30 Ocak 2018 Salı

GÜNDEME DAİR

Eveleme geveleme; Adımız da şanımız da Türk
Sayın muhterem,
Osmanlı çok değil, bir yüz yıl daha yaşamış olsaydı; ''Türk'' isminini ancak Orhun abidelerinde okuyabilecektik; sizler de bundan son derece memnun olacaktınız.
...
Osmanlı millet ise; niçin hiç gocunmadan o milletin adını söylemiyorsunuz. Millet-i İbrahim diye bir millet olmaz; olsa olsa O'nun tebaasında olanlar olur. Lütfen danışmanlarınız millet ile ümmet kavramlarının aynı şeyler olmadığını size izah etsinler. Sizi mahcup edenlerden danışman olmaz.
...
Bugün yaptığınız konuşmada millet üzerine tarifler ve yine bu tarifler üzerine bina ettiğiniz genel konuşmanızda kullandığınız kavramların hiç birisinin sosyoloji biliminde yapılan tanımlamalarla uzaktan, yakından ilgisi, alakası yoktur. Yani demem o ki; sosyoloji ilminin kavramalarının kafasını gözünü yara yara bir konuşma yaptınız.
...
Dinler üzerinden millet tarifi olmaz; öyle olsaydı bugün var olan dini inançlar kadar millet olurdu. Göktürk inancına sahip Türkler ile İslam inancına sahip Türkler; sizin yaptığınız tanıma göre iki farklı millet olmalıydı öyle mi; elbette değil. Osmanlı'dan geriye doğru gidildiğinde sizleri kahrettiren Türklük deryası karşısında milad belirleme alışkanlığınızdan olsa gerek; kendi kafanızdaki milletin tarihini Osmanlı'dan itibaren alıyorsunuz. Çünkü Osmanlı var olduğu sürece kafanızdaki millet tarifine uyan bir millet inşa edildi maalesef. Osmanlıya sahip çıkmanızın temelinde bu var. Ancak birilerini kahrettiren Orhun abideleri gibi gerçekler orada çakılı dururken; Erol Güngör gibilerin eserleri üniversitelerde okutulup, kütüphanelerde yerlerini korurken hiç kimse bu coğrafya da kimlik değiştirme maceralarına kalkışamaz.
...
İnsanlar Türk olduklarını söylemeyebilirler; hatta ve hatta Türk de olmayabilirler; ancak buna mazeret oluşturmak için de hiç kimse millet tarifini kendi paşa gönlüne göre yapamaz. Sosyoloji biliminde millet kavramına yeni bir tanım getirdiyseniz şayet; genel kabul görmüş akademik çalışmanızı koyunuz ortaya, biz de itibar edelim.
...
Rahmetli Erol Güngör'ün ''Dilimizin de soyumuzun da kaynağı çok eskilere dayanır'' tespitine atıf yaparak, millet kavramının derinliğine vurgu yapıyorsunuz. Ancak alıntınız doğru, kendinizce bundan çıkardığınız mana yanlış.
Şunu bilmelisiniz ki; Rahmetli Erol Güngor'ün orada yapmak istediği vurgu şudur; ''Eğer gün gelir de yüce Türk milletinin adını söylemekten imtina edip, milli kimliğimize savaş açıp, ona yeni tanım getirenler olursa; onlar bilsinler ki; ''Dilimizin de soyumuzun kaynağı çok eskilere dayanır, beyhude uğraşmasınlar'' demek istemiştir.
...
Anlaşılıyor ki sizlere yeni intisap eden MHP'li muridlerinize mesaj vermek, gönüllerini hoş tutmak ve onların da bizlere dönüp ''Bakın işte muhtereme; kendisine nasıl ilham kaynağı olup, etkimiz altına almışız ki; Türk milliyetçisi bilim adamı Erol Güngör'e atıf yaparak konuşmalar yapıyor'' şeklinde avunmalarını murad ediyorsunuz.


Siyasetin kutsadığı cehalet
Özelikle AKP zihniyeti var olduğundan beridir "Cehalet" adeta kutsanır oldu. Cahil cesareti aldı başını gidiyor. Bunları yüreklendiren siyasi parti AKP dir. Çok büyük siyasi rant elde ettiği için sürekli olarak onların gönlüne hoş gelecek şeyler söyleyerek, "Oylarının" kaynağını motive edip, diri tutmaya çalışıyorlar. 
...
Düşünebiliyormusunz, bunların siyasi lider konumunda olanı bile sürekli olarak bilim insanlarını, sanatçıları aşağılayarak "Sen profesör olsan ne yazar, sanatçı olsan ne yazar" diyebiliyor.
Cehalete o kadar yoğun ilgi ve itibar var ki; adama "Öteye git" diyemiyoruz; okumuş tahsili kesime, ülkenin başına bela olmuş "Güruh" gözüyle bakılıyor. İddia ediyorum ki bu psikolojik ve sosyolojik hal bilerek ve istenerek siyaseten destekleniyor.
...
Adama diyelim ki mesleğimiz gereği "Bilmediğini" ima ettiğimiz an cehaletin sağladığı motivasyon o kadar yüksek ki; hemen "Sen bana cahil diyemezsin" tepkisini gösteriyor. Bilmediğini bırakalım, ima etmeye bile tahammülleri yoktur. Aslında bu davranışı ile "Liderim bana öyle bir öz güven sağladı ki; onun gözünde değerli olan benim, sen değilsin; hatta baş belasısın. 
Sizler gibilerin karşısında hiç bir zaman ezilmememi telkin ve teşvik ediyor, aklıma geleni çekinmeden yüzünüze karşı boca etmemi istiyor." deme cüretini gösterebiliyor. 


in karşısında hiç bir zaman ezilmememi telkin ve teşvik ediyor, aklıma geleni de hiç çekinmeden yüzünüze karşı boca etmemi istiyor." deme cür'etini gösterebiliyor. 

"PYD'ye açılan kardeşlik köprüsü" 
İşin garibi bu başlıkları atanlara bizler o zamanlar gelecekte karşılaşacağımız bugün yaşadığımız süreci hatırlatmak istediğimizde ''Kandan beslenen mahluklar'' olarak nitelendiriliyorduk ama biz haklı çıktık değil mi. Bu başlıkları atanlar; şimdi de ''Esed ile diyaloğa girilmelidir'' diyoruz diye gene hainlikle suçlanıyoruz. 
...
Şimdi de aynı itirazı yapan Türk milliyetçileri olarak(AKP'ye toplu geçen arkadaşlarımız, yani evetçiler hariç) milli menfaatlerimiz gereği ABD'nin yazdığı bir senaryonun figüranı olmayı red ederek; onun sadece ve sadece ülkemiz ile savaşmak üzere eğitip, donattığı 30000 kişilik ordu ve 4000 tır dolusu silah ile desteklediği YPG'ye karşı Suriye merkezi hükumet ile diyalog yolunu tercih etmeliyiz. Rusya'nın müsaadesi ile bu operasyonu yaptığımıza göre; Suriye merkezi hükumetini de yanımıza aldığımızda ABD'nin senaryosu çökecektir. Peki buna engel olan nedir; tek adamın ''Katil Esed'' sözünden dönememesi.
...
''Esed''in katilliğinin hesabını bırakalım Arap milleti veya Suriye halkı sorsun.
Bugün Arap birliği, hele ki her mağduriyetinde kendisi için sokağa fırladığımız Filistin, Afrin konusunda neredeler; karşı cephede, ABD'nin yanındalar.
Belki de ABD'yi sıkıştırabileceğimiz en müsait konjonktüre sahibiz.
...
Benim şahsi düşüncem tek adamın ''Katil Esed hesap verecek'' sözünden dönememesinin kör düğümünü yaşıyoruz.
...
Çözüm; Afrin Operasyonunu Suriye devleti ile birlikte yürütüp, tüm terör unsurlarını ortadan kaldırmak ve Suriye'nin toprak bütünlüğünü sağlamaktır. Haydin bakim; yapabiliyorsak bunu yapalım, kendimiz bir inisiyatif geliştirelim. ABD bizi bilerek Afrin Operasyonuna itmiştir. Eğer Esad hükumeti ile anlaşmazsak bundan sonraki süreç; içine saplanıp, çıkamayacağımız bir bataklık olabilir. ABD'nin Oradoğu'daki senaryosunun ters yüz olması için Suriye Hükumeti ile er veya geç masaya oturmak milli menfaatimiz gereğidir.

Müsade et; bana küfür etme ki seni dinleyebileyim
Muhterem o kadar ötekileştirici kin ve nefret dili kullanıyor ki; kendisine muhalif olsam da; bir an için "Dur bakayım, ne demek istiyor, belki de dediği çok doğrudur" diyebileceğim kadar bir süre için dahi söyledikleri üzerinde düşünebilmemi sağlayacak bir fırsatı vermiyor. Kullandığı cümleler kendi taraftarına mesaj niteliğinde olup, tüm milleti temsil eden bir makamda olmasına rağmen adeta %50'lik diğer kesim için "Sizlerden nefret ediyorum" der gibi. 
...
Dışarıdan gelen düşmanımızı her halükarda yenip, üstesinden gelebileceğimize inanıyorum ancak beni asıl korkutan; Türkiye'de iki taraflı ayrışmanın her geçen gün kine ve daha sonra da intikam alma hırsına dönüşebileceği endişesidir.
...
Dolayısıyla bu psikolojik hal; nerede, ne zaman, nasıl patlayacağı belli olmayan; bir teröristin elindeki bomba gibi içimizde her geçen varlığını hissettirecektir. Bu anlamda tüm vebal başta "Muhterem" olmak üzere tüm siyasi parti liderlerine, bilhassa da mecliste grubu olan siyasi parti liderlerine aittir.
Siyasi rant uğruna oylarını bu şekilde konsolide edebileceklerini sanan, toplum sosyolojisi ve psikolojisinden bihaber bu sözde liderler adeta toplumsal patlamaya çanak tutuyorlar.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

27 Ocak 2018 Cumartesi

KATİL ESAD MI MİLLİ MENFAAT Mİ

''Katil Esed''da ısrar etmek milli menfaatlerimize zarar verir
Esad'a desek ki; ortak sınırımız boyunca sizin toprak bütünlüğünüzü, bizim de sınır güvenliğimizi sağlamak üzere sınırımızdan içeriye doğru 30 km derinliğe kadar olan bölgede sadece ve sadece terör unsurlarına karşı ihtiyaç duyduğumuzda operasyon yapabilmemize müsaade eder misiniz. Böyle bir teklifte bulunmamıza mani olabilecek nedir; bence hiç bir şey; sadece "Katil Esed saplantısı"dır. Benim milli çıkarlarım Esad'ın katil olup, olmadığından daha önemlidir. Nasıl ki Türk milleti tüm bedelini göze alarak, 15 Temmuz işgal hareketine karşı ülkesini ve de demokrasisini koruyabilmişse; Suriye halkı da bunu pekala yapabilir.
...
Eğer ki; sözde Arap Baharı'nın sekteye uğraması veya Esad'ı meşrulaştırma endişesi buna mani oluyorsa; hiç kimse kusura bakmasın bu endişe için Mehmetçiğimin saçının bir telini bile değişmem.
...
Komşu bölge ülkeleri İran, Rusya ile de bu konuda müttefiklik sağlanabilirse, ABD yalnız kalacaktır. ABD Sınır boyunca 30000 kişilik YPG ordusunu eğitimiş ve donatmış. Bu konuda Nato diyor ki bizim bundan haberimiz yok, bize danışılmadı. Dolayısıyla Nato'nun da yanında olamayacağı ABD yalnız kalacaktır.
...
Gezi eylemleri ve 15 Temmuz "işgal" girişiminin arkasında ABD'yi gören AKP hükumetleri; ABD'nin yaptığının benzerini Suriye'de ÖSO'ya yardım yaparak yapmış olmuyor mu. İşin başında belki insanlık adına Esad'a karşı Suriye halkının yanında olmak doğruydu, göçleri de kabul ederek bunun gereğini fazlasıyla yaptık. Ancak bugün bulunduğumuz yerden değerlendirme yapınca esas amacın Irak ve Suriye; her iki ülke sınırlarımız boyunca ABD nin himayesinde bir Kürt koridoru oluşturup, sonra da devletinin kurulması düşüncesinin olduğunu açık ve net olarak görüyoruz.
...
ABD'nin Barzani'nin bağımsızlık referandumunu kabul etmemesinin nedeni de; Suriye sınırımız boyunca PYD çatısında Kürt tampon bölgesi yapılanmasını henüz tamamlayamamış olmasıdır. Bugün ABD'nin yapmak istediği; bu düşüncesini gerçekleştirmektir. Şimdi madem ki bu oyunu fark ettik; bozmak için de Suriye ile anlaşma yoluna gitmemiz elzemdir.
...
Eğer "Esed" katildir demeyi tercih edip, ÖSO'yu desteklemeye devam edersek; nihayetinde karşılaşacağımız sonuç "Kürdistan"ın kurulacak olmasıdır.
Bu arada Afrin operasyonunda sonuna kadar haklıyız; zira sürecin başından beridir temelinde yanlış Suriye politikamız olsa da; güvenliğimiz açısından fiili blr durum ile karşı karşıyayız ve elbette ülkemizin bekası için gereğini yapmak zorundaydık. 

...
Gazilik unvanı mecliste kanunla değil, savaş meydanında hak edilerek alınır 
Adamlar sanki ant içmişler; kudsiyet atfettiğimiz değerlerin içini boşaltmaya. Şimdi de sıra geldi gaziliğe. Nasıl yani; muhterem hangi cephede, görünmeyen hangi yerinden bir çizik almış da; biz bilmiyoruz.
...
Çocuklar askercilik oynarlarken çamurdan madalyon yapıp, omuzlarına iliştirerek askeri ünvanları kendi aralarında pay ediyorlarmış. Paşa, gazi paşa, Başkomutan....
Muhteremin gazilik unvanının da olsa olsa ancak çocukların çamurdan madalyonları kadar manevi değeri olur. Kendi yaptıkları madalyon ile egolarını tatmin etmiş, "Askercilik" oynamış olurlar. Kime ne zararı var ki; madem ki heves ermiş, çamurdan da olsa yapı verin gitsin.
Mehmet Soral

soralmehmet@gmail.com

25 Ocak 2018 Perşembe

GÜNDEME DAİR ''ORDAN BURDAN ŞURDAN''

Bir hesap günü daha var ama kimse hesabını yapmıyor
Şimdi Yüce Türk milleti, Zekeriya Öz'e kurşun geçirmez özel arabalar tahsis edip, göbeğini kaşıyarak geğirtenleri unutacak mı; zamanı geldiğinde ''Kimler bu adamı geğirtecek ne içirdi ki'' demeyecek mi. 
Veya;
ABD'de Gülen'in sofrasında bağdaş kurup, kebap yiyen; başkanlık sistemi üzerine yazdığı kitaptaki görüşlerini inkar edip, aldığı talimat gereği ucube ''Tek adamlı partili cumhurbaşkanlığı sistemi''ni savunan muhtereme ''Yediğin kebabın tuzu nasıldı'' diye sorulmayacak mı


Türklüğümü kıskananlar...?
Yahu bu Türklüğüm ne menem bir şeymiş ki; puştu pezevengi; iti kopuğu; siyasal İslamcısı, sosyalist Müslümanı; etnik özürlüsü, kimliksiz şerefsizi hulasa hepsi ne ara bir araya gelip de beni düşman bellediler. "Türkün kızıl elması" nerelerine battı ki; çıkarabilmenin derdine düştüler.
...
Ben biliyorum; şu hane halkı var ya şu hane halkı; fosseptik çukurunu açığa kazdıklarından beridir bu mikroplar türedi. Hane halkı mahallemizi terk ettikleri an mikroplar da üreyemeyecek artık.


Ümit Özdağ bu milletin has evladıdır
Sözüm muhataplarınadır. 
İlk önce şöyle bir dizilin; tek tek kendisinden dersinizi alın; sonra haddiniz olup olamayacağını tasavvur edin; ancak ondan sonra Ümit Özdağ Hoca'nın vatan, millet sevgisi ve Türk milliyetçiliği ideolojisine olan sadakatını sorgulayınız.
...
Utanmaz, arlanmazlar;
Türk milliyetçiliği ideolojisi adına kurumsal kimlik oluşturulurken; çalışma yapılan bina içinde Ümit Özdağ kısa pantolonlu haliyle koridorlarda koşuşturan bir çocukdu. Yani Türk milliyetçiliği inancı dışında başka inanç ve grupları tanıma fırsatı bile bulamadı. Bir şüpheniz varsa kendinizde bilin.
...
Neymiş efendim; demiş ki "Türk ordusu zayıflatıldı". Ümit Özdağ bu gerçeği ilk defa söylemedi ki. Ergenekon ve Balyoz kumpasları sürecinde asıl amacın orduyu yıpratmak olduğunu sürekli dile getirdi; getirdiği için de Ergenekon dosyasında adına bölüm açıldı. Ümit Özdağ'ın ve diğer bir çok vatanseverin o zamanlar söyledikleri dikkate alınmış olsaydı muhtemelen 15 Temmuz bile yaşanmayabilirdi.
...
Delikanlı olan, yüreği yeten gitsin AKP adına "Evet, açıkca söylemeliyim ki; ordu vesayetine son vermek adına biz 'Cemaat' ile işbirliği yaptık" diyen Galip Ensarioğlu'na hesap sorsun.
...
Ümit Özdağ'ın yapmak istediği vurgu; Türk Ordusu'na karşı göz göre göre yapılan kalleşliğin muhataplarının kimler olduğu bilindiği halde; yaşanan malum süreçler boyunca kendisi de dahil olmak üzere yetkililere, kamuoyuna hatırlatılmış olunmasına rağmen gerekli önlemlerin alınmamış olmasıdır.
...
Ümit Özdağ'ın niyetinden şüphe duyanlar ilk önce içlerine sindirerek Türküm diyebilmeyi denesinler sonra Türk milliyetçiliği üzerinden birikmiş zekatlarını ödesinler ve nihayetinde işlemlerini tamamlamak için çıkışta Ümit Hoca'yı görsünler.


Türklüğü ayaklar altına alıp başının üstüne koyma hali; inaçtan mı, ihtiyaçtan mı?
Bugünlerde "Benim karşıma kimse Türklükle çıkmasın, biz her türlü milliyetçiliği ayağımızın altına aldık" sözünün sahibi muhteremin; Türk milliyetçiliği üzerinden "Türkün gücünü görecekler" şeklindeki atraksiyonlarını, manevralarını izlemenin doyulmaz hazzını yaşıyorum ama bir o kadar da güvenmiyorum. İnşallah temelinde ihtiyaç değil, inanç vardır. 

Haşa Kuran-ı da ''Cemaat'' yazmadı ya!
Vatandaş soruyor;
- Abi evde yıllar önce zaman gazetesinin verdiği Kuran'ı Kerim var, ne yapayım.
-Manyakmısın oğlum, elbette bir şey yapmana gerek yoktur; Kuran-ı Kerim'i de Fetö yazmadı ya.
-Yok abi, ben gene de evden çıkarayım diyorum, neme lazım.
-Oğlum senin cemaatin kapısından geçmişliğin bile yoktur, niçin tedirgin oluyorsun ki.
-Abi ne münasebet; bedava olunca Kuran deyip, almışız işte.
...
Tam bir aziz Nesin'lik durum.  Tabi ki; doğal olarak yıllardır siyasal İslamcıların ''CHP var ya bu CHP; onun zamanında Kuran-ı Kerim-i duvarların gizli bölümlerinde saklardık'' şeklindeki sözlerini hatırladım.
...
Anlaşılan CHP'liler siyasal İslamcılara ''Bu iftiralarınız dönsün bir gün de sizi vursun inşallah'' diye kuvvetli bir şekilde beddua etmiş olmalılar.


Şehit vasiyeti
Şehidimizin vasiyetini sadece bir şahısın yerine getirme düşüncesi büyük bir jest olsa da; yüce Türk milleti adına devletimiz yerine getirmelidir. Çünkü o şehidimize sadece bir kişi değil, yüce Türk milleti minnettardır.

''Kızıl elma ülküsü''
Kuş beyinli zavallılar din adına ahkam kesip, "Kızıl elma ülküsü" şirktir diyorlar. 
Bu "Nakilci" müptezeller dinlerini dahi bilmiyorlar. Oysa biraz düşünecek olsalar "Kızıl elma; Cennet bahçesinde sahibini bekleyen bir köşe" diyecekler ama diyorum ya; bunlar bir şeylere inandıklarını sanıyorlar ancak izahını yapamıyorlar. 


Kılıçtaroğlu'na haksılık yapılıyor
Şahsen Kılıçtaroğlu'nun; özellikle CHP'nin sürekli sırtında taşıdığı, muhafazakar cenahtaki olumsuz algısının değişmesi için büyük mücadele verdiğinin farkındayım. Başörtüsü meselesinde CHP'ye de, millete de hiç bir faydası olmayan dayatmanın sona erip, çözüm yolunu açmış olması çok önemliydi.
... 
Özelikle partide etnik ve mezhepsel radikal ayrımcı komünist yapılanmaya geçit vermemeye çalışıp, partiyi teslim etmedi. HDP'ye Demirtaş'ın sazı ve sözünün peşine takılıp gidenler tekrar CHP'ye dönmek istiyorlar ancak bunu CHP de yönetimi ele geçirerek yapmak istiyorlar gibime geliyor. Burada elbette Muharrem İnce'yi kastetmiyorum. Ancak Muharrem İnce genel başkan adayı olursa aradan sıyrılan bir başka adayın etrafında etnikçi, mezhep ayrımcısı, radikal unsurlar yönetime gelebilirler. Kılıçtaroğlu'nun bütün "kusuru"; özellikle birileri gibi şirretleşmediği için pasif görüntü vermesidir.
...
İstanbul İl Başkanı seçilen Sayın Hanımefendinin bilinen fikir ve düşünceleri ile seçilmesini bu manada oldukça manidar buluyorum. Bu durumun 2019 "seçimleri arifesinde CHP ile ortak hareket edebilecek partileri zor durumda bırakacaktır diye düşünüyorum. 


Kandırıkcı ABD
Muhterem ABD'nin bize yaptığı kalleşliği dile getirirken bana kendi milletvekili Galip Ensarioğlu'nun "Evet, açıkça söylüyorum; biz ordu vesayetine karşı 'cemaat' ile işbirliği yaptık" sözünü hatırlattı. Oysa aynı anda Fetö de Türk devletine karşı ABD ile işbirliği yapıyordu. 

Asker cephede; peki komutan nerede?
Sayın muhterem,
Devletimizin en sorumlu makamında oturan birisi olarak ağzınızdan çıkan her sözünüzü, hele ki bugünler de çok önemsiyoruz. Ancak sizi sürekli AKP kongrelerinde dinlemek, izlemek zorundamıyız. Beni ilgilendiren tatafınız bu ülkenin cumhurbaşkanı olmanızdır. Millet olarak bize hitap etmek istiyorsanız; 1500 odalı sarayın bir odasında düzeninizi kurup, oradan hitap edebilirsiniz. Millet olarak AKP kongrelerini, etkinliklerini izlemek zorunda değiliz. 
...
Ben muhalif olarak bir şey söyleyince "Bunun da zamanı mı canım; devletin bekası sözkonusu, ordu savaşta, sen nelerden bahsediyorsun" gibi trollerinizle birlikte psikolojik baskı uygularken; bu arada AKP kongreleri, partiniz etkinlikleri kesintisiz devam ediyor ve adeta tek kanal TV yayını yapılıyormuşcasına bunu fırsata çevirip, tek siyasi hakim gücün AKP olduğu algısı oluşturularak, bunun devamında "Ne yapılırsa yapılsın, iktidarımızı değiştirmeye kimsenin gücü yetmeyecektir" kanaatini hakim kılmak istiyorsunuz.
...
Şunun farkındayız ki; muhalefete hiç hareket alanı bırakmadan, tüm gündemi iktidarınızın ikbali için lehinize kullanmak istiyorsunuz. Sesimizi çıkardığımızda suistimal ettiğimizden bahsediyorsunuz. Dayatmalarla bir sonuca varılabilir belki ama her sonucun, dayatan için hayırlı olacağı anlamına gelmez.
...
Dolayısıyla, TV programı olarak özelikle bu günlerde penguenler belgeselini izlemek genel tercihim olacak. 


Siyasetin namusunu kirletmek de böyle oluyormuş demek ki.
AKP milletvekili Mehmet Ali Şahin eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül için ''Yezit başı''demiş. Buna tam da vefasızlığın dibe vurmuş hali diyebiliriz. 
Bir zamanlar rahmetli Özal için ''Çankaya'nın şişmanı'' dendiğinde bu sıfatı ağır bulup, söyleyen ayıplanırdı. Şimdilerde ise; tek kelime ile yazıklar olsun.
...
Acaba diyorum Türkiye'de yıllar önce bir felaket yaşandı da; hafızasını, dolaysıyla tüm değerleri ile birlikte edep ve adap dilini de kaybedip, şimdi yeni bir dil mi keşfedildi(!)
Bu ülke ve insanı böyle bir dili de; üslubu da hak etmiyor. 


Üniversitede doğan ''Hareket''
Ayakları yere basan, üniversiteden doğmuş kitabi bir harekete; Türk milliyetçiliği ideolojisine inanmış bir hareketin mensubu olmakla şeref duyuyorum.
...
Çünkü bütün kalelerinin fethedildiği ve mensuplarının azatlık kabul etmeyen köleler kıvamında mankurtlaştırıldıklarının sanıldığı bir anda; Türk milliyetçiliği inisiyatifi; elinde kırbacı ile kendisini terbiye edip, bir avula sokmaya cür'et edenlere "İtirazım var" diyerek, yürekli çıkışını yapmıştır.
...
Artık bundan sonra Türk milliyetçilerinin iradesini "Peşin şatış" usulü ile pazarlamanın keyfini yaşayanlar; yakın bir gelecekte aynı satışın utancını yaşayacaklardır. Ya bizler; hak bilmediğimiz yolda, siyasette itiraz kültürünün geleneksel hale gelmesinin öncüleri olmanın onurunu yaşayacağız.


Körü körüne sadakatin hissettirdikleri
Hitler Alman milleti üzerinde öyle bir hakimiyet kurmuş ki; "Dondurma çok sıcak" dediğinde halk dondurmayı üfleyerek yiyorlarmış

Afrin'e gireriz demeden önce ''İncilik üssünü boşaltmanızı isteyebiliriz'' tehdidini göstermeliydik.
ABD'nin ülkemizdeki İncirlik askeri ve Malatya füze üslerinin kapatılabileceğine dair kararlılığımızı göstermediğimiz sürece çekilen eyyy...'ler gaz almaya yönelik bir üfürmeden ibarettir.
...
Onlarca şehit vermeyi göze alıp, Afrin'e girmek gibi kararlılık göstereceksin; fakat bu müdahalenin asıl müsebbibi olan ve 30.000 kişilik "Terörist ordusu"nun mimarı ABD'nin üslerini kaldırmayacaksın. Oysa hiç bir şekilde şehit verme riskimiz olmayan ama ABD'ye karşı güçlü bir yaptırım gücü olacağı aşikar olan "Üslerin kapatılabileceği" tehdidini kullanabiliriz.
..
Afrin'e girmeden önce Malatya'da konuşlandırılan ABD füze üssünün kapatılması gündeme getirilmeli, bu da yetmezse İncirlik üssü gündeme getirilmelidir. Aslında bu söylediklerimin gereği; artık arka planında ABD'nin olduğu gün gibi aşikar olan 15 Temmuz ihanetinin akabinde yapılmalıydı.
...
Peki niçin yapılmıyor?
Sayın Aktroller niçin yapılmıyor. Pardon size sormamalıyım değil mi; siz böyle bir soruya cevap verecek iradeye sahip değilsiniz.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

17 Ocak 2018 Çarşamba

GÜNDEME DAİR

Yüzü peçeli kadın polise; yüzünü ancak özel kabinde açabileceğini söyledi.
Yüzü peçe ile örtülü, sadece gözleri açıkta olan bir bayan, polis kontrolünden geçerken yüzünü açması isteniyor ancak bayanın eşi kabul etmeyerek eşinin yüzünü ancak özel bir kabinde açabileceğini söylüyor. Doğal olarak polis her zaman yaptığı gibi onlara da müdahale ederek, ısrarcı oluyor. İtişme kakışma nedeniyle kendisine darp edildiğini iddia eden beyefendi polisten şikayetçi oluyor.
...
Peki vatandaş bu cüreti nereden alıyor; elbette iktidarın bu tür cüretkarlara verdiği güvenden. 
Ne demek oluyor Allah aşkına; "Eşimin yüzünü açabilmesi için özel kabin gösterin" Böyle bir talepte bulunma cür'etinin temelinde cumhuriyet değer ve kazanımlarının kaybedilmiş olduğunu, yerlerini başka değerlerin aldığını gösterir.
...
PKK, Fetö ile mücadele derken şimdi Afrin meselesi ve sınır güvenliğimiz gündemimizde; bunları niçin önemsiyor, gereğini yapıyoruz çünkü devletimizin ve milletimizin bekası için. Peki bunları ciddi risk görüyoruz da niçin peçeli yüzünü açması için özel kabin isteyen zihniyeti bu ülke ve milletin geleceği için risk olarak görmüyoruz.
...
Şimdi birileri yorum yapıp, imanımı sorgulayacaklardır ama ne demek istediğimi anlayamayacak kadar kıt akıllılar umurumda bile değil. 


Kendini ihbar eden fetöcüler; bu bir taktik mi dir.
Son zamanlarda fetö'nün ilginç bir taktik geliştirdiğini düşünüyorum. Buradaki amaç elbette iyice tükenen adalete güveni tamamen ortadan kaldırmak.
...
İlk önce 11000 kişiyi mağdur etmek için "Namaz vakitleri" gibi sahte uygulamalar üzerinden telefonlarına bylock yükleyip, insanların aileleri ile birlikte en az elli bin mağdur yarattılar. 
...
Serbest kalarak muhtemelen örgütün tekrar organize olmasını sağlamaya yönelik habire itirafcı fetöcüler türedi. Kesinlikle bunda bir hinoğlu hinliğin olabileceğini düşünüyorum.
...
Şimdi ise; mesela, zamanın cemaat öğrenci yurtlarında soğan, patates doğrayan ancak bir iş yerinde çalışan olmak dışında cemaat adına bir inisiyatifi olmayan zavallı gariban çalışanların, muhtemelen isimleri yine kripto fetöcüler veya içeridekiler tarafından verilerek; telefonlara yüklenen sahte bylock misali mağduriyetleri geniş bir alana yayarak fetö davalarını sulandırmayı maksimize etmek istiyorlar. Belli ki amaçları tutuklamalara mesnet teşkil eden belge ve gerekçeler üzerinde şüphe yaratıp, becerebilirlerse bu delillerin geçersiz sayılmasını sağlayarak; aynen Ergenekon, Balyoz sanıklarının aleyhine oluşturulan düzmece belgelerin hukuken geçersiz kabul edilip, serbest kalmalarına benzer şekilde ama bu sefer kendilerini ilgilendiren bir senaryo yazıyorlar.
...
Hakikaten devletin de, hukukun da işi çok zor. Buna bir de devletin yönetim zafiyeti eklenince...
En büyük hatayı da; sanırım aldatılmışlık psikolojisinin intikam alma şeklindeki tezahürleri yaptırıyor.
...
Yahu düşünebiliyormusunz; adamlardan birisi önemli bir hukukçu, hala AKP'nin önemli bir siması olarak siyasete devam ediyor. Diğeri ise yine cemaat medyasında yazmış, çalışmış önemli bir gazeteci; bir masa etrafında Fethullah Gülen ile avurtlarını şişirerek kebap yerken resimleri var. Şimdi bu adamlar serbest ama yine cemaatin öğrenci yurdunda soğan patates doğrayan insanlar tutuklu. Sizce bu işte bir gariplik yok mu Allah aşkına.
...
Lanet olsun, "Fakirliğin gözü çıksın" demiş atalarımız. İktidarın akıl hocası, siyasi godaman birisinin Fethullah Gülen'in kurduğu sofrada kebap yemişliği varken; soğan patates doğrayarak, asgari ücret karşılığı rızkının peşinde koşan bir insanın kendisini aşağılık bir terör örgütünün içinde bulmasını; kendinden mi bileceğiz, yoksa bu örgütle siyasi ikballeri için izdivaç yapıp, semirten siyaset kurumunun "Kebapçılarından" mı bileceğiz. 


'Devletin bekası''na sığınıp, başka şeyler yapmak
Milletin sorgulamaktan imtina edip, kutsiyet atfettiği "Devletin Bekası" gibi değerlerin arkasına gizlenip, vatanseverlikleri üzerinden elini kolunu bağlayarak niyetinizin ne olduğunu anlamamıza fırsat vermeden bizleri bir macera sürüklemenize müsaade etmeyeceğiz.
...
Ne demek oluyor Sayın Bahçeli; hangi devrimi, ihtilali yaptınız ki demokrasimizde "Üçüncü dönem"e giriyoruz gibi sözler telaffuz ediyorsunuz. Siz bu ifadeyi kullanınca 15 Temmuz hain ve alçakca kalkışmanın tanımını yeniden mi yapmamız gerekiyor. Ben bu ifadelerinizden çok rahatsız oldum, hatta irkildim diyebilirim. Hangi dolapları çeviriyorsunuz da milletin dikkatinden kaçırıyorsunuz.
...
Erdoğan-Bahçeli ikilisi olarak 2001 den günümüze ilişkilerinizi, aranızda olup bitenleri ve en son "Üçüncü döneme girdik" ifadenizi analiz ettiğimizde; temsil ettiğiniz makamlara atfedilen sorumluluk ile cereyan eden olaylar ve verdiğiniz kararlar çelişkilerle dolu. Yani demem o ki ne yapmak istediğinizden emin değiliz.
"Üçüncü döneme giriyoruz" ifadesinden anlaşılan, bugünlere gelmemizin planlamasının çok eskilere dayandığıdır.


Türk milleti ümmet değil, millettir
Muhterem diyor ki; "Fetö bu ümmeti böldü"
... 
Hatırlatmak isterim ki; biz ümmet falan değiliz; mensubu olmakla şeref duyduğum Türk milletiyiz. Ama şunu da biliyoruz ki; fetö denen yapıyı da ümmetçilik zihniyetinin peydahlayıp, büyütüp, pazarladığı bir gerçektir.
...
Etnik kimlikler dahi milletleşme mücadelesi verirken koskoca Türk milletini ümmetleştirme gayreti neyin nesidir. Türküm diyemiyorsan deme canım; Türklüğümü ümmete niçin dönüştürüyorsun.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

12 Ocak 2018 Cuma

GÜNDME DAİR ''ORDAN BURDAN ŞURDAN''

Linç edilmek istenen Abdullah Gül
Abdullah Gül'ü muhtemelen şimdiye kadar değil, bundan sonra olabilecekler daha çok endişelendiriyor.
...
Yahu adamcağız bir kelam etti, ortalık toz dumana karıştı. Kendi hayırlarına da olabilecek bir yorum yaptı, ne dedi; "Bu KHK'nın çıkarılması iyi niyetle de olsa; kullanılan dil itibariyle yanlış yorumlara neden olabilir"
...
Kin ve nefret adına adama yapıştırmadıkları sıfat kalmadı; sinsi, inisiyatif almaz(Neden korkuyorsunuz öyleyse), kalleş, namert, vefasız, trenden düşen ve daha neler, neler. Ne demiş "Yanlış yorumlanabilir" demiş; senmisin öyle diyen...
...
Recep Tayyip Erdoğan'ın bugünkü konumuna gelmesinde ve bu denli güçlü olmasında elbette büyük ölçüde kişisel çabaları, aldığı risk çok önemli ancak bir o kadar da 2001 yılında görücüye çıktığında; yanında bulunan üç sac ayağından ikisi Abdullah Gül ve Bülent Arınç dır. Dolayısıyla bu diğer iki ismin AKP ve hükumet üzerine fikir üretip, söz söylemeleri en doğal hakları olsa gerek. Şayet 2001 yılında Erdoğan yaptığı siyasi çıkışta yanına Abdullatif Şener, Bülent Arınç ve Abdullah Gül'ü almasaydı bugün esamesi bile okunmazdı.
...
Esas söylemek istediğime gelince; bugün Abdullah Gül'ün malum sözü üzerine Aktrollerler ve Erdoğan'ın tavırlarına, psikolojik linç ve tehditlerine şahit olunca; 2019 yılında üstelik bir de Devlet Bahçeli himayesinde tekrar seçilmesi durumu söz konusu olursa tüm muhalifler donumuzu, gömleğimizi hazırlayalım; çünkü hepimiz içeride olacağız. Ha, muhalifler içeriye tıkanırsa iktidar devam eder mi; elbette hayır, çünkü dünyada başka bir örneği yoktur.
...
Bu ne tahammülsüzlüktür Allah aşkına. Oysa çağdaş demokrasi ve onun minvalinde siyaset yapan birisinin tepkisi veya yorumu nasıl olmalıydı; "Sayın Gül uzun yıllar Türk siyaseti içerisinde bulunmuş, milletvekili, bakanlık, başbakanlık ve en son Cumhurbaşkanlığı gibi bir görevi ifa etmiş; aynı zamanda partimizin kurucularından olup, önemli bir isimdir. Ülkemizde icra edilen siyaset ve sorunlar üzerine olup, bitenlerle ilgili düşüncelerini beyan etmesi; bu milletin yetiştirdiği bir devlet adamından beklediği en doğal davranış şekli olup, ayrıca kendisinin de hakkıdır. Bunları demokrasimize katkı olarak görüp, değerlendiriyoruz. Keşke Sayın Sezer de kabuğuna çekilmeyip, fikir ve düşünceleri ile demokrasimize katkı sağlamayı düşünse bizatihi memnun oluruz" şeklinde olması beklenirdi.
...
Abdullah Gül'ün gördüğü muamele; Erdoğan-Bahçeli ittifakının muvaffak olması durumunda, 2019 sonrası demokrasimiz için bir turnusol hükmündedir. Yine Devlet Bahçeli'nin de Abdullah Gül'ün gördüğü muameleyi iyi analiz edip, kendi başına gelebilecekleri de şimdiden tahmin etmelidir. Tabi ki biz bu değerlendirmeleri; şeref, haysiyet, onur, ahlak, etik değerler gibi yüce ve ulvi sıfatların anlamlarını içselleştirmiş insanlar olarak yapıyoruz. Elbette hiç bir zaman arsızların nezdinde bu değerlerin bir anlamı da hükmü de olmayacaktır.


Fetöcü asker yok, fetöcü terörit var.

Çekin ulan askerin üzerinden kirli ellerinizi! Biz çok iyi biliyoruz ki; Türk ordusunu lekelemek, yıpratmak demek Türklüğün geleceğini karartmak demektir. İşte onun içindir ki; devleti ele geçirmek isteyen dış mihraklar içimizdeki hainliğe teşne "Siyasal İslamcılar"la iş birliği yaparak oduya önce sızdılar sonra da " "Yerleştirildiler". 
...
Neymiş efendim fetöcü bir takım subaylar fetö'den gördükleri baskı nedeniyle itiraflarda bulunuyorlarmış; olabilir. Peki kardeşim hala "Fetöcü subay" diye bizzat telaffuz edilmesinin daha ne gereği var ki. "Orduya sızmış terörist" dense ne olur. Bunu bilerek yapıyorlar ki; "Orduda o kadar fetö mensubunun olduğu muhtemeldir ki; bu orduya güvenilmez" gibi yanlış ve haksız algının oluşmasına neden olmaktadırlar.
...
Her Allah'ın günü şu kadar fetöcü asker yakalandı, görevden alındı, itirafçı oldu; şu oldu, bu oldu lafları terk edilmelidir. Uzun bir zamandır öldürülen PKK'lılar için "Şu kadar terörist etkisiz hale getirildi" denilerek belli bir hassasiyet gösterilirken; her ne hikmetse Türk Ordusu'nun yıpranacağını düşünmeden "Şu kadar fetöcü asker" ifadesinin kullanılması büyük bir hata olduğu gibi doğrusu kasıt da olabileceğini düşünüyorum. Bu kullan dil Türk askerinin psikolojisi üzerinde daima "Kendisine güvenilmediği" hissiyatını uyandıracaktır. Her ne hikmetse fetö'ye kundaklık yapan siyasi ayağı üzerine vurgu yapıldığında gardını alan müsebbipler; Türk ordusu üzerinden "Fetöcü subay" ifadesinin telaffuz edilmesinden niçin rahatsız olup, müdahale etmezler. 


HDP'den oy gelirse; sefa gelmiş, hoş gelmiş.

Meral Akşener delikanlıca çıkıp, "Ben Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter Sisteme dönmeyi vaad ederek; Cumhurbaşkanı adayıyım" demiştir.
... 
Dolayısıyla, herhangi bir ittifaktan bahsetmemiştir. HDP de dahil olmak üzere CHP, SP partisi ve diğerleri çıkıp da; "Biz Erdoğan hegemonyasına dayalı bir geleceği tasavvur bile etmek istemiyoruz; Sayın Meral Akşener 'i destekliyoruz" diyebileceklerini şimdiden garipsemek esas garip olandır. 
...
Şimdiden rezerv koyuyorlar; HDP Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday tercihinde es kaza İYİ PARTİ ile paraleliğe düşerse İYİ PARTİ ve Meral Hanım yıpratılmak isteniyor. Vallahi bu durumda Meral Hanım için her yer "Trabzon" dur. Beşir Atalay kirveliğin e AKP+PKK izdivacından hasıl olan çocuklar ve kırdıkları camlar ortada. Oysaki Meral Akşener eğer ki HDP'nin oyunu alabilmeyi başarırsa işte o zaman gerçek anlamda iç barış sağlammış olacaktır.
Meral Hanım ve İYİ PARTİ'nin tercih edilmemesi için HDP'nin Meral Hanım'ın yanında olabileceğini ima ederek olumsuz bir algı yaratma gayreti, resmen Kürtler üzerinden siyaset bezirganlığı yapmak olacaktır ki; esas ayıp olan budur.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

9 Ocak 2018 Salı

DEVLET BAHÇELİ BUNU HEP YAPIYOR

Nasıl ki Ergenekon ve Balyoz kumpasları; düşünülen projeye karşı çıkabilecek askeri ve sivil milliyetçi unsurları tasfiye etme murad edildiği gibi bugün de Tek adamlı partili Cumhurbaşkanlığı" sitemi ve bunun kalıcılığını sağlanarak çıkılmak istenen meçhul yolculuğa hayır diyebilecek "Türk milliyetçiliği"ni Devlet Bahçeli marifeti ile devre dışı bırakarak, silik hale getirmek isteniyor. 
...
2002 yılında durduk yerde erken seçim isteyip, partiyi baraj altında bırakan Devlet Bahçeli, gene görevini yapıyor.
...
Baraj altında kalınacağını bildiği halde seçime giden Sayın Bahçeli, duruma razı olması gerekirken istifa ediyor; Mesut Yılmaz ve Çiler'i istifaya yönlendiriyor, bunu başardıktan sonra da istifasını geri alıyor ve güllük gülistanlık blr ortamı AKP'nin tek başına iktidar olması için sunuyor, siyasi arenanın boşaltılmasını sağlıyor. Böylece Sayın Devlet Bahçeli yine görevini yerine getiriyor. 
...
AKP'nin tek başına muktedir olmasına mani olmak, devletin yönetilmesindeki sorumluluk riskini dağıtmak üzere, belki de AKP'nin zamanın "Cemaati" ile ilişkilerinin yaratacağı siyasi geleceği öngörenlerin cumhurbaşkanının tarafsız olmasını sağlamaya yönelik girişimlerine set olup, Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı olmasını sağlayan Sayın Devlet Bahçeli yine görevinin gereğini yapıyor. 
...
Genel başkanlığı kaybetmesi durumunda; MHP'de ki yeni yönetimin "Tek adamlı partili Cumhurbaşkanlığı" sistemine geçit vermeyeceği kesin olarak bilindiği için devletin hukuk sistemi ters yüz edilerek, hükmet ile işbirliği yapılıp, olağanüstü kongre süreci sabote ediliyor ve Sayın Devlet Bahçeli yine görevnin gereğini yapıyor.
...
7 Haziran seçim sonuçlarına göre AKP tek başına iktidar olamıyordu; seçim gecesi alelacele beyanat vererek, alternatif koalisyon arayışına ket vurup, çözümsüzlük üretip, erken seçimi kaçınılmaz kılıp, tek başına iktidar olamayan AKP'nin tekrar iktidar olmasını teminen Sayın Devlet Bahçeli yine görevinin desteğini yapıyor.
...
1 Kasım seçimleri olup, bitiyor; daha önceki yıllarda "Bu adam diktatör olmak istiyor, demokrasimiz için felakettir" dediği insanı bizzat şikayet ettiği konuma taşımak için "Tek adamlı partili Cumhurbaşkanlığı sistemi"ni hortlatarak; hukuka uymayanı hukuki çizgiye çekilmesini telkin etmek varken "Sayın Cumhurbaşkanının fiili durumunu hukuki duruma getirmek için sitem değişikliğine gidilmesi gerekmektedir" diyerek yine Sayın Devlet Bahçeli görevinin gereğini yapıyor.
....
Sayın Bahçeli'nin Erdoğan'a kutsiyet atfettiği duyguları devam ediyor; 2019 seçimleri ve devamındaki beş yıl da devam edecek olan Erdoğan'ı destekleme teminatını vermek üzere kendisinin aday olmayacağı, MHP'nin de aday çıkarmayacağı ve Recep Tayyip Erdoğan'ı destekleyeceğini söyleyerek yine Devlet Bahçeli görevinin gereğini yapıyor.
...
Ancak Sayın Bahçeli hala sanıyor ki; Tüm Türk milliyetçileri kendisi ile "Sadakat nikahı kıymış, azatlık kabul etmeyen köleler"dir.
... 
Durumun hiç de öyle olmadığını göstermek üzere Türk milliyetçileri; Devlet Bahçeli'nin daima içinde bulunduğu, Türk milliyetçiliği ideolojisi dışında herekse yol veren projelerin taşoranlığına isyan edip, kendi kaderini kendi belirleme uyanışı ile diğer siyasi görüşlere mensup, "Vatan ve millet sevgisi" ortak paydasında birleşen insanları da kucaklayan bir yapılanmaya giderek; YENİ PARTİ yapılanması altında idealist bir örgütlenmeyi gerçekleştirmişlerdir.
...
Dolayısıyla İYİ PARTİ'nin siyasi arenada yer alması ile Türk milliyetçilerinin son yirmi yıldır şu veya bu şekilde Türk milliyetçiliği ideolojisine hizmet etme, onu iktidara taşıma dışında farklı projelere hizmet "Ettirilmesi" sona erecek ve "Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter Sistem"e dönmek üzere idealleri doğrultusunda varlığını ve çalışmalarını sürdürecektir.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com

8 Ocak 2018 Pazartesi

GÜNDEME DAİR ''ORDAN BURDAN ŞURDAN''

İslam'ı başörtüsü ile gizleyip, apış arasından seyreden zihniyet
İslam'ı "Başörtüsü" ile kapatıp, boyun altından sıkıca bağlayıp akıl, fikir, düşünce; izan ve irfandan gizlediler. Doğal olarak "Başörtüsü"nün altındaki gizemi herkes kendine göre tarif eder oldu. 
...
İşin imani tarafı terk edilip, ritüelleri öne çıkarılınca geriye kalıyor maddi gerçek; sonuç itibariyle akıllar da kayıyor apış arasına. 
...
Tartışılan şeylere bakın; büluğ yaşı nedir; kız çocuğu dokuz yaşında evlenebilir mi; müftü resmi nikah kıyabilir mi; erkekler sakalsız erkeğe sulanabilir; baba kızına mesafeli durmalı, severken dikkat etmeli; Kuran kursunda taciz; birkerecikten bir şey olmaz; erkek çocuklara musallat olan din dersi hocası; "karma eğitim cinsel tahrik nedenidir, tahrik olmayanın cinsiyetinden şüphe ederim" diyen eğitimci ve daha neler neler.
...
Keşke beyinler apış aralarından kurtulsa da;
Sonbahara kadar bir ağacın dalında kendini sıkı sıkıya tutan bir aşkın; gün gelip de mevsim sona erdiğinde kendini terk edişine hüzünlenen bir yaprağın; rüzgarın estiği yerlere doğru savrulmasına neden olan "Vefasız aşkın"ın arkasındaki kaçınılmayan gerçekler üzerine kafa yorabilseler; sonra da Allah'ın gücü ve kudretini idrak edebilseler.
...
Başörtüsü ile sıkboğaz bağlanıp, görüntüsü saklanan "İslam"ı özgürlüğüne kavuşturacak kahramanlar aranıyor. Bir kahramanımız vardı uçmağa vardı; ruhun şad, mekanın cennet olsun; Yaşar Nuri Öztürk Hoca.


İdealler, ülküler atmosferde asılı gül gibidir; layık olan muhatabını bekler, bulur
Elli küsur yıllık geçmişi olan; üniversitede doğmuş "Kitabi bir hareket"i bir yerlere sığıntı yapanlar; kula hesap vermekten kaçsalar bile Allah'a hesap vermekten kaçamayacaklardır.
...
Ama bu "Hareket"e dair senin üzerinde zaten bir bakiye kalmamış, hepsini tüketmiştin; dolayısıyla, "Kitabi Hareket" "kendi çözümünü yine kendisi bularak daha da kucaklayıcı ve kavrayıcı özgüven dolu umutlarla "Biz varız ya" diyerek İYİ PARTİ şeklinde ete kemiğe bürünerek inisiyatifini ortaya koymuştur. 


İçi boşaltmış ''Önce ülkem'' sloganı
"Önce ülkem" sloganı için yapılması gereken; ülkemizin bugünkü hale gelmesinin müsebbibi olan üç unsuru etkisiz hale getirmektir. Fetö ve PKK ile mücadele ediliyor, bu tamam; sıra şimdi Erdoğan ve AKP'yi 2019 seçimlerinde %60 karşı blok oyu ile siyasetten tasfiye etmektir. Niçin %60 diyorum; çünkü %51+2+3 gibi Erdoğan aleyhine çıkacak sonuç karşı blokun kazanmasına yetmeyecek; seçim günü öğleden sonra kural değiştirilebileceği ihtimali her zaman için mümkündür ancak %60 karşı blokun oy gerçeği üzerinde oynamak gibi bir hilenin mümkün olmayacağını düşünüyorum.
...
Her ne kadar sloganın sahibi MHP olsa da; aksine "Türk milliyetçiliği muhalif hareketi" bu sloganın içini doldurmuş, gereğini yapmış ve yapmaya da devam etmektedir.
...
İYİ PARTİ hareketi; cumhuriyet kurumsallığına, değer ve kazanımlarına karşı yapılmış sivil bir darbenin kalıcılığına geçit vermemek için doğmuştur; aynen Osmanlı'nın bitiş noktasında, Atatürk'ün ve yakın arkadaşlarının Türk milliyetçiliğinden beslenmiş ruh hallerin


Adalet yara alınca güven dikiş tutmaz
AKP kurucusu, TBMM eski başkanı Bülent Arınç'ın "Ankara' yı parsel parsel sattı" dediği Melih Gökçek ile pazarlık yapıp, metal yorgunluğu adı altında istifaya zorlanırken; suçlu olmaları muhtemel dahi olsa bir başka siyasi partinin belediye başkanının görevden uzaklaştırılmasını izah edemezsiniz.
... 
Beşiktaş Belediye Başkanı'nın belki de çok büyük suçu olabilir ama adalet çifte standartlı uygulanınca; gerçek suçlular pekala masum olduklarını iddia edebilirler. 


Özgüven yoksunu liderler karşılaşmaktan korkuyorlar
Son yirmi sene içinde herhangi bir TV kanalında bir defa dahi olsun karşı karşıya gelerek; medenice tartışmayı becerememiş özgüven eksiği yüreksiz, korkak liderler mi Türkiyeyi düzlüğe çıkaracaklar.
...
Tartışma kültürüne sahip olmak medeni olmanın önemli bir vasfıdır. Bunu beceremeyenlerin devleti yönetmek gibi büyük bir sorumluluğun altından kalkmalarını beklemek beyhudedir.
Bu tip liderler siyasi varlıklarını karşıtlık temeli üzerinden yürütürler. Tipik Ortadoğu lider tipleridir ve karşı karşıya gelmek onların en büyük korkusudur.
Batı demokrasilerindeki lider tipi ise; aksine, mevkidaşları ile uyum sağlama, diyalog kurabilme çabası içinde olan; karşılaşmaları durumunda karşılıklı centilmenlik yarışına girebilenlerdir.
...
Tartışmaya yüreği yetenler var, onları elbette tenzih ediyorum.


Önemli olan milletvekili kazanmak değil, adayını cumhurbaşkanı seçtirebilmektir.
Yahu Allah aşkına bırakın İYİ PARTİ'nin seçimlere girip, girememesi meselesini; 100.000 imzanın hesabını yapın yeter.
...
Lütfen yeni sistemi anlamaya çalışalım. Tekrar ediyorum; diyelim ki İYİ PARTİ 2019 milletvekili seçimlerine girdi(Elbette girecek, zira girmemesi demek Erdoğan ve AKP üzerine öfke yığılması olacak, bu da işlerine gelmez) ve 250 milletvekili çıkardı ama Meral Hanım da Cumhurbaşkanı seçilemedi; bu durumda kazanılan 250 vekilin hükmü ve yaptırımı ne olacak; koskoca blr hiç.
...
Artık şunu iyice kafalarımıza kazıyıp, bilmemiz gerekir ki; "Tek adamlı partili Cumhurbaşkanlığı sistemi" parlamentoyu devre dışı bırakarak her T. C vatandaşını tek adama sadakat nikahı kıydıran ve akabinde azadlık kabul etmez köleler olmamızı emir buyuran bir sistemdir.
Bu sistem bugün fiilen uygulanmaktadır. En son örneğini de pekala meclisin çalışma alanına giren ve hatta MHP+AKP oyları ile çıkması tereddütsüz mümkünken hükumet tarafından 15/16 Temmuz'da darbecilere karşı koyan vatandaşı korumaya yönelik KHK şeklinde çıkarılmasıdır. Açık ve net olarak fiilen hep beraber şahit oluyoruz ki; yüce meclis şu anda devre dışı bırakılmış olup, tüm muhalefet her eleştiri sonrasında Erdoğan ve hükumet erkanı tarafından hain ilan edilerek "Tek adamlı rejim" kendi mantığı içerisinde en ideal şekilde icraatlarına devam etmektedir.
...
Dolayısıyla herhangi bir partinin kazanmasından ziyade Cumhurbaşkanı adayının kazanması çok daha önemlidir. İşte onun içindir ki; Sayın "Bilge Lider Dr. Devlet Bahçeli" MHP'yi gözden çıkarmıştır.
...
Özelikle İYİ PARTİ'li arkadaşlarıma seslenmek isterim; 100.000 imza da sorun olmayacağına göre İYİ PARTİ'nin teşkilatlanma, seçime girip girememesi polemiklerine takılarak pozitif sinerjimizi tüketmeyelim; hele Cumhurbaşkanlığını kazanalım, Parlemento kolay iş. İYİ PARTİ'nin seçime "Sokulmaması" demek Meral Hanım'ın açık ara Cumhurbaşkanlığını kazanması demektir. Telaşa gerek yok, müsterih olun.
Mehmet Soral

soralmehmet@hotmail.com