının kızarmasını'' mı bekliyorsunuz.
Velev ki iddialarınız doğru; bu teröristlerden herhangi birisi, Allah korusun, belediyenin içinde bir katliam yapacak olsa, millet ittifakını linç etmenin hazzını yaşamak için mi bekliyorsunuz.
Eğer İstanbul Belediyesi'nde teröristler çalışıyorsa ve bunu bilip gereğini yapmıyorsanız bunun tek anlamı vardır ki o da; İstanbul Belediyesi'ne kumpas kurulduğudur, teröristlerin suç işlemesini bekliyorsunuz.
Devleti yönetenler devletin kurumlarına kumpas kurar mı; öğrendik, kurarmış, yöneten AKP olunca.

Eğer birileri döviz hareketlerine ilişkin beklentilere dair yaptıkları yorumlardan dolayı suçlanacaklarsa buna "Bay muktedir''i de dahil etmek gerekir.
Neden mi?
Her gün bay muktedir her vesile ile "Kimse bizden faizleri düşürmemizi beklemesin, nas öyle istiyor, faizi indirmeye devam edeceğiz" demesi bir anlamda "Aklı olan yatırımcı döviz alsın" anlamına geliyordu ki; millet de onu yaptı ve sürekli döviz aldılar.
Bu durumda "Faizi hep düşüreceğiz" diyen bay muktedir ile "Şimdi döviz alım zamanıdır" diyen Durmuş Yılmaz'ın cümleleri akıllı yatırımcıyı aynı istikamete yönlendirip, döviz alımını teşvik ediyorsa...
Nasıl bir demokrasi ve devlet düzeni ki; aynı suçu işleyen bay muktedir olunca kahraman, vatandaş olunca hain oluyor.
Mehmet Soral