1 Haziran 2015 Pazartesi

AYSBERG'İN GÖRÜNMEYEN YÜZÜ



Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinden geldiğimiz son güne kadar özellikle ''Kürt Hareketi''nin siyasallaşmış hali olan BDP ve O'nun eş başkanı Selahattin Demirtaş'ın söylem, hal ve tavırlarının arka planında bir ard niyet aramayp, Türkiye'nin kendine özgü niteliklerini göz önünde bulundurarak değerlendirecek olursak son derece başarlı bir politik tarz benimsediğini; en azından sıradan insanlar için böyle bir algı oluşturduğunu görebiliyoruz. Kendisinin kullandığı müzik enstrümanı eşliğinde türküler söylemesi, hem de Türkçe olarak yapması; kurguladığı süreci son derece başarılı bir şekilde sürdürmesini sağlıyor. Kültürümüzün çok hoş karşıladığı naif espiriler yapması. ''Eşim köy öğretmeni, öğrencileri mağdur olmasın diye seçim çalışmalarıma iştirak edemiyor'' gibi hümanist duygular içeren demeçler vermesi. Bu tür insani davranışlar özellikle bağıran, hakaret eden, durduğu yerde hiç yokken zıpır zıpır zıplayan siyasetçi tipinden bıkan insanımıza hoş gelen şeyler.
Peki, kırk bin kişinin katlinin müsebbibi olanlar; bir kardeş mecliste diğerinin dağda olduğu; hem legal hem illegal Kürt Hareketi'nin nasıl olur da temsil makamında olanları tarafından bu kadar hümanist çizgiye çekilerek, siyaset yapabilir hale geldiler. Nasıl oldu da mavi çarşıyı, 33 erimizin katlini ve Kapalı Çarşı'yı, beşikte emzik ağzında vücutlarına sıkılan kurşunlarla delik, deşik edilen bebeleri unutturmayı nasıl başardılar.
Eğip bükmeye; etrafında dolanmaya gerek yok bütün mesele ''Türkiye''yi ''Kürdiye''ye dönüştürme gibi uzun soluklu ama bir o kadar da bilinçli olarak varılmak istenen hedefe ulaşma sürecinin güncellenmesidir. Türk milliyetçiliği hareketinin kurumsallaşmış şekli olan MHP'nin oylarının %15 lere oturmuş olması ve de Kürt etnik milliyetçiliğinin yani BDP'nin oylarının %10 lara yükselmesi; Kürtler de eğer isterlerse Türkiye'nin ''Kürdiye'' olabileceği kanaatinin oluşmasını sağlamıştır. İşte ''Yeni'' Selaahttin Demirtaş objesi ve sunumu bundandır.
Eğer Türklerin ülkesi bu coğrafya da Türklerin kendi geleceklerinden ziyade Filistinlilerin akibeti konuşulup, dert ediniyorsa ve yine doğurganlık ülkemizin batısında tek çocuğa kadar inerken, doğu da çocuk yardımı adı altında teşvik ediliyorsa; endişelerimin gerçekleşmesi ihtimali beni son derece ürkütüyor.
Dikkat edecek olursak BDP barajın altında kalınmasını çok da sorun yapmıyor. Çünkü onlar için önemli olan ''Kürt siyasal Hareketi''nin kırılma yaşamaması ve bu konudaki başarılarında sürekliliği sağlamaktır. Öte yandan barajın altında kalmaları dünya kamuoyu önünde kendilerine bundan sonrası siyasal(terör hariç) girişimler için meşruiyet kazandıracak, bu durum onların daha çok işlerine gelecektir.
Biz Türkler (bu ifadem ayrımcılıktan ziyade birilerinin kendilerini biz şuyuz dediğinde ister istemez ben de kendi kimliğimi bu şekilde ifade etme zorunluluğunu hissediyorum) ise mezhep taassubu ve maalesef Arab'ın her şeyini İslam dan dır sanıp, Araplaşan kimliğimiz ile hala özbe öz Türk olan Alevi kardeşlerimizi dışlamakla meşgul olup, Zaza kardeşlerimizi öteleştirerek Kürtleşmelerinin müsebbibi olurken, Ötüken diyarlarının değişik zamanlarda tecelli eden coğrafi ve siyasi şartlar gereği bu topraklara savurduğu; insanlık aleminin kadim milleti, Türklüğümüzü iğdiş ettirip, seyr-ü sefa halindeyiz.
Yaşadığımız siyasi süreci dikkate aldığımızda özellikle siyasal Kürt Haareketi'nin nihai amacının gerçekleşmemesi ve başarılı olmaması için 7 Haziran da bir siyasi fikrin iktidara gelmesinden ziyade Türk milletinin ‘’Kürtleşmesi’’, Türkiye’nin ‘’Kürdiye’’ye dönüşmemesi için oyumu MHP’ye vereceğim.
Mehmet Soral
soralmehmet@hotmail.com