28 Eylül 2016 Çarşamba

BAŞIMIZA GELENLER


Özellikle AKP önce iktidara geldi, yetmedi "Muktedir" olmak için de o zamanlar İslamcı siyasal görüşü şiar edinmiş olan "Cemaat" ile işbirliği yaparak güç kazandı. Peki cemaat bu gücünü nereden alıyordu; elbette ''Misafir edildiği ABD'' ve sermayeden. 
...
Cemaat ABD'nin kendisine yüklediği misyonunn gereği hükümetten isteklerde bulundu. Bunun için de; hükümet devlet ve hükümet imkanlarını cemaate sunmuştur. Nitekim Sayın Erdoğan "Ne istediniz de vermedik" derken tam da bunu kasdetmiştir. Cemaat, hükümet tarafından kendisne atfedilen misyon gereği ilk önce Ergenekon, daha sonra da Balyoz ve askerî casusluk davaları ile milli duruş sergilemeleri muhtemel ordu mensupları ve sivil unsurları bertaraf ederek, tolumun da gözünü korkutarak hükümetin istediği anlamda "muktedir" olmasının önünü açmıştır.
..
Geçilen süreçlerden sonra yaşanan darbe girişimi göstermiştir ki; aslında Cemaate; hükümetin "Muktedir"olmasını sağlamak üzere talimat veren ABD dir. 

...
ABD hükümetin muktedir olmasını sağlarken aynı anda Sayın Erdoğan'a BOP eşbaşkanlığını vermişti.
...
Devleti henüz yeterince tanıyamadan Başbakan olan Erdoğan ABD'nin kendisini niçin bu kadar önemsediği yeterince sorgulayıp, analiz edemedi. Oysa 57. Hükümete yapılan uluslararası ekonomik komploları ve Kemal Derviş'in gelişini iyi analiz edebilseydi ABD'nin şu veya bu şekilde bedel isteyeceğini fark edebilecekti. Ancak tek adam otoritesinin yarattığı "Sorgu, sual yok; tam itaat var" tehditi nedeniyle devleti yönetme tecrübesine sahip insanlara kendisini uyarmak için yeterli cesareti vermemiştir. Muhalefetin dediğini kaale almayı zaten akıllarından geçirmeleri mümkün değildi; zira aynı zamanda özgüven patlaması yaşıyorlardı.
...
Sayın Erdoğan BOP eşbaşkanı olması hasabiyle tıpkı Obama gibi malum bölgede kendi inisiyatifini kullanarak gerekirse Ortadoğu'nun nizamina dair fikir beyan etme ve eylemde bulunabileceğini düşünerek (ABD'ye göre haddini aşarak) ilk önce İsrail'e rağmen Filistin meselesine müdehale etti; daha sonra Libya, Mısır ve Suriye de olup bitenleri ABD'ye rağmen eleştirdi, karşı tavır ortaya koydu. Bu durum ABD de ''Kendi ellerimizle getirdiğimiz başımıza bela oldu'' hissini uyandırdı.
...
İşte ABD büyük umutlarla 57. Hükümeti bişekilde yarattığı ekonomik krizle devrip, sonra da önünü açtıp iktidara getirdiği, "Cemaat" ile de muktedir ettiği AKP ve Sayın Erdoğan'ı yine cemaat vasıtası ile iktidardan indirip, nihai olarak adeta Türkiye'yi ABD'nin 51. eyaleti yapmayı düşündü ancak yüce Türk milletini seven Allah (C.C) bu fırsatı vermemiştir. Bu durum şimdi ABD'yi Türk milletini yeniden analiz etme sevk edecek ve milli reflekk ve karşı duruşun hesabının, kitabının yapılmasının ne derece çetin bir iş olduğunu anlatacaktır. 
...
Artık darbenin arkasında olduğuna kesin gözüyle baktığımız ABD'nin niçin Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni ele geçirmek için tarihte AKP gibi bir partinin iktidara gelmesine ve yine Sayın Erdoğan gibi karizmatik bir liderin önce Başbakan sonra da Cumhurbaşkanı olmasının önünü açtı; yarattığı krizlerle böyle bir süreci sağladı. 
...
Çünkü Cumhuriyetin kuruluş felsefesini yanlış bulan, kabullenmeyen, kazanımlarını inkar eden, değerleri ile sürekli kavga eden geniş bir siyasal ortam oluşmuşken, Apo'yu vererek daha kontrol altında bir PKK'nın varlığı temin edilmişken, aristokrat kesimin de milleti anlamak yerine "Millet ne boktan anlar" küçümseme, hafife alma anlayışı da buna eklenince; Türkiye de siyasi ortam tam da ABD'nun istediği kıvama gelmişti.
Zaman geldi ABD "Cemaat" ile kafa kafaya vererek Cüneyt Zapsu mihmandarlığında Sayın Erdoğan'ın ABD ziyaretleri ile AKP'nin kuruluşu dahil olmak üzere adım adım şu anda içinde bulunduğumuz sürece gelinmiştir.
...
Geçmişi kırk yıla dayanan Cemaat ilk otuz yılını kendini tanıtma ve kitle edinmeye ayırmış ancak belli ki devlete sızmak için de uygun zemin olarak "Siyasal İslamcıların" iktidara gelmesini beklemişler; ABD de bunun taşoranlığını verince tabiri caizse "Cuk oturmuştur". Diğer partilerin veya siyasal görüşlerin cemaat ile ilgileri özellike kızıştırılan başörtüsü problemi ve diğer sorunlara karşı empati yaparak, çözüm bulmaya yönelik iyi niyetli yaklaşımlardı. Dolayısyla AKP'nin cemaat ile olmuş olan işbirliği ile diğer partilerin ilişkileri arasında hiç bir benzerlik yoktur. Belli ki AKP "Bunlar her partiye sızdılar ve her parti geçmişe dönük vebal altındadırlar" diyerek aslında tamamen kendine ait vebali paylaşarak riski dağıtmak istiyor. Bilerek ve kasten bu algıyı oturtmak istiyor. 
....
Sonuç itibariyle eğer devleti kuran felsefeye inanıp, cumhuriyet değerlerine ve kazanımlarına sahip çıkılmış olunsaydı ne Türkiye ABD'nin operasyon sahası olurdu, ne de fetö gibi hain yapılanma devlete sızabilirdi.
...
Erdoğan şimdi her şeyi fark etti ancak bu tecrübeyi edinebilmek için devlet ve millet olarak büyük bedeller ödedik. Maalesef hala iç siyasete dönük kontrolü kaybetmemek, AKP oylarını konsolide etmek uğruna hata yapmaya devam ediliyor. Milli Eğitim Müdürlerinin abuk, sabuk beyanatlar vermeleri ve karşılığında hükümet tarafından görevden alınmaları gibi bir yaptırımla karşılaşmamaları, Meclis Başkanı'nın siyasal İslamcıların simgesi olan Abdülhamit sempozyumu düzenlemesi (mesela aynı hafta Türkçe dil Bayramı var ama bu özel gün bunları ilgilendirmiyor) OHAL bahanesi ile ordunun eğitim kurumlarında yapısal değişikliğe gidilmesi, kapatılan ilköğretim cemaat okullarının imam hatip okullarına dönüştürülmesi gibi uygulamalar "Yenikapı Ruhu"na ters ve toplumun diğer kesiminde güven kaybettiriyor. Oysa bu çok ciddi ve büyük yıkımlara sebep olan malum kalkışmanın üstesinden gelinmesi sadece AKP'ye oy veren insanlarla değil, diğer siyasal partilere de mensup insanlarla sağlanmıştır. Milletin sağladığı bu ''Milli koalisyonu'' madara etmemek, güvensizliğe itmemek lazımdır. Darbenin ikinci günü milli eğitim camiasına "Okullarınızı Atatürk posteri ve Türk Bayrakları ile donatınız" talimatı yoksa bir takiyemiydi; örnekleme çalıştığım gerçeklerle bunlar bir çelişki değil mi. 
Bu hükümetin ve Erdoğan'ın yapması gereken çok önemli bir şey var; o da lâik kesimle diyaloğa girlmesii; onların iç dünyalarına girerek, empati yapılması gerekmektedir. Yapılan konuşmalarda lâik söylemlere daha çok yer verilmesi, bu da yetmez inandırıcılığın da o derece artırması lazımdır.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com